Samet
Ağaoglu toprağa verildi
D P devrinin başbakan y a rd ım cıların d an ve e d e b iy a tım ızın ün lü is im lerin d en S am e t A ğ a o ğ lu 'n u n cenazesi dün Teşvikiye C a m ii’n d e ' k ılın a n öğle n a m azından sonra F e rik ö y ’deki, a ile k a b ris ta n ın a d e fn e d ild i. C enazede C elâl B ayat, S üleym an D e m ire I, İhsan S ab ri Ç a ğ la y a n g il, C elâl Y ard ım cı, İs m e t S ezgin,
k a p a tıla n D P ile A P ’nin önde gelen is im le ri ve büyük b ir k a la b a lık b ulundu. C enazeye m erh u m u n yakın ları, e s k i s iy a s e tç ile r ve bazı iş a d a m la rı ç elen k g ö n d e rd i ler. F O T O Ğ R A F : M ü c a h it B ib e r
Ağaoglu
Gürtunca
Tülbentçi
için
ALTAN ERBULAK
U
"“ ÇÜ birden olmazdı ama oldu. Üçü birden aynı _ günde kopan bir kolyenin inci tane leri gibi kayıp yakın tarihimizde yerlerini aldılar.Ağaoglu, Gürtunca ve Tülbentçi aynı günde elele Öldüler.
Üçünü de BabIâli'ye geldiğim yıllarda tamdım /
Faruk Gürtunca yayımcı olmanın yanı sıra sınırsız bir çocuk sevgisi ile doluydu. Çok sevdiği kızının adını taşıyan Ülkü Yayınevi'ni kurmuş ve
cumhuriyet çocuklarına okuma
sevgisini, onlar için çıkardığı Çocuk Sesi debisi ile aşılamıştı. •
“Çocuk Sesi” o yılların en güzel dergisi idi. Ben o dergiyi hem oku yor hem de o dergide çalışıyordum. Böyle bir onura sahip olmak her ki şiye nasip olmazdı. Çocukluktan de likanlılığa geçerken, mesleğimi de seçiyor ve Babıâli’ye ilk adımımı atıyordum.
Yıl 1946 idi ve ben, M.Faruk Gürtunca’nın yanmda Çocuk Sesi dergisinin “resimli roman kopyalan ressamı” idim.
Faruk G ürtunca, c u m h u riy e t çocuklarına o kum a s e vg isin i ç ık a rd ığ ı ‘‘Ç ocuk S e s i" d e rg is i ile a ş ıla m ış tı... İlk birinci sayfa karikatürüm gene
Gürtunca’nın çıkardığı Hergün ga zetesinde yayımlandı. Yıl 1948.
1950’de Vatan gazetesine geçer ken Baba Faruk bana hiç kızmamış “ Senin hakkın bu oğlum” demişti, “Burası bir basamaktı, hadi yolun açık olsun.”
Evet basamaktı ama, Faruk
Gürtunca’nm elleri ile kurduğu altın bir basamak. Onu sevgi ile baba gibi anıyon*m şimdi.
Feridun Fazıl Tülbentçi ile odala rımız yan yana idi “V atan” gazete sinde, Ahşap bir konaktı Vatan ga zetesi, tüm koridorları inim inim inildiyen ahşap bir konak.
Kendi, odama giderken ayakları mı “nıahsusçuktan” hızlı hızlı yere vurur, Tülbentçi’nin “Hey n’oluyor” diye bağırmasını beklerdim. O kapı yı açar “Hey n ’oluyor” diye ba ğırırdı. Ben istifimi bozmaz, “İşte kahramanlar geçiyor Fendun Ağa
bey" derdim.
Bu bir oyundu. İkimiz arasmda oynanan ve hep yinelenen küçücük bir gülmece oyunu. Onun kızdığını hiç görmedim. Sanırım öldüğüne de pek kızmamıştır.
Gerçekten öyle, basmm “kahra manlan” bir bir geçip gidiyorlar.
Bir Samet Ağaoglu vardı. Politik kişiliğinin yanı sıra erişil mez bir “insan kişiliğine” sahip bir Samet Ağaoglu.
Canlı, neşeli, atılgan ve bilinçli. Okumuşluğunu, toplumun her kesi mi ile paylaşmasmı bilen ender in sanlardan biri.
Yeni Sabah gazetesine salt sohbet için geldiği günlerde hiç politika ko nuşulmaz sadece edebiyat, müzik ve resimden dem vururduk.
Ve dinlemesini bilirdi Ağaoglu. Evet üçü de aynı günde kopan bir kolyenin inci taneleri gibi kayıp g it tiler. Oradalar şimdi. Herhalde ede biyat, tarih, şiir falan konuşacaklar.