• Sonuç bulunamadı

Başlık: SOSYOLOJİ VE NEDENSELLİKYazar(lar):ÇELEBİ, Nilgün Cilt: 14 Sayı: 0 Sayfa: 027-040 DOI: 10.1501/Felsbol_0000000102 Yayın Tarihi: 1992 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: SOSYOLOJİ VE NEDENSELLİKYazar(lar):ÇELEBİ, Nilgün Cilt: 14 Sayı: 0 Sayfa: 027-040 DOI: 10.1501/Felsbol_0000000102 Yayın Tarihi: 1992 PDF"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYOLOJİ VE NEDENSELLİK

Doç. Dr. Nilgün ÇELEBİ

A. C o m t e ' u n bilim sınıflamasında en ü s t e yerleştirdiği sosyoloji, yaklaşık son 30 yıl içinde y o ğ u n eleştirilere m a r u z kalmıştır. Kökenini A l m a n düşünce geleneğindeki Yeni K a n t ç ı filozoflarda, özellikle W. Dilt-h e y ' d e b u l a n bu eleştiri demeti, belli bir t ü r fenomenoloji ve belli t ü r bir yapısalcılık y o r u m u y l a k u r d u ğ u ilginç k o m b i n a s y o n l a r d a n da bes­ lenmiş, giderek sosyoloji içinden edindiği bazı taraflarlarla etkili bir akım haline d ö n ü ş m ü ş t ü r . T o p l u m s a l (societal) ve sosyal (social) olan her şeyi bir m e t i n düzlemine indirgeme n o k t a s ı n a ulaşan ve i n t e r p r e t a t i f başlığı a l t ı n d a toplayacağımız bu yaklaşım ve v a r y a s y o n l a r ı n ı n temsil­ cileri, sosyolojiyi konu, yaklaşım ve m e t o t itibariyle y e m d e n k u r m a k , bir bilim dalı o l m a k t a n çıkartıp d a h a yüce bir etkinlik olan s a n a t k a t ı n a y ü k s e l t m e k gibi son derece soylu bir uğraşının içine girmişlerdir. Yerle­ şik sosyoloji çevreleri içinde ise önceleri sözkonusu i n t e r p r e t a t i f yakla­ şım ve varyasyonlarına, sosyolojiye yeni ufuklar açacakları u m u d u y l a , hoşgörülü bir t u t u m sergilenirken, g ü n ü m ü z d e d a h a eleştirel bir t a v ı r a l ı n m a k t a , sosyologlar sade birer bilim adamı / kadını olmayı sanatçı olma k a t ı n a yükseltilmeye yeğlediklerini ihsas ettirmektedirler. Sosyolo­ ji içinde sayıları giderek a r t a n metasosyolojik ve m e t a t e o r i k çalışmalar sosyolojinin bir bilim dalı olduğu p o s t u l a s ı n d a n hareketle gerçekleştiril­ m e k t e d i r .

I n t e r p r e t a t i f yaklaşım ve v a r y a s y o n l a r ı n ı n temsilcileri genellikle sosyoloji eleştirilerine pozitivist epistemolojinin eleştirisiyle b a ş l a m a k t a , d a h a sonra bu epistemolojinin kabulleri d o ğ r u l t u s u n d a işgören yerleşik sosyolojiyi de dolayısıyla eleştiri konusu haline getirmektedirler.

Sosyoloji-pozitivist epistemoloji ilişkisi b a ğ l a m ı n d a sosyolojiye yöneltilen diğer bir eleştiri ise bazı pozitivistlerin kendileri t a r a f ı n d a n ileri sürülmektedir. B u n l a r pozitivizmi son derece k a t ı bir biçimde yo­ r u m l a d ı k t a n sonra, sosyolojinin pozitivist epistemolojinin kabullerine u y m a d ı ğ ı n ı ileri s ü r m e k t e , t o p l u m u n ve / v e y a sosyal olanın, sosyoloji­ n i n bilimlerin metodolojik birliği ilkesi u y a r ı n c a kullandığı bilimsel

(2)

yönt e m aracılığıyla s o r u ş yönt u r u l m a y a c a ğ ı n ı ifade eyöntmekyöntedirler. I n yönt e r p r e -t a -t i f yaklaşım ve v a r y a s y o n l a r ı n ı n g ü n ü m ü z d e k i P. Ricoeur, C. Geer-tz, H . G . G a d a m e r gibi temsilcilerine sosyoloji içinden destek veren kimse­ lerin (M. G o t t d i e n e r gibi) bu t a v ı r l a r ı n ı n arkasında, J . S . Mill'den bu ya­ na gelen ve Viyana Çevresi'nce de geliştirilerek o n a y l a n a n , sosyoloji için h e p bir istisna yapılması gereğini işaret eden, görüşlerin etkisinin olmadığı ileri sürülemez. Bu d u r u m bizi, h a r e k e t n o k t a l a r ı ve motifleri farklı olmasına r a ğ m e n anti-pozitivistler ile k a t ı pozitivistlerin sosyolo­ j i n i n eleştirilmesi n o k t a s ı n d a birleştikleri tespitine getirmektedir.

R. Collins sosyolojiye yöneltilen eleştirileri, a r a l a r ı n d a bir a y r ı m y a p m a k s ı z ı n şöyle s ı r a l a m a k t a d ı r (1989:124):

1- Sosyoloji geçerli bulgular v e y a yasa-benzeri genellemeler üret­ m e d e başarılı olamamıştır.

2- Sosyal aksiyon i n s a n subjektivitesine, refleksivitesine ve yaratı-cılığına bağlı olan d u r u m s a l y o r u m d a n m ü t e ş e k k i l olduğu için, sosyal aksiyona ilişkin determinist yasalar b u l u n a m a z .

3- Bizler söylem d ü n y a s ı n a kilitliyiz, t o p l u m her defasında farklı t a r z l a r d a okuyabileceğimiz bir m e t i n d i r .

4- Sosyal olaylar belli bir yer ve z a m a n d a o r t a y a çıkan tekil olu­ şumlardır. B u n l a r ı k a p s a y a n genel yasaların b u l u n d u ğ u şeklindeki bir historisist d ü ş ü n c e h a t a l ı d ı r .

5 - B a ş t a nedensellik olmak üzere, bilimsel m e t o d u n v e m e t a t e o r i k çalışmaların sosyolojide yer alması hatalıdır.

Bu beş eleştiri öbeğini k a t ı pozitivist-anti-pozitivist ekseninde de­ ğerlendirdiğimizde 1. ve 3. eleştirilerin eksenin iki u c u n u teşkil ettiğini, ilk eleştirinin k a t ı pozitivist anlayışın, 3. eleştirinin anti-pozitivist tav­ r ı n ü r ü n ü olduğunu, 2., 4. ve 5. eleştirilerin ise her iki u c u n temsilcileri­ n i n üzerinde hemfikir olabilecekleri n o k t a l a r ı işaret ettiğini görüyoruz.

Bu yazımızda her iki u c u n üzerinde birleştiği 5. eleştiri öbeğinde yer alan nedenselliği ele alacağız. Anti-pozitivistlerin bilim felsefesinde post-pozitivist a ş a m a y a ulaşıldığı gerekçesiyle (Collins, 1989: 124) sosyolojinin özelde nedensel ilişkiyi a r a m a , genelde bilimsel olma çaba­ larını demode olarak etiketlemelerine; pozitivizmin insanı doğal bir ob­ je olarak sayıltılamayı gerektirdiğini oysa insanın aksiyonlarının insanın

d ü n y a y a verdiği m â n â l a r t a r a f ı n d a n determine edildiğini, dolayısıyla i n s a n ı n doğal bir obje olarak görülemeyeceğini (Abercrombie vd., 1984:

(3)

sür-SOSYOLOJİ VE NEDENSELLİK 29

dürerek s a p t a n m a s ı gerekenin ( m ü m k ü n olanın) nedensellik değil dü­ zenli ilişkiler olduğunu (1976:64), zira n e d e n ve sonucun akıl ile değil t e c r ü b e ile bulunabilir olduğunu (1976:27), ayrıca, sosyolojide k o n t r o l g r u b u n u n b u l u n d u ğ u bir deney deseni oluşturulamayacağını (Abercrom-bie vd., 1984: 35) ileri sürmelerine r a ğ m e n , genelde bilim özelde de sos­ yoloji nedenselliğin araştırılmasını g ü n d e m i n d e n ç ı k a r t m a m ı ş t ı r .

K a t ı pozitivist açıdan yapılan eleştiriler, çeşitli gözlem ve istatistik teknikleriyle verinin m a n i p u l a s y o n u sağlanarak k o n t r o l g r u b u n a iliş­ kin sorunların çözümlenebileceği şeklinde, D. H u m e ' u n eleştirisi ise ya yüzyıllardır ait olduğu yere, felsefenin iskelet dolabına k a p a t ı l a r a k ( B r o a d ' d a n nakleden Maggie, 1982:19) görmezden gelinebileceği, ya da d a h a ciddi olarak, Timasheff'in yolu izlenerek nedenselliğin m e n t a l bir kategori değil fakat (ki Timasheff b u r a d a I. K a n t ' ı yanıtlar) ontolojik bir realite olarak k a b u l edilmesi gerektiği şeklinde (l959:148) -ki Timas­ heff'in bu çözümü, H o b s o n ' ı n "etkileyici nedensellik ve m a n t ı k s a l zo­ r u n l u l u k nosyonları fizik d ü n y a y a u y g u l a n a m a z , doğa biliminin fonk­ siyonu doğada gözlenen olay aralıklarını k a v r a m s a l olarak betimlemek­ tir, niçin olduklarını açıklamak değil" şeklindeki görüşüne de bir cevap­ t ı r ( H o b s o n ' d a n n a k l e d e n : Nagel, 1961: 72), -yanıtlanmasına r a ğ m e n anti-pozitivistlerin eleştirilerine karşı b u g ü n e değin getirilen y a n ı t l a r ı n k o n u m l a n a n s o r u n u t ü k e t m e y e yetmediği de bilinmektedir.

Nedensellik sadece bilim için teorik ve metodolojik açıdan önemli bir k a v r a m içeriği teşkil etmekle kalmaz, aynı z a m a n d a sosyolojik bil­ ginin h a y a t a geçirilişinde izlenecek politikaların belirlenmesi ve uygu­ l a n m a s ı n d a oynadığı rol ve y a p t ı ğ ı k a t k ı l a r d a n dolayı p r a t i k açıdan da yararlı bir araçtır. Bu nedenle nedenselliğe yöneltilen eleştirileri, ne taraftan gelirse gelsin d i k k a t e a l m a k ve gerekirse nedensellik üzerinde b i r t a k ı m t a d i l a t l a r y a p a r a k , cevaplamak gerekmektedir. N i t e k i m b u yazımızda nedenselliğin sosyoloji için arz ettiği bu önemi dikkate alarak, ama bir t a r a f t a n kendisine yöneltilen eleştirileri de gözönünde b u l u n d u ­ rarak, nedensellik k o n u s u n d a ileri sürülen görüşleri özetlerken, nedensel ilişkinin arandığı çalışmalarda şimdikinden farklı bir yol izlenip izlene-meyeceği k o n u s u n d a k i görüşlerimizi de t a r t ı ş m a y a açacağız.

Nedensellik ya da illiyet (causality) k o n u s u n u n entellektüel uğraş­ lar arasına katılmasının t a r i h i Aristoteles'e k a d a r uzanır. Aristoteles Metafizik adlı eserinde dört n e d e n çeşidi üzerinde d u r u r . B u n l a r ı n ilki formel nedendir. Şeylerin özü ya da özsel doğası a n l a m ı n a gelen (Bunge, 1979:31) formel nedene, biçim veren neden, biçimsel n e d e n de (Akarsu, 1975:123) denir. F o r m e l neden özün t a n ı m ı , o n u içinde b u l u n d u r a n

(4)

cins-ler ve t a n ı m ı n içinde b u l u n a n kısımlardır (Aristoteles, A. Arslan çeviri­ si, 1983; 150). F o r m e l n e d e n W . D . R o s s ' u n y o r u m u n a göre, form, ö r ü n t ü veya t a n ı m d ı r (1970:125). İkincisi, m a d d i neden, gerçekte bulu­ n a n m a d d i neden, m a d d i koşul, etkilemenin temeli, kendisinden bir şe­ yin oluştuğu şey a n l a m ı n a gelir (Akarsu, 1975: 123). W . D . R o s s ' u n yo­ r u m u n a göre harflerin hecelerin nedeni olması, b r o n z u n heykelin nedeni olması gibi, şeylerin k e n d i n d e n türediği ve y o k olduklarında da yeniden dönüştükleri nedendir (1970:293). Ü ç ü n c ü s ü , etkileyici n e d e n olup ha­ reketin, devinimin kaynağıdır. Örneğin k a r a r veren eylemin, b a b a çocu­ ğ u n nedenidir. Genel olarak y a p a n yapılan şeyin, değiştiren değişmeye u ğ r a y a n şeyin nedenidir (Aristoteles, A. Arslan çevirisi, 1983:150). Isajiw bu t ü r n e d e n i n sergilendiği nedenselliğe ü r e t k e n nedensellik adını verir (1968:27). D ö r d ü n c ü n e d e n tipi ereksel nedendir. Bir edimi gerçekleştir­ m e k üzere güdülen ereği, m a k s a d ı göstermek için kullanılır (Akarsu, 1975: 123). Bir şeyin kendisi için olduğu şey, örneğin sağlık gezinti yap­ m a n ı n nedenidir (Aristoteles, A. Arslan çevirisi, 1983: 150).

Aristoteles'in ' n e d e n ' k a v r a m ı n ı analiz eden H a g e ve Meeker, kav­ r a m a s o n r a d a n kazandırılan anlamları da d i k k a t e alarak, şu açıklama­ ları getirirler: Ereksel n e d e n b u g ü n teleoloji olarak adlandırılmakta olup, bilim için k a b u l edilemez bir nitelik arz eder. Zira bilim nedenin, etkisini göstereceği olaydan d a h a önce v a r olmasını gerektirir. Oysa teleolojide bu süreç tersine döner. Sonuç önce, n e d e n sonra v u k u bulur. H e r ne ka­ dar gündelik k o n u ş m a l a r d a bu t ü r bir nedensel açıklamayı sık sık kulla­ nırsak da (örneğin " m a k a l e m i b i t i r m e k için geç y a t t ı m " gibi) b u r a d a k i teleolojik anlam hedefi/ niyeti nedene, davranışı-sonuca d ö n ü ş t ü r m e k l e giderilebilir (Hage ve Meeker, 1988:3). Aynı n o k t a y a bir b a ş k a a ç ı d a n yaklaşan B. Russel ise n e d e n / niçin s o r u s u n u n iki ayrı a n l a m a geldiğini, ilk a n l a m ı n " b i r şeyin yöneldiği hedef n e d i r " sorusunun, ikinci a n l a m ı n ise " b i r şeyin o r t a y a çıkmasında etkili olan koşullar n e l e r d i r " s o r u s u n u n cevabında o r t a y a çıktığını, b u n l a r d a n ilkinin teleolojik, ikincisinin ise bilimsel olduğunu belirtir (B. Russel'dan n a k l e d e n : Yıldırım, 1979: 104).

H a g e ve Meeker formel ve m a d d i nedenlerin, eylemin i n s a n olmanın özüne d a y a n d ı r ı l a r a k temellendirilmesi şeklinde kullanılmasının totolo­ ji t u z a ğ ı n a d ü ş m e tehlikesi y a r a t t ı ğ ı n ı ifade ederler. Totoloji bir olayın k e n d i kendisiyle açıklanması demektir. H e r h a n g i bir eylemin i n s a n ı n doğasına atfedilerek açıklanması b u n a bir örnektir. Totolojide bir süre­ cin anlatımı değil fakat bir t a n ı m ı n yinelenmesi sözkonusudur. Totolo-jiler her z a m a n t a n ı m itibariyle doğrudur. T a n ı m l a r bilim için son

(5)

de-SOSYLOJİ VE NEDENSELLİK 31

rece yararlı olmalarına r a ğ m e n nedensel açıklamaların yerini alamazlar. Bir b a ş k a ifadeyle bilimde biç bir şey k e n d i n i n nedeni olamaz. N e d e n sonuca dışsal olmalıdır (Hage ve Meeker, 1988: 3 ) .

Bir nedensel ilişkinin m e v c u d i y e t i şu d ö r t koşulun varlığına dayan­ dırılır:

a) Neden ve sonuç a r a s ı n d a z a m a n aralığı olması, b) N e d e n i n sonucu öncelemesi,

c) N e d e n i n sonuca dışsal olması,

d) N e d e n sonuç ilişkisinin asimetrik olması.

Genel hatlarıyla J . S . Mill'in görüşlerinden çıkarılan bu karakteris­ tikler (1961:206) k a t ı pozitivist bir epistemoloji içinde tartışılması dü­ şünülmeyecek n o k t a l a r ı teşkil ederler. N e d e n ve sonuç arasında bir z a m a n aralığının b u l u n m a s ı ve bu z a m a n aralığı içinde de nedenin so­ n u c u öncelemesi, aksi düşünülemeyecek k a d a r sarih gereklilikler olarak görülür. Öte y a n d a n nedenselliğin z a m a n aralığını gerektirmediğini, ne­ den ve sonucun aynı z a m a n d a vukubulabileceğini ve n e d e n ile sonuç ara­ sı ilişkinin asimetrik olmanın ötesinde simetrik de olabileceğini bir olası­ lık olarak ifade eden görüşler de v a r d ı r (Bailey, 1987: 47). Örneğin Isa-jiw bu görüşleri fonksiyonel nedensellik b a ğ l a m ı n d a ele alır (1968). Biz de nedensel ilişkinin k a t ı bir önce oluş-sonra oluş bağlamının sınırları içine sığdırılmasının bazı komplikasyonlara yol açabilme tehli­ kesini içinde taşıdığını düşünmekteyiz. Bu düşüncemizin motifi fonksi­ yonel nedenselliğin olabilirliğini k a n ı t l a m a niyetimizden değil fakat ne­ denselliği bilimsel y a s a ve genellemelerle bağdaştırabilme girişimlerine destek verilmesi gereğini d u y m a m ı z d a n k a y n a k l a n m a k t a d ı r .

H e r ne k a d a r bilimsel y a s a ve genellemelerin hepsinin nedensel ol­ m a s ı zorunluluğu y o k s a da (Nagel, 1 9 6 1 : 75-8), her y a s a ve genellemenin yine de, n o r m a l koşullar altında, her z a m a n için geçerli olan ilişkileri ifa­ de etmesi gerekliliğinin, bir a n l a m d a z a m a n ı aşan bir ilişkiyi ifade etmek-liğinin, z a m a n b o y u t u n a birincil önem veren bir ilişki tipiyle bağdaşma­ sının, özellikle sosyal olayların analizinde m a n t ı k s a l bir tıkanıklık yara­ t ı p y a r a t m a y a c a ğ ı üzerinde, biraz d a h a düşünülmesinin yararlı olacağı ileri sürülebilir. H e r ne k a d a r J. T u r n e r (1978:7-10) aksiyomatik format ile kozal formatın birbirini dışladıklarını belirtirse de bu anlayışın ne­ denselliğin koşullarının oldukça k a t ı bir y o r u m u n a dayandığını, bu iki formatı birleştirebilecek bir girişimin başarı şansının y ü k s e k olacağını düşünmekteyiz. Nedenselliğin tarihsel ve genelleyicilik karakteriyle de

(6)

ilgili olan bu n o k t a n ı n tekil bir sosyal olayın genel bir y a s a n ı n örneği olduğu gösterilerek açıklanması b a ğ l a m ı n d a ele alınıp analiz edilmesinin y a r a r l ı olacağı açıktır.

Bu n o k t a , y a n i nedenin sonucu öncelemesi k o n u s u bir y a n a bırakılsa bile, zihinlerde bir b a ş k a soru d a h a u y a n m a k t a d ı r , ki o da n e d e n i n so­ n u c a dışsal olması d i k t u m u n u n gerekliliği sorusudur. Bir olayın bir so­ nuç sergilemesinin nedeninin, o olayın asla k e n d i içinde değil de, m u h a k ­ k a k o olaya dışsal bir b a ş k a olayda b u l u n d u ğ u n u d ü ş ü n m e k , giderek nedensel ilişkinin a n c a k ve a n c a k iki ayrı olayın arasındaki belirli bir ilişki tipi olduğunu ileri s ü r m e k bizi olayın derinliğine, içsel yapısına nüfuz e t m e k t e n alıkoyup, nedenselliği dışsal gerçeklikteki, fenomenler-deki ilişkilerde a r a m a k gibi dar bir çerçeve içinde h a r e k e t e t m e y e zor­ l a m a z m ı ? Bir olayın görüngü düzleminin a l t ı n d a y a t a n realite, giderek öz düzlemine i n i p , a r a d a k i yapıyı inceleme objesi haline getirmemize engel teşkil etmez m i ? E ğ e r 'şey'leri sadece dış görünüşlerinden ibaret sayıyorsak, her şeyin görüngü düzleminde ya da d u y u organlarıyla algı­ lanmaları m i k t a r ı n c a v a r olduklarını k a b u l edebilirsek, o z a m a n nedeneel ilişkinin de dışsal bir obje/ süreçten k a y n a k l a n m a s ı gerekliliğini durak-samaksızın k a b u l edebiliriz. A m a görüngü düzleminin sadece bir gös­ terenler dizgesi olduğunu, her göstergenin bir de gösterilen y a n ı n ı n bu­ l u n d u ğ u n u , derin yapının, a l t t a k i m e k a n i z m a n ı n d i k k a t e alınmamasının nedensel ilişkisinin tesis edilmesinde eksiklikler yaratabileceğini düşünü­ yorsak o z a m a n böyle bir d i k t u m u k u ş k u y l a karşılamamız, en azından bu d i k t u m u n bazı t a d i l a t l a r d a n geçirilmesi gerektiği şeklindeki bir gö­ rüşe destek vermemiz gerekir. Realite düzleminin varlığının k a b u l ü bizi metafiziğe götürmez, tersine, belki k i m y a y a götürür. N i t e k i m realist bilim felsefesi nedenselliği sadece n e d e n ve sonuç denen birbirinden ayrı ve fakat y a l ı n k a t olaylar arasındaki ilişkiyle sınırlamayıp objelerin k e n d i iç yapılarını, yeteneklerini, realite düzlemlerini de d i k k a t e alan bir nedensellik şeklinde y o r u m l a r ki, bizce sosyal olayların analizinde bu t ü r bir yaklaşım çok d a h a fonksiyoneldir. A m a bu da t e k başına yeterli değildir. Nedenselliğin realist y o r u m u n u n , yapısalcılığın nedensellik an­ layışı d a h a da önemlisi semiolojiyi de k u c a k l a y a n d a h a genel teorik çer­ çevesi ile birlikte değerlendirilmesinin d a h a yerinde olacağını düşünmek­ teyiz.

N e d e n i n sadece olaya dışsal olan bir b a ş k a obje ya da süreçten ha­ reketle değil, b u n u n yanısıra olayın içsel yapısı da d i k k a t e alınarak so-r u ş t u so-r u l m a s ı n ı n bize totolojiden b a ş k a biso-r şey veso-rmeyeceği, biso-r b a ş k a ifadeyle bir şeyi k e n d i kendisiyle açıklamanın sirküler bir açıklama

(7)

ol-SOSYOLOJİ VE NEDENSELLİK 33

duğu, s o n u ç t a elde edilenin sadece bir t a n ı m olacağı t a r z ı n d a k i tezler 'şey'i görüngü düzleminde k a v r a y a n ve her şeyin o düzlemde t ü k e n d i ­ ğini sayıltılayan, y a l ı n k a t bir bakışın ü r ü n ü gibi gözükmektedirler. Gerçekten de eğer şey'ler sadece görüngü düzleminden ibaret olsaydı, o z a m a n n e d e n sonuç ilişkisinin o y a t a y düzlemde a r a n m a s ı s o n u n d a elimizde k a l a n sadece bir t a n ı m l a m a olurdu. Oysa g ö r ü n g ü n ü n bir de derin yapısının m e v c u t olduğunu d ü ş ü n ü r s e k o z a m a n o şey'e ilişkin ileri süreceğimiz her şey ikinci, giderek ü ç ü n c ü bir b o y u t a da sahip olan bir b ü t ü n olarak görülmeye başlayacağından, dile getirdiklerimiz bü­ t a n ı m olmanın d a h a ötesinde bir içeriğe sahip olacaktır. Bir başka ifa­ deyle, t a n ı m ı veren ne sorusu ve betimlemeyi veren nasıl s o r u n u n yanıt-lanabilmesini m ü m k ü n kılmanın ötesinde niçin/ neden sorusunun yanıt­ lanabilmesi için de geniş bir olanaklar setinin gözler ö n ü n e serilmesine i m k a n verilmiş olacaktır. K u ş k u s u z her şeyin bir diğeriyle ilişkili oldu­ ğunu p o s t u l a l a y a n bir bilim dalının şey'lerin gerek v a r o l u ş u n u n gerek değişmesinin nedenini, sadece ve sadece k e n d i n d e n h a r e k e t ederek açık­ layabileceğini bir olasılık olarak dahi d ü ş ü n m e k m ü m k ü n değildir. Öne­ rilen yol şey'lerin gerek varoluşlarının gerek değişmelerinin n i ç i n i / n e ­ deni soruşturulurken, dışsal bir şey'in etkisinden önce dikkatlerin o şeyin k e n d i içine, derin yapısına döndürülmesi, n e d e n i n önce g ö r ü n g ü n ü n al­ t ı n d a k i düzlemlerde aranması, cevap bu düzlemlerde b u l u n a m a d ı ğ ı t a k d i r d e gözlemin o şey'e dışsal olan şeylere çevrilmesi, ve dışsal şeylerin soruşturulan şey'e olan etkilerinin soruşturulanın farklı düzlemleri dik­ k a t e alınarak ayrıştırılmasıdır. Bir şeyin nedenini sorma ' o n u n öyle ol­ masını y a p a n ' nedir, onu ' ü r e t e n ' , 'hasıl eden', ' y a r a t a n ' , veya 'deter-mine eden' nedir anlamını taşır, biraz d a h a zayıf olarak ' o n u öyle ol­ m a y a i t e n ' , ' o n u n öyle olmasına yol a ç a n ' nedir demektir. Nedenselliğin realizm sayesinde kazandığı bu generatif, üretici, hasıl edici anlamı kuş­ kusuz H u m e ' c u n e d e n k a v r a m ı n d a n farklıdır (Sayer, 1984: 95, H a r r e , 1970: 103, B h a s k a r , 1975 vd.). Öte y a n d a n realist/ yapısalcı nedensellik anlayışı Aristoteles'in n e d e n türleri sınıflamasıyla da kolaylıkla bağdaş­ tırılabilecek niteliktedir (Sayer, 1984: 245. 45 no'lu d i p n o t ) .

K o n u y a d a h a farklı bir bağlam içinde ve d a h a farklı bir açıdan yak­ laşan F a r r a r o da D u r k h e i m ' ı n nedensel açıklama t a r z ı n ı analiz ederken b u r a d a söylenmek istenen n o k t a y a değinmekte, k a t ı pozitivist kozal modellerin değişkenleri birbirine bağlarken b u n l a r ı n üreticiliklerini göz­ den kaçırdıklarını, realistlerin ise üretici m e k a n i z m a l a r ı vurgularken de­ ğişkenler arası kozal ilişkilerin araştırılmasını ikinci p l a n a ittiklerini be­ lirtir ( F a r r a r o , 1989:134).

(8)

B u r a y a k a d a r ifade edilen görüşler b u n d a n sonra üzerinde duraca­ ğımız ve nedensellik k o n u s u n a G. Galileo'nun getirdiği v u r g u y a yönelti­ len eleştirilerle de bağlantılıdır. Şöyleki: G. Galileo etkileyici nedeni bir şeyin o r t a y a çıkması için zorunlu ve yeterli olan koşul olarak t a n ı m l a r (Bunge, 1976: 33). Bir başka ifadeyle nedenselliğin bir başka karakteris­ tiği nedenin yeterli ve zorunlu koşul olarak görülmesidir. H e r ne k a d a r formel m a n t ı k t a bir olay diğeri için, eğer ikinci olay ilki o l m a d a n asla v u k u bulamıyorsa zorunludur, ve eğer ikincisi her z a m a n ilkini izliyorsa o z a m a n da ilk olay ikincisi için yeterlidir şeklinde bir b a ğ ı n t ı n ı n kurul­ masıyla bu koşulun karşılanması m ü m k ü n gibi görünürse de (Neale ve Liebert, 1980:107 ve sonrası) k o n u sosyal bir olay olduğunda aynı bağ­ l a n t ı n ı n görüngü düzleminde d a h i kurulması bizi totolojiye düşürebilir. H a g e ve Meeker'ın da belirttiği gibi " h e r z a m a n " ve " a s l a " sözcüklerinin sosyal olaylar için kullanılması nedensellikten çok, her olayın bir nedeni vardır, ve aynı nedenler a y n ı olaya yol açar şeklinde bir determinizmle, nedenselcilikle u y u m gösterir (1988:5). B u n g e ' n i n bir d o k t r i n olarak ni­ telediği nedenselcilik (causalism) a r t ı k bilimde reddedilen bir anlayıştır. G ü n ü m ü z d e olaylar deterministik değil fakat olasılıklı bir t a r z d a birbi­ riyle ilişkilendirilmektedir.

Zorunlu ve yeterli koşul anlayışına karşı J . L . Mackie'nin önerdiği " z o r u n l u o l m a y a n fakat yeterli koşullar kompleksinin yetersiz a m a zo­ r u n l u k ı s m ı " anlayışı (kısaca ZOYYOZ, ki İngilizce aslında 'Insufficient b u t Necessary p a r t of a complex of Unnecessary b u t Sufficient conditi-ons olarak geçer ve kısaca I N U S olarak adlandırılır: Mackie, 1965, ile H a g e ve Meeker, 1988:7) bir y a n d a n nedenselliğin sosyal olayların ana­ lizinde kullanılabilmesine geniş olanaklar s u n a r k e n bir y a n d a n da yuka­ r ı d a kısaca değindiğimiz nedenselliğin z a m a n b o y u t u n u n birinci dere­ cedeki önemliliğinin geriye itilmesine izin verir.

Nedenselliğin s o r u ş t u r u l m a s ı n d a z a m a n b o y u t u kuşkusuz önemlidir, a m a z a m a n b o y u t u n u n soruşturulması Z O Y Y O Z ' u n soruşturulmasını öncelememeli, perdelememelidir. Nedensel ilişkinin araştırılması sonu­ cun öncesindeki nedeni b u l m a k l a sınırlandırılın amali, ya da bu işlemin yapılmasının nedensel ilişkinin s a p t a n m a s ı n a yeteceği düşünülmemelidir. Niçin s o r u s u n u n nedensel açıklamayla cevaplanabilmesi neden ve sonu­ cun z a m a n aralığı gözönüne alınarak, ve nedenle sonucun asimetrisi gösterilerek bitirilmemeli, öncelik, sonucu y a r a t a n koşullar kompleksi­ n i n tespitine, içeriğine, ve u z a n t ı l a r ı n a verilmelidir. Zira bir şeyin vuku-b u l m a s ı n ı n içkin (inherent) özelliği z a m a n değil, öyle olmasına yol a ç a n koşullardır. Bir şeyi açıklamak o şeyin temellendirilmesiyle, ait olduğu

(9)

SOSYOLOJİ VE NEDENSELLİK 35

kompleks içindeki yerinin gösterilmesiyle, o kompleks içindeki diğer öğelerle bağlantısının betimlenmesiyle m ü m k ü n olduğuna göre, niçin sorusuna vereceğimiz cevabın da öncelikle bu talepleri karşılaması ge­ rekecektir. Oysa niçin sorusunu sadece z a m a n b o y u t u n u d i k k a t e alan \ e onunla yetinen bir anlayışla c e v a p l a m a k bize bu i m k a n ı vermez. Öte y a n d a n bu koşullar kompleksinin benzer sonuçlara yol a ç a n diğer koşul­ lar kompleksiyle h e m o r t a k h e m ayrı y a n l a r ı d a vardır, k i b u d a neden­ selliğin h e m tarihselliğin hem. de genelleyiciliğin gereklerini karşılaya­ bilmesine izin verir. Bir başka ifadeyle, tekilin özgünlüğünü gözden ka-çırmaksızın a m a ortaklaşa olanların da mevcudiyetini bilerek, b u n l a r ı n birer olasılık dizisi içinde sıralanmasını yapabiliriz. Bu bakış bizi, bir olayın açıklanmasının sadece o n u n öncesinde nelerin b u l u n d u ğ u n u gös­ termekle sınırlı olmadığı, o olayın öncesindeki olay ve süreçlerin anali­ zinin de yapılması gerektiği n o k t a s ı n a getirir ki, l i t e r a t ü r d e bu gerek­ lilik nedensellik ağının kurulması olarak geçer. (Neden ve sonuçlar en­ v a n t e r i n i birlikte ele alan modeller için: Blalock, 1969: 35-47. Özellikle s. 4 2 . Nedensellik (network) ağının kurulması için: Goldenberg, 1987). N e d e n i n yanısıra sonucun zincirinin de sonsuz olduğunu ileri süren ilk kişi ise M. Weber'dir ( F r e u n d , 1979). M. Weber bu k o n u y u objektif olasılık nosyonuyla, y a n i eğer x olursa y ' n i n de olması olasıdır, ifadesiyle açıklar. (Weber'den n a k l e d e n : Ritzer, 1988: 107). Nedensel ilişkinin analizi s o n u n d a nedenlerin, ki b u n l a r d u r u m ve süreç değişkenleri ola­ r a k ayrılırlar, bir şey üzerinde ne gibi etkiler uyandırdığı, o şeyi nasıl olmaya yönelttiği s a p t a n ı r . Bir b a ş k a ifadeyle neden 'şey' üzerinde bir değişme y a r a t ı r . Nedenin etkilediği, üzerinde etkisini, sonucunu göster­ diği 'şey' aslen d i n a m i k k a r a k t e r d e d i r ve kendisini etkileyen her e t k e n o n u n entropiye gidişini engellediği (veya hızlandırdığı) için o n d a bir değişim y a r a t ı r . Sosyal a l a n d a h e p etkilenmeler -nedenler- olduğu için bu etkilenmeler olmasaydı o şeyin doğal akışı nasıl olurdu sorusunu ya­ nıtlayanlayız. Sosyal y a ş a m ı n tarihsel niteliği, en d o n u k gibi gözüken ilişki setinde bile kendi kendini ü r e t m e şeklinde y a n s ı y a n bir değişimin y a ş a n m a k t a o l d u ğ u n u n sayıltılanmasını gerektirir. K e n d i n i ü r e t m e bile entropiye karşı verilen bir mücadeleyi sergilediğinden bir değişim olarak görülür. G ö r ü n ü ş t e k i sabitlik bile içsel bir devinimin ü r ü n ü d ü r . Ve de­ ğişme içsel m e k a n i z m a n ı n , içsel öğeler arası bağlantıların değişmesi de­ m e k olup değişmenin sonul g ö r ü n t ü s ü şey'e yansır. A m a bu şey sosyal olduğu için derinliğe sahiptir. Çok boyutluluğu y ü z ü n d e n de kendisin­ den çeşitli düzlemlerden kesitlerin alınması ve bu her bir kesitin ayrı analizlere t a b i t u t u l m a s ı m ü m k ü n d ü r . B u d u r u m d a ZOYYOZ koşullar setinin oluşturduğu nedensellik ağının, incelenen olayı h a n g i

(10)

düzlemin-de etkilediğinin s a p t a n m a s ı gerekir. D a h a açık bir ifadüzlemin-deyle nedüzlemin-densel ilişki a r a n ı r k e n , t1 z a m a n ı n d a k i şu etkenler t2 z a m a n ı n d a şu değiş­ m e y i y a r a t m ı ş t ı r , demek yeterli değildir. Söylenmesi gereken koşullar kompleksinin şey'i hangi düzlemlerinden çapraza aldığının o r t a y a çıka­ rılmasıdır. Zira, nedenlerin üzerinde etkide b u l u n d u ğ u şey'in her bir düz­ lemi, bu nedenlere farklı tepkilerde b u l u n u r . İşte niçin sorusu bu meka­ nizmanın o r t a y a çıkarılması ile cevaplanabilecek bir sorudur. Kaldı ki, şey'in her düzlemi ve o düzlem içindeki unsurları her z a m a n eşit önemde de değildir. Örneğin bir ö r g ü t ü n fiziksel kuruluşunu, informel ve formel ö r g ü t ü n ü , bireylerini etkileyebilirsiniz. Ya da bu öğeleri birbirine bağ­ l a y a n süreçlere girer, örneğin b i n a n ı n fiziksel düzenini değiştirirsiniz ve­ ya iletişim ağına m ü d a h a l e eder ve böylece sürece girersiniz. Ve her bi­ rinde olayda bir değişime yol açarsınız. A m a b u n l a r d a n hangisi ö r g ü t ü n b ü t ü n ü üzerinde en b ü y ü k değişmenin y a r a t ı l m a s ı n a yol açacaktır ? ' N e d e n ' olayı neresinden yakalamalı ki 'sonuç' o r t a y a çıksın? Bir şeyi açıklamak işte b u m e k a n i z m a y ı o r t a y a k o y m a k demektir. Öte y a n d a n neden'in girdiği n o k t a bir şey'in fonksiyonları da olabilir, yapısı da olabi­ lir. Zira bir şey fonksiyonları değişmek zorunda kaldığı için de yapısal olarak değişebilir, yapısal olarak değiştiği için de fonksiyonları değişmiş olabilir. Bu fonksiyonlar manifest de olabilir, l a t e n t de olabilir.

Z a m a n aralığına öncelik veren bir nedensellik anlayıcı-aksiyonel yaklaşım içindeki teoriler için yeterli olabilir, zira onlar analiz birimi ola­ r a k a k t ö r ü ve aktlerini alırlar. Kuşkusuz a k t ö r de t e k b o y u t l u değildir a m a özellikle d a v r a n ı ş ve t u t u m düzleminde ele alındıkta, belki bu dav­ ranış ve t u t u m l a r üzerindeki nedenleri göstermek m ü m k ü n d ü r . A m a bi­ reyi dil düzleminde alırsak, hangi mesaj ve göndermelerine nelerin etkide b u l u n d u ğ u n u m e r a k edersek, bizim önerdiğimiz t ü r bir nedenselliğe atıfta b u l u n m a k zorunda kalırız. Hele olayı holistik bir yaklaşımla ele alırsak, bu çoğul bakış d a h a elzem hale gelir. K u r u m , grup, t o p l u m , ka­ tegori, yığın düzlemindeki nedensellik analizinin çoğulcu / realist bakış­ la gerçekleştirilmesi z o r u n l u d u r .

Sosyal olayların çoğul nedenlere sahip olduğu, hiçbir sosyal olayın t e k bir nedene indirgenerek a k ı k l a n a m a y a c a ğ ı V. P a r e t o ve M. Weber' den bu y a n a sıklıkla dile getirilen bir k o n u olduğu için nedensellik ana­ lizinin " n e d e n " k u t b u üzerinde geniş bir l i t e r a t ü r b u l m a k m ü m k ü n d ü r . Özellikle nedensellik ağı analizleri ve onunla bağlantılı P A T H analizi (Blalock, 1969) Mackie'nin ZOYYOZ terimiyle birlikte sosyolojik soruş­ t u r m a l a r d a çok ileri adımların atılmasına yol açmıştır. Ancak nedensel­ liğin diğer k u t b u olan sonuç ve sonucun etkisini üzerinde gösterdiği

(11)

ola-SOSYOLOJİ VE NEDENSELLİK 37

yın analizi, kişiyi şaşırtacak ölçüde i h m a l edilmiştir. Bu ihmalin kay­ nağı nedenselliğin olayların içinde değil fakat bizim zihnimizde bulun­ m a s ı n d a aranabilir. (Nagel, 1 9 6 1 : 27). F a k a t a y n ı z a m a n d a T i m a s h e f f in değindiği gibi ontolojik bir realite olan nedenselliğin yeterince analiz edilmemiş olmasından ya da analize n e d e n ' d e n değil de s o n u ç ' t a n baş­ lanıyor olmasından da k a y n a k l a n m ı ş olabilir.

Bu k o n u d a k i l i t e r a t ü r incelendiğinde nedenselliğin sonuç k u t b u n u n a d e t a 'nedenlerin sonuçlar toplamının n e t artığı' (Merton, 1968:103) gibi değerlendirildiği, sonuç'un d a i m a nihai bir d u r u m olarak görüldüğü anlaşılmaktadır. Oysa zihinsel düzlemde yaptığımız bu ayrımın s o m u t y a ş a m d a karşılığı b u l u n m a m a k t a , o r a d a olaylar birbiri peşisıra akıp gitmektedir. Örneğin k ı r d a n k e n t e göç gibi sosyal bir olayın analizinde göç olgusu her z a m a n nihai b i r son olarak alınır, analizin ağırlığı göçe yol a ç a n etkenlere verilir. Oysa somut y a ş a m d a k e n t e göç eden kişi / aile için bir nihailik, bitmişlik sözkonusu değildir. Göç ile k ı r d a n k o p m a aynı şey değildir. Göç edilmiş olsa bile kır göçerin y a ş a m ı n d a , dünyasın­ da d e v a m e t m e k t e d i r . G ö ç ü n nedenleri göç olayını (sonucu) t ü m boyut­ ları ile k u c a k l a m a m a k t a d ı r . Göçmüş olma h e m bir eylemi sergilemek, h e m de bu eylemin sorumluluklarını yerine getirmeye b a ş l a m a k demek­ tir, a m a k ı r d a n k o p m a k d a h a b a ş k a bir şeydir. Göçenin kır ile bağlarını, iletişimini sürdürmesi işte b u n d a n ileri gelir. Bir b a ş k a ifadeyle neden, sonucun bazı boyutlarını, h e m de çok önemli bazı boyutlarını etkilemiş­ t i r ki, göç eylemi oluşmuştur, a m a göç s o n u c u n u n t ü m boyutlarını k a p ­ sayabilecek bir nedenler b ü t ü n ü sözkonusu olmadığı için de kır ile iliş­ kiler de sürdürülmektedir. Göçenin kentlileşememesinin kaynağını ken­ t i n göçeni k u c a k l a y a m a m a s ı n ı n yanısıra bir de nedenin sonuç ile t a m bir çakışma sergileyememesinde a r a m a k gerekir. Sonuç diye etiketledi­ ğimiz aslında nihai ve t e k sonuç değildir. Sonuç a n ı n d a (t2 zamanında) s o n u ç l a n m a m ı ş b a ş k a ilişki ve süreçler de vardır. N e d e n i n sadece eyle­ m e , bir dereceye k a d a r da t u t u m a y a n s ı y a n etkisini d i k k a t e alıp diğer etkilerini gözardı etmemizin k a y n a ğ ı n ı n önce sonucu belirledikten sonra geriye gidip o sonucun nedenlerinin neler olabileceğini ç ı k a r s a m a y a çalışmak şeklinde y ü r ü t ü l e n bir analiz deseni k u r m a m ı z d a y a t t ı ğ ı n ı d ü ş ü n ü y o r u m . Klasik neden-sonuç analizinde b u g ü n d e n d ü n e b a k ı p , dü­ nü sadece b u g ü n ü n eylemine yol a ç a n koşullar seti olarak görmekteyiz. Oysa önce nedenleri tespit edip b u n l a r d a n hangilerinin eyleme dönüşe­ cek sonuca yol açacağının olasılıklarını tespit edebilirsek o z a m a n eyle­ m e dönüşmeyen y a n nedenleri veya y a n sonuçları d a t a n ı m a m ı z i m k a n dahiline girmiş olacaktır. Bu y a n sonuçların bilinmesi önemlidir zira varlıklarını, ki biz onların etkisini gözlemleyebiliriz, s o n u ç t a n sonra da sürdürmektedirler.

(12)

Nedenselliğin analizinde geldiğimiz bu n o k t a aslında teori ile m e t o ­ dolojinin birleştiği n o k t a d ı r . Metodun, ilkenin teoriyi determine etmesi­ ne izin v e r m e m e k , gerektiğinde m e t o d u n , ilkenin teorinin zenginliğini k u c a k l a y a c a k ölçüde esnetilmesine k a t k ı d a b u l u n m a k t ı r , gelinen n o k t a . Nedensel ilişkinin s o n u ç t a n h a r e k e t l e değil fakat nedenler a ğ ı n d a n hare­ k e t l e kurulması nedensel ilişkiyi h e r h a n g i bir ilişki tipi olarak görülmek­ t e n çıkaracak, teori ya da model o l u ş t u r m a n ı n vazgeçilmez parçası hali­ ne dönüştürecektir. (Bu k o n u d a H o m a n s ' ı n teori-propozisyon ilişkisi k o n u s u n d a yazdıkları bir yol gösterici olarak alınabilir: 1964:809-18). S o n u ç t a n hareketle nedenlerin y a k a l a n m a s ı girişimi m a n t ı k s a l olarak da k u s u r l u d u r . Zira neden-sonuç ilişkisinde bu iki k u t u p en fazla birbi­ rinin eşiti olabilir, a m a sonuç hiç bir z a m a n n e d e n d e n d a h a b ü y ü k ola­ m a z . Bu bağıntı bile bize s o n u ç t a n hareketle nedenin s a p t a n m a y a çalı­ şılmasının eksik bir analiz olduğunu göstermeye yeter. M. Weber'in şu ifadesi söylemek istediklerimizin gerekçesini en iyi biçimde dile ge­ t i r m e k t e d i r : "Belli bir t o p l u m s a l olguda, onu b ü t ü n gerçekliğiyle yaka­ l a m a k üzere, herşeyi k u ş a t a n bir nedensel regresyon y a p a b i l m e k sadece olanaksız değil, aynı z a m a n d a bu t ü r bir ç a b a y a girişmek saçmadır d a " ( F r e u n d , 1979:170).

Sonuç t a r a f ı n d a n ü s t t e n determine edilmemiş bir nedensellik ağının kurulması sonuç olarak etiketlenen olayın v u k u u n d a n sonraki oluşum­ ları d a kavrayabilmemize i m k a n sağlayacak h a t t a belki sonucu d a h a başka bağlantılar içinde değerlendirmemize yol açacaktır. Bu bakış t a r z ı H e m p e l ' i n dedüktif -nomolojik açıklama modelinin sosyal bilim­ lerde d a h a y e t k i n bir biçimde kullanılabilmesine de olanak sağlayacak­ tır, zira D-N açıklama t a r z ı n ı n kestirme gücünde a r t m a olacaktır. Bu n o k t a d a T u r n e r ' ı n birbirini dışlayan iki ayrı açıklama formatı olarak s u n d u ğ u aksiyomatik ve kozal formatların b u r a d a önerilen realist bakış açısı sayesinde o r t a k bir n o k t a y a getirilmelerinin i m k a n dahiline girdi­ ğini belirtelim. Ayrıca bu bakış açısı M. Weber'in kozal açıklamaya gösterdiği güvensizliği de bir dereceye k a d a r hafifletebilme kapasitesine sahiptir (Hindess, 1977: 40-3).

Sosyal y a ş a m ı n organik y a ş a m ı n ü s t ü n d e s ü r d ü r ü l e n bir yaşam ol­ ması ( H a r t m a n n ' d a n nakleden Güvenç, 1976: 37) sosyalin de m e k a n i k o l m a y a n bir t a r z d a y o r u m l a n m a s ı n a izin verir. B u n u n bir uzantısı ise nedenselliğin z a m a n boyutuyla sıkısıkıya bağlı y a l ı n k a t bir önce oluş-sonra oluş b a ğ l a m ı n d a n çıkarılıp, sonuç olarak etiketlenen eyleme atfe­ dilen sembolik m â n â l a r ı n da içerildiği d a h a geniş bir u z a m d a yayılmasına i m k a n sağlanmasıdır.

(13)

SOSYOLOJİ VE NEDELSELLİK 39

Bibliyografya

Abercrombie, N. vd. (1984) Dictionary of Sociology. Suffolk: P e n g u i n . Akarsu, B. (1975) Felsefe Terimleri Sözlüğü. A n k a r a : T D K Yay. Aristoteles (1970) Metafizik. Y o r u m l a y a n : W . D . Ross. Oxford: Oxford

U n i v . Press.

Aristoteles (1983) " M e t a f i z i k " Çev. A. Arslan. Felsefe Yazıları 6. Kitap. 149-166.

Bailey, K. (1987) Methods of Social Research. New Y o r k : T h e F r e e Press. Bhaskar, R. (1975) A Realist Theory of Science. Leeds: Leeds Books. Blalock, H. (1969) Theory Construction. Englewood Cliffs, New J e r s e y :

Prentice-Hall.

Bunge, M. (1979) Causality and Modern Science. N e w Y o r k : Dover. Collins, R. (1989) "Sociology: Proscience or Antiscience." American

Sociological Review 54: 124-139.

Farraro, T. (1989) The Meaning of General Theoritical Sociology. Camb-ridge: Cambridge U n i v .

Freund, J. (1979) " G e r m a n Sociology in t h e Time of M a x W e b e r . " iç A History of Sociological Analysis. ed. T. B o t t o m o r e ve R. Nisbet. L o n d o n : H e i n e m a n n .

Goldenberg, M. (1987) Thinking Sociologically. B e l m o n t : W a d s w o r t h . Güvenç, B. (1976) Sosyo Kültürel Değişme. A n k a r a : H a c e t t e p e Univ. Hage, J. ve B. Meeker (1988) Social Causality. B o s t o n : U n w i n H y m a n . Harre, R. (1970) The Principles of Scientific Thinking. L o n d o n :

Macmil-lan.

Hindess, B. (1977) Philosophy and Methodology in the Social Sciences. Hassocks: T h e H a r v e s t e r Press.

Homans, G. (1964) " B r i n g i n g Men Back i n . " American Sociological Review 2 9 : 809-818.

Hume, D. (1976) İ n s a n ı n Anlama Yetisi Üzerine Bir Araştırma. Çev. O. A r u o b a . A n k a r a : H a c e t t e p e Ü n i v .

Isajiw, W. (1968) Causation and Functionalism in Sociology. L o n d o n : Routledge a n d K e g a n P a u l .

(14)

Mackie, J. (1965) "Causes a n d C o n d i t i o n s . " American Philosophical Quarterly 2 4 : 245-264.

Maggie, B. (1982) K a r l Popper'ın Bilim Felsefesi ve Siyaset Kuramı. İ s t a n b u l : R e m z i .

Merton, R. (1968) Social Theory and Social Structure. New Y o r k : T h e F r e e P r e s s .

Mill, J.S. (1961) A System of Logic. L o n d o n : L o n g m a n .

Nagel, E. (1961) The Structure of Science. New Y o r k : H a r c o u r t , Brace a n d World.

Neale, J. ve R. Liebert (1980) Science and Behavior. Englewood Cliffs, N e w J e r s e y : Prentice-Hall.

Ritzer, G. (1988) Sociological Theory. New Y o r k : Alfred A. Knopf. Sayer, A. (1984) Method in Social Science. L o n d o n : H u t c h i n s o n . Timasheff, M. (1957) Sociological Theory, Its Nature and Growth. N e w

Y o r k : R a n d o m H o u s e .

Turner, J. (1978) The Structure of Sociological Theory. Illinois: T h e Dor-sey P r e s .

Referanslar

Benzer Belgeler

Çalışmada, nicel ve nitel faktörlerin birlikte değerlendirildiği çok kriterli bir karar verme yöntemi olan Analitik ağ süreci yardımıyla Türkiye’deki beyaz eşya

Yazında yer alan çalışmalar, yalnızca FÜTZ faktörlerinin yerel ve genel önceliklendirmesini analitik hiyerarşi proses yöntemiyle belirlenmiş, FÜTZ faktörleri temelinde

Now, using the working region for auxiliary parameters and other input parameters, we would like to discuss the behavior of the strong coupling constants in terms of q 2. The

In this thesis, a microstrip patch-type WiMAX antenna with a parasitic radiator, two metallic side walls and an upper dielectric layer have been analyzed,

According to the Turkish Association of Travel Agencies research, more than 86% of domestic tourism activity is characterised by sun and sea type of tourism, with the main push

Uykan, “ Ultimate “SIR” (“Signal”-to-“Interference”-Ratio) in Continuous-Time Autonomous Linear Networks with Symmetric Weight Matrix, and Its Use to ”Stabilize” the

The results of strong Granger causality determined that, in Albania, Bulgaria and Romania, there was evidence to reject the null hypothesis for bidirectional causality between

Equating the physical and QCD sides of the correlation function we get the QCD sum rules for the considered strong coupling constants form factors. To suppress