• Sonuç bulunamadı

Türk Romanında Tarih Öğretmeni Tipolojisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk Romanında Tarih Öğretmeni Tipolojisi"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TÜRK ROMANINDA TARİH ÖĞRETMENİ TİPOLOJİSİ

Bahri ATA* Özet

Bu makalede dört Türk romanındaki okullarda tarih öğreten roman kahramanları edebiyat sosyolojisi ve eğitim bilim açısından ele alındı.

Abstract

The Typology of History Teacher at the Turkish Novel

In this article, the novel characters of four Turkish novels ,who are teaching history at the schools, are taken into consideration in term of the sociology of literature and also the science of education.

Türk romanında roman kahramanı olarak öğretmeni en çok kullanan edebiyat adamı kimdir? denilince akla hemen Reşat Nuri Güntekin gelmektedir. Bu yüzdendir ki, kendisi “öğretmenlerin romancısı” olarak anılmıştır. Onun romancılığı ve romanlarındaki öğretmen tipleri üzerine bir hayli çalışma yapılmıştır1.

Öğretmenler, Türk romanında çoğunlukla idealist ve mücadeleci insanlar olarak karşımıza çıkmaktadır2. Feride, idealize edilmiş bir

öğretmen tipini sergilemektedir3. Gerek Meşrutiyet döneminde gerekse

Cumhuriyet’in ilk yıllarında olsun, ülkemizin ilköğretim sorunu çözememiş olması, eğitimden çok şey beklenmesi ve sorumluluğun sınıf öğretmenlerine yüklenmesi, dolayısıyla romancılarında genellikle onları konu edinmesine yol açmıştır. Bununla birlikte özellikle son yıllarda bazı * Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü., Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı

Araştırma Görevlisi.

1 Bknz. Mehmet Kaplan, Öğretmenler ve Memurlar Romancısı Reşat Nuri Güntekin,

İstanbul, 1957; Birol Emil, “ Öğretmenlerin Romancısı Reşat Nuri Güntekin” Marmara Ünv. Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, İstanbul, 1990. Ve ayrıca İbrahim Kıbrıs “ Reşat Nuri Güntekin’in romanlarında Öğretmenlerin Din ve Din Adamlarına Karşı Tutumları” Öğretmen Dünyası, 1985, s.62.

2 Adem Orakçı, Atatürk Devri Türk Romanında Öğretmen ve Eğitim. Gazi Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı Doktora Tezi, 1997, sf. 22.

(2)

romancılar, karakterlerini özellikle branş öğretmenlerinden seçmiştir. Ama her nedense, bu tür romanlar üzerine yapılan inceleme çalışmaları branş öğretmenleri üzerine odaklaşacak bir mecraya yönelmemiştir. Bu çalışmada, Türk romanında tarih öğretmenlerinin nasıl ele alındığı üzerinde durulacaktır.

Burada, edebiyat sosyolojisinin araştırma yöntemlerinden yararlanılmıştır. Çalışma üzerine dayandığı varsayım şudur; Romancılar, içinde yaşadığı toplumun birer bireyi olarak, romanlarında çizdikleri öğretmen portreleri, öğretmenlere ilişkin oldukça gerçekçi ipuçları sunar. Bu durum, tarih öğretmenleri için de geçerlidir.

Bu bağlamda; tarih öğretmeni kahramanların portrelerinin çizildiği ve edebiyat sosyolojisi ve eğitim bilim açısından ele alınabilecek dört roman incelendi. Bunlar, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, Sahnenin

Dışındakiler, Rıfat Ilgaz’ın Hababam Sınıfı, Orhan Pamuk’un Sessiz Ev,

Adalet Ağaoğlu’nun Romantik Bir Viyana Yazı’dır.

Bu çalışmada, adı geçen romanlar kronolojik sıraya göre ele alınarak, tarih öğretmeni olan roman kahramanları; kişilik, ders işleyişi, derste kullandıkları öğretim malzemeleri, değerlendirmeleri açısından irdelenmiştir. Romanın edebi haritası ile romanın konusunu teşkil eden zaman ve mekanın nesnel haritası karşı karşıya konulmaya çalışıldı.

SAHNENİN DIŞINDAKİLER VE İHSAN BEY

İhsan Bey, roman kahramanı Cemil’in akıl babası olup, bilge bir kişiliğe sahiptir. İhsan, Vefa idadisinde tarih öğretmeni sıfatı ile okuyucu karşısına çıkmaktadır.

Romanda iki tip İhsan’dan söz edilmektedir. Biri Avrupa’ya gitmeden önceki İhsan, diğeri Avrupa’ya gittikten sonra ki. Avrupa’ya gitmeden önceki İhsan, saçları dağınık, eski püskü kimin neyi varsa geçiren, parmakları mürekkep lekesi, yüzü sivilceli ayakkabısının hiç

(3)

olmazsa bir tekinin bağı çözük bir delikanlıdır. Avrupa görmüş İhsan ise kibar giyimli ve gözleri etrafı delecek gibi bakan bir genç adamdır. İhsan, Galatasaray lisesinden mezundur. 1909’da Avrupa’ya gitmiş(s.49) ve 1913 de memlekete döndüğünde 23-24 yaşlarındadır. Düzenli olarak Türk Ocağı’na gitmektedir(s.130). İhsan, Paris’te iken Yahya Kemal ile tanışmıştır. Cemal’e Yahya Kemal’in kullandığı şiir dilinin temizliğinden söz açar. O yıllarda yayımlanan Leon Cahun’un “ Gök Bayrak” önemli bulmamaktadır. Bununla birlikte gençlerin yaşının gereği bu kitabı okuyabileceklerini düşünmektedir. Paris’ten gelirken, İhsan, resim kitabı da yanında getirmiştir, bunlardan birkaçını Cemil’e hediye eder.

İhsan’ın kendisi Avrupa dönüşü değişimini şöyle anlatmaktadır: “ ...Avrupa’da fikir denen şey ile karşılaştım... Memlekete dönünce öğrendiklerimin bir işe yaramayacağını anladım. Şimdi sağa sola başvurup duruyorum. İnsanın kendi hayatına istikamet verecek bir fikri bulması ne kadar güç... Ayakkabı değil ki hazırını alayım. Şimdiye kadar kelimeler bizi sarhoş etti, hadiseler kafamıza vurarak uyandırdı. İnsanı, tarihi ve hayatın ihtiyaçlarını göremedik. Bize bir manivela lâzım. Bu nedir?..”(s.133).

İhsan, Vefa Sultanîsinde Cemil’in karşısına tarih öğretmeni olarak çıkar. Cemil, İhsan’ın ders işleyişini şöyle anlatmaktadır;

“ ...Onun gelişiyle mektebin ve biraz da kafamızın muvazenesi altüst oldu. Bu genç, düşüne düşüne konuşan ve konuştukça karşısındakini ister istemez düşünmeye mecbur eden adamı sevmek için behemehal onun dengi olmak lazım değildi. dersler daha ilk gün bildiğimiz ders olmaktan çıkmıştı. Bize anlayıp anlamadığımızı hiç aklına getirmeden, şiirden sanattan Akdeniz Medeniyetinden ve hususiyetlerinden, geçmiş şeylerden bahsetmeye başladı. Şiir okuyor, Kartive-Laten’deki talebe hayatını anlatıyor. hocalarından bahsediyor,

(4)

fikrin hayatla münasebeti olması lüzumunu söylüyor, “ Az okuyoruz, hattâ hiç okumuyoruz ve galiba hiç düşünmüyoruz” diye şikayet ediyordu. Bilhassa çocukça olduğunu bildiği halde okuduğumuz şeyler üzerinde bizimle konuşuyordu”(s.51).

Okulda, her şeyi ayrı ayrı öğrenmek ve kafalarında göz göz saklamak alışkanlığına sahip olan öğrenciler için İhsan’ın meselelere bütüncül (holistik) yaklaşımı Cemil’i oldukça cezbetmiştir. Bu da İhsan Bey’in tarih’in merkezde olduğu bir tür toplu öğretim yaptığını göstermektedir.

1913’de Balkan Harbinin etkisiyle mekteplerde intikam marşları öğretilmeye başlanmıştır. İhsan, o gün üst kattaki müzik odasından gelen marş seslerini işitir ve bunu çok kötü bulur. İhsan’a göre, bu tip iş müzik bile değildir. Öte yandan bir kişinin aracılığıyla eski müziği de tanımaya çalışmaktadır(s.130). İhsan duygusal eğitimin kaldırılması gerektiğini savunmaktadır. Hissi bir terbiye, düşünce özgürlüğünün kaybedilmesine yol açmakta, milletleri lüzumsuz maceralara sürüklemektedir. Buradan hareketle, İhsan, Balkan harbine giriş tarzını, yapılan hataları anlatır(s.52). İhsan, daha ilk derste öğrencilere Roma tarihinden ve Fransız tarihinden söz etmiş “ İnsanlığın bütün talihini bu ikisinde görebilirsiniz”(s.76) demiştir.

İhsan Bey’in sınıf içinde kullandığı öğretim malzemeleri ve değerlendirmesi hakkında bilgi sahibi olamamaktayız.

A. Süheyl Ünver’in hatıralarında belirtildiği üzere, 1911 yılında İstanbul’da sadece üç idadi vardır. Bunlar, Gelenbevi, Vefa ve Mercan İdadisidir4. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın tarih öğretmenine İhsan ismini

vermesi de çok ilginçtir. O yıllarda Vefa İdadisindeki tarih öğretmenini saptayamadık, fakat Mercan idadisi ve Dar-ül-muallimin-i Âliye, Galatasaray Lisesi tarih öğretmeni “Baba” lakaplı ünlü eğitimci İhsan Şerif Saru’dur(1866- 1939). İhsan Şerif, İttihat ve Terakki Partisi yanlısı, 4 A.Güner Sayar; A. Süheyl Ünver 1898-1986, İstanbul: Eren Yay., 1994, s.76.

(5)

hürriyetçi bir öğretmen olup, II. Abdülhamit döneminde Urfa’da zorunlu ikamete tabi tutulmuştur. 1908 sonrası İstanbul’a dönüşünde hürriyet davasından dolayı sürüldüğü için tarih dersi verdiği gençler arasında daha fazla bir ilgi ve merakla dinlenir olmuştur5. Cumhuriyet’in ilk on yılına kadar

kendisinin yazdığı ilkokul tarih ders kitapları yaygın olarak okutulmuştur. Benzer şekilde 1890’larda Mekteb-i Mülkiye tarih öğretmeni olan Mizancı Murat’ın tarih derslerinde özellikle Fransız İnkılâbı üzerinde durması, gençlerde hürriyetçi ve ihtilalci duyguların oluşmasında tarih derslerini aracı olarak kullanması II. Abdülhamit döneminde tarih derslerine şüpheli yaklaşmaya sevk etmiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın II. Meşrutiyet öncesi ve sonrası ve de Cumhuriyet dönemleri tarih öğretimine verilen önemi hissettirmesi açısından da önem taşımaktadır6.

HABABAM SINIFI VE KEL MAHMUT

Pek azımız Rıfat Ilgaz’ın o babacan, sert mizaçlı, babacan olduğu kadar merhametli ve âdeta Münir Özkul’un şahsı ile bütünleşmiş Kel Mahmut’un tarih öğretmeni olduğunu fark etmişizdir. Bunun sebebi, herhalde Rıfat Ilgaz’ın Hababam Sınıfı adlı romanın filminde Kel Mahmut’un idarecilik vasıflarının ön plana çıkarılmış olmasıdır.

Kel Mahmut’un derslere genellikle geç girdiğini öğrenmekteyiz. Sadece bir keresinde ilk defa sınıfa dakikası dakikasına girmiştir(s.139). Kel Mahmut, kitaba dayalı bir tarih eğitim yapmaktadır, harita kullanmaktadır(s.19).

Kel Mahmut’un, ders sırasında sık sık “eşek” deme alışkanlığı vardır. Bir derste 12 defa eşek diyebilen biridir.

5 Kâmran Şerif Saru; İhsan Şerif Saru, Eğitim Hizmetinde Elli Yıl, İstanbul: Milli Eğitim

Basımevi, 1970, s.59.

6 Bizde Tarih Öğretimi’nin gelişimi için bknz. Bahri ATA, “ Tarih Öğretimine Bilimsel

Problem Çözme Yönteminin Uygulanmasına Yönelik Bir Model” Gazi Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Eğitimi A.B.D. Yüksek Lisans Tezi, 1997, sf. 78-85.

(6)

Kel Mahmut’un öğrencileri değerlendirmesi hakkında oldukça bilgi sahibi olmaktayız. O, “karakaplı” not defteri sürekli yanında taşıyan, şaka yoluyla da olsa öğrencileri not ile korkutan bir tarih öğretmenidir.

“Anlat bakalım, Viyana muhasarasını?”(s.20), “ Anlat bakalım, Lale devrini?”,“ Anlat, Ankara muharebesini?”(s.158) gibi sorulardan anladığımıza göre ders öğrencinin takririne dayanmaktadır.

Kel Mahmut’un beylik soruları şunlardır:

1. Lale Devri ve Patrona Halil Vakası ve Damat İbrahim Paşa’nın Ölümü.

2. III. Selim’in Islahat Teşebbüsleri(s.89).

3. Almanya ve İtalya’daki Milliyetçilik Cereyanları

4.Yunanistan’ın Osmanlı İmparatorluğundan Ayrılışı ve Tepedelenli Ali Paşa.

5. Tanzimat

6. Fransa Büyük İhtilali 7. Haçlı Seferleri

7. Napoleon’un Moskova seferi(s.90).

Görüldüğü gibi, değerlendirme soruları tarih kitabındaki konu başlıklarıdır.

Sınav esnasında tarih kitaplarını toplatmaktadır. Sınav sorularını eve götürüp, mutlaka okuyup, deftere geçirmektedir. Derste kopyaya ifrit olan, kitap açıp yazan birini görürse, bütünlemeye bırakmaktadır(s.265). Öte yandan, kırık not almış olanların düzeltmesi için bir defa hak tanımaktadır. Bu yazılı ya da sözlü olarak olmaktadır.

(7)

SESSİZ EV VE TARİHÇİ FARUK

Faruk, bir tarih öğretmeni olmaktan ziyade bir tarih doçentidir(s.81). Onun şahsında, üniversitede çalışan bir bilim adamı- tarihçi tipi söz konusudur. Faruk, Gebze arşivindeki ferman, tapu kayıtları, mahkeme sicillerinin sağladığı yaşanmış geçmiş hikayelerle “sisin arkasındaki kara parçasının” keşfetmeye çalışmaktadır. Kendisinden önce “ mesleğini seven ve cumhuriyetin ilk yıllarına özgü o bürokratik milliyetçilikle yanıp tutuşan bir lise tarih öğretmeni bunlara bir düzen vermeye kalkmış, ama bezmiş (sf.82) denilmektedir. Üstelik öğretmen boş durmamış, kendi hayat hikayesinden ve Gebze’nin tarihsel yapılarıyla, ünlülerinden söz ettiği bir kitapçık yayımlamıştır(sf.82). Bu bağlamda, II. Meşrutiyet sonrası Darülfünun’un Edebiyat Şubesi Tarih bölümünden mezun olan genç öğretmen adaylarının tarih öğretmeni oldukları yerin “yerel tarihlerini” ve bazılarının kendi otobiyografilerini de yazma girişimi içine girmeleri bir gerçektir. İsmail Hakkı Uzunçarşılı olsun, M. Zekai Konrapa olsun tarihçiliğe lise tarih öğretmeni olarak başlayan kimselerdir. Bunların yanısıra, Cumhuriyet dönemi açılan Gazi Terbiye’den mezun olan Çağatay Uluçay, benzer şekilde tarih öğretmeni olduğu Manisa ilinin tarihine çok büyük katkılarda bulunmuştur. Onların çabalarını salt “bürokratik milliyetçilik” ile açıklamak eksiktir. Ulusçuluk literatüründe böyle bir tür adlandırma da yeni bir icattır. Evet, gerçi onlar arşivci olarak yetiştirilmediler, ama tarihçilik mesleğini sevmeleri, “ilim aşkı”, yurda hizmet etme gibi duygularda faaliyetlerinde etkili olmuştur.

Öte yandan, roman, Şeriyye Sicilleri’nin Osmanlı dönemi günlük hayatına ilişkin zengin malzeme sunduğunu da dolayısıyla ima etmektedir. Orhan Pamuk, bu romanında bir bilim adamı olarak tarihçi ile geçmişten kalmış bir vesika arasındaki ilişkiyi “yaşamışcasına” çok güzel ifade edebilmektedir(bknz. sf.83). Okuyucu, Osmanlı’nın ilk dönemlerinde İzmit’in adının “İznikmit” olduğu gibi çok ayrıntı bilgi ile bile satır aralarında bilgilendirilmektedir(s.82). Faruk, arşivde okuduğu tarihi metinlerdeki Şeriyye Sicilleri’ndeki kahramanlarla empatik bir ilişki içinde olan bir

(8)

tarihçidir. Faruk, bu haliyle bize Herbert Butterfield şu sözünü hatırlatmaktadır;

" Sizler( tarihçiler), kişileri içerden görmeden oynadığı rolü bir aktör gibi hissetmediğinizde onların düşünceleri üzerine tekrar tekrar düşünmediğinizde, gözlemci rolünde değil de eylemi yapan konumunda olmağınızda, hikayeyi doğru anlatamazsınız7

Bu romanda Faruk’un üniversitedeki öğretim yaşantısından çok onun bir tarihçi olarak geçmişi imgelemi ve zihninde yeniden inşası anlatılmaktadır.

ROMANTİK BİR VİYANA YAZI VE KÂMİL KAYA

Adalet Ağaoğlu, “Romantik Bir Viyana Yazı” adlı kitabının başlangıcında romanın “okunup üflenmiş roman kategorisine” girmediğini” vurgulamaktadır.

Verilen bilgilere göre, Kâmil Kaya 25 yaşında 1953 yılında göreve başlamıştır. Kâmil Kaya, kruvaze ceketli, ucu yuvarlak siyah pabuçları, utangaç gülümsemesi ve ceketinin düğmelerinin sık sık ilikli olup, olmadığını yoklayan biridir. Kendini romantik bir tarih öğretmeni olarak tanımlar. Tarih anlatmanın yanısıra edebiyatla da ilgilenen biridir. Şiir yazmayı sever. Daha ilk dersinde Kâmil Kaya’nın senkronik bir tarih anlayışını benimsediğini görülmektedir. Yani, bir yandan Türklerin İslamiyet’e geçişlerini ve Osmanlı devletinin kuruluşunu anlatırken, diğer yandan Avrupa’nın ve Dünya’nın durumunu göz önüne getirmektedir. 1943’de toplanan 2. Maarif Şurası’nda da tarih öğretmenlerinin senkronik bir tarih dersi işlemeleri önerildiği göz önüne getirilirse Kâmil Kaya’nın tavrı daha iyi anlaşılır. Öğrencilerin bilmedikleri kavramları açıklamakta, edebiyat öğretmenine göndermeler yapmaktadır.

Kâmil Bey, tarih dersinin öğretiminde harita ve duvar haritalarının önemini kavramıştır. Kâmil Kaya: “Avrupa haritasını göndermediler.” diye 7 Michael Stanford A Companion to the Study of history. Blacwell, 1994, sf. 221.

(9)

inleyen bir tarih öğretmenidir. Tarihi görsel malzemeler ile öğretiminin önemini şu cümlelerle vurgulamaktadır:

“ Yalnız haritalar mı kardeşler, elimizin altında şöyle bol bol gravür, resimler, fotoğraflar falan olmalı. mısır dedik mi Allahım, ber size Firavun mezarlarını, Bizans dedik mi Ayasofya’yı her yanıyla gösterebilmeliyim. Selçuklu deyince köprüleri, kervansarayları... Bakın işte, tarih kitabınızda Selçuklu İmparatorluğu diye bir şey çizilmiştir, ancak koskoca imparatorluk neyle çevrili, bu yok. Bir iki nehir, bir iki göl resmedilmiş, o kadar. Bunlar dışında ne yaylalardan, ne dağlardan haber var. Bilhassa komşular, hiç. Ne yazıyor şurada okunmuyor bile. İmparatorluk diye gözümüzde canlanan mücerret, yani soyut kocaman bir boşluk. Bu imparatorluğun hiç mi bölgeleri, şehirleri yoktur. İsfahan nerede biter, Hamedan nerede başlar, değil mi ya?...”

Kâmil Kaya’nın bu cümleleri adeta günümüz tarih öğretmenlerinin tarih kitaplarındaki resimlerin ve haritaların ilkelliği hakkındaki şikayetlerine tercüman olmaktadır. Kâmil Kaya harita yokluğunun bir çaresini bulmuştur. Tahtaya bölgenin haritasını eliyle çizer ve öğrencilerden düşleriyle bu çizgilerin içlerini doldurmasını ister(s.35). Ceza olarak öğrencilerden şiir istemektedir. Kâmil Bey’in kan revan içindeki marşlardan hoşlanmadığını öğrenmekteyiz. Kâmil Bey, yerel tarihten yola çıkarak ülke ve dünya tarihini anlatan bir öğretmendir. Bu konuda şöyle diyor:

“ Ayıp ayıp insan doğduğu, hem de doyduğu yerin tarihini bilmezse ne memleketin ne dünyanın tarihini bilebilir”(s.37).

Kâmil Bey, tarihi, coğrafya ve edebiyat ile ilişki kurarak işlemektedir. Kâmil Bey, Kastamonu lisesi II. sınıfta konu “İslamiyet” olmasına rağmen, sınıftaki öğrencilere kentin tarihini sorarak, önce kentin müze ve tarihi yerleri gibi yaşadıkları topraklar ile ilgilenmeye teşvik etmektedir. Kâmil

(10)

Bey’in pedagojik dersleri alıp almadığını bilmiyoruz, ama işini oldukça iyi yapmaktadır.

SONUÇ

Bu dört roman, Türk romanındaki tarih öğretmen tipolojisi hakkında genellemelere varmamıza yetecek bilgi sunmamaktadır. Konuya ilişkin daha fazla roman okuması yapmak gerekmektedir. Bununla birlikte, bir takım sonuçlara gidilebilir;

Birincisi, Tanpınar, “mefkure adamlığını” onca öğretmen arasında tarih öğretmenine yüklemiştir. Öyle ki, kahramanı İhsan Bey’e lisede tarih dersi verdirmiştir. Tanpınar’ın tarih öğretmeni İhsan, resim, müzik, edebiyat, şiir kültürün her alanında dolu bir Türk aydınıdır. Dersinin konusu memleket problemleridir, güncel problemlerdir. Bu anlamda o rölativist-reformcu tarih öğretmeni tipine denk düşmektedir. Üstelik, İhsan Bey bir aksiyon adamı olup, bir şeyleri değiştirme çabası içindedir.

İkincisi, Kel Mahmut, tarih kitabına bağımlılığı, değerlendirme sistemi ile geleneksel-klasik bir tarih öğretmenidir.

Üçüncüsü, Kâmil Kaya, zengin iç dünyası ile tarih-edebiyat-coğrafya arasındaki ilişkiyi yakalamış, romantik bir tarih öğretmenidir. Kâmil Kaya ve İhsan Bey Yahya Kemal’in şiirlerini sevmeleri ve kan revan içindeki marşlardan hoşlanmamaları açısından ortak bir zevk birliği taşımaktadır.

Dördüncüsü, Orhan Pamuk’un Faruk’u bilim adamı(tarihçi)- tarih öğretmeni tipine uygundur. Onun tarihsel belge ile ilişkisi, sınıf içi davranışlarından, öğrenci ile ilişkilerinden daha ön plana çıkarılmıştır.

KAYNAKÇA

Ağaoğlu, Adalet. Romantik Bir Viyana Yazı, İstanbul: Yapı Kredi Yay., 1995.

(11)

Ata, Bahri. “ Tarih Öğretimine Bilimsel Problem Çözme Yönteminin Uygulanmasına Yönelik Bir Model” Gazi Ünv. Sosyal Bilimler

Enstitüsü Tarih Eğitimi A.B.D. Yüksek Lisans Tezi, 1997.

Emil, Birol. “ Öğretmenlerin Romancısı Reşat Nuri Güntekin” Marmara

Ünv. Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, İstanbul,

1990.

Ilgaz, Rıfat. Hababam Sınıfı. İstanbul: Çınar Yay.,1989.

Kaplan, Mehmet. Öğretmenler ve Memurlar Romancısı Reşat Nuri

Güntekin, İstanbul, 1957;

Kıbrıs, İbrahim. “ Reşat Nuri Güntekin’in romanlarında Öğretmenlerin Din ve Din Adamlarına Karşı Tutumları” Öğretmen Dünyası, 1985, s.62.

Orakçı, Adem. Atatürk Devri Türk Romanında Öğretmen ve Eğitim. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı Doktora Tezi, 1997.

Pamuk, Orhan. Sessiz Ev. İstanbul: İletişim Yayınları, 17 baskı, 1996. Parlatır, İsmail “ Türk Romanında Tipler” Türk Dili, 1986, s.413, sf. 373. Saru, Kâmran Şerif. İhsan Şerif Saru, Eğitim Hizmetinde Elli Yıl.

İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1970.

Stanford, Michael. A Companion to the Study of history. Blacwell, 1994.

Tanpınar, Ahmet Hamdi. Sahnenin Dışındakiler. İstanbul: Dergah Yay., 1990.

Referanslar

Benzer Belgeler

Yeni Musahabât-ı Ahlâkiye, Diniye, Medeniye, (Devre-i Mutavassıta 2. Sınıf.) Natan, H., (Çeviren: Mithad Sadullah (Sander).. Meşrutiyet dönemi ilk, orta ve yüksek

Ortam sıcaklığının betonun mekanik dayanımı üzerine olan etkilerini belirleyebilmek amacıyla, farklı sıcaklıklara maruz bırakılan beton numunelerin basınç

tanısındaki kullanma yetenekIeri, günümüzde yaygın olarak kullanılan bisiklet ve treadmill egzersiz stres EKG testlerinin (TMET) gelişmesine öncülük etmİştir. Ancak

When the results were examined according to the two different teacher profiles defined by the gender, age, and experience variables, it was concluded that female teachers younger

4-hidroksienonların seryum(IV) amonyum nitrat ve mangan(III) asetat aracılığıyla konjuge dienlerle reaksiyonları sonucunda 2,3-dihidrofurokromen bileşikleri (3a-s)

yazılmış bir eseri anlayabilmesi hemen hemen mümkün değildir. Bu bahsettiğimiz koşulları okuyucuya sağlayacak olan elbette ede- biyat tarihçileri ve

 Olumsuz yönlerine rağmen böyle bir çalışmanın tarih derslerinde kullanılmasının faydalı olacağına,  İlgili konu hakkında öğrenilmesi gereken tüm kavramların

(Adli işler için kadılar tayin edildi. Ebu Bekir vefat etmeden önce halifeliğe Hz. Ömer’i tavsiye etmişti. Ömer adaleti, doğruluğu ve cesareti ile ün yapmıştır.