• Sonuç bulunamadı

Soyut sensin, figüratif babandır:Mimar Sinan Üniversitesi Resim Bölğmü'nde hocalararası sert kamplaşma okulu derinden sarsıyor

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Soyut sensin, figüratif babandır:Mimar Sinan Üniversitesi Resim Bölğmü'nde hocalararası sert kamplaşma okulu derinden sarsıyor"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

32

Cumhuriyet

Sahibi: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik Türk Anonim Şirketi adına Nadir Nadi 0 Genel Yayın Müdürü: liuüan Cemal, Müessese Müdürü: Kinine l.^ukitgil. Yazı İşlen Müdürü: Okay Gü m mİr, 0 Haber Merkezi Müdürü: Yalçın »ayer. Sayfa Düzeni Yönetmeni: Ali Acar 0 Temsilciler: ANKARA: Ahmet Tan, İZMİR: Hikmet Çetinkaya, ADANA: Çetin Yigenogiu

İv Potu ika: l Hal H«>lanK»V> Dış Haberler. Ergun Balcı, 1 koııuıııı; Cengiz (urban. h Sendika Şükran Kelemi, kullur Celal t (ter, İstanbul Haberleri: Kemal Kuyuk, fcfitinv Gene«) şayian, Vurl Haberleri Necdet Doğan, Spor Danışmanı: Abdulkadlr Vuıelmaıı.

DiziYazılar Kerem <,alı>kan, A ra»iıtau Şahin Alpay, Düzeltme; Abdullah Yaaıcı 0 Koordinatör Ahmcl Kurulsan 0 Malı işler; Erol fcrkut 0 Muhasebe Bulenl Yener 0 Buiçe-Planlama: Sevgi Our.anbeşcuglu 0 Reklam Ayşe lorun 0 tik Yayınlar: Hülya Akyol 0 İdare lluvesin (.ürer 0 Işleimc Önder Çelik 0 Bilgi-İşlem: Nail inal 0 Personel Sevgi Buviuncıoglu

Yayın Kurulu Baykan. Nadir Nadi Oktay Ak bal. Yalçın Bayer, Havan Cemal, Itlkmeı Çelinkayu, Okay (»unenvin, Uğur Muntcu, Ilhan Selçuk, Ali Sirmen, Ahmcl lan

Hasarı ve Yuyan: ( umhurıyeı Matbaacılık ı

34334 1«. PK: 246 İstanbul. Tel: 512 0

Bürolar: Ankara: Ziya Gdkalp Ulv İnkılap ‘

05 65 0 İzmir: H Ziya Blv. 1352 S. 2

0Adana: InönU Cad. 119 S. No. I Kal I

TAKVİM: 9 ŞUBAT 1991 imsak: 5.33 Güneş: 6.59 öğle: 12.23 İkindi: 15.10 Akşam: 17.37 Yatsı: 18.57

M im ar Sinan Üniversitesi Resim B ölüm ü’nde hocalararası sert kam plaşm a okulu derinden sarsıyor

Soyut sensin, figüratif babandır

LALE FİLOĞLU

108 yıllık Sanayi-i Nefise, yıl­ ların İstanbul Devlet Güzel Sa­ natlar Akademisi, bugünkü adıyla Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, tari­ hinde görülmedik bir sarsıntı yasıyor,

öfi

İğretim üyeleri sanatsal gö­ rüş ayrılıkları nedeniyle iki ay­ rı kutba bölünürken öğrenciler bu ‘kavga ortamından’ olumsuz etkileniyorlar. Geleceğin sanat­ çıları olarak yetişmekte olan öğ­ rencilerin, Resim Bölümü’nün içinde bulunduğu duruma gös­ terdikleri tepkiler hiç de hafif değil. Öğrencilerdeki yaygın or­ tak kanıyı şu sözlerle özetlemek mümkün: “bu, hocalarımızın soyut-figüratif tartışması değil yalnızca koltuk kavgası...”

.Soyul-figüratif kavgası:

Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar

Fakültesi Resim

Bölümü’nde bir ‘kavga’ yaşanıyor. Hocalar

' " "

*

*

görünürde iki kampa ayrılmış gibiler: Soyut ve figüratif eğilimliler,

iki yıl önce bölümden ayrılan beş figüratif eğilimli hocanın geri

dönmesine Anasanat Dalı Başkanı, soyut eğilimli Özdemir Altan

tepki gösterince ortalık karıştı. Hocalar birbirlerini ‘ruh hastası’ gibi

deyimlerle suçluyor.

Bölüm direniyor.

R ektö r ‘^ökseşliHk’ diyor:

MSÜ Rektörü Gündüz Gökçe, bu

kavganın ‘aile içi’ bir sorun olduğunu belirtirken şöyle diyor: Tek

yönlü eğitim vermekle eleştiriliyorduk. Her türlü eğilim bulunsun,

öğrenci istediğini seçsin istedik. Bana göre tartışmada taraf olan

arkadaşlar çok büyük değerlerdir.”

ö ğren ciler endişeli:

MSÜ Resim Bölümü öğrencileri bu kavgadan

olumsuz etkilendiklerini belirterek “ Bizce bu sanattan çok, koltuk

kavgası...” diyorlar.

ERDOK — Figür hümanisttir.

MSÜ Güzel Sanatlar Fakülte­ si öğretim üyeleri arasındaki gö­ rüş ay rılık ları, “ ilerici”, “gelenekçi” yaklaşımları daha önceki yıllarda da tartışmalara yol açmıştı.

örneğin Çallı döneminde D G rubu’na ve Müstakiller’e dahil olan öğretim üyeleri, uygulanan eğitim yöntemlerini “modası geçmiş” diyerek eleştirmiş ve atağa geçmişlerdi. 1980’Ii yılla­ ra geldiğimizde de Resim Bölü­ m ü’nde kıvılcımlanan tartışma­ lar yine kendilerini “ilerici”, “gelenekçi” diye adlandıran ho­ caların gruplaşmalarından kay­ naklanıyordu.

Gelenekçi, yani figüratif eği­ limli grubun, kendi görüşlerini 1988’de bir sergi broşüründe açıklamalarından sonra gün yü­

züne çıkan tartışmalar, hocala­ rı, birbirlerine hakaret eden ya­ zılar yazmaya, panellerde, top­ lantılarda düşmanca bakışmaya, birbirlerinin sanatını küçümser demeçler vermeye kadar götürü­ yordu. Karşılıklı suçlamalar ho­ c a ların b irb irle rin e “ ruh hastası” demelerine de yol açmıştı.

İ|d yıl sonra dönüş

Anasanat Dalı Başkanlığını soyut resim eğilimli Prof. Özde­ mir Altan’m yaptığı dönemde fi­ güratif eğilimli beş öğretim üye­ sinin (Neşe Erdok, ö zer Kabaş, Kemal İskender, Hüsnü Koldaş, Necdet Sekban) grafik bö­ lüm üne -kendi deyişleriyle- “kaçmalan”, tartışmalara iki yıl­ lık bir ara verdirmişti.

Ancak bu isimlerin tekrar Re­ sim Bölümü’ne dönmek

ama-cıyla 1990 haziranında yaptıkları başvuruya idari kurulların ve rektörün olumlu yanıt vermesi, sönmekte olan bir yangını tek­ rar canlandırdı.

Değişikliğe göre Doç. Zekai Ormancı, Doç. Asım İşler ve Doç. Şükrü Aysan ikinci görev olarak verilen resim atölyesi ho­ calığından alınıp sadece uygula­ ma atölyelerinde (halı, gravür, serigrafi) görevlerine devam ede­ ceklerdi. Boşalan yerlere de bö­ lümden ayrılmadan önce atölye­ leri olmayan Prof. Özer Kabaş ile Doç. Kemal İskender ve 2.5 yıl önce atölye sahibi olan Prof. Neşe Erdok getirilecekti. Bu de­ ğişiklikler Anasanat Dalı Başka­ nı Özdemir Altan için “kabul edilmez”di.

Rektör ne diyor?

Görüşlerine başvurduğumuz

MSÜ Rektörü Prof. Gündüz Gökçe, Resim Bölümü’nden kendi istekleriyle aynlan hoca­ ların tekrar bölüme geçmelerini onaylamasının nedenlerini şöy­ le açıklıyordu: “Dışarıdan çev­ reler bizi tek yönlü resim eğiti­ mi verm ekle suçladı. ‘Tekseslilik’ eleştirisi doğruydu. İsteriz id Resim Bölümü’nde her türlü eğilim bulunsun. Öğrenci de istediği atölyeyi seçsin. Bu sa­ natçıların kadroları da Resim Bölümü’ndeydi. Ancak Özde­ mir Altan, senatonun yönetim kurulunun aldığı kararlara rağ­ men bu görev değişikliklerini uygulamamakta diretti. Aslında bu bir aile içi sorunudur. Bana göre bu tartışmada taraf olan bütün arkadaşlar çok büyük de­ ğerlerdir.”

Bu kararları kabul etmediği için disiplin yönetmeliğince

Anasanat Dalı Başkanlığı göre­ vinden alman, ancak atölye ho­ calığı görevini sürdüren özd e­ mir Altan’a göre ise kendi istek­ leriyle bölümden ayrılan öğre­ tim üyelerinin tekrar bölüme dönmesiyle “çoksesli” olmanın imkânı yoktu.

Altan, figüre değil, figürün ve sanatın bölüme dönen hocalar- ca ele alınış tarzına karşı oldu­ ğunu belirtiyordu.

İşte Altan’m söyledikleri: “Sa­ yın rektörün ‘tekses’ benzetme­ si bölümdeki arkadaşları epey­ ce canlandırdı. Son 10-15 yıldır Türkiye’de ‘çokseslilik’, ‘çokbo- y u tlu lu k ’, ‘ço k a n la m lılık ’, ‘derinlik’ konulannı gündemde tutan ben olduğum için bana daha da ilginç geldi bu benzet­ me. Kendisinin demecinden çı­ kan sonuç şu: Çoksesli eğitime varmak için teksesli bir yargıy­

la koca Resim Bölümü’nün mut­ lak çoğunluğunun görüşünü hi­ çe sayıp yakın çevresiyle bir tek­ ses korosu kuruluyor. Konuyu saptırmayalım. Konu, kurulu­ şundan bugüne Güzel Sanatlar Akademisi’nin ismini en üst dü­ zeyde temsil eden Resim Bölü- mü’nü eritip yok etme, gücünü öldürme çabalarına karşı bölü­ mün direnmesidir.”

özdem ir Altan, kendisine karşı açılan soruşturmayla ilgi­ li başından geçen olayı da şöyle aktarıyor: “Beni soruşturmaya çağırdılar. Gittim, bir de ne gö­ reyim. Soruşturmayı yapanlar da bu işte taraf olan yönetimden Dekan Sadi Diren ile yardımcı­ sı Devrim Erbil değil mi? Yani suçlayan da kadı, yargdayan da. Şaşkınhğım geçtikten sonra kü­ çük fotoğraf makinemi çıkar­ dım ve bu anı görüntüledim.

Soyut ve fig ü ra tif eğilimli sanatçılar birbirlerini çağdaş resmi ve sanatı anlamamakla suçluyorlar

Tuvalden dergilere sıçrayan tartışm a

Soyut çizginin

temsilcisi Özdemir

Altan karşıt grup için

şöyle diyordu:

“Sözkonusu grup

yıllardır eğitim

karşısında sorun olan,

ancak kurum dışına ve

koskoca Türk resmine

bir türlü uzanamayan

ilginç kapalı bir

devredir.”

70’li yıllardan sonra

figüratif sanatın

dünyada tekrar hâkim

olduğunu belirten

Neşe Erdok

grubunun görüşü de

şöyleydi: “Figür;

mizahtan drama,

gerçekçilikten

gerçeküstücülüğe

uzanan hümanist bir

sanat dilidir!’

Figüratif eğilimli olan bir grup, 1988 yılının nisan ayında Kayaalp Sanat Galerisi’nde aç­ tıkları serginin broşüründe sanat görüşlerini yansıtan bir açıkla­ ma yayımladı. Neşe Erdok, Özer Kabaş, Kemal İskender, Nedret Sekban ve Hüsnü Kol- daş’ın yapıtlarının bulunduğu serginin broşüründe şu satırla­ ra yer verilmişti.

“Bütün dünyadaki temel dö­ nüşümlerin aksine Türkiye’de resim meraklıları, amatörler ve akademik ‘sağlamcı’ olarak anı­ lan çevreler, 1960’larda çoktan tükendiği bilinen şöyle bir dü­ şünceyle koşullandınlmışünRe- sim ne yapacağım bilmezse figü­ ratif ve doğalcıdır. Bunu aşabi­ lirse soyut, daha da ileri giderse minimalist ya da kavramsal oluri’

1970’lerden sonra figüratif eğilimin dünyada tekrar hâkim olduğunu belirten sanatçüar şunları da eklemişlerdi: “Figür; mizahtan drama, gerçekçilikten gerçeküstücülüğe kadar uzanan hümanist bir sanat dilidir.” Bu açıklamadan sonra Milliyet ga­ zetesinde çıkan “Yedi ünlü res­ sam, amaçsız yeniliğe savaş açtı” (12 Nisan 1988) ve “Figürcülere sert tepki” (14 Nisan 1988) baş­ lıklı yazılarda soyut ve minima­ list eğilim taşıyan sanatçı-öğre- tim üyeleri ile figüratif eğilim

ta-Özdemir Altan’m ilk çalışmalarından ‘Sinek Kralının Oğlu’ (1967). Neşe Erdok’un ‘Adnan Ekşigil’in portresi’ adlı yapıtı (1979). şıyan sanatçı-öğretim üyeleri

karşı karşıya geldiler.________

Kapalı devre

14 nisan tarihli haberde Özde­ mir Altan tepkisini şöyle dile ge­ tirmişti: “Söz konusu grup yıl­ lardır eğitim karşısında sorun olan, ancak kurum dışına ve koskoca Türk resmine bir türlü uzanamayan ilginç, kapalı bir devredir...

Aynı haberde figüratif eğilim­ li Kemal İskender şu soruyu yö­ neltiyordu: “Özdemir Altan, re­ simlerine baktığı ABD sanat derg ilerin d en esinlenerek

1970’lerden bu yana 5-6 kez de­ ğiştirdiği üslubuyla mı kendi de­ yimiyle ‘koskoca Türk resmine’ girmiş ya da uluslararası çevre­ ye girerek kapalı devre olmak­ tan kurtulmuş?”

Grubun ayrılışı

Soyut-figüratif tartışması der­ gilere de sıçramıştı. MSÜ resim atölyelerini paylaşan öğretim üyeleri arasında süren bu tartış­ ma zaten var olan görüş ayrılık­ larını bütün açık seçikliğiyle or­ taya koymuştu. Resim bölü­ münde atölyesi olan Neşe Erdok ile öğretim üyeleri Özer Kabaş,

Kemal İskender, Hüsnü Koldaş ve Nedret Sekban, rektörlüğe başvurarak grafik bölümüne geçmek istemişler ve istekleri rektörlükçe kabul görmüştü.

1988 kasımında grafik bölü­ müne atanan hocalar, 1990 ha­ ziranında bu kez resim bölümü­ ne dönmek amacıyla rektörlüğe başvurdular. O günlerde halen ana sanat dalı başkanlığını yü­ rüten özdemir Altan, bu başvu­ rudan hemen sonra “Resim bö­ lümünde bu öğretim elemanla­ rına ihtiyaç yoktur” şeklindeki görüşlerini rektörlüğe iletti.

Bu tepkiden sonra rektörlük

konuyu senato ve yönetim ku­ ruluna götürdü. Aslında Rektör Gündüz Gökçe, 2547 sayılı ka­ nunun 13/b-4 maddesine daya­ narak atamaları doğrudan yap­ ma yetkisine sahipti. Gündüz Gökçe, “demokratik bir yakla­ şımı benimsediği için” bu kara­ rı doğrudan almadığını belirti­ yordu. özdem ir Altan ise duru­ mu “Rektör, bu sorumluluğu tek başına üstlenm ekten kaçındı” diyerek yorumluyordu.

Atamalar idari kurullar ve rektörlükçe onaylandıktan son­ ra da özdemir Altan’m tavrı

de-• de-•

Öğrenciler: Bizans entrikası gibi

Ülkemizin en köklü sanat okulu olan MSÜ Güzel Sanat­ lar Fakültesi’nde (kuruluş 1883/ Osman Hamdi Bey) oluşan ve âdeta “kan davası”na dönüşen çekişmelerden öğrenciler ne öl­ çüde etkilenmişti?

Görüştüğümüz okul yönetici­ leri ve kimi öğretim üyeleri, öğ­ rencileri bu konudan mümkün olduğu kadar uzak tuttuklarını iddia etseler de aslında olan bi­ ten her şey öncelikle öğrencile­ re yansıyordu.

İsimlerinin açıklanmasını is­ temeyen son sımf öğrencileri ki­ mi konularda birbirlerinden ay­ rı görüşler taşıyorlar, ancak or­ tak bir noktada birleşebiliyor- lardı: O kullarında yaşanan olayları “ Bizans entrikaları” na benzeten ve konuya büyük bir duyarlılıkla yaklaşan öğrenciler, “ Hocalar eğitimi unutup kendi dertlerine düştüler” diyorlardı. Tartışmalar konusunda kafa yoran öğrencilerden biri tepki­ sini şöyle dile getiriyordu: “ Ben

bir süre Neşe Erdok atölyesin­ de çalıştım. Onun, atölyeden aynlıp grafik bölümüne geçme­ sine çok üzülmüştük. O dönem­ de karşı grubun baskısını gör­ müş olsalar bile her şeye göğüs gerip bizimle eğitimi sürdürme­ liydiler.

Bölümden kendi istekleriyle ay­ nlan hocalan sorumluluktan çok uzak buluyorum ...”

Aynı öğrenci “ tekseslilik” , “ çokseslilik” konusunda da şunları söylüyor: "Bence 2.5 yıl

önce atölyelerde farklı çizgiler vardı. Bazı hocalar ayrıldıktan sonra ‘çağdaş’ (!) dediğimiz an­ layış hâkim oldu. Atölyelere ba­ kıyorsunuz hepsj birbirine ben­ ziyor. Çünkü Özdemir Altan kendine yakın olan kişileri etra­ fında toplamıştı. Şimdi giden hocalar dönüyor ama durum daha mı iyi olacak?”

Yine son sınıfta okuyan bir kız öğrenci ise atölye hocasın­ dan ayrılmanın üzüntüsünü ya­ şıyor: “ Ben iyi bir eğitim aldı­

ğıma inanıyorum” diyor ve ek­ liyor: “ Hocamı kaybetmek iste­ miyorum” .

öğrenciler, işin en acı tarafı­ nın “ iki hoca arasında kalmak” olduğunu vurguluyorlar. Anlat­ tıkları olay gerçekten ilginç: “ H o calarım ız gözüm üzün önünde tartışıyorlar ve taraf ol­ mamızı bekliyorlar. Düşünseni­ ze sınıfta sınav olmayı bekliyo­ ruz ve aynı saatte iki ayn hoca gelip ‘Benim sınavım a gireceksin’ d iy o r.”

Daha sonra rektör bu soruştur­ ma için bölüm dışından profe­ sörler verdi. Bence bu olay 100 yıllık Resim Bölümü’nüu tarihi­ ne geçecektir.”

Kısa bir süre önce Dekan Yar­ dımcılığı görevine atanan Prof. Devrim Erbil ise adı geçen ho­ caların bölüme dönmeleriyle birlikte Akademi’de “gerçek sa­ nat eğitimi”nin verileceğini id­ dia ediyor.

1988’de Akademi’nin Resim Bölümü Başkanlığını yapan, iki yıl Yıldız Üniversitesi’nde çalış­ tıktan sonra şu anki görevine atanan Erbil’e göre geçen 2.5 yıl içinde öğrenciler temel bilgiler­ den bile yoksun bırakılmış, he­ nüz ikinci sınıfta okuyan öğren­ cilere “kavramsal sanat” eğitimi verilmişti.

Baskı sonucu

Devrim Erbil görüşlerini şöyle dile getiriyordu: “Bu hocaların G rafik BölümU’ne geçmeleri kendilerine uygulanan baskıla­ rın doğal bir sonucuydu. Sonra da asli görevlerine dönme eğili­ mi başladı. İstekleri çok haklıy­ dı. Prof. Özdemir Altan, 27 öğ­ retim elemanından oluşan Re­ sim Bölümü kadrosunun bir bö­ lümünü etkilemeye çalışarak ya­ salara aykırı olarak gerçekleştir­ diği ‘ders engelleme’, ‘zabıt tu t­ ma’, ‘toplu halde atölye basma’ gibi eylemlerle Prof. Neşe Er­ dok, Prof. Özer Kabaş ve Doç. Kemal İskender’e açıkça müda­ hale ederek eğitim ve öğretimin aksamasına neden oldu.”

Atölyelerde 2.5 yıl resim ho­ calığı yapan öğretim üyeleri ise Devrim Erbil’in “temel bilgiler, akademik eğitim verilmiyordu” eleştirilerine karşılık “Bizim her atölyemizde modelle çalışddı ve temel uygulamalar öğrencilerin önüne konuldu. Geleneksel sa­ nata saygıhyız ve çağdaş sanatın da bu Akademi’de belirli bir yer alması için uğraşıyoruz. Çünkü 1990’lann Akaderaisi’viz. Çok- seslüik gerçek anlamda bu şekil­ de olur. Biz hiçbir şeyi empoze etmeyiz. ‘Soyut yap’, ‘figüratif yajf demeyiz. Asıl olan ‘iyi’ re­ sim yapmalarıdır. Bizim görevi­ miz öğrencileri fethetmektir” di­ yorlar.

Tartışmalı karar

Devlet memuru statüsünde oldukları için isimlerinin açık­ lanmasını istemeyen hocalar, 2.5 yılda gösterdikleri başarının yurtiçi ve yurtdışmda açılan öğ­ renci sergileriyle (Kassel ve Pa­ ris’teki güzel sanatlar okulları, İstanbul Derimod Kültür Mer­ kezi, Emlak Bankası Sanat Ga­ lerisi, Basın Müzesi...) kanıtlan­ dığım belirtiyorlar. Bu grubun görüşleri özetle şöyle:

“2.5 yıl önce bölümden ayrı­ lan hocalar kendi istekleriyle ay­ rılmışlardır. Gerekçesiz gitmiş­ lerdir ve gerekçesiz dönmeleri söz konusudur. Gittikleri Grafik Bölümü’nde Neşe Erdok ve Özer Kabaş profesör, Hüsnü Koldaş doçent olduktan sonra tekrar bölüme geçmek istemiş­ lerdir. Diğer bir nokta, rektör­ lüğün yetkisi olduğu halde bu­ nu kullanmadığı ve sorumlulu­ ğu senato, yürütme kurulu gibi organlara bıraktığıdır. Neden? Sonra Resim Bölümü kurulu bu kişilere ihtiyaç duymadığını bil­ dirdiği haide bu kişiler tepeden inme kararla bölüme iade edil­ diler. Senatonun aldığı karar da tartışmalıdır. Çünkü konuyu se­ natoya rektörün kendisi götür­ müştür. Böyle olunca senatonun tarafsız olması mümkün değil­ dir. Biz işte bu yüzden İdare Mahkemesi’ne başvurduk.”

Asıl kıyamet

ğişmiyor, yürütmeyi durdurma kararı almak üzere idare mah­ kemesine başvuruyordu. Altan, “idari kurulların kararlarını uygulamadığı” gerekçesiyle De­ kan Sadi Diren tarafından disip­ lin yönetmeliğinin 7-b maddesi uyarınca anasanat dalı başkan­ lığı görevinden alınırken Prof. Neşe Erdok, Prof. Özer Kabaş ve Doç. Kemal İskender rektbr- lükçe kendilerine verilen atölye­ lerinde, Doç. Hüsnü Koldaş ve araştırma görevlisi Nedret Sek­ ban da yine resim bölümü öğ­ retim üyesi olarak görevlerine başlıyordu.

Aynı gruba, öğrencilerin bu çekişmelerden ne ölçüde etkilen­ diğini sorduğumuzda ise aldığı­ mız yanıt şu oldu: “Bu değişik­ liğe karar verilirken ‘Eğitim bö­ lünmesin, biraz bekleyin’ dedik. Ama onlar yangından mal ka­ çırır gibi biz daha sınavları biti- remeden atölyeleri almaya kalk­ tılar. Sınavların bir bölümünü öğrencileri hiç tanımayan kişiler yapü. Verilecek notlar ne ölçü­ de geçerli olabilir. Öğrenciler, onların isteklerini veremeyecek­ leri için başarısız sayılacaklardır. Asıl sorun ise diploma sınavla­ rında çıkacak. Kıyamet o zaman kopacağa benziyor.”

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a To ro s Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

YAVUZ Sultan Selim’den sonra tahta oturan Sultan Süley­ man devrinin başlarında, Mimar Ali Usta ölünce, Lütfi Paşa'nuı tavsiyesiyle koca Sinan Sermîmarlığa

Gündoğdu Akkor dergiler hazırlıyor, resim yapıyor durmadan, Bilkent tepeleri gibi yeşeriyor, renkleniyor duvarları, inci Akkor da seramik, resim çalışmalarından sonra

Öksürük, stridor, dispne ve siyanoz semp- tomları akut başlayan vakalarda bronkoskopide yabancı cisime oldukça sık rastladık.. Bronkos- kopi yapılan toplam 182 olcuda

ler bize ait değil diyerek elini çekmiş, Hususî muhasebe yalnız istifadesini bellemiş, Müzeler idaresi de ezbere korunması bize düşüyor diye bu anıtların karşısına

3 üncü Ahmed zamanında, Üsküdarda yeni Valde, Ah- med İye camileri gibi kıymetli eserler vücude getiren bilhassa Şehzade başındaki Sadrıazam Nevşehirli İbrahim Paşa

Bu sayede şaheser Selimiyenin etrafını kuşatan kıymetli eski medeni eserler, bugünün medenî ihtiyacına karşı en mü- kemmel şekilde restorasyon kaidelerine uygun olarak tamir ve

«Sultan Selim camii etrafında olan ebniyei cedide ve atikanın resimleri ve bina olunması ferman olunan imaretin resmî tahrir ve tersim olunup irsal oluna diye buyurulmağın

E ğitim-Sen Çaycuma Temsilcisi İsmet Akyol basın toplantısında şöyle dedi; “Eğitim Sen olarak, sürgün kararının hukuki dayanağı olmadığını, tamamen siyasi nitelikli