• Sonuç bulunamadı

Kant felsefesinde insan

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kant felsefesinde insan"

Copied!
78
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

KANT FELSEFES NDE NSAN

Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Yüksek Lisans Tezi Felsefe Ana Bilim Dal!

Sistematik Felsefe ve Mant!k Bilim Dal!

Ay#in ÇELEB

Dan!#man : Prof. Dr. Mehmet AKGÜN

Kas!m – 2006

(3)
(4)
(5)

TE.EKKÜR

Konumuzun seçiminden, çal mam z n bitimine kadar her türlü yard m ve yönlendirmeleriyle çal mam z n olu mas na katk da bulunan sayg de er hocam Prof. Dr. Mehmet AKGÜN’e “Pamukkale Üniversitesi Fen – Edebiyat Fakültesi Felsefe Ana Bilim Dal Bölüm Ba kan ” ve her türlü deste i esirgemeyen anneme sonsuz te ekkürlerimi sunar m.

(6)

ÖZET

KANT FELSEFES NDE NSAN Çelebi, Ay#in

Yüksek Lisans Tezi, Felsefe ABD Tez Yöneticisi:Prof.Dr.Mehmet Akgün

Kas!m 2006, 67 Sayfa

Çal!#mam!z!n konusu, Kant Felsefesinde nsan’d!r. Kant taraf!ndan insan!n nas!l ele al!n!p de:erlendirildi:i bu çal!#mada gösterilecektir.

Kant, ya#ad!:! dönemde ve günümüzde ele#tirel felsefesiyle dikkatleri üzerine çekmi# büyük bir filozoftur. O, bunun için kendi dönemindeki filozoflar aras!nda farkl! bir konuma sahiptir. Bu da bize, ondaki dü#ünce çe#itlili:i ve derinli:inin oldu:unu gösterir.

Kant, sadece bir konu üzerinde de:il, ayn! zamanda bir çok konuyu ele al!p onlar üzerinde de fikirler ileri süren bir dü#ünür olarak felsefe tarihinde ayr! bir yer tutmu#tur.

Kant gibi çok yönlü bir dü#ünürün bilim, ahlak, sanat, inanç gibi konularda da fikirlerinin olmas! muhakkakt!r. Tarih boyunca insanlar, insan kavram! ve nitelikleri üzerinde durmu#lar, insan ve niteliklerinin uzla#an ve çeli#en yönlerini kendilerince ele alarak farkl! yorumlar geli#tirmi#lerdir. Kant, bu temel nitelikler üzerinde kendi ele#tirel felsefesine uyan bir tutum sergilemi#tir. Hem kendi döneminde, hem de kendinden sonraki dönemlerde onun bu dü#ünceleri bir çok #ekilde taraftar bulmu#tur.

Bu sebeple felsefede ayr! bir önemi oldu:una inand!:!m!z mmanuel Kant’!n insan kavram! hakk!ndaki fikirlerini ve görü#ünü ele al!p de:erlendirmeyi kendimize çal!#ma alan! olarak seçtik.

(7)

ABSTRACT

HUMAN IN KANT PHILOSOPHY

Çelebi, Ay#in

M. Sc. Thesis in Philosophy Supervisor: Prof. Dr. Mehmet AKGÜN

November 2006, 67 Pages

The subject of this research is human in Kant’s philosophy. The way Kant discusses and analyzes human will be illustrated in this study.

Kant is an important philosopher who grabbed great attention in the past and in contemporary times with his critical philosophy. For this reason, he has a distinct position among the philosophers of his time. This shows us that his ideas are deep and in wide variety.

Kant is also important in philosophy history for studying not only a single subject, but studying many subjects and commenting on them.

It is very normal that a philosopher like Kant has ideas about science, ethics, arts and religion. Throughout the history, people have thought about the human concept and its attributes and they made comments on the conflicts and consistencies between these. Kant’s attitude towards these main attributes is consistent with his critical approach. His ideas are accepted by many people both in his time and after him.

For this reason, we chose our subject as human concept ideas of Immanuel Kant which, we believe, has a distinct place in philosophy.

(8)

Ç NDEK LER

YÜKSEK L.SANS TEZ. ONAY FORMU ... ii

B.L.MSEL ET.K SAYFASI ... iii

TE9EKKÜR SAYFASI... iv

ÖZET ... v

ABSTRACK ... vi

.Ç.NDEK.LER ... vii

G.R.9 ... 1

KURAMSAL B.LG.LER VE L.TERATÜR TARAMASI……… 2

.. KANT’IN HAYATI VE ESERLER. ... 3

1. .. Kant’ n hayat ... 3

2. .. Kant’ n Eserleri ... 7

B R NC BÖLÜM

NSAN KAVRAMINA GENEL B R BAKI.

1.1. .NSAN NED.R VE TEMEL N.TEL.KLER. NELERD.R? ... 9

1. 1. 1. .nsan Nedir? ... 9

1. 1. 2. .nsan n Temel Nitelikleri Nelerdir? ... 12

K NC BÖLÜM

KANT FELSEFES NDE NSAN

2. 1. B.LEN B.R VARLIK OLARAK .NSAN ... 19

2. 2. YAPIP EDEN B.R VARLIK OLARAK .NSAN... 25

2. 3. HÜR B.R VARLIK OLARAK .NSAN... 30

2.4. .Y.Y. .STEYEN B.R VARLIK OLARAK .NSAN ... 39

2.5. SORUMLULUK SAH.B. OLARAK .NSAN ... 44

(9)

2. 7. SANAT YAPAN B.R VARLIK OLARAK .NSAN ... 54

SONUÇ ... 60

KAYNAKLAR ... 68

(10)

G R .

.nsan kavram geçmi ten günümüze kadar olan dönemde dikkat çekmi ve üzerinde bir çok çal malar yap lm bir kavramd r. .nsan özgür iradesi, vicdan , yap p etmesi ve sosyal bir ortam içinde bulunmas yla di er canl lardan ayr lm t r. .nsan, aktif bir varl kt r. .nsan n bu aktivitesi bilim, sanat, ahlak, inanç gibi ürünlerin meydana gelmesini sa lar. .nsan n aktivitesinde bir yönlendirme ve yönelimin oldu u muhakkakt r. Bu sebeple gerçekle tirilecek olan her aktivitenin mutlaka bir hedefi vard r.

Kant’ n insan ve nitelikleri hakk ndaki fikir ve görü lerini konu edinen bu çal mam z, bir giri ve iki bölümden olu maktad r. Giri k sm nda Kant’ n hayat ve eserleri ele al nm t r. Bu k s mda Kant’ n fikir hayat n n geli mesinde fikir ve görü lerinin olu mas nda, temel te kil eden faktörler, aile yap s , içinde bulundu u sosyal çevre, ald e itim, kültürel de erleri incelenerek ortaya koyulmaya çal lm t r.

Birinci bölümde; insan kavram n n tan m yap lm , insan di er canl lardan ay ran farklar üzerinde durulmu tur. .nsan n temel nitelikleri ele al nm ve niteliklerin özellikleri incelenmi tir. Bu çal may yaparken Takiyettin Mengü o lu’nun Felsefi Antropoloji adl çal mas nda de indi i insan n temel nitelikleri ele al nm t r. Buradan insan n bir çok temel nitelikleri oldu u ve bunlar n hepsinde aktif bir rol oynad sonucuna var lm t r. Buradan ç kar lan sonuçlar n konuyla bütünlük içersinde olmas na gayret edilmi tir.

.kinci bölümde; Kant’ n insan kavram na bak n , ona göre, insan insan yapan özellikleri, ak l ve irade sahibi olmas n , di er canl lardan ayr lan yönleri ele al nm t r. Yine ayn bölümde ilk bölümde ele al nan insan n temel nitelikleri olan bilen bir varl k olarak insan, yap p eden bir varl k olarak insan, hür bir varl k olarak insan, inanan bir varl k olarak insan, sanat yapan bir varl k olarak insan ve isteyen bir varl k olarak insan nitelikleri Kant’ n görü lerine dayanarak sunulmaya çal lm t r.

(11)

Bu çal mam z bir dü ünür ara t rmas oldu u için zaman zaman baz al nt lar yap lm t r. Bu al nt lar yapmaktaki amac m z, felsefi bak eklini göz önünde bulundurarak Kant’ n fikirlerini ifade etmek, aç kl a kavu turmak, birbiriyle bütünle tirerek ortaya koymakt r.

Literatür taramas daha çok Yüksek Ö retim Kurulu Yay n ve Dökümantasyon Dairesi Tez Merkezi internet sitesinden ve kütüphane taramas olarak yap lm t r. Literatür taramas sonucunda Kant Felsefesinde .nsan’ konu alan çal malar n yüksek lisans programlar nda bir bütün olarak pek ele al nmad , daha çok insan n baz özellikleri ve Kant’ n felsefesinin baz bölümlerinin ele al nd görülmü tür. Bu nedenle çal man n alana az da olsa bir katk ve yeni bir bak aç s getirece i dü ünülerek yap lmas na karar verilmi tir.

Bu çal ma, insan kavram ndan hareketle ve Takiyettin Mengü o lu’ nun insan niteliklerini ele alarak, Kant’ n insan görü ü üzerine yo unla maktad r. Bu sayede Kant’ n insan anlay ve insana yükledi i varl k artlar incelenecektir. .lk olarak Takiyettin Mengü o lu’ nun insan n temel nitelikleri olarak gördü ü nitelikler ele al n p, bunlardan hareketle Kant’ n görü lerine yer verilecektir. Çal man n temel kavramlar ; “insan”, “insan n temel nitelikleri” dir. Bu kavramlar birinci bölümde ayr nt l olarak ele al nm t r.

(12)

IMMANUEL KANT’IN HAYATI VE ESERLER

1. Immanuel Kant’!n Hayat!

Felsefe tarihinin en büyük isimlerinden, sistem kurucu Alman filozoflar ndan Immanuel Kant, 22 Nisan 1724 tarihinde Almanya’n n Könisberg

ehrinde mütevazi bir Alman ailesinin dördüncü çocu u olarak dünyaya geldi. Filozofun kendi ifadesine göre ailesi .skoç as ll olan Kant’ n babas Joham George Kant, bir saraciye ustas idi. Annesi Anna Reuther ise a r derecede dindar, koyu sofu hristiyan bir ev kad n idi. Kant elveri siz artlar alt nda ve imkâns zl klar içinde büyüyüp yeti ti. On üç ya ndayken annesini yirmi dört ya na geldi inde de babas n kaybetti (Cassirer, 1988: 7).

Kant’ n ilk e itimi üzerinde annesinin ciddi bir tesiri söz konusudur. Annesi vicdani itikada ba l oldu u kadar tabiata da aç k oldu u için çocu unu da tabiata aç k olarak yeti tirme amac n gütmekteydi. Genç Kant’ n bu ilk devrede ald e itimin esas n din ve ahlak n yüceli i ve her eyin üstünde olu u te kil eder. Filozof ömrünün son y llar nda bile on üç ya ndayken kaybetti i annesinin hat ras n büyük bir hürmet ve heyecanla anar. Kant, annesinden gelen bu manevi tesir ve ailesinden gelen terbiyenin izlerini hayat boyunca ta m t r (Cassirer, 1988: 8).

1732 y l nda sekiz ya ndayken Frederik Lisesine ba lad . Okulun idarecisi ve Kant’ n ilk hocas , vaiz Franz Albert Shultz, ate li ve koyu sofu bir Hristiyan oldu u gibi ders konular n dini akidelerden ayr tutmayan ve ö rencisinin manevi e itimine önem veren bir hocayd . Böylece, ailesinde ba layan koyu sofu nasrani e itim bu okulda da kesintiye u ramadan 1740 y l na kadar devam etti. Yedi sene okudu u bu mektepte çok iyi derecede Latince ö renen ve Stoa felsefesiyle ilgilenen filozof, öte yandan okuldaki s k dini disiplinin baz olumsuz neticelere yol açt n fark etti. Talebeyi belli bir zamanda toplu duaya zorlamak veya baz dini kurallar uygulamaya zorlaman n

(13)

ö renciyi yalanc l a sevk etti ini ve iki yüzlü davranmaya itti ini gözlemledi. Bu gözlemler onun dini anlay n ekillendiren unsurlar aras nda yer ald (Cassirer, 1988: 8).

Kant, 1740 y l nda do du u ehirde ilahiyat tahsil etmek üzere, Könisberg Üniversitesine ba lad . Fakat daha sonra bundan vazgeçerek ilim ve felsefeye sard merakla, ciddi manada tesirinde kalaca sofu bir dindar ve Christian Wolff (1679-1754) felsefe anlay n n takipçisi, mant k ve metafizik profesörü Martin Knutzen’ in derslerine devam etti. Felsefenin yan nda fizik, astronomi ve matematik alanlar nda ders veren Knutzen ahsi kütüphanesinden merakl ö rencisinin yararlanmas na izin verdi. Burada hocas n n tesiriyle Newton fizi i üzerinde çal an ve bu alana ilgisini hiç kaybetmeyen Kant’ n ilk yaz lar belki de bu yüzden tabiat ilimleriyle ilgilidir. Fizik alan nda yazd “Canl Kuvvetlerin Do ru Takdiri” ba l kl bir tezle üniversiteyi bitirdi. Babas n n ölümü üzerine maddi durumu iyice bozuldu u için, Könisberg’ den ayr larak, devrin genç münevverlerinin yapt gibi Do u Prusya’daki zengin ailelerin çocuklar na özel dersler vererek hayat n kazand (Cassirer, 1988: 13).

1753 y l nda Könisberg’e dönen Kant, 12 Haziran 1755 tarihinde uzmanl k imtihan n verdi ve “Ate Üstüne” ba l kl bir tezle doktoraya denk say labilecek bir ilmi (privatdozent, okutman) paye ald . 27 Eylül 1755’te “Metafizik Bilginin .lk Prensiplerinin Yeni Anlam ” adl çal mas n resmen savunarak, üniversitede serbest ders verme hakk n kazand . Ayn y l içinde Könisberg Üniversitesinde tabii co rafya, tecrübi psikoloji ve felsefe okutmaya ba lad (Weber, 1938: 303).

Ele ald her konuda derin bilgi sahibi olan Kant, hocal n n ilk günlerinden itibaren dinleyicilerinin takdirini kazand için dersine devam eden yabanc lar n say s h zla artt . Mükemmel bir üniversite hocas olan filozof, ömrünün sonuna kadar ilim, tefekkür ve e itimle u ra m , asla öhret ve mevki pe inde ko mam t r (Heimsoeth, 1962: 23).

Farkl ilim alanlar ndaki derin bilgisi ile ilgi ve takdir çemberini geni leten Kant, 1764 y l nda Berlin Üniversitesinden gelen iir kürsüsünü ve 1769 y l nda Jena Üniversitesinden gelen benzer bir profesörlük teklifini kabul

(14)

etmedi. 1770 y l na kadar Könisberg Üniversitesinde okutmanl n sürdüren filozof, ayn y l n Mart ay nda Könisberg Üniversitesine mant k ve metafizik profesörü olarak tayin edildi. 1772 y l nda birkaç seneden beri ek gelir temini için yürüttü ü yard mc kütüphanecilik görevini profesörlükle ba da mad dü üncesiyle b rakt . Kant’ n Könisberg Üniversitesindeki hocal 1796 y l na kadar devam etti (Cassirer, 1988: 22).

Kant’ n Könisberg Üniversitesinde ders vermeye ba lad 1755 ile 1770 y llar aras ndaki on be y ll k dönem, filozofun ele tiri öncesi dönemini olu turur. Filozof bu dönemde sadece mant k, metafizik ve felsefe alanlar nda de il, fizik, matematik, co rafya, e itim, antropoloji ve mineraloji gibi çok de i ik alanlarda da dersler verdi. Kant bu dönemde Leibniz ve Christian Wolff felsefesinin tesiri alt ndad r. Buna ra men sözü edilen görü leri oldu u gibi kabul etmemi zaman zaman ele tirmi ve tamamlamaya çal m t r. Bu s ralarda Evrensel Do a Tarihi ve Gökyüzü Nazariyesi adl eserini yazm t r. Kant bu kitab nda Newton’un güne sisteminin olu umunun mekani in konular yla aç klanamayaca görü ünü ele tirmi , mevcut gök cisimlerinin bulut kütlelerinin devri hareketiyle meydana geldi i ileri sürmü tür. Kant’ n izah , Laplace’ n bu konudaki nazariyesiyle ayn sonuca ula r. Fakat kitab n yay nc s iflas etti i için filozofun bu görü ü duyulup yay lmam ve daha sonra Laplace’ n Kant’tan habersiz olarak geli tirdi i nazariye ile birle tirilmi ve günümüzde de geçerlili ini koruyan “Kant –Laplace” nazariyesi eklini alm t r (Gökberk, 1980: 349).

Filozof, felsefenin dogmatik bir ekilde birle tirme ile de il, tahlil ile aç k kavramlar elde ederek ve ele tiri yolu ile ilerleyebilece i kanaatindedir. “1765-1766 K dönemindeki Derslerim Hakk nda Malumat” ba l kl bir ders program nda, Kant s n flar nda da bu fikri i ledi ini ve ö rencilerine felsefeyi ö retmeyi de il, onlar felsefi tefekküre al t rmay hedefledi ini ifade etmektedir (Gökberk, 1980: 351).

Kant’ n 1770 y l nda profesörlük takdim tezi olarak haz rlad , felsefi geli mesinde önemli bir ad m olan “Duyulur Dünya ile Dü ünülür Dünyan n Formu ve .lkeleri Üzerine” adl çal mas , kendi ele tiriye dayal felsefesine do ru bir ilerleme olarak kabul edilir. Fakat Kant bu eserinden sonra tam on bir

(15)

y ll k bir suskunlu a girer ve bu süre içinde hiçbir ey üretmez. Bu suskunluk devresi esasen bir olgunla ma, tefekkür ve kendi ele tirel felsefesine bir haz rl k devresidir. Nitekim bu derin tefekkür y llar 1781 y l nda ilk meyvesini vermi ve ele tiri felsefesinin ilk büyük eseri “Saf Akl n Tenkidi” ortaya ç km t r. Filozof bu eseriyle hem kendi özgün nitelikli felsefesini kurmu , hem de felsefe tarihindeki önemli geli melere kaynak te kil etmi tir. Bu büyük ele tiri eserin 1788’deki ikinci bask s n n ard ndan 1789’da “Pratik Akl n Tenkidi”, 1790’da ise “Yarg Gücünün Tenkidi” kitapla r (Gökberk, 1980: 349).

.lk ele tirinin yay nland 1781 y l ndan itibaren, filozofun son y llar hariç b rak l rsa kalan ömrü verdi i eserler bak m ndan fevkalade geçmi tir. Hiç

üphesiz bunda Kant’ n dillere destan olan son derece intizaml hayat n n da rolü büyüktür. Filozof, mevsim ne olursa olsun her gün saat be ten az önce kalkar, alt ya kadar çay içerek o gün yapaca i ler üzerinde dü ünür, saat alt dan dersinin ba lang ç saatine, yani yaz n yedi, k n sekize kadar o günkü dersini haz rlard . Dersi dokuz veya ona kadar sürerdi. Dersten sonra ö le yeme ine kadar çal r, saat birde yeme e otururdu. Yemek esnas nda yan nda hep birileri oldu u ve kendisi de konu may sevdi i için yemek saatlerce sürerdi. Daha sonra yakla k bir saat süren günlük yürüyü üne ç kard . Öyle ki bugün “Filozof Gezintisi” ad yla bilinen a açl caddeye giderken kom ular saatlerini üç buçu a ayarlarlard . Saat be te evine döndü ünde hemen çal maya ba lar, saat onda yata na çekilirdi. Yedi i yemeklerin g da de erlerini, elbiselerinin kal nl k derecesini, uyku zamanlar n , gezmekle geçirdi i süreyi düzenli olarak hesap ederdi. Bünyesi çelimsiz ve hastal kl olmas na ra men intizaml hayat ve ola anüstü irade kuvveti sayesinde uzun bir ömür sürmü tür. Hiç evlenmeyen filozof, irade kuvvetiyle bedeni hastal klar n üstesinden gelinebilece i hususunda da bir eser yazm t r (Cassirer, 1988: 279).

12 9ubat 1804 tarihinde do du u Könisberg ehrinde vefat eden büyük filozofun son sözü “Hay rl s budur” cümlesi olmu tur. Mezar ta na “Pratik Akl n Tenkidi” adl kitab ndan al nan u cümle yaz l d r:

(16)

2. Immanuel Kant’!n Eserleri

1. Ar Usun Ele tirisi, Çeviren: Aziz Yard ml , .dea Yay nlar ,

.stanbul, 1993

2. Gelecekte Bilim Olarak Ortaya Ç kabilecek Her Metafizi e

Prologomena, 2. bas m, Çev: .onna Kuçuradi ve Yusuf Örnek, Türkiye Felsefe Kurumu Yay nlar , Meteksan bask tesisleri, Ankara, 1995

3. Ahlak Metafizi inin Temellendirilmesi, 2. bas m, çev: .onna

Kuçuradi, Türkiye Felsefe Kurumu Yay nlar , Ankara, 1995

4. Pratik Akl n Ele tirisi, 2. bas m, çev: .onna Kuçuradi, Ülker

Gökberk ve Füsun Akatl , Türkiye Felsefe Kurumu Yay nlar , Ankara, 1994

5. Evrensel Do a Tarihi ve Gökyüzü Nazariyesi, çev: Seçkin

C l zo lu, Havas Yay nevi, .stanbul, 1994

6. Etik Üzerine Dersler 1, çev: O uz Özügül, Kabalc Yay nevi,

Yaylac k Matbaas , .stanbul, 1991

Bu eserlere ilaveten daha Türkçe’ye çevrilmemi olan bir çok eseri aras nda unlarda zikredilmeye de er:

7. Ate , 1755

8. Metafizik Bilginin .lk Esaslar n n Yeni Bir Aç klamas

9. Dünya Vatanda l Bak m ndan Umumi Bir Tarih Tasavvuru

10. Duyulur Dünya .le Dü ünülür Dünyan n Formu ve .lkeleri

Üzerine, 1770

11. Tanr Varl n n .spatlanmas .çin Tek Mümkün Delil Zemini, 1762

12. Dört K yasi Figürün K l K rka Yarmas Üzerine, 1762 13. Aydaki Yanarda lar Üzerine, 1785

(17)

14. Tabiat Biliminin Metafizik Esaslar , 1787 15. Yarg Gücünün Tenkidi, 1790

16. Akl n S n rlar .çinde Din, 1793

17. Ebedi Bar .çin Felsefi Bir Tasar , 1795 18. Ahlak Metafizi i, 1797

19. Yetilerin Çat mas , 1798 20. Faydac Bak mdan Antropoloji 21. Mant k, 1800

22. Pedagoji, 1804

Kant’ n notlar , filozofun ölümünden sonra ele al nm ve Berlin .limler Akademisi taraf ndan, Opus Posthumun umumi ba l alt nda, 1902-1942 y llar aras nda 22 ciltlik bir külliyat halinde yay mlanm t r.

(18)

B R NC BÖLÜM

NSAN KAVRAMINA GENEL B R BAKI.

1.1. NSAN NED R VE TEMEL N TEL KLER NELERD R?

1. 1. 1. nsan Nedir?

.nsan, dü ünen, bilen, isteyen, seven, yap p eden, yarg layan, ele tiren, de erleri ve kültürü olu turan, toplumsal sözle meyi gerçekle tiren, hak ve hukuku gözeten, tav rlar tak nan, tak nd tav rlara göre davranan bir varl k olarak do an n en seçkin varl d r. .nsan, içinde bulundu u evreni, evrendeki varl klar , varl klar n nedenlerini ara t ran, ayr ca varl klarla kendileri aralar ndaki ili kileri, bu ili kilerin hemcinsleriyle olan ili kilerini ve ili kilerinin derecelerini de bulmaya ve bilmeye çal an bir varl kt r.

Biyolojik yönüyle hayvanlarla ayn olmas na ra men insan, akl , zekas , uuru, iradesi ve vicdan yla hayvanlardan ayr lmaktad r. .nsan akl n , iradesini ve zekas n iyi kullanabilen bir varl k olmas dolay s yla hayvanlardan ayr ld gibi,

uurlu dü ünmesi ve davran lar n , hareketlerini vicdani muhasebesiyle otokriti e tutabilmesi sebebiyle de hayvanlardan ayr lmaktad r. 9uur kavram ve irade kavramlar aras nda çok yak n bir ili ki vard r. 9uurlu bir varl k ayn zamanda irade sahibi bir varl kt r da. 9uurlu olmayan bir insanda iradeden dolay s yla sorumluluktan bahsetmemiz mümkün de ildir. 9uur dolay s yla insan kendini otokriti e tabi tutabilmektedir. Bunun için biz uurlu davranan insanla uursuz davranan insan kolayca fark edebiliriz ve uurlu davranan insan için ne kadar uurlu davran yor ve hareket ediyor derken; uursuzca davranan ve hareket

(19)

eden insan için de ne kadar uursuzca ve sorumsuzca davran yor veya hareket ediyor deriz. Bu sebepler dolay s yla insan söz konusu olunca ak ll , zeka sahibi, uurlu, iradeli ve vicdanl bir varl k akl m za gelir. Bir insan n kendisi ve davran lar hakk nda hüküm verirken de onu bu ölçüler içerisinde de erlendiririz (Akgün, 1997: 1).

.nsan bir tak m becerileri sonucunda kendini ifade edebilecek sanat ve kültürünü olu turmu tur. Bu ekilde ya am anlamay , kendini alg lamay ö renmi tir. Ama as l önemlisi kendini bir varl k olarak alg lama becerisini gösterebilen bilinen tek varl k olmu tur. Bu sanc l bir süreçtir. Eski Hint kültüründe insan, bütün canl larla kendini bir alg lar. Bu dü ünü e göre do ada canl lar birbirlerine ba l olarak bir aradad r. Klasik Yunanda ise insan n dü ünce ve duygular ile di er canl lardan ilk kez ayr ld görülmektedir; o insana özgü olan ak l ile insan kendisini di er varl klar n önüne ç kar r ve bir noktada tanr l kla ba lan r. Descartes’te de insan akl ile tanr sall k bir arada alg lan r. Dünyan n varl ndan tanr ya giden yol b rak l p, tanr l kla kökünü bulan, bilen akl n ndan dünyan n ç kt eklinde bir sonuçlamaya var l r. .bni Sina’dan Spinoza’ya ve Hegel’e kadar gelen panteizm, insan tini ile tanr sal tinin özde li ini ana ö retilerden biri haline getirmi tir. Art k insan n tinsel farkl l irdelenmektedir. Leibniz, bunu daha da ileri götürmü tür. Ona göre, insan kendinde bir tür küçük tanr d r (Joad, 1985: 42-51).

Tarih boyunca kendi üzerindeki bilincinin geli ip artmas yla insan, art k kendisinin kim oldu u, bu evren içerisinde yerinin ne oldu u sorular n da sormaya ba lam t r. Scheler’e göre insan n bu sorgulamalar onu birçok sonuca götürmü , bu sonuçlar n etkilerini de kendisini insanl k tarihi olarak ortaya koymu oldu undan, tarihte ortaya ç kan insanl kla ilgili ideleri be farkl ana madde üzerinde toplam t r. Scheler, özellikle Yahudi ve Hristiyan gelene ine ba l olan çevrelerin dinsel inanc n insan üzerindeki idesi ile alg lanan insan dü üncesini dile getirir. Tan mlanan bu ilk ide, tanr taraf ndan yarat lan bir çift insan tasar m n n (Adem ve Havva) insanl k üzerinde kendisi hakk nda b rakt etkidir. Bu dü ünceye göre insan daha do u tan günahkard r. Çünkü ak l ve özgür iradeyle i ledi i günah sonucu Tanr taraf ndan cennetten kovulmu tur.

(20)

.nsanl k üzerinde kabul gören ikinci ide, “Homo Sapiens” idesidir. Yunanl lar n ula t bu dü ünce, insan n bir “ak l varl ” oldu udur. Bu dü ünce ilk olarak Anaksagoras taraf ndan dile getirilmi tir. Platon ve Aristoteles taraf ndan da felsefi biçimde aç klanmaya çal lm t r. Homo sapiens idesi insan hayvandan ay ran bir özelliktir. Ak l arac l ile insan var olan oldu u gibi tan maya, Tanr ’y , evreni ve kendini bilmeye elveri li hale gelebilmi tir. Aristoteles’ten Kant’a homo sapiens idesini kabul eden hemen bütün filozoflar için insan tanr ca bir etmendir. . te bu etmen kaosu kozmosa çeviren ey ile ilkece ayn d r. Bu durum ise “akl n de i mezli i” tart malar na neden olmu tur. Hegel taraf ndan yads nm olan akl n de i mezli i ona göre eksik bir bak aç s d r. Hegel, tarihi akl n ürünlerinin bir toplam olarak de il, insanl k tininin bir biçimlenmesi olarak görür. Tarih ona göre, Tanr l n insan n ideler dünyas nda anla lmas ve kendi kendisinin fark na var lmas n n meydana getirdi i sürecin ad d r.

.nsan üzerindeki üçüncü ide; naturalist, pozitivist ve daha sonra pragmatist ö retilerin kabul etti i “homo faber” idesidir. Bu dü ünceye göre insan temelde hayvanlardan çok da farkl olmayan bir içgüdü varl d r. Bacon, Hume, Spencer gibi pozitivistlerin insan anlay lar , onun içgüdü varl oldu u yönündedir. Çal an, konu an, alet yapan, akl n ve mant n ancak u ra lar ile kuran bir varl kt r insan. Özde dü ünen de il; yapabilen, ekil veren, üretebilendir.

.nsan için ortaya at lan dördüncü ide ise, onun tarih içersindeki soysuzla mas na de inir. Bu görü , evrimle me sürecini tamamlamayan insan n bu eksikli ini giderebilmek için, varolmak için üretmek zorunda oldu u aletleri kullanma gereksiniminden bahseder. Evrimsel olarak genetik yap lanmas n do a ile uyumlu hale getiremeyen insan yok olmas gereken bir canl türüdür. Ancak bu yok olu u o kendi tinsel yap s ve akl ile a m t r.

.nsan üzerinde günümüz felsefesinde ortaya konan be inci ide Scheler’e göre kendisini öylesine ma rur ve ba döndürücü bir yüksekli e koymu tur ki art k insan, üst insan kimli i ile kar la t r ld nda utanç verici bir varl kt r. Üst insan tek sorumlu olan bir efendidir, yarat c d r. Tarihin kendisinde anlam buldu u tek varl kt r.

(21)

.nsan n insan hakk nda dü ünce tarihinde söyledi i y nla söz ve üretti i çok say da dü ünceden sonra vard nokta asl nda bir yere varamam olmas n n yaratt içsel çeli kidir. Tarih boyunca insan n akl ve tinsel yap s yla ula t Tanr kavram , yine ayn ak l taraf ndan yok edilebilmektedir.

Biyolojik, psikolojik ve sosyolojik bir varl k olarak insan kendisiyle, çevresiyle ve tabiatla yetinmeyen bir varl kt r. .nsan hem içinde yer ald kainat , tabiat ve hem de kendi tabiat n , kendini bilmek, tan mak ve böylece tabiat ve kendini bilip tan yarak de i tirip, geli tirerek mükemmelle tirmek isteyen bir varl kt r. .nsan, ilimle, felsefeyle, teknikle, sanatla, dinle, ahlaki de erleriyle, hukukla vs.’le hem tabii çevresini, hem de kendini de i tirip geli tirerek olgunla t rmak gayreti içerisindedir. Bu yönde büyük gayret sarf etmektedir (Akgün, 1997: 1 ).

Bütün bu tahlillerden sonra insanla ilgili olarak k saca ak l, zeka, anlay , gönül, göz, bilgi, fazilet sahibi ve dü ündüklerini ifade etme gücü olan dile sahip bir varl kt r denilebilir.

1. 1. 2. nsan!n Temel Nitelikleri Nelerdir?

Do adaki di er varl klarla insan aras nda bir çok fark vard r. En ba ta, sadece insana verilmi olan ak l, zeka, fazilet, ahlak, dü ündüklerini ifade edebilme gücü olan dil gelir. .nsan n bu temel nitelikleri onu di er canl lardan ayr bir yerde tutar.

.nsan n varl k yap s ve nitelikleri dendi inde bir çok nitelik ortaya konabilir. Bu nitelikleri belirlerken Takiyettin Mengü o lu’nun Felsefi Antropoloji adl eserinde belirtti i insan n temel nitelikleri ele al narak aç klanmaya çal lacakt r.

Mengü o lu, insan n varl k ko ullar olarak da and nitelikler aras nda önce “bilen” bir varl k olarak insandan söz eder. Bilmek, bilme edimini gerçekle tirmek, insan n bir varl k ko uludur.

Mengü o lu, kayna , do rulu u ve s n rlar ne olursa olsun, bir fenomen olarak bilginin kendisini, bir insan ba ar s , bir insan ürünü olarak görür

(22)

ve bu fenomenin ta y c s n , yarat c s n “bilen varl k” olarak nitelendirir (Kuçuradi, 1997: 13).

Bilgi bir eylem olarak konkret hayat n düpedüz bir devam d r, çünkü bilgi ve hayat bir ve ayn olu un yönleridir. Bilgi ve hayat birbirine s k s k ya ba l d rlar. Bundan dolay bilgi hayata, hayat da bilgiye tesir eder. Çünkü hayat hedeflerle, amaçlarla, eylemlerle doludur; hayat eylemlerimizi gerçekle tiren yahut engelleyen k ymetlerle, k ymet unsurlar ile bezenmi tir. Bundan dolay felsefi antropoloji için insandan hem bilen bir varl k olarak konu mak, hem de bilgiyi k ymet sferinden, öteki varl k artlar ndan koparmak imkâns zd r, fenomenlere ayk r d r. Çünkü insan, k ymetleri duyan, varl k artlar ile kenetlenen bir varl kt r (Mengü o lu, 1971: 69).

Her real olan varl k alan gibi bir insan eylemi olan bilgi de olu içindedir. Fakat bilginin olu u apayr , münasebetlerinden kopmu bir olu de ildir, bilginin bu olu u yine olu halinde bulunan öteki varl k artlar n n içinde olup biter. .nsani olan her eyin bir tarihi vard r. Bu tarihin ba lang ç noktas ne kadar karanl k ve bilinemez kal rsa kals n, yine de o herhangi bir zamanda ba lam t r. Ayn ey bir insan eylemi olan bilgi için de geçerlidir. Bilgi de bugün imdi ba lamam t r. Çünkü bugün, imdi ak c gelip geçici bir noktadad r. O bir ucu ile düne, daha önceki güne, öteki ucu ile de yar na, öbür güne ba l d r. .nsan n bugünkü eylemlerinin kökü dündedir, geçmi tedir. Fakat geçmi te kökünü bulan, yaln z imdi gerçekle en eylemler, bu eylemlerin meydana getirdi i ba ar lar de ildirler; ayn zamanda daha önce ya am olan milletlerin, nesillerin hatta Hititler, M s rl lar, Yunanl lar, Romal lar gibi tarih sahnesinden çekilmi olan milletlerin ba ar lar da kökünü geçmi te bulurlar (Mengü o lu, 1971: 72).

Mengü o lu; bir çe it hayat aktivitesi olarak gördü ü bilgiyi bir bütün olarak kabul eder. Ancak bilgiyi be alana ay r r. .lk olarak naif hayat bilgisini ele al r. Bu bilgi insan hayat n n bir ürünüdür. .nsan n gözünü açmas yla ba lar, gözünü hayata kapamas yla son bulur. Sürekli artan, geli en bir bilgidir. .kinci olarak ilmi bilgiyi ele al r. Ona göre ilmi bilgi hayat bilgisinin temellendirilip derinle tirilmesidir. .lmi bilgi, ara t rma yapan, derinle en, metotlara dayanan bilgidir. Üçüncü olarak felsefi bilgi türünü aç klar. Felsefi bilgi, ilmi bilgiden

(23)

daha sorumlu bir bilgidir. Bütün alanlarla u ra r, u ra mad hiçbir varl k alan yoktur. Günlük hayat n içinde bile kar la labilir. Örne in be enme-yerme, reddetme-kabul etme, do ruluk-yalanc l k, iyi niyetli olma-kötü niyetli olma, hayatta her zaman hür hareketlerimiz var m d r?, varsa nerede ve nas l? Bütün bu problemler, felsefeyi ilgilendiren problemlerdir. Felsefe, bu gibi problemlerle u ra arak hayat m z n, hayatta yap p etmelerimizin derinliklerine kadar inmektedir. Di er bilgi türü de sanat n sa lad bilgidir. Sanat da bir çe it bilgidir, fakat geli igüzel bir bilgi de il, ki inin gerçekle tirdi i bir bilgidir. Sanat bilgisinde estetik kavram na da yer veriyor. Estetik, sanat güzellik çirkinlik gibi k ymetler aç s ndan ele al r. Mengü o lu, son olarak dini bilgi türünü ele al r. Dini bilgi, belli dogmalara, de i meyen dogmalara ba l kalan bir bilgidir. Bu bilginin özelli i, onun dinden dine de i iklik göstermesidir. Dini bilgi her soruya cevap veren bir bilgidir, cevaps z b rakt soru yoktur. Dini bilgi ilimle felsefenin cevap vermeye yana mad bütün “kaynak” problemlerine bile cevap verir.

Mengü o lu, ikinci varl k ko ulu olarak “yap p–eden” varl k kavram n ortaya koyar. .nsan yap p-eden aktif bir varl kt r. .nsan ard aras kesilmeyen çe itli hayat münasebetleri, olaylar , kayg lar içinde bulunuyor. O ya ayabilmek için onlarla hesapla mak, onlar n içinden s yr l p ç kmak zorundad r. Bu da insan n aktif olmas n , yap p-eden bir varl k olmas n art ko ar (Mengü o lu, 1971: 105).

Mengü o lu, yap p etmeleri üç grupta toplar. Birinci gruba, insandan direkt bir karar bekleyen yahut dolayl bir karar isteyen yap p-etmeler girer. Örne in, bir plan n, projenin, bir niyetin, bir hedefin, bir amac n, bir k ymetin ve benzerlerinin gerçekle tirilmesi gibi. .lim, felsefe, sanat, teknik sahalar n, etik, politik, ekonomik sahalar gibi bütün önemli yap p-etmelerimiz, eylemlerimiz bu gruba girer.

.kinci gruba giren yap p etmeler, bizden kay ts z arts z bir gerçekle tirme isteyen, günlük hayatta, günlük hayat kayg lar na ait olan önemli eylemlerdir. Bu eylemler gerçekle meden insan n ya amas na imkân kalmaz. Bu eylemler beslenme, bar nma ve giyinme gibi malzeme ve vas talar n bulunmas yla, hayat n sa l na yarayan eylemlerdir. Bu eylemlerle birinci grup

(24)

eylemler aras nda s k bir ilgi vard r. Üçüncü gruba insan n otomatikle en eylemleri girer. Sosyal çevredeki bütün davran ekilleri, atölyede, fabrikadaki bir i , teknik bir vas tay kullanmak, odan n kap s n açmak ve benzeri gibi eylemler bu gruba girerler. Fakat bu eylemlerin ba lang çta ö renilmesi gerekir (Mengü o lu, 1971: 109).

Mengü o lu, insan eylemlerinin birbirinden ba ms z gruplarm gibi ele al nmas na da kar ç kar. Çünkü onlar aras nda s k ve içten bir ba vard r. .nsan n ya ayabilmesi için bu eylemlerin hepsini gerçekle tirmesi gerekir.

Mengü o lu, insan n ikinci varl k ko ulu olarak sayd “yap p eden varl k” olmay aç klarken, bu kez de ahlak ö retileriyle, etik içi “izm” lerle bir hesapla ma gerçekle tirir. Burada esas olan, herhangi bir ahlak ö retisinden hareket etmek de ildir. Burada ilgi, insan eylemlerine yön vermesi gerekti i dü ünülen herhangi bir “en yüksek iyi” tasar m geli tirmeye yönelik de ildir, bunun gibi amaç da bir mutluluk eti inden, bir yarat c etikten, bir ödev eti inden vd. hareketle bir “olmas gereken” projesi geli tirmek olmayacakt r. Önemli olan, insan n herhangi bir zorunlu de er ve norm alt nda yap p-eden varl k olmas d r. Mengü o lu’ na göre, yap p-eden varl k olarak insan yaln z de ildir, o tüm yap p-etmelerini bir ortakl k ortam nda, bir özneler aras zeminde gerçekle tirir. Yap p-eden varl k olarak insan daima bir ahlaksall k ve toplumsall k alan içindedir(Kuçuradi, 1997: 14).

Mengü o lu, insan n üçüncü varl k ko ulu olarak “de erleri duyan” varl ktan söz etti inde art k onun burada herhangi bir de erler felsefesi içinden konu mayaca aç kt r. Burada esas olan, de erleri duyan ve bu de erleri ya am nda yönlendirici k lan niteli iyle insan kavramakt r. De erleri dü ünen, duyan ve ya am n bunlar do rultusunda sürdüren varl k olma, insan n bir niteli idir. Burada de erler herhangi bir “olmas gereken” tasar m na göre dü ünülmü soyut kavramlar, normlar de ildirler. Ona göre de erleri duymu olmak onlar n varl n n fark nda olmak için yeterlidir. Onlar olgucu bir kan tlaman n konusu de ildirler.

Mengü o lu, insan n “tav r tak nan”, “önceden gören”, ”önceden belirleyen”, “isteyen”, “özgür” varl k olma niteliklerini ele al rken, ilginç bir

(25)

mekanizm ele tirisi geli tirir. Mengü o lu için mekanizm insan kavramada tek yanl birer “izm” olmay ifade eder. Bilindi i gibi mekanizm ço unlukla felsefede kar t kutuplar temsil eder. Kat bir mekanist için do ada da insan eylemlerinde de bir telos fikrine yer yoktur. Her eyin bir makine düzeni içinde önceden belirlendi i bir do ada, insanda ayn mekanik düzenin bir parças olarak tam bir belirlenim içinde olacakt r. Mengü o lu’ na göre, insan olaylar n ak n kendi niyet ve amaçlar na uygun olarak yönlendirebilen varl k olmas yla “önceden gören ve önceden belirleyendir” ve burada onun bu niyet ve amaçlar na önceden s zm , sinmi ve ço unlukla tanr ya ba lanan bir “ilahi takdir”, bir “kader” aramak, onun “isteyen” ve “özgür” varl k olmas n ortadan kald rmak, onu otonomisinden yoksun k lmak olur (Kuçuradi, 1997: 15).

Buna göre de eri duyan, isteyen ve de ere ba lanan insan, de eri gerçekle tirebildi i oranda özgürdür. .nsan ancak tinsel varl k olarak özgür olma imkân na sahiptir. Mengü o lu, otonomi ve özgürlü ü verili bir ey de il, bir olanak olarak dü ünür. Bu olana gerçekle tirmek insan n çabas na kalm t r ve insanlar n tümü bu çabay göstermezler, özgürlük bu çabay gösterenlere aç lm bir olanakt r.

Mengü o lu’na göre, insan n di er nitelikleri ise tarihsel bir varl k olmas , idele tiren, kendisini bir eye veren, çal an, e iten ve e itilen, devlet kuran, inanan, sanat n yarat c s ve biopsi ik bir varl k olmalar d r. Burada en belirgin temel nitelikler bilen bir varl k olmas , yap p eden bir varl k olmas , (yani ahlaksal olarak) de erleri duyan bir varl k olmas gibi temel niteliklerdir.

Sonuç olarak biyolojik, psikolojik ve sosyolojik bir varl k olarak insan ; dü ünebilen, ak l sahibi, ileriyi görebilen, ahlaki de erleri olan, belli bir kültüre ait olan ve kültürü olu turan, sorumluluk sahibi, ödev sahibi, do ruyu yanl ay rt edebilen, kendisiyle, çevresiyle ve tabiatla yetinmeyen bir varl k olarak özetleyebiliriz.

(26)

K NC BÖLÜM

KANT FELSEFES NDE NSAN

.nsan görü ü her ilmi ve felsefi görü ün temelinde olan bir görü tür. Bir dü ünürün bilgi, varl k, ahlak, metafizik felsefesi onun insan hakk ndaki dü üncelerine ba l d r. Kant’ n varl k dünyas n gnoseolojik bak mdan “görünü ” ve “kendi ba na varl k” alanlar na ay rmas , bilgiyi, a priori ve a posteriori unsurlar na, ahlak alan n da hürriyet, ki ilik, ahlak kanunu ve e ilimlere ay rmas , insan tabii varl k ile ak l varl na ay ran ikili görü üne ba l d r. .nsan n tabii varl n a posteriori, özerk varl n da a priori bilgi, ayn ekilde insan n “görünü ” ü olan tabii yan n e ilimler, özerk varl n da hürriyet, ki ilik ve ahlak kanunu kar lar.

Mengü o lu, Kant’ n insan hakk ndaki görü lerini tahlil ederken unlar söyler:

“ Tabii varl kla ak l varl n n birle mesi olan insan, hayvan gibi her eyi do u tan getirmeyen bir varl kt r; o sadece bir imkânlar dünyas d r. Bu imkânlar n gerçekle mesi yahut gerçekle memesi kendisine dü en bir i tir. Çünkü tabiat, insan n hayvani varl n n mekanik düzenini a an her eyi kendisinin meydana getirmesini ve içgüdüye ba l kalmadan, kendi akl sayesinde elde edebilece inden ba ka hiçbir mutlulu a ya da mükemmelli e i tirak etmemesini ondan istemi tir. Çünkü tabiat lüzumsuz hiçbir ey yapmaz ve amaçlar na ula mak için ba vurdu u vas talardan faydalanma bak m ndan müsrif de ildir. Tabiat insana ak l ve ona dayanan isteme hürriyetini verdi i için onu

(27)

donat ndaki niyetini aç a vuruyor. Bu yüzden art k insan, içgüdünün idaresine b rak lamaz, tabii ve do u tan bir bilgi ile donat lamazd ; aksine o her eyi kendisi yapmal yd . .nsan n g daya ve giyece e ait araçlar ile d güvenli ini sa layacak savunma araçlar n n kendisi taraf ndan icat edilmesi laz md r. Bundan dolay tabiat ana ne öküzün boynuzlar n , ne aslan n pençesini, ne de köpe in di lerini vermi tir; tabiat ana sadece ellerini vermi tir. Hayat için her türlü sevinç ve rahatl k sa layan araçlar n n kabiliyet ve zekas n n, hatta istemesindeki iyili in bile kendi eseri olmas ondan istenmi tir. Tabiat insan tabii araçlarla donatmada yapt tasarrufu sanki kendisine be endirmek istemi ; insan hayvanlara has araçlarla donatmas bak m ndan o kadar özenli davranm ki, sanki insan n ba lang çtaki varl n n en yüksek ihtiyac n kesinlikle ölçmü , böylece insandan sanki unu istemi : e er günün birinde insan, içinde bulundu u bu eskimi likten büyük bir beceriklili e, dünyada mümkün olabilecek derecede bir dü ünü mükemmelli ine ve bu sayede de mutlulu a kavu ursa, bu u urdaki çabas yaln z kendisinin olsun, o yaln z kendisine borçlu bulunsun sanki tabiat insan n iyi bir durumda bulunmas ndan çok onun her eyi akl ile ölçüp biçmesini istemi tir. Çünkü insan n i lerini bu ekilde yürütmesinde kendisini bekleyen bir çok zahmet ve eziyetler vard r.” (Mengü o lu, 1969: 10)

Kant‘ n bu dü ünceleri onun insan anlay n aç kça göstermektedir. Ona göre insan ya amak için her eyi kendisi dü ünerek yapacak, oysa ki hayvana ya amas için laz m olan tabiat sa layacakt r. Bu bak mdan yabanc bir ak l hayvanlar için her eyi dü ünmü , fakat insan kendi akl n kullan r. Kant’a göre insan nas l davranmas gerekti inin plan n kendisi yapmak zorundad r. Fakat bu onu do ar do maz yapamad ndan, ba kalar n n bunu onun için yapmas gerekmektedir. Çünkü o, kabiliyetleri geli memi ekilde dünyaya gelmektedir. Bu bak mdan insan e itime, bak ma ihtiyac olan bir varl kt r. Hayvanlarda ise bu kabiliyetler do u tand rlar, haz rd rlar, hayvan onlardan hemen faydalan r. Örne in bir ku yavrusu yumurtadan ç kar ç kmaz baz ba ar lar gösterir, yavruluk devresi k sad r, insan gibi bak ma ihtiyaç yoktur. Ama insan, bütün becerileri kabiliyetleri kendi çal ma ve gayreti sayesinde yava yava geli tirmek zorundad r.

(28)

Kant’a göre tabiat, hayvana ya amas için bir çok kabiliyet ve ba ar lar vermi tir; fakat onu iyiye ve kötüye ait kabiliyetlerinin çekirde i ile donatmam t r. Bu yüzden hayvan, iyi ve kötünün bilincinden yoksun kalm t r. .yiye ve kötüye ait kabiliyetlerin çekirde i yaln z insanda vard r, fakat “tabiat üstü bir kuvvet” iyi olan insan n kendisinin meydana getirmesini ondan istemi ve ona,

“Dünyaya aç l ben seni iyi olan elde etmek için lüzumlu bütün kabiliyetlerle donatt m. Sana dü en i , onlar geli tirmektir, mutlulu un ve mutsuzlu un senin elindedir.” demi tir (Mengü o lu, 1969: 13).

Fakat tabiat üstü kuvvet, iyi olma kabiliyetini insana haz r bir ekilde vermemi tir; insan onlar kendisi geli tirmelidir. Bütün vas talardan yoksun olarak do an insan, kendisini ya atacak vas talar elde etmek için icat etmekle kalmayacak ayn zamanda sanat, ilim, kültür gibi ba ar lar n yarat c s da gene kendisi olacakt r. Bundan dolay insan çal maya mecbur olan bir hayvand r. Çünkü o ancak çal makla ve bir çok haz rl klar yapmakla kendisini ve ortaya koydu u eyleri koruyabilecek duruma gelebilir (Mengü o lu, 1969: 14).

Bundan dolay insana asla sadece bir tabiat varl gözüyle bak lamaz. .nsan insan yapan onun ak l varl d r. Fakat bu yan n n geli mesini sa layan e itimdir. Bütün bu dü ünceleriyle Kant, tabiat n her eyi kendisinden esirgedi i, kendi haline b rakt insan denilen bu varl n, gerçekten her eyi kendisine, kendi emek ve zahmetine borçlu oldu unu dile getiriyor. .nsan bunu idrak etti i andan itibaren kendisini lay k oldu u yere götürecek yolu bulmu say l yor.

2. 1. B LEN B R VARLIK OLARAK NSAN

Bilgi, bütün alanlar ve dallar yla insan insan yapan, onun var olmas n , ya amas n sa layan bir kavramd r. Bundan dolay bilgi, insan n varl k temelinde, varl k yap s nda yeri olan bir aland r. .lk defa Kant insan bilgisinin bu önemini aç k bir ekilde görebilmi , a rl n tartabilmi tir. Mengü o lu, Kant’ n bilginin önemi ile ilgili görü lerini tahlil ederken unlar söyler:

“Tabiat insan ne bilgi, ne de ba ka haz r vas talarla donatm t r; insan tabiat taraf ndan haz rlanm kabiliyetlerle dünyaya gelmemi tir. Bunun için de insan

(29)

sahip oldu u her eyi kendisi yaratmal d r; çünkü yabanc bir ak l insan için herhangi bir ey dü ünmemi tir. O kendi akl n kullanmak zorunda kalm t r. Bunun için de insan ne ise, ne olacaksa, neye sahipse veya neye sahip olacaksa hepsi kendisinin eseridir. Bu da ancak onun emek ve zahmet sarf ederek elde etti i bilgi sayesinde gerçekle ebilir. .nsan giyinmesinden beslenmesine, tabiata ve tabiat olaylar na kar savunmas na, kendi hayat na ekil vermesine, ç plak varl n devam ettirmesine, alt veya üst basamak üzerinde bulunmas na, zenginlik ve fakirli ine, e itimine, tekni ine ve teknik ba ar lar na var ncaya kadar her eyi bilgisine borçludur.” (Mengü o lu, 1971: 68)

Kant’ n insan görü ünde de de inildi i gibi, insan n bilgiyle do mad n , buna kendisinin çabalar yla ula t n , bilgiyi sa layan kabiliyetleri kendi gayretleriyle ula t n biliyoruz. Burada as l amaç Kant’ n bilgiyi nas l belirledi i, bilen bir varl k olan insan nerede nas l gördü üdür.

Kant’ n felsefesinin temel görü ü, ikili bir görü tür. Saf Akl n Kriti i isimli eserinin önsözünde ba layan bu görü bütün eserlerinde ifadesini bulmu tur. Ancak bu ikili görü , ontolojik de il, gnoseolojiktir. Yani varl k dünyas n n tahlilinden de il, varl k hakk ndaki bilginin tahlilinden do mu tur. Kant’ ikili görü e sevk eden sebepler, insan problemleri, insan n bilgisi ve metafizik problemlerdir. Kant bu sebeplerden dolay varl k dünyas n ikiye ay r r:

1-Görünü alan

2-Görünü dünyas n n temeli olan “kendi ba na varolan” aland r.

Ona göre görünü dünyas zaman ve mekana dayanan bir varl kt r, onun için görünü dünyas n n bilgisi ancak “idrak” sayesinde mümkün olacakt r. Bir de bu bilginin tam bir bilgi olabilmesi için, idrak ile kavramlar n birbirine uygun gelmesi artt r. Böylelikle baz rasyonalist filozoflar n yaln z kavramlarla bilgi edinmeye çal malar Kant taraf ndan reddedilmektedir. Ona göre felsefenin bütün hedefi ilim ve felsefe bilgisinin s n r n belirlemek, dolay s yla da eski metafizi i y kmakt r, bu metafizi in yerine kritik bir metafizi in yerle mesini de gözden kaç rmamaktad r.

(30)

Kant, devaml bir yol izleyen bilginin s n r n nas l belirliyor? Kant kendisinden önce yap lan çal malardan azami derecede faydalanarak, onlar n neden ilerlemediklerini, neden gülünç duruma dü tüklerini iyice görmektedir. Kant, bu felsefe sistemlerinin yan lmalar n n sebebini bilgi kabiliyetimizin s n r na, ta ma gücüne dikkat etmeden, hiçbir eye ba lamadan geli igüzel dü ünce tasar mlar yapmalar nda ya da empirist ve sensualistlerde oldu u gibi, bilgimizin bir unsurunu mutlakla t rmalar nda, di erini a priori olan inkâr etmelerinde görmektedir. Halbuki insan n belli bir bilgi kabiliyeti vard r. Bunun d nda bir eyi kesinlikle bilmenin imkân yoktur; kesin, a priori bilgi elde etmek ise Kant’ n felsefesinin ba l ca hedefidir (Mengü o lu, 1969: 16).

Dü üncesinde rasyonalist felsefeyle empirist felsefenin bir sentezini yapan Kant, bilgide hem deneyimin hem de akl n katk s n n kaç n lmaz oldu unu öne sürmü tür. O ilk olarak en basit bir deneyimin, duyu izlenimlerinin bile a priori bir ö eyi, deneyden türemeyen, fakat deneyi yaratan ve mümkün k lan bir ö eyi içerdi ini göstermi tir. Söz konusu a priori ö elere kar l k gelen zaman ve mekana, deneyin transendental ko ullar ad n veren Kant, böylelikle Hume’un matematiksel bilimlerin tümüyle analitik bir yap da oldu u görü üne kar , matemati in mekan ve say yla ilgili yarg lar n n sentetik do as n ortaya koyabilme imkân bulabilmi tir. Ba ka bir deyi le, zihnin bilgideki temel, ay r c faaliyetini deneyimden gelen ham ve i lenmemi malzemeyi bir sentezden geçirmek ve bu malzemeyi birle tirip, ona bir birlik kazand rmak olarak tan mlayan Kant‘a göre, zihin söz konusu sentezi her eyden önce, çe itli tecrübelerimizi sezginin belirli kal plar içine yerle tirerek gerçekle tirir. Sezginin söz konusu kal plar ise zaman ve mekand r. Buna göre, biz eyleri zorunlulukla zaman ve mekan içinde olan eyler olarak alg lar z. Bununla birlikte zaman ve mekan duyu deneyinden türetilmi ideler, izlenimler ya da kavramlar de ildirler. Zaman ve mekanla Kant’a göre do rudan ve arac s z olarak sezgide kar la l r. Bunlar sezginin a priori, yani her türlü deneyimden önce gelen ve her türlü deneyin onsuz olunamaz ko ullar olan kal plar d rlar. Yani, bunlar duyu deneyindeki nesneleri her zaman kendileri arac l yla alg lamakta oldu umuz gözlüklerdir. O, zaman ve mekanla ilgili bu ö retisine transendental estetik ad n verdikten sonra, transendental analiti e, kategoriler ö retisine geçmi ve t pk , duyarl k ya da deneyimin a priori alg formlar içermesi gibi, do aya ili kin

(31)

ara t rma ve bilgisinde ba nt , töz ve nedensellik türünden a priori ilkeleri içerdi ini göstermi tir. Kant’a göre bilgi sa layan bu a priori ilkelerin kabiliyetleri vard r. Bu kabiliyetler 1) Duyulara dayanan idrak 2) Anlay kabiliyeti ve ak l olmak üzere ikidir(Cassirer, 1988: 85).

Anlay kabiliyeti duyulara ba l olan bir kabiliyetimizdir, onun kavramlar “objektif geçerlilik” e ihtiyaç gösterirler, objektif geçerlilikte ancak bu kavramlar n “idrak” ile doldurulmas na ba l d r. Çünkü idraks z kavramlar bo , kavrams z idraklar kördür. Ak l s n r tan mayan bir kabiliyetimizdir, anlay kabiliyeti tecrübe alan na ba l kald halde, ak l onu daima a maya çal r; spekülasyonlara dalar. Fakat teorik bilgi bak mdan e er ak lda kesin bir bilgi elde etmek istiyorsa, anlay kabiliyetine ve dolay s yla duyu dünyas na ba l kalmak zorundad r. Çünkü anlay kabiliyeti artlara ba l olan bir kabiliyettir. Halbuki ak l artlar n totalitesini kavramaya çal r, yani hiçbir arta ba l olmayan hakk nda bilgi edinmek ister. Bu ise anlay kabiliyetinin i i de ildir, ak l bu hususta ondan yard m bekleyemez. Kendi ba na kalan ak l, teorik alanda hiçbir

ekilde kesin ve objektif geçerlili i olan bir bilgi elde edemez.

Fakat bütün varl k dünyas yaln z görünü ten ibaret de ildir, bu görünü ün temelinde bulunan bir alan daha vard r. Bu akl n inceleyece i aland r. Bu alanda acaba hiçbir bilgi yok mudur? Yoksa eksik olan sadece teorik bir bilgi midir?

Kant, bu soruya olumlu bir cevap verir ve eksik olan yaln z teorik bilgidir der; çünkü bu alan pratik bir bilginin konusu olabilir. . te bu nokta, Kant’ n insan da görünü alan , tabii varl k ve ak l varl diye ikiye bölmesine sebep olur. Hatta diyebiliriz ki, insan problemlerinin incelenmesi için, onun bu ekilde bölünmesinin gerekti ini önceden göz önünde bulunduran Kant, bütün varl iki alana bölmek zorunda kal yor. Yaln z Tanr iki alana ayr lamaz, o tek bir alan, kendi ba na varolan bir aland r (Mengü o lu, 1969: 17).

Görünü dünyas artlara, kanunlara ba l olan, determine edilen bir aland r. Bu dünyada hiçbir ey sebepsiz meydana gelmez, hiçbir ey tesadüfi de ildir, her ey tabiat kanunlar taraf ndan tayin edilmi tir. Tabiat dünyas böyle bir belirlemenin numunesidir.

(32)

Fakat Kant, bu deyimle yaln z cans z nesneleri de il, ayn zamanda canl varl da kastetmektedir. Tabiat bir bütün olarak kanunlara ba l d r, çünkü gerek canl gerekse cans z tabiatta her ey kanunlara, kaidelere göre olup biter. Su dü me kanunlar na göre akar, hayvanlar n hareketleri belli kaidelere göredir, su da yüzen bal k, havada uçan ku , kaide ve kanunlara göre hareket eder. Zaten bütün tabiat, görünü lerle kaidelerin birle mesinden ba ka bir ey de ildir; kaideye ba l olmak her yerde vard r ( Mengü o lu, 1969: 17-18 ).

.nsan tabii varl k olarak da baz fonksiyonlara sahiptir, gerçi bu fonksiyonlar onun insanl na has eyler de ildirler. Bu fonksiyonlar kendini koruma, soyunun devam n sa lama gibi ba ar lar getirir. Tabii varl k olarak üç türlü de kabiliyeti vard r. Bunlar; 1-Fikri, 2-Ruhi, 3-Bedeni olarak say labilir. Fakat yarat c olan fikri kabiliyetlerden insan n faydalanmas için onun sadece tabii bir varl k olmas yetmez, ak l sahibi olmas da artt r. Ruhi kuvvetler, haf za ve hayal gücü gibi kuvvetlerdir. Bedeni kuvvetler de insan n maddesini meydana getirirler, bunlar olmadan insan tabii amaçlar n gerçekle tiremez.

Fakat insan tabiat varl n n çerçevesi içinde s n rl hayvani e ilimleri, fonksiyonlar ve di er tabii kabiliyetleriyle kald kça, kendisini bekleyen as l ba ar lar n gerçekle tiremez ve hayvani varl n n üstüne ç kamaz. Halbuki tabiat üstü kuvvet insana gerçekle tirmesi gereken bir çok eyler vermi tir, onlar gerçekle tirmeyi, insan n insan olmas n , as l amac na eri mesini temin için, bamba ka karakterde faktörlerin bulunmas artt . Bu da insan n ak l varl yan yla olur.

Kant’a göre ak l idelerin, anlay kabiliyeti ise kategorilerin alan d r ve ide öyle gerekli bir ak l kavram d r ki, duyular dünyas nda kendisine uygun gelebilecek bir objektif yoktur. Bu bak mdan ideler, tecrübe alan n a an kavramlard r. Çünkü tecrübe zaman ve mekana dayanan görünü dünyas na ba l d r. Halbuki ak l, ideler sayesinde tecrübe dünyas n n d na ç kar ve bütün kavramlar n a priori olarak tespit eder. Saf akl n kriti inin hedeflerinin en önemlilerinden biri de ak l ve anlay n me gul olacaklar alanlar n tespit edilmesidir ve onlar gerçekten tespit edilmi lerdir de. Anlay kabiliyeti için bilgi alan , kategorilerin geçerlikte oldu u görünü alan d r; fakat bu alan n temelini ba ka bir varl k dünyas meydana getirmektedir. Kant buna çe itli isimler verir:

(33)

kendi ba na var olan, dü ünme dünyas , intellegibee objektler alan , duyular üstü dünyas , numen alan . Bütün bu deyimler ayn eyi ifade ederler. Anlay kabiliyeti, görünü alan n n d nda bulunan bu dünyay dü ünebilir, fakat onun hakk nda bilgi edinemez, çünkü bilgi ancak kategorilerin geçerliklerinin s n r na kadard r, bu s n r numen alan na kadar devam eder ( Mengü o lu, 1969: 22).

Buradan unu ç karabiliriz ki, akl n edinebilece i bütün bilgiler a prioridir, bu sebepten onun teorik bilgi alan nda en önemli rolü mant k, matematik ve teorik fizikte görülmektedir. Çünkü matematik ve fizik akl n teorik bilgileridir ve konular n a priori olarak tespit ederler. Ak l insana haz r bir ekilde verilmemi tir; insan kendisiyle hayvanlar aras ndaki bu ayr l kendisi geli tirmek zorundad r. Onda ancak bunun çekirdekleri vard r. Bu çekirdekleri aktif duruma getirmek ve kendini ahlaki bir varl k yapmak, insan n kendi elindedir. Bunu da her zaman olmasa da, çok defa bilginin yard m yla yapabilir; fakat bilgi onu yaratmaz. Pratik alanda ise ak l, duyular dünyas n numen dünyas ndan ay rt eden ve numen dünyas n n dayand bir temel olarak amaçlar dünyas n n kurucusu, vicdan, hürriyet, isteme, ki ilik ve ahlaki kanunun kayna olarak kar m za ç kmaktad r. Çünkü bütün ahlak kavramlar , kaynaklar n a priori olarak ak lda bulurlar.

Sonuç olarak, insan zihninin yaln zca, kategorileri arac l yla kendilerine bir yap kazand rd fenomenleri bilebilece ini, bunun ötesine giderek eylerin kendilerini bilemeyece ini, duyu deneyindeki nesnelerin insan zihninin i leyi ine uydu u için bilinebildiklerini söyleyen ve tüm empirik yasalar insan zihninin yasalar na indirgeyen Kant’ n bu bilgi anlay n n en önemli sonuçlar , mutlak bir determinizm, bilginin s n rl l ve metafizi in imkâns zl yla ilgili sonuçlard r. Çünkü metafizik alan nda ruh, tanr , evren kavramlar n dü ündü ümüz zaman, burada duyu deneyi taraf ndan sa lanan malzeme bulunmaz. Bilginin iki temel ö esinden biri olan deney, tecrübe ö esi metafizik alan nda söz konusu olmad için, ak l burada antinomilere dü er. Öyleyse, metafizik alan nda bilimsel bilgi olanakl de ildir sonucuna var l r.

(34)

2. 2. YAPIP EDEN B R VARLIK OLARAK NSAN

.nsan, yap p eden, aktif bir varl kt r. .nsan hayat boyunca çe itli olaylar, münasebetler, kayg lar içinde bulunur. O, varl n devam ettirebilmek için ya am boyunca kar la t kayg lara, münasebetlere, olaylara bir ekilde kar l k vermek zorundad r. Bu da insan n aktif olmas n , yap p eden bir varl k olmas n art ko ar. Ancak insan hakk nda ortaya at lan böyle bir görü , u ana kadar gelen felsefi görü lerin kar s nda yer al r. Çünkü felsefi görü lerin insan hakk ndaki görü lerinde insana baz kabiliyetler yüklenmi , insan bunlar n baz lar nda aktif, baz lar nda pasif bir rol oynam t r. Kant da böyle bir görü ü benimsemi tir. Kant için dü ünme, anlama, ak l alan aktif iken, idrak ve duyular alan pasiftir. Ancak filozof bilgi teorisinden, etik konusuna geçti inde ba ka türlü hareket etmek zorundad r. Çünkü etik alanda insan yap p eden, aktif olan bir varl k olarak görünmek zorundad r.

Kant Pratik Akl n Kriti i adl eserinde, pratik akl n bilgi bak m ndan teorik akla bir üstünlü ü oldu unu ileri sürer, çünkü en sonunda her ey pratiktir. Fakat pratik bir alan n meydana gelmesi için, akl n kanunlar na ba l olarak harekete geçen ve hareketlerinin hesab n veren bir varl a ihtiyaç vard r. . te bu, bizim ki i ad n verdi imiz varl kt r. Pratik akl n kanunlar na dayanarak eyleme geçen ki idir, fakat onun eyleminin öteki ucunda gene bir ki i vard r. Bir ki i di er bir ki iyle kar kar ya bulunmaktad r. Yap p etmeler bunlar n aras ndaki ili kiden do ar ve bunlar n tekleri yahut gruplar aras nda olup biter. Bu taraflardan birisi e ya ya da fiziksel faktörler oldu u zaman, eylem ahlaki de il, geli igüzel bir davran t r. Fakat ahlaki eylemlerimiz geli igüzel davran lar de ildirler, onlar akl n kanunlar na göre olup biten eylemlerdir. Ahlaki bir eylemde, yani bir insan n di er bir insanla kar la mas nda, bu taraflardan birisi pasif bile kalsa, eylemin ta d ahlaki bir de er vard r, bu de er suç veya mükafat olarak onlar i leyen ki ilerden birisini yahut ikisini birden ilgilendirir. Bu mükafat veya suç maddi olmad , yaln z vicdana hitap etti i, manevi oldu u zaman, durum daha da aç kt r; fakat maddi oldu u zaman bile, bu sorumlulu u görmek mümkündür; çünkü taraflardan birisi hakk n alm , öbürü bundan k smen yahut tamamen yoksun kalm t r. . te bütün bu durumlarda bir ki i di er bir ki iyle kar kar ya bulunmaktad r. Fakat ki i akl n kanunlar na ba l olarak

(35)

hareket ettikçe, bu hareketlerin yönünü çizen, maddi veya manevi mükafat veya suç de ildir; s rf kanunlar n bize yükledi i ahlaki mecburiyet, yani vazifedir (Kant, 1994: 20).

.nsan iki yanl bir varl k oldu u için pratik eylemlerin ta y c s olan ki i de iki yanl d r. Ki inin bir fenomen yan , bir de numen yan vard r. Ki i fenomen yan yla di er varl klara ba l d r, onun bu yan n belirleyen subjektiv ve artlara ba l olan motiflerdir. Gerçi bu motiflerin belirlenmesi sayesinde meydana gelen eylemler de pratik eylemlerdir. Fakat bu motifler ki inin psikolojik yan n n bir belirleyicisidir. Ki i fenomen olarak e ilimler, ihtiraslar, bir kelime ile heyecan hayat taraf ndan belirlenir. Bundan dolay bu gibi hareketler pratik bir karakterdedir. Fakat ahlaki de ildir, çünkü fenomen olan ki i, görünü dünyas n n bir parças d r. Bunlar hiçbir zaman a priori bir karakter ta mazlar.

Bir de ki inin di er bir yan n meydana getiren, görünü dünyas na ait olmayan numen dünyas vard r. Numen dünyas , di er yar n n temeli olmakla birlikte, sadece dü ünülen bir aland r. Bu alan belirlenimini saf pratik ak ldan al r. Saf pratik ak l, bu alanda kanun koyuculu uyla genel, bütün insanlar için geçerli bir kanun ortaya koyar. Ki inin bu yan n da teorik bilgide transendental subjekt kar lar. Kant burada fenomen - numen ayr m n insan varl na uygulayarak, ahlak imkân n kurtar r.

Kant’ n ahlak anlay n n temeli, her yerde ve her zaman “neyi yapmak gerekti ine” de il “neyi istemek gerekti ine” dayan r. Ona göre bilinçsiz bir “yapma”n n kar s nda “isteme” bir bilinç ve istem i idir. Kendisi d ndaki tüm varl klar n adeta otomati e dayal davran lar kar s nda, potansiyel olarak onu de il de bunu yapabilme yetene i, yani özgürlü ü, insan di er varl klardan üstün k lan tek özelliktir. Buna göre ahlak, zorunlu bir ekilde özgürlü ün fonksiyonudur; yani davran n ahlaksal olarak e siz k ymeti, e ilimden dolay de il, iradi(istemsel) bir iyilik yap ld nda ortaya ç kar (Kant , 1995: 14).

Özgürlük prensibi, insan n her türlü d etki ve güçten ba ms z olarak kendi kendine empoze etti i bir yasay ifade eder. Yani ahlak yasas bak m ndan insan, hem yasa koyucu, hem yasa yap c , hem de uyruk durumundaym gibi bir konumda oldu undan dolay , kendisinden ba ka bir varl a boyun e memi

(36)

say l r. Buna da ancak, “yükümlülük ahlak ” ile var l r. Di er bir de i le, eylemi anlaml k lan, onun temelinde yatan istemenin herhangi bir içerik taraf ndan de il, tamamen ahlak yasas taraf ndan belirlenmi olmas d r. Bir eylemin de eri, özünde iyi olan niyete ba l d r.

Kant’a göre, d dünyay inceleme ve gözlem yoluyla elde edilen sonuçlar, ahlak yasalar için bir referans kayna olamaz. Kendi zaman na kadar, genellikle bir duygu sorunu olarak ele al nm bulunan ahlak görü lerini reddederek, ahlak , ahlaksal ilkeleri akl n çabas na dahil eden Kant; bununla en ba ta mutlulukçu/yararc ahlak anlay lar n temelinden sarsarak ahlak tan m nda yeni bir dönem ba latm t r. Adeta devrimsel nitelik ta yan bu ahlak teorisi, u tarz dü üncelerin tamamen kar s ndad r: alçak gönüllü olmal y z, ancak bu

ekilde dostlar m z olabilir. Dostlar m z olmal , zira gerçek dost insan için en büyük yarard r. Toplum i lerine kar mal y z; zira bütünün iyili i tek tek bireylere de iyilik getirir.

Kant, bu ekilde yararc ahlaka kar mücadele açar. Ona göre bir davran kal b sadece ve sadece özünde iyi oldu u insana yara t için yap lmal ya da yap lmamal d r; tam bir tutarl l k için ilkelere hiçbir ekilde istisna tan mamal d r. Öyle ki, bir adam tela la önündeki ilk eve s nsa, ard ndan silahl ba ka bir adam ev sahibine bu adam görüp görmedi ini sorsa, ahlakl l n n bir gere i olarak kendisinden cevap beklenen ki i, adam n kendi evine s nd n söylemelidir.

Kant, akl m z n bir yönünü çal t rarak fiziksel dünyadaki evrensel yasalar bulabilece imizi, di er yandan da deney ya da gözlem yapmadan saf akl m z n arac l ile “a priorik” kesin ilkeler bularak, manevi ya ant m z için t pk fizik yasalar gibi kesin ve evrensel yasalar bulup, bunlar tinsel ya ant m z için birer buyruk yapmam z istemektedir. Kant’ a göre, özgür insan akl n kullanarak do ru hareket tarzlar n bulup, bu kesin ve evrensel ilkelere mutlak anlamda ba lanmal d r. Anla ld gibi, onun ahlak görü ü, örne in yerçekimi yasas gibi genel ve kesin kurallara dayan r.

Bu bilgiler nda Kant’ n uyulmas n istedi i ahlak dü üncesini, “bilerek” ve “isteyerek” bir amaca yönelik yarar amaçl olmayan bir erdem

(37)

aray olarak tan mlamak mümkündür. Demek oluyor ki ahlak, eylemin bizzat kendisinde de il, her eyden önce insan n bir eyi do ru dürüst yapmak, ya amak istemesinde kurtulu u için verdi i mücadelededir.

Kant’ a göre, aleyhe sonuçlar do ursa da do ru olan fiiller ko ulsuz ve hiçbir eye vas ta k l nmaks z n yap lmal d r. Kant, bu ba lamda biri ko ullu, di eri ko ulsuz iki çe it buyruktan söz eder ve gerçek ahlak yasas n n ancak ko ulsuz emir (buyruk) oldu u zaman gerçekle ece ini belirtir. .lk kategorideki emirler (ko ullu buyruklar) ba ka bir eye vas tad r, ko ulsuz (kesin) emir ise, bir fiili vas tas z yapmak için buyurur (Kant , 1995: 30).

Eylemin yap lma nedeni “e er”, “ ayet”, ”ancak” gibi ko ul ifade eden bir cümle ise kategorik olmayan bir emir söz konusudur. Çünkü böyle bir durumda hareketin zorunlulu u kendi içinden de il, d ar dan gelmektedir. Örne in e er mü teri kazanmak istiyorsan yalan söylememelisin eklindeki bir emir bir ko ula ba l d r. Yalan söylememek, mü teri çekmek gibi ba ka bir eye vas ta k l nmaktad r. Dolay s yla bu gibi eylemler gerçek bir ahlaksal nitelik ta mamaktad r. Çünkü ahlaksal buyruklar “e er”, “ancak” gibi art içermez, yaln zca buyururlar. Böyle bir kesin buyrukta, insandan bir ey yapmas n isteyen ak ld r, pratik kanun ad n almaya lay k olan yaln z kesin buyruktur. Bunun aksini hiçbir ekilde yapmaya izin vermez. Kesin buyrukta insandan bir ey yapmas n isteyen bizzat ak ld r. “Yalan söyleme, güler yüzlü davran, cömert ol” gibi kesin bir ifade içeren buyruklar arts z buyruk niteli i ta r. Kant’ n ahlak anlay nda ahlaksal aç dan do ru fiiller ne pahas na olursa olsun, s rf iyi olduklar için ortaya konulmal d r. Zira eylemlerin muhatab insand r. Her insan kutsal bir varl kt r ve her defas nda ona amaç olarak davran lmal d r.

Buna göre, yalan söylememek ahlak yasas n n insandan istedi i bir davran tarz d r ama ba kalar n n güvenini kazanmak için yalan söylememe durumunda araya bir vas ta girdi i için ahlaksal bir tutarl l k ortadan kalkar. Kant’ n ahlak teorisinde ceza tehdidi ve mükafat beklentisiyle yap lan eylemlerin de ahlaksal bir de eri yoktur. Burada temel hedef, insan n ne kendisini ne de ba kas n hiçbir eye vas ta k lmamas d r.

(38)

Kant’ n söz konusu temel ilkesinin toplumsal ve siyasal ili kilere uyguland nda da çok önemli sonuçlar n ortaya ç kaca aç kt r. .nsan n amac n , toplum makinesinin kusursuz i leyen bir çark olma durumu olarak aç klayan Aristocu anlay n aksine, Kantç ahlak, bireyin kendi iç tutarl l ve toplumun bir üyesi olmas dolay s yla yerine getirmesi gereken görevler aras nda bir çeli ki ortaya ç kmas halinde, ahlak n yan nda yer alma istencidir. Kant, iyi buyruktan daha çok, iyi insan n yan ndad r.

En özlü ifadesi ile Kant’ta ahlaksall k, her türlü düzlemde bencilli in d land bir erdemdir. K saca, bu ahlak anlay “Genel yasa ve evrensel bir kural olmas n isteyece in bir maksime göre hareket et.” (Kant, 1994: 64) ilkesiyle özetlenebilir. Buna göre ahlaksall k, kendin için istedi in bir eyi herkes için genelle tirmeye raz m s n? sorusuna verilecek yan tla test edilebilir. Di er bir deyi le, herkes ayn ekilde yapt , konu tu u, tüketti i, kulland , harcad zaman hiçbir ekilde dengesizlik, düzensizlik meydana gelmiyorsa ancak bu takdirde yap lacak eylem, tak n lacak tutum, evrensel anlamda ahlaksald r. Bunu bir örnekle aç klamak gerekirse; mesela 10 ki inin kat ld süresi önceden yar m saat olarak belirlenmi bir toplant da ayn konumdaki üyelerden birinin 20 dakika konu mas ahlaksal bir davran de ildir. Birey için geçerli olan ahlaksal ilkeler, toplumlar ve devletler aras ndaki ili kilere de uygulanabilir. Kant, ahlak sistemini daha büyük organizasyonlara da uygulanmas n isteyerek, birbirine ba l genel ilkeler ç kararak ortaya koymaktad r.

Egemen devletin güvenli i ile toplumun güvenli i aras ndaki çeli kide toplumun güvenli i, ulusun esenli i ile insanl n esenli i aras ndaki çeli kide insanl n esenli i, bu nesille gelecek nesillerin ihtiyaçlar aras ndaki çeli kide gelecek nesillerin ihtiyaçlar , devlet haklar ile insan haklar aras ndaki çeli kide insan haklar , kamusal bir kararla bireyin vicdan aras ndaki çeli kide ki i vicdan önceliklidir. Buna göre, en üst kurumsal yap olan devletin ahlaksal aç dan geçerlili i genel anlamda insan haklar na sayg l davranma düzeyi ile ölçülür. Evrensel düzenin d nda ahlaksall k yoktur. Bilim, teknoloji, vs. ahlaksal bak mdan ayn derecede iyili e ve kötülü e yol açabilir. Bir bilim adam n n bulu u, örne in atom bombas n n bulunmas , insanl a kötülük

(39)

getirebilir. O halde ahlaksall n ölçüsü, bilim ve teknoloji ve bunlar n kullan m yla ilgili olamaz, hareketini evrensel ölçüye vurarak ve kendi hareketinde evreni kucaklayarak, orada kendi bilincini aramas yla insan, ancak gerçek ahlaksal davran a ula abilir.

9u halde Kant, bireyden, toplumdan ve tüm insanl ktan akl n ilkelerine ve yönlendirmesine ba l bir ahlaksal davran istemektedir.

2. 3. HÜR B R VARLIK OLARAK NSAN

Hürriyet problemi, Kant felsefesinin en önemli, en kapsaml ve en etkili problemidir. Ahlak felsefesinin esas n hürriyet meselesi olu turur. Zira hürriyet ahlakl l n ön art d r.

Hürriyet, Kant’ n Saf Akl n Ele tirisi adl eserinde, teorik ak l taraf ndan dü ünülmesi mümkün, fakat objektif olarak gerçekli i ortaya konamam bir kavramd r. Buna ra men Kant’a göre, hürriyet teorik akl n bütün di er ideleri içinde imkân a priori olarak bilinen tek idedir. Zira hürriyet Kant’ta, ahlak kanununun art olarak al n r. Tanr ve ölümsüzlük ideleri ise ahlak kanununun kendisinin de il, fakat bu kanunun belirledi i iradenin nesnesinin artlar d r. Bu yüzden de teorik olarak kavranamazlar. Ancak Tanr ve ölümsüzlük idelerinin teorik olarak kavranmalar mümkün de ilse de pratik olarak imkân dahilindedir. Hürriyet teorik akl n sebeplilik kavram n kullan rken bu sebeplilik zincirinde arts z olan dü ünmek istedi inde dü tü ü antinomiden a k n hürriyet, mutlak hürriyetle kurtulur (Kant, 1994: 3). Bu hürriyet de temelini pratik ak lda bulur. Hürriyet, Kant ahlak n n mihverini olu turur. Tanr ve ölümsüzlük kavramlar da ancak onunla ve onun vas tas yla dayanak bularak somut gerçeklik kazan r.

a-Saf akl n ele tirisinde hürriyet dört ayr antinomiden üçüncüsü olarak, “Âlemde her türlü olay sadece tabiat kanunlar ndaki zorunlulu a uygun olarak meydana gelmez. Bu olaylar izah etmek için hür bir sebeplili e de ihtiyaç vard r” eklinde ele al nmaktad r. Bu iddiay da Kant, a a daki ekilde delillendirmeye çal r. Ona göre, tabiat kanunlar n n sebeplili inden ba ka bir sebeplili in bulunmad n varsayal m. Bu durumda meydana gelen her ey belli bir kurala göre önceki olay n zorunlu sonucu olacakt r. 9imdi sebep olan olay da sonradan

(40)

meydana gelmi tir. E er söz konusu olay her zaman olmu olsayd , sonucu da ilk defa ortaya ç kmaz, tam tersine her zaman meydana gelmi olurdu. 9u halde bir eyin meydana gelmesini sa layan sebebin kendisi de tabiat kanunlar na göre meydana gelmi daha önceki bir olay n sonucudur. O da daha önceki bir durumu gerektirir ve bu sonsuzca böyle devam eder. Asla bir ilk sebebe ula mak mümkün olmaz. Oysa tabiat kanununun bizzat kendisi a priori olarak belirlenmi yeterli bir sebep olmaks z n hiçbir eyin var olamayaca n söyler. 9u halde sebeplilik sadece tabiat kanunlar na göre mümkündür önermesi kendi kendisiyle çeli ir. Bu yüzden de tek sebeplilik türü olarak al nmaz. Bu takdirde öyle bir sebeplilik varsay lmal d r ki, olaylar onun vas tas yla meydana gelsin fakat kendisi önceki bir sebebin sonucu olmas n. 9u halde a k n bir hürriyet olmaks z n tabiattaki olaylar dizisi, sebeplilik zinciri bizi tatmin edecek ekilde izah edilemez. Demek ki, âlem sadece tabiat kanunlar çerçevesindeki sebeplerle aç klanamaz. Bunun d nda hür sebebe de ihtiyaç vard r. Bu getirilen delile, “Âlemde hürriyet diye bir ey yoktur. Tersine her ey tabiat kanunlar na göre meydana gelir” eklinde bir antitez geli tirilebilir. .leri sürülen bu antitez çerçevesinde bir delil geli tirilebilir. Ona göre, kainattaki olaylar n meydana gelmesini sa layan a k n manada hür bir sebeplili in oldu unu varsayal m. Kendisi bir ba ka sebebin sonucu olmad halde bir olaylar dizisi meydana getiren hür bir sebep, tabiattaki olaylar aras nda mevcut olan zorunlu ili kiyi inkar etmi ve tecrübenin gerektirdi i birli i bozmu olur. Zira tecrübe, olaylardan sonra meydana gelmi olan öncekine ba l olmas n ve bunun sonsuzca böyle gitmesini gerektirir. E er hür bir sebep kabul edilirse, baz olaylar söz konusu sebebin neticesi olacak, yeni bir tak m olaylar kendisinden önce bir sebebin bulunmad hür bir sebebe ba lanm olacakt r ki, bu da olaylar n devaml surette birbirine ba l olarak var olaca n gerektiren tecrübenin birli ini bozar. 9u halde tabiat olaylar n n ba lant düzenini yine tabiat n kendisinde aramal y z. Tabiat kanunlar ndan ba ms zl k üphe yok ki, zorlamadan bir kurtulu tur ama bu kurallar n rehberli inden de uzakla mak anlam na gelir. Hürriyet, kanunlara göre belirlenmi olsayd , hürriyet de il yine tabiat gibi bir ey olurdu. 9u halde tabiat ve a k n hürriyet, kanunlara uygun olma ile kanunsuzlu un birbirinden farkl oldu u gibi farkl d rlar. Tabiat, anlama yetisine olaylar n do u unu gittikçe yükselen bir sebeplilik zincirinde arama gibi bir güçlü ü dayat r. Ne var ki, tecrübenin tam ve kanuni birli i için söz verir. Hürriyet ise, insan kendili inden

(41)

harekete geçen arts z bir sebeplili e götürerek ona bu dizide bir sükûn, bir huzur noktas sa lar. Ne var ki, bu sebeplilik kördür ve kurallar n bir tecrübe için gerekli olan yol göstericili ini bozar (Kant, 1993: 239–240).

Birbiriyle çeli ik gibi görünen tez ile antitezin uzla t r lmalar esasen mümkündür. Bu meselenin çözümü insan üzerinde ekillenir. .nsan bir taraftan duyulur dünyaya ait bir varl kt r ve bu bak mdan tabiat kanunlar na tabidir. Öte yandan o dü ünülür dünyaya ait bir ak l varl d r. Bu bak mdan da hürdür (Kant, 1994: 125).

.nsan hürdür, çünkü d ardan kendisine diretilen kanunlara de il, bizzat akl n koymu oldu u kanunlara tabidir. Ak l insan fiilleri için vazife dedi imiz kanunu olu turur ve insana yapmal s n emrini verir. Bu emirde bir zorunluluk vard r. Fakat bu zorunluluk tabiat olaylar nda oldu u gibi bir olay n bir ba kas n gerektirmesi cinsinden bir zorunluluk de ildir. Akl n koydu u kanun ile tabiat kanunlar birbirinden farkl d r. Tabiat kanunlar olan ifade ederken, vazife olmas gerekeni ifade eder. Ak l duyulur dünyadaki insan fiillerinden baz lar n n sebebi olabilir. Yani ak l zaman ve mekan d nda, duyulur dünyan n tesirlerinden uzak bir varl k olarak insan fiillerinin bir sebebi olabilir. Fakat kendisinin asla kendinden ba ka bir sebebi yoktur. Dolay s yla tabiat kanunlar na tabi olaylar gibi zorunlu olmay p tamam yla hürdür. Üçüncü antinomide söz konusu edilen “hürriyet vard r” ve “hürriyet yoktur” çeli kisi duyulur dünya ve dü ünülür dünya göz önüne getirilirse çözüme kavu ur. .nsan fiillerinin bir taraftan vazifeye, di er taraftan öteki maddi olaylar gibi tabiat kanunlar na tabi oldu u dü ünülürse bu antinomi bir uzla maya dönü ebilir. Netice olarak denebilir ki, duyulur dünyada determinasyon, dü ünülür dünyada ise hürriyet hakimdir.

b-Hürriyetin duyulur dünyadan dü ünülür dünyaya aktar lmas konusunu da de erlendiren Kant, hürriyet’in kayna n önce teorik ak lda bulur. Teorik ak l ona her ne kadar nesnel bir gerçeklik sa layamam ise de onun imkân ndan söz etmi tir. Kant’taki bilinemez âlem, ahlak kanununun hakim oldu u dü ünülür dünya, Eflatun’un ideler dünyas benzeri bir dünya de ildir. Kant’taki duyular üstü âlem insanla temellenir. Bu dünya insan n içinde olan bir dünyad r, insan n arzular ndan, duygular ndan, e ilimlerinden ve onun bütün tecrübelerinden

Referanslar

Benzer Belgeler

Verilen alan dı¸sında yazılan yazılar cevap olarak puanlamada dikkate alınmayacaktır.. O zaman bu dizinin

Orta ekran örneğin medya, navigasyon*, klima kontrolü, sürücü destek sistemleri ve araç içi uygulamalar gibi aracın pek çok ana fonksiyonunu kontrol etmek için

DALI intelligent control is available, mobile phone-specific APP can be used to adjust the brightness, color temperature and control specific light and can be created several

hatta ben, kafam bir gemi direği gibi bir aşağı bir yukarı sallanırken, aynı yönde ondan daha hızlı hareket ediyor gibiyim.. Sol tarafımda uzakta, ovanın

Mikroorganizma say lar n n belirlenmesinde ekimler 0,1’er ml yap l rsa, bulunan de erler seyreltim faktörü yan nda 10 ile çarp larak örne in gram veya mililitresindeki

Geliflmifl ülkelerde da¤c›l›k ve do¤a sporlar› daha çok ticari olarak yap›lan etkinliklere dönüflmüfl durumda.. Alpinizm, art›k Avrupa’da eskisi ka- dar ra¤bet

Bal¬k ve köpekbal¬klar¬nüfusu bir sal¬n¬m sonras¬nda kendi denge noktalar¬na yakla¸smalar¬na ra¼ gmen, bir çözüm e¼ grisi parças¬içe do¼ gru spiral çiziyor; belli

1939’da Türkiye’ye iltihak olan bölgedeki Ermeniler, çok değil iki yıl sonra, yine Ankara’nın gadrine uğradı..