— '¿ —
^
C\
U c
)« -■ :
1» *
.
«»
C#RÜP DÜŞÜNDÜKÇE
' HAKKI S Ü H A 0 E Z 6 I N
“Tanburi Cemi!,, in elleri
D
ünkü “Vakit,, da Münir Siileymanııı himmetiyle Tanburi Cemil beyin elinin resmi çıktı. İnce, uzun parmaklı bu asil ele, bakar ken gözlerim daldı. Hafızamda ömrümün takvimi, fırtınaya tutul muş gibi, yil yapraklarını döktü. Bu elin bir tanbur sapında kele- bekleştiği demleri hayalimde tekrar yaşadım.O, dünyada iken Türk musikisi, dil uzatılamıyan mübarek ve heybetli birşeydi. Romantizmi tek başına dev omuzlarında Viktor llügo nasıl taşıdı ise, “Cemil,, de dehasiyle Türk musikisinin huzu runda herkese baş eğdirmişti.
Tanbur, birkaç tahta parçasından ibaret bir sazıdır. Fakat bu gün şu karşınızda gördüğünüz el, ona dokununca, etrafı sihirli bir hava kaplar, boynunuza görünmez kementlerin geçtiğini, o nağme lere kul olduğunuzu duyardınız.
Bu nağmeler fatihi el, okşadığı perdelerde hiç kimsenin çıka- ramıyacağı sesler yaratırdı. Fizik bilginlerine göre her nota, mu ayyen bir ihtizazdan doğar. İşın İlmî tarafı onlara kalsın. Ben, bi liyorum, ki Cemilin tanburunun, lavtasından, kemençe ve viyolaııse- linden çıkardığı (do) lar. (re) 1er bambaşka şeylerdi.
Onun erişilmez hususiyeti, sade nağmelerini istifleyişinde de- ğildğ Hayır, sazlarından çıkardığı sesler de başkadır.
Ne yazık, kİ zamanının fennî kabiliyeti, Cemilin ilhamı kadar geniş ve engiıı olamadı. Bugün plâklarda dinlediklerimiz, o ilham Okyanusunun, ancak birkaç dalgasıdır. Cemili coştuğu zamanlarda nağmelerinin zengin sabahlariyle ruhları aydınlattığı demlerde dinlemeli idi. “Şaşa Hayfets,, in bir filmini seyrettiğim gün acı acı içim yanmış ve:
— Ah ne olurdu, “Cemil,, imizin de böyle birkaç yadigârı kal saydı !
Demiştim.
Mes’ud, sanatkâr .kalemiyle, şimdi bize babasını anlatıyor. Rahmetliyi tanıyanlar bu satırları gözleri nemlenmeden okuyamaz
lar sanıyorum. Çünkü bir cümle, bir söz birçoğumuzda bin renkli hâtıralar uyandırıyor; kaybettiğimiz dehanın acısını tekrar olanca
keskinliği ile duyuyoruz.
Bâri hazır işe başlamışken, Mes’ud, onun eserlerini de gözden ge çirip yeniden bastırsın. H attâ plâklardaki bazı “taksim,, lerini de notaya alsın. Bunlardaki “ika,, ı beliııtmek için isterse bir takım yeni işaretler kullansın ve kıymetlerini tesbit etsin. Biiyiik sanat kâr lıcrşeyden önce sazına başka bir ses getirir. Kendiyle beraber
yeni bir “tavr„ ın, bir “eda,, nın temelini kurar.
“Cemil,, in tanburdan çıkardığı ses, nağmelere verdiği istif de köyledir. Hattâ rivayet ederler ki eski tanburîlerden biri, onun kı-
vılcımlanan mızrabındaki hıza dokunarak/ — Daha ağır çalamaz mısınız? Demiş. Rahmetli bu soruya:
— İlk başladığım günlerde buyurduğunuz gibi çalardım. Cevabını vermiş.
Bu büyük adamı, belki oğlunun kalemiyle daha iyi tanıyacağız. HAKKI SÜHA GEZGİN
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi