• Sonuç bulunamadı

Demokrat Partinin halkla ilişkiler stratejileri üzerine tarihsel bir inceleme

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Demokrat Partinin halkla ilişkiler stratejileri üzerine tarihsel bir inceleme"

Copied!
400
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANA BİLİM DALI

HALKLA İLİŞKİLER BİLİM DALI

DEMOKRAT PARTİNİN HALKLA İLİŞKİLER STRATEJİLERİ ÜZERİNE TARİHSEL BİR

İNCELEME (1946-1960) DOKTORA TEZİ

DANIŞMAN

PROF. DR. Korkmaz ALEMDAR DOÇ. DR. Bilal ARIK

HAZIRLAYAN

Esra İlkay KELOĞLU İŞLER KONYA 2007

(2)
(3)

TEŞEKKÜR

Bu çalışma Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 2003 yılında başlayan ve 2007'de Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde sona eren doktora eğitimimin ürünüdür. Akademik hayat; okuma-yazma ve ömür boyu öğrenme sürecidir. Ancak akademi bunların yanı sıra, güç ve iktidar ilişkilerini de içermektedir. Doktora eğitimim sırasında karşıma çıkan güçlüklerde bana güvenen, beni destekleyen değerli hocalarıma duygularımı ifade etmek zevkle yerine getirilen bir borç olacaktır. Danışmanlarım Prof. Dr. Korkmaz Alemdar ve Doç. Dr. Bilal Arık, bana yardımlarını ve güvenlerini esirgemediler. Doç. Dr. Ayhan Selçuk çok az insanda rastlanabilecek bir mütevazılıkla güler yüzünü ve desteğini verdi. Prof. Dr. İrfan Erdoğan metodolojik sorunlarda ve araştırmamın çıkmaza girdiği noktalarda beni aydınlattı. Prof. Dr. Özlen Özgen ve Doç. Dr. Nazife Güngör tezimi büyük bir dikkatle ve titizlikle okudular, görüşlerini yapıcı eleştirilerini sundular. Bu tezin iyi olmasını onlara borçluyum hatalar ve

(4)

eksiklikler ise bana aittir. Bütün hocalarıma üzerimdeki emekleri için içtenlikle teşekkür ederim.

Görüşlerimi besleyen, hayatımı güzelleştiren, desteklerini eksik etmeyen sevgili arkadaşlarım (alfabetik sırayla) Ali Ersoy Kontacı, Aytül Tamer, Güneş Okuyucu-Ergün, Hakan Aydın, Kubilay Sağlam, Marcello Foa, Özlem Odabaşı, Pernille Petersson, Peri Uran, Rock Antony Gatt, Sabri Okay Yılmaz ve Sıtkı-Hatice Türkkan’a teşekkür ederim.

Bu uzun ve yorucu çalışma dönemimde beni her zaman destekleyen ve kendilerinden çaldığım zamanı anlayışla karşılayan eşim Kudret İşler'e, anne ve babama, kız kardeşime ve enişteme, küçük yeğenime destekleri ve hoşgörüleri için minnettarım.

(5)

İÇİNDEKİLER I. GİRİŞ...9 A.Sorun...9 B.Amaç ve Önem ...32 C.Kuramsal Çerçeve...37 D.Yöntem ...43 E. İlgili İncelemeler...49 BÖLÜM I II. ÇOK PARTİLİ DÖNEMİ HAZIRLAYAN DEĞİŞİMLER ....53

A.Cumhuriyetle Gelen Başlangıçlar...54

B.Demokrat Partinin Kuruluşuna Giden İlişkiler ...95

C.Muhalif İlişkisel Gelişmeler ve Dörtlü Önerge...105

a.Dörtlü önerge sonrası tartışma ve değişen ilişkiler ....118

b.DP örgütlenmesi ve halk desteği...126

BÖLÜM II III. MUHALEFET DÖNEMİNDE HALKLA İLİŞKİLER ...137

A.Demokrat Partinin Halkla İlişkilerinin Genel Yapısı...139

a.Mitingler-açık hava toplantıları...146

(6)

c.Liderlerden yararlanma ...154

d.Afişler ...174

e.Gazete ilanları, el ilanları ve reklamlar ...179

f.Fon toplama/fund raising faaliyetleri ...181

B.Demokrat Partinin Cumhuriyet Halk Partisine Karşı Yürüttüğü Faaliyetler ...185

C.Demokrat Partinin Üzerinde Durduğu Temalar...189

a.Demokrasi ve özgürlük ...190

b.Milli irade – milli egemenlik...193

c.Vicdan hürriyeti ...196

d.“Demokrat bizlik” propagandası...198

e.Atatürk ve Kemalizm ...202

f.Halktan çeşitli kesimlere mesajlar-vaatler ...203

g.Cumhuriyet Halk Partisini eleştiri...206

D.Cumhuriyet Halk Partisi ile İlişkileri...212

E. Demokrat Partide Parti içi İlişkiler ...221

F. Demokrat Partinin Seçmenle Halkla İlişkileri ...223

a.Belediye seçimleri: 1946...223

b.Genel seçimler:1946...225

c.Ara seçimler: 1948 ...234

d.Genel seçimler: 14 Mayıs 1950...236

G.Medya İlişkileri...240

a.Basın ...240

(7)

BÖLÜM III

IV. DP’NİN İKTİDAR DÖNEMİ HALKLA İLİŞKİLERİ...247

A.Demokrat Parti Halkla İlişkilerinin Genel Yapısı...255

a.Mitingler ...256

b.Halkla doğrudan buluşmalar ...258

c.Liderlerden yararlanma ...262

d.Afişler ...274

e.Gazete ilanları, el ilanları ve reklamlar ...278

f.Demokrat Parti tarafından yapılan yayınlar ...280

g.Fon toplama (Fund raising)...288

B.Demokrat Partinin Muhalefete Karşı Faaliyetleri...290

C.Demokrat Partinin Kendi içindeki Muhalefet...301

D.Demokrat Partinin İşlediği Başlıca Temalar...302

E. Demokrat Partinin Seçmen Halkla İlişkileri ...313

a.İnanç istismarının yaygınlaşması ...315

b.Olay sahneleme: 6-7 Eylül olayları...339

F. Demokrat Partinin Medyayla İlişkileri ...343

a.Basınla ilişkiler ...343

b.Radyo ve Vatan Cephesi ...355

V. SONUÇ...365

(8)
(9)

I. GİRİŞ

A. Sorun

Halkla ilişkilerin, oluşumu ve gelişmesi, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de, ülke içindeki ve uluslararası alandaki ekonomik ve siyasal yapılarla tarihsel paralellik göstererek biçimlenmiştir. Bunların yanı sıra, ekonomik çıkarları destekleyen yönetsel güç elde etme ve sürdürme amaçlı stratejilerin çizilmesinde, taktikler kullanılarak kontrol mekanizmaları geliştirmekte halkla ilişkilere etkin rol düşmektedir. Siyasal partiler, devlet kurumları ve sivil toplum örgütleri günlük etkinliklerinde gerektiğinde profesyonel yardım alarak halkla ilişkiler uygulamaktadırlar. Siyasal halkla ilişkiler kurumsal olandan bilinçli olarak ayrılmıştır. Amerikan türü siyaset anlayışının sadece siyasal süreçlere ve bu süreçlerin de seçim süreçlerine indirgenmesi nedeniyle, kurumsal halkla ilişkiler, siyasal iletişim ve

(10)

siyasal halkla ilişkiler dışında tutulmuştur.1

Ekonomik alandaki gelişmelere bağlı olarak gelişen halkla ilişkilerin oluşumu iki temel biçimde olmuştur. İlkinde şirketlerin kendi içinde halkla ilişkiler bölümü kurması ikincisinde ticari amaçlı şirket olarak örgütlenmiş şirketler yapısı hakimdir (Chomsky, 1991; Erdoğan, 2006; Ewen, 1996; Gras, 2003; Raucher, 1968, Paget-Cooke, 1960). Türkiye Cumhuriyetindeki gelişme önce devlet kurumlarıyla çok yavaş bir başlangıç yapmış ve daha sonra özel şirketler olarak örgütlenmeye başlamıştır (Unat, 1964, Erdoğan, 2006; Ertekin, 2000).

1 Siyasal Halkla İlişkiler pratiğinin de seçim kampanyaları ve seçmenin rızasını sağlamada tuttuğu yöntemler dünyadaki ilk örnekleri Amerika Birleşik Devletlerinde görüldüğü için Amerikan türü kavramı kullanılmıştır.

(11)

Halkla ilişkiler tarihi ve gelişmesiyle ilgili olarak hem siyasal partiler, hem kurumlar hem de şirketler bağlamında dünyada ve Türkiye’de son derece fazla sayıda araştırma bulmak mümkündür. Türkiye’deki araştırmalarda, niteliksel ve tarihsel değerlendirmeler sayılıdır, buna karşılık şirketlerin sorunlarına yönelik ve onların etki/ başarı elde etmelerine odaklanan yönetimsel araştırma karakterini taşıyan araştırmalar çok fazladır. Dolayısıyla, Türkiye’de, halkla ilişkilerin yapısal doğasını tarihsel bağlamda irdeleyen veya siyasal halkla ilişkileri biliş yönetimi bazında ele alıp inceleyen bilimsel karaktere sahip araştırma bulmak bir hayli zordur.Aynı zamanda, hem üniversiteler hem de özel şirketler tarafından seçimlerle ilgili olarak yapılan kamuoyu araştırmaları niceliksel olarak son derece fazla olmasına rağmen bu araştırmaların akademik veya bilimsel değeri çok şüphelidir. Tüm bu durum, şirket, kurum ve siyasal parti halkla ilişkilerinin, bilimsel geçerliliğe ve güvenirliğe sahip araştırma tasarımlarıyla incelenmesi gereksinimini doğurmaktadır. Özellikle Türkiye’de siyasal halkla

(12)

ilişkilerin, ikna ve etki gibi modası geçmiş ve basit bir anlayışın ötesine geçerek tüm yönleriyle ciddiyetle ele alınması, incelenmesi gerekmektedir. Halkla ilişkilerin klasik ve ana akım algılanışına bir alternatif olarak Erdoğan'ın yapıtı (2006) örnek verilebilir. Asya’daki ilk Türk kavimlerinden, Osmanlılara ve oradan da Türkiye Cumhuriyetine uzanan uzun bir tarihsel çerçeve içinde halkla ilişkiler Türkiye’deki akademik gelenekte alışılmamış biçimde sunulmuştur ve bu sunumla araştırılması gereken birçok soruyu da öne çıkarmıştır. Bu tez yukarıda tartışılan gereklilik ve araştırma gereksiniminden hareket ederek, Türk siyasal tarihinde önemli bir başlangıç yapmış olan Demokrat Parti dönemindeki halkla ilişkilerin karakterini incelemek için hazırlandı. DP’nin siyasal iktidarı elde etme ve tutma mücadelesinde partinin halkla ilişkiler faaliyetlerinin karakteri belirlendi. Tezin incelediği dönem, DP’nin halkla ilişkiler stratejilerinin başlatılabileceği kuruluş faaliyetlerinden başlayarak 1960’da darbe ile iktidarı kaybedene kadar olan dönemdir. Bu tezin amacı siyasal halkla ilişkiler

(13)

alanındaki ciddi eksiklikleri giderme çabalarına katkıda bulunmaktır.

1946–1960 yılları arası, tek partili dönemden çok partili döneme geçişle başlayan ve yaygınlaşan ekonomik, siyasal kültürün yeni oluşumları ve dönüşümleri, önemli politik başlangıçları temsil etmektedir. Tez bu başlangıçların halkla ilişkiler yanını incelemek için tasarlandı, çünkü Demokrat Partiyle birlikte siyasal partilerin iktidara gelmek için halkın rızasını almalarının önemi ortaya çıktı ve bu durum seçim kampanyaları öncesinde, kampanyalar sırasında ve seçim sonrasında “oy almak ve taraftar toplamak” için planlı halkla ilişkiler faaliyetlerinin ortaya çıkmasını ve gelişmesini de beraberinde getirdi.

Demokrat Parti, çok partili rejimin ilk muhalefet partisidir. Demokrat Parti'nin, çok partili dönemde siyasal halkla ilişkiler anlamında önemli başlangıçlar yapmış olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Gözden kaçırılmaması gereken bir başka gerçek ise şudur: Cumhuriyet Dönemi Türkiye’sinde bütün siyasal

(14)

halkla ilişkilerin başlangıcı DP’ye atfedilemez. Çok daha öncesinde, devrimlerin başlatılması, yayılması ve benimsetilmesiyle ilgili olarak Atatürk tarafından yapılan planlı ve sistemli çalışmalar, o zamanki dünyada eşi görülmeyen siyasal halkla ilişkiler faaliyetleridir. Bu faaliyetlerde, Cumhuriyetin bizatihi kendisi bile, Türkiye tarihinde yüzyıllar sürmüş bir halk/yönetim anlayışından kökten bir kopuşu simgelemektedir. Bireyler Osmanlı düzenindeki gibi “tebaa” olarak algılanmaktan çıkarak, yönetenlerin nezdinde özgür halk bir topluluğu veya toplum için değerli bir vatandaş olma duygudaşlığına ve düşüncesine sahiplik olasılıklarını elde etmişlerdir. Esas olarak "halk" veya vatandaş adı verilen birbirinden kopuk kitlenin temel taşı olan birey, hem Osmanlı İmparatorluğunda hem Türkiye Cumhuriyetinde, özde, aynı kimseydi. Bu nedenle de Cumhuriyetin yönetim ve halk algısında getirdiği kırılma bazı kimseler pek çok fark yaratsa bile, bazı kimseler için sadece seçim zamanlarında oy vererek vatandaşlığını hatırlama dışında fark yaratmamıştır.

(15)

Örneğin, tarım faaliyetiyle uğraşan çiftçiler ve köylüler için yaşam tarzı hemen hemen aynı devam etmiştir. Bu ve benzeri kişiler için “vatandaşlığın” gereklerinin anlaşılması ve elverişli ortamının yaratılması için çok uzun seneler gerekmekteydi.

Erdoğan’ın belirttiği gibi (2006) halkın birbiriyle ve Cumhuriyet devletinin ve kurumlarının halkla olan ilişkilerinin doğasının demokratik ilişkiler yönünde değişimiyle ilgili olarak, en başta, Atatürk devrimleri görülmektedir. Bu devrimlerin halka gitmesi, halkın devrimleri benimsemesi ve günlük hayatının (hem düşüncesinin hem faaliyetlerinin) bir parçası olması için Atatürk’ün yoğun Anadolu gezileri ve toplantılar yaptığı, demeçler verdiği, örnek olaylar düzenlediği görülmektedir. Sosyal ve siyasal dönüşümün içselleştirilmesinde Atatürk'ün yürüttüğü bu halkla ilişkiler faaliyetlerinin önemli bir yeri vardır.

Atatürk devrimleriyle, “vatandaşlık” düşüncesinin oluşturulması ve hayata geçirilmesinde önemli bir atılım yapılmıştır. Ancak hem vatandaşlığın seçim

(16)

sürecinde ve hem de rutin gündelik siyasal hayatta etkin bir şekilde rol alabilmesi için rejimin çok partili ve demokratik bir yapıya büründürülmesi gerekiyordu. Bu nedenle iktidar partisine alternatif oluşturacak yeni partiler kurulması için çalışmalara başlandı. Bu çalışmalar iki farklı zamanda yeni parti kurulması ile denendi. Sözü edilen temel iki deneme, Atatürk zamanında yapılmıştır. Maalesef, kurulan partiler, Cumhuriyet karşıtı gruplar tarafından rejimi baltalamak için bir fırsat olarak değerlendirilmiştir. Bu nedenle zamanlamanın henüz doğru olmadığı kanısına varılmıştır. Bu denemeler 17 Kasım 1924 yılında kurulan ve 3 Haziran 1925 Tarihinde kapatılan

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile, 12 Ağustos

1930 tarihinde kurulan ve 17 kasım 1930 tarihinde dağıtılan Serbest Cumhuriyet Fırkası ile gerçekleşmiştir. Gerçek anlamda çok partili hayata ancak Demokrat Partinin kuruluşu ile geçildi. Hotkam'a göre, (1972) pek çok kişi Atatürk'ün ölümünden yalnızca yedi sene sonra büyük Atatürk'ün başaramadığı demokrasiye geçişin İnönü tarafından

(17)

nasıl gerçekleştirildiğini sorgulamaktadır. 1945'te İnönü'nün başarısına ilişkin çeşitli açıklamalar vardır. Politik bir sistem olarak demokrasinin diktatörlüğü yenilgiye uğratması, Türkiye'nin Amerikan yardımına ihtiyaç duyması, İnönü'nün bazı içsel nedenlerle politik intihar ettiği gibi. Ancak İnönü'nün açıklaması şudur: Atatürk Türkiye'de demokrasinin hüküm sürmesini istiyordu ve yaşarken de bu niyetine uygun olarak denemeler yaptı. Demokrasiye geçişin nedeni İnönü'ye göre politik değil ideolojiktir. Kemalist devrimin belki de en önemli amacı bunu gerçekleştirmekti. Çok partili hayata Demokrat Partinin kurulmasıyla yapılan başlangıçta, halkın “oy verme” eylemiyle seçtiği yöneticiler tarafından yönetilmesi görüşünün öne çıkartılması ve “vatandaş olma” düşüncesinin vurgusu bu dönemde belirginleşmiş ve “Halk” kavramı üzerinde yoğun olarak durulmaya başlanmıştır. Dolayısıyla, halka yoğun bir şekilde vurgu yapılmaya başlanan bu dönemdeki halkla ilişkilerin incelenmesi önem

(18)

kazanmaktadır. Tezde bu önemli noktadan hareket edilerek değerlendirmeler yapıldı.

DP'nin getirdiği yenilikler ve diğer denemelere göre DP'yi göreceli olarak başarılı yapan unsurlar ile ilgili sorulara yanıt, tek parti döneminde ihtiyaç duyulmayan “seçimler, seçmene yönelik parti politikaları ve kampanyalarının, maniple etme ve yönlendirmenin konusu halkın” önem kazanması ve bunun halkla ilişkiler bağlamında ele alınmasıdır. Bu ele alış, çok partili dönemde, Türk siyasal hayatında yeni dönüşümlerle birlikte gelen siyasal halkla ilişkiler uygulamalarının geçmişteki, şu anki ve gelecekteki evrimine ilişkin unsurlar içerdiği için önemlidir. Ayrıca halkla ilişkilerde amacın, halkı belli yönde ikna etmek olması nedeniyle bu süreçteki halkla ilişkilerin neler olduğunun belirlenmesi de önemlidir. Tezin önemli bir kısmında bu belirleme yapılarak, akademik bilgiye katkıda bulunulmaya çalışıldı. Dolayısıyla, Demokrat Parti dönemiyle başlayan “yenilerin” neler olduğu ve anlamları üzerinde duruldu. Çok partili dönemde başlamış olan bu

(19)

yenilikler, bilinç ve biliş ekmek, kamuoyu oluşturmak yoluyla oy verme eylemini etkilemek, kitle iletişim araçlarının bu yolda yoğun kullanımı gibi değişik şekillerde söylenebilecek etkinliklerin tümünü kapsayacak şekilde halka ilişkiler ve iletişim faaliyeti olarak ele alındı.

Aslında, çok partili sisteme geçişle birlikte, sözü edilen gelişmelerin kendi tarihi içinde ne kadar önemli olduğunu anlayabilmek için, DP’nin ortaya çıkışına gelinceye değin tek parti dönemindeki halkla ilişkiler faaliyetlerini de inceleme konusu olarak ele almak gerekmektedir. Ayrı bir tez konusu olan bu dönemin kesinlikle ayrıntılı olarak incelenmesi gerekmektedir. Bu tezde ise, sadece gerektiği kadar tarihsel geçmiş ve başlangıçlar üzerinde özetlenerek duruldu.

Demokrat Parti’nin kuruluş ve muhalefet dönemleri sırasında halkın çeşitli kesimlerinin birleşerek destek verdiği görülmektedir. Her ne kadar halk "demokrasi" özleminde, "özgürlük" idealinde ve "baskının azalması" dileğinde birleşse de, özünde

(20)

birbirinden çok farklı bireylerden oluşmaktadır. Demokrat Partinin, farklı koşullara göre tanımlanmış farklı halkları belirlediği ve bunların hepsine ayrı ayrı stratejilere göre halkla ilişkiler faaliyetleriyle yaklaştığı ileri sürülebilir. Dodd'un da belirttiği gibi (1992), DP kurucuları ve liderleri aslında CHP milletvekili olarak meclis örgütlü yapısının içinde zaten yer almaktaydılar. Bu dönemde karşı çıktıkları CHP lider ve taraftarları ile birlikte meclis örgütünün iç halkını oluşturmaktaydılar. Dış halklarını oluşturan Türkiye vatandaşları için planladıkları, önerdikleri gelecek ve iş yapma biçimleri, onları aynı partideki arkadaşları ve yönetime karşı muhalif hale getiriyordu. Tezde, DP’nin ilişkide olduğu bütün halklarla olan iletişimini ele alındı ve irdelendi. Çünkü DP'nin halkla ilişkiler faaliyetlerini, başlangıcından itibaren saptamak, ilişkilerine nasıl başladığını, nasıl örgütlendiğini, nasıl inşa ettiğini belirlemek günümüz siyasal iletişiminin yapısını ve kullanılan stratejileri anlamak ve değerlendirmek oldukça önemli bir katkı olacaktır.

(21)

Demokrat Parti'nin, diğer iki denemenin aktörü olan partilerden ve mevcut iktidar partisinden kendini farklılaştırması gerekliydi. DP, bu farklılaşmayı demokrasi fikrini sunarak, ekonomik liberalizm düşüncesine vurgu yapan demokrasinin “anlamlı farklılığını” “özgürlük” ideali ile süsleyerek yaptı. Demokrat Parti, ayırıcı niteliği olan özgürlük ve demokrasiyi halka vaat etmiştir. Özgürlük ve demokrasinin sürekli olarak vurgulanması, Demokrat Partinin çeşitli kamularına yönelik tutum ve stratejilerinin temelini oluşturur. Demokrat Parti, varlığını ve varlığının anlamlı farkı olan bu tür sunumlarını halka yaymak üzere demokrasi fikirlerine ilişkin tartışmaların henüz yeni yeni başladığı muhalif düşünceler ileten gazeteleri kullanmıştır. DP kurucuları parti kurulmadan önce, Meclis'teki çoğunluk karşısında cılız kalan seslerini duyurmak ve kendilerine destek sağlamak için halkı hedef seçmişti. Hükümeti ve politikalarını eleştirmek üzere, gazetelerde yazı ve değerlendirmeler yayınlamak böylece sesini çok daha geniş kesimlere, özellikle de

(22)

halka duyurmak için basın, son derece uygun bir araçtı. Radyo ise bu dönemde iktidarı elinde tutan parti olan CHP'nin elindeydi. DP, basını kullanarak, kendi özgürlük idealini tanımlıyor, halka sunuyor, yaşayan soyut bir varlık haline getiriyor, demokrasi fikrini aşılıyor, demokrasi olmadan yaşamayı anlamsız olarak yeniden üretiyordu. Bununla birlikte, muhalefetteyken şikayet ettikleri baskı, yineledikleri özgürlük hasreti, demokrasiyi arama ve getirme rolleri, iktidara geldikten sonra yerini demokrasiyi ve özgürlüğü yeniden ancak bu defa kendi lehlerine tanımlamaya bırakıyordu. Muhalefette iken şikayet edilen baskı bu sefer DP elinden uygulanıyordu. Muhalefet döneminde geniş ölçüde destek veren basın eskisi kadar destek vermediğinde ise yeni bir araç radyo ile halka ulaşmaya böylece bilinç ve biliş ekmeye devam ediliyordu. Görüldüğü gibi, DP’nin medya ilişkilerinde halkla ilişkiler faaliyetlerinin bir aracı olarak, medyayı kullanma ve medya ilişkilerinin karakterinin incelenmesi gereklidir. Ortaya çıkan gereksinime bağlı olarak, bu tezde dönemin DP

(23)

siyasal halkla ilişkilerinde medyayı kullanımı incelendi. Alemdar’ın işaret ettiği gibi (2001:201),

Demokrat Parti’nin on yıl süren iktidar döneminde basından söz edildiğinde akla önce olumlu yanlar gelir (…) Ancak bu yaklaşımla daha sonra basın açısından ortaya çıkan olumsuzları açıklamada güçlükler çekilir, çünkü DP iktidara geldikten kısa bir süre sonra özgür basın yerine iktidarın denetimi altında basın yaratmak için bütün olanakları kullanmaya başlamıştır. Onun için DP’yi yeni ve farklı bir siyaset uygulayıcısı olarak görmek yerine II. Dünya Savaşı sonrası koşullarının CHP’de başlattığı değişimlerin yeni sürdürücüsü olarak görmek gelişmeleri anlamaya daha çok yardımcı olacaktır.

DP’nin muhalefet yıllarında dönemin yaygın iletişim aracı olan basını kullanma biçimi, halkla ilişkiler stratejisi içinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Kuruluşundan itibaren hem Demokrat Parti ile ilgili bütün gelişmeler hem de DP liderleri ve kurucularının basında yer alan yazıları ve görüşleri

(24)

halkın olduğu kadar CHP’lilerin de ilgisini çekti ve sıkı sıkıya takip edildi. Demokrat Parti basınla olan ilişkisinde halka sesini duyurmak için kendisine destek veren gazeteleri kullandı. Rakibi olan CHP ise kendi yayın organlarıyla bu destek veren basının iddialarını çürütme yolunu tuttu. Böylece Demokrat Parti bir yanda kendi farkını, demokrasi sunumunu halka iletmek üzere kullanırken öte yandan CHP'nin politikalarını eleştirmek ve muhalefet etmek için basını kullandı. Halkla ilişkiler bağlamında Demokrat Partinin medyayla ilişkisinin niteliği çok önemlidir, çünkü medyayla kurduğu ilişki hem rakiplerine hem de halka pek çok mesaj vermektedir. Dolayısıyla, tezde, (1) Demokrat Parti’nin medya ile halkla ilişkilerini nasıl düzenlediği ve yürüttüğü ve (2) medya yoluyla muhalefetle ve halkla ilişkilerini nasıl yapılandırdığı üzerinde duruldu. Dönemin teknolojik koşulları medya denildiğinde sadece radyo ve gazetelerin ön plana çıktığı bir durum sergilemektedir. Ancak o dönemde bir tek devlet radyosu bulunduğu, onun da iktidarın kontrolünde olmasından dolayı, DP

(25)

muhalefet yıllarında kitle iletişim aracı olarak yaygın şekilde basını kullanmıştır. Bu kullanma biçimi, halkla ilişkiler stratejisinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Tezde DP’nin basınla olan ilişkileri incelendi. Bu birbirine bağlı iki konu üzerinde durularak yapıldı: Birincisinde, DP’nin muhalefet yıllarında gazeteler aracılığıyla halka ulaşmasıyla, eş zamanlı olarak iktidardaki CHP ile olan ilişkisini düzenlemesi anlamındaki iletişim stratejisi incelendi. İkincisinde ise, DP’nin iktidara geldikten sonra basınla, halkla ve muhalif seslerle olan ilişkisini baskıdan geçerek düzenlemesi incelendi. Bu konu Türkiye'de gerektiği kadar ve hakkettiği şekilde derinlemesine analiz edilerek incelenmemiş olduğu için, üzerinde sadece bu tezde değil, diğer tezlerde ve araştırmalarda da üzerinde durulması gereken bir konudur.

Gerek Türkiye’de gerek Türkiye dışında Cumhuriyet Dönemi ve sonrasında siyasal partiler, seçim süreçleri ve sonuçları, Demokrat Parti döneminin politikaları ve bu politikalara 27 Mayıs 1960’da ordunun müdahalesi hakkında yazılmış çok

(26)

fazla ve zengin kaynaklar vardır. Fakat Türk siyasi hayatında çok partili dönemin başlamasıyla birlikte gelişen siyasal parti kampanya stratejilerinde ve partilerin seçmenlerle olan ilişkilerinde, hem o zaman hem de sonradan Türk siyasal düzenine ciddi sonuçlar getiren parti halkla ilişkilerinin doğası üzerinde derinlemesine incelemeler bulunmamaktadır. Son zamanlarda siyasal iletişim ve seçim kampanyalarıyla ilgili konuların giderek popülerleşmesiyle ortaya çıkan tek tük incelemeler de tarihsel bağlamdan yoksun ve yüzeysel bir karakter taşımaktadır. Demokrat Parti ile ilgili olarak yapılmış pek çok çalışma yoğun olarak konunun siyasi tarih ya da iktisadi boyutuna odaklanarak işlenmiştir. Bu nedenle de siyasal halkla ilişkiler bağlamında ciddi bir sosyal bilimler geleneği içinde yapılacak değerlendirmelerle ele alınması çok önemli bir eksikliğin giderilmesine katkıda bulunacaktır.

DP’nin daha önceki iki denemeye ve var olan ancak yaşama olanağı bulamayan diğer iki muhalefet partisine göre daha başarılı olmasında; DP'nin iktidara

(27)

gelinceye kadar, din konusunda çok temkinli davranması, coşkulu mitinglerde kötü bir olay olmaması için azami dikkat göstermesinin de payı vardır. Çok partili döneme geçişten önce "din" öğesinin partiler tarafından istismar edildiği bilinen bir gerçektir. Demokrat Parti kuruluş aşamasında dikkatli davranmaya gayret etmiş olsa bile, sonrasında dini eğilimleri temel alan gruplara göz kırpmaktan ve gizli/açık vaatler sunmaktan geri durmamıştır. Bu da din istismarının, Türkiye’deki parti halkla ilişkileri tarihinde hem sağ hem sol kanattan pek çok parti tarafından uygulanan rutin bir taktik olmasının başlangıçını oluşturmuştur. Dolayısıyla, çok partili sistemin başlangıcından günümüze uzanan "dini bir araç olarak kullanma" iş yapış biçimini anlamak için Demokrat Parti ile başlayan kullanımın doğasını incelemek gereklidir. Dinin politikada kullanılması artarak günümüze gelmiştir ve tezde bu tarz istismara DP’nin katkısı belirlenecektir.

Bir diğer önemli nokta o dönemin koşulları içinde DP’nin nasıl algılandığı ve halk için neleri ifade

(28)

ettiğidir. Birinci Dünya Savaşının, Kurtuluş Savaşının ve İkinci Dünya Savaşının bütün acı ve yaralarını üzerinde taşıyan, yoksul halk için demokrasi vaat eden gerçek bir muhalefet bir anlamda umut ışığı olmuştur denilebilir. Bu da, Demokrat Partinin halkla ilişkilerinde halk olarak tanımlananla, toplumun çeşitli kesimleriyle, siyasal amaçlarını gerçekleştirmede kurduğu ilişkisel/iletişimsel bağın da halkla ilişkiler bağlamında araştırılması gereğini ortaya çıkartmaktadır. Parti programı açısından CHP'den büyük farklılıklar göstermeyen DP’nin gazeteler aracılığıyla ve yüz yüze gerçekleştirilen mitinglerinde sunduğu vaatler, halk için yeniydi ve kısa sürede tüm ülkede bir coşku ve heyecan duygusu yarattı. Halktaki bu coşku ve DP’den gelen eleştiriler üzerine CHP de bir takım önlemler alma yoluna gitti. Bu önlemler halkın hoşuna gitmesi beklenen düzenlemeler yapmak, çeşitli tavizler vermek gibi sıralanabilir. CHP iktidarı karşısında ciddi bir muhalefet istiyordu ama iktidarı da kaybetmeyi istemiyordu. Halk tarafından gün geçtikçe daha fazla desteklenen DP'nin güç kazandığını fark

(29)

edince iktidara namzet olmasını engellemek için çeşitli çabalara girişti. DP kurulmasından altı ay sonra bu çaba ve engellemelerin bir sonucu olartak erken bir tarihe çekilen 21 Temmuz 1946 genel seçimlere girmek durumunda kaldı.

Bayar’ın belirttiği üzere kısa süre içinde 34 il ve 160 ilçede örgüt kurmuştu. Demokrat Parti tarafından seçimlerde baskı uygulandığı ve yolsuzluk yapıldığı iddiaları ortaya atılmakla beraber mecliste 66 vekillik kazanmışlardır. DP 1946 seçimlerinde iktidara kavuşamadı ama Mecliste kendisine parti olarak yer kazandı. Ayrıca genel seçimlerde yapılan baskı ve engellemeleri kendi lehine iletişimini düzenlemekte kullanma olanağı buldu. Bu iletişim stratejisinin çalışması üzerine bundan sonra yapılacak seçimlerde DP sürekli özgürlük istemiş, baskıyı ve seçim sistemini eleştirmiştir. 1947 ara seçimlerine gelindiğinde artık Türk siyasal halkla ilişkilerinde iktidar ve muhalefet arasında taktikler ve stratejiler savaşı başlamıştı. Artık partinin planlı halkla ilişkiler stratejisi olarak gündem oluşturulmuştur: DP

(30)

kamuoyunu her gelişmeden haberdar etti ve beyannameler yayınladı, demeçler verdi, boykot kararı alarak bunu duyurdu. Halk ise "mağduriyetten" gelen kararı destekledi. DP’liler katılmadıkları seçimleri dikkatle izleyip usulsüzlükleri, baskıları vesaire, “millet adına” protesto ettiler. Böylece halk ve parti arasında bir “bizlik” ve bağ kurulurken diğer tarafta CHP için de bir tür düşmanlık yaratılmış oluyordu. Politik muhalefet ilişki kimi zaman yumuşadı kimi zaman kuvvetli karşıtlığa dönüştü. İlişkinin sertliği DP tarafından sürekli kontrol altında tutuldu. Bundan sonra bütün olaylar son derece planlı bir şekilde gerçekleşmiştir. CHP’nin zaman zaman ortaya çıkan uzlaşma çabalarına bir süre için itibar eden DP’liler halkın gözünde edinilen değeri kaybetmemek amacıyla zıtlaşmalara girmekten, çatışma çıkarmaktan ve o çatışmayı yönetmekten vazgeçmediler. Bu tezde, bütün bu çatışma bağlamının arenası olan mitingler, gazeteler, radyo, afişler, el ilanları ile vatandaşın ve rızasının imal edilmesi sürecinde halkla ilişkilerin ne şekilde kullanıldığı incelenecektir.

(31)

Oy toplamak ve destek elde etmek için seçmen halka yönelik önemli bir halkla ilişkiler faaliyeti olarak toplumda özel yeri olan, tarihi ve sosyal kişiliklerin DP üyesi olarak kanaat önderi işlevi sunuldu. Bu sunum, parti halkla ilişkiler faaliyeti olarak önem taşımaktadır. Tezde, Demokrat Parti’nin bu ve benzeri halkla ilişkiler strateji ve taktikleri belirlendi ve doğası irdelendi.

Yukarıda gerekçelerle belirlenen ana konu ve ona bağlı olarak tartışılan alt konular sonucunda, tez aşağıdaki konular üzerinde inşa edildi:

• Demokrat Partinin kuruluş ve muhalefet yıllarındaki halkla ilişkileri

• Demokrat Partinin iktidar dönemi sırasındaki halkla ilişkileri

(32)

B. Amaç ve Önem

Girişte sorun sunumunda belirtildiği gibi tezin amacı ve önemi, günümüzdeki siyasal ilişkilere ilgili kimi koşulların oluşmasına neden olan bir döneme damgasını vuran DP’nin halkla ilişkilerinin doğasını saptamak ve konuyu tarihsel bağlamda inceleyip, halkla ilişkiler alanında var olan akademik bilgiye katkıda bulunmaktır. Tezin önemi sadece ele alınan konudaki bilgi eksikliğinin giderilmesine katkıda bulunmasında değil, aynı zamanda, siyasal yaşamda ve ilişki biçimlerinde bugün yaşanan ciddi sorunlardan bazılarının Demokrat Parti dönemiyle başlayan ve gelişen siyasal iletişim ve halkla ilişkiler pratiklerinin doğasından kaynaklandığı varsayımında yatmaktadır.

Birinci Dünya Savaşı sonrası imparatorlukların parçalanarak ulus devletlerin oluştuğu bir dönemde Türkiye de dünyanın bu durumundan kendi payına düşeni almıştır. İmparatorluktan Cumhuriyet rejimine doğru giden dönüşüm hem yapısal hem ideolojik anlamda çok büyük ve hatta kökten farklılıklar

(33)

içermektedir. Halkın oy hakkı olan ve kendi geleceğinde söz sahibi olan vatandaşlara evrilmesi; bu arada devletin yönetilenle ya da tam tersi olarak yönetilenlerin de devletle olan ilişkisi ve iletişiminde de köklü değişikler, anılan dönüşümün en önemli noktalarından ikisine denk düşer. Bu değişikliklere halkın ayak uydurması için, Atatürk'ün tek partili dönemde önemli çabaları olmuştur. Bütün bu değişikliklerin halka benimsetilmesinde, sadece Atatürk değil, CHP’de tek parti olarak çok önemli bir rol oynamıştır. Atatürk’ün gerçekleşmesini istediği çok partili sisteme geçiş denemeleri için henüz hazır olunmadığı iki parti kurma denemesinde rejim karşıtı öğelerin bu partilerle örgütlenmesiyle belli olmuştur. Özlenen elverişli ortam ancak 1945 yılında sağlanabilmiştir. 23 sene boyunca tek bir partinin egemenliğinde yaşayan halk politika sahnesine çıkan yeni partinin kendisini bu kadar önemsemesiyle ve kendisiyle kurduğu iletişimle adeta büyülenmiş ve onu coşkuyla desteklemeye başlamıştır. Dolayısıyla, yeni açılan dönemle birlikte DP oluşumu ortaya çıkmış ve

(34)

gelişmiştir. Tezin amacı ve önemi çok partili sisteme geçiş döneminin önemli aktörü olan Demokrat Parti’nin halkla ilişkiler strateji ve taktiklerinin doğası ve sonuçlarının incelenmesi böylece de siyasal halkla ilişkiler tarihine katkıda bulunmaktır. Bu inceleme günümüzde mevcut siyasi partilerin halkla ilişkiler tarzlarının biçimlenmesine, gelişmesine ve bunların topluma getirdiği olumlu-olumsuz sonuçlara öncel durumun akademik incelenmesi bakımından bilimsel bilgi birikimi için gerekli ve yararlıdır. Bugüne kadar siyasal halkla ilişkilerde önemli bir başlangıç oluşturan DP dönemine ilişkin inceleme gereksinimini karşılayan araştırmalar yoktur. İlk kamuoyu araştırmalarının ne için, nasıl yaptırıldığı; ilk seçim kampanyalarında kullanılan iletişim stratejileri, afişler, el ilanları, basın yoluyla yapılan propaganda ve tanıtım, liderlerin kendilerinin ve partilerinin halkla ilişkilerini nasıl gerçekleştirdiği gibi pek çok konuda yapılacak araştırmalar aslında günümüzdeki siyasi partilerin halkla ilişkileri ve iletişimini anlamada temel oluşturduğu için önemlidir. Bu tezin kuramsal

(35)

gerekçesine göre, Türkiye’de siyasal ve ekonomik kültürün (neyin nasıl yapıldığı ve yapılmadığının) günümüzdeki biçimde olmasını belirleyen nedenlerin oluşması ve yayılmaya başlaması Demokrat Parti dönemiyle başlamıştır. Bu oluşumun halkla ilişkiler yanının incelenmesi bu nedenle önem kazanmaktadır.

Halkın politik hayata ilgisi ve kendi oyunun öneminin farkına varmasında, çok partili sisteme geçiş sırasında Demokrat Parti’nin halkla ilişkiler faaliyetlerinin önemli ölçüde yardımcı olduğu söylenebilir. Çok partili sistemle seçmenin oyunu elde etmek için siyasi partilerin kullandığı halkla ilişkiler faaliyetlerini yeni keşfedilen araçlar olarak ele almak ve bu keşif sürecinde neler yapıldığını anlamak, en azından, bugünle olan bağını kurarak somut bir tablo meydana getirmek bakımlarından da önem taşımaktadır. Çok partili hayat ve DP konusu, siyaset bilimi, tarih, sosyoloji, ekonomi gibi sosyal bilimler disiplinlerince araştırılmış olmasına rağmen, iletişim açısından yeterince değinilmemsi, tezin önemini artırmaktadır.

(36)

Türkiye’de halkla ilişkiler alanıyla ilgili araştırmaların büyük bir çoğunluğu belirli firmaların tanıtma, insan kaynakları, imajları gibi konularda odaklanıp endüstri yararına katkı niteliğindedir. Halkla ilişkiler alanında sayısı giderek artan bir diğer popüler araştırma konusu grubunu siyasal iletişim ve seçim kampanyaları çalışmaları oluşturur. Ancak bu tip çalışmaların amacı halkla ilişkileri kullanarak optimum etkinin sağlanmasıdır ve topluma faydası kuşkuludur. Tezde bu yaklaşımdan özellikle kaçınılarak DP’nin halkla ilişkiler çalışmaları somut tarihsel koşullar içinde inceleme ve bugünü anlamak için geçmişteki bu ilk örneğin doğasının nitelenmesine çalışılacaktır. Çalışma belli bir parti veya özel çıkarına yönelik bir “durum saptaması veya etki” konusunu ele almamaktadır. Yönetimsel karakterde olan diğer çalışmalardan farklı olarak bu çalışma tarihsel ve sosyal bağlamlardan kopmadan parti halkla ilişkileri ve halkın rızasını imal etme sürecinde Demokrat Parti üzerine yapılmış ayrıntılı ve özgün bir ilk çalışma karakterini taşımaktadır.

(37)

C. Kuramsal Çerçeve

Tezin girişinde sunulan gerekçeler ve açıklamaların karakteri tezin kuramsal çerçevesini oluşturacak biçimde hazırlandı. Bu bölümde sunumlardaki çerçeveye uygun kuramsal açıklamalar geliştirildi ve bu açıklamalarla tezin kuramsal yapısının inşası tamamlandı.

Bu tez, halkla ilişkileri siyasal partilerin kendilerinin yürüttüğü halkla ilişkilerin üzerine inşa edilen profesyonel halkla ilişkiler olarak ele alıp bu şirketlerin faaliyetlerini veya promosyonunu yapma gibi dar bir çerçeve içine hapsedilmiş kuramsal yapı ve yönetimsel araştırma karakterinden uzak olarak tasarlandı. Dolayısıyla, halkla ilişkileri, örgütlü siyasal yapıların amaçlarını gerçekleştirmek amacıyla profesyonel destek alarak veya almayarak hedef kitlelerini ikna etmek ve yönlendirmek için kullandıkları iletişim stratejileri ve taktikleri olarak geniş bir çerçeve içinde ele aldı. Tezde, halkla ilişkiler, kâr amaçlı şirket faaliyeti içine sıkıştırılmadı

(38)

ve uygulanan halkla ilişkiler üzerine inşa edilen bir veya birkaç kampanya olarak tanımlayarak dar bir alana indirgeme yoluna gidilmedi.

Tek parti döneminde belirli amaçlar doğrultusunda devrimin ihtiyaçlarını yerine getirmek esas olduğu için, bir parti, belli bir grup, veya özel çıkarlara göre biçimlendirilmiş, halkın duygu, inanç, alışkanlık, gelenek ve göreneklerini sömürmekten geçerek oy toplama amaçlı halkla ilişkiler ve iletişim stratejilerine rastlanmaz. Türkiye’de cumhuriyet yönetiminin halkın çağdaşlaşmasına odaklanan egemen yapısı ile yürüttüğü çalışmalar vardı. Bu çalışmaların çoğunun mimarı da Atatürk’tü. Siyasal halkla ilişkilerin amaçlarındaki dönüşüm ise çok partili yaşama geçişle başladı. DP'nin kurulması ve çok partili siyasal döneme girilmesiyle, uluslararası siyasal ve ekonomik pazar politikalarıyla desteklenen yeni-toprak ağalarından, bankacılara, tüccarlardan ve sanayicilere kadar son derece geniş bir özel çıkar çevresi, giderek yoğunlaşan bir ikna ve yönlendirme gereksinimi duymaya başladı. Çok partili sistemin doğasından da

(39)

beslenen bu yeni durum, parti politikalarına bağlı olarak halkla ilişkiler ve iletişim stratejilerinin önemini arttırmış ve sıklıkla kullanılmasını getirmiştir. Siyasi rekabet ve çatışmalar arttıkça, doğal olarak halkla ilişkilerin siyasal alanda kullanımı da artmaya başlamıştır. Yeni-liberal politikalar yaygınlaşana dek, özel şirket biçiminde oluşturulan ve kurumsallaşarak siyasal alanda iş yapan profesyonel halkla ilişkiler ortaya çıkmamıştır. Eğer tek tük örnekler olduysa bile bu girişimler de sıra dışı olarak kalmıştır.

Demokrat Partinin kuruluşunda ve muhalefet yıllarında halkla ilişkiler faaliyetleri iktidar olduğu yıllardaki halkla ilişkiler faaliyetleri kıyaslanırsa bazı konularda benzerlikler taşır ama ağırlıkları bazı konularda önemli farklılıklar gösterir. O halde, Demokrat Partinin iktidar olmadan önceki halkla ilişkiler stratejilerinin karakterini belirlemek gerekmektedir. Özellikle siyasal alandaki bilgi birikimi incelendiğinde, birbirine bağlı beş temel halkla ilişkiler konusu ortaya çıkmaktadır: Halkla ilişkilerin genel yapısı, CHP ile ilişkileri, parti içi

(40)

ilişkileri, seçmenle halkla olan ilişkileri ve medya ilişkileri. Bu ilişkilerin halkla ilişkiler bağlamında açıklanması gerekmektedir. DP’nin CHP ile ilişkileri muhalefet dönemi mücadelesinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Medya ile ilişkileri, örgütlü kitle iletişimi üzerinde kontrol mekanizmaları kurma ve sürdürmeyi amaçlayan girişimlerdir, ki bu bağlamda DP’nin ortaya çıkışından muhalefet yıllarına, muhalefet yıllarından iktidara gelene değin medyanın, kendi amaçlarını gerçekleştirmek üzere kullandığı önemli halkla ilişkiler aracı olduğu ortaya çıkmaktadır. Seçmen halkla ilişkileri oy kazanma ve seçilme için gerekli görülen ilişki tarzlarının belirlenmesi ve uygulanmasını, dolayısıyla, kamuoyunu oluşturma, sürdürme ve maniple etme faaliyetlerini içermektedir. Kamuoyu, sadece dönemin en yaygın kitle iletişim araçları olan, gazete ve radyo ile aracılandırarak şekillendirilmeye çalışılmamış, seçim mitinglerinden camilerdeki seçim namazlarına kadar çeşitlenen pek çok taktik kullanılarak manipülasyon yapılmıştır. Özellikle büyük kalabalıkların toplandığı meydan

(41)

mitingleri, kamuoyunun imal edilişine sahne olmuştur. Geniş halk kitlelerinde demokrasi adına büyük bir coşkunun yaratılmasında bütün bu araçların etken şekilde kullanımı önemlidir. DP’nin iletişim stratejilerindeki yeniliği; seçmenin oyunu alabilmek için fark ettirmeden maniple edilmesinden geçerek, davranış ve tutumların şekillendirilmesi için planlı ve örgütlü faaliyetler girişiminde bulunan ilk siyasi parti olmasından gelmektedir.

Demokrat Partinin iktidardaki yıllarındaki halkla ilişkiler faaliyetleri doğal olarak yürütme araçlarını elinde tutmanın yanı sıra o zamana kadar uyguladığı halkla ilişkiler stratejileriyle elde ettiği güçü destekleyen bir karaktere sahip olacaktır. Bu dönemde Demokrat Parti radyo gibi daha önce sınırlı olarak kullanabildiği popüler kitle iletişim araçlarını kendi yayın organına dönüştürmüştür. Ayrıca Zafer gibi kendi yayın organı olarak çalışan basınla beraber küçük yerel gazetelere de destek vererek faaliyetlerine devam etmiştir.

(42)

Yukarıdaki açıklamalar ve belirlenen amaç - önem çerçevesinde oluşturulan tezin kuramsal gerekçesine göre, Türkiye’de siyasal ve ekonomik kültürü (neyin nasıl yapıldığının ve yapılmadığının) günümüzdeki biçimde ortaya çıkaran nedenlerin oluşması ve yayılmaya başlaması, çok partiye geçişle ve Demokrat Parti dönemiyle başlamıştır. Bu oluşumun halkla ilişkiler yanının incelenmesi akademik bir gerekliliktir. Tek partiden çok partiye geçiş, bütün toplumu ilgilendiren siyasal, ekonomik ve sosyolojik boyutları olan bir dönemdir. Bu tezde Demokrat Partinin halkla ilişkileri idealist ana akım yaklaşımlarında olduğu gibi yönetim fonksiyonu, aracı yapı, etkili iletişim stratejisi içinde ele alınmadı. Bunun yerine DP'nin çeşitli kesimlerle ilişkisini ve herkesi kapsayan bir üst küme olarak seçmen halk ile kurduğu ilişkileri tarihsel olarak incelenecektir. Aynı zamanda DP'nin yukarıda belirtilen ilişkilerini aracılandırdığı gazeteler, radyo, afişler, mitingler gibi unsurların kullanım şekilleri ve amaçları tarihsel koşullar değerlendirilerek incelenecektir.

(43)

D. Yöntem

Türkiye Cumhuriyetinin tarihinde belli bir dönemi alıp o dönemle ilgili olarak girişte belirlenen halkla ilişkiler faaliyetlerinin doğasını belirleyen ve irdeleyen bu tez, niteliksel tarihsel tasarım karakterini taşımaktadır. Tez, Demokrat Partinin kuruluşunu oluşturan koşulları içeren 1946 yılından 27 Mayıs 1960 ihtilaline kadar “Demokrat Parti Dönemi” olarak nitelenen zaman dilimi ile sınırlandırıldı. Bu dönemde içinde yaşanılan dünyaya ve çağa ilişkin unsurlara da değinildi.

Demokrat Parti’nin kuruluşuna giden ve çok partili sisteme geçişle başlayan dönüşümün, halkla ilişkiler bağlamında daha iyi anlaşılması için tek parti döneminde Atatürk’ün faaliyetleriyle gelen başlangıçların bilinmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, tez analizine, hazırlık koşulları ve öncesini anlatmak üzere, bu tarihsel noktadan hareket ederek başladı. Çalışmanın ilk analiz bölümü tek partili dönemde çok partili sisteme geçme denemeleri sırasında siyasal

(44)

parti halkla ilişkileri ve Atatürk’ün modernleşme bağlamında toplumsal faydaya yönelik halkla ilişkilerini ele alan açıklamalara ayrıldı. Bu açıklamalardan sonra çok partili sisteme geçiş koşulları ve DP'nin kuruluş aşaması da bu bölümde anlatıldı.

Demokrat Parti kurulduktan sonra 1960’a kadarki zaman dilimi, muhalefet yılları ve iktidar yılları olarak ikiye ayrıldı; çünkü muhalefet yıllarındaki ilişkilerinin temel karakteri, iktidara gelmek için yaptığı çabaları gösterirken; iktidar yıllarındaki ilişkileri ise iktidarını perçinleme, koruma ve sürdürme çalışmalarını içermektedir.

İkinci bölümde Demokrat Partinin muhalefet yılları faaliyetleri ele alındı. Doğal olarak muhalefet yılları, parti kurulduktan sonra CHP ile ilişkilerini nasıl yürüttüğü; ilk çok partili genel seçim deneyimi ile 1950’de seçimi kazanıncaya kadar olan dönemdeki faaliyetleri içermektedir. Bu dönemde, CHP’ye karşı halkı baskı aracı olarak kullanması, seçmen halkla

(45)

olan ilişkileri; iletişim stratejilerinde medyanın rolü, hakkında toplanan bilgi ve belgeler değerlendirilmiştir. DP’nin halkla ilişkileri birbirine bağlantılı beş ana başlık altında inceledi. İlk bölümde öncelikle halkla ilişkilerin genel yapısı üzerinde duruldu. Bu yapıda mitingler, açık hava toplantıları, halkla doğrudan buluşmalar, liderliğin kullanımı, partilerin birbirine karşı yürüttükleri faaliyetler, afişler, gazete ilanları, el ilanları, reklâmlar, fon toplama faaliyetleri, DP söylemi, propaganda, dinin siyasette kullanımı başlıklar altındaki halkla ilişkiler taktikleri incelendi. Daha sonra siyasal rakipleri CHP ile nasıl, hangi doğada, ne tür çatışmalarda temellenen bir ilişki kurdukları incelendi. Bu incelemeyi takiben DP'nin kendi parti grubu içinde ve tabanını oluşturan il örgütleri ve üyeleri ile ilişkiler ve muhalif hareketler değerlendirildi. Daha sonra, DP'nin seçmenle olan ilişkileri ve seçmeni nasıl yönlendirdiği, oy vermeye yönelik tutum, davranış ve değerlerine ilişkin değişiklik önerileri, eleştirileri ve inşa süreçleri 1946 belediye seçimlerinde, 1946 genel seçimlerinde, 1948

(46)

ara seçimlerinde ve 1950 genel seçimlerinde incelendi. Son olarak medya olan ilişkileri o zaman yaygın olarak kullanılan iki kitle iletişim aracı olan basın ve radyolar incelenerek değerlendirildi.

Tezin üçüncü bölümünde iktidar yıllarındaki halkla ilişkilerinin incelenmesinde de muhalefet yıllarında kullanılan çerçeveden hareket edildi. Öncelikle iktidar yıllarının ilişkin genel tarihsel bir değerlendirme yapıldı. Daha sonra siyasal rakibi CHP'nin artık muhalefete düşmesiyle gelen egemenlik ve güç ilişkilerindeki değişiklik bağlamında ilişkileri incelendi. Ardından parti içi muhalefeti ve bu çatışmalara çözüm olarak kullandığı iletişim stratejileri araştırıldı. Halkla ilişkiler taktiklerinin genel olarak değerlendirildiği kısım ise mitingler, halkla doğrudan buluşmalar, liderlik, muhalefete karşı yürütülen faaliyetler, afişler, gazete ilanları, el ilanları, reklamlar, fon toplama, söylem, propaganda taktikleri değerlendirildi. Seçmene yönelik halkla ilişkilerini nasıl kurduğu, nasıl tuttuğu ve devam ettirdiği, seçmen tabanını genişletmek için seçim sırasında ve

(47)

sonrasında yürüttüğü inanç istismarına yönelik faaliyetler incelendikten sonra medya ile olan ilişkilere geçildi. Muhalefet zamanından farklı olarak Demokrat Partinin medya ile kurduğu ilişkilerin doğası artık basına baskı ve susturma strateji ve taktikleri içermekteydi. Dolayısıyla hem basını kullanış biçimi hem de radyoyu kullanışı değişmiş bunlara kitleyi kitlelere karşı bir araç olarak "Vatan Cephesi" kurarak kullanım da eklenmişti.

Tezin ele aldığı yukarıda belirtilen konularla ilgili bilgileri toplamak ve değerlendirmek için Demokrat Parti’nin kuruluşundan kapatılışına kadar faaliyetlerini içeren, bu tarihi dönemle ilgili yazılmış akademik kaynaklar (kitap, dergi, makaleler, hatıralar, biyografiler) kullanıldı. Bu kaynakların yanı sıra, o dönemin güncel olaylarını anlatan, siyasal ilişkiler ve iletişim stratejileri hakkında bilgilerin elde edilebileceği günlük gazeteler veri kaynağı olarak tarandı. O dönemin basınında yer alan pek çok gazete içinden en önemli üç tanesi seçildi. Bu gazetelerden ikisi Ankara basınından seçildi, siyasi kulislere

(48)

yakınlığı nedenliğiyle kaynağından bilgiye ulaşabilen bu gazeteler Ulus ve Zafer idi ve her ikisi de parti yayın organı gibi çalışmaktaydı. Bir diğer gazete İstanbul basınından Vatan’dır. Bu gazete, Demokrat Partiye kuruluş aşamasında destek sağlamış kurucu liderlerin fikirlerini halka ulaştırmasında etkin rol oynamıştır. Bütün bu seçilen gazetelerin, 1946–1960 yılları aralığında kalan kısmı araştırıldı. Bu gazetelerin seçilmesi şu özelliklere dikkat edildi: Demokrat Parti kurulduktan 4 yıl sonra 1949 yılında yayın hayatına giren Zafer ise parti yayın organı olarak hareket etmeye başlamıştır. Demokrat Parti'nin muhalifi CHP'nin yayın organı gibi çalışan Ulus gazetesi ise aynı verileri diğer taraftan okumak ve daha nesnel bilgiler elde etmek üzere kullanıldı. Başvurulan diğer önemli bilgi kaynakları; bu gazetelerde yer almayan bazı haberler için Ankara ve İstanbul basınından gazeteler, Meclis tutanakları, TBMM kütüphanesi ve mikrofilm arşivi, Başbakanlık Devlet Arşivleri Cumhuriyet Fonu, Milli Kütüphane arşivi ve TTK kütüphanesidir.

(49)

E. İlgili İncelemeler

Bu tezde kullanılan literatür için öncelikle mevcut bilgi birikimine bakılmıştır. Konuyla ilgili kaynaklar temel olarak üç grupta toplanmaktadır. İlk grupta DP örgütlenmesinin içinden kişilerin verdikleri eserler yer almaktadır. İkinci grupta ise konuyla ilgili daha nesnel değerlendirmeler içeren Türk ve yabancı araştırmacıların eserleri bulunmaktadır. Üçüncü gruptaki kaynaklar kaynağından doğrudan bilgiyi elde etmek üzere gazeteler ve arşiv belgelerinden sağlanmaktadır.

İlk grupta Demokrat Parti liderleri, üyeler ve taraftarlarının yayınladıkları gazete yazıları, hatıralar, otobiyografiler ve döneme ilişkin incelemeler yer almaktadır. İlk akla gelen örnekler; Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuad Köprülü Samet Ağaoğlu, Rıfkı Salim Burçak, Mahmut Goloğlu, ve Tevfik Rüştü Aras gibi önemli kişiliklerin yazıları, demeçleri, hatıralarıdır. Söz konusu çalışmalarda yazarlar, içinde bulundukları örgüt yaşadıkları tarihsel dönem, yapılan

(50)

iyi işler ve tanıklıklar, tenkitlere karşı özeleştiriler, hatalar ve sebepleri gibi konularda yazmışlardır. Bu kaynaklar çok önemli tanıklıklar içermekle birlikte, nesnel olmamaları ve eski fikirlerini yeniden savunma ve meşrulaştırma bağlamında eleştirilebilir konumdadır.

İkinci grupta Demokrat Parti olgusunu, siyaset, tarih, sosyoloji, ekonomi, iletişim vb. sosyal bilimler disiplinlerini esas alarak inceleyen araştırmacılar ve politikacılar tarafından verilen eserleri yer almaktadır. Bu grup içinde yer alan kişilerden önde gelenleri, Muammer Aksoy, İsmail Cem, Tarık Zafer Tunaya, Kemal Karpat, Ergun Özbudun, Cem Eroğul, Korkmaz Alemdar, Cemil Koçak ve Mustafa Albayrak gibi araştırmacılar gösterilebilir. Bu dönem, sadece Türk araştırmacıların değil dünya çapında pek çok araştırmacının da ilgisini çekmiştir. Bu ilgi özellikle Princeton, Chicago, MIT ve Yale gibi önde gelen Amerikan üniversitelerdeki bilim adamlarında da görülmektedir. Örneğin, Lucien Pye, Gabriel Tarde, Frederick Frey, Daniel Lerner, Dankwart Rustow,

(51)

Syliowicz, Feroz Ahmad, Eleanor Bisbee, Robert Ward. Ayrıca Avrupa'dan araştırmacıların eserlerinde de konuyla ilgili bilgiler ve yorumlar bulmak mümkündür. Örneğin Fransa'dan Maurice Duverger, İngiltere'den David Hotham, Hollanda'dan Erik J. Zürcher konuya eserlerinde değinmişlerdir. Tezde Erdoğan'ın (1973) Purdue Üniversitesinde yapılmış "An Analysis of Political broadcast on Turkish Radio-Television" isimli yüksek lisans tezindeki radyo ile ilgili bölümden de yararlanılmıştır.

Üçüncü grup içine düşen kaynaklar doğrudan seçilen dönemin günlük gazetelerinden, arşivlerde bulunan döneme ilişkin halkla ilişkiler faaliyetleriyle ilgili afiş, reklam, el ilanı, DP'nin kendi bastırdığı propaganda amaçlı kitapçıklar, broşürler gibi belgelerden derlenmiştir. Bu kaynaklar için başbakanlık devlet arşivlerinden, milli kütüphane mikrofilm arşivine, milli kütüphaneden TTK kütüphanesine pek çok yerden faydalanılmıştır.

(52)

İlk iki grupta yer alan eserlerde DP'ye ilişkin tarihsel, ekonomik, sosyolojik, siyaset bilim yaklaşımından değerlendirmeler bulunsa da tezin konusu olan halkla ilişkiler açısından hiçbir değerlendirme ve inceleme bulunmamaktadır. Yine bu eserlerde sınırlı olarak iletişim boyutu işlenmesine rağmen Demokrat Parti’nin halkla ilişkiler stratejilerini ilk kez kullanarak bir başlangıç yapıldığına ilişkin hiçbir çalışmaya rastlanamamıştır. Bu nedenle bu üç grupta yer alan kaynaklardan sadece siyasal halkla ilişkiler bağlamında ilgili konularda yararlanılmıştır.

(53)

BÖLÜM I

II. ÇOK PARTİLİ DÖNEMİ

HAZIRLAYAN DEĞİŞİMLER

Tezde Demokrat Partinin tarih sahnesinde görüldüğü yıllar, muhalefet yılları ve iktidar yılları olarak ikiye ayrıldı. Çünkü muhalefet yıllarındaki ilişkilerinin temel karakteri, DP'nin iktidara gelmek için yaptığı çabaları göstermekteyken; iktidar yıllarındaki ilişkileri ise iktidarını perçinleme, koruma ve sürdürme faaliyetlerini içermektedir. Muhalefet yılları, partinin kendini tanımlaması ve farkını ortaya koyması için yoğun bir ilişkiler ağının ustalıkla orkestra edilmesini içerir. Bu nedenle, partinin kuruluş aşamasındaki ilişkileri ve bu ilişkilerdeki iletişim stratejilerini açıklamayı gerekmektedir. Bu bölümde, çok partili hayatın oluşumu ve DP'nin kuruluşunu içeren, bir siyasi parti olarak CHP'ye karşı muhalefete

(54)

geçmesine kadar olan süreç ele alınmıştır. Bu süreç cumhuriyetin kurulması ve vatandaşın "modern medeniyet" çizgisine gelebilmesi için yapılan çeşitli devrimlerle DP'nin kuruluşunu hazırlayan koşulları içermektedir.

A. Cumhuriyetle Gelen Başlangıçlar

Girişte sunulan gerekçeye bağlı olarak; burada Cumhuriyetin kurulmasıyla başlayan tek partili dönemdeki siyasal halkla ilişkiler ve Atatürk’ün modern topluma geçişle ilgili devrimlerini halka götürme çabasında kullandığı halkla ilişkiler üzerinde kısaca duruldu. Gerekçede de belirtildiği gibi, Demokrat Partinin kuruluşuna giden ve çok partili sisteme geçişle başlayan dönüşümün halkla ilişkiler bağlamında daha iyi anlaşılması için tek parti döneminde Atatürk’ün modernleşme faaliyetleriyle oluşturulan başlangıçlar, çok partiye geçiş denemeleri ve bu sırada yapılan siyasal parti halkla ilişkileri bilinmelidir.

(55)

Halkla ilişkilerden bahsedebilmek için halkın var olması gerekir. Halkla ilişkilerde, teorik olarak amaçlanan halk, özgür bireylerdir. Bu bireyler zorunlu yaptırımla değil rızayla katılan kişiler topluluğudur. Siyasal bağlamda ise halkın var olması için en başta kamuoyunun ve seçmeye dayanan demokrasinin oluşarak gelişmesi gereklidir. Halk, bu durumda karar veren aktif bireylerden oluşmaktadır. Bu bireyler çıkarları için kendiliğinden hareket eden kişiler, kurumsallaşmış bireyler ve örgütlü yapılar içinde, örgüt çıkarları doğrultusunda faaliyet yapan kişilerdir. Ekonomik bağlamda halk, rasyonel olarak karar veren, seçim yapan kullanıcı ve tüketici kitlelerin varlığını gerektirir (Keloğlu, 2003). Çok partili sisteme geçiş, yukarıda belli başlı nitelikleri sunulan halkın Türkiye’de oluşması için gerekli koşullara önemli bir başlangıç olmuştur.

Bu çerçevede tanımlanan halka, vatandaşlığa geçişi sağlayan hak ve özgürlükler, 20 Nisan 1924 tarihinde kabul edilen 491 sayılı Teşkilat-ı Esasiye

(56)

maddesi "Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir" diyerek eski imparatorluk rejiminden kopuşu açıkça ifade etmekteydi. Tanör'ün (1996) yorumu 1920’de başlayan anayasal devrimin temel düsturu olan millet egemenliği ilkesinin 1924 anayasasında baş tacı edildiğidir. Madde 3 ise "Hâkimiyet bilâ kaydü şart

Milletindir" (egemenlik kayıtsız şartsız milletindir)

ifadesi ile egemenliği ulusa vermektedir. Bunun anlamı halkın artık kendi kendini yönetmesidir. Rasyonel olarak kalabalık bir kitle olan halkın kendisini ancak temsilciler aracılığıyla yönetmesinin mümkün olmasından dolayı Madde 4'te "Türkiye Büyük Millet Meclisi milletin yegâne ve hakikî mümessili olup Millet namına hakkı hâkimiyeti istimal eder." (Türk milletini ancak TBMM temsil eder ve millet adına egemenlik hakkını yalnız o kullanır) ifadesi gelmektedir. Madde 5'te "Teşri

salâhiyeti ve icra kudreti Büyük Millet Meclisinde tecelli ve temerküz eder" (yasama yetkisi ve yürütme

erki Büyük Millet meclisinde belirir ve onda toplanır) hükmü ile de halkın kendisini yönetmesinin

(57)

temsilciler aracılığıyla parlamenter sistem içinde gerçekleşeceğini belirtmektedir. Yine 1924 anayasanın beşinci bölümünde "Türklerin hukuku âmmesi" (Türklerin kamu hakları) bölümünde (Madde 68), "Her Türk hür doğar, hür yaşar. Hürriyet, başkasına

muzır olmayacak her türlü tasarrufatta bulunmaktır. Hukuku tabiiyeden olan hürriyetin herkes için hududu başkalarının hududu hürriyetidir. Bu hudut ancak kanun marifetiyle tespit ve tâyin edilir" (Her Türk hür

doğar, hür yaşar. Hürriyet başkasına zarar vermeyecek her şeyi yapabilmektir. Tabi haklardan olan hürriyetin herkes için sınırı, başkalarının hürriyeti sınırıdır. Bu sınırı ancak kanun çizer). Böylece anayasa vatandaşın özgür olduğunu, imparatorluktaki halk algısından farklı olarak bireyin kendi kendisinin efendisi olduğunu ancak içinde yaşadığı toplumun kuralları ile sınırlandırıldığını açıkça ifade etmektedir. Madde 69’a göre, “Türkler kanun nazarında müsavi ve bilâistisna

kanuna riayetle mükelleftirler. Her türlü zümre, sınıf, aile ve fert imtiyazları mülga ve memnudur. (Türkler

(58)

ödevindedirler. Her türlü grup, sınıf, aile ve kişi ayrıcalıkları kaldırılmıştır ve yasaktır). Madde 70.-

Şahsi masuniyet, vicdan, tefekkür, kelâm, neşir, seyahat, akit, sâyü amel, temellük ve tasarruf, içtima, cemiyet, şirket, hak ve hürriyetleri Türklerin tabii hukukundandır. (Kişi dokunulmazlığı, vicdan,

düşünme, söz, yayım, yolculuk, bağıt, çalışma, mülk edinme, malını ve hakkını kullanma, toplanma, dernek kurma, ortaklık kurma hakları ve hürriyetleri Türklerin tabii haklarındandır). Madde 71.- Can, mal, ırz,

mesken her türlü taarruzdan masundur. (Cana, mala,

ırza, konuta hiçbir türlü dokunulamaz). Madde 72.-

Kanunen muayyen olan ahval ve eşkâlden başka bir suretle hiçbir kimse derdest ve tevkif edilemez.

(Kanunda yazılı hal ve şekillerden başka türlü hiçbir kimse yakalanamaz ve tutulamaz.) Madde 73.-

İşkence, eziyet, müsadere ve angarya memnudur.

(İşkence, eziyet, zoralım ve angarya yasaktır.) Madde 74.- Menafii umumiye için lüzumu usulen tahakkuk

etmedikçe ve kanunu mahsus mucibince değer pahası peşin verilmedikçe hiçbir kimsenin malı istimval ve

(59)

mülkü istimlâk olunamaz. Fevkalâde ahvalde kanun mucibince tahmil olunacak nakdî, aynî ve sayü amele mütaallik mükellefiyetler müstesna olmak üzere hiçbir kimse hiçbir fedakârlığa icbar edilemez. (Kamu

faydasına gerekli olduğu usulüne göre anlaşılmadıkça ve özel kanunları gereğince değer pahası peşin verilmedikçe hiç kimsenin malı ve mülkü kamulaştırılamaz.

Çiftçiyi toprak sahibi kılmak ve ormanları devletleştirmek için alınacak toprak ve ormanların kamulaştırma karşılığı ve bu karşılıkların ödenişi özel kanunlarla gösterilir.

Olağanüstü hallerde kanuna göre, yükletilecek para ve mal ve çalışma ödevleri dışında hiçbir kimse başka hiçbir şey yapmaya ve vermeye zorlanamaz.) Madde 75.- Hiçbir kimse mensup olduğu din, mezhep,

tarikat ve felsefî içtihadından dolayı muaheze edilemez. Asayiş, âdabı muaşereti umumiye ve kavanine mugayir olmamak üzere her türlü âyinler serbesttir. (Hiçbir kimse felsefe inanından, din ve

(60)

mezhebinden dolayı kınanamaz. Güvenliğe ve edep törelerine ve kanunlar hükümlerine aykırı bulunmamak üzere her türlü din törenleri serbesttir). Madde 76.- Kanun ile muayyen olan usul ve ahval

haricinde kimsenin meskenine girilemez ve üzeri taharri edilemez. (Kanunda yazılı usul ve haller

dışında kimsenin konutuna girilemez ve üstü aranamaz.) Madde 88.- Türkiye ahalisine din ve ırk

farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak

olunur. Türkiye'de din ve ırk ayırt edilmeksizin

vatandaşlık bakımından herkese "Türk" denir). Anayasa profesörü Bülent Tanör’ün de ifade ettiği gibi (1996: 251),

Ulusal devlete geçiş, toplumların siyasal gelişmelerinin önemli uğrak noktalarından biridir. Türkiye bu aşamaya, ümmet ya da cemaat temeline dayalı Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkıntıları üzerinde yükselen bir devrimle gelmiştir. 1924 Anayasası en başta bu çizginin ürünü ve temel yasasıdır. Osmanlı anayasalcılığının çokuluslu-teokratik monarşiyi düzelterek sürdürme çabalarını temsil etmesine karşılık, 1924 Anayasası 1921

(61)

Anayasası ile başlayan sıçramayı belgelemiş, ulusal, demokratik ve laik bir devletin temellerini kurmuştur.

Demokrat Parti dörtlü önerge ile eleştirdiği noktalara dayanak olarak işte bu anayasanın demokratik ve özgürlükçü hükümlerini almıştır. Ancak "millet egemenliği" algısında anayasa ile öngörülenle DP’nin algısı ve bu anlayışlarını kamuoyuna sunmaları arasında çok önemli bir fark vardır. 1924 anayasasında "halk" algısındaki önemli değişiklikler yadsınamayacak bir gerçektir. Bununla birlikte, Osmanlı İmparatorluğunun klasik halk algısına kıyasla daha modern, daha insan haklarına saygılı maddeleri içerse de bu halk algısının, bireylerin rutin gündelik hayatlarına ve faaliyetlerine aniden köklü değişiklikler getirdiği söylenemez. Bu tür değişiklikler belirli coğrafya ve o coğrafyada yaşayanların üretim ilişkileri ve üretim koşullarına göre belirlenmektedir. Örneğin kentlerde oturanlar anayasanın vatandaşlık bağlamında getirdiği değişiklikleri daha fazla hissederken kırsal kesimlerde

(62)

yaşayanlar değişiklikleri doğal olarak daha az hissedeceklerdir. Değişiklik demokrasi, liberalizm, vb. gibi yapılarda çok yavaş ve uzun vadede hissedilir. Oysa baskıcı, devrimci ve otoriter değişiklikler hızlı bir değişiklik sağladığı için halk tarafından daha kolaylıkla rutin gündelik hayatta hissedilir.

Halkın hayatında anayasal haklarla gelen soyut değişikliğin yanı sıra gündelik yaşamda somut köklü değişikliler Milli Mücadele sonrasında Atatürk’ün devrimleri ile geldi. Atatürk devrimleri halkın gündelik hayatına yaymak için çok yoğun halkla ilişkiler faaliyetleri yürüttü. Atatürk devrimleri siyasal, toplumsal ve ekonomik odaklı olarak ayrılabilir. Tanör ise (1996) Atatürk devrimini ortak özelliklerine göre şu başlıklar altında toplamıştır:

(1) Uluslaştırma; ulusal bağımsızlık, egemenlik, eğitim, dil, alfabe ve tarih alanındaki çalışmalarla halifeliğin kaldırılması gibi düzenlemeler

(2) Evrensel değerlere yönelme: pozitivizmin benimsenmesi, batılı hukuki değerler, toplumsal

(63)

yaşantının uluslararası kalıp ve ölçülere uyumlanması (kılık kıyafet, ölçü birimleri, soyadı, takvim ve saat, üniversite reformu)

(3) Laikleştirme: halifeliğin kaldırılması, din ve devlet işlerinin ayrılması, eğitimde ve hukukta laikleşme, tarikatların, tekke ve zaviyelerin kapatılması)

(4) demokratikleştirme: saltanat ve halifeliğin kaldırılması, cumhuriyet rejimine geçiş, millet egemenliği, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi. Ancak burada devrimlerin hepsi ele alınmayarak sadece halkla ilişkiler bağlamında çarpıcı örnekler oluşturanlar incelenecektir.

Atatürk devrimlerinden ilki saltanatın kaldırılmasıdır. 1 Kasım 1922’de Atatürk, Mecliste yaptığı konuşmada; Osmanlı İmparatorluğunun Türk ulusunun egemenliğine el koyduğunu ve bu durumun altı yüzyıl sürdüğünü ama Türk ulusunun artık egemenliğini kendi ellerine aldığını söyledi. Kurulacak yeni rejimde ulus egemenliğine tezat

(64)

oluşturarak ikilik ve çelişki yaratan saltanatın kaldırılması gerekiyordu. Bu Cumhuriyete geçiş için önemli bir adımdı. Zaten 1921 Anayasasının ilk maddesinde egemenlik padişahtan alınarak ulusa verilmişti. Saltanatın kaldırılması ile halkın iradesi olan meclisteki iki önemli kamuya mesaj iletmekteydi. Bunlardan ilki Türk halkı iken ikincisi Lozan görüşmeleri için hem yeni meclisi hem Osmanlı devletini görüşmeye çağıran yabancı devletlerin oluşturduğu kamuydu. Sadece saltanatın kaldırılması yeterli değildi. Türk toplumundaki kökten değişime rejimin şeklinden başlamak gerekliydi. 23 Nisan 1920'de açılan Meclis'te devletin rejiminin adı belirtilmiyordu. Bu nedenle Atatürk ve arkadaşları 28 Ekim 1923 yılında devletin şeklinin "Cumhuriyet" olmasına ilişkin bir yasa tasarısı hazırladılar. Ancak bu tasarıya da muhalefet oluştu. Bunun üzerine Atatürk mebusları yanına çağırarak taslak hakkında görüştü ve bu görüşlere göre tasarıyı tadil ederek oylamaya götürdü. Görüldüğü gibi Atatürk, Cumhuriyet'in ilanında yoğun kulis çalışmaları

(65)

yürütmüş, farklı fikirlere sahip mebuslarla konuyu müzakere ederek istediği sonucu almaya yönelik planlı stratejik bir çalışma gerçekleştirmiştir. Sosyal alanlardaki devrimlerde ise Atatürk, halkın sevdiği bir lider olarak kendisini rol modeli olarak kullanmıştır. Buna en ilginç örneklerden biri şapka devrimidir. Osmanlı toplumunda kılık kıyafet ve başlıklar kişilerin sosyal statüsü, dini, ırkı ile ilgili olarak değişiklikler göstermekteydi. Ayrıca fes de dışarıdan alınmış bir başlık türü olarak geri kalmışlığı, doğululuğu simgelemekteydi. Oysa Cumhuriyet'in hedefi "muasır medeniyetti". Şapka devrimi ile amaçlanan vatandaşın modern ve batılı formda oluşturulmasıydı. Bu nedenle de birbirini kıyafetine ve başlığına göre değerlendiren bir toplum yerine her bireyi eşit ve değerli olan, kendi geleceği hakkında söz sahibi vatandaşların oluşturduğu bir toplum öngörülmekteydi. Yine de yüzyıllar boyunca süregelmiş bir alışkanlığı değiştirmek kolay değildi. Öncelikle hazırlık çalışmaları yapıldı. Doğaner'e göre (2006), Şapka Kanunundan önce İstanbul Medresesi talebelerinin

(66)

sarık ve cübbe giymelerinin yasaklanması, hakimlerin kıyafetlerinde yeni düzenlemelere gidilmesi, siperli polis şapkaları, batılı askerlerin kullandığı şapkaların orduda kullanılması gibi önemli hazırlayıcı başlangıçlar yapılmıştır. Somut adım ise, Atatürk'ün değişikliklerin en zor kabul edildiği bölge olarak tanınan Kastamonu'ya 23 Ağustos 1923 yılında düzenlenen gezi ile atılmıştır. Lider, halkın arasında şapka ile dolaşarak onlara rol-modeli oldu. Şüphesiz Atatürk'ün bu işe girişirken amacı "Halkla ilişkiler yapmak" değildi. Amacı alışkanlıklarla belirlenen bir giyim davranışını değiştirmekti. Davranışı değiştirmek için kendi tutumunu herkese gösterdi. İnsanların kanaat önderlerine, referans olarak gördükleri kişilerin tutum ve davranışlarına öykünerek hareket ettikleri, sosyal psikolojide yaygın olarak kabul edilen bir yaklaşımdır. Kastamonu'daki gezisini tamamladıktan sonra 25 Ağustos 1923'te İnebolu'ya giden Atatürk yine bir konuşma yaparak; Türk halkının medeni olduğunu ve medeniyim diyen Cumhuriyet halkının bunu aile hayatıyla ve yaşayış tarzıyla da göstermek

(67)

zorunda olduğunu söyledi. Türklerin kıyafetlerinin milli olup olmadığını halka sorarak hayır cevabını aldı. Bunun üzerine altı kaval üstü şişhane diye ifade olunabilecek bir kıyafet ne millidir ne de milletlerarasıdır dedi. Ancak Turan kıyafetlerini araştırıp canlandırmaya da gerek olmadığını medeni milletlerarası kıyafetin ulus için uygun olduğunu söyledi. Bu kıyafeti ise ayakkabı, pantolon, yelek, gömlek, kravat, ceket ve bunların tamamlayıcısı şapka olarak belirledi. Kendisi de şapka giyerek sadece örnek olmakla kalmadı aynı zamanda halkın tepkisini değerlendirmek üzere ufak bir kamuoyu araştırması yapmış oldu. Sonuç olumlu olmalı ki, Atatürk 25 Kasım 1925 tarihinde şapka kanunu çıkardı. Şapka, modernleşmeye karar vermiş Türk ulusu için bir simge olacaktı. Millet, sadece rejimi ile değil kılık kıyafeti ile de Osmanlıdan farklı görünmeliydi. Böylece ümmet anlayışından kopuş somutlaşacaktı. Şapka kanunu çıktıktan sonra kanunun yerleşmesi için bazı düzenlemeler yapıldı. Doğaner’e göre (2006:208),

Referanslar

Benzer Belgeler

Son olarak da bu politikaları uygulamaya geçirebilmek için bir inovasyon yeteneğine sahip olması gerektiği düşünülmekte ve örgütsel öğrenmelerin inovasyon yeteneği

olarak imaj çeşitleri..... Marka imajından önce marka nedir?.. • Marka, bir satıcının veya bir grup satıcının mal

• Bugün tüketiciler fırsatçı aktiviteyi filtreleme konusunda güçlü bir yeteneğe sahip. • Firmaların hedef kitlelerini

• Betty Crocker , yemek ve yemek tarifleri için reklam kampanyalarında kullanılan bir marka ve kurgusal karakterdir. • 1915 yılında

• Betty Crocker'ın basılı reklamlarda ve ürün etiketlerinde yüzü, 1920'lerden beri çeşitli sanatçılar tarafından tasvir edilmiştir. • 1936'da Neysa McMein, Betty'nin

dizisini anlatma biçimi, hikâyeleme, hikâye etme olarak tanımlanmaktadır... 13) anlat kelimesinin üç anlamı olduğunu belirtir:.. • Birincisi ve en yaygın olarak

dizisini anlatma biçimi, hikâyeleme, hikâye etme olarak tanımlanmaktadır... 13) anlat kelimesinin üç anlamı olduğunu belirtir:.. • Birincisi ve en yaygın olarak

• Dolayısıyla gerçek diye algılanan veya yaşanan her şeyin ön koşulu bir simülasyondur ve simülasyon gerçekle olan bütün bağını özellikle kopardığından, gerçek