• Sonuç bulunamadı

Demokrat Partinin Kuruluşuna Giden İlişkiler

anlamak ve açıklamak için hem Türkiye'nin hem dünyanın içinde bulunduğu ekonomik, siyasi ve tarihi koşullara değinmek gerekir. Doğruel ve Doğruel’in belirttiği üzere (2005), İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa kentleri ya büyük oranda tahrip olmuş ya da öncelikle savaş araçlarını üretmek amacına göre tasarlanmıştı. Amerika Birleşik Devletleri ise, ekonomik bir güç olarak Batı dünyasının liderliğini kazanmıştı. Savaşa katılan ülkeler ve Amerika Birleşik Devletlerinin yanı sıra bu ülkelerle yakın ekonomik ve siyasi ilişkileri olan savaşa katılmamış ülkeleri bekleyen iki temel sorun vardı. Bunlardan ilki ekonomilerini canlandırmak iken ikincisi uluslararası ticarette yeni bir sisteme geçmekti. Bu sorunların aşılması sürecine Amerika Birleşik Devletleri liderlik etmekteydi. Türkiye, sanayileşmiş Batı Avrupa ülke ekonomilerini canlandırmak üzere yıkılmış kentlerin ve altyapının onarılması için ABD tarafından sunulan Marshall yardımından yararlanan ülkelerden biriydi.

Dünyada diğer önemli gelişme uluslararası siyaset alanında, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin liderliklerinde dünyanın iki kutba ayrılmasıyla ortaya çıktı. Batı ve Doğu bloğu olarak adlandırılan bu iki kutup arasında 1990'a kadar süren "soğuk savaş" döneminde Türkiye aktif bir üye olarak Batı bloğunda yer almayı tercih etti. Bu dönemde Türkiye, kendi ekonomisini ve iç politikasını düzenlerken, aynı zamanda dış politikasını dünyadaki gelişmelere uygun olarak yeniden biçimlendiriyordu. Modern Türkiye projesi için Batı model alınmıştı. Ancak bu modelin sosyo-ekonomik adaptasyonunda halen bazı zorluklar vardı. Özbudun'a göre (1975); bu modelin uygulanmasında yöresel eşrafın desteği ile taşrada düzenin sürdürülmesi mümkün olmuş, Batılılaşma programı üzerinde yoğunlaştırabilmiştir. Eşraf, kendi temel çıkarlarına ve yöresel iktidarlarına dokunmayan böyle bir programa karşı çıkma gereğini duymamıştır. Hatta yönetimin güçlenmesi, bir bakıma, yönetimle işbirliği halinde bulunan eşrafın iktidarını arttırmıştır. Bu örtülü

ittifaka göre, taşra eşrafı, ulusal elitin modernleşme çabalarına muhalefet etmemiş, buna karşılık ulusal elit de, taşra eşrafının toprak mülkiyetine, sosyal statüsüne ve yöresel nüfuzuna dokunmamıştır. Bu işbirliğiyle, eşraf, aşarın kaldırılması, toprak üzerindeki özel mülkiyetlerinin kesin olarak tanınması ve Rumlarla Ermenilerden kalan önemli tarım işletmelerinin kendilerine devredilmesi gibi, çıkarlar sağlamıştır. CHP’nin tek başına tüm politikayı şekillendirdiği bu yıllar boyunca, CHP elit örgütü olarak kalmış, sosyal temelini genişletmemiş, köylüleri üye yapmaya çalışmamıştır. Ancak dünyadaki gelişmelere paralel olarak Türkiye, tek parti sistemini tasfiye etmek ve yönetimini demokratik bir usulle yürütmek zorundaydı. Bu bağlamda, çok parti sisteme geçişe öncel olan iki deneme; 17 Kasım 1924 yılında kurulan ve 3 Haziran 1925 Tarihinde kapatılan Terakkiperver

Cumhuriyet Fırkası ile, 12 Ağustos 1930 tarihinde

kurulan ve 17 Kasım 1930 tarihinde feshedilen Serbest

Cumhuriyet Fırkası ile gerçekleşmiştir. Ancak bu

kurulan partilerde örgütlenmesiyle kapatılarak kısa süreli oldular. CHP'nin 29 Mayıs 1936'da Ankara'da düzenlediği 5. Büyük Kurultayında, muhalefet grubunun kendi içlerinden çıkarak oluşmasına, böylece Cumhuriyete tehlike yaratmayacak şekilde demokrasinin gereğinin yerine getirileceğine karar verildi. Meclis’te “Müstakil Grup” isimli, görevi hükümeti eleştirerek denetim mekanizmasını oluşturmak olan bir grup kuruldu. Pek çok araştırmacıya göre, müstakil grup üyelerinin hükümete ciddi anlamda muhalefet işlevi yoktu. Mecliste varoldukları süre içindeki çalışmaları, daha çok CHP faaliyetlerini destekleyici şekildedir (Koçak, 2000; Eroğul, 2003). Timur’a göre (1994), farklı siyasal felsefelere sahip 21 milletvekilinden oluşan bu grubun parti grubunda görüşmelere ve oylamalara katılmadığını ancak meclisteki görüşme ve oylamalara katıldığını bu nedenle de sınırlı da olsa denetleme olanağına sahip olduğuna işaret etmektedir. Ayrıca bu kontrollü muhalefet fikrinin gerçek bir muhalefete evrilmede önemli rol oynadığını belirtmektedir. Yine

de bu girişim muhalefet yapma amacını tam anlamıyla karşılayamadı. Görüldüğü gibi o dönemde yönetici elit hem kendisi hem halk için doğru gördüğü kararı vermekteydi. Dolayısıyla halk kendi yönetiminde etkin rol almamaktaydı. Bu da siyasal katılımın oldukça düşük olmasının nedeni olarak gösterilmektedir. Yinede halkın olup bitene kayıtsız ve ilgisiz olduğunu söylemek yanlış olur, çünkü halk, kendisini yönetenlerin faaliyetlerini basın ve gazeteler yoluyla izliyordu. Yeni fikirler ve akımlar dünyaya paralel olarak basından yayılıyordu. 1943 yılına gelindiğinde basında farklı sesler duyulmaya başlandı.

Tan ve Vatan'da demokrasi ve faşizm üzerine yazılar

çıkmaya başladı. Ayrıca Pertev Naili Boratav, Adnan Cemgil, Behice Boran tarafından yayınlanan Adımlar dergisi de ortaya koyduğu düşünceler açısından farklılık gösteriyordu. Yine Yurt ve Dünya dergileri demokrasi ve özgürlük konularına değinmekteydi (Koçak, 2000). Bütün bunlar halkın farklı görüşlere ya da görüş çeşitliliğine alışması bakımından basamakları oluşturmaktadır. Ayrıca DP'nin kurulması aşamasında

kurucuların basından yürüttüğü halkı yönlendirme çabalarına temel oluşturmaktadır. Basından takip edilen pek çok gelişmelere rağmen siyasal alandaki bütün gelişmeler basına yansımamaktaydı.

Demokrat Parti'nin kurulmasını hazırlayan koşullar içinde parti çıkarlarını gerçekleştirmede işlevsel olan halkın stratejik halkla ilişkilerden geçerek oluşturulması gerekliydi. Bu gereksinimle birlikte, Türkiye'deki siyasal ortamda, iktidara gelebilmek için halkın rızasının alınması önem ve gerekliliği ortaya çıktı. Bu durum seçim kampanyaları öncesinde, kampanyalar sırasında ve seçim sonrasında “oy almak ve taraftar toplamak” için planlı halkla ilişkiler faaliyetlerinin çıkmasını ve gelişmesini de beraberinde getirdi. Demokrat Partinin kendisini ilgilendiren halklarıyla olan iletişimi daha kuruluş yıllarından itibaren yeni teknikler kullanılarak yürütülmektedir. Yakın tarihte değişimler ve dönüşümlerin ortasına düşen bir çağda, halkı etkileyen, etkilemekle de kalmayarak peşine takarak günümüzde dahi devam eden belirli sosyal etkilerin

hareket noktası olan bu örgütlenmenin halkı etkilemede kullandığı bu tekniklerin önemli bir kısmının ilk ve öncü olma gibi bir karakteri vardır.

Demokrat Parti, kurulmadan önce liderlerin iki temel hedef kamusu vardı. Bu kamulardan ilki muhalefeti yürüteceği CHP iken ikincisi ise Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıydı. İki büyük savaş sonrası iyiden iyiye yoksul duruma düşmüş halkın CHP yönetiminden şikayetçi olması DP için elverişli bir zemin hazırlamaktaydı. Bu anlamda Demokrat Partinin halkı ikna etme sürecinde halkın da ikna olmaya gönüllü olduğu ön kabulünden yola çıkılabilir. DP'nin halkla ilişkiler çalışmaları bu dönemde bu iki kamuyla olan ilişkileri ve bu ilişkilerin doğası ve koşullarının irdelenmesiyle ortaya çıkmaktadır.

DP kurucu milletvekillerinin CHP'den kopma aşamasında, gazeteyi kitle iletişim aracını olarak kullanarak halkın adına konuşma, halka kendini anlatma ve onun çıkarlarının savunuculuğunu yapma taktiği belirgin bir şekilde kullanmıştır. DP

kurucularının gazeteler yoluyla kamuoyunu etkileme taktiğini ilk kullananlar olduğunun ileri sürülmesi doğru olmaz. Çünkü bu anlamdaki ilk örnekleri Atatürk Milli Mücadelenin ilk resmi yayın organı olan İrade-i Milliye gazetesinde vermiştir. Tamer'in de belirttiği gibi (2004), "ulusal taleplerin ve dileklerin savunucusu" sloganıyla yayınlanmaya başlayan İrade-i Milliye’nin amacı kamuoyuna direnişin nedenlerini, millet iradesinin ne olduğunu, bağımsızlık mücadelesini duyurmaktır. Atatürk gazetenin ilk on dokuz sayısına baş makaleler yazmıştır.

DP yöneticileri kuruluş aşamasında tıpkı Atatürk gibi kendilerine destek olan basına yazılar, makaleler yazmak ve demokrasiyle ilgili savlarını kamuoyuna duyurmak yoluna gitmiştir. Örgütlenmeleri tamamlandığında ve edindikleri halk desteği arttığında ise yine Atatürk'ü örnek alarak kendi yayın organlarını kurdurmuşlar ve bazı küçük gazeteleri de desteklemişlerdir. Basını bu şekilde kullanmayı kimi zaman iktidar partisine karşı bir silah olarak, kimi zamansa halk için bir kurtuluş çaresi olarak ikame

etmişlerdir. Demokrat Parti kurulmadan önce liderler

Vatan’da demokrasi, özgürlük ve memleketin güncel

meseleleri, CHP ve Meclisi eleştiren yazılar yayınlamışlardır. 17 Ağustos 1945 Fevzi Lütfi Karaosmaoğlu "Halk ve Demokrasi", 25 Ağustos.1945 Fuat Köprülü "Açık konuşalım", 6-7 Eylül.1945 Fuat Köprülü, "Yalancının Mumu" 11-12 Eylül 1945 Fuat Köprülü "Sırça Köşkte Oturan" 13-14 Eylül 1945 Adnan Menderes "Başbakan'ın Demeci Münasebetile" 25 Eylül 1945 Fuat Köprülü "Demokrasi Düşmanları" 1 Ekim 1945 Fuat Köprülü "Dil Meselesi" 6 Ekim 1945 Fuat Köprülü "Miras Davası mı?" 11 Ekim 1945 Fuat Köprülü "İlim, politika aleti…" 19 Ekim 1945 Fuat Köprülü "Dünya Birliğine Doğru" 29 Ekim 1945 Fuat Köprülü "Dördüncü Fransız Cumhuriyetini Kutlarken" 31 Ekim 1945 Fuat Köprülü "Yine Dil Meselesi" 4 Kasım 1945 Fuat Köprülü "Demokrasi Tarihimize Umumi Bakış" 24 Aralık 1945 Fuat Köprülü "Bir Açık Mektuba Cevap" Görüldüğü gibi Demokrat Parti liderleri partinin kuruluş aşamasında kamuoyuna karşı didaktik bir bilgilendirme faaliyetini

basını kullanarak yürütmüşler ve karşı grupta yer alanlarla aralarındaki farkı ve ideallerini vurgulama yoluna gitmişlerdir. Özellikle DP lider kadrosundaki kişilerin yazılarının, Meclis'teki muhalefete ek olarak kamuoyunun gündemini kurma anlamında işlev gördüğü ileri sürülebilir.

Resmi kuruluşundan önce, muhalefet döneminde ve iktidarda Demokrat Parti'nin siyaset içindeki konumu ile iletişim stratejileri işlevsel olarak bağlantılıdır. Demokrat Partiyi tek başına iktidara taşıyan planlı, sistemli, örgütlenmiş çalışmalar önemli olmasına rağmen tek başına başarının nedeni değildir. İlgili tarihsel dönemin hem ülke içinde hem de ülke dışında politik, ekonomik, sosyal koşulları bu başarıda en önemli zemini hazırlamıştır. Bu nedenle, Demokrat Partinin halkla ilişkiler çalışmalarının iktidarı elde etme başarısının nedeni olarak değil, modern anlamda çağdaş siyasal iletişimin Türkiye'deki başlangıcına örnek olarak değerlendirilmesi gereklidir.

C. Muhalif İlişkisel Gelişmeler ve Dörtlü Önerge

Benzer Belgeler