32
Cumhuriyet
Sahibi: Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik Türk Anonim Şirketi adına Nadir Nadi 0 Genel Yayın Müdürü: liuüan Cemal, Müessese Müdürü: Kinine l.^ukitgil. Yazı İşlen Müdürü: Okay Gü m mİr, 0 Haber Merkezi Müdürü: Yalçın »ayer. Sayfa Düzeni Yönetmeni: Ali Acar 0 Temsilciler: ANKARA: Ahmet Tan, İZMİR: Hikmet Çetinkaya, ADANA: Çetin Yigenogiuİv Potu ika: l Hal H«>lanK»V> Dış Haberler. Ergun Balcı, 1 koııuıııı; Cengiz (urban. h Sendika Şükran Kelemi, kullur Celal t (ter, İstanbul Haberleri: Kemal Kuyuk, fcfitinv Gene«) şayian, Vurl Haberleri Necdet Doğan, Spor Danışmanı: Abdulkadlr Vuıelmaıı.
DiziYazılar Kerem <,alı>kan, A ra»iıtau Şahin Alpay, Düzeltme; Abdullah Yaaıcı 0 Koordinatör Ahmcl Kurulsan 0 Malı işler; Erol fcrkut 0 Muhasebe Bulenl Yener 0 Buiçe-Planlama: Sevgi Our.anbeşcuglu 0 Reklam Ayşe lorun 0 tik Yayınlar: Hülya Akyol 0 İdare lluvesin (.ürer 0 Işleimc Önder Çelik 0 Bilgi-İşlem: Nail inal 0 Personel Sevgi Buviuncıoglu
Yayın Kurulu Baykan. Nadir Nadi Oktay Ak bal. Yalçın Bayer, Havan Cemal, Itlkmeı Çelinkayu, Okay (»unenvin, Uğur Muntcu, Ilhan Selçuk, Ali Sirmen, Ahmcl lan
Hasarı ve Yuyan: ( umhurıyeı Matbaacılık ı
34334 1«. PK: 246 İstanbul. Tel: 512 0
Bürolar: Ankara: Ziya Gdkalp Ulv İnkılap ‘
05 65 0 İzmir: H Ziya Blv. 1352 S. 2
0Adana: InönU Cad. 119 S. No. I Kal I
TAKVİM: 9 ŞUBAT 1991 imsak: 5.33 Güneş: 6.59 öğle: 12.23 İkindi: 15.10 Akşam: 17.37 Yatsı: 18.57
M im ar Sinan Üniversitesi Resim B ölüm ü’nde hocalararası sert kam plaşm a okulu derinden sarsıyor
Soyut sensin, figüratif babandır
LALE FİLOĞLU
108 yıllık Sanayi-i Nefise, yıl ların İstanbul Devlet Güzel Sa natlar Akademisi, bugünkü adıyla Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, tari hinde görülmedik bir sarsıntı yasıyor,
öfi
İğretim üyeleri sanatsal gö rüş ayrılıkları nedeniyle iki ay rı kutba bölünürken öğrenciler bu ‘kavga ortamından’ olumsuz etkileniyorlar. Geleceğin sanat çıları olarak yetişmekte olan öğ rencilerin, Resim Bölümü’nün içinde bulunduğu duruma gös terdikleri tepkiler hiç de hafif değil. Öğrencilerdeki yaygın or tak kanıyı şu sözlerle özetlemek mümkün: “bu, hocalarımızın soyut-figüratif tartışması değil yalnızca koltuk kavgası...”.Soyul-figüratif kavgası:
Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi Resim
Bölümü’nde bir ‘kavga’ yaşanıyor. Hocalar
' " "
*
”
*
görünürde iki kampa ayrılmış gibiler: Soyut ve figüratif eğilimliler,
iki yıl önce bölümden ayrılan beş figüratif eğilimli hocanın geri
dönmesine Anasanat Dalı Başkanı, soyut eğilimli Özdemir Altan
tepki gösterince ortalık karıştı. Hocalar birbirlerini ‘ruh hastası’ gibi
deyimlerle suçluyor.
Bölüm direniyor.
R ektö r ‘^ökseşliHk’ diyor:
MSÜ Rektörü Gündüz Gökçe, bu
kavganın ‘aile içi’ bir sorun olduğunu belirtirken şöyle diyor: Tek
yönlü eğitim vermekle eleştiriliyorduk. Her türlü eğilim bulunsun,
öğrenci istediğini seçsin istedik. Bana göre tartışmada taraf olan
arkadaşlar çok büyük değerlerdir.”
ö ğren ciler endişeli:
MSÜ Resim Bölümü öğrencileri bu kavgadan
olumsuz etkilendiklerini belirterek “ Bizce bu sanattan çok, koltuk
kavgası...” diyorlar.
ERDOK — Figür hümanisttir.MSÜ Güzel Sanatlar Fakülte si öğretim üyeleri arasındaki gö rüş ay rılık ları, “ ilerici”, “gelenekçi” yaklaşımları daha önceki yıllarda da tartışmalara yol açmıştı.
örneğin Çallı döneminde D G rubu’na ve Müstakiller’e dahil olan öğretim üyeleri, uygulanan eğitim yöntemlerini “modası geçmiş” diyerek eleştirmiş ve atağa geçmişlerdi. 1980’Ii yılla ra geldiğimizde de Resim Bölü m ü’nde kıvılcımlanan tartışma lar yine kendilerini “ilerici”, “gelenekçi” diye adlandıran ho caların gruplaşmalarından kay naklanıyordu.
Gelenekçi, yani figüratif eği limli grubun, kendi görüşlerini 1988’de bir sergi broşüründe açıklamalarından sonra gün yü
züne çıkan tartışmalar, hocala rı, birbirlerine hakaret eden ya zılar yazmaya, panellerde, top lantılarda düşmanca bakışmaya, birbirlerinin sanatını küçümser demeçler vermeye kadar götürü yordu. Karşılıklı suçlamalar ho c a ların b irb irle rin e “ ruh hastası” demelerine de yol açmıştı.
İ|d yıl sonra dönüş
Anasanat Dalı Başkanlığını soyut resim eğilimli Prof. Özde mir Altan’m yaptığı dönemde fi güratif eğilimli beş öğretim üye sinin (Neşe Erdok, ö zer Kabaş, Kemal İskender, Hüsnü Koldaş, Necdet Sekban) grafik bö lüm üne -kendi deyişleriyle- “kaçmalan”, tartışmalara iki yıl lık bir ara verdirmişti.
Ancak bu isimlerin tekrar Re sim Bölümü’ne dönmek
ama-cıyla 1990 haziranında yaptıkları başvuruya idari kurulların ve rektörün olumlu yanıt vermesi, sönmekte olan bir yangını tek rar canlandırdı.
Değişikliğe göre Doç. Zekai Ormancı, Doç. Asım İşler ve Doç. Şükrü Aysan ikinci görev olarak verilen resim atölyesi ho calığından alınıp sadece uygula ma atölyelerinde (halı, gravür, serigrafi) görevlerine devam ede ceklerdi. Boşalan yerlere de bö lümden ayrılmadan önce atölye leri olmayan Prof. Özer Kabaş ile Doç. Kemal İskender ve 2.5 yıl önce atölye sahibi olan Prof. Neşe Erdok getirilecekti. Bu de ğişiklikler Anasanat Dalı Başka nı Özdemir Altan için “kabul edilmez”di.
Rektör ne diyor?
Görüşlerine başvurduğumuz
MSÜ Rektörü Prof. Gündüz Gökçe, Resim Bölümü’nden kendi istekleriyle aynlan hoca ların tekrar bölüme geçmelerini onaylamasının nedenlerini şöy le açıklıyordu: “Dışarıdan çev reler bizi tek yönlü resim eğiti mi verm ekle suçladı. ‘Tekseslilik’ eleştirisi doğruydu. İsteriz id Resim Bölümü’nde her türlü eğilim bulunsun. Öğrenci de istediği atölyeyi seçsin. Bu sa natçıların kadroları da Resim Bölümü’ndeydi. Ancak Özde mir Altan, senatonun yönetim kurulunun aldığı kararlara rağ men bu görev değişikliklerini uygulamamakta diretti. Aslında bu bir aile içi sorunudur. Bana göre bu tartışmada taraf olan bütün arkadaşlar çok büyük de ğerlerdir.”
Bu kararları kabul etmediği için disiplin yönetmeliğince
Anasanat Dalı Başkanlığı göre vinden alman, ancak atölye ho calığı görevini sürdüren özd e mir Altan’a göre ise kendi istek leriyle bölümden ayrılan öğre tim üyelerinin tekrar bölüme dönmesiyle “çoksesli” olmanın imkânı yoktu.
Altan, figüre değil, figürün ve sanatın bölüme dönen hocalar- ca ele alınış tarzına karşı oldu ğunu belirtiyordu.
İşte Altan’m söyledikleri: “Sa yın rektörün ‘tekses’ benzetme si bölümdeki arkadaşları epey ce canlandırdı. Son 10-15 yıldır Türkiye’de ‘çokseslilik’, ‘çokbo- y u tlu lu k ’, ‘ço k a n la m lılık ’, ‘derinlik’ konulannı gündemde tutan ben olduğum için bana daha da ilginç geldi bu benzet me. Kendisinin demecinden çı kan sonuç şu: Çoksesli eğitime varmak için teksesli bir yargıy
la koca Resim Bölümü’nün mut lak çoğunluğunun görüşünü hi çe sayıp yakın çevresiyle bir tek ses korosu kuruluyor. Konuyu saptırmayalım. Konu, kurulu şundan bugüne Güzel Sanatlar Akademisi’nin ismini en üst dü zeyde temsil eden Resim Bölü- mü’nü eritip yok etme, gücünü öldürme çabalarına karşı bölü mün direnmesidir.”
özdem ir Altan, kendisine karşı açılan soruşturmayla ilgi li başından geçen olayı da şöyle aktarıyor: “Beni soruşturmaya çağırdılar. Gittim, bir de ne gö reyim. Soruşturmayı yapanlar da bu işte taraf olan yönetimden Dekan Sadi Diren ile yardımcı sı Devrim Erbil değil mi? Yani suçlayan da kadı, yargdayan da. Şaşkınhğım geçtikten sonra kü çük fotoğraf makinemi çıkar dım ve bu anı görüntüledim.
Soyut ve fig ü ra tif eğilimli sanatçılar birbirlerini çağdaş resmi ve sanatı anlamamakla suçluyorlar
Tuvalden dergilere sıçrayan tartışm a
Soyut çizginin
temsilcisi Özdemir
Altan karşıt grup için
şöyle diyordu:
“Sözkonusu grup
yıllardır eğitim
karşısında sorun olan,
ancak kurum dışına ve
koskoca Türk resmine
bir türlü uzanamayan
ilginç kapalı bir
devredir.”
70’li yıllardan sonra
figüratif sanatın
dünyada tekrar hâkim
olduğunu belirten
Neşe Erdok
grubunun görüşü de
şöyleydi: “Figür;
mizahtan drama,
gerçekçilikten
gerçeküstücülüğe
uzanan hümanist bir
sanat dilidir!’
Figüratif eğilimli olan bir grup, 1988 yılının nisan ayında Kayaalp Sanat Galerisi’nde aç tıkları serginin broşüründe sanat görüşlerini yansıtan bir açıkla ma yayımladı. Neşe Erdok, Özer Kabaş, Kemal İskender, Nedret Sekban ve Hüsnü Kol- daş’ın yapıtlarının bulunduğu serginin broşüründe şu satırla ra yer verilmişti.
“Bütün dünyadaki temel dö nüşümlerin aksine Türkiye’de resim meraklıları, amatörler ve akademik ‘sağlamcı’ olarak anı lan çevreler, 1960’larda çoktan tükendiği bilinen şöyle bir dü şünceyle koşullandınlmışünRe- sim ne yapacağım bilmezse figü ratif ve doğalcıdır. Bunu aşabi lirse soyut, daha da ileri giderse minimalist ya da kavramsal oluri’
1970’lerden sonra figüratif eğilimin dünyada tekrar hâkim olduğunu belirten sanatçüar şunları da eklemişlerdi: “Figür; mizahtan drama, gerçekçilikten gerçeküstücülüğe kadar uzanan hümanist bir sanat dilidir.” Bu açıklamadan sonra Milliyet ga zetesinde çıkan “Yedi ünlü res sam, amaçsız yeniliğe savaş açtı” (12 Nisan 1988) ve “Figürcülere sert tepki” (14 Nisan 1988) baş lıklı yazılarda soyut ve minima list eğilim taşıyan sanatçı-öğre- tim üyeleri ile figüratif eğilim
ta-Özdemir Altan’m ilk çalışmalarından ‘Sinek Kralının Oğlu’ (1967). Neşe Erdok’un ‘Adnan Ekşigil’in portresi’ adlı yapıtı (1979). şıyan sanatçı-öğretim üyeleri
karşı karşıya geldiler.________
Kapalı devre
14 nisan tarihli haberde Özde mir Altan tepkisini şöyle dile ge tirmişti: “Söz konusu grup yıl lardır eğitim karşısında sorun olan, ancak kurum dışına ve koskoca Türk resmine bir türlü uzanamayan ilginç, kapalı bir devredir... ”
Aynı haberde figüratif eğilim li Kemal İskender şu soruyu yö neltiyordu: “Özdemir Altan, re simlerine baktığı ABD sanat derg ilerin d en esinlenerek
1970’lerden bu yana 5-6 kez de ğiştirdiği üslubuyla mı kendi de yimiyle ‘koskoca Türk resmine’ girmiş ya da uluslararası çevre ye girerek kapalı devre olmak tan kurtulmuş?”
Grubun ayrılışı
Soyut-figüratif tartışması der gilere de sıçramıştı. MSÜ resim atölyelerini paylaşan öğretim üyeleri arasında süren bu tartış ma zaten var olan görüş ayrılık larını bütün açık seçikliğiyle or taya koymuştu. Resim bölü münde atölyesi olan Neşe Erdok ile öğretim üyeleri Özer Kabaş,
Kemal İskender, Hüsnü Koldaş ve Nedret Sekban, rektörlüğe başvurarak grafik bölümüne geçmek istemişler ve istekleri rektörlükçe kabul görmüştü.
1988 kasımında grafik bölü müne atanan hocalar, 1990 ha ziranında bu kez resim bölümü ne dönmek amacıyla rektörlüğe başvurdular. O günlerde halen ana sanat dalı başkanlığını yü rüten özdemir Altan, bu başvu rudan hemen sonra “Resim bö lümünde bu öğretim elemanla rına ihtiyaç yoktur” şeklindeki görüşlerini rektörlüğe iletti.
Bu tepkiden sonra rektörlük
konuyu senato ve yönetim ku ruluna götürdü. Aslında Rektör Gündüz Gökçe, 2547 sayılı ka nunun 13/b-4 maddesine daya narak atamaları doğrudan yap ma yetkisine sahipti. Gündüz Gökçe, “demokratik bir yakla şımı benimsediği için” bu kara rı doğrudan almadığını belirti yordu. özdem ir Altan ise duru mu “Rektör, bu sorumluluğu tek başına üstlenm ekten kaçındı” diyerek yorumluyordu.
Atamalar idari kurullar ve rektörlükçe onaylandıktan son ra da özdemir Altan’m tavrı
de-• de-•
Öğrenciler: Bizans entrikası gibi
Ülkemizin en köklü sanat okulu olan MSÜ Güzel Sanat lar Fakültesi’nde (kuruluş 1883/ Osman Hamdi Bey) oluşan ve âdeta “kan davası”na dönüşen çekişmelerden öğrenciler ne öl çüde etkilenmişti?
Görüştüğümüz okul yönetici leri ve kimi öğretim üyeleri, öğ rencileri bu konudan mümkün olduğu kadar uzak tuttuklarını iddia etseler de aslında olan bi ten her şey öncelikle öğrencile re yansıyordu.
İsimlerinin açıklanmasını is temeyen son sımf öğrencileri ki mi konularda birbirlerinden ay rı görüşler taşıyorlar, ancak or tak bir noktada birleşebiliyor- lardı: O kullarında yaşanan olayları “ Bizans entrikaları” na benzeten ve konuya büyük bir duyarlılıkla yaklaşan öğrenciler, “ Hocalar eğitimi unutup kendi dertlerine düştüler” diyorlardı. Tartışmalar konusunda kafa yoran öğrencilerden biri tepki sini şöyle dile getiriyordu: “ Ben
bir süre Neşe Erdok atölyesin de çalıştım. Onun, atölyeden aynlıp grafik bölümüne geçme sine çok üzülmüştük. O dönem de karşı grubun baskısını gör müş olsalar bile her şeye göğüs gerip bizimle eğitimi sürdürme liydiler.
Bölümden kendi istekleriyle ay nlan hocalan sorumluluktan çok uzak buluyorum ...”
Aynı öğrenci “ tekseslilik” , “ çokseslilik” konusunda da şunları söylüyor: "Bence 2.5 yıl
önce atölyelerde farklı çizgiler vardı. Bazı hocalar ayrıldıktan sonra ‘çağdaş’ (!) dediğimiz an layış hâkim oldu. Atölyelere ba kıyorsunuz hepsj birbirine ben ziyor. Çünkü Özdemir Altan kendine yakın olan kişileri etra fında toplamıştı. Şimdi giden hocalar dönüyor ama durum daha mı iyi olacak?”
Yine son sınıfta okuyan bir kız öğrenci ise atölye hocasın dan ayrılmanın üzüntüsünü ya şıyor: “ Ben iyi bir eğitim aldı
ğıma inanıyorum” diyor ve ek liyor: “ Hocamı kaybetmek iste miyorum” .
öğrenciler, işin en acı tarafı nın “ iki hoca arasında kalmak” olduğunu vurguluyorlar. Anlat tıkları olay gerçekten ilginç: “ H o calarım ız gözüm üzün önünde tartışıyorlar ve taraf ol mamızı bekliyorlar. Düşünseni ze sınıfta sınav olmayı bekliyo ruz ve aynı saatte iki ayn hoca gelip ‘Benim sınavım a gireceksin’ d iy o r.”
Daha sonra rektör bu soruştur ma için bölüm dışından profe sörler verdi. Bence bu olay 100 yıllık Resim Bölümü’nüu tarihi ne geçecektir.”
Kısa bir süre önce Dekan Yar dımcılığı görevine atanan Prof. Devrim Erbil ise adı geçen ho caların bölüme dönmeleriyle birlikte Akademi’de “gerçek sa nat eğitimi”nin verileceğini id dia ediyor.
1988’de Akademi’nin Resim Bölümü Başkanlığını yapan, iki yıl Yıldız Üniversitesi’nde çalış tıktan sonra şu anki görevine atanan Erbil’e göre geçen 2.5 yıl içinde öğrenciler temel bilgiler den bile yoksun bırakılmış, he nüz ikinci sınıfta okuyan öğren cilere “kavramsal sanat” eğitimi verilmişti.
Baskı sonucu
Devrim Erbil görüşlerini şöyle dile getiriyordu: “Bu hocaların G rafik BölümU’ne geçmeleri kendilerine uygulanan baskıla rın doğal bir sonucuydu. Sonra da asli görevlerine dönme eğili mi başladı. İstekleri çok haklıy dı. Prof. Özdemir Altan, 27 öğ retim elemanından oluşan Re sim Bölümü kadrosunun bir bö lümünü etkilemeye çalışarak ya salara aykırı olarak gerçekleştir diği ‘ders engelleme’, ‘zabıt tu t ma’, ‘toplu halde atölye basma’ gibi eylemlerle Prof. Neşe Er dok, Prof. Özer Kabaş ve Doç. Kemal İskender’e açıkça müda hale ederek eğitim ve öğretimin aksamasına neden oldu.”
Atölyelerde 2.5 yıl resim ho calığı yapan öğretim üyeleri ise Devrim Erbil’in “temel bilgiler, akademik eğitim verilmiyordu” eleştirilerine karşılık “Bizim her atölyemizde modelle çalışddı ve temel uygulamalar öğrencilerin önüne konuldu. Geleneksel sa nata saygıhyız ve çağdaş sanatın da bu Akademi’de belirli bir yer alması için uğraşıyoruz. Çünkü 1990’lann Akaderaisi’viz. Çok- seslüik gerçek anlamda bu şekil de olur. Biz hiçbir şeyi empoze etmeyiz. ‘Soyut yap’, ‘figüratif yajf demeyiz. Asıl olan ‘iyi’ re sim yapmalarıdır. Bizim görevi miz öğrencileri fethetmektir” di yorlar.
Tartışmalı karar
Devlet memuru statüsünde oldukları için isimlerinin açık lanmasını istemeyen hocalar, 2.5 yılda gösterdikleri başarının yurtiçi ve yurtdışmda açılan öğ renci sergileriyle (Kassel ve Pa ris’teki güzel sanatlar okulları, İstanbul Derimod Kültür Mer kezi, Emlak Bankası Sanat Ga lerisi, Basın Müzesi...) kanıtlan dığım belirtiyorlar. Bu grubun görüşleri özetle şöyle:
“2.5 yıl önce bölümden ayrı lan hocalar kendi istekleriyle ay rılmışlardır. Gerekçesiz gitmiş lerdir ve gerekçesiz dönmeleri söz konusudur. Gittikleri Grafik Bölümü’nde Neşe Erdok ve Özer Kabaş profesör, Hüsnü Koldaş doçent olduktan sonra tekrar bölüme geçmek istemiş lerdir. Diğer bir nokta, rektör lüğün yetkisi olduğu halde bu nu kullanmadığı ve sorumlulu ğu senato, yürütme kurulu gibi organlara bıraktığıdır. Neden? Sonra Resim Bölümü kurulu bu kişilere ihtiyaç duymadığını bil dirdiği haide bu kişiler tepeden inme kararla bölüme iade edil diler. Senatonun aldığı karar da tartışmalıdır. Çünkü konuyu se natoya rektörün kendisi götür müştür. Böyle olunca senatonun tarafsız olması mümkün değil dir. Biz işte bu yüzden İdare Mahkemesi’ne başvurduk.”
Asıl kıyamet
ğişmiyor, yürütmeyi durdurma kararı almak üzere idare mah kemesine başvuruyordu. Altan, “idari kurulların kararlarını uygulamadığı” gerekçesiyle De kan Sadi Diren tarafından disip lin yönetmeliğinin 7-b maddesi uyarınca anasanat dalı başkan lığı görevinden alınırken Prof. Neşe Erdok, Prof. Özer Kabaş ve Doç. Kemal İskender rektbr- lükçe kendilerine verilen atölye lerinde, Doç. Hüsnü Koldaş ve araştırma görevlisi Nedret Sek ban da yine resim bölümü öğ retim üyesi olarak görevlerine başlıyordu.
Aynı gruba, öğrencilerin bu çekişmelerden ne ölçüde etkilen diğini sorduğumuzda ise aldığı mız yanıt şu oldu: “Bu değişik liğe karar verilirken ‘Eğitim bö lünmesin, biraz bekleyin’ dedik. Ama onlar yangından mal ka çırır gibi biz daha sınavları biti- remeden atölyeleri almaya kalk tılar. Sınavların bir bölümünü öğrencileri hiç tanımayan kişiler yapü. Verilecek notlar ne ölçü de geçerli olabilir. Öğrenciler, onların isteklerini veremeyecek leri için başarısız sayılacaklardır. Asıl sorun ise diploma sınavla rında çıkacak. Kıyamet o zaman kopacağa benziyor.”
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a To ro s Arşivi