• Sonuç bulunamadı

Demokrat Partinin Halkla İlişkilerinin Genel Yapısı

Bu tezde Demokrat Parti'nin halkla ilişkiler çalışmaları incelenirken egemen kuramlardan gelen idealleştirilmiş ve tarihten kopuk "etkili iletişim" bağlamında bir halkla ilişkiler kuramı çerçevesi kullanılmamıştır. Halkla ilişkilerin en önemli temeli ve belirleyicisi olan iki kavram olan "halk" ve "ilişki" kavramları üstünden değerlendirmeler yapılmıştır.

Halkla ilişkilerin olabilmesi için her şeyden önce "halk" olgusunun var olması gereklidir. Halkla ilişki gereksinimi, kölelik veya zorunlu yaptırıma değil rızayla katılmaya dayanmaktadır. Siyasal bağlamda halka gereksinim, en başta kamuoyunun ve seçmeye dayanan demokrasinin oluşarak gelişmesini gerektirir. Halk, bu bağlamda karar veren aktif bireylerden oluşmaktadır. Bu bireyler kendi başlarına kendi çıkarları için hareket eden kişiler, kurumsallaşmış bireyler ve örgütlü yapılar içinde örgüt çıkarları doğrultusunda faaliyette bulunanlardır. Ekonomik bağlamda halk, rasyonel olarak karar veren, seçim yapan tüketici kitlelerin varlığını gerektirmektedir. Bu tüketiciler sadece bireyler değil aynı zamanda diğer örgütlü yapılar da olabilir. Doğal olarak kitle üretimi yapan endüstriyel bir yapı tüm sayılanların ön koşuludur. Diğer bağlamlarda (kültürel, sosyal) halk, siyasal ve ekonomik güçlerin dışında, o güçlerle ilişkide olan kuruluş ve kurumların hedefi olan kitlelerdir (Keloğlu, 2003).

Yukarıdaki sunumların ışığında, tek partili dönemde halkla ilişkilere gereksinim duyulmadığı ileri sürülebilir. Çünkü halkın siyasal bağlamda seçeneği bulunmuyordu. Çok partili sisteme geçişte, Demokrat Partinin kurulmasıyla yaşanan süreçte "halk" oyu alınacak, rızayla katılması sağlanacak, bir seçmen grubu olarak algılanmaya başlanmıştır. Böylece her iki partinin de halkla daha önce olmadığı kadar ilgilenmesi ve "ilişki" kurmaya çalışması durumu ortaya çıkmıştır. Her ne kadar Demokrat Partinin parti programı CHP'den çok farklı olmasa da liberalleşme, demokrasi ve özgürlükler bağlamında ilerlemeyi sağlayacağı taahhüdü nedeniyle seçmene umut vaat etmiştir. Huntington (1982), Türkiye'de çok partili sisteme geçişi Amerika'nın İkinci Dünya Savaşındaki başarısına bağlamaktadır ve otoriteryan tek partili sistemden demokratik rekabetçi parti sistemine barışçı bir şekilde geçtiğini belirtmektedir. Geçiş ne kadar barışçı görünse bile aslında yaratılan demokrat bizlik aslında ikili bir kamplaşmanın tarafını oluşturmaktaydı ve çok partili sisteme geçiş sırasında

halk birbiri ile şiddetli kavga etmiş bazen de iş ölümle ya da yaralanmalarla sona ermiştir. O halde Huntington’un bu saptamasının siyasal bir sürecin sadece belli bir anı için geçerli olduğunu iddia edilebilir. Demokrat Parti kısa zamanda Serbest Fırka sırasında alınan türden desteği toplumdan almaya başladı. Seçim kampanyası gerçeğiyle birlikte siyasetçilere hem dini yola yeniden dönmeyi bekleyenlerle, hem de toprak ağaları ve belli sermayedarlarla ilişki kurarak onlarla işbirliği yapma yolu açıldı. Bu yol demokrasi sloganlarıyla gelen popülist halkla ilişkilerle beslendi. Dodd’un (1992) ve birçok aydının belirttiği gibi bu çok partili geçişte durum isabetli olmayan bir başlangıçtı. Halkın demokratlar ve halkçılar şeklinde iki kampa bölünmesi Huntington’un belirttiği gibi barışçı ve kolay bir şekilde gerçekleşmedi. Mikro ölçekte incelendiğinde, halkı oluşturan bireylerin bu iki kamp arasında gidip gelmeleri kimi zaman sert tartışmalar, düşmanlık iletişimi, kavgalar, yaralanmalar ve ölümleri de beraberinde getirdi. O halde bu tezde ele

alınan halkla ilişkilerin, ikna ve rızanın sağlanmasında her zaman başarılı olamadığı, rızanın zor kullanma ve baskıya da dönüşebildiği göz önünde bulundurulmalıdır. Yine halkı demokrat bizliğe dahil etmek için yapılan halkla ilişkiler faaliyetlerinin bu bizliğe dahil olmayan kitlelerde ötekileşmeye neden olduğu da anlaşılmaktadır.

Bu tezde ele alınan konunun ikinci önemli bileşeni "ilişki" kavramıdır. Demokrat Parti desteğini aldığı farklı kesimlerden halk grupları ile olan ilişkilerini stratejik olarak düzenlemiştir. DP’nin ilişki içinde olduğu halklar bazen birbiri içine geçmektedir. Bu ilişkiler düz ve çizgisel değildir dinamiktir, sürekli değişim ve dönüşümlere uğramaktadır. Değişim ve dönüşümlerin nedenleri çeşitlidir. Kuruluş aşamasında DP kurucu liderleri henüz CHP milletvekiliydiler. Öncelikle parti kurma amacı gözetmeksizin muhalif fikirlerini ifade eden bireyler olarak ortaya çıktılar. Ancak tek partili sistemin çok partili sisteme dönüşeceği sinyaliyle birlikte, tarihsel koşulların da mükemmel bir altyapı hazırlamasıyla yeni partinin

kurucuları ve liderleri oldular. Doğal olarak durumları, CHP iktidarına karşı çeşitli taktikler ve stratejilerle karşıtlık ilişkisi geliştirmelerini zorunlu kılıyordu. Bu karşıtlık ilişkisi onlara seçmen olarak tanımlanan halka kendilerini ve farklılıklarını anlatmakta çok yardımcı oldu. Türkiye Cumhuriyeti'nin seçmen vatandaşları ise ilişkide oldukları ikinci önemli halk olarak ele alınacaktır. İlişki kurulan halk çeşitli katmanlara sahipti. Her ne kadar cumhuriyetin hiçbir sınıf için ayrıcalık getirmeyen eşit bireyler oluşturma ideali olsa bile gerçek hayatta ekonomik faaliyetler ve üretim ilişkileri halkın içinde ekonomik olarak birbirine eşit olmayan katmanlara neden oluyordu. Oktay'a göre (1987), cumhuriyet ideolojisinde amaçlanan "imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitle" yaratmaktır. Türk aydınları bu olanaksız şeyi geliştirmeye çalışmışlardır. Oysa II. Meşrutiyet döneminde belirmeye başlayan sınıflar, cumhuriyet döneminde varlıklarını daha kaçınılmaz ve çıkarları birbiriyle çatışacak şekilde ortaya koymuşlardır. Demokrat Parti hareketini kendilerinin ifade ettiği gibi

"aşağıdan yukarı hareketle" açıklamak doğru değildir. Devlet baskısından bıkan halkın bezginliği, burjuvazinin ekonomik çıkarları tarafından "kaldıraç" olarak kullanılmıştır. Bürokrat, çiftçi, esnaf, tarikat mensupları gibi pek çok gruplaşmanın ayrı ayrı amaçları vardı. Demokrat parti bu kesimlerle ilişki kurarak onları ustalıkla tek bir amaçta, iktidara giden yolda kendisini seçmelerinde yönetti.

Demokrat Parti yukarıda betimlenmeye çalışılan halklarla ilişkilerini düzenlerken iki amaçla manipülasyon yapmıştır: 1) Halka Demokrat Parti bizliğini anlatmak ve rızalarını elde etmek 2) Seçmenin yardımıyla iktidar erkini kazanmak. Demokrat Parti planlı ve sistematik bir süreklilik içinde faaliyette bulunarak modern siyasal halkla ilişkiler başlangıcı yapmıştır. Kullandığı pek çok taktik Türkiye'de ilktir bu nedenle de incelenmesi önemlidir. Halkla ilişki kurarken kullandığı çeşitli araçlar/taktikler, bu tezde şu şekilde incelenecektir: Mitingler ve açık hava toplantıları, halkla doğrudan buluşmalar, liderlerin kullanımı, afişler, gazete ve el

ilanları, reklamlar, fon toplama faaliyetleri. Aslında siyasal halkla ilişkiler taktikleri içinde değerlendirilen afişler, gazete ve el ilanları, bir siyasal reklam ve pazarlama içinde de değerlendirilebilir. Ancak bu tezde hem muhalefet hem iktidar dönemi için tasarlanan kavramsal şema çerçevesinde siyasal halkla ilişkiler taktiği olarak değerlendirilecektir.

a. Mitingler-açık hava toplantıları

Açık hava toplantıları siyasal halkla ilişkilerde "halk" kavramının somutlaştığı arenalardır. Bu arenalarda mağlubiyet de vardır galibiyet de. Hem Osmanlı Devletinde hem Türkiye Cumhuriyetinin Milli Mücadele, kuruluş gibi pek çok evresinde kalabalık halk mitinglerinin düzenlendiği görülmüştür. Bu açıdan mitinglerle halkla buluşmak Türk siyasal hayatında sıklıkla kullanılmıştır. DP'nin avantajı, halk mitinglerinde yeni ve denenmemiş olanı simgelemesidir. Mitinglerde geniş kitlelere ulaşılarak liderlerin milletvekili adaylarının halka tanıtılması amaçlanıyordu. Demokrat Parti mitingleri özgürlük ve

demokrasi ideallerinin savunulduğu ve detaylıca anlatılarak halkın yeni partiye destek olmaya, seçmen olarak oy vermeye ikna edilmeye çalışıldığı yerler olmasıdır. Bunun dışında miting alanları DP'nin siyasal rakiplerine, destekçilerinin ve sempatizanların kalabalıklığını gösterdikleri mekanlar olmuştur. Demokrat Parti mitinglerinde kurucu liderler beraberce sürekli bütün seçim bölgelerini gezmişlerdir. Bu mitinglerin dikkat çekici özelliklerinden biri ise tıpkı modern seçim kampanyalarında ya da parti/lider tanıtımında olduğu gibi Demokrat partililer çarpıcı sloganlar kullanarak, çeşitli mesajları halkın dikkatine sunuyor, parti bizliğinin inşa edilmesine çalışıyordu. 1946 genel seçimlerinden iktidara gelene kadar hemen hemen bütün konuşmacılar sözlerini "Yeter! Söz milletindir" sloganı ile kapatmaktaydı. Buna öncel örnek Atatürk'ün konuşmalarını "ne mutlu Türküm diyene" ifadesiyle kapatmasıdır. Bir miting düzenleneceği zaman yapılan çalışmaları miting öncesi hazırlık çalışmaları ve miting sırasındaki çalışmalar olarak

ikiye ayırmak mümkündür. Hazırlık çalışmalarında kalabalıkları meydana davet etmek üzere duvarlara ilanlar yapıştırılıyor, el ilanları dağıtılıyordu. Yine mitingin yapılacağı yerdeki yerel gazetelere mitingle ilgili duyuru ilanları veriliyordu. Hazırlık çalışmaları sırasında önemli parti kişilikleri önceden halkla doğrudan iletişime geçerek halkın fikirlerine, düşüncelerine önemine vurgu yapıyordu. Böylece halk, ayağına gidilerek mitinge doğrudan da davet ediliyordu. İlginç faaliyetlerde biri de mitingin kalabalık olması ve şaşaalı geçmesi için müteşebbis heyetlerinin kendi imkanlarını kullanarak miting alanına arabalarla vatandaş taşımalarıdır. Bunun örnekleri günümüzde halen partilerin sadece mitinge değil seçim sandığına da seçmenlerinin ulaşımını üstlenmeleriyle devam etmektedir. Böylece miting sırasında da göz dolduran bir taraftar kalabalığı yaratılmak isteniyordu. Bu amaçla da ön sıralardaki taraftarlara parti sloganlarını içeren dövizler veriliyordu. Örneğin CHP il idare kurulu başkanı Enver Koçak'ın aktardığına göre, 21.Temmuz.1949

tarihli Gaziantep Kilis mitinginde, çocukların ellerine verilen levhalarda şu sözler kullanılmaktaydı: "Yeter söz milletindir", "Ismarlama milletvekili istemiyoruz, yalan vaatlere inanmıyoruz". Çocukların böyle şeyler hazırlaması ve mitinglerde taşıması doğal olarak kendi istekleriyle gerçekleşemez. Ancak büyüklerinin onları ''çocuktan yetişkine herkes DP'ye destek veriyor'‘imajı için kullanması söz konusu olabilir.4

Mitinglerin halka duyurulmasında yerel ve ulusal basın büyük rol oynamaktaydı. Dönemin bütün gazetelerinde liderlerin hangi şehirde miting yapacağı duyuruluyordu. Miting sona erdikten sonra ise konuşma gazetelerde yayınlanıyordu. Celal Bayar, Adnan Menderes, İsmet İnönü gibi liderlerin günümüzde yayınlanmış söylev ve demeçlerinin hepsi olmasa da bir kısmı bu şekilde gazetede

yayınlanmasından derlenmiştir. Miting gerçekleştikten sonra ise gazeteler mitingi bir haber olarak sütunlarına taşıyorlardı. Böylece DP'nin siyasal halkla ilişkiler etkinliğinden sadece yöredekiler değil bütün halk haberdar olmuş oluyordu. Bu tür haberlere 1 Mayıs 1950 tarihli Zafer’de basılmış haber örnek olarak verilebilir:

DP bugün şehrin birçok yerlerinde siyasi toplantılar yapmıştır. Bu toplantılarda konuşan DP milletvekili adayları, CHP’nin seçim beyannamesi hakkında esaslı tenkitlerde bulunmuşlar bu arada, işçi, köylü, maarif, sağlık gibi mühim memleket davalarına temas etmişlerdir. İlk toplantı Çarşamba’da yapılmış, Firuzan Tekil, Mükerrem Saral konuşmuşlardır. Saat 10’da Fatih Camii Meydanı’nda yapılan toplantıda, Faruk Nafiz Çamlıbel, DP’nin bir mürakabe partisi olarak yaptığı hizmetlerden bahsetmiştir. Sultan Selim ve Edirnekapı’daki toplantılarda ‘En büyük inkılabı yaratacağımız o bayram gününde vicdanınıza dayanarak vereceğiniz kararla istikbalinizi tayin edeceksiniz.

Dikkat edilirse mitingler sadece belirli bir noktada yapılmamakta bir yörenin iline ve ilçelerine de yayılarak mümkün olan en fazla kişiye ulaşılmaya çalışılmaktadır. Bu stratejik bir taktiktir, çünkü dönemin materyal koşulları dikkate alındığında, mitingi seyretmek üzere yoksul halkın illere akın etmesi beklenemezdi. 15 Ekim 1949 tarihinde düzenlenen miting Refik Koraltan’ın seçim bölgesi içine düşmekteydi. Toros Ekspresiyle bölgeye giden Refik Koraltan, Aziz Köksal ve Halil Atalay Yenice'de parti temsilcileri tarafından karşılanmışlardır. Yol üzerindeki Meliki köy halkı misafirlerin yolunu keserek köylerine götürmüşler ve çok samimi bir istikbalde bulunmuşlardır. Misafirler geç vakte kadar kaldıktan sonra Tarsus'a geçerek Mersin'e gelmişlerdir. Buradaki haberde, partili liderlerinin halkla ilişkilerinde birkaç taktik ve stratejiyi beraber kullandığı görülmektedir: Mitingden önce köylülerle buluşma ve evlerine giderek misafir olmak gibi halkla yakından ilişki kurma yollarına başvurulmuştur.

b. Halkla doğrudan buluşmalar (yüz yüze iletişim) İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Anadolu halkı daha da fakirlik içine düşmüştü. Bunun nedeni olarak da Halk Partisi gösteriliyordu. Halk, sürekli olarak yönetenlerden yakınmaktaydı. CHP’nin bu dönemle halkla olan ilişkisinin nabzını doğrudan değil dolaylı olarak tuttuğu görülmektedir. Örneğin yurt içinde yapılan gezilerde eşrafla doğrudan ilişki kurmak yerine, o yöredeki çeşitli meslek gruplarının temsilcileriyle görüşülmekteydi. Oysa Demokrat Parti, halk ile ilişki kurmak üzere sadece mitingleri kullanmıyor aynı zamanda liderlerin doğrudan halkla temas etmesi için ev ev kahve kahve gezebiliyordu. Gerek arşiv belgelerinde gerek gazete haberlerinde mitinge gelen hatiplerin, civar köylerde müteşebbis heyetleri ile dolaştığı, köylülerle sohbet ettiği, hatta zaman zaman onların evlerinde konakladığı belirtilmektedir. Halkla kurulan bu yakın temas onların seçmen olarak önemsenmesi vurgusunu göstermekteydi. Bu strateji tek parti döneminde yıllarca CHP yönetiminin memurları ve partilerce

aracılandırdığı ilişkinin tam tersine bir nitelikteydi. Böylece tıpkı milli mücadele yıllarında olduğu gibi halkta coşku ve heyecan yaratılıyordu. Örneğin CHP Seyhan İl İdare Kurulu Başkanı İbrahim Burduroğlu'nun aktardıklarına göre5 20 Nisan 1949 tarihinde Misis bucak merkezinde köprübaşındaki bir kahvehanede toplanan yurttaşlara hitaben konuşan DP milletvekili Adnan Menderes CHP aleyhine konuşmalar yapıyor. Bu arada Fuad Köprülü, Refik Koraltan, Adnan Menderes Adana Ceyhan Osmaniye ve Mersin merkezlerinde konuşmalar yapmışlardır. Bu halkla doğrudan buluşmalarda kısıtlı sayıda insana ulaşılsa bile gazetelerden ve kanaat önderlerinden varlığını duydukları bu kimseleri somut şekilde karşılarında görmek ve onlarla yüz yüze konuşmak halkın ilgisini çekmiş, politikayla ilgilenmelerini ve katılımlarını sağlamak bu yolla mümkün olmuştur.

c. Liderlerden yararlanma

Bir partinin başarısında önemli etkenlerden birisi de liderinin kudretidir. Halk takip etmeyi arzuladığı liderin peşine takılmaktadır. Siyasal halkla ilişkilerde günümüzde de hem Türkiye'de hem dünyada halkın lider olarak peşine takılmaya istekli olmadığı politikalar başarısızlık nedenlerindendir. Dönemin toplumu Atatürk gibi güçlü ve nadir bir liderden sonra, Kurtuluş savaşı sırasında önemli kahramanlık nitelikleri ile tanınmış pek çok lidere de sahipti. Dolayısıyla ortamın halk tarafından kolaylıkla benimsenecek liderlerin çoğunlukla olduğu bir yapıda olduğu söylenebilir. Demokrat Partinin farkı tek ve güçlü lider yerine birden fazla lidere sahip olmasından geliyordu. Bu liderlerin hepsi de birbirlerinden farklı özelliklerle halkı peşlerinden gelmeye razı edebiliyordu. Bu liderler halkla temas ederken aynı zamanda partinin halkla ilişkiler işini de yapmışlardır. Volkan'ın aktardığına göre (1993), lider-izleyici psikolojisinde referans yazarak tüm insanların lider ya da izleyici olduğunun üzerinde durmaktadır: İzleyen

kitle büyük bir gruptur. Politik lider, siyaset, ekonomi, yasal ve askeri konularda görevini bilinçli olarak yapar. Ancak, diğer gruplarla etkileşen kendi grubunun ritüellerini ve dolayısıyla kendi grubunun kimliğini desteklemek için çaba sarf etmek zorundadır. Lider kendi içsel ve çatışmalarına çözümler bulur. Liderin bu istek ve çatışmaları kendisini izleyenlerin fiziksel ve duygusal durumunu etkiler. Demokrat Parti liderleri de dörtlü önerge ile başlayan çatışmalarını, demokrasi ve özgürlük isteklerini halkla çeşitli vasıtalarla paylaşmışlardır.

Siyasal halkla ilişkilerde izleyicilerin desteğini toplamakta bir diğer önemli strateji de ünlü ve tarihi şahsiyetlerin lider olarak sunumudur. DP, Mareşal Fevzi Çakmak'ı kendi saflarına alarak bu stratejiyi uygulamıştı. Bütün bu liderleri anlamak için biyografilerine kısaca göz atmak onların karakterlerinin, varolma koşulların ve liderlik özelliklerinin siyasal halkla ilişkilerde yararlarını anlamakta yardımcı olacaktır.

Celal Bayar

Celal Bayar, 1883 yılında Gemlik/Umur bey'de Plevne göçmeni müftü bir babanın oğlu olarak Mahmut Celal ismiyle doğdu. Çocukluğunda iyi bir eğitim alarak Fransızca, Farsça, Arapça öğrendi. 1905 yılında Alman Bankası Deutsche Orient Bank'ta memur olarak çalışırken İttihat ve Terakki'de siyasete adım attı. Dolayısıyla çok genç yaşlarda politikayla ilgilenen bir politika adamı olduğu söylenebilir. İttihat ve Terakki'nin kapatılmasından sonra Kuvay-i Milliye taraftarı Halka Doğru gazetesinde çalışmıştır. Demokrat Parti'nin kuruluş yıllarında gazetelerde yayınladığı kendi yazdığı yazılar muharrirlik niteliğin son derece işlevsel kullanımına örnektir. İzmir'in işgalinden hemen önce "Galip Hoca" takma adıyla Batı Kuvay-i Milliye'sine katılmıştır. Burada Aydın'ın geri alınmasında ve Demirci Mehmet Efe'nin danışmanı olarak yararlılıklar göstermiştir. Atatürk'ün takdirini Batı Anadolu Kuvay-i Milliye'sindeki çalışmalarıyla kazanmıştır. Dikkat edilirse Celal Bayar tarihe geçmiş bir savaş kahramanı olma niteliğinden

dolayı zaten halk tarafından tanınmakta ve sevilmekteydi. 1919 yılında Meclis-i Mebusan'da milletvekili seçilmiş, 23 Nisan 1920'de ise TBMM' ne katılarak 1921'de İktisat Bakanı olmuştur. 1924 yılında ise Mübadele, İmar ve İskan Bakanı olmuştur. Ancak Atatürk'ün emriyle bu görevinden istifa ederek Türkiye İş Bankasını kurmuştur. Celal Bayar, Atatürk’ün 8 Kasım 1937 yılında başbakanlığa atadığı bir isimdir. Kendisi hakkında Atatürk’ün “güvenilir biri olduğu” nu söylemesine şahsiyetine ayrı bir saygınlık kazandırmıştır. Celal Bayar pek çok yönüyle DP’nin en güçlü lideri ve birinci adamı özelliğini taşımaktadır. Celal Bayar CHP milletvekili iken bütçe görüşmelerinde tek başına red oyu vermesiyle ve başbakanlığından sonra hep eleştirel bir tavır sergilemesiyle bağımsız karakterli, gözü kara ve doğru bildiği yoldan giden bir imaj oluşturmuştur. Öte yandan din adamı bir babanın oğlu olmasına rağmen Celal Bayar DP’nin din politikasında temkinli ve sağduyulu bir lider resmi çizmektedir. Hatta diğer arkadaşlarını ve partilileri bu tutumuna ortak etmek

için çaba harcamıştır. Celal Bayar, parti içinde dengeleri korurken bir yandan da yakın çalışma arkadaşlarıyla iyi bir işbirliği içindedir ve birleştirici öğe olarak rol oynamaktadır. Celal Bayar partinin halkla ilişkiler işini yaparken "halktan biri" "milli kahraman" "Atatürk'ün değer verdiği kişi" özelliklerinden sıklıkla yararlanarak liderlik özelliklerini örmüştür. Celal Bayar'ın 16 Temmuz 1946 tarihli Ödemiş, Bayındır, Aydın Nutku buna bir örnektir:

Arkadaşlar, burada çok kıymetli arkadaşlar buldum ve onlarla beraber çalıştım. Kahrat köyünde memleket için kan döken büyük efe Gökçen’in misafiri oldum. Beni takip eden Damat Ferit buraya bir askeri birlik göndermişti. Bölüğün yüzbaşısı bizimle çalışmak için yemin etti ve böylece bütün bölük emrimiz altına girdi. Efe elbisesi ile dolaşamıyordum. Baldırlar güneş görmemiş diyor ve tanıyorlardı. Sigara külü ile baldırlarımı siyahlatmağa çalıştım, olmadı. Lisanımdan efe olmadığım anlaşılıyordu. Hoca olmağa karar verdim. İşte arkadaşlar milli tarihimizde Galip Hoca

diye tanınan hoca bu adamdı. Galip hoca Ödemiş'te doğmuştur. Celal Bayar'a bu kadar iltifat etmeyiniz Galip Hoca kıskanır. Sizin ilk dostunuz İzmir'deki Celal Bey'den sonra, Galip Hoca şimdi de Celal Bayar. Küçük Menderes denildiği zaman Galip Hoca yani Celal Bayar neler hisseder siz takdir edemezsiniz. Benim gibi o günleri yaşamış olmanız lazım gelir. Bir milletin hayatında yer almak kolay değildir arkadaşlar. (…) Arkadaşlar, bana milletim, Atatürk gibi büyük bir zatın yanında çalışmak bahtiyarlığını bahşetti ve o zat benim kucağımda hayatını ikmal etti ve bana "sana itimat ederim evladım" dedi.

Bu tür söylemleri, bir lider rolüne ilk soyunduğu günlerden itibaren Celal Bayar'ın Atatürk ile birlikte

Benzer Belgeler