• Sonuç bulunamadı

795 numaralı Temettuat Defteri'ne göre Kırşehir merkez kazası sosyo-ekonomik durumu(1250/1834-35)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "795 numaralı Temettuat Defteri'ne göre Kırşehir merkez kazası sosyo-ekonomik durumu(1250/1834-35)"

Copied!
189
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANA BİLİM DALI

YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

795 NUMARALI TEMETTUAT DEFTERİ’NE GÖRE

KIRŞEHİR MERKEZ KAZASI

SOSYO-EKONOMİK DURUMU (1250/1834-35)

Murat GÜNÇIKTI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Doç. Dr. Hilmi BAYRAKTAR

(2)
(3)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel

etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik

davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez

yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden

yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(4)
(5)

ÖNSÖZ

Osmanlı Devleti’nde tahrir çalışmasıyla başlayan toprak, mal ve mülk yazımı

II. Mahmud döneminde başlayan ve Tanzimat’la gelişen Temettuat çalışmalarına

dönüşmüştür. Osmanlı Devleti’nin sosyo-ekonomik yapısının tahlili için Temettuat

defterleri önemli bir yer işgal etmektedir. Biz de bu tez çalışmasında 795 numaralı

temettuat defteri ışığında Kırşehir’in 19.yüzyıl sosyo-ekonomik yapısını incelemeye

çalıştık.

Çalışmanın girişinde; Kırşehir’in genel özelliklerinden, Osmanlı Devleti’nde

tahrir çalışmalarından ve bunun devamı olan temettuat çalışmalarından

bahsedilmiştir. Ayrıca, araştırmanın esas kaynağı olan 795 numaralı temettuat defteri

ile ilgili geniş bilgiler bu bölümde verilmiştir. Dört bölümden oluşan çalışmamızın

ilk bölümünde, Kırşehir’in idari yapısı, ikinci bölümünde Kırşehir’in sosyal yapısı,

üçüncü bölümde Kırşehir’in iktisadi yapısı incelenmeye çalışılmıştır. Dördüncü

bölüme ise 795 numaralı Kırşehir temettuat defterinin tablolaştırılmış

transkripsiyonu verilmiştir. İncelemeye aldığımız 795 numaralı temettuat defteri

Kırşehir’in 1834 yılındaki idari yapısı, nüfusu, gayrimenkul durumu, gelirleri gibi

sosyal ve ekonomik konularda geniş ve ayrıntılı bilgiler vermektedir. Yaptığımız bu

tez çalışmasının, genel olarak 19. Yüzyıl Osmanlı Devleti sosyo-ekonomik yapısı,

özelde ise Kırşehir sancağı sosyo- ekonomik yapısının aydınlatılmasına bir nebze

olsun katkıda bulunacağını ümid etmekteyiz.

İncelediğimiz 795 numaralı defter önce transkript edilip sonra da yorumlanmış

ve eksik yerleri diğer arşiv vesikaları, konuyla ilgili kitaplar ve makalelerden

yararlanılarak tamamlanmaya çalışılmıştır. Ana kaynağımız olan 795 numaralı

temettuat defterinin, Osmanlı Devleti’nde temettuat çalışmalarının ilk örneklerinden

olması , bir taraftan çalışmamızı daha anlamlı kılarken diğer taraftan da çalışmamızı

zorlaştırmış ve dış kaynaklara daha çok ihtiyaç duymamıza neden olmuştur.

Çalışmalarımızda yardımlarını esirgemeyen bütün Başbakanlık Osmanlı Arşivi

çalışanlarına ve her fırsatta bizlere yol gösteren ve bu zorlu süreçte bizlerden

yardımını esirgemeyen danışman hocam Doç. Dr. Hilmi Bayraktar’a özellikle

teşekkür ederim.

Konya, 2010

Murat GÜNÇIKTI

(6)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı

Murat GÜNÇIKTI

No: 044202041003

Ana Bilim /

Bilim Dalı

Tarih / Yakınçağ Tarihi

Ö

ğ

re

nc

ini

n

Danışmanı

Doç. Dr. Hilmi BAYRAKTAR

Tezin İngilizce Adı

795 Numaralı Temettuat Defteri’ne Göre Kırşehir

Merkez Kazası Sosyo-Ekonomik Durumu

(1250/1834-35)

ÖZET

Osmanlı Devleti’nde Tanzimat Fermanı’na giden süreçte ve Tanzimat

Fermanı’nın ilanından sonra , devleti içinde bulunduğu çöküntüden kurtarmak için

önemli reformlar yapılmıştır.Adil bir vergi sisteminin oluşturulması da bu

reformlardandır.Bu bağlamda yeni sayımlara ihtiyaç duyulmuş ve Temettuat

dediğimiz sayım sistemi doğmuştur.

Bu çalışma, 795 numaralı Kırşehir Temettuat Defteri’ni incelemeye

almıştır.Temettuat defterlerinin ortaya çıkışı, özellikleri, içeriği ve 795 numaralı

defterin genel yapısı konu ve kaynaklar kısmında incelenmiştir.Kırşehir’in coğrafi

yapısı , tarihi geçmişi ise giriş bölümünde yer almaktadır.Bu tez çalışması 4

bölümden oluşmaktadır.I. Bölüm’de Kırşehir’in İdari yapısı, II. Bölüm’de

Kırşehir’in sosyal yapısı, III. Bölüm’de Kırşehir’in iktisadi yapısı ve IV. Bölüm’de

ise 795 numaralı Temettuat Defteri’nin tablolaştırılmış transkripsiyonu yer

almaktadır.Bütün

bölümlerde

bilgiler

kullanılan

tablo

ve

grafiklerle

somutlaştırılmaya çalışılmıştır.

Çalışmanın sonunda, Kırşehir’in idari, sosyal ve iktisadi yapısıyla ilgili

olarak ortaya çıkan bulgular değerlendirilmiş ve somut olarak sayısal verilerle

açıklanmaya çalışılmıştır.

(7)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı

Murat GÜNÇIKTI

No: 044202041003

Ana Bilim /

Bilim Dalı

Tarih / Yakınçağ Tarihi

Ö

ğ

re

nc

ini

n

Danışmanı

Doç. Dr. Hilmi BAYRAKTAR

Tezin İngilizce Adı

Socio-Economic Status of Central District of The

Province Kırşehir According to Income Register No

795(1250/1834-35)

ABSTRACT

Important reforms were carried out in order to prevent the depression which

the Ottoman Empire experienced until the Reforms Edict, was declared and after the

reforms Edict were declared.One of these administrative reforms was the formıng of

a fair tax system.In this context, new censuses were needed and a new census system

which was called “Income Register” was born.

Income Regıster No. 795 has been searched with this study. The formıng of

the ıncome register, the attributions, the content and the general structure of the

Income Register no. 795 have searched in the chapters of subject and resources. The

general feautures of Kırşehir such as geographical and historical features have been

explained in the introductory chapter.

There are four man chapters in this thesis study. İn the first chapter the

admınıstratıve structure of Kırşehir, in the second chapter the socıal structure of

Kırşehir, in the third chapter the economical structure of Kırşehir have been

explained and tabulated transcription of the Income Regıster No. 795 has a part in

the fourth chapter. It has been tried to be concretized all the information with the

tables and graphics in all chapters.

The findings which have come forward related to the admınıstratıve, socıal

and economıcal structures of Kırşehir have been evaluated and it has been tried to be

explained with the numeric datum in a concrete way at the end of this study.

(8)

İ

ÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ...i

ÖZET ...ii

ABSTRACT...iii

İ

ÇİNDEKİLER ...iv

KISALTMALAR...vii

TABLOLAR LİSTESİ ...viii

GRAFİKLER LİSTESİ ... x

1. KONU VE KAYNAKLAR... 1

1.1. Osmanlı Devleti’nde Temettuat Çalışmaları ve Kırşehir Örneği... 1

1.1.1. Temettuat Çalışmalarının Altyapısı Tahrirler ... 1

1.1.2. Osmanlı Devleti’nde Temettuat Çalışmaları... 3

1.1.3. 795 Nolu Kırşehir Temettuat Defteri Özellikleri ve İçeriği... 6

GİRİŞ... 12

1. KIRŞEHİR’İN COĞRAFİ KONUMU... 12

2. KIRŞEHİR’İN TARİHİ... 12

I. BÖLÜM

795 UMARALI TEMETTUAT DEFTERİ DOĞRULTUSUNDA

KIRŞEHİR SANCAĞI İDARİ YAPISI

1.1. Kırşehir’in İdari Yapısı ve Sancak İdaresi... 14

1.1.1. Sancak İdaresi ve Kırşehir Sancağı ... 14

1.1.2. Kırşehir Sancağı İdaresi ... 15

1.2. Mahalle İdaresi ve Kırşehir Mahalleleri ... 16

1.3. Köy İdaresi ve Kırşehir Köyleri ... 20

1.4. Kaza İdaresi ve Kırşehir Kazaları... 26

II. BÖLÜM

795 UMARALI TEMETTUAT DEFTERİ DOĞRULTUSUNDA

KIRŞEHİR'İN SOSYAL YAPISI

2.1. Nüfus ve Osmanlı Devleti’nde Nüfus Sayımları... 29

(9)

2.2. Kırşehir Sancağı Nüfusu... 30

2.2.1. Kırşehir Sancağı Merkez Kazası Nüfusu ... 30

2.2.2. Kırşehir Sancağına Bağlı Kazaların Nüfus Durumu... 33

2.2.2.1. Keskin Kazası’nın Nüfus Durumu... 33

2.2.2.2. Konur Kazası’nın Nüfus Durumu ... 36

2.2.2.3. Mucur Kazası’nın Nüfus Durumu ... 37

2.2.2.4. Hacıbektaş Kazası’nın Nüfus Durumu... 38

2.2.3. Kırşehir Merkez Kazaya Bağlı Köylerin Nüfus Durumları ... 38

2.3. Kırşehir Sancağı’nın Toplam Nüfusu... 40

2.4. Kırşehir’de Gayrimüslim Nüfus... 42

2.5. 1834 Tarihinde Kırşehir’de Kullanılan İsimlerin Analizi... 43

2.6. 1834 Tarihinde Kırşehir’de Kullanılan Lakablar ... 45

III. BÖLÜM

795 UMARALI TEMETTUAT DEFTERİ DOĞRULTUSUNDA

KIRŞEHİR SANCAĞI İKTİSADÎ YAPISI

3.1. Kırşehir Sancağı’nda Gayri Menkul Durumu ve Gelirleri ... 48

3.1.1. Kırşehir Merkez Kazası Gayri Menkul Durumu ve Geliri... 48

3.1.1.1. Kırşehir Merkez Kazası Hane Sayıları ve Toplam Gelirleri ... 48

3.1.1.2. Kırşehir Merkez Kazası Bağ Dönümleri ve Gelirleri ... 51

3.1.1.3. Kırşehir Merkez Kazası Tarla Dönümleri ve Gelirleri... 53

3.1.1.4. Kırşehir Merkez Kazası Bağçe Dönümleri ve Gelirleri ... 55

3.1.1.5. Kırşehir Merkez Kazasındaki Dükkan Sayısı ve Gelirleri ... 56

3.1.1.6. Kırşehir Merkez Kazasındaki Bezirhâne Sayıları ve Gelirleri ... 58

3.1.1.7. Kırşehir Merkez Kazasındaki Asiyab Sayıları ve Gelirleri... 60

3.1.2. Kırşehir Merkez Kazası Bağlı Köylerinin Gayri Menkul ve Gelir Durumu 62

3.1.2.1. Köylerin Genel Değerlendirmesi ... 68

3.1.3. Kırşehir Sancağına Bağalı Keskin Kazası’nın Gayrimenkul ve Gelir

Durumu ... 70

(10)

3.1.5. Hacıbektaş Kazasının Gayrimenkul ve Gelir Durumu ... 73

3.1.6. Kırşehir Sancağı’na Tabi Mucur Kazasının Gayrimenkul ve Gelir

Durumu ... 74

3.2. Kırşehir Sancağı Genel Ekonomik Durumu ... 75

3.3. Kırşehir Sancağındaki Fiyatların Değerlendirilmesi ... 86

IV. BÖLÜM

795 NOLU KIRŞEHİR TEMETTUAT DEFTERİ TRANSKRİPSİYONU

4.1. Kırşehir Merkez Kazası ... 90

4..2. Kırşehir Hacıbektaş ve Mucur Kazaları... 128

4.3. Kırşehir Keskin Kazası ... 141

4.4. Kırşehir Konur Kazası ... 164

SONUÇ ... 170

(11)

KISALTMALAR

A.MKT.

: Sadaret Mektubi Kalemi Belgeleri

b.

: bin

Bkz.

: Bakınız

BOA

: Başbakanlık Osmanlı Arşivi

c.

: Cilt

D. CMH. d.

: Cizye Muhasebesi Kalemi Defterleri

d.

: Defter

HAT.

: Hattı Humayun

KK. d.

: Kamil Kepeci Defterleri

ML. VRD. TMT. d. : Maliye Varidat Temettuat Defterleri

S.

: Sayı

TTK

: Türk Tarih Kurumu

(12)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1: Kırşehir Mahallelerinin Tarihi Seyri ... 19

Tablo 2: Kırşehir Köyleri... 22

Tablo 3: Kırşehir Sancağı Bağlı Kaza ve İlçelerinin Tarihi Değişimi ... 28

Tablo 4: Kırşehir Merkez Kazası Nüfusunun Yıllara Göre Değişimi... 32

Tablo 5: Kırşehir Merkez Kazası Mahallelerinin Tahmini Nüfusları ... 32

Tablo 6: Keskin Kazası Köylerinin Hane ve Tahmini Nüfus Durumları... 34

Tablo 7: Konur Kazası Köylerinin Hane Sayısı ve Nüfus Durumu... 36

Tablo 8: Mucur Kazası Hane ve Nüfus Durumu ... 37

Tablo 9: Hacıbektaş Kazası Hane ve Nüfus Durumu... 38

Tablo 10: Kırşehir Merkez Kazası Bağlı Köyleri Hane ve Nüfus Durumları ... 39

Tablo 11: Kırşehir’de Kullanılan İsimler ... 44

Tablo 12: Kırşehir’de Kullanılan Lakablar... 46

Tablo 13: Kırşehir Merkez Kazası Mahallelerinin Hane Sayısı ve Gelir Durumu.... 50

Tablo 14: Kırşehir Merkez Kazası Mahallelerinin Bağ Dönüm Miktarları ve Takdir

Edilen Gelirleri... 52

Tablo 15: Kırşehir Merkez Kazası Tarla Dönüm ve Gelirlerinin Mahallelere Göre

Dağılımı ... 53

Tablo 16: Kırşehir Merkez Kazası Bağçe Dönümleri ve Gelirlerinin Mahallelere

Göre Dağılımı... 55

Tablo 17: Kırşehir Merkez Kazası Dükkan Sayısı ve Takdir Edilen Gelirlerin

Mahallelere Göre Dağılımı ... 57

Tablo 18: Kırşehir Merkez Kazası’nda Bulunan Bezirhanelerin Mahallelere Göre

Dağılımı ve Gelirleri... 59

Tablo 19: Kırşehir Merkez Kazada Bulunan Asiyabların ve Gelirlerinin Mahallelere

Göre Dağılımı... 60

(13)

Tablo 20: Kırşehir Merkez Kazasına Bağlı Köylerin Gayrimenkul ve Gelir

Dağılımları ... 63

Tablo 21: Kırşehir Sancağına Bağlı Keskin Kazasının Gayrimenkul ve Gelir

Durumu ... 70

Tablo 22: Konur Kazası Gayrimenkul ve Gelir Durumu ... 72

Tablo 23: Hacıbektaş Kazası Gayrimenkul ve Gelir Durumu... 73

Tablo 24: Mucur Kazası’nın Gayrimenkul ve Gelir Durumu... 74

(14)

GRAFİKLER LİSTESİ

Grafik 1: Kırşehir Merkez Kazası Nüfusunun Mahallelere Göre Dağılımı ... 33

Grafik 2: Kırşehir Sancağı Nüfusunun Yıllara Göre Dağılımı ... 41

Grafik 3: Kırşehir Sancağı Nüfusunun Kazalara Göre Dağılımı ... 41

Grafik 4: Kırşehir Sancağı Nüfusunun Yıllara Göre Değişimi... 42

Grafik 5: Mahallelere Göre Hane Gelirlerinin Toplam Gelir İçindeki Yüzdesi... 51

Grafik 6: Kırşehir Merkez Kazası Tarla Dönüm ve Gelirlerinin Mahallelere Göre

Dağılımı... 54

Grafik 7: Kırşehir Merkez Kazası Bağçe Gelirlerinin Mahallelere Göre Dağılımı... 56

Grafik 8: Kırşehir Merkez Kazasının Dükkan Gelirlerinin Mahallelere Göre Dağılımı

... 58

Grafik 9: Kırşehir Merkez Kazasında Bulunan Asiyab Gelirlerinin Mahallelere Göre

Dağılımı... 61

Grafik 10: Köylerin Toplam Geliri İçinde Gelir Kalemlerinin Dağılımı ... 69

Grafik 11: Kırşehir Merkez Kaza ve Köylerinin Toplam Gelirdeki Payı ... 69

(15)

1. KONU VE KAYNAKLAR

1.1. Osmanlı Devleti’nde Temettuat Çalışmaları ve Kırşehir Örneği

1.1.1. Temettuat Çalışmalarının Altyapısı Tahrirler

Tahrir, kelime anlamı olarak “yazma-kayda geçirme” demektir. Osmanlılardaki

karşılığı ise herkesin tasarrufundaki emlakin devletçe kaydı demektir (Sami, 1996:

383). Kurulduktan kısa bir süre sonra hızla genişleyerek büyük bir coğrafyaya

yayılan Osmanlı Devleti düzenli ve otoriter bir idare sistemi kurma yoluna gitmiştir.

Ele geçirilen yerlerin emlak kaydının ve nüfus tespitinin yapılması bir zaruret

durumuna gelmiştir. Asker sayısının tespiti ve vergi mükellefiyetlerinin belirlenmesi

elde bulunan ve yeni fethedilen yerlerin arazi ve emlak kaydını tutmayı zorunlu

kılmıştır. Fethedilen bölgelerin sosyal ve ekonomik yapıları da dikkate alınarak

gerekli düzenlemeler yapılmıştır (Ünal, 1997: 134).

Tahrir olarak nitelendirilen yazım işlemlerinin, devlet teşkilatının

oluşturulmaya başlandığı I. Murat döneminde ortaya çıktığı tahmin edilmektedir.

Ancak kesin olarak ortaya çıktığını bildiğimiz dönem II. Murat döneminin sonları ve

Fatih dönemidir (Öz, 1999: 7).

Özellikle Fatih döneminde tahrir işlemleri kanunlara bağlanmış ve profesyonel

hale getirilmeye çalışılmıştır. Bu konudaki uygulamaların düzenlenmesi için

“Kanunnâme-i Kitâbet-i Vilayet” adlı bir Kanunnâme Fatih tarafından ilan

olunmuştur (Akgündüz, 1990: 10).

Yapılan bu çalışmalarda esas olarak Taşra’da Sancak birimi baz alınmıştır.

Yapılan tahriratla devletin ve ülkenin arazi durumu, gelir kaynakları, kazanç

durumları, vergi çeşitleri, çıkan ürünler, demografik özellikler gibi birçok konuda

bilgi sahibi olunmuştur (Afyoncu, 1999: 312).

Yukarıda verilen bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla tahrirler, Osmanlı sosyal ve

iktisadi tarihi açısından çok önemli bilgiler vermektedir.

Osmanlı Devleti’nde tahrir sistemi, tımar sistemi ile paralel görülmüştür.

Tahrir sistemi, Osmanlı Devleti’nin önemli taşra sistemlerinden Tımar Sistemi’nin

de daha iyi yürütülmesi imkanını vermiştir (Barkan, 289). Osmanlı Devleti’nde tımar

(16)

sistemi, devletin kuruluşundan itibaren idari, mali ve sosyal düzenle bağdaşık

olmuştur. Tımar, devlete ait bir gelirin, belirli bir yararlılık gösterilmesi mukabilinde

ve belli görevler ve sorumluluklar karşılığında gelir durumu ve statüsüne göre bir

şahsa verilmesidir (Ünal, 1997: 167).

Tımar sisteminde esas ürün üzerinden alınan vergi, toprağın işlenmesi, asker

yetiştirilmesi ve toprağın bulunduğu yerde karşılık görmesidir. Vergi gelirinin

yerinde ve belli hizmet sahiplerine havalesi Osmanlı maliyesinin temelini

oluşturmuştur. Osmanlı Devleti, dinin ve devletin gereği olarak vergi tahsili yoluna

gitmiş, tahsilat işlemini de iltizam yoluyla şahıslara devretmiştir. Devlet dışında

birilerinin baskısı ve vergi çeşitliliğinin fazlalığı halkı ,kimi zaman rahatsız etmiş ve

bu durum şikayetlere neden olmuştur (Demir, 1999: 315).

Savaş yükünün artması, sınırların genişlemesi, isyanların çoğalması ve

kontrolden çıkması, işi ehli olmayanların üstlenmesi gibi nedenlerin bir araya

gelmesi, tımar sistemini ve sistemle bağdaşık olan sayım sistemlerini de bozmuş ve

yeni düzenlemeler yapılma gereği duyulmuştu. Özellikle 19. yüzyıl başları ve

Tanzimat Dönemi bu konuda da yeniliğin başladığı dönemlerdir(Çadırcı, 1997: 179).

Öncelikle 19. yüzyıl başlarında olmak üzere başlayan mali çöküntü Osmanlı

Devleti’ni zor duruma düşürmüştü. 1789-1839 arası dönem (III. Selim ve II. Mahmut

dönemi) bu çöküntü kendini tamamen hissettirmişti (İhsanoğlu, 1999: 542).

Bu çöküntüye çözüm bulmak amacıyla III. Selim ve II. Mahmut dönemleri

mali alanda birçok yeni düzenlemeye gidilmiştir. Yeni vergiler konmuş ve vergilere

zam yapılmıştır. Ayrıca III. Selim döneminde Nizam-ı Cedit’in masraflarını

karşılamak için “İrad-ı Cedit” hazinesi oluşturulmuştur (Demir, 1999: 315)

II. Mahmut döneminde ise “Hazine-i Amire”; “Tersane Hazinesi” ve “Masuk

Hazinesi” ile “Mukataat Hazinesi” kurulmuştu. 1834’te de “Asakir-i Muhammediye

Defterdarlığı” kurularak bu kuruluşlar arasındaki anlaşmazlığı önlemek ve devlet

gelirlerini tek elden yönetmek amacı ile “Maliye Nezareti” örgütlenmesine

gidilmiştir (İhsanoğlu, 1999: 542).

İltizam usulüyle de ilgilenilmiştir. İltizam konusu Meclis-i Valâ’da ivedilikle

ele alınmış, vergilerden halkın yıllardan beri şikayetçi olduğu, yürürlükteki sistemin

(17)

devlete yarar sağlamadığı göz önünde tutularak hazine gelirlerinin iltizamla

mültezimlere verilmesinden vazgeçilmiştir. Yapılan vergi reformuna göre, vergiye

esas olacak emlak ve nüfusun yazımı yapılacak, çeşitli adlarla alınan vergiler yerine,

herkes gücüne göre belli bir vergi ödeyecekti. Toplanan gelirler direk merkezi hazine

adına toplanacaktı (Çadırcı 1997: 208).

1830 genel nüfus sayımından sonra hemen mal-mülk yazımı da başlamıştı.

Reformun uygulanmasına merkeze yakın eyaletlerle başlandı. “Muhassıl-ı Emval”

adında sancaklara doğrudan hükümetçe atanan kimseler gönderildi. Yanlarına bir

mal, bir nüfus ve emlak katibi verildiği gibi her sancak merkezinde vergilerin

saptanıp dağıtımı ve diğer işlerin görüşülüp kararlaştırılması için “Muhassıllık

Meclisleri” oluşturuldu. Bu düzenlemeler Temettuat’ın, ortaya çıkışı demek oluyordu

(Çadırcı 1997: 209-210).

1.1.2. Osmanlı Devleti’nde Temettuat Çalışmaları

Temettü; kâr etme, fayda görme demektir. Temettuat ise bunun çoğulu yani

kârlar ve faideler toplamı demektir. Temettü vergisi ise; herkesin kazancıyla

mütenâsib olarak devlete verdiği vergi, esnaf vergisi demektir (Sami, 1996: 437).

Bilindiği üzere Osmanlılar Şer’i ve Örfi başlıklar adı altında kıstasları belli

olan birçok vergi almaktaydı. İnsanların gelir durumuna bakılmaksızın alınan çoğu

vergiler, Osmanlı maliyesinin çökmeye, toplumun fakirleşmeye başlamasıyla bir

takım sorunlara, isyanlara ve karışıklıklara neden olmuştu. III. Selim, II. Mahmut ve

bu dönem akabinde gelen Tanzimat çalışmalarıyla birlikte bu sorunlara çözüm

aranmaya çalışılmış ve herkesin gelirleri yerinde tesbit edilerek bu gelire göre bir

vergi sistemi oluşturulmaya başlanmıştır. İşte bunun sonucu olarak “Temettuat”

dediğimiz sistem ortaya çıkmıştır. Temettu vergisi de bu sistemin bir sonucudur.

Osmanlı Devleti’nde vergi “Rusum-ı Örfiye” ve “Tekalif-i Şeriyye” adı altında

iki şekilde alınmaktaydı. Bunlardan birincisi olan ve örfi vergiler adıyla anılan

vergiler devlet işlerini görenlere hizmetleri karşılığı verilen ve miktarı kanunlarla

belirlenen vergilerdir. Şer’i vergiler ise daha önceki İslam devletlerinden intikal

eden ve şeriatın gereği olarak alınan vergilerdir. Öşür, çift resmi, ağnam ve bac

(18)

vergisi bu gruba girer. Cürüm, cinayet, arus, bennak, mücerret de örfi olarak alınır.

Bir de bu vergilere “Tekalif-i Divaniye” ve “Avarız-ı Divaniye” adıyla geçici olarak

alınan sonradan sürekli hale gelen vergiler eklenmiştir. Vergilerin bu kadar çok

olması halkı bunaltıyor ve isyana teşvik ediyordu (Demir, 1999: 315).

Bu olumsuz durumları çözümlemek için, özellikle Tanzimatın hemen öncesi

ve 1840 sonrası mali düzenlemeler yapılmıştır. Temettu vergisi de bu düzenlemeler

içerisinde yer alır. Verginin esası II. Mahmud zamanında ihdas olunan ve bir çeşit

belediye vergisi olan ihtisap resmidir. İhtisap resmi esnafın sattığı yiyecek ve

giyecek, altın ve gümüş vs. üzerinden muhtelif namlarla ve değişik tarifelerle alınan

vergilere denirdi. Tanzimattan sonra satış tutarı yerine kazanç üzerinden vergi

alınması düşünülmüş ve bu maksatla 1859 tarihli tahrir talimatına hükümler konarak,

ticaret ve sanatla iştigal edenlerin senelik kazançlarının tespiti istenmiştir. Verginin

kazanca nispeti bidayette % 3 iken, bilahare hükümete bu nispeti indirip artırmak

yetkisi verilmiştir (Eldem, 1994: 178).

Bu verginin tespiti için “Muhassıl-ı Emval” adı ile sancaklara doğrudan

hükümetçe atanan kimseler gönderilmeye başlandı. Yanlarına bir mal, bir nüfus ve

bir emlak katibi verildiği gibi vergilerin saptanıp dağıtımı için de “Muhassıllık

Meclisleri” oluşturuldu. Muhassıllar, yönetmelik gereğince yanlarına verilen

katiplerle birlikte mal ve emlak sayımına 1840 yılı başlarından itibaren

başlamışlardır. Ancak, bilgisizlik, ulaşım güçlükleri yanı sıra, uzun yıllardan beri

hazineye hiç vergi ödememiş olanların ortaya çıkardıkları zorluklar yüzünden

istenilen olumlu sonuç alınamamıştı. Çoğu yerde halk gerçek gelirini gizlerken, bazı

bölgelerde iki misli gelir gösterildiği oluyordu (Çadırcı, 1997: 209).

Temettuat vergisinin alımında ilk etapta müslim-gayrimüslim sorunu da ortaya

çıkmıştı. Vergi ilk uygulanma sırasında sadece Müslim olanlardan alınıyordu. Gayri

Müslimler de dahil edildikten sonra kapitülasyonları bahane ederek vermeme yoluna

gitmişlerdir. Bu durum Müslümanları zor durumda bırakmıştı. Daha sonra

olumsuzluklar göz önüne alınarak verginin kapsamı genişletilmiştir (Serin, 1998:

718).

(19)

Tanzimat Dönemi’nde, önceleri değişik adlarla anılan vergilerin yerine tek bir

verginin ikamesi hem hane reislerinin gelirlerinin tespiti maksadıyla yapılan temettu

sayımları, XIX. yy. Osmanlı sosyal ve iktisadi tarihi için eşsiz bilgiler içermektedir

(Kütükoğlu, 1994: 395).

Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan temettuat defterleri 1988 yılına

kadar Kamil Kepeci ve maliyeden müdevver defter tasnifi içerisinde yer almıştır

(ML. VRD. TMT.d). 1988 yılında ayrı olarak tasnif edilip araştırmaya açılan bu

defterlerin tasnifi yapılarak dokuz cilt katalog düzenlenmiştir. 17449 adet temettuat

defterinin büyük bir kısmı 1845 yılına aittir (Demir, 1999: 317).

Bu defterler sancaklara göre düzenlenmiş; alt idari birim olarak kaza ve

nahiyeler alınmıştır. Önce mahalle, ardından da köy ve mezralara yer verilmiştir.

Defterler bir numaradan başlatılmış, sayfanın tepesinde sırayla eyalet-sancak-kaza

adları kaydedildikten sonra defter bir şehre veya kasabaya aitse önce o şehrin veya

kasabanın ardından da mahallenin adı yazılmıştır. Mahallesi olmayan küçük köylerde

de köyün adı kaydedilmiştir. Bu sayım ve tahrir mahalli idareciler tarafından

yapılmış olup bölgenin imam, muhtar gibi önde gelenleri de etkili olmuştur. Bu

kişilerin güvenilir kişiler olmasına, herhangi bir olumsuzluk olmaması için özen

gösterilmiştir(Çadırcı, 1997: 345).

Sayım komisyonları oluşturulduktan sonra; mahalle, yol, sokak isimlerine göre

her binaya numara verilerek defterlere geçirileceği, sayımın bu kayıtlara göre

yapılacağı belirtiliyor, daha sonra, herkesten durumuna göre servet ve gelirinin önce

kendisinden sorulması, doğruluğuna kanaat getirilmezse durumu bilen güvenilir

kişilere başvurulması, kesin kanaat hasıl olduktan sonra deftere geçirilmesi

öngörülüyordu. Emlak sayımında önce hane, han, dükkan ve emsali emlak ile çiftlik,

değirmen, boş arsa, bağ ve bahçelerin arazinin yeri ve değeri göz önünde tutularak

gerçek değerleriyle kayda geçirilmesi düşünülmüştür(Çadırcı, 1997: 345). Daha

sonra yıllık olarak getirdiği gelir belirlenmştir(Çadırcı, 1997: 346)

Verilen iktisadi bilgilerin yanı sıra temettuat defterleri sosyal tarih açısından da

çok önemli bir yer işgal etmektedir. Aile soyları, haneler, hane reisinin ismi ve

ünvanı, mesleği, resmi görevleri, bölgenin isim analizi ve nüfusu, idari birimleri,

(20)

halkı, yaşam durumu, kültürü, eğitim durumu gibi birçok konuda bilgi sahibi

olunabilmektedir (Bkz. 795 nolu Temettuat Defteri Transkripsiyonu).

1.1.3. 795 Nolu Kırşehir Temettuat Defteri Özellikleri ve İçeriği

19. yüzyılın başlarında, Osmanlı İmparatorluğu dağılmaktan ve çökmekten

kurtulma çabalarıyla birlikte nüfus, arazi ve mal-mülk sayımı yeniden önem

kazanmaya başlamıştır. II. Mahmut, ülke yönetimini ele aldıktan sonra, içte ve dışta

karşılaştığı güçlüklerin az da olsa üstesinden gelince, yeniden düzenlemelere

girişmiştir. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından hemen sonra , oluşturulan ordunun

giderlerini karşılamak sorunu ortaya çıkmıştır. İmparatorluğun vergi kaynakları ve

askerlik çağındaki nüfusu bilinmeden bu sorunu çözmek olanaksızdı. Nitekim

Osmanlı-Rus Savaşı’nın bitiminden hemen sonra 1830’da oluşturulan özel bir

mecliste, bütün ülkede genel bir sayım yapılması kararlaştırıldı (Çadırcı, 1997: 45).

Bu sayımlar nüfusla başladı ve mal-mülk sayımı ile genişletilerek gelenek halini aldı.

Osmanlı İmparatorluğu’nda özellikle II. Mahmut’la başlayan mal-mülk ve nüfus

sayımı Tanzimat’la birlikte daha işlevsel hale getirilmiştir. 1830 nüfus sayımından

hemen sonra mal-mülk yazımının yazılması bize Tanzimat yönetiminin

gerçekleştirmek istediği mali reform düşüncesinin birden bire ortaya çıkmadığını

göstermektedir. Tanzimat’la oluşturulan Muhassıllık meclislerinin mal ve emlak

sayımına 1840 yılı ile başladıkları bilinen bir gerçektir. Ancak bu sayımın temeli II.

Mahmud döneminde atılmıştır. Bizim de incelemeye aldığımız 795 nolu Kırşehir

Merkez Kazası Müslüman Mahallelerinin Temettuat defteri bu uygulamanın ilk ve

en somut örneklerinden biridir. Defter 1250/1834 tarihlidir ve genel nüfus sayımının

birkaç yıl sonrasına rastlar. Tanzimat’ın hemen öncesinde yapılmış olması Tanzimat

dönemi çalışmalarına bir altyapı oluşturduğu ve bölgenin pilot olarak kullanıldığı

düşüncesini akla getirmektedir. Sayımın yapıldığı tarih birçok mali düzenlemenin de

hayata geçirildiği tarihtir. “Asakir-i Muhammediye Defterdarlığı”nın kurulması,

hazineler arası anlaşmazlığın önlenmesi girişimi, gelir ve giderleri tek elden

yönetmek amacı ile “Maliye Nezareti”nin kurulması bunun örnekleridir (İhsanoğlu,

1999: 542).

(21)

1834 yılına ait incelediğimiz defterle daha sonra tanzimatla gelen yeni

vergi reformu sonrası tutulan 1840 ve 1845 tarihli defterlerin içerik ve öz olarak

paralel olmakla birlikte muhteviyatları açısından farklılıklar bulunmaktadır.

1834 tarihli çalıştığımız defter, H. 1256 ve 1260-1261 tarihli defterlerden

ayrılmakta, 1256 tarihli olan da 1260-1261 tarihli defterlerden ayrılmaktadır.

Bu farklılıklar vergi reformunun geliştirilmesinden ve kayıt esnasında izlenen

usullerden kaynaklanmaktadır. Ayriyeten 1834 tarihli temettuat sayımı mal ve mülk

sayımı için yapılan çalışmaların ilk örneklerinden olduğu için beraberinde bazı

eksiklikleri ve hataları da getirmiştir. 1834 ve 1844 tarihli iki temettuat defterini

karşılaştırdığımızda farklılıkları daha da iyi görmekteyiz. Esasen tutuluş sistemleri

çok farklı olmasa da muhteviyatları açısından bazı farklılıkların olduğu

görülmektedir. 1834 tarihli 795 numaralı temettuat defterinde sadece hane, tarla,

bağ, bağçe, dükkan, asiyab, bezirhane gibi gayrimenkuller ve kıymetleri mevcutken,

1844 tarihli 820 nolu temettuat defterinde bunların yanı sıra sahip olunan hayvan

çeşitleri, adetleri, kaldırılan ürünler, çeşitleri ve miktarları da yer almaktadır. Ayrıca

1834 tarihli 795 nolu defterde hane başına düşen vergi çeşitleri ve miktarları

yazılmışken, 1844 tarihli 820 nolu defterde vergi çeşidi, miktarı ve taksidi de

yazılmıştı. 795 nolu defter “Bu defa sâdır buyurulan fermân-ı âit mucibince Kırşehri

Sancağının hâvi olduğu kazalarının ve nefsi şehirde olan ahalilerinin tahrir olunan

hâne ve emlâk ve arazileri ve takdir kılınan kıymetlerinin defteridir (15 Cemaziyel

Evvel 1250)” sözüyle başlamakta ve ardından mahalle adı, hane sahibi ve sahip

olduğu kıymet gelmektedir. 820 numaralı defter ise “Huve’l Muin” ile başlar ve

akabinde “müceddeden tahrirlerine iradei seniyye-i şahane tealluk eden kazalardan

Kırşehir Sancağında kâin Mucur kazasının arazisinde mütemekkin kaffe-i ehli

islamın emlak ve arazileri kıymet-i hakikileri üzere tasrihen kaza-i mezkûrun tahrir-i

emlak defteridir, 7 Muharrem 1260) kaydı ile devam etmektedir. Bu defterde de

mahalle isminin belirtilmesinden sonra hane numarası ve hane sahibinin ismi

verilmiş daha sonra sahip olduğu emlak, hayvanat ve temettuatları kaydedilmiştir.

Görüldüğü gibi defterler kaydediliş özellikleri bakımından aynı fakat muhteviyatları

bakımından kısmen farklıdır. 820 numaralı defterde ek olarak hayvanat ve belirlenen

temettuatlar da dahil edilmiştir. 1844 tarihli defterde hane reislerinin meslekleri

(22)

belirtilmediği için, imam ve hatip gibi kişilerin hayvan ve emlak gelirleri tesbit

edilemezken, 1834 tarihli defterde, Mucur için; 2’si Yenice, 7’si Solaklı

mahallelerinde ikamet eden; 6’sı imam ve hatip, 3’ü ise sadece imam olan, toplam 9

adet hane reisi belirlenmiş ve gelirleri gösterilmiştir. İmam ve Hatip İsa Efendi b.

Hacı Mehmed, İmam ve Hatip Muharrem Efendi b. Hasan gibi adlarla

kaydedilmişlerdir. Bunun yanı sıra 1834 tarihli defterde yukarıda da zikredildiği gibi

isme; lakap ve yaptığı meslek eklenirken kişiyi tanıtacak fiziksel özellikler ayrıntılı

olarak eklenmemiştir. 1844 tarihli defterde ise fiziksel özellikler de belirtilmiştir.

“Uzun Boylu Kara Sakallı İsa Bey Oğlu Mustafa’nın Emlakı” gibi. Bu durum

1834’te tutulan defterde isim karmaşası yaşanmış olabileceği, şahsın iyi tanıtılmadığı

düşüncesini uyandırmaktadır ki aşılabilmesi için Tanzimat sonrasında kişiyi daha iyi

tanıtacak fiziksel özellikler de kayıt altına alınmıştır. 1834 tarihli defter arazi çeşidini

verirken sınıflandırma yapılmamıştır. Örneğin direk “tarla” ve “dönümü” yazılmıştır.

1844 tarihli defterde ise “sulak”, “kıraç” ve “Tarla” sınıflandırması yapılmıştır. Bu

durum 1834 tarihinde yapılan kaydın direk vergi odaklı olduğunu onun için gelir

getiren kısmın yazıldığını, 1844’te ise bütün arazi varlığının kayıt altına alındığını

göstermektedir. 1834 tarihinde verilen “tarla” dönümü ile 1844’te verilen “sulak”

bölümü örtüşmektedir.

Yapmış olduğumuz bu karşılaştırmalar defterlerin kayıtlarının tutuluş

şekillerinin paralel olduğunu göstermektedir. Ancak 1834 tarihli defter sayım

usulleri ve denenmesi açısından ilk örneklerden olduğu için yeterli ve tafsilatlı bilgi

vermemiştir. Yeterli bilgilere ulaşamayışımızın diğer bir nedeni de tam olarak hangi

yöntemlerle ve ne için tutulduğunu tahmin edemeyişimizdir.Bunun yanında ilk örnek

olması nedeniyle ayrı önem taşımaktadır.

Tez çalışmamızın ana konusunu ve kaynağını teşkil eden 795 nolu, Kırşehir

Sancağı ve kazaları ile köylerini havi temettuat defteridir. Osmanlı arşivinde “ML.

VRD. TMT. D.” (“795”), koduyla kayıtlıdır. Defterin toplam sayfa sayısı 260’tır.

Ancak bu 260 sayfanın tamamı dolu değildir. 126-129, 170-173, 239-241, 259-260.

sayfalar defterde boş çıkmıştır. Yani defter gerçekte 247 dolu sayfadan oluşmaktadır.

Defter; “Bu defa sâdır buyurulan fermân-ı âlî mucibince Kırşehir Sancağının hâvî

olduğu kazalarında ve nefsi şehirde olan ahâlilerinin tahrir olunan hâne ve emlâk ve

(23)

arâzileri ve takdir kılınan kıymetlerinin defteridir, fi 15 Cemaziye’l Evvel 1250”

cümlesiyle başlamaktadır. Bu cümleden anlaşılacağı üzere defter; Kırşehir Sancağı

merkez kazası, diğer kazaları ve köylerinde bulunan ahalilerin sahip olduğu hâne,

gayrgimenkul ve arazilerinin ve bu sahip oldukları mallarının kıymetlerinin

tutulduğu defterdir.

Defterde ilk önce Kırşehir merkez kazası mahalleleriyle başlanmış, merkeze

bağlı köylerle devam edilmiş ve sonra sırasıyla Keskin Kazası - köyleri, Konur

Kazası - köyleri, Hacıbektaş Kazası - köyleri ve Mucur Kazası ile köylerine yer

verilmiştir.

Mahalle isimleri ortada üstte verilmek suretiyle akabinde bölgenin ileri

gelenlerinden başlamak üzere muhtar, imam vs. gibi hane sahibinin ismi, unvanı ve

mesleği yazılmak şartıyla kişinin sahip olduğu kıymetler kayda geçirilmiştir. Bu

kayıtta sahip olunan gayrimenkule göre; hane, bağ, tarla, dükkan, bağçe, bezirhane,

han, asiyab sıralaması takip edilmiştir. Gayrimenkulün türü ismin altına, dönümü

veya adedi gayrimenkulün altına, kıymeti kuruş cinsinden dönüm veya adedin altına

“baha” tabiriyle yazılmış ve en altta ortaya da gayrimenkulün toplam kıymeti yekün

olarak kaydedilmiştir. Aşağıda defterin kayıt usulünden bir örnek bulunmaktadır

(ML, VRD. TMT. D.: 2).

Sabık Müftü Hüseyin Efendi bin Ahmed

Hane

Bağ Dönüm

Tarla Dönüm

1

2

2

80

70

40

190

Örnekten de anlaşılacağı gibi hane sahibi isim, unvan ve meslek olarak

kaydedilmiş, sahip olduğu gayrimenkul dönüm ve adet olarak belirtilmiş, kıymetleri

hesaplanarak toplanmış ve kayıt altına alınmıştır. Mahalle, köyler, kazalar ve toplam

sayımlarda kayda esas olan yerlerin yekun olarak hane sayısı ve bölgenin toplam

kıymeti kaydedilmiştir. Yani kayda geçirilen her idari birimden sonra toplama

yapılmış, defterin en sonunda da kayda esas olan yerlerin tamamının genel toplamları

verilmiştir.

(24)

Hane sahiplerinin isimleri kaydedilirken fiziksel özellikleri yazılmamıştır. Yani

ak saçlı, sarı bıyıklı gibi tanımlamalar bulunmamaktadır. “Oğlu” tabiri özellikle

tercih edilmiştir. “Oğlu” tabirinden sonra kelimenin Arapça karşılığı olan “Bin”

tabiri de kullanılmıştır. “Kendirli oğlu Halil b. Mehmed”, “Çilingir oğlu Himmet bin

Himmet” gibi isim yazma usulü tercih edilmiştir. Yazılan ünvanlardan kişilerin

mesleği kolayca anlaşılabilmektedir. “Müderris Mehmed Efendi b. Hacı İsmail”’in

Müderris, “Berber Ömer b. Yakub”un, berber, “Muhtar-ı Evvel Kocaman Zâde

Hasan b. Hüseyin”in, muhtar olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra bazılarının sık

olmasa da fiziksel görünümleri de unvan olarak kullanılmıştır. “Tırnaksız oğlu

Mehmed b. Ömer”, “A’ma Hafız Oğlu Yusuf”, “Kör Ebubekir Oğlu Mustafa” gibi.

Bazılarının ismi de çok sade olarak kaydedilmiştir. “İsa Oğlu Ömer” ya da “Yahya

Oğlu Yahya” da olduğu gibi. Bütün bu verilenler bizlere o dönemin sosyal ve iktisadi

hayatı hakkında bilgiler vermektedir.

Mahalle adları “Kayabaşı”, “Yenice” gibi direk yazılırken köy isimleri,

“Kaza-i mezkûre tâb“Kaza-i karye Cümle” de olduğu g“Kaza-ib“Kaza-i yazılmıştır. Mahalle veya kaza

sonlarında toplam hesaplanırken hane ve kıymetler hem rakamla yazılmış hem de

harflerle yazılmıştır. Mesela “Kaza-i Mezkurun Yekun kıymeti 156985 (Yalnız yüz

eli altı bin dokuz yüz seksen beş)” şeklinde kaydedilmiştir.

Defterde, temettuat sayımlarının ilk örneklerinden olmasına rağmen fazla hata

bulunmamaktadır. Nadiren gördüğümüz hatalar da kıymetlerin sehven yanlış

toplanmasından kaynaklanan hatalardır. Bu küçük hatalar da tarafımızdan

düzeltilerek tabloya aktarılmıştır. Bu açıdan bakıldığında bu işi üstlenenlerin yazma

usulüne göre hareket ettiklerini anlamaktayız.

Ancak bu tarz sayım işlerinin yeni olması, sonucunda nelerin olabileceğinin

halk tarafından bilinmemesi ve sayım yapanların adaletsiz davranmaları ve şahsi

kusurları, sayım işlemlerine itiraz olmasına da neden olmuştur. Vergi toplama işinde

yolsuzluk yapan ve rüşvet alan Kırşehir kazası müdürü Mehmed Ağa hakkında

gerekenin yapılmasına dair Konya Valiliğine verilen bir kaime bulunmaktadır (A.

MKT. 156/34-1264).

(25)

Genel itibariyle 795 numaralı temettuat defteri bu sayımın ilk

örneklerindendir. Bu nedenle yukarıda zikredilen birçok nedenden dolayı diğer

temettuat çalışmalarından ayrılmaktadır. Bu ayrılığın en belirgin iki konuda olduğu

gözükmektedir. Birincisi kayıt tutulurken mal-mülk konusunda ayrıntıya girilmemiş

sadece gayrimenkuller yazılmıştır.İkincisi ise toplanan kıymetlerden ne kadar vergi

alınacağı deftere kaydedilmemiştir. Bu eksikliklerine rağmen defter bizlere o dönem

sosyal ve iktisadi yaşantısıyla ilgili geniş ve zengin bir bilgi hazinesi sunmaktadır.

(26)

GİRİŞ

1. KIRŞEHİR’İN COĞRAFİ KONUMU

İç Anadolu Bölgesi’nin Orta Kızılırmak bölümünde yer alır. Doğusunda

Nevşehir’in Kozaklı ve Hacıbektaş ilçeleri, Batısında Ankara’nın Şereflikoçhisar ve

Kırıkkale’nin Çelebi ilçesi vardır. Kuzeybatısında Kırıkkale Keskin ilçesi, Kuzey ve

Kuzeydoğusunda ise Yozgat ilçeleri mevcuttur. Ortalama yüksekliği 1000-1200 m.

arasıdır. Yörede karasal iklim hakimdir. Bu doğrultuda kışlar soğuk ve sert, yazlar

ise sıcak ve kurak geçer (Kırşehir İl Yıllığı, 1973: 32).

İl 38-49 ve 39-48 kuzey enlemleri ile 33-25 ve 34-43 doğu boylamları arasında

yer almaktadır (38

o

50

- 39

o

50

kuzey enlemleri, 33

o

30

-34

o

50

doğu boylamları

arasındadır) (

http://www.kirsehir.gov.tr

).

Kervansaray Dağları, Baran Dağı ve Çiçekdağ belli başlı dağlarıdır. Hirfanlı,

Çoğun ve Kesikköprü önemli baraj gölleri ve Seyfe Gölü de önemli doğal gölleridir.

Seyfe’den Mucur’a kadar uzanan Malya Ovası ilin tek ovasıdır. En önemli akarsu ise

Orta Anadolu’nun içinden geçen Kızılırmak ve kollarıdır (Kırşehir İl Yıllığı, 1973:

32-37).

2. KIRŞEHİR’İN TARİHİ

Selçuklu döneminden itibaren “Kırşehri” diye anılan Kırşehir’in tarihi çok

eskilere dayanmaktadır. Kuruluş tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte, şehrin

ortasında yer alan ve “Kale” ismi verilen yığma höyüğün varlığı Kırşehir’in eski bir

yerleşim yeri olduğunun ipuçlarını vermektedir. İlk Tunç Çağı’nın izlerine rastlanan

(MÖ 3300-1900) Kırşehir sırasıyla: Hititler, Frigyalılar, Persler, İskender

İmparatorluğu, Kapadokya Krallığı ve Roma-Bizans İmparatorluklarının

egemenliğine girmiştir (Şahin, 2002: 481).

Bu bölgeye 9 ve 10. yy’lardan itibaren de Türklerin geldiği anlaşılmaktadır.

Türklerin bu bölgedeki hakimiyetleri 9 ve 10. yüzyılla birlikte başlar. Kuman, Oğuz

(27)

ve Karluk Türklerine ait birçok grupların bölgeye yerleştiği Orta Asya menşeli yer

adlarından anlaşılmaktadır (Tarım, 1960: 20).

Bu bölgenin Türkleşmesinde, bölgeye gelen Oğuz boylarının etkili olduğu

anlaşılmaktadır. Bayat, Karkın, Çepni, Bayındır, Kayı, Kınık, Büğdüz, Çarıklı gibi

Oğuzlara ait boy isimleri bu bölgede yer adı olarak çoğunlukla kullanılmaktadır

(Tarım, 1945: 3).

1071 yılında yapılan Malazgirt Savaşı ile Türkler Anadolu topraklarına

girmeye başlamış ve Miryakefalon Zaferiyle de Anadolu topraklarındaki

hakimiyetini kesinleştirmişti. Selçukluların Anadolu hakimiyeti Kırşehir ve

çevresinde de etkili olmuş ve bu bölge II. Kılıç Arslan döneminde tam olarak

Selçuklu idaresine girmiştir (1173). 13.yüzyılla birlikte kale-şehir haline gelip siyasi

önemi de artmıştır. 1243 yılındaki Kösedağ muharebesinden sonra bölge Moğolların

etkisi altına girmiş ve Moğollar bu bölgeyi kışlak olarak kullanmaya başlamışlardır

(Şahin, 2002: 481). Kırşehir ve civarı askeri birlikleriyle gelen Moğol komutanlar

için merkezi bir yer durumundaydı (Sümer, 2002: 183).

Bölgede hakim olan önemli emirlerden biri de Cacaoğlu Nureddin’dir. 1261

yılından itibaren bölgede etkili olmuştur. Selçuklu idaresinin zayıflamasıyla

Moğollara geçen şehir, Moğollardan sonra bir müddet Eretnalılar idaresinde

kalmıştır. Eretnalılardan sonra ise bölgeye Kadı Burhaneddin hakim olmuştur. Kadı

Burhaneddin’in ölümü üzerine de bölgeye Osmanlı Devleti hakim olmuştur. Bu

hakimiyet Ankara Savaşı’na kadar devam etmiştir. Ankara Savaşı’ndan sonra

Anadolu topraklarının bir kısmı Osmanlı Devleti’nden ayrılmıştır. Timur, kazandığı

zaferden sonra Osmanlı Devleti’ne bağlanan beylikleri yeniden kurdurmuş ve eski

topraklarına sahip olmalarına izin vermiştir. Kırşehir ve çevresi de bu paylaşımda

Karamanoğulları Beyliği’ne bağlı kalmıştır. Kırşehir de dahil bölgenin kesin olarak

Osmanlı Devleti idaresine girmesi ancak Fatih Sultan Mehmed dönemlerinin

sonlarında olmuştur. Bu tarihten sonra da Osmanlı Devleti’ne bağlı bir toprak parçası

olarak devam etmiştir (Şahin, 2002: 481).

(28)

I. BÖLÜM

795 NUMARALI TEMETTUAT DEFTERİ DOĞRULTUSUNDA KIRŞEHİR

SANCAĞI İDARİ YAPISI

1.1. Kırşehir’in İdari Yapısı ve Sancak İdaresi

1.1.1. Sancak İdaresi ve Kırşehir Sancağı

Kentlerin belirgin özelliklerinden birisi hiç şüphesiz, aynı zamanda birer

yönetim merkezi olmalarıdır. XIX. yüzyıl Anadolu kentlerinin önde gelenleri ya

eyalet ya da sancak merkezleridir. Bu yüzden idari olarak Osmanlı Devleti’ni

açıklamadan sosyo-ekonomik yapıyı çözmek de zor olacaktır.

Bilindiği üzere Osmanlı Devleti’nin klasik yönetim biçiminde devlet

eyaletlere, eyaletler sancaklara, sancaklar kazalara, kazalar da köylere bölünmüştü.

Sancakların bir araya gelmesiyle oluşan eyaletleri, “Beylerbeyi”, sancakları da

“Sancakbeyi” yönetiyordu (Çadırcı, 1997: 10). Sancaklar, ülke yönetim birimlerinin

temeli sayılıyordu. Bu nedenle devlet sancaklara ve yönetimlerine ayrı bir önem

veriyordu. Divan-ı Hümayun’dan çıkan hükümlerin esas itibariyle sancakbeylerine

hitaben yazılmış olması ve şehzadelerin devlet idaresini öğrenmek için sancaklarda

yönetici olarak görevlendirilmeleri bu önemi göstermektedir. Vergi hasılatını

belirlemek, asker temin etmek ve reayanın toprak tasarrufunu düzene sokmak

maksadıyla yapılan tahrirlerde de sancak birimi esas alınmıştır (Ünal, 1989: 29).

İdari bakımdan sancak, devlet teşkilâtının küçük bir nüvesini oluşturur. İl

idaresinde sancakbeyi, sancak dahilindeki bütün sivil ve askeri erkânın tabii amiri

durumundadır (Kunt, 1978: 27).

Sancakbeyi’nin iki asli görevi vardır. Biri askeri, diğeri de idaridir. Tımarlı

sipahilerin idari amiri durumundaki sancakbeyi kendi kapı halkı ve idaresindeki

askerlerle sefere katılmak zorundadır. İdari görevi ise kısaca reayanın rahat ve huzur

içerisinde yaşamasını temin etmek, sancağın düzenini sağlamaktır. Aynı zamanda

adaletin uygulanmasını temin etmek, şer’e ve örf’e aykırı durumları önlemek

(29)

hususlarında kadı ile birlikte hareket etmek de sancak beyinin görevleri arasındadır

(Ünal, 1989: 41).

Tanzimat döneminde sancak yönetiminde mütesellimler de etkili olmuştur.

Mütesellim, iktisadi bir birim olan sancağın devlet hazinesine çeşitli ad ve biçimlerde

ödemek zorunda olduğu vergilerin ve gelirlerin toplanıp zamanında gönderilmesini

sağlamak ve buna bağlı olarak iç güvenliği korumakla görevlidir (Çadırcı, 1997: 25).

1.1.2. Kırşehir Sancağı İdaresi

1830’lu yıllara baktığımızda idari olarak Osmanlı Devleti’nde Türkiye

toprakları üzerinde şu eyaletler ve sancaklar bulunmaktaydı: Anadolu, Sivas, Maraş,

Adana, Karaman, Diyarbakır, Erzurum, Van, Çıldır, Kars, Trabzon eyaletleriyle;

Hamid, Teke, Hüdavendigar, Eskişehir, Kastamonu, Balıkesir, Viranşehir, Ankara,

Çankırı, Saruhan, Aydın, Niğde, Beyşehri, Kırşehir, Çorum, İçel, Kocaeli, Sığla,

Bozok sancakları bulunuyordu (Çadırcı, 1997: 15). Bu sancaklar arasında zikredilen

Kırşehir, bilindiği üzere tam olarak Fatih döneminde Osmanlı topraklarına katılmıştı.

1485 yılında Kırşehir vilayeti adı altında Rum eyaletine bağlıydı. 1526 yılına kadar

bu statüsünü devam ettiren Kırşehir, bu tarihte Rum eyaleti sancaklarından Bozok’a

bağlı bir kaza durumuna gelmişti. Bu tarihte 115 adet konar-göçer cemaat ve 27 adet

bölük grubu vardı. Konar-göçer kışlak sayısı 64, mezra sayısı da 714’tü. Kırşehir,

kaza statüsünü 1554 yılına kadar devam ettirdi. 1554 tarihinde alınan bir kararla

sancak statüsü kazanarak Karaman eyaletine bağlandı. Sancağın 1584’te; Hacıbektaş,

Süleymanlı, Konur, Günyüzü, Dinek, Keskin, Çiçekdağı adıyla 8 adet nahiyesi vardı.

1647’de sancağın merkezden başka, Dinekkeskin, Süleymanlı, Yüzdeciyan,

Hacıbektaş ve Konur kazaları bulunuyordu (Şahin, 2002: 484).

Kırşehir’in 1554 yılında elde ettiği Karaman eyaletine bağlı sancak statüsü çok

uzun yıllar devam etmiştir. Zira Türkiye sınırları içerisinde kalan topraklarda

1836’ya kadar idari bölünmede herhangi bir değişikliğe gidilmemiştir (Çadırcı, 1997:

13). Anadolu eyaleti isim olarak varlığını korumuş ancak kapsadığı sancaklardan

bazıları zaman zaman alınarak başka yöneticilere verilmiştir. Buna rağmen 1836’ya

(30)

kadar Konya’nın merkez olduğu Karaman eyaleti, Akşehir, Aksaray, Niğde, Kırşehir

ve Beyşehir sancaklarından oluşmuştur. Bu durumunu da uzun süre korumuştur

(Çadırcı, 1997: 14). Yani bizim çalışmamıza esas olan dönemde Kırşehir, Karaman

eyaletine bağlı bir sancak statüsündedir.

Redif taburlarını bir elden yönetme olanağını sağlayıp, halkın güven ve huzur

içinde geçinip gitmelerine yardımcı olmak için 1836 yılında yapılan yeni idari

düzenleme yapılmış ve müşirlikler oluşturulmuştu. Anadolu’dan başlayan bu idari

bölünmede Kırşehir, Kayseri ve Bozok sancaklarıyla Yeni il voyvodalığı “Maden-i

Hümayun” kazaları ve “Has” kazalar olduklarından müstakil birer feriklik olarak

değerlendirildiler (Çadırcı, 1997: 16). Daha sonra Tanzimat’la oluşturulan ve 1841

yılında kaldırılan muhassıllık uygulaması esnasında Konya eyaletine bağlı kalmıştır.

Bir ara Niğde livasına bağlı olduğu bilinmektedir (Bayraktar, 2005: 83).

Bir ara da ayrı bir muhassıllık haline gelmiştir. 1867 vilayet nizamnâmesine

göre Konya vilayetinin Niğde sancağına bağlı kaza idi. Daha sonra tekrar sancak

olarak Ankara’ya bağlandı. 1877’de sancağın Avanos, Keskin, Mecidiye adlı

merkezle beraber 4 kazası bulunmaktadır. Bunların yanında Hacıbektaş ve Mucur da

nahiye olarak sancağa bağlıdır. 1914’te Mucur, Keskin, Mecidiye ve Avanos’la

birlikte 1919’da Ankara’ya bağlıdır. Cumhuriyet döneminde vilayet merkezi

olmuştur. Bu dönemde hızla büyümeye ve gelişmeye başlamış ve nüfusu artmıştır.

1954’de Nevşehir’e bağlı kaza, 1957’de ise tekrar vilayet olmuş ve ve bu statüsünü

günümüze kadar devam ettirmiştir (Şahin, 2002: 484).

1.2. Mahalle İdaresi ve Kırşehir Mahalleleri

Osmanlı Devleti’nde mahalle hem fiziki, hem de sosyal bir birimdir. Genellikle

birbirlerini tanıyan, birbirleriyle sosyal ilişkiler içerisinde bulunan bir topluluğun

birlikte yaşadığı yer için “mahalle” kavramı kullanılmıştır. Aynı ibadethanede ibadet

eden insanların aileleriyle birlikte ikamet ettikleri şehir kesimi de mahallenin

tanımları arasında yer alır (Ergenç, 103).

(31)

Anadolu’nun pek çok şehrinde mahalleler cami ya da mescitlerin etrafında

kurulmuş ve adlarını da bu dinî kurumlardan almıştır (Bkz. 795 nolu temettuat

defteri, 47). Bunun Anadolu’da ve incelememize konu olan Kırşehir sancağında

birçok örnekleri bulunmaktadır. Doğal olarak dinî kurumların etrafında şekillenen

mahallelerin yöneticileri de o dinî kurumun başında yer alan imamlardı. Dinî

kurumlar ibadet yerlerinin başında idari ve sosyal işlevler de taşıyorlardı. Merkezi

otoritenin emir ve yasaklarını duyurduğu en güzel yer camilerdi. Ayrıca mahallelinin

sosyal ilişkilerinin başladığı yerlerdi. Bugün hala eski bir gelenek olarak

şehirlerimizin, mahallelerimizin ve köylerimizin bu dini kurumlar etrafında teşekkül

ettiğini açıkça görmekteyiz. İşlevleri mahalle için çok önemli olan dini kurumların

başındaki imamlar, Osmanlı mahallelerinin idari ve kültürel anlamda lideri

konumundadırlar. İmamların bu statüsü 19. yüzyıla kadar devam etmiştir. Bu tarihten

sonra ise yerini muhtarlara bırakmıştır. İlk defa muhtarlık örgütü İstanbul’da ortaya

çıkmıştır. 1829 yılında oluşturulan bu teşkilatla muhtarlar kent mahallelerinde

güvenliğin sağlanması, nüfusun denetim altında tutulması gibi görevler

üstlenmişlerdir. Anadolu kentlerinde muhtarlığın ortaya çıkışı 1833-1836 yılları

arasına rastlar. İlk defa Kastamonu mahallelerinde bu sistem uygulanmış ve

beğenilince de tüm ülkeye yayılmıştır. Buna göre, her mahallede denenmiş, iyi huylu

ve becerikli oldukları anlaşılmış mahalle halkından iki kişi oybirliği ile muhtar

seçilecekti. Birisine “Muhtar-ı Evvel”, diğerine de “Muhtar-ı Sâni” denilecekti

(Çadırcı, 1997: 38)

1833 yılında Anadolu’da uygulamaya konduğunu bildiğimiz bu sistemin ertesi

yıl Kırşehir sancağında da uygulandığını görüyoruz. İncelememize konu olan 1834

tarihli Kırşehir temettuat defterinde birçok mahallede “Muhtar-e Evvel”, “Muhtar-ı

Sani” ünvanlarıyla görevlilerin kayıtlı olduğu görülmüştür (Bkz. 795 nolu temetttuat

defteri, 124).

Bu uygulamadan sonra imamların etkisi azalmıştır. Ama yine de imamlar

muhtarlara kefillik yapmaya devam etmişlerdir. Bu mahallede etkisi olan imamların

mahallenin güvenliği ve düzeni için gücünden yararlanmak demekti. Bazı küçük

(32)

şehirlerimizde halen mahalle imamlarının halk üzerinde etkili olduğunu ve sözlerinin

geçtiğini görmekteyiz. Osmanlı mahallelerinde bu etki günümüzden oldukça

fazlaydı. Ölenlerin işlemlerini yapmak, güvenlik ve huzurun sağlanmasına yardımcı

olmak, içki içilmemesi için çalışmak, mahallenin temiz tutulması için uğraşmak bu

etkinin belli başlıcalarıydı (Çadırcı, 1997: 40). Mahalleleri bu şekilde tutmak

şehirleşmenin de bir gereğiydi.

Konumuza esas olan Kırşehir’in şehir olarak ortaya çıkışı Anadolu Selçuklu

Devleti dönemine rastlamaktadır. Bu dönemde nüfus, mimari ve fiziki yönden büyük

bir gelişme olmuştur. Bu döneme ait zaviye, medrese, cami, türbe gibi yapılar bunun

en açık ispatıdır (Şahin, 2002: 482). Fatih’in son dönemlerinde Osmanlı idaresine

giren Kırşehir’de 1526 tarihli deftere göre 9 tane mahalle bulunmaktaydı. Cami,

Nasuh Mescidi, Yâkub Dede Mescidi, Sofular, Kuşdili ,Medrese, Ahi Evran, Aşık

Paşa, Kaya Şeyhi mahalleleri Osmanlı Kırşehir’inin ilk mahalle adları olarak

karşımıza çıkmaktadır. Bu mahalleler arasında nüfusu en kalabalık olan Nasuh

Mescidi, Ahi Evran ve Kaya Şeyh mahalleleriydi. 1584 yılında ise mahalle sayısı

17’ye yükseldi. Saymış olduğumuz 9 mahalleye; Yenice, Cedîd (Kayabaşı), Cedîd

(Lala Cami), Tabağıl, Alaybeyi, Şeyh Süleyman, Sofu, Cedîd (Killik) ve Şarkıyan

mahalleleri de eklenmişti. 1548 yılında en kalabalık mahalleler olarak Aşık Paşa ve

Ahi Evran’ı görmekteyiz (Şahin, 2002: 482).

Araştırmamıza esas olan 1834 tarihine gelindiğinde Kırşehir’de mahalle

sayısının epeyce azalmış olduğunu görmekteyiz. Bu azalmada yaşanan savaşlar

nedeniyle göç kaybı, celali isyanları, tabii afetler ve bazı kenar mahallelerinin

birleşmesinin etkili olduğunu söyleyebiliriz (Şahin, 2002: 482). Bu azalmayla birlikte

şehirde mahalle sayısı 7’ye düşmüştür. Bu mahalleler şunlardır: Kayabaşı, Yenice,

Kuşdili, Aşıkpaşa, Medrese, Ahi Evren ve Nasuh Dede mahalleleridir (Bkz. 795 nolu

temettuat defteri ML.VRD.TMT.d. no: 795).

Bu mahallelere 1840’ta Güldiken mahallesi de eklenince sayı 8’e yükselmiştir.

Bu tarihten sonra şehrin fiziki yapısında çok önemli değişiklikler uzunca bir müddet

(33)

olmamıştır (Şahin, 2002: 482). Bu mahallelerin en büyüğü Kayabaşı ve Medrese

mahalleleridir.

Kırşehir merkez mahalleleri dışında bağlı kazaların da mahalleleri merkez gibi

değişiklik arzetmektedir.

1

1834 tarihli 795 nolu defterde Hacıbektaş kazasının iki mahallesi

gözükmektedir. Hane sayılarının birbirine denk olduğu bu mahalleler Aşağı ve

Yukarı mahalle diye isimlendirilmişlerdir. Mucur kazasının bu tarihteki mahalle

sayısı da Hacıbektaş kazasında olduğu gibi ikidir. Yenice ve Solaklı olmak üzere iki

mahallesi mevcuttur (Bkz. 795 nolu defter, 130-174). 1840 yılına gelindiğinde

Hacıbektaş kazasına Favat adlı yeni bir mahallenin eklenmiş olduğunu görmekteyiz.

Aynı tarihte Mucur mahallelerinin 1834’teki ile aynı olduğu ve herhangi bir eklenme

ve çıkarılma olmadığı görülmektedir (820 nolu defter, 1-104)

Tablo 1: Kırşehir Mahallelerinin Tarihi Seyri

Mahalle Adı

1485

1530

1584

1834

1840

2010

Nasuh Mescidi

-

+

+

+

+

-

Yakub Dede mescidi

-

+

+

-

-

-

Cami

-

+

+

-

-

-

Sofular

-

+

+

-

-

-

Kuşdili

-

+

+

+

+

-

Caca Bey Medresesi

-

+

+

+

+

-

Ahi Evran

-

+

+

+

+

-

Aşık Paşa

-

+

+

+

+

-

Kaya Şeyh

-

+

+

-

-

-

Yenice

-

-

+

+

+

-

Cedid (Kaya Baş)

-

-

+

+

+

-

Dana Ağıl

-

-

+

-

-

-

1

Keskin kazasında 1834 tarihli defterde mahalle kaydına rastlanmamıştır. Aynı şekilde Konur

(34)

Cedid (Killik)

-

-

+

-

-

-

Şarkiyan

-

-

+

-

-

-

Şeyh Süleyman Sofu

-

-

+

-

-

-

Alay Beyi

-

-

+

-

-

-

Cedid (Lala Cami)

-

-

-

Güldiken

-

-

-

-

+

-

1.3. Köy İdaresi ve Kırşehir Köyleri

Osmanlı Devleti’nde kırsal yerleşmenin en önemli idari birimini köyler

oluşturmaktadır. Çalışmamıza konu olan Kırşehir sancağı da başlangıçta, diğer bütün

Anadolu kentleri gibi, bir kırsal yerleşme birimidir. Özellikle Anadolu Selçuklu

Devleti idaresinde gelişerek kent görünümü almaya başlamıştır. Bu gelişimine

rağmen Kırşehir önemli bir kırsal yerleşme yeridir. Kırsal yerleşme için gerekli olan

hususiyetleri bünyesinde barındırmaktadır. Bir yerleşim biriminin köy sayılabilmesi

için ahalisini geçindirmeye yeterli miktarda tarım arazisi, koşum ve kesim hayvanları

için otlağı, çayırı, harman yeri, çeşmesi ve mezarlığı bulunması gerekmektedir

(İnalcık, 2000: 225).

Yukarıda sayılan özellikler bir yeri köy olarak tanımlayabilmek için gerekli

hususiyetlerdir. Kırşehir köyleri de bu hususiyetleri taşımaktadır. Bu hususiyetler

dışında nüfus faktörünün bir yerin köy olabilmesi için etkili olmadığı görülmektedir.

Çünkü incelememize esas olan Kırşehir sancağında 1834 tarihinde bazı köylerde

sadece 2 hane nüfus bulunduğu görülmektedir (Bkz. 795 nolu defter, 176). Bunun

yanında hane sayısı 110’u bulan karyeler de mevcuttur (Bkz. 795 nolu defter, 114).

Bu örnekler kırsal yerleşmeler olan köylerde sosyal yapıdan ziyâde ekonomik

faktörlerin etkili olduğunu göstermektedir. Ekonomisinin temeli tarım ve

hayvancılığa dayanan Osmanlı Devleti için de bu durum kaçınılmaz olmuştur.

Osmanlılarda ana ekonominin döngüsünü sağlayan köylüdür. Mahalli idarede

zikrettiğimiz gibi köy idaresinde de etkili olan isimler imamlardır. Mahallelerde

olduğu gibi köylerde de sosyal hayat köy camisi etrafında şekillenmekte ve bu durum

(35)

imamların köy halkı arasındaki etkinliğini yeterli ölçüde artırmaktadır. Muhtarlık

teşkilatının kurulmasıyla birlikte imamların etkisi mahallelerde olduğu gibi köylerde

de azalmıştır. Kırşehir köyleri Osmanlı Devleti’nin birçok başka bölge köylerinden

daha hızlı bir şekilde muhtarlık teşkilâtıyla tanışmıştır.

Anadolu’da 1833 tarihinden itibaren yayılmaya başlayan muhtarlık örgütlerinin

Kırşehir köylerinde “Muhtar-ı Evvel” ve “Muhtar-ı Sani” vasıflarıyla 1834 tarihinde

görüldüğü gözlenmektedir (Bkz. 795 nolu defter, 114).

Kırşehir köylerinin teşekkülünde konar-göçer unsurlar önemli bir rol

oynamıştır. Kırşehir köylerinin adlarını zikrettiğimiz zaman bu durum daha net

anlaşılacaktır. Konar-göçerlerin köy yaşantısında etkili olmaları tarımı ve özellikle

hayvancılığı ön plana çıkarmıştır. Toprakların elverişli olduğu köyler tarımla

ilgilenirken, diğer bölgelerde konar-göçer taifenin de etkisiyle hayvancılığın önem

kazandığı zannedilmektedir. Özellikle Varsak, Kaman, Toklu Kaman, Çağırgan,

Eflak gibi cemaatler önde gelmektedir.

Kırşehir’de köylerin bir kısmı ismini bağlı olduğu aşiretten almıştır. Büğdüz,

Eyne Beğli, Kızılca, Çavundur, Boynu İncelü bunun örnekleridir. Bazıları da

isimlerini din veya aşiret liderlerinin isminden almıştır. Şeyh,Fakı, Ömer Hacılı

bunun örnekleridir. İsimlerini yer adlarından alanlar da mevcuttur. Akpınar, Tepe

köyleri gibi.

2

Kırşehir Osmanlı Devleti’ne katıldığı ilk yıllarda köy sayısı olarak 10

civarındayken bu sayı özellikle konar-göçerlerin bölgeye gelmeye başlamasıyla

çoğalmıştır. İncelememize esas olan defterde Kırşehir merkez kazasına bağlı 21 köy,

Keskin kazasına bağlı 50 köy, Konur kazasına bağlı 5 köy, Hacıbektaş kazasına bağlı

2 köy ve Mucur kazasına bağlı 2 köy olmak üzere toplam 80 adet köy bulunmuştur.

Aşağıda verilen tablo 2’de bu köyler ayrıntısıyla görülmektedir.

Şekil

Tablo 2: Kırşehir Köyleri  Kırşehir Köyleri  1834  Kırşehir Köyleri 1910  Kırşehir Köyler 2010  Kırşehir Köyleri 2010
Tablo 3: Kırşehir Sancağı Bağlı Kaza ve İlçelerinin Tarihi Değişimi*
Tablo 4: Kırşehir Merkez Kazası Nüfusunun Yıllara Göre Değişimi
Grafik 1:  Kırşehir Merkez Kazası Nüfusunun Mahallelere Göre Dağılımı
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Sonuç olarak akci¤er kanserine ba¤l› olarak geliflen pankreas metastaz› nadir bir durum olup, akci¤er kanserli olgularda DM ve pankreatit gibi durumlarda pankreas metastaz›

“San’ata Dair” yazısında ise, Devlet Resim ve Heykel Sergisi’ne ilgisizliği, du­ yarsızlığı ve sevgisizliği belirtir: “...Ben bile, ben ki evinde hayli zengin

Romanın başkahramanı olarak beliren bilge şair Bendag, elli yıl önce şiir şenliklerinde şiir yazmayı aniden bırakır ve uzun bir yolculuğa çıkar.. Bu çalışmanın amacı,

Olgumuzun farklı zamanlarda ortaya çıkan, klinik görünümü Sweet sendromunu düşündüren plak lezyonlarından ve hemorojik yama lezyonundan alınan biyopsi örneğinin

Programda ay­ rıca ünlü bas sanatçısı Aladar Pege ile Ali’nin söyleşisi ve Pege’nin bu hafta İstanbul’da verdiği konserin görüntüleri de yayımlanacak.

Bertolazzi araştırma sonuçlarının beyin değişiklikleri ile leptin ve insülin gibi hormonlar arasında bir ilişki olduğunu gösterdiğini söylüyor.. Bu obezite ve

Bir daha ağır bedeller ödememek için, ye- tiştirilecek olan çocuklarımıza, eğitimin hangi kademesinde olursa olusun, Türk Milletine, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne,

Hastaların vücut kitle indeksi ortalaması 28,7±4,3, operasyon süresi ortalama 132,16±48,5 dakika, hastanede yatış süresi ortalama 3,38±1,6 gün, preoperatif ve