• Sonuç bulunamadı

1980 sonrası Türkiye'nin enflasyon ve büyüme ilişkisi: Ampirik bir uygulama

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "1980 sonrası Türkiye'nin enflasyon ve büyüme ilişkisi: Ampirik bir uygulama"

Copied!
144
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ ĠKTĠSAT ANA BĠLĠM DALI

1980 SONRASI TÜRKĠYE’NĠN ENFLASYON VE

BÜYÜME ĠLĠġKĠSĠ: AMPĠRĠK BĠR UYGULAMA

Neslihan OLGUN

Yüksek Lisans Tezi

DanıĢman

YRD. DOÇ. DR. SAVAġ ERDOĞAN

(2)
(3)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BĠLĠMSEL ETĠK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranıĢ ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalıĢmada baĢkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(4)
(5)
(6)
(7)

ÖNSÖZ

Ġktisadın en önemli konularından biri olan enflasyon, çoğu ülkenin çözmek için çaba harcadığı konulardan birisi olarak karĢımıza çıkmaktadır. Kimi görüĢe göre enflasyon büyümeyi sağlayan önemli bir kaynak, kimi görüĢe göre ise enflasyon ekonomik büyüme için önemli bir sorun. Bu çalıĢmada, enflasyon ve ekonomik büyüme arasındaki iliĢkinin belirlenmesi ve enflasyonun ekonomik büyüme üzerinde etkili olup olmadığı ampirik olarak belirlenmeye çalıĢılmıĢtır.

Bu çalıĢmanın belirlenmesinde ve tamamlanmasında bana her zaman destek olan, yardımlarını asla esirgemeyen, sayın danıĢman hocam Yrd. Doç. SavaĢ ERDOĞAN‟a sonsuz teĢekkürlerimi ve saygılarımı sunarım.

ÇalıĢmam boyunca benden hiçbir zaman desteğini, sabrını esirgemeyen ve kıymeti hiçbir maddi değerle ölçülemeyen annem Emine OLGUN ve babam Nadir OLGUN‟a, maddi ve manevi her koĢulda yanımda olan sevgili ağabeyim Mehmet OLGUN ve ablam Nagehan UGURLU‟ya, teĢekkürü borç bilirim.

(8)
(9)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğr

enc

ini

n Adı Soyadı Ana Bilim / Neslihan OLGUN Numarası: 094226001009

Bilim Dalı Ġktisat

DanıĢmanı Yrd. Doç. Dr. SavaĢ ERDOĞAN

Tezin Adı

1980 SONRASI TÜRKĠYE’NĠN ENFLASYON VE BÜYÜME ĠLĠġKĠSĠ: AMPĠRĠK BĠR UYGULAMA

ÖZET

Bu çalıĢmada Türkiye‟de enflasyon ve ekonomik büyüme arasındaki iliĢki ampirik bir uygulama yardımı ile sınanmaya çalıĢılmıĢtır. ÇalıĢmada enflasyon ve ekonomik büyüme tarihsel süreç içerisinde geliĢimi ele alınmıĢtır.

1980-2010 dönemine ait enflasyon ve GSYĠH yıllık verileriyle, enflasyon ve ekonomik büyüme arasındaki uzun dönem iliĢkisi ve nedensellik yönü incelenmiĢtir. Analizin sonucunda enflasyon ve ekonomik büyüme arasında uzun ve kısa dönemli pozitif bir iliĢkinin varlığına ulaĢılmıĢ ve yüzde 10 anlamlılık düzeyinde enflasyonun ekonomik büyümenin nedeni olduğu ortaya konmuĢtur.

(10)
(11)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğr

enc

ini

n Adı Soyadı Ana Bilim / Neslihan OLGUN Numarası: 094226001009

Bilim Dalı Ġktisat

DanıĢmanı Yrd. Doç. Dr. SavaĢ ERDOĞAN

Tezin Adı

THE RELATIONSHIP OF TURKEY’S INFLATION AND GROWTH AFTER 1980: AN

EMPIRICAL APPLICATION ABSTRACT

In this study, the relationship between inflation in Turkey and economic growth is tried to examine with the help of an empirical application. Inflation and economic growth in historical process is investigated in terms of its improvement.

Inflation (1980-2010) and annual GDP, the long term relationship between inflation and economic growth and direction of causality was investigated. The results shows that there is long-and short term positive relationship between inflation and economic growth and It has been pointed out that inflation is cause of economic growth at 10 percent significance level.

(12)
(13)

Kısaltmalar Listesi

ABD : Amerika BirleĢik Devletleri

AIC : Akaike Information Criteria (Akaike Bilgi Kriteri) DF : Dickey Fuller

DPT : Devlet Planlama TeĢkilatı GSMH : Gayri Safi Milli Hasıla GSYĠH : Gayri Safi Yurtiçi Hasıla IMF : Uluslararası Para Fonu

TCMB :Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası TEFE : Toptan EĢya Fiyat Endeksi

TL : Türk Lirası

TÜFE : Tüketici Fiyat Endeksi TÜĠK : Türkiye Ġstatistik Kurumu ÜFE : Üretici Fiyat Endeksi

(14)
(15)

Tablolar Listesi

Tablo 1: TÜFE Ana Harcama Gruplarının Ağırlıkları………...11 Tablo 2: ÜFE Ana Harcama Gruplarının Ağırlıkları………..13 Tablo 3: 1938-1945 Yılları Arası Fiyat Endeksleri ve DeğiĢim Oranları.…………..46 Tablo 4: GSMH Sektör Payları (Sabit Fiyatlarla %)………..47 Tablo 5: 1946-1960 Yılları Arası Fiyat Endeksleri ve DeğiĢim Oranları…………...51 Tablo 6: 1946-1960 Yılları Arası GSMH Büyüklüğü………52 Tablo 7: 1961-1967 Yılları Arası Fiyat Endeksleri ve DeğiĢim Oranları…………...54 Tablo 8: GSMH Sektör Payları (Sabit Fiyatlarla %)………..55 Tablo 9: 1968-1972 Yılları Arası Fiyat Endeksleri ve DeğiĢim Oranları…………...57 Tablo 10: GSMH Sektör Payları (Sabit Fiyatlarla %)………57 Tablo 11: 1973-1979 Yılları Arası Fiyat Endeksleri ve DeğiĢim Oranları………….59 Tablo 12: GSMH Sektör Payları (Sabit Fiyatlarla %)………60 Tablo 13: Sabit Sermaye Yatırımlarının Sektörel Dağılımı (P: Plan G: GerçekleĢen, %)………61 Tablo 14: 1980-1988 Yılları Arası Fiyat Endeksleri ve DeğiĢim Oranları………….66 Tablo 15: 1980-1988 Yılları Arası GSMH ve GSYĠH Değerleri………...67 Tablo 16: 1989-1995 Yılları Arası Fiyat Endeksleri ve DeğiĢim Oranları………….71 Tablo 17: 1989-1995 Yılları Arası GSMH ve GSYĠH Değerleri………...71 Tablo 18: Aralık 1999 Kararları Hedefleri……….73 Tablo 19: 1996-2000 Yılları Arası Fiyat Endeksleri ve DeğiĢim Oranları………….75 Tablo 20: 1996-2000 Yılları Arası GSMH ve GSYĠH Değerleri………...75 Tablo 21: Enflasyon Hedeflemesi Rejimi Hedef Ufku ve GerçekleĢmeler…………79 Tablo 22: 2001-2007 Yılları Arası Fiyat Endeksleri ve DeğiĢim Oranları………….80 Tablo 23: 2001-2007 Yılları Arası GSMH ve GSYĠH Değerleri………...81 Tablo 24: 2007-2010 Yılları Arası Temel Ekonomik Göstergeler……….83 Tablo 25: Gayri Safi Yurtiçi Hasıla Değerleri………...84 Tablo 26: DeğiĢkenlere Ait Uygun Gecikme Sayısı (AIC) ve ADF Değerleri……102 Tablo 27: Regresyon Sonuçları……….104 Tablo 28: Otokorelasyon Düzeltilmesi Ġle Regresyon Sonuçları……….105 Tablo 29: Modeldeki Hata Teriminin Durağanlık Testi (ADF Birim Kök Testi)…105

(16)

Tablo 30: Hata Düzeltme Modeline Ait Regresyon Analizi Sonuçları………107 Tablo 31: VAR Analizine göre Gecikme Sayısı (Akaiki Bilgi Kriteri)………108 Tablo 32: DeğiĢkenler Arasındaki Granger Nedensellik Testi Sonuçları………….108

(17)

ĠÇĠNDEKĠLER

BĠLĠMSEL ETĠK SAYFASI………...……….ĠĠ TEZ KABUL FORMU…….………...……ĠĠĠ ÖNSÖZ………...……...…ĠV ÖZET………..V ABSTRACT………..VĠ KISALTMALAR LĠSTESĠ………...VĠĠ TABLOLAR LĠSTESĠ………...VĠĠĠ GĠRĠġ………...1

BĠRĠNCĠ BÖLÜM-ENFLASYON TANIMI ve KAPSAMI.………..…...3

1.1. Nedenlerine Göre Enflasyon Türleri………4

1.1.1. Talep Enflasyonu………...4

1.1.2. Maliyet Enflasyonu………....5

1.1.3. Yapısal Enflasyon………..6

1.1.4. Ġthal Enflasyon………...7

1.1.5. Fiyat Enflasyonu (Kar Enflasyonu)………...7

1.2. Büyüklüklerine Göre Enflasyon Türleri………...8

1.2.1. Ilımlı Enflasyon (Sürünen Enflasyon)………...8

1.2.1. Yüksek Oranlı Enflasyon...8

1.2.3. Hiperenflasyon………...9

1.3. Enflasyonu Ölçme Yöntemleri………...10

1.3.1. Fiyat Endeksi ÇeĢitleri………...10

1.3.1.1. Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE)……….10

1.3.1.2. Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE)………...12

1.3.1.3. GSMH Deflatörü………...13

1.3.1.4. Çekirdek Enflasyon………...13

1.3.2. Fiyat Endekslerini Hesaplamanın Yöntemleri……….14

1.4. Enflasyonun Etkileri………...16

1.4.1. Enflasyonun Tasarruf Hacmi Bakımından Etkileri…………...17

(18)

1.4.3. Enflasyonun Ödemeler Dengesine Etkisi………18

1.4.4. Enflasyonun Vergi Üzerine Etkisi………...19

1.4.5. Enflasyonun Gelir Dağılımı Üzerine Etkisi……….19

1.4.6. Enflasyonun Borçlu ve Alacaklı Üzerine Etkisi………..20

1.4.7. Enflasyonun Ücretler Üzerine Etkisi………...20

1.4.8. Enflasyonun Sosyal Sınıflar Bakımından Etkisi………..21

ĠKĠNCĠ BÖLÜM-EKONOMĠK BÜYÜME………...22

2.1. Ekonomik Büyümeyi Belirleyen Unsurlar……….22

2.1.1. Sermaye Birikimi………...23

2.1.2. BeĢeri Sermaye………....24

2.1.3. Nüfus ve ĠĢgücü ArtıĢı………...24

2.1.4. Teknolojik GeliĢme………..24

2.2. BaĢlıca Büyüme Modelleri………...25

2.2.1. Klasik Ekonomik Büyüme Modeli………...26

2.2.1.1. Adam Smith………...27

2.2.1.2. Thomas R. Malthus………...28

2.2.1.3. David Ricardo………...29

2.2.2. Marksist Ekonomik Büyüme Modeli………...31

2.2.3. Joseph Schumpeter Ekonomik Büyüme Modeli………..33

2.2.4. Keynes‟in Ekonomik Büyüme Modeli………34

2.2.5. Harrod- Domar Ekonomik Büyüme Modeli………...35

2.2.6. Neoklasik Ekonomik Büyüme Modeli………38

2.2.7. Ġçsel Ekonomik Büyüme Modeli……….…....41

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM-TÜRKĠYE’DE GERÇEKLEġEN ENFLASYON VE EKONOMĠK BÜYÜME ĠLĠġKĠSĠNĠN TARĠHSEL GELĠġĠMĠ………43

3.1. 1980 Öncesi Türkiye Ekonomisi………43

3.1.1. 1923-1945 Yılları Arası Dönem………...44

3.1.2. 1946-1960 Yılları Arası Dönem………...48

3.1.3. 1961-1979 Yılları Arası Dönem………...52

3.2. 1980‟den Günümüze Türkiye Ekonomisi...………...62

3.2.1. 1980-1988 Dönemi ve 24 Ocak Kararları……….………...63

(19)

3.2.3. 1996-2000 Dönemi ve Enflasyonla Mücadele Programı...……...72

3.2.4. 2001-2007 Dönemi ve Güçlü Ekonomiye GeçiĢ Programı……….75

3.2.5. 2008 Küresel Ekonomik Krizi ve Günümüz Ekonomik GeliĢmeleri……….…….78

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM-ENFLASYON ĠLE ĠKTĠSADĠ BÜYÜME ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠNĠN AMPĠRĠK ARAġTIRMASI……….86

4.1. Literatür Taraması………...…...86

4.1.1. Enflasyonun Ekonomik Büyüme Üzerinde Pozitif Etkilerinin Olduğunu Açıklayan ÇalıĢmalar……….87

4.1.2. Enflasyonun Ekonomik Büyüme Üzerinde Negatif Etkilerinin Olduğunu Açıklayan ÇalıĢmalar……….88

4.1.3. Enflasyonun Ekonomik Büyümeyi Belirli Bir EĢik Değer Çerçevesinde Etkilerinin Olduğunu Açıklayan ÇalıĢmalar………...91

4.2. Ekonometrik Metodoloji………....92

4.2.1. Birim Kök Testi………...93

4.2.2. Koentegrasyon Testi (EĢbütünleĢme Analizi)……….95

4.2.3. Nedensellik Testi……….97

4.2.3.1. Granger Nedensellik Testi………...98

4.3. Veri Tanımlaması………...101

4.4. Ekonometrik Sonuçlar………...101

4.4.1. Birim Kök Testi……….101

4.4.2. Koentegrasyon Testi (EĢbütünleĢme Analizi)………...103

4.4.3. Granger Nedensellik Testi………...107

SONUÇ………109

(20)
(21)

GĠRĠġ

Enflasyon ve ekonomik büyüme arasındaki iliĢki literatürde önemli bir yere sahiptir. Bu iki kavram arasındaki iliĢki geçmiĢten günümüze kadar tartıĢılmıĢtır.

Bu konuda yapılan çalıĢmaların büyük bir çoğunluğunda enflasyonla ekonomik büyüme arasında pozitif bir iliĢki olduğu ortaya konmuĢ, bazı çalıĢmalar enflasyonun ekonomik büyümeyi negatif yönde etkilediğini belirtilmiĢtir. Bazı çalıĢmalar ise enflasyonun belirli bir oranını eĢik noktası kabul ederek, enflasyonun bu düzeye kadar ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkilediğini, belirlenen eĢik değerinin üzerinde gerçekleĢen enflasyon oranın da büyümeyi negatif yönde etkilediğini belirtmiĢlerdir. Görüldüğü gibi enflasyonla ekonomik büyüme arasındaki iliĢkinin yönü tam olarak belirlenememiĢtir.

Bu çalıĢmada temel amaç, enflasyon ve ekonomik büyüme arasındaki iliĢkinin yönünü belirlemek ve böylelikle literatürdeki çalıĢmalara yeni bir bakıĢ açısı getirmeye çalıĢılmıĢtır.

Bu çerçevede dört bölümden oluĢan çalıĢmanın ilk bölümünde, enflasyonun tanımlanması, nedenlerine göre enflasyon türleri, büyüklüklerine göre enflasyon türleri, enflasyonun ölçme yöntemleri ve enflasyonun etkilerini açıklayarak enflasyon hakkında bilgi verilmiĢtir.

Ġkinci bölümde ise, ekonomik büyümenin tanımı, ekonomik büyümenin unsurları ve baĢlıca büyüme modelleri anlatılarak ekonomik büyüme kavramı açıklanmıĢtır.

Üçüncü bölümde enflasyon ve ekonomik büyüme iliĢkisinin Türkiye ekonomisindeki tarihsel geliĢimi analiz edilmiĢtir. 1980 öncesi ve sonrası geçen süreçte enflasyon, GSMH ve GSYĠH verilerinin geliĢmesi dönemlere ayrılarak ayrıntılı bir Ģekilde incelenmiĢtir.

Son bölümde ise, enflasyon ve ekonomik büyüme arasındaki iliĢkiye yönelik literatür incelemesi ile çalıĢmada kullanılan ekonometrik yöntem açıklanmıĢtır.

(22)

Türkiye ekonomisinin 1980 ile 2010 yılları arası enflasyon (TÜFE) ile GSYĠH verileri kullanılarak iliĢkinin yönü Granger Nedensellik testi ile araĢtırılmıĢ elde edilen sonuçların değerlendirildiği sonuç bölümü ile çalıĢma tamamlanmıĢtır.

(23)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

ENFLASYON TANIMI VE KAPSAMI

Latince ĢiĢkinlik anlamına gelen enflasyon, en basit tanımıyla fiyatlar genel düzeyinde meydana gelen sürekli artıĢ demektir (Ünlüönen ve Tayfun, 2005: 260). Diğer bir tanımlamayla enflasyon, toplam talebin toplam arzı aĢması sonucu fiyatlar genel düzeyinin sürekli olarak ve anlamlı bir Ģekilde yükselmesi olarak tanımlanmaktadır ve fiyat endeksleriyle ölçülmektedir (Eren, 1999: 69). Bu tanımda baĢlıca üç önemli unsur üzerinde durmak gerekir.

a) Birinci nokta, fiyatlardaki artıĢ, sadece birkaç malda değil, ekonomideki bütün mallarda ya da en azından ekonomideki malların büyük bir çoğunluğu için söz konusu olmalıdır (Dinler, 2000: 404). Bu nedenle, fiyatlar genel düzeyi ekonomideki belirli bir mal sepetinde yer alan malların fiyatlarının genel bir ortalamasını ifade etmektedir (Bocutoğlu, 2009: 82). Böyle bir sepetin fiyatı da sepetteki malların bazılarının fiyatları değiĢmediği veya malların fiyatlarının düĢtüğü halde, sürekli artabilir. Bu nedenler enflasyonu, bütün malların fiyatlarının sürekli arttığı bir durum olarak görmemek gerekir (Ünsal, 2005: 14).

b) Ġkinci nokta, enflasyon tanımında yer alan fiyatlar genel düzeyinin sürekli bir artıĢ içinde olması gereklidir (Eğilmez, 2005: 266). Eğer bir ekonomide fiyatlar bir kez artıp daha sonra durağan duruma gelirse, bu artıĢa enflasyon olarak tanımlanması doğru olmayacaktır. Enflasyon kavramı bir süreci ifade eder (Eren, 1999: 70).

c) Üçüncü nokta, ekonomide toplam talep ile toplam arz arasında belirli bir fiyat (cari fiyat) seviyesinde kurulmuĢ olan denge bozulmakta ve daha yüksek bir fiyat seviyesinde tekrar denge sağlanmaktadır. Bazen de toplam arz toplam talep arasındaki eĢitlik sağlanmıĢken, ekonomik karar birimlerinin enflasyon beklentilerindeki değiĢmeler de enflasyona yol açabilmektedir. Toplam talep ile

(24)

toplam arz arasındaki dengenin bozulması ve yeni dengenin daha yüksek bir fiyat seviyesinde gerçekleĢmesi sürekli bir hal aldığında, ekonomi enflasyon sürecine girmiĢ demektir (Bocutoğlu, 2009: 82).

1.1. Nedenlerine Göre Enflasyon Türleri

Enflasyonun yaĢandığı ekonomilerde belirli bir fiyat düzeyinde toplam talep ile toplam arz arasında kurulmuĢ bulunan dengenin çeĢitli nedenlerle bozulmaktadır. Enflasyon ile mücadelede baĢarı sağlamak için öncelikle enflasyonun hangi nedenlerden kaynaklandığını belirlemek gerekmektedir (Ülgen, 2002: 231). Enflasyon nedenlerine göre, sırasıyla talep enflasyonu, maliyet enflasyonu, yapısal enflasyon, ithal enflasyon ve fiyat enflasyonu olarak beĢ grupta inceleyebiliriz.

1.1.1. Talep Enflasyonu

Toplam talebin toplam arzdan fazla olmasına bağlı olarak genel fiyatlardaki artıĢ talep enflasyonu olarak ifade edilmektedir (Türk, 2007: 88). Bir ekonomide devletin açık finansman politikası izlemesi (karĢılıksız para basması), kredi hacminin geniĢlemesi, kiĢilerin ve kurumların kendi bünyelerinde saklı tuttukları paralarını dolaĢıma dahil etmeleri ve ödemeler dengesi fazlalığından doğan gelir artıĢları gibi sebeplerle toplam talebin toplam arzı aĢması sonucu ortaya çıkan fiyatların sürekli yükselmesine talep enflasyonu denir (Ülgen, 2002: 231).

Ekonomide denge talep lehine genelde Ģu üç nedenle bozulabilmektedir: a) Kamu harcamaları, Devletin daha fazla yatırım yapmak istemesinden dolayı artmaktadır. Devlet, bireylerin ekonomik, sosyal, kültürel ve klasik ihtiyaçlarını yerine getirmektir. Bu ihtiyaçları bütçe harcamaları ile yerine getirmektedir. Bütçe harcamalarındaki açık finansmanı enflasyonun baĢlıca sebeplerindendir (Özer, 1979: 11). Kamu harcamaları, kamu gelirlerinden fazla olursa kamu sektörü açık veriyor anlamına gelir. Dikkat edilmesi gerekli nokta bu açığın para miktarı artırılarak finanse edilip edilmediğidir. Eğer bu açık, özel sektör yatırımlarını daraltacak bir Ģekilde bireylerden karĢılanma yoluna gidilirse toplam talebi değiĢtirmez. Zira, kamu açığı daha yüksek vergi oranları veya borçlanma ile finanse edilirse özel kesim

(25)

yatırım ve tüketim harcamalarındaki azalma toplam talepte azalmaya neden olur. Enflasyon problemi yaĢanan ülkelerde kapatılamayan kamu kesimi açıkları enflasyonun en baĢta gelen nedenlerindendir.

b) Özel sektör yatırımlarının, özel sektör tasarruflarından fazla olması durumda, özel sektör açık verecektir. Yatırımlar ile tasarruflar arasındaki fark, para miktarını artırıcı Ģekilde kapatıldığında toplam talepte artıĢ yaĢanabilir.

c) DıĢ ticaret bilançosunun fazlalığından oluĢan gelir artıĢları Ģeklinde oluĢan enflasyona ülkemizde pek rastlanılmamasıyla birlikte, dıĢ ticaret bilançosunun fazla vermesi ve dolayısıyla, yurtiçi talep, yurtiçi arzdan fazla olur. Üretim süreci içinde yaratılan gelir yurtiçinde kalırken, ihracat fazlası nedeni ile yurtiçindeki mal miktarı azalır, yani toplam talep ihracat fazlası kadar artar. Ancak, ihracat fazlasının yurtiçi talebi olan mallardan kaynaklanması gerekmektedir (Güngör, 2006: 5).

1.1.2. Maliyet Enflasyonu

Toplam talep fazlalığı yani enflasyonist açık olmaksızın, maliyetlerdeki bir artıĢ nedeniyle fiyatlar genel düzeyindeki yükselmeye maliyet enflasyonu denir. Öyleyse fiyatlar genel düzeyindeki artıĢın nedeni üretim faktörleri olan emek, doğal kaynaklar, sermaye ve müteĢebbis payının artmasıdır (Unay, 1997: 376).

Maliyet enflasyonunun çoğunlukla dolaylı vergiler, faiz hadlerinin yüksek oluĢu ve ücret düzeylerinin iyi ayarlanamamasından kaynaklandığı öne sürülürse de daha birçok faktörün de buna etki yaptığı bilinmektedir. Bunları sıralarsak:

- ĠĢgücü talebinin iĢgücü arzından fazla olması durumunda ücretler ve dolayısıyla maliyetler artar,

- Devletin destekleme alım politikaları,

- Faiz hadlerinin yüksek olması firmaların sağladıkları, kısa ve orta vadeli kredilerin pahalıya mal oluĢuna neden olur,

(26)

- Kötü hava Ģartlarının tarım ürünlerinin arzını azaltır çiftçiler aynı masrafla daha az ürün elde edince masraflar artar bu da maliyetinin yükselmesine sebep olur,

- Devalüasyonun etkisi. Devalüasyon ithal malların fiyatını yükseltir bu da, ithal edilen girdilere bağlı malların üretim masraflarının artmasına ve maliyet enflasyonunun meydana gelmesine yol açar,

- ĠĢçi sendikalarının kuvvetlenmesi, ücret artıĢları emeğin verim artıĢından daha hızlı olursa maliyetler yükselecek ve bu da fiyatlara yansıyacaktır. Nominal gelir Ģeklindeki ücret artıĢı aynı zamanda talebi etkileyecektir,

- Hammadde fiyatlarının yükselmesi de maliyetleri yükseltir ve fiyatların artıĢına neden olur. Özellikle hükümetin tarım ürünleri girdilerinin fiyatlarını artırması üretim masraflarını da yükseltir (Türkbal, 2000: 401-402; Özgüven, 1975: 345-346).

1.1.3. Yapısal Enflasyon

Bir ekonomide fiyat artıĢını harekete geçiren global talep de ve global arzdaki kaymalardır. Ancak ekonominin bir dizi yapısal özellikleri enflasyonun yayılmasını hızlandırabilir ve enflasyonun durdurulmasını güçleĢtirebilir (ġahin, 1997: 471).

Ekonomideki yapısal bozukluklar ve darboğazlar nedeniyle oluĢan enflasyona yapısal enflasyon denir. Tarımsal ürünler arzının yeterince esnek olmaması, nüfus artıĢının hızlı olması ve köylerden Ģehirlere göç olması, talep yapısının üretim yapısına uymaması, dıĢ ticaret dengesinin sürekli açık vermesi ve ithal kapasitesinin esnekliği yapısal enflasyonun sebepleri arasındadır. Ayrıca tarım, sanayi ve hizmetler sektörlerinin verimlilik farklılığı, üretim faktörleri arası dengesizlik, piyasalarda görülen tekelci eğilimler ve piyasa baĢarısızlığı tasarruf ve dolayısı ile yatırım azlığı sermaye piyasalarının yokluğu ve kurumsal bozukluklar yapısal enflasyonun sebeplerindendir (Kanca, 2002: 45).

Bütün bu faktörler bir araya geldiğinde toplumda yüksek enflasyon beklentisi oluĢacak ve bu beklenti enflasyonun süreklilik kazanmasına sebep olacaktır. BaĢlangıçta parasal bir olgu olan enflasyon, kısa sürede toplumsal bir boyut

(27)

kazanmaktadır. Bu süreç de siyasi düĢüncelerle yüksek taban fiyatları, yersiz ücret artıĢları, veya endeksleme mekanizmaları gibi, nominal ücret ve fiyatlara yapıĢkanlık kazandıran uygulamalar enflasyonun dinamikleri haline gelmektedir (Aktaran: Doğan, 2005: 6-7).

1.1.4. Ġthal Enflasyon

Bazı girdilerin ithal edildiği dıĢa bağımlı ekonomilerde, ülke parasının sürekli değer kaybetmesi sonucu ya da baĢka nedenlerle ithal girdi fiyatlarının yükselmesi, maliyetlerin artmasına sebep olur. Bu Ģekilde ekonominin dıĢarıya bağlı olması nedeniyle ortaya çıkan fiyat artıĢlarına, ithal enflasyon denir. (Dinler, 2000: 409). Diğer bir tanımlamaya göre, enflasyonun bir ülkeden diğerine geçiĢine ithal enflasyon denir. Ġthal enflasyon birbirinden farklı kanallardan ve değiĢik süreçlerden geçerek bir ülkeden diğerine aktarılmaktadır (Altınok, 2002: 257).

Özellikle, Türkiye gibi toplam ithalatı içinde ara ve yatırım mallarının payının fazla olduğu ülkelerde, ithal girdi fiyatlarındaki yükselmeler sanayi kesiminde enflasyona sebep olabilmektedir. Ġthalat maliyetlerinin yükseliĢinden kaynaklanan enflasyona ithal enflasyon denilmektedir (ġahin, 1997: 470).

1.1.5. Fiyat Enflasyonu (Kar Enflasyonu)

Ekonomik hayatta fiyatlar her zaman serbest rekabet piyasası kurallarına göre iĢlemez. Bazı malların fiyatları üretici sektörlerin özellikleri, devletin takibettiği gelir dağılımı ve sosyal politika gibi politikalar bakından siyasi bir nitelik taĢır. Firmalar faaliyette bulundukları sektörlerde imal ettikleri malları çoğu zaman, kendi aralarında anlaĢarak diledikleri fiyatları tüketicilere kabul ettirebilmektedirler (Türk, 2007: 89). Aralarında anlaĢarak, rekabeti ortadan kaldıran firmalar (kartel, tröst vb.) fiyatlarını yapay olarak yükseltmeyi baĢarabilirler (Dinler, 2000: 409).

Bu açıklamalardan da anlaĢıldığı üzere, ekonomik hayatta bazı sosyal tabakalar ve baskı grupları ürettikleri hakiki piyasa değerleri üzerinden gelir elde ederek efektif talep seviyesini yükseltmekte, toplam arz toplam talebi karĢılayamadığı vakit, enflasyonun oluĢmasına sebep olmaktadırlar (Türk, 2007: 89).

(28)

1.2. Büyüklüklerine Göre Enflasyon Türleri

Enflasyon, fiyatlar genel seviyesinin sürekli olarak yükselmesi olduğuna göre, fiyatlar genel seviyesindeki yükselmenin Ģiddetine ve süresine göre değiĢen kavramlarla nitelendirilmektedir (Bocutoğlu, 2009: 82; ġahin, 1997: 463). Enflasyonu ılımlı enflasyon, yüksek oranlı enflasyon, hiperenflasyon olmak üzere büyüklüklerine göre üç tip enflasyondan söz edebiliriz.

1.2.1. Ilımlı Enflasyon(Sürünen Enflasyon)

Fiyatlar genel düzeyinin yavaĢça yükselmesidir. Ilımlı enflasyon genellikle iktisadi faaliyetlerin ve piyasaların canlandığı dönemlerde görülmektedir (Ülgen, 2002: 236). Ilımlı enflasyon yıllık %10‟nun altında kalan tek haneli enflasyon haddidir (Parasız, 2000; 187-188). Bu düzeyde bir enflasyonun ekonominin reel dengeleri üzerinde bozucu etkileri ortaya çıkmaz. Hatta, ılımlı enflasyon giriĢimcileri iyimserlik havası verir, yatırım Ģevkini artırır. Dolayısı ile milli hasıla ve istihdam seviyesi yükselir (ġahin, 1997: 464). Ilımlı enflasyon ortamında para her üç fonksiyonunu (hesap birimi, mübadele ve değer saklama) yerine getirebilmektedir. Ayrıca reel faiz oranı çok düĢük olmadığından kiĢiler tasarruflarını para olarak değerlendirmekte, bankada mevduat olarak tutmakta sakınca görmemektedirler (Ülgen, 2002: 236). Ilımlı enflasyon ortamında insanların bekleyiĢleri nispeten istikrarlıdır. Ġnsanlar nominal koĢullarda sözleĢme yapmaktan çekinmezler, baĢka bir Ģekilde ifade edersek sözleĢmeler enflasyona endekslenmez (Parasız, 2005: 198).

1.2.2. Yüksek Oranlı Enflasyon

Dörtnala enflasyon, daha çok Latin Amerika ülkelerinde görüldüğü için Latin enflasyonu olarak da bilinir. Fiyat artıĢlarının yıllık %10 la %1000 arasındaki enflasyona yüksek oranlı enflasyon denilmektedir (Parasız, 2000: 188).

Yüksek oranlı enflasyon, kamu harcamalarının sürekli artması, gelirlerin üretimdeki artıĢla orantısız olması, sürekli bütçe açıkları, yatırım finansmanlarının emisyonla karĢılanması gibi nedenlere bağlı olarak fiyatlar genel düzeyinin sürekli artıĢ göstermesi sonucunda ortaya çıkan bir enflasyon türüdür.

(29)

Bu tür enflasyonun yaĢandığı ekonomilerde ciddi sorunlar ortaya çıkmaktadır (Ülgen, 2002: 235). Genel olarak yapılan sözleĢmeler bir fiyat endeksine ya da yabancı bir paraya (dolara) endekslenmektedir. Çünkü paranın değeri hızla kaybolmaktadır. Finansal piyasalar zayıflamakta ve fonlar faiz oranları yerine tayınlamayla tahsis edilmeye baĢlamaktadır. Finansal kuruluĢlar yetkilileri kendilerine göre güvenilir olan kiĢilere kredi vermektedir. (Parasız, 2005: 198). KiĢiler ve firmalar paralarının değer kaybına karĢı kendilerini koruyabilmek için büyük mücadele vermektedirler. Para likit olarak tutulmak istenmez. Enflasyonun üzerindeki faiz getirisi garantili olan değerli kağıtlar ya da gayri menkul hatta dayanıklı tüketim malları satın alırlar (Dinler, 2000: 404).

1.2.3. Hiperenflasyon

Fiyatlar genel düzeyinin çok hızlı yükselmesi ve paranın iç değerinin aĢırı ve hızlı bir Ģekilde düĢmesi sonucu enflasyon hızının çok artması durumuna hiperenflasyon denilmektedir (Ülgen, 2002: 237).

Fiyatlar genel düzeyinin aylık %50‟yi aĢtığı enflasyona hiperenflasyon denir. Yüksek oranlı bir enflasyondur. SavaĢ, ihtilal veya anormal durumlarda ortaya çıkar (Unay, 1999: 320). Hiperenflasyonu diğer enflasyon çeĢitlerinden ayıran özelliği, piyasadaki iĢlemlerin ulusal para yerine döviz üzerinden yapılması ve dolayısıyla ulusal para sisteminin çökmesidir (Ünsal, 2005: 101).

Diğer bir ifadeyle likidite meylinin sıfıra inmesidir. Paranın değeri günün her saatinde değiĢmektedir. Hiperenflasyon döneminde paranın mübadele fonksiyonu ortadan kalkmakta, para yerine, altın, döviz ve mal talep edenler çoğalmaktadır. Bankalar kredi musluklarını sonuna kadar açarlar.

Hiperenflasyonun baĢlıca özelliklerini sıralarsak:

- Paradan kaçıĢ, paran değer ölçüsü olma fonksiyonunu yerine getirememesidir,

- Milli piyasaların ve iç fiyatların bozulması, fiyatlar yabancı döviz fiyatlarından çok daha hızlı yükselir,

(30)

- Milli paranın değerini kaybetmesinden dolayı ihracat hemen hemen ortadan kalkmasıdır (Özgüven, 1975: 345).

Hiperenflasyon dolaĢımdaki parayı tahrip etmekte, yabancı paraların ya da yabancı parayla mevduat hesaplarının yerli paranın yerini almasına neden olmaktadır. Hiperenflasyonlar karĢılıksız para rejimlerinde ortaya çıkmaktadır. Hiperenflasyon döneminde giderek daha büyük rakamlı kağıt para basımı teknik olarak mümkün ve kolaydır. Alman hiperenflasyonu döneminde Ocak 1922‟den Ekim 1923‟e kadar fiyat endeksi 1‟den 10.000.000.000‟a yükselmiĢtir (Parasız, 2005: 198).

1.3. Enflasyonu Ölçme Yöntemleri

Bir ekonomide genel fiyat düzeyinde meydana gelen sürekli artıĢa enflasyon denir. Enflasyon, enflasyon haddi ile ölçülür. Enflasyon haddi, genel fiyat düzeyinde belirli dönemde meydana gelen yüzde artıĢ oranını ifade eder. Enflasyonun tanımında yer alan genel fiyat düzeyi kavramını ve dolayısıyla da enflasyon haddi, fiyat endeksi ile ölçülür (Ünsal, 2005: 96-97).

1.3.1. Fiyat Endeksi ÇeĢitleri

Fiyat endeksini tanımlarsak, seçilmiĢ belli sayıda mal ve hizmetin değiĢik dönemlerdeki ağırlıklı ortalama fiyatını, bir temel (baz) dönemi ortalama fiyatına oranı olarak ifade edilir (Uygur, 2001: 359). Endeks oluĢturmak için ilgilenilen piyasaya göre (tüketici, üretici, ihracat, ithalat vb.) söz konusu piyasayı temsil edecek bir mal ve hizmet sepeti oluĢturulur ve seçilmiĢ maddelerin fiyatları dönemsel olarak izlenmektedir. Fiyat endeksleri, fiyatlarının izlendiği mal ve hizmet piyasasına göre isimlendirilmektedir (TÜĠK, 2008: 15). Bunlar tüketici fiyat endeksi, üretici fiyat endeksi, GSMH deflatörüdür (Eren, 1993: 11).

1.3.1.1. Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE)

Tüketici Fiyat Endeksi fiyat seviyesinin belirlenmesinde kullanılan en yaygın yöntemlerden birisidir. Tüketicilerin satın alımlarını gösteren bir sabit mal ve hizmet satın alım maliyetlerini ortaya koyan bir endekstir. Bu sayede belli bir tüketici

(31)

grubunun yaĢam standardını koruyabilmesi için harcaması gereken para miktarındaki değiĢimleri ortaya koymaktadır (Altınok, 2002: 260).

TÜFE değiĢik amaçlar için kullanılır amaçlardan önemlileri:

- Makro ekonomik anlamda enflasyonun ölçülmesi ve diğer ülkelerin enflasyonlarıyla karĢılaĢtırılması,

- Hükümetlerin ekonomik politikalarının belirlenmesi, - Ücretlerin ve fiyatların ayarlanması,

- Herhangi bir değer verisinin enflasyondan arındırılması (deflatör olarak kullanılması),

- Ticari faaliyetlerin yönlendirilmesi,

- Milli muhasebe hesaplarına gösterge olması, - Fiyat analizlerine gösterge olmasıdır.

2003 Temel Yıllı TÜFE‟de, 12 ana grup, 44 alt grup ve 454 madde kapsar. Sepette çeĢitleriyle birlikte toplam 851 ürün bulunmaktadır (TÜĠK, 2008: 20-26).

Tablo 1: TÜFE Ana Harcama Gruplarının Ağırlıkları Ana Harcama Grupları Ağırlık(%)

Gıda ve alkolsüz içecekler 29,42 Alkollü içecekler ve tütün 4,67

Giyim ve ayakkabı 8,09 Konut, su, elektrik, gaz vb. 16,91 Mobilya, ev aletleri ve ev bakım hizmetleri 6,47

Sağlık 2,71 UlaĢtırma 10,42 HaberleĢme 4,82 Eğlence ve kültür 3,6 Eğitim 2,15 Lokanta ve oteller 5,87 ÇeĢitli mal ve hizmetler 4,87

(32)

1.3.1.2. Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE)

Türkiye enflasyonla mücadelede 2005 yılında yeni bir döneme girmiĢtir. Fiyat hareketlerinin ölçülmesinde yeni endeksler ile hesaplama dönemine geçilmiĢtir. Tüketici fiyatları endeksi (TÜFE) yeniden düzenlenmiĢ, 2005 yılı ocak aynı enflasyon değerinin hesaplanması amacıyla devreye girmiĢ ve bu yeni endeks ile ilk oran ġubat ayında açıklanmıĢtır. TÜFE‟deki değiĢimin yanı sıra, Toplam EĢya Fiyatları Endeksi‟nin de yerini Üretici Fiyatları Endeksi almıĢtır. Türkiye‟de yıllardır Üretici Fiyatları Endeksi yerine, Toptan EĢya Fiyatları Endeksi kullanılmaktaydı. 2004 yılından itibaren, Avrupa Birliği‟ne uyum süreci çalıĢmalarının hızlanması, bununla birlikte istatistikler içinde uyum çalıĢmalarının eĢ zamanlı olarak tamamlanması sonucunda, 2005 yılından itibaren Türkiye‟de ÜFE hesaplanmaya baĢlanmıĢtır (Günal, 2007: 385-386).

Üretici fiyatları endeksi (ÜFE), ülke ekonomisinde üretim faaliyetleri içinde yer alan maddelerin fiyatlarında aydan aya ortaya çıkan değiĢimleri ölçmekte kullanılan bir endeks türüdür (Eğilmez ve Kumcu, 2005: 273).

DeğiĢik amaçlar için kullanılabilecek bir endeks olan ÜFE, aĢağıdaki konularda karar alıcılara yardımcı olur:

- Enflasyon ve ekonomideki fiyat hareketlerinin izlenmesi, - Hükümetlerin ekonomik politikalarının belirlemesinde, - Ücretlerin ve fiyatların ayarlanması,

- Üretim ve verimlilik hesapları, - Muhasebe hesapları,

- Fiyat analizlerine iliĢkin çalıĢmalar, - Yatırım kararları

2008 yılı itibariyle, ÜFE‟de 5 ana sektör altında 759 madde kapsar (TÜĠK, 2008: 39-41).

(33)

Tablo 2: ÜFE Ana Harcama Gruplarının Ağırlıkları

Ana Sektörler Ağırlık(%)

Tarım, avcılık ve ormancılık 20,23 Balıkçılık 0,42 Madencilik ve taĢocakçılığı 1,51 Ġmalat sanayi 72,07 Elektrik, gaz ve su 5,77

Kaynak: Türkiye Ġstatistik Kurumu, Fiyat Endeksleri ve Enflasyon, 2008: 38

1.3.1.3. GSMH Deflatörü

Nominal, yani cari fiyatlarla GSMH‟yi, reel, yani fiyat değiĢimlerinin etkisinden arındırılmıĢ GSMH‟ye böldüğümüzde GSMH zımni deflatörünü hesaplarız. Zımni deyimi de bu endeksin kendiliğinden ortaya çıkmasından dolayıdır. Bu tanımdan da anlaĢılacağı gibi GSMH zımni deflatörü en geniĢ kapsamlı fiyat endeksi olarak karĢımıza çıkmaktadır (Eğilmez ve Kumcu, 2005: 274-275).

GSMH Deflatör = (Cari Fiyatlarla GSMH / Sabit Fiyatlarla GSMH) × 100 GSMH Deflatörü, fiyatlar da oluĢan değiĢiklik yüzdesini açıklar. Fiyat endeksleri belirli bir mal sepeti temel alınarak hesaplanır. GSMH, bir ekonomide belirli bir zaman içerisinde üretilen tüm mal ve hizmetlerin değerini içerdiği ve fiyatlar düzeyindeki değiĢikliği daha iyi açıkladığı için GSMH Deflatörü kullanılarak hesaplanan enflasyon oranı daha güvenilirdir (Günal, 2007: 387).

1.3.1.4. Çekirdek Enflasyon

Çekirdek enflasyon, enflasyonun geleceğine iliĢkin tahmin edici gücü yüksek olan, enflasyonun eğilimini belirleyen bir göstergedir (TÜĠK, 2008: 11). Merkez Bankası enflasyon hedefi olarak tüketici fiyatlarındaki değiĢmeleri almaya baĢladığı için para politikasının baĢarısı açısından tüketici fiyatlarındaki temel eğilimleri saptamak önemli bir hale gelmiĢtir (Eğilmez ve Kumcu, 2005: 275).

Karar alıcılar ve iktisat politikası uygulayanlar, enflasyonun orta-uzun vadeli trendini bilmek isterler. Bu amaçla mevsimlik ve geçici etkilerden arındırılmıĢ fiyat

(34)

endeksleri de hesaplanmakta ve bu tür endekslerden hesaplanan enflasyon çekirdek enflasyon adını almaktadır. BaĢka bir ifadeyle çekirdek enflasyon, enflasyonun arz kaynaklı dalgalanmalarını dikkate almayıp asıl olarak talep etkisini dikkate almaktadır. Enflasyonu bir zaman serisi olarak düĢünürsek, çekirdek enflasyon bu zaman serisinin kalıcı trend kısmını yansıtmaktadır (Uygur, 2001: 366).

Çekirdek enflasyon, fiyatlarda gözlenen geçici etkilerin arındırılması sonucunda fiyatlar genel düzeyindeki artıĢ anlamına gelmektedir. Bu geçici etkilerin arındırılması için özel kapsamlı fiyat endeksleri ile hesaplama yapılmaktadır. Türkiye Ġstatistik Kurumu tarafından, 2005 yılı Ocak ayından itibaren hesaplanıp yayımlanan “Özel Kapsamlı TÜFE Göstergeleri” Türkiye için çekirdek enflasyon göstergeleri olarak yayımlanmaktadır. (TÜĠK, 2008: 11).

Çekirdek enflasyonu hesaplamak için TÜFE kapsamına giren kalemlerden; gıda ve enerji fiyatları, ipotek faizi ödemeleri, kamu tarafından belirlenen fiyatlar, ulaĢım maliyetleri ve dolaylı vergilerin endeksin hesaplandığı mal sepetinden çıkarılması yoluna gidilmiĢtir (Bocutoğlu, 2009: 99).

1.3.2. Fiyat Endekslerini Hesaplamanın Yöntemleri

Fiyat endekslerini hesaplamanın baĢlıca üç yöntem kullanılmaktadır bunlar; Laspeyres Endeksi, Paasche Endeksi ve Fisher Endeksidir (Tunay, 2007: 63).

TÜFE ve TEFE, Laspeyres Endeksi yoluyla hesaplanmaktadır. Bu endekse göre, baz alınan herhangi bir dönemin fiyat endeksinin; o mal sepetinden hesaplanan mal miktarlarının cari dönemde ki değeriyle, baz alınan dönemdeki değerine oranlamasıyla bulunur. Endeksin baz alınan yıldaki değeri 100 olarak kabul edilir. TÜFE veya TEFE değerlerindeki değiĢmeler kullanılarak, fiyat genel seviyesindeki değiĢmeler hesaplanır (Aktaran: Turhan, 2007: 5).

Laspeyres Endeksinin daha iyi anlaĢıla bilmesi için örnek olarak TÜFE‟nin hesaplanması göz önüne alınmıĢtır, ancak TEFE‟nin hesaplanması da formülasyon olarak tamamen aynıdır.

(35)

TÜFE = LP =

n i t i W 1 ,         0 , , i t i P P

Bu ağırlıklar (wi,t) tüketici harcamalarının genel düzeyine oranla her bir mal kaleminin öneminin yansıtan bir baz dönemde tüketicinin harcama alıĢkanlıklarını temel alır. wi=

n i i i i i Q P Q P 1 0 , , 0 , 0 , 0 ,

Dolayısıyla, TÜFE aĢağıdaki gibi ifade edilebilir:

TÜFE =

  n i i i n i i t i Q P Q P 1 0 , 0 , 1 0 , ,

EĢitlikte; Qi,0 baz alınan dönemde (t=0) i‟inci malın tüketilen miktarını; Pi,0 da baz alınan dönemde i‟inci malın fiyatını göstermektedir (Tunay, 2007: 64).

Birçok ülkede kullanıldığı gibi Türkiye‟de enflasyonu ölçmek için kullanılan fiyat endeksleri sabit ağırlıklı Laspeyres Endeksleridir (Uygur, 2001: 362). Laspeyres Endeksinin fiyat düzeyinin veya fiyat düzeyindeki değiĢmelerin kusursuz bir ölçütü olmadığı belirtilmelidir. Bu endeks baz dönemdeki miktarlar kullanılarak hesaplandığından, nispi fiyat değiĢmesinden kaynaklanan ekonomik birimlerin mallar arası ikame yapması durumunu dikkate almaz. Endeksle ilgili ikinci sorun, zaman içinde üretim kalitesi değiĢmelerine karĢın endeks de bu değiĢmelerin dikkate alınmayıĢı. Son olarak, endeks piyasaya yeni çıkan mal ve hizmetleri kapsamına almaz (Tunay, 2007: 64-65).

GSMH ve GSYĠH deflatörleri Paasche Endeksi ile hesaplanır. Açıklamaları somutlaĢtırmak için aĢağıda GSYĠH deflatörünün hesaplaması göz önüne alınmıĢtır, kuĢkusuz GSMH deflatörünün formülasyonu da aynı olacaktır.

(36)

Pt =

  n i t i i n i t i t i Q P Q P 1 , 0 , 1 , ,

EĢitlikte; Qi,t cari dönemde üretilmiĢ ve satılmıĢ i‟inci malın miktarını; Pi,t i‟inci malın cari fiyatını ve Pi,0 aynı malın baz yılındaki fiyatını gösterir (Tunay, 2007: 65).

Paasche Endeksi ise, cari yıl için temsili bir mal ve hizmet sepeti seçer ve önceden bu sepetin değerini, içinde bulunulan yıldaki fiyatlar ile bulur ve aynı sepet daha önceki senelerden birinde alınmıĢ olsaydı maliyeti ne olurdu sorusunun cevabını bulur. Buradaki iki maliyetin oranı bize iki sene arasındaki enflasyonu verir (Çepni,2005: 70).

Endeks cari dönemdeki ağırlıkları kullandığından, fiyatı nispi daha az artan mallara olması gerekenden daha fazla ağırlık vermekte ve dolayısıyla bu yöntemle hesaplanan deflatör fiyat artıĢlarını olduğundan düĢük göstermektedir. Diğer yandan, Paasche Endeksi ile yapılan hesaplamalar belirli dönemler itibariyle toplam mal ve hizmet üretimlerini yansıttığından, Laspeyres Endeksinin aksine hem üretim kalitesi değiĢmelerinin hem üretim hacmi değiĢmelerinin ve hem de piyasaya yeni çıkan mal ve hizmetlerin fiyatlar üzerindeki etkilerini kapsar. Bununla birlikte, Paasche Endeksi ile hesaplanan deflatör ile uzun dönemli karĢılaĢtırmalar da yanıltıcı olabilecektir (Tunay, 2007: 66).

Bu formüllerden tek birini kullanmak yerine bu iki endeksin geometrik ortalaması alınarak yapılan hesaplamaya Fisher Endeksi denir (Çepni,2005: 72).

FI = LIPI

1.4. Enflasyonun Etkileri

Günümüz ülke ekonomilerinin yaĢadıkları en önemli sorunlardan birisi enflasyondur. Enflasyonun birçok olumsuz etkisi bulunmaktadır. Enflasyon, fiyatlar

(37)

genel düzeyini yükseltmekte, yatırımları ve tasarrufları azaltmakta, ödemeler dengesini ülke lehine bozmakta ve gelirler reel olarak azalmaktadır (Ülgen, 2002: 237).

Enflasyon döneminde genel fiyat düzeyi yükselir. Ancak bu durumda tüm mal ve hizmetlerin fiyatları aynı oranda yükselmez. Bir zaman içinde bazı malların fiyatları daha fazla yükselir bazı malların fiyatları ise daha az yükselir. Bazı malların fiyatında ise yükselme gecikerek ortaya çıkar. BaĢka bir Ģekilde ifade edersek enflasyon malların nispi fiyatlarını değiĢtirir. ĠĢte bu olgu bir dizi ekonomik ve sosyal etkiler meydana getirir. Para bütün mallar için ortak değer ölçüsü olma iĢlevini giderek yitirir. Para değer ölçüsü iĢlevini yitirdiğinde karar birimlerinin ekonomik hesap yapmaları zorlaĢır. Etkin bir kaynak dağılımı yapılamaz. Kısa ömürlü projelere spekülatif alanlara daha fazla kaynak tahsissi yapılır.(ġahin, 1997: 473). Enflasyonun yarar ve zararlarını birlikte dikkate alarak, etkilerini genel Ģekilde inceleyelim (Türkbal, 2000: 409).

1.4.1. Enflasyonun Tasarruf Hacmi Bakımından Etkisi

Enflasyonun tasarruflar üzerindeki etkisini düĢük gelirli guruplar, orta gelirli guruplar ve yüksek gelirli guruplar olarak ayrı ayrı incelenmelidir (Bocutoğlu, 2009: 85). Enflasyon döneminde faiz oranlarının enflasyonun üzerinde olması gereklidir. Beklenen enflasyon oranı çok iyi hesaplanmalı faiz oranları buna göre belirlenmelidir. Aksi takdirde enflasyon döneminde parasını faiz geliriyle değerlendirme yolunu seçenler zararlı çıkarlar (Dinler, 2000: 412). Bu noktada reel faiz oranı kavramını açıklamakta fayda var. Reel faiz oranı, nominal faiz oranı ile enflasyon oranı arasındaki farktır.

Reel Faiz Oranı = Nominal Faiz Oranı – Enflasyon Oranı

Bu duruma göre, bireylerin tasarruflarını faiz geliri elde etmek amacıyla değerlendirmeleri için nominal faiz oranının enflasyon oranından yüksek olması gerekir (Bocutoğlu, 2009: 85).

(38)

DüĢük ve orta gelirli guruplar, faiz oranlarının enflasyon oranı altında kalacağı endiĢesiyle tasarruflarını faize yatırmaktansa harcama yoluna giderler. Bu durum tüketim harcamalarını artırır. Böylece bir yandan tüketim mallarının fiyatları yükselirken diğer yandan düĢük ve orta gelirli gurupların tasarruftan kaçmasına ve yatırımları besleyen tasarruf kaynaklarının kurumasına yol açar.

Yüksek gelirli guruplar, enflasyon döneminde daha da zenginleĢir ve tasarrufları çoğaltır. Ancak tasarruflar yatırımlara yönelmez (Bocutoğlu vd., 2000: 224). KiĢiler, enflasyonist dönemlerde tasarruf yerine arsa, bina, altın, döviz ve dayanıklı tüketim mallarını tercih ederler (Türkbal, 2000: 409). Para değerini ne kadar hızla kaybederse harcamalar da o derece artar. Bu durum adeta; para önünden kaçıĢtır. Fiyatların yükseleceği korkusu harcamaları etkiler. Harcamaların artması da fiyatları yükseltir (Özgüven, 1975: 347).

1.4.2. Enflasyonun Kaynakların Kullanımı Bakımından Etkisi

Enflasyon kaynakların kullanımı üzerindeki olumsuz etkilerini yalnız tüketim harcamalarının artması Ģeklinde göstermez (Türk, 2007: 92).

Enflasyon devrelerinde, döviz fiyatları da yükselir ve makine ve teçhizat malları ithali azalır. Bununla birlikte, yatırımların gerektirdiği prodüktivite ve maliyet hesapları kesinlikle yapılamaz. Bu da tahminlerin isabetsiz olmasına sebep olur ve dolayısıyla teĢebbüslerin yatırım cesaretini kırar (Özgüven, 1975: 347). Ġthalatın azalmasıyla birlikte ithal edilemeyen malların yurt içinde üretilmesi durumunda ise; fiyat, kalite ve servis açısından uluslararası rekabetten uzak kalitesiz mal üretimi gerçekleĢmektedir. Ülke kaynakları, enflasyon ekonomisi kuralları doğrultusunda rekabetçi üretim alanlarından uzaklaĢmakta ve kaynak dağılımı bozulmaktadır (Ülgen, 2002: 239).

1.4.3. Enflasyonun Ödemeler Dengesine Etkisi

Enflasyon dönemlerinde ülke içi fiyatların yükselmesi, döviz kurlarında gerekli düzenlemeler yapılmadığı taktirde, ithal mallarının daha ucuz hale gelemsine, ihraç mallarının fiyatlarının ise yükselmesine neden olmaktadır (Dinler, 2000: 413).

(39)

Cari iĢlemler dengesi ülkenin aleyhine bozulur. Ülkeye yabancı sermaye giriĢi yavaĢlar iken ülke dıĢına çıkan sermaye hızlanır; sermaye hesabı dengesi ülke aleyhine bozulur (ġahin, 1997: 473). Ġhracatı artırmak için devalüasyonlara baĢvurulur ve ithalatı daraltıcı önlemler alınır (Türkbal, 2000: 410).

1.4.4. Enflasyonun Vergi Üzerine Etkisi

Artan oranlı bir vergi sistemi, toplam gelir enflasyonla yükselirken toplam gelirden tüketime tahsis olunacak gelir kısmını azaltacaktır. Diğer yandan transfer harcamaları da nominal olarak belirleniyorsa, vergilerin yarattığı frenleyici etkiye katkıda bulunacaktır (Parasız, 1999: 235).

Enflasyonist dönemde mükellefler reel gelirleri artmasa da vergi ödemek zorunda kalmaktadırlar. Enflasyon sebebiyle ortaya çıkan yüksek kârların vergilendirilmesi, elde edilen gelirin enflasyon sonucu artarak yüksek oranlı vergi dilimlerine dahil olması ve yine enflasyon nedeniyle satın alma gücünde meydana gelen aĢınmadan dolayı mükellefler elde ettikleri gelirlerinin bir kısmını vergi idaresinden saklama yoluna gitmektedirler (Aktaran: IĢık ve Acar, 2003: 120). Bu durum vergi hasılatının azalmasına ve Hazine‟nin kamu harcamalarını finanse etmek için borçlana ya da para basma yoluna gitmesine sebep olmaktadır, bunun sonucu olarak faiz oranları yükselmekte ve sonuçta enflasyonun gelir dağılımı üzerindeki olumsuz etkisi de artarak devam etmektedir (IĢık ve Acar, 2003: 120).

1.4.5. Enflasyonun Gelir Dağılımı Üzerine Etkisi

Bir ülkede fiyatlar genel düzeyi yükselirken, bu artıĢlar tüm mallarda aynı oranda gerçekleĢirse ve toplumdaki tüm kesimlerin gelirleri enflasyon oranında artarsa, böyle bir enflasyondan kimse zarar görmez. Ekonomideki tüm kesimler eski satın alma güçlerini koruyacaklarından, enflasyon gelir dağılımı üzerinde olumlu ya da olumsuz bir etki yaratmaz (Dinler, 2000: 412).

Oysa enflasyon düĢük gelirliler ile yüksek gelirliler arasındaki farkın büyümesine sebep olur ve gelir dağılımı dengesini de bozmaktadır (Ülgen, 2002: 238). Enflasyon gelir dağılımını sabit gelirler aleyhine bozucu bir etki yaratmaktadır.

(40)

Genellikle sabit ve dar gelirli grupların tüketim eğilimlerinin diğer gelir gruplarından daha yüksek olduğu kabul edilir. Böylece tüketim fonksiyonunda aĢağıya doğru bir kayma enflasyonist baskıyı azaltıcı yönde etkilemektedir. Sabit gelirlilerin gelirlerinde artıĢ olsa bile bu artıĢ gecikmeli ve diğer gelirlerden oransal olarak daha az olacaktır. Hatta kiĢiler sabit gelirli olmasalar bile, gelirlerindeki artıĢı ancak bir gecikme ile oluyor ya da gelirlerindeki yükselme diğer gruplarınkinden daha düĢük oranda oluyorsa, bu durumda da toplam tüketimde bir azalma olacaktır (Parasız, 1999: 235). Buna karĢın, imalatçının, tüccarın üreticinin, serbest meslek erbabının gelirleri fiyat hareketlerini yakından takiberler. Bu sebeple, enflasyon devrelerinde milli gelirin dağılımı genellikle zengin sınıf lehine değiĢir, iĢçi, memur, esnaf, enflasyon dolayısıyla fakirleĢir; enflasyon zengini, daha zengin fakiri daha fakir hale getirir (Türk, 2007: 95).

1.4.6. Enflasyonun Borçlu ve Alacaklı Üzerine Etkisi

Enflasyon döneminde milli para ile borç vermek kayıplı, borç almak ise kazançlı bir iĢtir. Enflasyonun etkisi ile mili paranın değeri sürekli olarak düĢtüğü için, Türk Lirası cinsinden borç verenler vadesi sonunda borç verdikleri parayı geri alsalar bile, enflasyon oranında zarara uğrarlar. Borç alanlar ise, vadesi sonunda borç aldıkları parayı geri öderken enflasyon oranında kazançlı çıkarlar (Bocutoğlu vd., 2000: 225).

1.4.7. Enflasyonun Ücretler Üzerine Etkisi

Fiyatların nominal ücretlerden daha hızlı yükselmesi reel ücretleri düĢürür. Nominal ücretlerin enflasyon oranında yükselmesi sağlanabildiği sürece reel ücretlerdeki azalma önlenecektir. Ama nominal ücretlerin enflasyon oranında yükseltilmesi, uygulamada bir önceki dönemin enflasyon oranından yararlanılarak yapılmaktadır. Enflasyonun hızlandığı dönemlerde bu uygulama reel ücretlerde düĢmeye yol açacağından iĢgücünü yeterince koruyamayacaktır. ĠĢçi sendikaları enflasyon bekleyiĢlerini de dikkate alarak bir önceki yıl enflasyon oranından daha yüksek bir ücret artıĢı istediklerinde ise maliyet enflasyonu yoluyla enflasyonun körüklenmesine yol açtıkları suçlamasına maruz kalacaklardır. Enflasyonun

(41)

yavaĢlamakta olduğu dönemlerde ise geçmiĢ dönem enflasyon oranıyla endeksleme, enflasyonu hızlandırıcı etki yapacaktır (ġiĢik, 1982: 49).

1.4.8. Enflasyonun Sosyal Sınıflar Bakımından Etkisi

Sabit gelirliler enflasyondan en çok zarar görenlerdir. Ücretler, maaĢlar ve kira gibi sabit geçinenlerin satın alma gücü azalır. Sabit gelirler sık sık değiĢmediğinden ve fiyat değiĢmelerine uygun olarak ayarlanmadığından yükselen fiyatları geriden takip ederler. Üretici sınıf, fiyatlar yükselip karlar arttığı için çok daha avantajlı duruma geçerler (Özgüven, 1975: 346-347). Üreticiler ve satıcılar, mallarının fiyatları yükseldiğinden genelde karlı duruma geçerler. Kredi alarak yatırım yapanlar, enflasyonist dönemlerde borç yüklerini azaltırlar (Türkbal, 2000: 409).

Enflasyon bu olumsuz ekonomik etkilerin yanı sıra çok ciddi sosyal etkiler yaratır, para fonksiyonunu yitirir. Gelir dağılımının sabit gelirler aleyhine bozulması sosyal dengeleri bozar. Spekülasyon eğilimi, kolay yoldan para kazanma ve rant kollama arzusu canlanır. MeĢru olmayan iĢler ve rüĢvet yaygınlaĢır. Enflasyon ahlaki değerlerin yıpranmasına, çalıĢma arzusunun ortadan kalkmasına yol açar (ġahin, 1997: 473).

(42)

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

EKONOMĠK BÜYÜME

Ekonomik büyüme hakkında çok çeĢitli tanımlar yapılmıĢtır. Basit bir Ģekilde ekonomik büyümeyi tanımlarsak; “bir ülkede üretilen mal ve hizmet miktarının zaman içinde artmasına ekonomik büyüme denir. Ġktisadi büyüme reel Gayri Safi Yurt Ġçi Hasılanın (GSYĠH) zaman içinde sürekli artması anlamına gelir” (Ünsal, 2005: 15).

Ġktisat literatüründe ekonomik büyüme, ekonomik kalkınma ve ekonomik geliĢme çoğu defa aynı anlamda kullanılmaktadırlar. Fakat bu sözcüklerin anlamları farklıdır. Aralarındaki farkı en tutarlı Ģekilde Alfred Amonn oluĢturmuĢtur. Amonn‟a göre ülke ekonomisi zaman içinde iki yönde değiĢim gösterir.

a) Gövdesi ile büyür geniĢler; örnek verecek olursak nüfus artar, nüfus artıĢıyla birlikte iĢ gücü çoğalır, bununla birlikte üretim faktörlerinde artıĢlar yaĢanır.

b) Bünye ve çatısı ile değiĢir; örnek verecek olursak milli gelir içindeki sanayi, tarım, hizmet sektörlerinin payları değiĢir.

ĠĢte ülke ekonomisinde nüfus, iĢgücü, toprak ve üretim faktörlerinde meydana gelen artıĢlara büyüme denir. Ekonominin bünye ve çatısında meydana gelen değiĢmelere de kalkınma ya da geliĢme denir (Acar, 1998: 5).

2.1. Ekonomik Büyümeyi Belirleyen Unsurlar

Bir ekonomide ekonomik büyümeyi etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Ekonomik büyüme; milli gelirde ve buna bağlı olarak kiĢi baĢına düĢen milli gelirde meydana gelen önemli ve kalıcı artıĢları ifade eder. Bunun sağlanmasında hangi faktörlerin etkin olduğu ve hangi hızda devam edeceği belirleyen faktörler farklılıklar göstermektedir. Çünkü her ülkenin kaynaklarının, sosyal ve ekonomik durumunun farklı olması bu konuda bir genelleme yapabilmemizi engellemektedir.

(43)

(Ülgen, 2002: 30). Bununla birlikte klasik iktisatçılardan günümüze kadar gelen iktisadi ekollerin bu konulardaki yaklaĢımlarında bazı ortak unsurlar bulunmaktadır (Bocutoğlu vd., 2000: 388). Bu temel unsurlar; sermaye birikimi, beĢeri sermaye, nüfus ve iĢ gücü artıĢı ve teknolojik değiĢmedir.

2.1.1. Sermaye Birikimi

Sermaye, üretim sürecinde kullanılan makine, teçhizat, bina, fabrika vb. gibi daha önceden üretilmiĢ mal stoklarından meydana gelmektedir. Emek miktarı sabit olduğunda; toplam sermaye ve iĢçi baĢına düĢen sermaye miktarı yükseltilirse, toplam üretim miktarı artmaktadır. Ancak zamanla sermayenin değerinde bir aĢınma oluĢmaktadır. Bunu önlemek için yani sermaye stokunu belirli bir düzeyde tutabilmek için yeni yatırım yapmak gerekmektedir. Ancak yatırımları artırmak kolaylıkla gerçekleĢtirilemez. Bunu yetersiz kılan en önemli faktörlerden biri tasarruf yetersizliğidir (Ülgen, 2002: 305). Özellikle az geliĢmiĢ ülkelerde tasarruf miktarları oldukça düĢük seviyededir. Bunun yanı sıra dıĢ yardıma baĢvurmanın sınırları ve dezavantajları da bulunmaktadır (Bocutoğlu vd., 2000: 390).

Sermayenin kaynağı tasarruftur. Tasarruf kısaca harcanmayan gelir olarak ifade edilir. Bir ülkenin tasarruf etme seviyesi yüksekse sermaye birikimi hızlı, tasarruf etme seviyesi düĢükse sermaye birikimi yavaĢtır. Sermaye birikimini için tasarrufların yatırıma dönüĢmesi gerekir.

Sermaye birikimi için ilk Ģart, tasarruf düzeyinin yüksek olmasıdır. GeliĢmekte olan ülkelerde tasarruf etme seviyesi düĢüktür.

Sermaye birikimi için ikinci Ģart, yapılan tasarrufların yatırıma dönüĢmesidir. Bireyler ve iĢletmeler bankalara güvenmiyorsa, ya da enflasyon yapılan tasarrufları öldürüyorsa, yapılan tasarruflar yastık altına ya da döviz, altın gayrimenkul alımında kullanılır. Az geliĢmiĢ ülkelerdeki gelir dağılımındaki adaletsizlik diğer yandan israfın olması tasarruf seviyesinin düĢük olmasına neden olur.

Sermaye birikimi için üçüncü Ģart, yatırımların rasyonel bir Ģekilde yapılmasıdır (Unay, 1997: 475).

(44)

2.1.2. BeĢeri Sermaye

Ekonomik büyümenin diğer önemli bir belirleyicisi beĢeri sermayedir. BeĢeri sermaye insanda bilgi birikimini ve becerisini artıran ekonomik büyümenin en temel kaynaklarından biridir (Parasız, 2000: 282). Diğer bir tanıma göre beĢeri sermaye, insan kaynaklarına yapılan ve iĢgücünün niteliğini arttıran yatırımlara denir. Bu durum, iĢ gücü miktarındaki artıĢ sonucunda meydana gelecek üretim artıĢına eĢdeğer oranda, bekli de daha fazla bir artıĢ sağlayabilir. Ülke ekonomisinin geliĢmesinde önemli rol oynayan beĢeri sermaye unsurlarından biriside eğitimdir. Okulda öğretim, mesleki geliĢtirme programları, kurslar ve eğitim yatırımları insan becerilerini geliĢtirmektedir. Ayrıca eğitimli insanlar birbirleri ile iletiĢimleri daha güçlü olur, geliĢen ve değiĢen teknolojiye daha rahat uyum sağlarlar. Bu sebeple insan kaynaklarına yatırım yapmak, kaliteyi ve kaynakların verimliliğini artırıcı etkide bulunur (Berber, 2006: 29).

2.1.3. Nüfus ve ĠĢgücü ArtıĢı

Ekonomik büyümenin diğer önemli bir belirleyicisi nüfus ve iĢgücü artıĢıdır. Nüfus artıĢıyla birlikte iĢgücünde meydana gelen artıĢ, uzun yıllar boyunca ekonomiyi olumlu etkilediği görülmüĢtür. Nüfus artıĢı bir yandan iç pazarın geniĢlemesini sağlarken diğer yandan nitelikli iĢgücünün artmasına neden olur. Bununla birlikte artan nüfus geliĢmiĢ ülkelerde emek arzında getireceği fazlalığın negatif ve pozitif etkileri her zaman sorgulanmıĢtır (Berber, 2006: 29).

2.1.4. Teknolojik GeliĢme

Ekonomik büyümenin diğer önemli bir belirleyicisi teknolojik geliĢmedir. Tasarruf, yeni sermaye yatırımı, beĢeri sermaye birikimi ve nüfus artıĢı ve iĢgücü ekonomik büyümeye büyük bir katkı yapar. Ancak teknolojik değiĢmenin ekonomik büyümeye katkısı (yeni teknolojilerin bulunması, uygulaması ve yeni mallar) çok daha büyüktür (Parasız, 2000: 283).

Teknolojik geliĢme; aynı miktar kaynak kullanımı ile mevcut teknolojinin ilerlemesi sonucu daha fazla üretim elde etme anlamına gelmektedir. BaĢka bir ifade

(45)

ile; var olan ürünlerin üretiminde; yeni yöntemlerin geliĢtirilmesi, yeni nitelikte ürünlerin üretilmesi, yönetim, organizasyon ve pazarlama tekniklerinde sağlanan geliĢme ve yenilik Ģeklinde ortaya çıkan bir durumdur.

Teknolojik geliĢmeyi özelliklerine göre farklı biçimlerde görebilmekteyiz. Bunlardan bazıları ifade etmek istediğimizde bunların teknolojik geliĢmenin ortalama maliyetlerdeki düĢürücü etkisi veya yeni ürünlerin üretilmesine imkan veren iyileĢmeler olarak ifade etmek mümkün olacaktır (Ülgen, 2002: 306).

Teknolojik geliĢmenin yararlarını toplamak için sermaye arttırılmalıdır. En güçlü ve eriĢilmesi çok daha zor olan temel teknolojiler beĢeri sermaye Ģeklinde biçimlenmektedir (Parasız, 2000: 283).

2.2. BaĢlıca Büyüme Modelleri

Büyüme konuları ile klasik iktisatçılar da incelemiĢlerdir. Fakat büyüme teorilerindeki geliĢmeleri 1940-1960 yılları arasında sunulan büyüme modellerine borçluyuz. Keynes ekonominin iĢleyiĢini kısa dönemde statik bir anlayıĢla incelemiĢ ve kısa dönemde eksik istihdamdan tam istidama ulaĢmanın yollarını aramıĢtır. Keynes sonrası bazı iktisatçılar ise ekonominin uzun dönemli büyüme problemleri incelemiĢler ve büyüme modellerini geliĢtirmiĢlerdir (ġahin, 1997: 547).

Büyüme kavramı; bir ülkede üretim kapasitesinin, üretimin, dolayısıyla milli gelirin artması sonucu, kiĢi baĢına milli gelir düzeyinin bir yıldan diğer yıla daha yüksek düzeye gelmesini sağlayan devamlı artıĢlar olarak tanımlanmaktadır. Ekonomik hayatın temel verileri olan; emek, sermaye, doğal kaynaklar ve teknolojik geliĢme düzeyinde meydana gelen artıĢlar; o ülkede kiĢi baĢına düĢen milli gelirde sürekli bir artıĢa neden oluyorsa o ülke ekonomisinin büyüdüğünden bahsetmek mümkün olmaktadır (Ülgen, 2002: 296).

Ekonomik büyüme yaklaĢımlarını; Klasik Ekonomik Büyüme Modeli, Marksist Ekonomik Büyüme Modeli, Joseph Schumpeter Ekonomik Büyüme Modeli, Keynes‟in Ekonomik Büyüme Modeli, Harrod-Domar Ekonomik Büyüme

(46)

Modeli, Neoklasik Ekonomik Büyüme Modeli ve Ġçsel Ekonomik Büyüme Modeli olmak üzere yedi baĢlık altında incelenmesinin uygun olacağı düĢünülmüĢtür.

2.2.1. Klasik Ekonomik Büyüme Modeli

Klasik büyüme modeli A. Smith (1723-1790), D. Ricardo (1772-1823), Malthus (1766-1834), J.S. Mill (1806-1873) ve James Mill (1773-1836) gibi klasik iktisatçıların düĢüncelerinin ortak bir yansımasıdır. Ancak modele en büyük katkıyı D. Ricardo yaptığı için klasik büyüme modeli Ricardo modeli olarak da tanınmaktadır (Acar, 2002: 61).

Klasik iktisatçılar, teknolojik değiĢmenin ve sermaye birikiminin büyümenin lokomotifi olduğunu düĢünmekteydiler. Ancak klasik iktisatçılar insanların ne kadar prodüktif (verimli) teknoloji elde ederse etsinler, ne kadar yeni sermaye yatırımlarına giriĢirse giriĢsinler, asgari geçinme düzeyinde yaĢamaya mahkum olacaklarına inanıyorlardı. Klasik iktisatçılarda bu kanının oluĢmasının sebebi prodüktivite (verimli) artıĢlarının nüfusta bir artıĢa, gerçekleĢen bu artıĢın ise, prodüktivitenin düĢmesine neden olacağıydı. Bu iktisatçılara göre, ekonomik büyüme, kiĢisel geliri geçinme düzeyinin üst kısmına taĢıdığında, nüfus artacaktır. Nüfus artıĢı ise, azalan verimlerin ortaya çıkmasına ve prodüktivitenin düĢmesine neden olacaktır. Bunu sonucunda gelir seviyesi asgari geçinme düzeyine düĢmek zorunda kalacak ve nüfus büyümesi kontrol altına alınmıĢ olacaktır (Parasız, 1997: 3).

Klasik büyüme modeli Ģu varsayımlara dayanmaktadır;

- Sermaye birikimini uyaran önemli faktör kardır. Sanayi devriminin ilk yıllarında karlar yüksek olduğundan tasarruf artıĢı ve sermaye birikimi oldukça hızlıdır.

- Sanayi kesiminde teknik ilerleme oldukça hızlıdır. Emeğin marjinal ürün eğrisi artan bir fonksiyondur.

- Tarım kesiminde teknik ilerleme hızı çok düĢüktür. Toprak miktarında veri olması sebebiyle bu kesimde azalan verim durumu mevcuttur. Sanayi kesimindeki teknik ilerlemeler ve artan prodüktive, tarım kesimindeki azalan verim halinin üstesinden gelemediğinden ekonominin bütünü için azalan verimler kanunu iĢlemektedir.

(47)

- Üretim fonksiyonu veridir. Malthus‟un nüfus teorisine göre ücret seviyesi kısa dönemde emek arz ve talebine bağlı olarak değiĢse bile uzun vadede en az ücret seviyesinde seyredecektir.

- Ekonomide sürekli olarak tam istihdam durumu ve tam rekabet Ģartları koĢulları vardır (Alkin, 1975: 46-47).

Klasik büyüme modeli günümüzün geliĢmiĢ ülkelerinin geliĢme sürecini açıklayamamaktadır. Keza bu model, günümüzdeki az geliĢmiĢ ülkelerin geliĢmesine yeterince yardımcı olacak özelliklere sahip değildir. Çünkü, modelin dayandığı varsayımlar gerçeğe ve geçirilen büyüm tecrübelerine uymamaktadır. Örneğin ekonomilerin devamlı olarak tam rekabet ve tam istihdam koĢullarında çalıĢması mümkün değildir. Ayrıca Maltus‟un nüfus kuramı da giderek önemini kaybetmiĢtir. Ancak model, ilk kez ortaya konan ve sistemli bir model olduğundan önem taĢımaktadır (Acar, 2002: 65-66).

2.2.1.1. Adam Smith

Adam Smith‟le (1723-1790) birlikte, iktisadın, pozitif ve normatif içerikli bir bilim olarak doğuĢu baĢlamıĢtır (ġavaĢ, 1999: 259). Smith‟in 1776‟da Milletlerin Zenginliğinin Doğası ve Nedenlerine Dair Bir Ġnceleme baĢlığını taĢıyan kitabı yayınlandı (Skousen, 2005: 12).

Smith‟in görüĢlerini değerlendirirken yaĢadığı dönemin gerçeklerini ve birikimini de göz önünde bulundurmamız gerekir. Aksi takdirde hem kendisine haksızlık yapmıĢ oluruz hem de vermiĢ olduğu yorumları yanlıĢ değerlendirebiliriz.

Smith‟in eserlerini yazdığı dönemde, Feodalist üretim iliĢkilerinden Kapitalist üretim iliĢkilerine geçiĢin yaĢandığını dolayısıyla Fizyokratların görüĢlerinin yaygın kabul gördüğünü, dıĢ ekonomik iliĢkilerde ise Merkantilist yaklaĢımın hakim olduğunu hatırlamamız gerekir. Smith yeni geliĢmekte olan kapitalizmin ideolojik sözcülüğünü yapıyor ve sınırlı üretim yapma olanağı sağlayan lonca sisteminin, ticaretin önündeki engellerin, mülkiyetin önüne konan engellerinin değiĢmesinin gerekçelerini ortaya koyuyordu (Gürak, 2009: 72).

(48)

Smith ekonomik büyümenin açıklanıĢını sermaye birikimi, iĢbölümü ve uzmanlaĢma, uluslararası ticaret, nüfus artıĢı ve görünmez el niteliğindeki fiyat mekanizması konularındaki düĢüncelerin ortak bir sonucu niteliğindedir.

Smith, Ricardo‟ya benzer bir yaklaĢımla ekonomik büyüme sürecinde üretim faktörlerinin paylarındaki değiĢmeyi gözlemiĢtir. Büyümede, tabii üst sınıra eriĢmeyi ve durgunluğa giriĢin nedenlerini de faktör paylarındaki değiĢmeye bağlayarak açıklamaktadır (Berber, 2006: 57). Tabii kaynakları zengin, yeni iskan edilmiĢ bir ülkeden hareket ederek, ekonomi geliĢirken kar haddiyle ücret haddi arasındaki iliĢkiyi inceler. Ülkenin, kaynaklara oranla kapital stoku küçük olduğu için, kar haddi yüksektir. Ayrıca, kapital birikimi hızlı olduğu için, ücret haddi de yüksektir. Fakat, kapital stoku büyüdükçe kar haddi azalır. Ancak, kapital birikimi nüfus artıĢını izlediği sürece, ücret oranı yüksek kalır. Nihayet, nüfus artar, kapital stoku çok büyür ve ekonomi elde edeceği nihai zenginliğe eriĢir ve bu aĢamada durgunluk baĢlar; kapital birikimi yavaĢlar, ücretler düĢer (Kazgan, 2000: 95). Smith diğer klasiklerden ayrılarak durgunluğu olumsuz bir süreç olmadığını kabul etmiĢ bu nedenle de iyimser klasik olarak adlandırılmaktadır (Berber, 2006: 57).

2.2.1.2. Thomas R. Malthus

Robert Malthus (1766-1834), Nüfus Prensibi Üzerine Bir Deneme adını verdiği ünlü kitabı 1798 yılında yayınlandı (SavaĢ, 1999: 344). Malthus, nüfus teorisi meydana getirdi ve bu teori bütün ekolün de formülü olacaktır (Lajugie, 1965: 24). Malthus‟un görüĢleri azalan verim kanununa dayanmaktadır (Samuelson, 1966: 30).

Malthus‟un yaĢadığı dönemde hem sanayi dünyasında ve hem de politikada “devrim” niteliğinde önemli değiĢmelerin meydana geldiği bir döneme rastlamıĢtır. Adam Smith‟in yaĢadığı yıllarda henüz kımıldamaya baĢlamıĢ olan Sanayi Devrimi, Malthus‟un yaĢadığı dönemde bütün canlılığı ile ortaya çıkmıĢtı. Sanayi Devrimi, bu dönemde sadece üretim ve ulaĢım sektörlerinde yeni teknolojiler yaratmakla kalmadı. Aynı zamanda yeni iĢletme organizasyonları ve daha geliĢmiĢ bankacılık ve kredi kurumları oluĢturdu, fabrika sistemini bütün yararlı ve zararlı yönleriyle günlük yaĢama dahil etmiĢti. ġehir nüfusu hızla artarken, yeni teknolojik ilerlemeler

Referanslar

Benzer Belgeler

Yapılan granger nedensellik analizi sonuçları ise şöyledir; döviz kuru ile faiz oranı arasında döviz kurundan faiz oranlarına doğru tek yönlü bir nedensellik

1988:1-2007:4 dönemi arasındaki verilerin kullanılarak enflasyon ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin araştırıldığı ve ekonometrik yöntem olarak ARDL

Amaç – Lider-üye etkileşimi (LÜE), yenilikçi davranış ve personel güçlendirme kavramlarını üçlü bir ilişkide ele alan bu çalışmanın temel amacı;

Dickson (2004) built Lundberg inequalities for ruin probabilities in two discrete- time risk process with a Markov chain interest model and independent premiums and claims.. Sundt

Foça-i Atik Nahiyesinin Kocadeniz mahallesinde sakin teba-i Devlet-i Âli’yyeden (okunamadı) / veledi Yorgaki nam kimesne kaza-i mezkur bidayet muhakemesinde

Kütahya Sancağı’ndaki yenileşme hareketlerine paralel olarak açılan okulların sayısı ise geleneksel eğitim kurumu olan medreselere göre oldukça azdır.

Böylece Oktay, 1980’lerden itibaren şiirine kültür endüstrisi ve popüler kültür meselelerini taşımış, sosyal hayata dair gözlemlerini sanat ve bilim alanında

Nihayetinde, 11 maddeli akademik yaratıcılık, 7 maddeli bilimsel/ mekanik yaratıcılık, 9 maddeli sanatsal performans alanında yaratıcılık ve öz / günlük yaratıcılık ve