• Sonuç bulunamadı

Ankara ili Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde bulunan seramik eserlerin incelenmesi üzerine bir araştırma

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ankara ili Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde bulunan seramik eserlerin incelenmesi üzerine bir araştırma"

Copied!
157
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

EL SANATLARI EĞİTİMİ ANABİLİM DALI

DEKORATİF ÜRÜNLER EĞİTİMİ BİLİM DALI

ANKARA İLİ ANADOLU MEDENİYETLERİ MÜZESİ’NDE

BULUNAN SERAMİK ESERLERİN İNCELENMESİ ÜZERİNE BİR

ARAŞTIRMA

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Gülşen ÇAYLI

Ankara Kasım, 2013

(2)

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

EL SANATLARI EĞİTİMİ ANABİLİM DALI

DEKORATİF ÜRÜNLER EĞİTİMİ BİLİM DALI

ANKARA İLİ ANADOLU MEDENİYETLERİ MÜZESİ’NDE

BULUNAN SERAMİK ESERLERİN İNCELENMESİ ÜZERİNE BİR

ARAŞTIRMA

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Gülşen ÇAYLI

Danışman: Yrd. Doç. Dr. Zeynep GÖKÇESU

Ankara Kasım, 2013

(3)

i

JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA SAYFASI

Gülşen Çaylı’ ya ait “Ankara İli Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde Bulunan Seramik Eserlerin İncelenmesi” başlıklı tezi ………. tarihinde, jürimiz tarafından Dekoratif Ürünler Eğitimi Bilim Dalı’nda Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.

Adı Soyadı İmza

Başkan:………... ……… Üye (Tez Danışmanı):……….…… ……… Üye:………. ……….... Üye:………. ……….... Üye:………. ………....

(4)

ii

ÖNSÖZ

El sanatları bir milletin kültürünü temsil etmektedir. Bu nedenle el sanatları ürünleri o ülkenin kimliği gibidir.

Günümüzde teknolojinin hızla ilerlemesi, yeni üretim tekniklerini ve insan gücünden çok makinelerin kullanımının yaygın olduğu bir üretim sistemini de beraberinde getirmiştir.

Seramik, insanlık tarihi kadar eski, köklü bir uğraş olarak günümüze kadar uzanmaktadır. Bilim ve teknolojinin doruk noktaya ulaştığı günümüzde seramik, plastik sanatların bir dalı olarak sanatla ve aynı zamanda günlük yaşantıdaki teknik ürünler ve bilimsel çalışmalarla en fazla gelişen alanlardan biri olmuştur.

Seramik, insanların ihtiyaçlarını karşılaması açısından önemli bir yere sahip olmuş ve farklı dönemlerde farklı biçim, teknik ve süsleme ile üretilmiştir. Üretilen bu seramiklerde bitkisel, geometrik, yazı, hayvan-insan figürlerinin yanında çeşitli eşya içeren bezemeler kullanılmıştır. Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndeki Seramik Eserlerin İncelenmesi adını taşıyan bu çalışmamızda yer alan eserler incelenerek tanıtılmasına çalışılmıştır.

Bu çalışma konusunun belirlenmesinden itibaren beni yönlendiren ve yardımlarını esirgemeyen değerli hocam Yrd. Doç. Dr. Zeynep GÖKÇESU’ ya, Anadolu Medeniyetleri Müzesi çalışanlarına, aileme yardımlarından dolayı teşekkür ederim.

GÜLŞEN ÇAYLI Kasım, 2013

(5)

iii ÖZET

ANKARA İLİ ANADOLU MEDENİYETLERİ MÜZESİ’NDE BULUNAN SERAMİK ESERLERİN İNCELENMESİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

ÇAYLI, Gülşen

Yüksek Lisans, Eğitim Bilimleri Enstitüsü

Dekoratif Ürünler Eğitimi Bilim Dalı

Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Zeynep GÖKÇESU

Kasım - 2013, s.139

Bu araştırmanın amacı, Ankara ili Anadolu Medeniyetleri Müze’sinde bulunan seramik eserlerinin; çeşitleri, malzeme, teknik, form, boyutlar, kompozisyon özellikleri açısından incelenmesi, seramik eserlerin ait oldukları dönemler hakkında bilgi verilmeyi amaçlamıştır.

Bu araştırmada; Ankara ilinin coğrafi konumu ve tarihçesi, Arkeoloji müzelerinin tarihi gelişimi, Anadolu Medeniyetleri Müzesi hakkında genel bilgi, sanat ve el sanatları hakkında bilgi, seramiğin tanımı ve tarihçesi, geleneksel Türk seramiğinin özellikleri, seramik teknikleri, Türk seramik sanatında kullanılan motifler, seramik fırınları hakkında genel bilgi, seramik yapımında kullanılan malzemeler hakkında genel bilgi ayrıca bu konuda yapılmış çalışmalar hakkında bilgiler verilmiştir.

Bu araştırmanın amacı doğrultusunda Anadolu Medeniyetleri Müzesinde görevlilerle görüşme yapılmış ve bu müzede bulunan 50 adet seramik eserin bilgi formu oluşturulmuştur.

Araştırmanın sonucunda; elde edilen bilgilere göre eski çağlardan günümüzde çeşitli ve oldukça da önemli seramik eserlerin kaldığı görülmektedir.

(6)

iv

Araştırmanın evreninin Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi, örneklemini ise Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nden seçilen 50 adet seramik eser oluşturmaktadır.

Araştırmada elde edilen bulgulara dayanarak, araştırmacı tarafından ortaya konulan önerilere yer verilmiştir.

(7)

v

ABSTRACT

RESEARCH ON THE STUDIES OVER CERAMIC ARTS LOCATED IN THE MUSEUM OF ANATOLIAN CIVILIZATIONS IN ANKARA PROVINCE

ÇAYLI, Gülşen

Master, Institute of Education Sciences Department of Decorative Products Education Thesis Advisor: Yrd. Doç. Dr. Zeynep GÖKÇESU

November- 2013, p. 139

The aim of this research is to examine the variety, material, technique, shape, dimensions, compositional caracteristics of ceramic arts and gathering information about the historical period of these products.

In this research; Geographical location and history of Ankara Province, historical development of Archeological museums, general information about Anatolian Civilisations Museum, information about art and handcrafts, definition and history of ceramic, caracteristics of traditional turkish ceramic, technics of ceramic, patterns used in turkis ceramic arts, general information about ceramic furnace, general information about the materials used in ceramic production also informations are given about the studies done about this subject.

Within the purpose of this research interviews are done with the officers at Anatolian Civilisations Museum and information form of 50 units of ceramic arts located in this museum is generated.

As a result of this research; very important ceramic arts are present today from the historical ages according to collected informations.

The place of research is Ankara Anatolian Civilisations Museum, 50 units of ceramic arts chosen from the Ankara Anatolian Civilisations Museum formed the samples.

(8)

vi

Based on the obtained information, suggestions are given by the researcher.

(9)

vii

İÇİNDEKİLER

Sayfa No

JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA SAYFASI……….…………..…..….i

ÖNSÖZ……….…..……..ii ÖZET………..…...…..iii ABSTRACT………...…….…...…...v İÇİNDEKİLER………..……vii TABLOLAR LİSTESİ………..……….xi ŞEKİLLER LİSTESİ……….….…..…xii BÖLÜM I 1. GİRİŞ 1.1.Problem………..……….….1 1.2.Amaç………..……….……….…3 1.3.Önem………...…….…...4 1.4.Varsayımlar………...………..4 1.5.Sınırlılıklar………...4 1.6.Tanımlar……….…….………...…………..5 BÖLÜM II 2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE 2.1.Ankara’nın Coğrafi Konumu ve Tarihçesi……….………...7

2.2.Arkeoloji Müzelerinin Tarihi Gelişimi……….……….…...…...9

2.3.Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi……….……..………...9

2.4.Sanatın Tanımı ve Tarihçesi……….…..…..…...22

2.5.El Sanatlarının Tanımı ve Tarihçesi……….…….23

2.5.1. El Sanatlarının Tanımı……….….………...23

(10)

viii

2.5.3. El Sanatlarının Sınıflandırılması………..………….24

2.6.Seramik Hakkında Genel Bilgi………...…...25

2.6.1. Seramiğin Tanımı………..……....25

2.6.2. Seramiğin Tarihçesi………...…….26

2.6.3. Seramiğinin Özellikleri….……….………28

2.6.3.1.Biçim Açısından Özellikleri………..……..28

2.6.3.2.Bezeme Açısından Özellikleri………..……...29

2.6.3.3.Renk Açısından Özellikleri………..…….…..30

2.6.4. Seramik Teknikleri………..……….….30

2.6.4.1.Tek Renk, Sırlı, Yaldızlı Teknik………...……..………30

2.6.4.2.Kabartma Çini Ve Seramik Teknik………..………...31

2.6.4.3.Çini Mozaik Tekniği………..…..………31

2.6.4.4.Sıratlı Çini Ve Seramik Tekniği………...….32

2.6.4.5.Astar Tekniğinde Seramikler……….………..………33

2.6.4.6.Lüster Tekniği………..……33

2.6.4.7.Minai Tekniği……….………….34

2.6.4.8.Renkli Sır Tekniği……….………..35

2.6.4.9.Sgraffito (Kazıma) Tekniği………...…...35

2.6.4.10. Akıtma Renkli Teknik………..……...36

2.6.5. Seramik Sanatında Kullanılan Motifler………...…………..…..……36

2.6.5.1.Figürlü Motifler……….……..…39 2.6.5.2.Bitkisel Motifler………..…....41 2.6.5.3. Geometrik Motifler……….….…..….41 2.6.6. Seramik Fırınları………...……..……42 2.6.6.1.Fırın Türleri………...43 2.6.6.1.1. Yakıtlı Fırınlar………..…...43 2.6.6.1.2. Elektrikli Fırınlar……….……..…..44

2.6.7. Seramik Yapımında Kullanılan Malzemeler………...….44

2.6.7.1. Merdaneler, Çadır Bezleri ve Tahta Çubuklar…………....…....45

2.6.7.2.Süngerler……….……....….45

2.6.7.3.Sulu Kil Trilini………..…………...…....46

2.6.7.4.Havan………...………46

2.6.7.5.Mineleme Maşası……….………..……..46

(11)

ix

2.6.7.7.Çukur Kaseler……….….…....47

2.6.7.8.Elekler ve Huniler……….……...……47

2.6.7.9.Mikser (Karıştırıcı)………...…..….48

2.6.7.10. Sprey (Püskürtme Aleti)……….………….…48

2.6.7.11. Tartı……….…………....48

2.6.7.12. Döner Masa……….…….…...48

2.6.7.13. Kaşıklar ve Etiketler……….….……..49

2.6.7.14. Tahta Şekillendirme Çubukları………...…….…..49

2.6.7.15. Pergeller……….………..……49

2.6.7.16. Saplı Süngerler………..………..49

2.6.7.17. Tahta Aletler………..……..50

2.6.7.18. Oyma ve Düzleştirme Aletleri………...…..50

2.6.7.19. Çömlekçi Bıçakları ve Kazıma Aleti………..….…51

2.6.7.20. Büyük ve Küçük Fırçalar………...…..51

2.6.7.21. Çömlekçi İğneleri ve Delik Açıcı……….………...…..51

2.6.7.22. Kesme Teli……….…...……..…….52

2.6.7.23. Metal Aletler……….………...….52

2.6.7.24. Zımpara Kağıdı ve Çelik Oyma Teli…….………...52

2.6.7.25. Tarak ve Tel………...…..52 2.7.İLGİLİ ARAŞTIRMALAR………...53 BÖLÜM III 3. YÖNTEM.………..58 3.1.Araştırmanın modeli………58 3.2.Evren ve Örneklem………..58 3.3.Verilerin Toplanması………..……….58 3.4.Verilerin Analizi………..….59 BÖLÜM IV 4. BULGULAR ve YORUMLAR ………....……....60 4.1. Bilgi Formları……….………...…...60

(12)

x BÖLÜM V 5. SONUÇ ve ÖNERİLER……….………...………..131 5.1.Sonuç……….………...…….……..131 5.2.Öneriler………132 KAYNAKÇA…. ………..………133 EKLER……….139 Ek-1………...139

(13)

xi

TABLOLAR LİSTESİ

Sayfa No

Tablo 1: İncelenen seramik eserlerin form tiplerinin dönemlere

göre sayısal dağılımı ………...….61 Tablo 2: İncelenen seramik eserlerin yapım tekniklerinin dönemlere

göre sayısal dağılımı ………...….62 Tablo 3: İncelenen seramik eserlerin hamur renklerinin dönemlere

göre sayısal dağılımı ………...….63 Tablo 4: İncelenen seramik eserlerin yüksekliklerinin dönemlere

göre sayısal dağılımı ………...….64 Tablo 5: İncelenen seramik eserlerin genişliğinin dönemlere

(14)

xii

ŞEKİLLER LİSTESİ

Sayfa No

Şekil 1: Ankara İl Haritası……….……….………..……...7

Şekil 2: Anadolu Medeniyetleri Müzesi……….…..……….11

Şekil 3: Neolitik Çağ……….….…...……14

Şekil 4: Hititler Dönemi……….….……..…….17

Şekil 5: Frigya Sınırlarını Gösteren Harita……….….………..…17

Şekil 6: Urartu Sınırlarını Gösteren Harita……….…..…..……...20

Şekil 7: Geç Hititler Dönemi……….…....….……...21

Şekil 8: Sıraltı Tekniği İle Yapılmış Kase……….……..…..33

Şekil 9: Mürekkep Hokkası, Saydam Sır Üzerine Lüster Bezeme….……...…34

Şekil 10: Selçuklu Dönemi Minai Tekniği İle Yapılmış Seramik………..…..…34

Şekil 11: Deri Sertliğindeki Mamül ve Üzerine Astar Sürülmesi………....…....35

Şekil 12: Mamül Yüzeyine Desenin Kazılması ve Kazıma Hatasına Örnek….…36 Şekil 13: Yakıtlı Fırın……….…...….…...44

Şekil 14: Merdane, Çadır Bezi ve Tahta Çubuklar………….….….…..….…..…45

Şekil 15: Süngerler………..….…….…….…..….45

Şekil 16: Sulu Kil Trilini……….…….……...…….….46

Şekil 17: Havan……….……..…….……….46

Şekil 18: Mineleme Maşası………..…….…47

Şekil 19: Çukur Kap……….…….……..…..47

Şekil 20: Dijital Tartı……….………….….……..48

Şekil 21: Saplı Süngerler………...….….…..49

Şekil 22: Tahta Aletler……….….….50

(15)

xiii

Şekil 24: Fırçalar………...…….51

Şekil 25: Küçük Güveç ve Ocak İçi Altlık.……...………....…66

Şekil 26: Dört Ayaklı Çömlek……….….….…....67

Şekil 27: Dört Ayaklı Çömlek Desen Çizimi ……….. 67

Şekil 28: Dört Ayaklı Çömlekten Yeni Tasarım………...68

Şekil 29: Akıtacaklı Kap………..……...…..69

Şekil 30: Akıtacaklı Kap Desen Çizimi……….69

Şekil 31: Akıtacaklı Kap Yeni Tasarım………...…..70

Şekil 32: Oturan Tanrıça Heykelciği……….…71

Şekil 33: Damga Mühür………..…...……72

Şekil 34: Ayakta Tanrıça Heykelciği……….…………...…...…..73

Şekil 35: Kadın Başı Biçimli Kap……….………….…..…….74

Şekil 36: Ceylan Biçimli Kap……….……..…..…..….75

Şekil 37: Matara Biçimli Kap……….….…….…...……..76

Şekil 38: Matara Biçimli Kap Desen Çizimi……….…………76

Şekil 39: Matara Biçimli Kap Yeni Tasarım……….77

Şekil 40: Çift Kulplu Çömlek……….………....………..…….78

Şekil 41: Çift Kulplu Çömlek Desen Çizimi……….…………78

Şekil 42: Çift Kulplu Çömlek Yeni Tasarım………...……..79

Şekil 43: Boya Bezemeli Kulplu Kap……….………...…...…….80

Şekil 44: Boya Bezemeli Kulplu Kap Desen Çizimi……….……80

Şekil 45: Boya Bezemeli Kulplu Kap Yeni Tasarım……….……81

Şekil 46: Boya Bezemeli Kap………....…....…..…..82

(16)

xiv

Şekil 48: Boya Bezemeli Kase ……….84

Şekil 49: Boya Bezemeli Kase Desen Çizimi……….…...………84

Şekil 50: Boya Bezemeli Kaseden Yeni Tasarım……….….………85

Şekil 51: Boyalı Tanrıça Heykeli……….….…...…….86

Şekil 52: Kadın Heykelciği……….……..……..…..…….87

Şekil 53: Boya Bezemeli Kase………..….…..88

Şekil 54: Boya Bezemeli Kap Desen Çizimi………...…………..88

Şekil 55: Boya Bezemeli Kap Yeni Tasarım……….89

Şekil 56: Boya Bezemeli Kap……….….………...….…90

Şekil 57: Şematik Kadın Heykelciği (İdol)………....……...…...…..91

Şekil 58: Gaga Ağızlı Testicik………...……....………...92

Şekil 59: Çıngırak………...…..……...….…..93

Şekil 60: Dörtlü Kap………...…...….…….……..94

Şekil 61: Çift Kulplu Kap………...………….…....……..95

Şekil 62: Bitişik Kulplu Çanak……….….…....……..…..…96

Şekil 63: Stilize Kadın Heykelciği……….…...……..………97

Şekil 64: Törensel İçki Kabı……….….………...…...…..98

Şekil 65: Emzikli Kap ve Üç Ayaklı Kaide……….……..99

Şekil 66: Tekne Biçimli Kap………..……...…101

Şekil 67: İkili Törensel İçki Kabı………...……...…102

Şekil 68: Törensel İçki Kabı………...……….103

Şekil 69: İki İnsan Biçiminde Çifte Kap……….….104

(17)

xv

Şekil 71: İnsan Yüzü Kabartmalı Törensel Kap………...…………107

Şekil 72: Üç Emzikli Kap………..……...….….108

Şekil 73: Üç Emzikli Kap Desen Çizimi……….………108

Şekil 74: Üç Emzikli Kap Yeni Tasarım………...………..109

Şekil 75: Hayvan Emzikli Kap……….….…….…….110

Şekil 76: Hayvan Emzikli Kap Desen Çizimi……….………110

Şekil 77: Hayvan Emzikli Kap Yeni Tasarım………...……..111

Şekil 78: Banyo Kabı………..………….112

Şekil 79: Yüksek Kaideli Kase………..………..113

Şekil 80: Ağzı Emzikli Çift Kulplu Kap……….114

Şekil 81: Tabak ve Tabak Kaidesi………..……….115

Şekil 82: Çift Kulplu Yonca Ağızlı Kap………....………….….117

Şekil 83: Yonca Ağızlı Kap……….……….……...……118

Şekil 84: Yonca Ağızlı Kap Desen Çizimi………..………118

Şekil 85: Yonca Ağızlı Kap Yeni Tasarım………..119

Şekil 86: İçinde Kutsal Alanın Simgelendiği Tek Kulplu Kap….…………..…120

Şekil 87: Emzikli Yüksek Kaideli Kap……….…………..….……121

Şekil 88: Kaz Biçimli Törensel İçki Kabı………....……122

Şekil 89: Boya Bezekli Kap………..…….…..123

Şekil 90: Maşrapa………..….…….124

Şekil 91: Çok Uzun Emzikli Kap……….………..…….…125

Şekil 92: Dört Kulplu İri Çömlek……….………..………….126

(18)

xvi

Şekil 94: Dört Kulplu İri Çömlekten Yeni Tasarım………..127

Şekil 95: Keçi Biçimli Törensel İçki Kabı……….……...…..128

Şekil 96: Amphora……….………...129

Şekil 97: Amphora Desen Çizimi……….……..…….129

(19)

BÖLÜM I 1.GİRİŞ

1.1. Problem

Dünyanın hiçbir ulusu, sanat konusunda, Anadolu kadar zengin kaynaklara sahip değildir. Sanat, bir duygunun, bir düşüncenin güzelliğini ifade eder.

Sanat, bir insan işi bir insan yaratması, olarak yine insanın kendini anlattığı bir alandır (Mülayim, 1995: 17).

Sanat evresel bir kavram olması itibariyle tüm toplumlara, topluluklara hitap ederek nasıl ki onları kapsıyorsa, genel eğitim içerisinde de güzel sanatlar eğitimi, sanat yoluyla insanı eğitmek için başvurulan kavramsal ve uygulamalı çalışmaların tümünü kapsar (Aktaş, 2003: 6).

Sanat toplumsal gelişmeye paralel olarak değişmiş ve gelişmiştir. Başlangıçta insanların topluluk halinde dolaştıkları, toplamacılık ve avcılıkla beslendiği çağlarda sanat, büyü yapma ve doğa olaylarının gücünden korunmak amacıyla yapılmıştır. Mağara duvarlara çizilen resimler, öldürülen hayvan parçalarının boyuna asılması ya da ağaçtan hayvan tasvirlerinin yapılması, insan doğa güçlerinin üstüne çıkmaktan doğmaktaydı. Fakat bu çağlarda yapılan sanat olarak nitelendirilen bu ürünler estetik değerden yoksundur (Armağan, 1992: 17).

Kültürün en önemli unsurlarından biri olan el sanatları bir toplumun yaşam biçiminin, yeteneklerinin ve yaratıcılığının göstergesi olup geçmişten geleceğe oluşturulan köprüde kuşaktan kuşağa aktarılan çok önemli değerlerdir (Özdemir ve Yetim, 1997: 191).

Bireyin içinde yaşadığı toplumun kültürel değerlerinden olan el sanatlarını benimseyerek, bu değerlerin gerektirdiği davranışları kazanıp, geliştirerek, yeni kuşaklara aktarabilmesi için en önemli işlev eğitimdir (Kayhan ve Eroğlu, 2004: 4).

(20)

İnsanlık tarihi ile başlayan el sanatlarını en üst düzeyde geliştiren ve günümüze ulaşan ölümsüz eserler veren milletlerden biri de hiç şüphesiz Türklerdir. Orta Asya’dan başlayarak yakın doğuyu da içine alan Türkler sanat ve kültürü Anadolu’da ve Trakya’da ölümsüz eserler bırakarak sürdürmüşlerdir (Atanur, 1994: 18).

Bir ulusun el sanatları kültürel kimliklerinin en değerli belgesidir. Tarihsel kimliğimi ve var oluş süresinde el sanatlarımız onlara can veren ustaların düşünce ve ruhlarıyla birleşmiş sözden ziyade varlıklarıyla zenginliklerini kanıtlamışlardır ( Öz, 1998: 42).

Yerleşik düzene geçen toplumlarda günlük yaşamı sürdürmek ve günlük yaşamın ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan uğraşlar arasında elbette seramik üretimi de çok önemli bir yer tutmaktaydı (Parlıtı, 2011: 3).

Seramik ilkel toplumlardan bugüne kadar gelebilmiş, uygarlığın gelişimlerindeki tüm aşamalarını izleyebildiğimiz bir sanat koludur (Uzunköprü, 2006: 2).

Seramik türü ürünlere verilen “keramos” ismi, Yunanca’dan gelmektedir. Şarap içilmesi gelenekleşmiş törenlerde ve şölenlerde, şarap ve büyük olasılıkla diğer içkiler, bardak yerine geçen, şekillendirilmiş boynuz kaplardan içilmekteydi. Yunanca’da “boynuz” sözcüğünün karşılığı olan kelime “keramos” olduğundan, keramoslar yerlerini seramik kaplara bıraktıktan sonra da, seramikler bu adla anılmaya devam etmiştir (Salman, 2006: 9).

Seramik, fırınlanmış kilden yapılan içerisinde pişirim esnasında parçanın kırılmasını önleyen kuvars ve çatlamasını önleyen ergitici feldispat karışımında oluşan hamurla yapılan kullanım amaçlı nesneleri ifade eder (Parlıtı, 2011: 3).

1648’de İngiltere’de Endüstri Devriminin gerçekleştirilmesinden sonra; o güne kadar geleneksel anlamda çömlekçi atölyelerinde üretilen seramik, endüstrileşme süreciyle birlikte onun getirmiş olduğu süratli ve ucuz üretim tarzına dönüşmüştür. Böylece ortaya tek düze yoz, gösterişli, ucuz ürünler çıkmaya başlamıştır. Bu anlamda üretimde seramiğin çağdaş boyutu sadece teknik ve üretim anlamında bir gelişme kaydetmiştir. Endüstrinin tüketim çarkına sıkışan seramik üretimini, daha nitelikli halde getirmek ve el sanatı konumundan kurtararak gelişimine yön vermek anlamında ilk tepki, İngiltere’de William Morris’in kişiliğinde kendini göstermiştir. “Endüstri devrimini insanlığın kendine getirdiği en büyük felaket olarak gören Morris, El

(21)

Sanatları ve Sanat akımını başlattı. Amaçları insan emeğine saygı ve maddeye doğru yaklaşımdı. El Sanatlarının yenileştirilmesi, kaliteli, zevkli ürünlerin ortaya konması ve en sanatlarına duyarlılığın arttırılmasıyla başlayan “Arts and Crafts Movement” akımı, Çağdaş Seramiğin, endüstriyel gelişme içerisinde kendine yeni yazarlar bulmasını, sanat okullarının, akademiklerini de açılmasına neden olmuştur ( Ağatekin, 1993: 7-8).

Seramiğin kullanımı ateşin keşfiyle tarihlenir. Bu doğal malzeme kültürlerin gelişmesinde, birbiriyle etkilenmelerinde orta payda olmuştur. Kültürlerin tarih sürecindeki etkileri günümüze kadar ulaşan seramik objeler sayesinde çözülmüştür. Zor doğa şartlarına karşı dayanıklı olmaları, hem de işlevselliği insan yaşamına kazandırdığı kolaylıklar sayesinde her kültürde önemli bir malzeme olmuştur.

Günümüzde duvar kaplamalarında artistik seramiğin kullanımı oldukça yaygındır. Bunun en önemli nedenlerinden biri olarak geçmişte kullanılan duvar kaplamalarının etkisi gösterilebilir. Bundan dolayıdır ki Anadolu halkına her dönemde mimari pano görselliği yabancı gelmemiştir. Dolayısı ile Türk seramik sanatçıları bu konuda oldukça rahat ürünler vermiştir, özgün çalışmalar sunabilme cesaretini gösterebilmişlerdir (Bakırer, 1985: 76).

Araştırmada Anadolu Medeniyetleri Müzesinde incelenen seramiklerin, türü, renk, yapım tekniği, form, boyutları, bulundukları dönem ve kompozisyon özelliklerini ortaya koyarak belgelendirmek problem olarak ele alınmaktadır.

1.2. Amaç

Bu araştırmanın genel amacı; el sanatları içerisinde önemli bir yeri olan seramik sanatını, Anadolu Medeniyetleri Müzesindeki seramik eserlerin yapım ve süsleme teknikleri, kullanılan renkler, motif ve kompozisyon özelliklerini inceleyerek bu seramik eserlerin çizimlerini ve fotoğraf çekimlerini yaparak belgelemektir. Bu genel amaç doğrultusunda araştırma sürecinde şu alt amaçlara cevap aranacaktır.

1. Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde bulunan seramik eserlerin yapım ve süsleme teknikleri ve kompozisyon özellikleri nasıldır?

2. Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde bulunan Hitit dönemi seramik eserlerinin genel özellikleri nelerdir?

(22)

3. Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde bulunan Eski Tunç Çağı seramik eserlerinin genel özellikleri nelerdir?

1.3. Önem

Yapılan literatür taraması ve incelemeler sonucunda, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndeki seramik eserler ile ilgili bugüne kadar herhangi bir araştırmaya rastlanmamıştır.

Bu araştırma ile seramik sanatının tanıtılması, el sanatlarının içindeki yeri ve seramik sanatının geliştirilmesine katkıda bulunacaktır. Kullanılan renk, desen, teknik, kompozisyon ve diğer özelliklerin belirlenip tanıtılması açısından önem taşımaktadır.

Yapılan araştırma ile ilerde yapılacak benzer araştırmalara kaynak teşkil etmesi açısından önemlidir.

1.4. Varsayımlar

Bu araştırma aşağıda belirtilen varsayımlar doğrultusunda yürütülecektir.

1. Araştırmada kullanılan kaynaklardan elde edilen bilgiler gerçeği yansıtmaktadır.

2. Araştırma için hazırlanan bilgi formu araştırmanın amacına hizmet edecek niteliktedir.

1.5. Sınırlılıklar

1. Bu araştırma da incelenen eserler; Ankara ili Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde bulunan seramik eserler ile sınırlıdır.

2. Araştırma; Ankara ili Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde bulunan seramik eserlerin teknik, boyut, form, kompozisyon özellikleri ile sınırlıdır.

3. Seramik eserler hakkında bilimsel açıklamalar yazılı kaynaklardan ve literatürden elde edilen bilgiler ile sınırlıdır.

(23)

1.6. Tanımlar

Arkeoloji: Eski bilim. Eski zamanlardan kalma mimari yapıları, sanat eserlerini, anıtları, eski şehir kalıntılarını, ören yerlerini araştırma, bulma ve değerlendirme bilimi (Önder, 1998: 18).

Astar: Boya sürülecek ve resim yapılacak herhangi bir satıh üstüne hazırlık olmak ve o sathı boya tutmağa elverişli bir hale getirmek için sürülen maddelere denir (Arseven, 1983: 94).

Bedesten: İçinde kıymetli eşya, antika mücevher vb. şeyler satılan üstü kapalı çarşı (Ayverdi, 2005: 315).

Bezeme: Süsleme, dekore etme (Sözen ve Tanyeli, 1992: 63).

Bisküvi: 800- 850 ısıda yapılan ilk seramik pişirimi (Şahin, 1983: 23).

Çanak: Topraktan yapılmış ve fırında pişirilmiş sırlı ve sırsız ağzı yayvanca ve çana benzeyen yuvarlak kap (Arseven, 1983: 366).

Çark: Seramik kapların üzerinde elle kilden biçimlendirildiği yatay döner disk (Keser, 2005: 306).

Çini: Duvar kaplaması olarak kullanılan ve genellikle bezeli ve sırlı seramik plak (Sözen ve Tanyeli, 1992: 30).

Çömlek: Hammaddesi kil olan, kalıp ve torna aracılığıyla ya da elde biçimlendirilip fırında pişirilen her türlü eşya ve sanatsal obje (Keser, 2005: 87).

Dövme: Doğal madenlerin Yakın Doğuda ilk keşfedilmesinden itibaren kullanılan en eski maden sanatı tekniğidir (Erginsoy, 1978: 18).

Feldispat: Feldispat cam, seramik, kaynak elektrotları ve boya sanayisinde kullanılan önemli bir endüstriyel ham maddedir (http://tr.wikipedia.org/wiki/Feldspat).

Form: : Bir nesnenin doğal yapısı; bir nesnenin görme yada dokunma duyuları ile algılanmasını sağlayan kendine özgü gerçekliği (Keser, 2005: 137).

Keramik: Su ile hamur haline getirilen her nevi topraktan yapılıp fırında pişirilmek suretiyle sertleştirilen çanak- çömlek ve bu gibi evaniye ve bunları yapmak sanatına verilen isimdir (Arseven, 1983: 1027).

(24)

Kil: Farsça gil sözcüğünden gelir ve ıslandığı zaman kolayca biçimlendirilen yumuşak ve yağlı toprak olarak tanımlanır (Ökse, 1999: 2).

Kuvars: Billurlaşmış silisin doğada çok yaygın bir türü (Öztürk, 2009: 5).

Maden: Doğada ya da doğruda metalik halde veya cevher olarak bulunan şekillenebilir maddelerdir (Kozdağ, 1994: 53).

Motif: Süslemede bütünü oluşturan parçalardan her birine verilen addır. Kompozisyonun esasını oluşturan öğelere denir (Turani, 1993: 94).

Mühür: Genellikle üzerinde sahibinin adı yazılı, madenden yapılma, imza yerine kullanılan ve mürekkebe batırılarak kağıt üzerine basılan damga. İlkçağlarda pişmiş topraktan kap- kacak ve tablet çamuru üzerine basılan ve sahibini onun kendine özgü işaretini gösteren damga veya silindir mühürler yapılmıştır (Önder, 1998: 183).

Obsidyen: Volkan püskürmeleri sırasındaki lav soğumaları sonucu oluşan ve ancak belirli volkanik arazilerde bulunabilen doğal bir cam türüdür. Maden öncesi dönemin kesici, kazıyıcı ve dürtücü alet ve silahları için obsidyen en etkin

hammaddeydi. Rengi şeffaf ya da opak parlak, siyahtan griye ve yeşile değin değişen bir cam türüdür (Salman, 2006: 93).

Perdah: Bir maden levhayı, duvarı ya da topraktan yapılmış objenin yüzeyini iyice düzeltmek, parlatmak ( Pekyaman, 2008: 91).

Rhyton: Törenlerde içki sunmak ya da tanrılara sıvı kurban (libasyon) yapmak amacıyla kullanılan hayvan biçimli özel kap. Şarap kabı olarak kullanılan Yunan ve Roma dönemlerinde genellikle kadın bası ya da köpek, tilki, boğa, at, geyik, koç, kartal, horoz gibi hayvan bası ya da grifon gibi mitolojik yaratık biçiminde rhytonlar yapılmıştır. Ayrıca boynuz biçimli olanları da vardır. Keras adıyla bilinen bu örneklerde sıvının akması için genellikle kabın dibinde bir delik bırakılmıştır (Salman, 2006: 93).

Sır: Seramik çamurunu ince bir tabaka şeklinde kaplayarak onun üzerinde eriyen cam veya camsı oluşumdur (Sümer, 2002: 2).

(25)

BÖLÜM II

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.1. Ankara’nın Coğrafi Konumu ve Tarihçesi

Şekil 1: Ankara İl Haritası

(http://www.uyduharita.org/ankara-haritasi-resimleri/)

Adının Ankyra’dan (gemi çapası) geldiği sanılmaktadır. Tarihçesi Pausanias’a göre Ankara Phrygia Kralı Midas tarafından, bir gemi çapası bulunduğu yerde kurulmuştur. Çok sonraları kentin adı Engürü olarak değişmiş, bu adı Farsça’ da “ergür (üzüm)” kelimesinden geldiği söylentiler arasındadır.

Ankara Anadolu’nun en eski kentlerinden biridir. Yapılan kazılarda burada yerleşik hayata Yontma Taş Çağı’na geçildiği bulgularına rastlanmıştır. Ankara bölgesindeki hemen her vadide M.Ö. 3500-1000 arasındaki İlk, Orta ve Tunç Çağlarından birkaç höyük yer almaktadır. Bunlardan Bitik, Ahlatlıbel, Karaoğlan, Yalıncak, Polatlı ve Karayavşan en ilginçleridir. Gordion, Beştepeler, Karahöyük ve Gölbaşı’nda Hititler ve Friglere ait buluntular ele geçirilmiştir (Dictionnaire Larousse Ansiklopedik Sözlük, 1994: 360).

(26)

Merkezinde Ankara’nın yer aldığı “Orta Yayla”, kuzeyden ve güneyden çevrildiği yüksek dağ sıraları sayesinde denizlerden gelen rüzgârlara karşı korunaklı bir toprak parçası haline gelmiş, ancak bu meydanda da o rüzgârların taşıdığı yağmur bulutlarına kapanması yüzünden görece az yağış alan bir bölge olarak bozkırlaşmıştır. Buna karşılık Sakarya ve Kızılırmak’ın birbirine yaklaştığı kuzey sahasında yükseltilerin ve bu ırmaklara akan dere ve çayların oyduğu vadilerin sıklaşması ve kuzey sınırını oluşturan ormanlarla kaplı dağ sıralarının bozkıra yaklaşması sonucunda, bu yörede birçok mikroiklimsel alan ve özel habitatlar ortaya çıkmıştır (Aydın, Emiroğlu, Türkoğlu ve Özsoy, 2005: 21).

Günümüzün yeryüzü morfolojisi hemen hemen Miyosen dönemin sonlarında ortaya çıkmıştır. Alp kıvrımları bu evrede oluşmuş, İç Anadolu’da orman bozkırı ve kurak savanna park orman biçimi meydana gelmiştir. Miyosen dönemin karasal çökelleri kısmen genç volkanik püskürmelerle örtülmüş, Alp sistemi Ankara çevresinde kırıklı bir yeryüzü kabuğu yaratarak, yükseltilerden, dalgalı ve alüvyal düzlüklerden oluşan bugünkü yapı ortaya çıkmıştır. Miyosen’in sonlarına doğru büyük göl de çekilmeye başlamış ve en son Tuz gölü tortusu halinde bir kokurdana dönüşmüştür. Bu arada tektonik hareketler Ankara çevresinde jeotermal kaynakları yüzeye çıkartmış ve Ankara çevresinin doğal zenginliklerine böylece bir yenisi daha eklenmiştir. Özetle kuzeyde çam ormanları, ortada, Mürted, Ankara ve Çubuk ovalarında tarıma son derece elverişli alüvyal düzlükler ve güneyde açık bozkırlardan oluşan Ankara çevresi Miyosen sonlarının ürünüdür (Aydın ve diğerleri, 2005: 22).

Ankara şehrinin kurulduğu yeri benzersiz kılan bir diğer önemli coğrafi etken, Anadolu’nun en büyük iki ırmağının, Kızılırmak ve Sakarya’nın birbirine en çok yaklaştığı noktaların uzaysal merkezinde bulunuşu ve bu yaklaşmanın büzdüğü topoğrafyanın yarattığı çok sayıda vadi ve bu ırmaklara yönelmiş derenin kesişim noktasında oluşudur. Bu nedenle Ankara topoğrafyası, İç Anadolu’da pek rastlanmayan arızalı bir yapı sunar. Bu arızalı yapının arasından akan derelerin kavuştuğu noktada iyice zenginleşen ve Ankara Çayı adını alan su, yine İç Anadolu için pek olağan olmayan büyük bir alüvyon ovası yaratarak Sakarya ‘ya yönelir. Derelerin ve kar sularının açtığı derin vadilerin aralarında ise büyük volkanik kütleler yükselir. Bu kütleler içinde en görkemlisi, hiç şüphesiz üzerinde Ankara Kalesi’nin bulunduğu büyük kayadır. (Aydın ve diğerleri, 2005: 25).

(27)

Geniş arazisi bulunan Ankara yer yer iklim farklılıkları gösterir. Güneyde iç Anadolu iklimi belirli özellikleri olan sert iklimi, kuzeyde ise Karadeniz iklimi yumuşak ve yağışlı halleri görülebilir. Kara ikliminin hüküm sürdüğü bu bölgede kış sıcaklıkları düşük yaz sıcaklıkları yüksektir. En sıcak ay temmuz ve ağustos, en soğuk ay ise ocak ayıdır (Ankara ili yıllığı, 1967: 255).

2.2. Arkeoloji Müzelerinin Tarihi Gelişimi

Ülkemizdeki müzelerin ana objesinin arkeolojik nitelikli olduğunu vurgulanmaktadır. Eskiden İstanbul dışında bir müze kurulması için bölgenin arkeolojik yönden zengin olup olmadığı sorgulanmaktadır. Bu yüzden günümüzde mevcut 177 müzenin yaklaşık % 80’inde arkeolojik nitelikli eserler yer alır. Bu durum, bir yerde ülkemizin arkeolojik zenginliğinin göstergesi sayılır. Potansiyel kapsam, arkeolojik olunca, müze uzmanlarının çalışma alanları da ister istemez o alanda yoğunlaşmaktadır. Bu yüzden ülkemizdeki müze uzmanlarının çoğunluğunu arkeologlar oluşturur. Sık sık gerek duyulan kısa süreli kurtarma kazıları ile büyük kazılara da görevli olarak bu uzmanlar katılırlar (http://ekitap.kulturturizm.gov.tr).

Arkeoloji, yok olmuş kültürlere ait maddi kalıntıların tanımı ve bilimsel olarak açıklanması dayalı bir bilim dalıdır. Buna göre arkeoloji müzelerini, koleksiyonlarını arkeolojik kazılardan çıkarılan eserlerden oluşan müzeler olarak izah etmek mümkündür. Türkiye’de en yaygın müze türü arkeoloji müzeleridir (Sezgin ve Karaman 2009: 13).

2.3. Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi

Sakarya Savaşı’nın yaşandığı günler. Mustafa Kemal Paşa yine çok ileri bir fikir ortaya atar ve uygulamaya konması emrini verir. Memleketin o zorlu günlerinde Eti Müzesi adı altında bir müze kurulmasını ister. İlk müze, 1921 yılında kalenin Akkale olarak adlandırılan burcunda, Asar-ı Atika (Eski Eserler) adıyla Kültür Müdürü Galip Bey tarafından kurulur. Günümüzdeki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin temelleri böyle atılmış oluyordu. Mustafa Kemal Paşa, savaştıkları Türklerin, artık bir ulus olduğunu, bugünkü topraklarını savundukları gibi geçmişte bu topraklarda yaşanmış

(28)

medeniyetlere de sahip çıktığını önce İngiliz ve Yunan’a, sonra da tüm dünyaya mesaj olarak veriyordu (Yalçın, 2011: 53).

Bina, bedesten olarak yapılmış ve Fatih Sultan Mehmet’in baş vezirlerinden Mahmur Paşa tarafından yaptırılmıştır. Yapım yılı 1464-1471 yılları arasında olan bedesten zamanındaki Ankara’da bedesten veya hanlar önemli bir yer tutuyor. Hemen yanında Kurşunlu Han, yukarda Çukur Han ve Çengel Han yer alırken, aşağıdaysa Pirinç Han yer alıyor. Han sayısının çok olması Ankara’nın o dönemde önemli olduğunun bir işareti sayılabilir. Ankara keçisinden elde edilen sof kumaşı 18. yüzyıla dek yabancı tüccarları buralara getirmiş. Bedesten isminin bezezistandan geldiği de bu noktada belirtilebilir (Yalçın, 2011: 53).

İki Osmanlı yapısı olan Mahmut Paşa Bedesteni ile Kurşunlu Han’da yer alan müzedeki eserlerin sergilenmesinde Anadolu arkeolojisi Paleolitik (Yontma Taş) Çağ’dan başlayarak günümüze dek krolonojik sıralama ve çıkarıldıkları yerler esas alınmış. Bu sayede dönem veya uygarlık bütünlüğü içinde eserler incelenebiliyor. Girişte yer alan elektronik harita yardımıyla düğmesine basıldıkça çağlar ayrı ayrı aydınlatılıp, buluntulara ait bilgilere pratik erişim sağlanabiliyor (Yalçın, 2011: 54).

Ankara’nın simgeleri arasında yer alan Hitit Uygarlığı ve sanatının sembolü sayılan Hitit Güneşi Kursu aslında Anadolu’nun en eski uygarlığı Hattilere ait bir eserdir. Hatti krallarının cenaze törenlerinde din adamlarınca uzun sopaların ucuna takılarak taşınırmış. Benzeri 4-5 sembolle birlikte kral mezarına gömülürmüş.

Müzenin alt katı ise Ankara’ya ayrılmış. Bu kattaki vitrinleri gezerken başkentin, doğal yaşam ve arkeolojik açıdan ne denli zengin olduğuna şaşırmamak olası değil (Yalçın, 2011: 54).

Bugün kendine özgü koleksiyonları ile dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde, Anadolu Arkeolojisi, Paleolitik Çağ'dan başlayarak günümüze kadar Osmanlı devrinin bu tarihi mekânlarında kronolojik bir sırayla sergilenmektedir.

(29)

Şekil 2: Anadolu Medeniyetleri Müzesi (http://www.inankara.com.tr).

Anadolu Medeniyetleri Müzesi bünyesinde aşağıda yer alan dönemlere ait eserler sergilenmektedir:

Paleolitik (Yontma Taş) Çağ: Yontma ve Eski Taş Çağı olarak adlandırılan Paleolitik Çağ günümüzden yaklaşık 2 milyon yıl önce başlamış ve 10.000 yıl önce son bulmuştur. Ancak verilen bu tarihlerin dünya geneli içinde geçerli olduğunu ve yerel olarak değişmeye açık bulunduğunu da belirtmek gerekir (Esin, 1997: 1515).

Paleolitik dönemin insanları avcı/toplayıcı ve göçebe bir yasam sürüyorlardı. Bunlar mağara, kaya sığınakları ve açık hava kamp (yurt) yerlerinde yasayan, tüketici, avladığı ve topladığıyla geçinen insan topluluklarıdır. Bu dönemin insanları mesken olarak doğal mağaraları, kaya altı sığınıklarını ve giderek açık havada yaptıkları barınakları kullanmışlardı. Uzun süre oturulmayan bu barınaklar, besin kaynaklarının tükenmesiyle terk ediliyordu. Üretim konusunda hiç bir bilgisi olmayan, geçimini avcılık ve toplayıcılıkla sağlayan bu ilk insanlar, günlük yaşamlarını kolaylaştırmak için doğada sıkça bulunan iri çakıl taslarını kullanarak kaba aletler yapıyorlardı (Esin, 1997: 1515).

(30)

İnsanlık tarihi sürecinin en uzun bölümünü oluşturan Paleolitik Dönem, tas teknolojisindeki gelişime göre, “Alt”, “Orta” ve “Üst” olmak üzere üç ana bölüme ayrılmaktadır.

Alt Paleolitik Devri boyunca ılımlı geçen iklim Orta Paleolitik’ de kurumaya, sertleşmeye ve belirgin bir şekilde buzullaşmaya dönmesi, insanın yasayışı ve teknolojisinde bazı değişiklikler meydana getirmiştir. Alt Paleolitik’ in kaba taş aletlerinin yerini oldukça düzenli bir şekilde yontulmuş ve kenarlarında yapılan rötuşlarla uç ve kazıyıcı haline sokulmuş aletler alır. Bu dönemin insanları olan Homo Neanderthal’lerin kısıtlı alet teknolojisi ile mamut, gergedan, geyik gibi büyük hayvanları avlayabilmeleri bu insanların avcılıkta ne kadar ustalaştıklarının ve avlanabilmek için bir takım av teknik ve yöntemlerini geliştirdiklerinin kanıtıdır.

Ayrıca bu evrede, inançlarla ilgili birtakım belirtiler de gözlenmektedir. Örneğin; tek veya çift çukur seklindeki mezarlar ve bunların yanındaki (belki de besin depoları olarak yorumlanabilecek) eklentiler, Neanderthal’lerin ölü gömme adetleri hakkında bilgi vermektedir (Salman, 2006: 17).

İklimin tekrar hissedilir derecede soğuduğu ve kuru hale geldiği Üst Paleolitik Çağ’ da, Homo Neanderthal’lerin yerini modern insanın atası sayılan Homo Sapiensler alır. Homo Sapiensler becerikli ve aktüel insana daha yakın olan insanlardır.

Üst Paleolitik Çağ’ın en önemli gelişmelerinden biriside insanların entelektüel yaşamlarıyla ilgili birtakım sanat eserlerini yapmaya başlamalarıdır. Mağara duvarlarına ve farklı objeler üzerine yapılan boyalı resim, gravür, alçak kabartmalar ile heykelcikler, Paleolitik sanatın, sanat tarihi içinde oynadığı önemli rolü açıklar.

Anadolu Yarımadası’ndaki en erken yerleşme izleri Alt Paleolitik Çağ’dan

(Eski Tas Devri) kalmadır. Günümüzden 400.000 yıl kadar önce başlamış olan bu zamanda yarımada da Afrika kökenli Homo Erectus (dik yürüyen) türü fosil insanlar yasamaktaydı. Bu evre insanları gerek beyin kapasitelerinin gelişmesine, gerek kültür birikiminin artmasına paralel olarak, basit yongalama ve isleme teknikleriyle avlanmak, yabanıl hayvanlardan korunmak ve günlük islerinde kullanmak üzere çeşitli yontma taş aletler üretmişlerdir (Salman, 2006: 18).

(31)

Antalya yöresinde Karain Mağarasında yapılan kazılarda açığa çıkartılan tabakalaşma, Paleolitik dönemdeki gelişimi kesintisiz bir şekilde ortaya koymuştur.

Müzede Antalya Karain Mağarası buluntuları yer almaktadır. Yontma Taş Çağı insanları, mağara ve kaya altı sığınaklarında barınan avcı ve toplayıcı topluluklardır. Bu insanlara ait taş ve kemik aletler bu devri belirleyen buluntulardır (Toker, 1987: 28).

Neolitik (Cilalı Taş) Çağ (8000-5500): Çağın başlangıcında besin üreticiliğinin bilinmesine karşın pişmiş toprak kapların daha yapılmadığı, bunların yerine sepet, tahta ya da taştan kapların kullanıldığı ilk evre, Akeramik (seramiksiz) Neolitik olarak adlandırılır. Anadolu’da ancak birkaç yerde saptanan bu evre, belirli bir düzene göre inşa edilen yapıları, taş ya da kemik alet ve silahları, süs eşyaları ile ilk yerleşik köy örneklerini vermektedir.

En Yakındoğu ve Ege’nin en gelişmiş Neolitik Merkezi Konya’nın 52 km. güneydoğusunda, Çumra ilçesinin kuzeyinde yer alan Çatalhöyük’tür.

Neolitik Çağın elde yapılan çanak çömlekleri Çatalhöyük’te genelde kahverengi, siyah ve kırmızı renk tonlarındadır. Daha çok oval formlara sahip seramikler Neolitik Çağın geç döneminde basit geometrik motiflerle bezenmeye de başlamışlardır (Akurgal, 1997: 25).

Pişmiş toprak ve taştan yapılmış olan geometrik bezekli damga mühürler Neolitik Çağda mülkiyet düşüncesinin ürünleridir. Çakmaktaşı ve obsidyen çeşitli alet ve silahların, kemik ise bız, iğne, sap gibi eşyaların yapımında kullanılmıştır.

İkinci önemli yerleşim yeri Burdur’un 25 km. güneybatısındaki Hacılar’dır. Burada yapılan kazılarda saptanan IX yapı katında, IX- VI katlar Geç Neolitik döneme aittir.

Hacılar’ın iyi pişirilmiş perdahlı çanak çömlekleri, kırmızı, kahverengi, kırmızımsı sarı renklerdedir. Seramikler arasında kırmızı astarlı, çok iyi perdahlı kadın başı biçiminde bir kap ile hayvan biçimli (geyik, domuz, kuş) tören kapları ilginç örneklerdir (Akurgal, 1997: 26).

(32)

İnsanlık tarihinde besin üretimi yanında ilk yerleşik toplumların kurulmasıyla başlayan bu dönem müzemizde Çatalhöyük ve Hacılar gibi çağın iki önemli merkezinden ele geçen buluntularla temsil edilmektedir. Buluntular arasında ana tanrıça heykelleri, damga mühürler, pişmiş toprak kaplar, kemik tarım araçları yer alır (Toker, 1987: 29).

Şekil 3: Neolitik Çağ (http://www.acilinyeri.com).

Kalkolitik (Bakır-Taş) Çağı (M.Ö. 5500-3000): Burdur’ un yakınındaki Hacılar yerleşmesinin 5. Katında, M.Ö. 5500 yıllarında ilk bakır aletlerin ortaya çıktığını görüyoruz. Maden aletlerin yanında taş aletlerin devam etmesinden ötürü bu devire tarihçiler Taş ve Maden Devri anlamına gelen Khalkolitik Çağ adını vermektedirler.

Khalkolitik Çağ’ın Anadolu’daki en parlak merkezi Burdur yakınındaki James Mellaart tarafından kazılan Hacılar Yerleşmesi’dir (Akurgal, 1998: 8).

Kalkolitik Çağ’daki yerleşim merkezleri Hacılar, Canhasan, Beycesultanla, sınırlı değil. İstanbul’ da Fikirtepe’den başlayarak, Samsun’da İkiztepe’ye, Çanakkale’de Kumlutepe’ye, İç Anadolu’daki Büyük Güllücek’e, Göller Bölgesindeki Kuruçay’dan, Erbaa, Suberde’ye, Çukurova’da Mersin/ Yumuktepe, Tarsus/ Gözlükule’ye, Amuk Ovası’nda Tell Açana, Tell Tayinat, Tell- el Cüdeyde’ye ve Doğu Anadolu’ya kadar yayılan çok geniş bir dağılım gösterir (Uçankuş, 2000: 261).

Yeni taş Devri’nin başlangıcında günlük kaplar ağaçtan ve taştandı. Anadolu’daki kilden yapılmış kaplara en geç M. Ö. 7. binde Konya, Burdur ve Antalya bölgelerinde

(33)

rastlanmaktadır. İlk örnekler tek renkli, kaba yapılı ve basit biçimlidir (Akurgal, 1998: 8).

Taş aletler yanında, bakırın işlenerek günlük hayata girdiği bu döneme ait zengin buluntular müzemizde Hacılar, Canhasan, Tilkitepe, Alacahöyük ve Alişar'dandır (Toker, 1987: 29).

Eski Tunç (Maden) Çağı (M.Ö. 3000-1950): M.Ö. IV. binin sonu ve III. bin yılı başlarında Anadolu, Eski Tunç Çağı’na girmiştir. Artık Anadolu’da yaşayan insanlar, bakıra kalay katarak tunç elde etmeyi ve bu alaşımdan silah, kap-kacak ve süs eşyası üretmeyi başarmışlardır.

Tunç’un yanı sıra bakır, altın, gümüş gibi asil ve asil olmayan madenleri de dövme ve dökme tekniğinde işleyerek, dinsel amaçlı veya günlük ihtiyaçlarına cevap veren objeleri üretmişlerdir.

Batı Anadolu’da bu dönemin en parlak temsilcisi Çanakkale Boğazına hakim bir mevkide kurulmuş olan Truva’dır. Bu çağda Truva’da çömlekçi çarkı kullanılmaya başlanmış, ayrıca “Depas Amphikypellon” kap formu yaratılmıştır. Bu çift kulplu kapların benzerleri, İç Anadolu üzerinden Güneydoğu Anadolu’ya uzanan bölgedeki önemli merkezlerde, “Beycesultan”, “Polatlı”, “Karaoğlan”, “Bozhöyük”, “Alişar”, “Kültepe”, “Tarsus- Gözlükule”, “Gedikli” de ele geçmiştir (Uygarlıklar Ülkesi Türkiye, 1985: 28).

Eski Tunç Çağı’ndaki Anadolu uygarlığının eriştiği üst düzeye tanıklık eden diğer bir merkez “Alacahöyük”tür. Burada açığa çıkarılan pres mezarlarında ele geçen altın, gümüş, akik ve dağkristali gibi değerli malzemeden yapılan diadem, gerdanlık, iğne gibi süs eşyası ile kaplar yanında; tunçtan ve altından, silahlar dinsel amaçla kullanılan güneş kursları, geyik boğa heykelleri, tanrıça heykelleri eşsiz birer sanat eseri niteliğindedir. Tokat İlindeki “Horoztepe”, “Kayapınar”, Amasya’daki “Mahmatlar” buluntuları, hem yapıldıkları malzeme, hem türleri hem de anlamları bakımından “Alacahöyük” mezarlarındaki eşyayı yalnızlıktan kurtarır.

(34)

“Alişar” ve “Kültepe” de yapılan kazılar İç Anadolu, Eski Tunç Çağı’nda ve özellikler onun son evresinde gelişmiş bir şehir uygarlığının varlığını ortaya koymuştur. Bu çağda İç Anadolu’da elde yapılmış tek renkli seramiğin yanında ilk defa, çarkta yapılmış kaplar görülmeye başlanmıştır.

Bu çağda Anadolu insanı pişmiş topraktan, altından (Alacahöyük’te) mermerden (Beycesultan’de), alabasterden (Kültepe’de) yaptığı ve “ tanrı kavramını” bu şekilde ifade ettiği idollerden başka, aynı amaçla tunç ve altından heykelcikler yapmaya (Hasanoğlan, Horoztepe ve Alacahöyük) başlamıştır (Uygarlıklar Ülkesi Türkiye, 1985: 29).

Alacahöyük kral mezarlarından çıkarılan değerli madenlerden yapılmış, görkemli ölü hediyelerinin yanında Hasanoğlan, Mahmutlar, Eskiyapar, Horoztepe, Karaoğlan, Merzifon, Etiyokuşu, Ahlatlıbel, Karayavşan, Bolu, Beycesultan, Semahöyük, Karaz-Tilkitepe buluntuları zengin bir Eski Tunç koleksiyonu olarak sergilenmektedir. (Toker, 1987: 30).

Hititler (M.Ö. 1750-1200): Hitit’ler Anadolu’daki kent devletlerini birleştirerek merkezi bir devlet kurmuşlardır. Bu çağa Eski Hitit Krallık çağı denilebilir. Bu çağın en önemli merkezi Boğazköy ve onun yanındaki Alacahöyük’tür (Aytaç, 1981: 63).

Hitit İmparatorluk Çağı’nda en yüksek seviyeye ulaşan Hitit sanat eserleri sade Hitit çekirdek bölgesinde değil, Hititler’in egemenliği altına girmiş ya da Hitit politik gücünden etkilenmiş olan çeşitli Ön Asya şehirlerinden ele geçmiştir. Hitit İmparatorluk Döneminden bugüne kalan sanat eserlerinin önemli grubunu Hititler’in başkenti olan Hattuşa/ Boğazköy, Alacahöyük, Eskiyapar ve Anadolu’nun Hitit etkinlik bölgelerinde yer alan merkezlerden ele geçen eserler oluşturmaktadır. Bu eserlerin Hitit sanatı ürünleri olduğunu gerek sistemli kazılar sonucu ele geçtikleri tabakalar, gerek gösterdikleri stil benzerlikleri, gerekse Hitit yazılı belgelerinden geçen tanımlar doğrulamaktadır (Anadolu Medeniyetleri Müzesi, 1997: 119).

M.Ö. 2 binde Anadolu'da ilk siyasi birlik Kızılırmak kavisi içinde Hititler tarafından kurulmuştur. Başkentleri Boğazköy (Hattuşaş) ile birlikte İnandık, Eskiyapar, Alacahöyük, Alişar, Ferzant zengin buluntu veren Hitit merkezleridir. Kabartmalı boğa

(35)

biçimli kaplar, pişmiş toprak eserler, devlet arşivine ait tabletler, kral adı baskılı mühürler dikkati çekmektedir (Toker, 1987: 30).

Şekil 4: Hititler Dönemi

(http://www.sosyalbilgiler.info/sosyal_bilgiler_6_harita_arsivi-t702.0.html)

Frigler (M.Ö. 1200-700): Helen’ler Anadolu’nun ortası ile batısında kalan bölüme “Frigya” adını vermişlerdir. Sakarya nehri ive Menderes nehrinin yukarı kaynakları arasında küçül plato Frig ülkesinin merkezini meydana getiren alandır. Ortama yüksekliği bin metreyi bulan yayalar bulunmaktadır. Frigler, buradan güney ve doğu yönde genişleyerek Anadolu içlerinde yayılmaya devam etmiştir.

Şekil 5: Frigya Sınırlarını Gösteren Harita (Friglerin Gizemli Uygarlığı. 2007: 10).

Frig Krallığı M.Ö. 8. yüzyılın sonlarına doğru en güçlü dönemlerini yaşamaktadır. Doğu’da Amasya, batıda Burdur, kuzeyde Samsun ve güneyde Niğde’ye kadar yayılmıştır. Frig halkı ve kral ailesi krallarının ölümü ve başkentlerinin yok almasına

(36)

rağmen Orta Anadolu’nun çeşitli bölgelerine yayılarak beylikler halinde yaşamaya devam etmişlerdir. Frigler Yukarı Sakarya Vadisi’nde, Eskişehir ile Afyonkarahisar arasındaydı. Küçük Frigya adını alan bu bölgede birçok Frig kenti Pers istilasına kadar yaşamına devam etmiştir. Eskişehir yakınında Midas (Midaion) kenti; Kızılırmak’ın batısında Gordion (Yassıhöyük), Yenidoğan Höyüğü, Eski Ankara; Kızılırmak’ın doğusunda da Boğazköy, pazarlı ve Göllüdağ en önemli kentleridir (Uçankuş, 2002: 17).

Friglerin, Gordion kazılarında, ahşap eserlerin yanında, fildişi oyma sanatına ait özgün eserler üreten okullara sahip olduklarını gösteren örnekler ortaya çıkmıştır. Fildişinin hammadde olarak Suriye ve Asur’dan temin edildiği bilinmektedir. Frig fildişi oyma eserleri, bu bölgelerde bulunan fildişi okullarında üretilen eserlerden farklı özgün bir yapıya sahiptir. Fildişi örneklerinden kanatlı disk, çiçek motifli süsleme parçası, çizgi süslemeli disk, ve makara biçimli, baklava dilimi, meandr motifli süs parçası, Kuzey Suriye örneklerinden ayrılıp, Frig ustalarının bu alanda geliştirdikleri özelliklerine tanıklık ederler (Pekyanan, 2008: 19).

Frigya süsleme sanatında en çok dikkat çeken, gayet hünerli bir biçimde yapılmış olan geometrik örnekler, sivastikalar, meandr motifleri ve eşkenar dörtgenlerdir. İnsan figürleri azdır. Ancak Mezopotamya, Asur ve Phenike sanat akımlarının etkisi altında yapılmış olan, stilize adaleli hayvan motifleri çok daha etkileyicidir. Çakıltaşından taban mozaikleri, taş ve ağaç oyma, tunç eşya ile çanak çömlekler üzerinde sık olarak karşılaşılan geometrik bezeme, Batı Frig sanatının en belirgin özelliğidir. Bu bezeme biçimi bütünüyle Friglere özgüdür ve Yunan etkisinde değildir. Aksine tahta işçiliği, tekstil ve kilimcilikteki desen ve teknikler, erken Yunan sanatını etkilemiştir. Bu Frig etkilerini M.Ö. 7. yüzyıl Doğu Yunan boyalı vazo sanatında görülebilmektedir (Pekyaman, 2008: 20).

Gordion tümülüslerinden ve ören yerinden çıkarılan eserler, Frig sanatının en güzel örnekleridir. (Toker, 1987: 30).

1964- 72 yılları arasında bir grup Frig seramiği satın alma yolu ile gelmiştir. Grubu oluşturan örnekler, Frig çağının eski ve geç dönemlerine ait olup, boya bezekli

(37)

ve tek renkli seramiklerdir. Boyutları ve formları değişik olmasına rağmen hepsi de Frig seramiğinin karakteristik özelliklerinin taşımaktadır (Kulaçoğlu, 1988: 80).

Urartular (M.Ö. 1200-600): İlk defa M.Ö. XIII. yüzyılda, Assur krallarından I. Salmanasarda ait bir kitabe “Uriatri” ülkesinden söz edilmiştir. Urartular M.Ö. IX. yüzyılda I. Sarduri döneminde başkent Van (Tuşpa) olan merkezi bir devlet kurmuşlardır. Urartu uygarlığı, Gökçegöl ve Çıldır Gölleri arasındaki geniş bir salana yayılmıştır. Uygarlığı yaratan Urartular, ne Sami ne de Hint- Avrupalı ırktandırlar. Dilleri, Hurrilerinki ile aynı köktendi. Birçok kelimeler ve tanrı isimleri her iki kavimde de ortaktır. Büyük Assur Devletinin iç çekişmelerle zayıfladığı dönemlerde, Urartu krallığı, sınırlarını güneye doğru genişletmiştir. Assurluların zorlu takipleri olan Urartular, M.Ö. VI. yüzyıl başlarında, doğudan gelen Med ve İskitler tarafından tarih sahnesinden silinmişlerdir (Uygarlıklar Ülkesi Türkiye, 1985: 28).

Hem Assurdan aldıkları çivi yazısı hem de Anadolu’da II. binde de kullanılan hiyeroglif yazısı ile yazıtlı belgeler bırakılan Urartuların mimari ve mühendislik alanında Önasya sanatına yaptıkları pek çok katkılar bulunmaktadır. Ülkelerinin dağlık ve sarp arazisine başarıyla hükmetmişler, zor tabiat şartlarını, barajlar ve su kanalları inşa ederek kendi lehlerine çevirmişlerdir.

Urartuların resmi yapılarını süsleyen duvar resimleri, büyük ölçüde Assur resim sanatından etkilenmişlerse de bazı motifler ve üslup bakımından ondan ayrılık gösterir.

Prens mezarları, mabet, saray ve depo odalarında açığa çıkartılan fildişi ve tunç mobilya aksamı, çeşitli silah ve savunma araçları, koşum takımları, takılar, madeni kaplar ve kanatlı siren veya boğa protomu biçiminde kulp bağlantılı kazanlar, tunç kemerler, Urartuların madencilik alanında eriştikleri yüksek seviyeye işaret ederler (Uygarlıklar Ülkesi Türkiye, 1985: 29).

Urartular özellikle merkezi bir krallık haline geldikten sonra çanak çömlek yapımında da oldukça ustalaşmıştır. Daha önce çeşitli aşiretlerce üretilen çanak çömlekler yerine artık, kaleler ve kentlerdeki resmi atölyelerin seri üretimi söz konusu olmuştur. En sevilen ve hatta resmi görünümlü çanak çömlekler parlak ve kırmızı

(38)

renklidir. Şişkin karınlı küçük testiler, yüksek ayaklı kadehler ve çeşitli türde çanak ve tabaklar çok sık yinelenen kap biçimleri arasındadır (Günyar, 2007: 57).

Altıntepe, Adilcevaz, Kayalıdere, Patnos, Van, Çavuştepe gibi merkezlerde mimarlıkta ve madencilikte ileri bir düzeye ulaşan Urartular, Doğu Anadolu'da Friglerle çağdaş olarak yaşamışlardır. (Toker, 1987: 31).

Şekil 6: Urartu Sınırlarını Gösteren Harita (http://www.bilgizenginleri.com)

Geç Hititler (M.Ö. 1200-700): İ. Ö. 1200’lerde batıdan gelen Ege Göçlerinin saldırıları eski gücünü kaybeden Hitit İmparatorluğu’na eski gücünü kaybeden Hitit İmparatorluğu’na son vermiş, başta Boğazköy olmak üzere, bütün Hitit şehirleri yakılıp yıkılmıştır. Bu saldırılardan kurtulabilen Hititler güney ve güney- doğu Toroslar’ın dağlık bölgelerine çekilerek tarihte son Hitit beylikleri çağını yaşamışlardır. Bundan sonra bir daha merkezi bir Hitit Devleti kurulmamış, Hitit geleneği, bu Hitit beylikleri tarafından Asurlular’ın sürekli saldırıları ile tarih sahnesinden silindikleri devir olan İ.Ö. 700 yıllarına kadar devam ettirilmiştir.

Kargamış, Zincirli, Malatya- Aslantepe, Sakçagözü, Karatepe ve Tell Tayinat’da yapılan kazılarda bu dönemin önemli merkezleri açığa çıkarılmıştır. Ayrıca aynı çağa ait dağınık eserler de birçok yerlerde bulunmuştur. Bu küçük krallıklar İ.Ö. I. binin ilk çeyreğinde, İç Anadolu’nun kuzey ve batısında Frig, Doğu Anadolu’da Urartu, kuzey Mezopotamya’daki Asur Politik güçleri arasında yaşamlarını sürdürmüşlerdir (Anadolu Medeniyetleri Müzesi, 1997: 143).

(39)

Geç Hitit şehirlerinin etrafı sularla çevrili olup bu şehirlerde idari ve dinsel işlevli anıtsal yapılar, yerleşmenin tepesinde ek bir savunma sistemiyle citadel korunan an bölümü oluşturmaktadır. Kentler, sarayları, caddeleri, anıtsal merdivenleri ve meydanları ile birlikte bir bütün olarak planlanmıştır.

Geç Hitit sanatının önemli özelliklerinden biri mimari ile yontuculuğun birlikte uygulanmasıdır. Sur duvarlarındaki kapılar, saray cepheleri, kabartmalı taş bloklarla (ortostad) kaplanmıştır (Anadolu Medeniyetleri Müzesi, 1997: 143).

Hitit çanak çömleğinin öncüleri, Hititlerin bir devlet olarak ortaya çıkışından çok daha önceki yüzyıllarda, İ.Ö. 2. bin yıla geçiş sürecinde “Çekirdek Bölge” olarak tanımlanan Kızılırmak’ın çevirdiği bölge ve çevresinde görülür. Eski Hitit Krallığı Dönemi’nden başlayarak, çömlekçi ustalara eski geleneklere bir ölçüde bağlı kalmakla birlikte, olasılıkla merkezi yönetimin tercihlerine ve dönemin koşullarına uygun yeni bir çömlekçilik biçiminin ortaya çıktığı anlaşılır (Umurtak, 2004: 49).

M.Ö. 1. binin yarısından başlayarak Yunan, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait altın, gümüş, cam, mermer, bronz eserler ve ilk paradan başlayarak günümüze kadar madeni paraları da içine alan koleksiyonlarımız müzemizin nadir kültür varlıklarını temsil ederler (Toker, 1987: 31).

Şekil 7: Geç Hititler Dönemi (http://www.nkfu.com).

(40)

2.4. Sanatın Tanımı ve Tarihçesi

Sanat; insan yeteneklerini yalnızca pratik, yani fayda sağlamaya yönelik amaçlar için değil, evrenin ve dünyanın sırlarına erişebilmek, kişisel bunalımlarını yatıştırmak, heyecanlarını doyurmak ve başkalarına duyurmak ve nihayet ruhsal özlemlerine uygun düzeyde yaşayabilmek isteğiyle kullanması ve değerlendirmesi anlamına gelir.

Sanat, insanların tarihi kadar eski bir kavramdır. Tarihsel süreç içinde her toplumun kendine özgü bir sanatı oluşmuştur. Nerede bir insan topluluğu varsa, orada yaşamı gerekli kılan maddi hayatın yanı sıra sezginin, bilinçaltının, içgüdüselliğin bir etkisi olarak, sanat etkinliği daima kendisini göstermiştir.

Sanata ilişkin en önemli özellik anlatımdır. Kişinin öznel iç görüsü, imgeleri, düşünceleri ve duyguları sanat ile görselleşir. Bu çok öznel olan durumun dışa dönüşmesi, somutlaşması ve başkalarına anlatması insan için önemli bir gereksinimdir. Daha kapsamlı bir anlayış ve deyimle sanat; insanın insan olma yazgısı ve koşulunu yenme, kendini aşabilme çabasıdır (Öztürk, 2009: 80).

Sanat, insanın kendini ifade etmesine, bir anlamda kendini gerçekleştirmesine hizmet eden sembolik bir dil, manevi dünyasını ifade etmeye yarayan teknik bir icat; insanın kendi yaşam sürecini, tarihsel konumunu, bir tarih nesnesi olarak kendini gerçekleştirme olanaklarını, yaşamın hedef ve amaçlarını, geleceğe yönelik istek ve umutlarını, beklentilerini canlandırıp yansıtmasını olanaklı kılan tarz ve biçimler olarak, kültürün anlamlı sembolizminin bir kısmını teşkil etmektedir (Ulusoy, 2005: 19).

Günümüzde ise, sanat kavramı, genellikle plastik veya görsel dediğimiz sanatlar anlamında kullanılmaktadır. Gerek plastik gerek görsel, tüm sanatların ortak özelliklerinde özgünlüğün (doğallığın) yakalanması, hoşa giden bağlantıları oluşturma çabası yatmaktadır. Sanat, insan ile doğadaki nesnel gerçekler arasındaki estetik ilişkiyi oluşturmaktadır. Hegel, sanatsal etkinliğin bilinç dışı bir etkinlik olup, “Bir ucu insana öteki ucu doğaya bağlıdır” demiştir. Sanatı ise; “Ruhun madde içindeki görünümü” şeklinde tanımlamıştır (Artut,2001: 29).

Sanatın tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Tarih öncesi dönemden kalma mağara duvar resimlere ya da kemikten ve ağaçtan yontulmuş heykelcikler bunu gösterir. Sanat

(41)

kavramında ve bu kavrama giren uğraşıların listesinde, dönemin anlayışına göre tarih boyunca değişikler olmuştur. Eski Yunan’da el sanatlarının ve yapısal gereçlerin karıştığı uğraşılara karşıt olarak yalnız zihinsel etkinlikler ve insanların yaptığı eylemler sanata sayılıyordu. Ama küçümsenen bir uğraşı da olsa, bunları uygulamak için bir mesleğin, bir sanatın gerekli olduğu da kabul ediliyordu. Nitekim bu mesleklerden bir bölümü 18. Yüzyıldan itibaren güzel sanatlar adı altında toplandılar: Mimari, heykel, resim, gravür, müzik, koreografi. Bu sanatları uygulayan kişilerde, rönesansla başlayıp akademimizle hız kazanan bir süreç sonucunda, ortak çaba gösteren işçi ve esnaf statüsünden sıyrılıp bağımsız sanatçılar sayıldılar. Sanayi uygularlığının gelişip yerleşmesiyle sanat anlayışında da yenilikler ve değişimler oldu. Plastik sanatların yanı sıra dekoratif sanatlar da yaygınlık kazandı. Günümüzde sanat kavramı çok geniştir.

Sanatın kökenlerinin incelenmesinde, bir sürprizle karşılaşmak kaçınılmazdır; çünkü, sanatın en yüksek düzeyine insanoğlunun, buzulların ilerlemesiyle iklimin çok soğumuş olduğu Paleolitik dönemin ilkel durumunda yaşadığı zaman ulaşılmıştır. Neolitik dönemden sonra uygarlık, dünya görüşü bakımında tamamen materyalist bir havaya büründü (Nural, 1998: 17).

2.5. El Sanatlarının Tanımı ve Tarihçesi

El sanatlarının tanımı, tarihçesi ve sınıflandırılması hakkında bilgi verilmiştir.

2.5.1. El Sanatlarının Tanımı

İnsanların hammaddeyi, doğa karşısındaki duygu ve düşüncelerini, renk, biçim, desen gibi öğelerle insan gücü, el emeği, bilgi, beceri, anane ve estetiğe dayalı, etkili biçimde ve üretime yönelik olarak değişik özellikli ve kişisel üslupla işlenmesine “El Sanatları” denir (Öztürk, 2004: 14).

Kişinin bilgi ve becerilerine dayanan, makine gücüne az ihtiyaç duyulan, geleneksel amaç özellikleri taşıyan veya ihtiyaçlardan doğan, üretime doğan faaliyetlerdir (Muallaoğlu, 1983: 159).

(42)

2.5.2. El Sanatlarının Tarihçesi

Asırlar boyu toplumun yaşam zevki öyküsü sanat anlayışı ve el becerisiyle bütünleşerek insan ruhunun derinliklerinden eserlerine inerek aksettiğini gördüğümüz Türk el sanatlarının başka milletlere nasip olmayan çok zengin muhteşem bir geçmişi vardır (Başlangıç, 1984: 97).

İnsanoğlu var olduğu tarihten itibaren günümüze kadar uygarlık el sanatlarıyla iç içe yaşamıştır ve yaşamaktadır. Genel olarak düşünülürse insan, yiyecek, barınma, avlanma, giyecek, süsleme, eğlence gibi ihtiyaçlarını karşılarken hep el sanatlarından ve onun ürünlerinden yararlanmıştır.

Geleneksel el sanatları, yüzyıllardır büyük bir çeşitlilik içinde toplumların duygularını ve üretildikleri dönemin değer yargıları, toplumdaki politik eğilimler, ekonomik durum, din, kişilerarası örgütlenme ve ilişkiler, kişilerin davranış ve tutumları, teknik araç- gereç, beceri, estetik bakış açısı, dünya görüşü, tasarım ürünlerine verilen biçin gibi etkenler El sanatlarının oluşumunu etkilemiştir (Öztürk, 2009: 83).

Anadolu’ya Uzakdoğu’dan, Güneydoğu Asya’dan, Asya içlerinden, Çin’den, Japonya’da, Hindistan’dan ve Habeşistan’dan gelen büyük ticaret yolları Hazar Denizi ve Basra Körfezi kıyılarından girerek oradan Avrupa’ya uzanıyordu. “Baharat Yolu” ve “İpek Yolu” denen ve o zamana göre uluslar arası ticaret yolları sayılan bu güzergâhın Anadolu’dan geçmesi deha öncede sözü edildiği gibi hem ona hem de üzerinde yaşayan halka yani Türklere çok önemli bir avantaj sağlamaktadır.

Kısaca Asya ve Afrika’nın tüm kervan ve tüccarları önce Anadolu’da toplanıyor sonra yeni yörelere ve pazarlara dağılıyordu. Bu nedenle Anadolu’da kuvvetli bir ulaştırmacılık ve büyük sanat merkezleri doğmuştur (Arlı, 1990: 8-9).

2.5.3. El Sanatlarının Sınıflandırılması

El sanatları içinde yer alan ürünlerin zengin ve çeşitli olması nedeniyle; bu ürünlerin anlaşılır kılmak belli sınıflandırmalar yapmak gerekir. Hammaddelerine göre el sanatlarının sınıflandırılması Arlı (1990)’ ya göre aşağıdaki şekilde olmaktadır.

Şekil

Şekil 2: Anadolu Medeniyetleri Müzesi   (http://www.inankara.com.tr).
Şekil 12: Mamül yüzeyine desenin kazılması ve kazıma hatasına örnek   (Yardımcı ve İrdelp, 2013: 145)
Şekil 22: Tahta aletler  (Altuniç, 2006: 23).
Şekil 24: Fırçalar
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Kökeni Aristo’ya dayanan Kindî’nin yapmış olduğu bu ilimler sınıfla- masından sonra günümüze kadar gelen klasik İslam düşüncesi içerisinde ilimlerin

research question of the study was to evaluate to what extent perceived competitive advantage was determined by hospital characteristics (level 1; the individual-level

The purpose of the study was to explore the contextual process of ethical dilemma issues,factors, effects and treatment and provide suggested solutions for physicians and nurses.. It

Söz konusu durum göz önüne alınarak, bu çalışmada ilk olarak, getiri yönlü GSP’nin kaynaklarda var olan modelleri incelenmiş, sonra getiri yönlü GSP’lerin benzer

“amaçlı-derin deneyimli kültür turisti” tipolojisinin yüksek olduğu görülürken emeklilerde bu tipolojinin en düşük seviyede yer aldığı, buna karşın

50 phr işlem görmemiş kauçuk tozu katılan numunede aşınma yüzeyi görüntüsü Şekil 8.50.’de, aynı oranda 4 dk ve 5 dk devulkanize edilen atık kauçukların

Antik yazarlardan ve günümüz araştırmacılarının yaptığı çalışmalardan edilen bilgilere göre bölgedeki buluntuların benzerlikler göstermesi de göz önüne alındığında

layabilen, genel anlamda evlilik doyum düzeyi en yüksek olan gruptur. Spainer GB: The measurement of marital quality. Jour- nal of Sex&Marital Therapy, Vol. Kitamura T, Aoki M: