• Sonuç bulunamadı

Eski tarihler ve müverrihler:son iki Osmanlı vakanüvisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eski tarihler ve müverrihler:son iki Osmanlı vakanüvisi"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ESKİ TARİHLER VE MÜVERRİHLER :

i tt

SON İKİ OSMANLI VAK’ANÜVİSİ

---

Y A Z A N

---İsm a il N âm î E r b ile k

«Yeni Türk» mecmuasının Mayıs 1939 tarihli 77 inci nüshasında, sayın Raşit Gökdemir, Osmanlı devletinin tarihini, sırasile hang-i eserlerden takip etmek mümkün olduğunu, «Osmanlı Tarihleri» adlı yazısında tatkik etmekte ve bu eser­

leri şu suretle saymaktadır:

Tacüttevarih Başlangıçtan 1000 H Naima tarihi 1000 H — 1070 H Raşit tarihi 1071 H — 1134 H Asım tarihi 1135 H — 1141 H Subhi tarihi 1143 H — 1156H tzzî tarihi 1156 H — 1165 H Vasıf tarihi 1166 H — 1188 H Cavdet tarihi 1189 H — 1241 H Lûtfî tarihi 1241 H - 1261 H Bundan anlaşılıyor ki, Osmanlı devle­ tinin kuruluş tarihi olan hicri 699 tarihinden 1261 senesi sonuna kadar, devletin hayatı resmî tarihçiler marifetile not edilmiş ve yalnız 1142 senesi vak’aları arada unutu­ lup atlanmıştır. Raşit Gökdemirin verdiği izahata göre, 1261 senesinden sonra O s­ manlılığa ait siyasî ve içtimai adımları sırasile takip eden olmamıştır. Bu itibarla Lûtfî tarihinin müellifi olan Ahmet Lûtfî, Osmanlı devleleti tarihini tesbit eden vakanüvis- lerin sonuncusudur. Fakat Ahmet Lütfiden sonra, bir vak’anüvis daha tanıyoruz ki, o da Abdürahman Şereftir. Abdürahman Şerefin, Lûtfî tarihinin sekizinci cildini ba­ zı ilâvelerle bastırdığını biliyorsak da, kendisinin vak’anüvis olduğu yıllarda geçen hadiseleri kaydedip etmediğinden ve eğer

kaydetdise, buna müteallik evrakın ne­ rede bulunduğundan haberimiz yoktur.

Bizim düşüncemiz yanlış değilse, Os manii vak’anüvislerinin en bahtsızları, son ikisi, yani Ahmet Lûtfî ile Abdürahman Şereftir. Çünkü bunlardan birincisi çok fena şartlar içinde çalışmağa mecbur kal- miş, o cihetle eseri, kendisinden önce gelen vak’anüvislerin ortaya koydukları tarihlerin en zaıfi olmuştur. İkincisi Abdü­ rahman Şeref ise, vak’anüvis sıfatile hiç bir mahsul vermeden dünyadan çekilmiş­ tir. Bu bakımdan gerek Ahmet Lûtfî, ge­ rek Abdürahman Şeref, hakikaten dikkate değer iki simadır.

I

Ahmet Lûtfî, Istanbulda, bir rivayete göre 1231 tarihinde ve diğer bir rivayete göre de 1232 senesinde Alacahamamds doğdu. Babası nalıncı Mehmed ağa na­ mında biridir. Ahmet Lûtfî, ilk defa Ku­ ranı ezberlemeğe çalışmış ve medreseye girmiştir. Arkadaşları arasında çalışkanlı- ğile ün kazanan Ahmet Lûtfî, yalınız med­ rese derslerde iktifa etmemiş, bunlardan başka farsca ve edebiyat ile de meşgul olmuştur.

Ahmet Lûtfî, 1244 senesinde «Hende- sehanei Berrî» ye devam etmeğe başladı. Bunu müteakip Amca zade Hüseyin paşa medresesine devam etti, 1252 tarihine kadar zamanının meşhur âlimlerinden ders gördü. 1252 Senesinde İstanbul müderrisi oldu. Fakat bu meslekte çok durmıyarak

(2)

y e n i t ü r k 269

S. 79

1255 tarihinde sadaret mektubî kalemine girdi.

Ahmed Lutfî, sadaret mektubî kale­ minde kendisini sevdirdi, mümeyyiz ve fa- risi müteracimi oldu. 1261 senesinde Niş taraflarında imar meclisi kâtibliği etti. Bir sene sonra bu meclis lağvolundu. Bu münasebetle lstanbula avdet eden Lutfî sadaret mektubî kalemindeki vazifesini terar aldı. Ertesi yıl zabtiye meclisi baş kâtipliğine ve bu memuriyette bir sene kaldıktan sonra takvimhane muharrirliğine geçti

1265 senesinde memuriyetle Filibeye gönderilen Ahmet Lutfî, burada dokuz ay kadar çalışıp yine takvimhane muharrir­ liğine döndü 1277 senesine kadar daha bir kaç memuriyette bulundu ve bu sene Tıbbiye meclisi âzalığına ve Tıbbiye mektebi «Türkçe inşa» muallimliğine tayin olundu. 1281 tarihinde kendisine vak’anüvislik va­ zifesi verildi. 1286 tarihine kadar o, hem vak’anüvislik memuriyetini ifa ediyor, hem de tıbbiye meclisi âzalığında ve tıbbiye mektebi muallimliğinde çalışıyordu. 1286 Tarihinde diğer vazifelerinden ayrılarak yalınız vak’anüvislik hizmetini muhafaza etti. Ahmet Lutfî artık tekaüt olmuş, ta­ rihini yazmaktan başka bir işi kalmamıştı- Bu hal sekiz sene sürdü. 1294 da yeniden resmî hayata avdetle devlet şurası âzalı- ğına, 1297 de Rumeli kazaskerliğine tayin olundu. 1304 Senesinde bir meselenin halli için Arabistana gönderildi, buradan avde­ tinde devlet şurası âzalığını ifaya devam eyledi ve artık ölünceye kadar devlet şurasında kaldı. Vefatı tarihi 1323 dür.

Ahmet Lutf,î Arap ve İran edebiyat­ larını iyi bilir, şiir söyler, hatır sayar, güzel konuşur bir adamdı. Son zamanla­ rında biricik meşgalesi yazmak ve oku­ maktı. Kendisi sivil memuriyetlerde epey yükselmiş olduğu halde, ilmiye mesleğine mensup olduğunu hiç unutmaz ve bu mes- lekde çalışmak isterdi. Vak’anüvis olduk­ tan sonra hiç fasılasız eski tarihleri tetkik etmekten zevk almış ve tarihini yazarken belki bu tetkiklerinden istifade etmişti.

Abdürahman Şerefin fikrine göre, Ahmet Lutfî tarihi ciddî bir tetebbüün neticesi değildir. Bizzat müellifi tarafın­ dan da itiraf edildiği gibi, Ahmet Lutfî tarihi resmî gazete nüshalarındaki bazı yazıların ve bazı resmî kâğıtların hülâsasından iba­ rettir. Bununla beraber bazı dahilî vak’a- ları öğrenmek için bu tarihden az çok hizmet ümit edilmesi de yersiz olmaz.

Ahmet Lutfî tarihi, sekiz cild üzerine tertib edilmiştir. Hepsi birden 2182 sa- hifa tutan bu tarihin başında Sami paşa­ nın bir takrizi vardır ki şu suretle biter:

Aferin tab’ına ey Lütfü pakizeeda Fenni tarihe muvafık hüner ettin icra Gösterip kaidei zabtı vukuatı tamam Büiega vü ürefa mesleğin ettin ihya Lutfî tab’ına delil olsa sezadır bu eser Aferin tab’ına ey Lutfi pakizeeda.

Ahmet Lutfî, tarihinin ilk cildine, «Mazereti müverrih» başlıklı küçük bir yazı ile giriyor. Bu yazıdan anlayoruz ki, Ahmet Lutfî, eserini vücude getirirken, yalnız «Vak’ayı hayriye» ye dair olan «Us si Zafer» ile Hazinei Evrakın ve sadaret mektubî kaleminin eski kâğıt ve defter­ lerine, resmî gazete nüshalarına ve vak’a­ nüvis Esadın bir kaç parçadan ibaret kâ­ ğıtlarına ve bunlardan başka bazı doğru sözlü kimselerden aldığı malumata dayan­ mıştır. Halbuki Ahmet Lutfî, Hazinei Ev­ rakın ve sadaret mektebi kaleminin eski kâğıt ve defterlerinin muhteviyatını ehem­ miyetli bulmamakta, aynı zamanda tarih­ siz olan bu kâğıt ve defterlerin münderi- catını senelere göre tanzim ve tertip için ayrıca uzun uzadıya uğraşmağa mecbur kaldığını ileri sürmektedir. Bu kadar güç­ lük içinde ortaya koyduğu tarihin yanlış­ sız olamıyacağını müellif bizzat itiraf ve kabul etmektedir.

Lutfî tarihinin ilk cildi 1290 tarihinde Matbaai âmirede basılmış olup 1241-1243 senelerine, ikinci cildi 1291 de basılmış olup 1244-1245 senelerine, 1292 de bası­ lan üçüncü cildi 1246-1247 senelerine, dördüncü cildi 1248-1250 senelerine, 1302 tarihinde basılmış alan beşinci cildi

(3)

1251-270 y e n i t ü r k S. 79

1255 yıllarına, kezalik aynı tarihte bakılan altıncı cildi 1256 senesine, 1306 da tab olunan yedinci cildi 1257-1260 senelerine, 1328 yılında sabah matbaasında vak’anü- vis Abdürahman Şeref tarafından basdı- rılan sekizinci cildi ise 1261-1265 senele­ rine aittir.

Abdürahman Şeref Lutfı tarihinin se­ kizinci cildine yazdığı mukaddemede di- yorki : «Ahmet Lutfî merhum, 1260 sene­ sinde vazifesini bırakmamış, ondan son­ raki vak’aları da zabtetmiştir. Ancak ya sansör usulünden korktuğu, yahut başkaca bir emir aldığı cihetle bunları bastırama- mış, müsveddelerini padişaha takdim et­ mekle iktifa etmiştir. Yıldız kütüphane sinde yaptığım araştırma neticesinde 1261 senesinden 1289 senesine kadar geçen vak’alara müteallik Ahmet Lutfinin dört cilt eserini elde ettim, lhtimalki alt tarafı da vardır.» Şu izaha göre Lutfî tarihinin 1266 senesinden 1284 senesine kadar on senelik kısmı henüz basılamamış demektir.

Abdürahman Şeref, Lutfî tarihinin kendisi tarafından bastırılan sekizinci cil­ dine üç yüz yetmiş sahifalık bir kısım ilâve etmiş, bu suretle eseri kuvvetlendirmek istemiştir. Resimlerle de süslenen bu kıs­ mın faydasını ve kıymetini inkâr etmek kabil olmamakla beraber asıl eserin mahi yetini değiştirmediği de muhakkaktır.

Ahmet Lutfî, tarihinden başka imam Gazalinin «Talimülmüteallim» ini «Tefhimül- muallim» adile Türkçeye çevirmiş ve Lügati kamusu, hece harfleri sırasına koyarak büyük bir eser vücude getirmiştir. Bunların dışında, bir zamanlar çocukların ellerinde dolaşan Robenson tercemesini tashih etti­ ği gibi bir çok şiir ve kaside de yazmıştır. Eserine nazaran Ahmet Lutfî, vak’a- nüvislikten ve tarihinden hiç memnun gö­ rünmez. Ona göre tarih, vak’aların zabtın­ dan ibarettir. Fakat bu işi hakkile başara bilmek için hadiseleri, ya doğrudan doğ­ ruya vasıtasız görmek, yahut görenlerden işitmek veyahut bu gibilerin yazdıklarına dayanmak lâzımdır. Helbııki Ahmet Lutii

tarihini yazarken böyle kolaylıklara mazhar olmamış, âdeta vesikasız ve mesnetsiz kalmış ve bundan daima şikâyet etmiştir. Bu şikâyetlere bakılırsa, tarihinin az de­ ğerli olmasından kendisini mes’ul tutmak icabetmez. Gerçek olan şudur ki, yaşa­ dığı zamanın ve içinde bulunduğu şart­ ların Ahmet Lutfiye, daha kuvvetli bir tarih meydana koymak için müsait bulun­ mamış olması variddir. Bununla beraber Ahmet Lutfinin de tarih yazmak için hiç hazırlanmamış olduğunu, eserinden istidlâl ederek iddia etmek yanlış olmaz. Bu iti­ barla Lutfî tarihinin zafı, biraz yazıldığı devrin meş’um şartarından, birazda müelli­ finin bunun için yetişmemiş olmasından ileri gelmiş olsa gerektir.

II

Abdürahman Şeref, 1269 tarihinde lstanbulda doğdu. Babası muhasebe kalemi mümeyyizlerinden Hüseyin adında bir zat­ tır. Tahsilini sıra ile ilk mektepde, Eyüp Sultan rüşdiyesinde yaptı ve 1290 tari­ hinde liseden çıkdı. Abdürahman Ş ertf yirmi yedi yaşında muallim mektebinde umumi tarih muallimliği ile maarif hayatına girdi. Biraz sonra Galatasaray lisesine Türk­ çe ve tarih muallimi oldu. Abdürahman Şeref, çok çalışkan olması dolayısile çok çabuk yükseldi, pek genç denilecek yaş­ ta mülkiye mektebi müdürlüğüne tayin edil­ di. Bu yeni vazifesi, Galatasaray lisesin­ deki hocalığına devam etmekten kendisini alıkoyduğu için buradaki derslerini bıra­ karak mülkiye mektebinin coğrafya dersi­ ni üzerine aldı. Bugünkü malûmatımıza göre Abdürahman Şeref mülkiye mektebi müdürlüğünde muvaffakiyetle çalışmış, mektebin ilerlemesinde başlı başına âmil olmuş, çok küzide talebe yetiştirmiştir. Abdürahman Şeref, son Osmanlı padi­ şahlarından beşinci Mehmet Reşadın ilk saltanat senesinde (1325) Ahmet Lutfinin vefatındanberi açık bulunan vak’anüvisliğe tayin edildi ve Osmanlı imparatorluğunun sukutuna kadar bu vazifede kaldı. Beşinci Mehmet Reşat, ilk padişah olduğu sırada

(4)

S. 79 y e n i t ü r k 271

iyi bir Osmanlı tarihi yazdırmak hevesine düşerek bu maksadı temin için bir de «Ta­ rihi Osmani encümeni» kurdurmuştu. Ab- dürahınan Şeref, ölünceye kadar bu encü­ menin reisliğini de ifa etti. İkinci meşru­ tiyet kabinelerinin bir kaçında Maarif ve Evkaf nâzırı olarak bulundu- 1325 sene­ sinde Osmanlı Ayan meclisi âzalığına ta­ yin edilerek bu meclisin birinci reis ve­ killiğini yaptı. İstiklâl savaşından sonra seçilen ikinci büyük millet meclisinde İs tanbulu temsil etti ve mebus iken 18 Şu­ bat 1341 (1925) tarihinde öldü.

Abdürahman Şeref, devrinin ve Os- manlı devletinin kıymetli bir müverrihi ve vak’aııüvisidir. Osmanlı müverrihleri arasında, tarihî hadiseleri afakî bir surette tahlil ve tetkike ilk defa teşebbüs eden kendisidir. Bu cihetle usule bağlı bir me­ sai ile İlmî bir Osmanlı tarihi yazmağa mu­ vaffak olmuştur. Tarih yazarken gözlerini şarkdan garba çeviren Abdürahman Şeref, eski Osmanlı tarihlerini değil, garbın bu neviden eserlerini örnek tutmuş, Osmanlı tarihçiliğinde adetâ bir merhale olmuştur.

Abdürahman Şerefin eserlerinde, za­ manının müsait bulunduğu nisbette dil açık ve oldukça sade ve tarihî vak’aların birbirile alâka ve münasebetleri sarilidir. O , kitaplarında yalnız siyasî ve askerî hadiseleri gözönünde tutmağı ve münhası­ ran bunlardan bahsetmeği kâfi görmemiş, medeniyet tarihine ve fikir cereyanlarına da yer ayırmaktan çekinmemiştir. Bu iti­ barla yukarıda da işaret ettiğimiz veçhile, Abdürahman Şeref, yazdığı tarihleri, son tarih telâkkilerine göre tertiplemiş, fakat yaşadığı istibdat devrinin tesiri altında yakın zamanlara ait hadiseler önünde az çok ihtiyatlı bulunmağı tercih eylemiştir. Eserleri okunurken öyle sanılır ki Abdü­ rahman Şeref, kendi asrına ait kanaatle­ rini saklamış ve bu asra temas ederken biraz müphem ve sisli kalmakda fayda bul­ muş, bunun için de kimseyi gücendirmemiş ve hususile İkinci Abdülhamidin korkunç zulmüne uğramaktan kurtulmuştur.

Abdürahman Şeref, iyi Fransızca bi­ lir ve müverrihlerimiz arasında Naima ile Cevdet paşaya ayrı bir değer verir, bu iki vak’anüvisin tarihlerini zevkle, lezzetle okurdu.

Abdürahman Şerefin eserlerini - bildi-ğimize göre - şu suretle sıralayabiliriz: Tarihi Devleti Osmaniye iki cilt Fezlekei Tarihi Devleti Osmaniye bir » Fezlekei düveli İslâmiye bir »

Zübdetülkısas, üç »

Tarih musahabeleri bir »

Umumî coğrafya iki »

Bunlardan «Tarihi Devleti Osmaniye» yüksek mekteplerde okutulmak üzere ter­ tip edilmiştir. Abdürahman Şerefin tanın­ masında büyük hizmeti olan bu eser, İs­ lâm devletlerine ait üç kısma ayrılmış bir methali muhtevi olduğu gibi, devletin es­ ki teşkilâtı ve nizamları, maarif ve sanayi hareketleri, ihtiralar ve keşifler, devletin son teşkilât ve tensikatı hakkında yazılmış bahisleri de ihtiva etmekdedir. «Tarihi Devleti Osmaniye» nin birinci cildi, Os- manlı saltanatının kuruluşundan Üçüncü Muradın ölümüne kadar, ikinci cildi, Üçün­ cü Mehmedin saltanatından Birinci Abdül- mecit devrinde Kırım harbi sonuna kadar cereyan eden hadiselere hasrolunmuştur. Eserde devletin eski teşkilâtına ve nizam­ larına dair verilen malumat, Mustafa pa­ şanın « Netayicülvukuat» ından alınmış, Abdürahman Şeref mehazlerini sarih ola­ rak göstermemekle beraber ikinci cildin başına ilâve ettiği fihristle, bütün eski ta­ rihleri gözden geçirdiğini anlatmak iste­ miştir.

Abdürahman Şerefin kitapları arasında bir mühimmi de «Tarih Musahabeleri» dir. Osmanlı devleti tarihinin son safhalarile meşgul olacaklar için değerli bir kaynak olan bu eser muhtelif tarihlerde yazılmış otuz sekiz makaleden terekküp etmiştir. Bu makalelerin isimlerini naklediyoruz : Mehmed Emin Rauf paşa, Koca Hüsrev paşa, Akif paşa, Çengeloğlu Tahir paşa, Halet efendi, İzzet Mollanın Keşannamesi,

(5)

272 Y E N İ T Ü R K S. 79

Tanzimatı hayriye (üç makale), Mustafa Reşit paşa, Mehmed Emin Âli paşa, Fuat paşa, Erkânı selâsei tanzimatm mukayesesi, Sadık Rifat paşa, Sadık Rıfat paşanın mütaleatından siyaseti esasiye ve dahiliye, Tarihi malimizden 1260 ve 1266 muvaze­ neleri, 1270 harbi safahatı siyesiyesinden Prens Mençikofun sefareti ve o sıralarda vaziyeti düveliye - ittifakı murabba - Paris muahedesi, Yeni Osmanlılar ve hürriyet, Pariste bir ramazan ve bayramı, Meşrutiyet ve Mithat Paşa, Kanuni Esası - Rüştü ve Mithat Paşalar, 1293 ve 1325 muva­ zeneleri, Ahmet Vefik Paşa, Serdarı ek- remler, Mansıbı vezaret, tebeddülü sadaret: sadaret başvekâlet ve sadrıazamların cetveli, 1295 senesinde sadaret tebeddülleri, T e­ beddülü menasıp ; Meşihati islâmiye, Mus­ tafa İzzet efendiler, Büyük konak ve tamiri, siyaseti düveliyede harp ve hazar, Hukuka riayet, Teracimi ahvâl: Kamusül- alâm ve Sicilli Osmanî, Tarihi adlimizden bir sahife: müddeiumumiler, İadei meşru­ tiyet : Sait ve Kâmil Paşalar, Boğazlar meselesi, Rusya ihtilâli hakkında.

«Tarih Musahabeleri», eski tarzda, fakat açık yazılmış ve mündericatına bazı şahsî hatıralar da karıştırılmış ve müverrihin devlet adamlarından bazılarına müteallik düşüncelerine de mâkes olmuş bir eserdir.

Abdürahman Şerefin vak’anüvis olduk­ tan sonra, eski vak’anüvisler tarzında Os manii devleti tarihini zaptedip etmediğinin müsbet bir delili ortada mevcut değildir. Fakat herhalde vazifesini yapmış olduğuna kani olduğumuz Abdürahman Şerefin bıraktığı müsveddeler neşrolunmamıştır. Bugün nerede olduğu bilinmiyen bu müs­ veddelerin bir gün devletçe bastırılması

lüzumlu ve hatta zaruridir.

Biraz önce Ahmet Lûlfiden bahseder­ ken, Lûtfî tarihinin sekizinci cildine A b­ dürahman Şeref tarafından üç yüz yetmiş sahifalık bir kısım ilâve edildiğini söyle­

miştik. Bu kısım, Lûtfi tarihinin kıymetini arttıramamış, fakat, Abdürahman Şerefin eserlerine bir yenisini katmıştır. Abdü- rahman Şerefin bu zeyli, kendisine hakikî bir müverrih sıfatını başlı başına kazandıra­ cak mahiyette olup 1261, 1262, 1263, 1264, 1265 senelerinde Avrupa vaziyetinin tam ve ciddî bir hülâsasıdır. Bu bakımdan mütalâa edildiği takdirde bu zeylin Abdü­ rahman Şerefin yalnız Osmanlı tarihile meşgul olmadığına ve Avrupa tarihine de derin bir vukuf sahibi olduğuna delâlet ettiğini anlamış oluruz.

Abdürahman Şerefin, tarih ve coğraf­ yaya dair eserlerinden başka bir de «Ahlâk» kitabı olduğunu zannediyorum. Şimdi mev­ cudu bulunmıyan bu eserin, muharriri için başkaca bir kıymet temin edip etmediğini tesbit etmek imkânsızdır.

Abdürahman Şeref, halûk, çok ter­ biyeli, iyi konuşur, nükte sarfetmekten hoşlanır, anlattığı tarihî fıkralarla bulun­ duğu meclisleri şenlendirmekten zevk alır bir adamdı- Talii onu, büyük savaştan sonra mağlûp Osmanlı devletinin düş- manlarile akdettiği mütarekeyi kabul eden İzzet Paşa kabinesinde Evkaf nâzın olarak bulundurmuş ve o kara günlere ait feci hadiselerin ağırlığı altında ezmiş ve filen ağlatmıştı. Abdürahman Şeref, bu azabı, mezarına götürmek bahtsızlığından kurtul­ mağa sonra muvaffak oldu. İstiklâl müca­ delesinin muvaffakiyetle neticelenmesini müteakip seçilen İkinci Büyük Millet Mec­ lisine İstanbul Mebusu olarak girdi ve bu meclise, ilk celsesinde en yaşlı âza sıfatile reislik etti-Vatanını çok seven ve ömrünü ona hizmetle geçiren müverrih için bu mazhariyet, en büyük manevî bir mükâfat değilde nedir ?

Kaynaklar : Osmanlı tarih ve müverrihleri, Lutli Tarihi, Türk Tarih Encümeni Mecmuaları, Tarihi Devleti Osmaniye, Zübdetülkısas, Tarih Musahabeleri, Osmanlı Müellifleri.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi T a h a To ros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Gökbilimciler bu yıldızın çevresinde gezegen ararken bir de devasa bir yıldız lekesi (Güneş lekelerine benzer) keşfetti. Bu lekenin hareketini iz- leyerek yıldızın

Ne yazık, kİ zamanının fennî kabiliyeti, Cemilin ilhamı kadar geniş ve engiıı olamadı.. Bugün plâklarda dinlediklerimiz, o ilham Okyanusunun, ancak birkaç

known as the Harbord Mission) was published in the Papers Relating to the Foreign Relations of the United States, 1919, volume II. (Washington: Government Printing

This study was carried out by applying supervised learning algorithms, one of the machine learning methods, on five different scenes that in two open data sets.. Normal and

Green synthesis and characterization of silver nanoparticles using Artemisia absinthium aqueous extract - A comprehensive study. Hypericum Triquetrifolium

.Ancak bu demek değildir ki, Ceza Hukuku alanında Sultan Süley- man, Kanuni lakabmı hak etmiş olmasın. Esasen, onun padişahIığı za- manında yeni bir ceza kanunnamesi

ve ha:-'nın Runik Türk yazısındaki yazınıina (8 denklik) geliyoruz. Bunun toplam 24 tane karşılığı vardır. Öyle ise şans, Halaçça sözcüklerin ET söz- cüklere

Buna göre, kıble cihetindeki araştı dan başlayarak sırası ile Sübyan mekte binin girişi, Sultanahmet camiinin cenaı kapısı, sebil, çeşme, Kağnıcıbaşı mescidi hazire