• Sonuç bulunamadı

2.2. BaĢlıca Büyüme Modelleri

2.2.7. Ġçsel Ekonomik Büyüme Modeli

Solow modeli ekonomik büyümenin nasıl meydana geldiğini tam olarak açıklayamamaktadır. Modelin bu eksikliği, ekonomik büyümenin nasıl meydana geldiği ve ekonomik büyümeyi etkileyen politikaların neler olduğunu açıklamayı amaçlayan yeni bir yaklaĢımın ortaya çıkmasına yol açmıĢtır (Ünsal, 2005: 594). Ekonomik büyümeyi Solow‟un öngördüğü Ģekilde, sistemin dıĢında belirlenen faktörlerle açıklayan yaklaĢımın yerini, ekonomik büyümeyi etkileyen tüm faktörlerin; bilgi, beĢeri sermaye, arge, teknolojik değiĢmeler, finansal yenilikler, devletin yeni rolü ve piyasa yapıları gibi birçok değiĢkenin sistemin kendi içinde olduğunu öne süren yaklaĢımlar almıĢtır. Yeni büyüme teorileri olarak ta bilinen içsel büyüme modellerinin savunucularını; Paul M. Romer, Robert E. Lucas ve Robert J. Barro Ģeklinde sıralanabilir (Berber, 2006: 170).

Ġçsel ekonomik büyüme modelinin dayandığı varsayımlar:

- Ekonomik büyüme, sistemin içinde aranmalıdır ve sistemi dıĢarıdan etkileyen dıĢsan bir faktör bulunmamaktadır.

- Teknolojik değiĢme içseldir ve ekonomik kararlardan etkilenir.

- Azalan verimlere dayalı üretim fonksiyonu yerine, artan verimlere dayalı üretim fonksiyonu kullanılmaktadır.

- Ġçsel büyüme modeli tam yakınlaĢma hipotezini kabul etmemektedir. Az geliĢmiĢ ülkelerin, geliĢmiĢ ülkelerle olan gelir farkının artmaması için gerekli tedbirleri alması gerektiğini vurgular.

- Eğitim, sağlık, kamu politikası ve yatırım gibi faktörler, uzun dönemde ekonomik büyümeye olumlu katkı sağlamaktadır.

- Optimal büyümeye ulaĢabilmek için, devletin ekonomiye müdahale etmesi gerekir.

- Bilgi, herkesin ulaĢabildiği kamusal mal niteliğindedir, bilginin kullanımında kimsenin dıĢlanması söz konusu değildir.

- Teknolojik geliĢme sonucunda ortaya çıkan bilgiden, diğer ekonomik birimlerim ne kadar yararlandığı önemlidir.

- Biriken sermaye faktörü, zaman içinde içsel olarak büyümekte ve sermaye faktörünün marjinal verimliliği zaman içinde artmaktadır (http://www.ekodialog.com/Konular/ekonomik-buyume-modelleri-teorileri.html).

Ġçsel büyüme modelleri büyümeyi dıĢsallıktan kurtarmıĢ, üretim artırılmasında itici güç rolü oynayan faktörleri tanımlamıĢ, içselleĢtirmiĢ ve birikim süreçlerini incelemiĢtir. Daha önceki modellerde çok dikkate alınmayan beĢeri sermaye, bilgi birikimi, ar-ge faaliyetleri ve kamu politikaları gibi unsurlar bu modellerle ön plana çıkmıĢtır (Berber, 2006: 184).

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TÜRKĠYE’DE GERÇEKLEġEN ENFLASYON VE

EKONOMĠK BÜYÜME ĠLĠġKĠSĠNĠN TARĠHSEL

GELĠġĠMĠ

Türkiye, Cumhuriyetin kurulmasından bu yana kadar geçen sürede önemli ekonomik geliĢmeler göstermiĢtir. Bu bölümde, Türkiye ekonomisinin geliĢimini 1923-1980 ve 1980 sonrası olarak iki dönemde değerlendirilebilir. Bu iki dönemin ortak hedefi ekonomik kalkınmanın gerçekleĢtirilmesi ve geliĢmiĢ ülkeler arasına katılmak olarak belirlenmiĢtir (Boratav ve Türkcan, 1993: 54).

Türkiye‟de 1950 ve 1960‟lı yıllarda ciddi bir enflasyon sorunu yaĢanmamıĢtır. Ancak, 1970‟li yıllarda görünen ödemeler dengesi krizleri ve gerçekleĢtirilen devalüasyonlar enflasyonun belirgin bir ivme kazanmasına sebep olmuĢtur (Aktaran: Çamlıca, 2010: 30). Enflasyon 1970‟li yıllardan itibaren ekonomide büyük bir sorun haline gelmeye baĢlamıĢ ve uygulamaya konulan bütün ekonomik politikaların baĢlıca hedef göstergesi olarak belirlenmiĢtir. Türkiye ekonomisi 2000‟li yılların baĢına kadar kronik ve yüksek oranlarda enflasyon yaĢarken, bu dönemde zaman zaman yüksek büyüme rakamları da gerçekleĢmiĢ ve bu büyüme oranlarının enflasyondan kaynaklandığı iddia edilmiĢtir (Turhan, 2007: 1).

3.1. 1980 Öncesi Türkiye Ekonomisi

Bu bölümde Türkiye‟de enflasyon ve büyüme arasındaki iliĢkiler, dönemin içinde bulunduğu konjonktür durumuna göre, Cumhuriyetin ilanından çok partili hayatın baĢlangıcına kadar geçen dönem (1923–1945), çok partili sistemden planlı kalkınma dönemine kadar geçen dönem (1946–1960), ithal ikameci planlı kalkınma döneminden 24 Ocak 1980 kararlarına kadar geçen dönem (1961–1979) olmak üzere 3 dönem olarak ele alınması uygun görülmüĢtür.

1923–1945 yılları arasında uygulanan ekonomi politikaları, birden çok ekonomik sistem özellikleri içinde barındırmaktadır. Bir yandan kuruluĢ döneminin Ģartları gereği üretim yetersizliği, sermaye kıtlığı, yaĢam mücadelesinin getirdiği sıkıntılar nedeniyle devletçi politikalar uygulanırken, diğer yandan günümüz ekonomilerinin önceliklerinden olan liberal ekonomi uygulamalarının zemini hazırlanmıĢtır. Ama dönem genelinde, devletin ekonomiye hakimiyetinin ve müdahalelerin ağırlığı daha fazla olmuĢtur (Erdoğan, 2006: 31).

1946 yılında Türk Lirası %116 oranında Devalüe edilmiĢtir, ekonomin dıĢ dünya ile iliĢkileri belirli bir gerçekçilik getirilmiĢtir. 1954 yılına kadar süren olağanüstü geliĢme ve fiyat istikrarı dönemi bu yıldan itibaren yerini ciddi sıkıntılara bırakmaya baĢlamıĢtır (Uluatam, 1981: 20). Bu dönemde iktisat politikaları 1954‟e kadar liberasyon, 1954‟den sonra yerine devletçilik ve müdahaleciliğe bırakmıĢtır (BuluĢ, 2003: 56).

Enflasyonu durdurmaya ve iktisadi tıkanıklıkları gidermeye yönelik bu hayli dağınık tedbirler 1958 yılında Hükümetin, uyguladığı politikanın baĢarısızlığını fiilen kabul etmesiyle yerini daha geniĢ kapsamlı bir istikrar politikasına bırakmıĢtır (Uluatam, 1981: 21). 1958 istikrar tedbirleriyle yeni bir devalüasyon yapılmıĢ 1 dolar %220 artıĢla 900 kuruĢa yükseltilmiĢtir (BaĢol, 1983: 65).

1950–1960 döneminde izlenen ekonomi politikalarındaki aksaklıklar göz önüne alınarak ülke ekonomisin istikrarlı bir Ģekilde ancak yol gösterici planlarla kalkınabileceğini varıldı. Devlet Planlama TeĢkilatı kurulmuĢ ve 1961 yılında Ġktisadi Kalkınma Planının hedefleri ve stratejileri saptanmıĢtır (Parasız, 2003: 175).

3.1.1.1923-1945 Yılları Arası Dönem

Gerek dünya ekonomisinin gösterdiği geliĢmeler gerekse ulusal iktisadi politikalar açısından, 1923‟den 1946‟ya kadar geçen süreyi üç alt dönem halinde ele alarak inceleyeceğiz. Bu alt dönemlerden ilki 1923‟den 1929‟a kadar süren, dıĢa açık ekonomi koĢulları altında gerçekleĢen güçlü bir iktisadi iyileĢme dönemidir. Ġkinci alt dönem, 1930„da Büyük Ġktisadi Bunalım‟ın baĢlamasından 1939‟da Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın patlamasına kadar geçen on yıllık devletçilik dönemini kapsar. Bu

dönemde, iç pazarı koruma amacıyla daha önce alınan önlemleri, 1932‟de benimsenen devletçilik dönemi, yani devletin önderliğinde sanayileĢme atılımı izlemiĢtir. Türkiye 1939 yılından sonra savaĢa katılmamıĢ olmasına rağmen, büyük bir orduyu harekete hazır durumda tutmuĢ ve ithalatın aksaması ve üretim düzeylerinin önemli ölçüde düĢmesi yüzünden ekonomi çok büyük sıkıntılarla karĢı karĢıya kalmıĢtır. Bu koĢullar altında, üçüncü alt dönemde 1940-1945 yılları arası Ġkinci Dünya SavaĢı dönemidir. Bu dönemde devletçilik uygulamasının yerini kıtlıklarla baĢ etmeye ve ordu ile kent merkezlerinin gereksinimlerini karĢılamaya yönelik bölük pörçük önlemler almıĢtır (Owen ve Pamuk, 2002: 24).

Cumhuriyetin kuruluĢundan önceki on iki yıl (1911-1923) savaĢlarla geçmiĢtir. Bağımsızlık SavaĢını kazanılmıĢ ve 29 Ekim 1923‟de Cumhuriyet ilan edilmiĢtir. Yeni devletin izleyeceği ekonomi politikaları Lozan BarıĢ görüĢmelerinin kesintiye uğradığı bir zamanda 1923‟de Ġzmir Ġktisat Kongresinde belirlenmiĢtir. Bu Kongreye ticaret, sanayi, tarım ve iĢçi temsilcileri katılmıĢtır (Acar, 1995: 21). Ġzmir Ġktisat Kongresi‟nde alınan kararlar 1923-1929 tarihleri arasında Türkiye‟nin hızla sanayileĢmesine öncelik verilmiĢ ve bu amacın gerçekleĢmesi için liberal iktisat politikaları uygulanmıĢtır (Morgil, 2002: 38). Bunun nedeni, uygulanan politikaların özel giriĢim ve dıĢa açık bir yapı içinde meydana gelmesiydi. DıĢa açık politikanın benimsenmesinin diğer bir nedeni ise, Lozan AntlaĢması‟nın hükümleriydi. Bu sebeple 1929 yılına kadar Gümrük tarifesinde artıĢlar gerçekleĢtirilememiĢtir (Uludağ, Arıcan, 2003: 5).

1929 yılında dünya ekonomisinde ortaya çıkan büyük ekonomik kriz Türkiye‟de liberal iktisat politikalarının uygulanmasını sona erdiren faktörlerden biri olmuĢtur (Morgil, 2002: 38-39). Diğer faktörleri incelersek, 1923-1929 yılları arasında izlenen liberal iktisat politikalarından fazla baĢarılı sonuç elde edilememesi ve Batı ülkelerinde klasik iktisat politikalarının 1929 buhranına çözüm getirememesi üzerine Devletin ekonomiye müdahale etmesini savunan yeni görüĢlerin ortaya atılmaya baĢlamasıdır (Parasız, 1998: 29).

Dünya ekonomisinin girdiği büyük bunalım yıllarında Türkiye ekonomisi dıĢa kapanarak devlet eliyle bir sanayileĢme dönemine girmiĢtir. 1929‟da Lozan

anlaĢmasının kısıtlamalarının da son bulmasıyla ithalatı denetleyen koruma önlemlerine baĢvurularak koruma duvarları altında eskiden ithal edilen sınai tüketim mallarında ithal ikameci yatırımlara gidildi. Böylece bunalım döneminde azgeliĢmiĢ ülkelerin sanayisiz yapıyı değiĢtirmeye yönelik ilk adımlarına Türkiye de katıldı. 1930 ve 1939 yılları arasında Türkiye planlama deneyimi de yaĢadı (Eroğlu, 2003).

Birinci beĢ yıllık sanayi planı 1934 yılında yürürlüğe girdi baĢarılı olması nedeniyle 1938 yılından itibaren uygulanmaya konmak üzere ikinci bir beĢ yıllık plan hazırlandı. Ancak bu plan II. Dünya SavaĢının baĢlamasıyla uygulamaya konulamadı (Akyıldız ve Eroğlu, 2004: 50). Türkiye savaĢa girmemiĢ olmasına rağmen Ġkinci Dünya SavaĢının ve savaĢ ekonomisinin bütün sıkıntılarını geçirmiĢtir (Aktan, 1978: 49). Hükümetin fazlasıyla artan savunma harcamalarını emisyonla finanse etmeye zorlamıĢ ve bunun yanında vergilerde ve kamusal ürünlerin fiyatlarında yeni düzenlemelere gidilmesinin sonucu, ekonomide fiyat istikrarı bozulmuĢ ve enflasyonist bir sürece girmiĢtir (Uludağ ve Arıcan, 2003: 339).

Tablo 3: 1938-1945 Yılları Arası Fiyat Endeksleri ve DeğiĢim Oranları

Yılı TÜFE DeğiĢim (%) TEFE DeğiĢim (%) GSMH Fiyat Deflatörü DeğiĢim (%) 1938 100.0 … 100.0 … 0,03 … 1939 102.1 2,1 101.3 1,3 0,03 1,8 1940 110.8 8,5 126.6 25 0,04 22,5 1941 132.5 19,6 175.4 38,5 0,05 38,9 1942 220.9 66,7 339.7 93,7 0,1 96 1943 322.0 45,8 590.4 73,8 0,17 65,2 1944 330.1 2,5 459.3 -22,2 0,13 -23,7 1945 333.0 0,9 444.6 -3,2 0,12 -3,4

Kaynak: Türkiye Ġstatistik Kurumu, Ġstatistik göstergeler 1923-2009: 553

Türkiye‟de 1923 ile 1938 yılları arasında sağlıklı bir fiyat tespiti yapılmadığı için, net verilerin elde edilmemesinden dolayı, aynı dönemde büyüme oranlarıyla, enflasyon oranları arasındaki iliĢki incelenememiĢtir. 1938 yılından itibaren enflasyon rakamlarına ulaĢılmasıyla birlikte, bu yıldan itibaren enflasyon oranlarıyla büyüme oranları arasındaki iliĢki incelenmiĢtir (Turhan, 2007: 53).

Tablo 3‟de 1938-1945 yılları arasında 1938 fiyatları ile hesaplanan TÜFE, TEFE ve GSMH fiyat deflatörü enflasyon oranları gösterilmektedir. Toptan eĢya fiyatları endeksi 1942 yılında en yüksek düzeye çıkmıĢ, bu yıldan sonra endekste düĢme görülmüĢtür. Aslında düĢüĢ, fiyatları son derece hızlı yükselen mallara karĢı, halkın satın alma gücünün kalmaması veya satın almaktan vazgeçmesinin bir sonucu sayılabilir (Özer, 1979: 28).

Tablo 4: GSMH Sektör Payları (Sabit Fiyatlarla %)

Yılı

GSMH (Sabit Fiyatlarla)

Tarım Sanayi Hizmetler Değer TL Büyüme Hızı (%) 1938 8 538 9,5 5,4 15,7 12,1 1939 9128 6,9 3,8 16,7 6,9 1940 8 678 -4,9 -1,2 -10,2 -6,8 1941 7 780 -10,3 -16,5 -2,4 -6,4 1942 8 217 5,6 19,4 -2,5 -5 1943 7 413 -9,8 -12,5 -1,4 -9,6 1944 7 038 -5,1 -10,7 -6,1 2,2 1945 5 960 -15,3 -23,5 -16,6 -6,3

Kaynak: Türkiye Ġstatistik Kurumu, Ġstatistik göstergeler 1923-2009: 646

Cumhuriyet hükümeti Ġkinci Dünya SavaĢına kadar, iktisadi büyümeyi ve özellikle sanayi hasılasının büyümesini önemli ölçüde hızlandırmayı baĢardı. 1940‟lara gelince, toplam hasılanın ve sanayi hasılasının büyüme hızı, bu dönemde, savaĢ koĢullarının etkisiyle bir hayli yavaĢlamıĢtır (Tezel, 1994: 488).

Tablo 4‟de 1948 fiyatlarıyla 1938-1945 yılları arası gerçekleĢen GSMH sektör payları büyüklükleri gösterilmiĢtir. Bu dönemde en yüksek büyüme 1938 yılında %9,5 oranında olurken, en fazla daralmanın yaĢandığı 1945 yılında -%15,3 oranında gerçekleĢmiĢtir.

1942 yılından sonra enflasyon ve büyüme oranlarında pozitif bir iliĢki olduğu gözlenmektedir. 1942 yılında enflasyon oranlarındaki yükselme büyüme hızını olumlu etkilemiĢ 1942 yılında GSMH oranı %5,2 oranında gerçekleĢmiĢtir. 1942 yılından sonra enflasyondaki azalmayla birlikte, büyüme hızında daralmalar yaĢanmıĢtır.

SavaĢ süresinde GSMH‟daki geliĢmeleri incelediğimizde ekonomik faaliyetlerin giderek yavaĢladığını görmekteyiz. Bunda bir yandan dünya ticaret hacminin durgunluk içine girmesi, diğer yandan emek gücünün büyük ölçüde silah altına alınması ve yurt içi ekonomik faaliyetlerin büyük ölçüde askeri amaçlara yönelik olması etkili olmuĢtur (Parasız, 1998: 58).

3.1.2.1946-1960 Yılları Arası Dönem

Ġkinci Dünya SavaĢı sona erdiğinde, sadece savaĢa katılan ülkeler değil, savaĢan ülkeler ile yakın siyasi ve ekonomik iliĢkileri olan ülkeler de ağır bir ekonomik çöküntü içindeydiler. Türkiye‟de savaĢ sonrası dönemde ekonomik, sosyal ve siyasi yaraların sarılmasına yönelik uluslararası düzeyde alınan karar ve uygulamalardan doğrudan etkilenmesi kaçınılmazdı. Dolayısıyla siyasi alandaki etkileri dikkati çeken 1946 devalüasyonunu bu çerçevede ele almak gerekir (Doğruel ve Doğruel, 2005: 139).

Türkiye‟de ilk devalüasyon 7 Eylül 1946 tarihinde gerçekleĢtirildi (Turan, 1987:74). TL‟nın yabancı paralar karĢısındaki resmi değeri düĢürüldü. 7 Eylül‟de 1 dolar =130 kuruĢken 282 kuruĢ olarak belirlenmiĢtir (Parasız, 1998: 69). Hükümetin 1946 yılında TL‟nin değerinin düĢürmesinin bazı sebepleri vardır. Bunlar ihracat ürünleri fiyatlarını, savaĢ döneminde ortaya çıkan enflasyondan arındırmak ve elde biriken mal stoklarının ihracatını sağlamak için yapılmıĢtır. Diğer bir sebep ise, IMF‟e katılmadan önce, bu kurumdan izin alınmadan kur ayarlamasına gitmektir (Karluk, 2002: 443).

Fakat, devalüasyon ile dıĢ ticaret dengesinde beklenen olumlu geliĢmeler sağlanamamıĢ, aksine denge daha da bozulmuĢtur. Avrupa‟nın savaĢ sonrası, Türkiye‟nin devalüasyon nedeniyle daha da ucuzlamıĢ olan ihraç mallarına olan yüksek ithal talebi mevcut kapasitenin süratle tamamlanmasına, buna rağmen bu kez savaĢ sonrası her ülkenin büyük ihtiyaç duyduğu sanayi mallarının Türkiye tarafından da yaptığı devalüasyon oranında daha da yüksek fiyatla ithal edilmek zorunda kalınmasına yol açmıĢtır. KuĢkusuz bu olumsuz koĢullar dıĢ ticaret açığı meydana gelmesine sebep olmuĢtur (Uludağ ve Arıcan, 2003: 341).

1950 seçimlerinde, iktidar partisi olan CHP, iktidardan düĢtü. 1945‟de çok partili demokrasi rejimi benimsenerek uygulamaya konulmuĢtur. 1946‟da yapılan genel seçimlerde bir iktidar değiĢmesine yol açmamıĢtır (Hiç, 1980: 9). Ġktidar hükümeti 1950 yılında, iktidarı devrettiğinde, baĢarısız olan 1946 devalüasyonunun ağır tahribatlarına rağmen, Türk parasının iç ve dıĢ değeri, 1950 yılından sonraki dönemlerden çok daha istikrarlı durumda idi (Çelebi, 2002: 60).

Bu dönemde savaĢın sıkıntıları bitmiĢ, milletlerarası iliĢkiler kurulmuĢ, çeĢitli dıĢ yardımların alındığı iktisadi kalkınma için elveriĢli bir dönem baĢlamıĢtı. Bu dönemde Türkiye‟ye çeĢitli dıĢ kaynaklardan hibe ve kredi Ģeklinde yardımlar yapılmıĢtı (Aktan, 1978: 52). Özellikle 1950‟li yılların baĢında uygulanan tarım destekleme politikaları, Kore SavaĢı nedeniyle ülke ekonomisi açısından olumlu sonuçlar doğurmuĢ. Özellikle Kore SavaĢı esnasında tarım ürünlerinde ortaya çıkan dıĢ talep artıĢı ülkemiz ihracatında artıĢa neden olmuĢ; bu durum da liberal ekonomi politikalarının uygulanmasını teĢvik etmiĢtir (Akyıldız ve Eroğlu, 2004: 52). Bu olumlu geliĢmeler tersine dönünce ve ekonominin iç ve dıĢ dengeleri bozulunca, Hükümet dıĢ ekonomik iliĢkileri denetim altına almak zorunda kalmıĢtır.

Hükümet döviz darboğazını aĢmak için ithalatta liberasyona son verdikten sonra bazı önlemleri yürürlüğe koymuĢtu. Bunları sıralarsak: Gümrük vergisinde değer esasına geçilmesi, gümrük tarifelerinin yükseltilmesi, ithal malları fiyat kontrol dairesinin kurulması ve Milli Koruma Kanunu‟nun çıkartılması. Ülke 1958 yılında döviz darboğazı nedeniyle, ithalat ve yatırım yapamadığı gibi kurulu tesisleri de girdi yokluğundan çalıĢtıramıyordu. Bu durum iç piyasada mal kıtlarının; enflasyonunun ve iĢsizliğin artmasına yol açmıĢtır. Bu durumda hükümet üyesi bulundukları Avrupa iktisadi ĠĢbirliği TeĢkilatı‟ndan (OEEC) yol göstermesini, teknik ve mali yardımda bulunmasını resmen talep etti. KuruluĢun hazırladığı rapor, yetkili organlarca kabul edildikten sonra, Türkiye‟ye bir istikrar paketi olarak sunulmuĢtur (Tokgöz, 2001: 14).

Yapılan bu devalüasyon Türkiye‟nin isteğiyle değil IMF‟in zorlamasıyla uygulandı. Devalüasyon gereği aslında 1954 yılında ortaya çıkmıĢtı ama hükümetin önlem almakta isteksiz davranması 1954-58 döneminin kriz ortamında geçmesine

neden oldu (Altınok ve Çetinkaya: 57). 4 Ağustos 1958 yılında alınan istikrar kararlarıyla Türk Lirasının dıĢ değeri 1 dolar = 280 kuruĢtan, 1 dolar = 900 kuruĢa düĢürülmüĢtür (Karluk, 2002: 160). 1958 Ġstikrar önemleri Ģöyleydi:

- Kredi ve mevduat faiz oranlarının yeniden belirlendi, - DıĢ ticarete kota sisteminin getirilmesi,

- Piyasada var olan aĢırı satın alma gücünün azaltılması için kamu sektöründe fiyatlara zam yapılması 1956‟dan beri ikinci kez yürürlüğe giren Milli Kanununun Kaldırılmasıdır (Uludağ ve Arıcan, 2003: 27).

4 Ağustos 1958‟de alınan istikrar tedbirleri ile önce paramızın dıĢ değeri fiili bir devalüasyona tabi tutularak dıĢ ticaretteki tıkanıklıklar giderilmeye çalıĢıldı. Para hacmini kontrol altına almak için emisyonların durdurulması kararlaĢtırılmıĢ, iktisadi devlet teĢebbüslerinin Merkez Bankasından çekebilecekleri para miktarı tahdit edilmiĢti. Ġçeride enflasyon oranını azaltmak için Devlet sanayinde fiyatlar artırıldı ve bankaların kredi muslukları iyice sıkıldı; kredilere tavanlar konuldu ve ancak istenilen faaliyetlere kredi veren selektif kredi sistemi uygulandı. Bu tedbirler sonucunda enflasyon durdurulmuĢtur, hatta 1959 yılı sonuna doğru ekonomide bir durgunluk baĢlamıĢtı. Bunun üzerine istikrar tedbirleri biraz gevĢetildi (Aktan, 1978: 55).

Bu dönemde Türkiye‟de yaĢanan olaylara kısaca değinildikten sonra, bu süreçte yaĢanan enflasyon ve GSMH oranları arasında ne yönde bir iliĢki olduğuna incelersek.

Ġkinci Dünya SavaĢı döneminde ilk kez enflasyonla tanıĢmıĢtır. Fakat 1950‟li yıllardaki durum bir parça farklıdır. 1950 yılının ilk yarısında meydana gelen iktidar değiĢikliğinden sonra ülkemizde yeni bir iktisat politikası anlayıĢının geliĢtirildiğine görüyoruz. Yeni iktisat politikası bir yandan Türk ekonomisinin yapısının diğer yandan o dönemde moda görüĢ olan Keynesgil talep yanlı teorilerin etkisi altında kalmıĢtır (Parasız, 1998: 110).

Tablo 5: 1946-1960 Yılları Arası Fiyat Endeksleri ve DeğiĢim Oranları Yılı TÜFE DeğiĢim (%) TEFE DeğiĢim (%) GSMH Fiyat Deflatörü DeğiĢim (%) 1946 320.4 -3,8 427.7 -3,8 0,12 -5 1947 352.2 1,5 433.3 1,3 0,12 5,6 1948 329.7 1,4 466.7 7,7 0,12 8,6 1949 354.5 7,5 503.5 7,9 0,12 0,4 1950 339.2 -4,3 452.2 -10,2 0,12 -2,1 1951 335.5 -1,1 482.5 6,7 0,14 6,5 1952 352.6 5,1 486.3 0,8 0,14 2,7 1953 369.5 4,8 497.5 2,3 0,15 4,8 1954 402.8 9 552.2 11 0,16 5,1 1955 450.7 11,9 592.0 7,2 0,17 11,3 1956 502.6 11,5 691.5 16,8 0,2 11,8 1957 565.4 12,5 820.8 18,7 0,24 23,3 1958 654.1 15,7 944.7 15,1 0,28 14,2 1959 802.0 22,6 1 128.9 19,5 0,33 19,9 1960 861.3 7,4 1 188.7 5,3 0,34 3,3

Kaynak: Türkiye Ġstatistik Kurumu, Ġstatistik göstergeler 1923-2009: 553

Tablo 5‟de görüldüğü gibi 1954 yılında artmaya baĢlayan fiyatlar, 1958 ve 1959 yıllarında en üst düzeylere ulaĢmıĢtır. Bu dönemde yaĢanan enflasyonda, talep enflasyonu Ģeklinde bir görünüm mevcuttur. Ekonomik sektörler arasında denge bozulmuĢ, üretim ve ithalat ile beslenen mal ve hizmet arzı, toplam talebe yetiĢememiĢ ve fiyatlar genel düzeyi (TEFE) yükselmiĢtir (Özer, 1979: 28). Enflasyon oranları 1953 yılından sonra yükselmeye baĢlamıĢ 1960 yılında daralmıĢtır. Bu dönemde en yüksek TÜFE oranı %22,6 oranından, TEFE %19,5 oranında 1959 yılında gerçekleĢmiĢtir.

1958 yılını izleyen birkaç yıl ekonomi bu yeni istikrar politikasın uyum sağlaması çabalarıyla geçti. 1960 yıllarından itibaren fiyat artıĢlarının sınırlanması baĢarılabilse de üretim alanında geçmiĢ yılların aĢırı ve hesapsız geliĢmelerinin bedelini ödemek zorunda kaldı. 1958, 1959 ve 1960 yıllarındaki çok düĢük geliĢme bu bedelin en somut göstergesidir (Uluatam, 1981: 22).

Tablo 6: 1946-1960 Yılları Arası GSMH Büyüklüğü Yıl GSMH (Sabit Fiyatlarla)

Değer TL Büyüme Hızı (%) 1946 7 864 31,9 1947 8 192 4,2 1948 37 065 15,9 1949 35 213 -5 1950 38 506 9,4 1951 43 446 12,8 1952 48 621 11,9 1953 54 091 11,2 1954 52 480 -3 1955 56 642 7,9 1956 58 428 3,2 1957 62 995 7,8 1958 65 844 4,5 1959 68 521 4,1 1960 70 869 3,4

Kaynak: Türkiye Ġstatistik Kurumu, Ġstatistik göstergeler 1923-2009: 646

Tablo 6‟da görüldüğü gibi 1968 fiyatları ile 1946–1960 GSMH değerlerinde sürekli dalgalanmaların yaĢandığı görülmektedir. Sürekli dalgalanmaların yaĢandığı dönemde en yüksek büyüme hızı 1946 yılında %31,9 oranında, en düĢük büyüme hızının da 1950 yılında -%5 oranında gerçekleĢtiği görülmektedir. GSMH büyüme hızının 1949 ve 1954 yıllarında negatif değerler alırken, diğer yıllarda pozitif değerler almıĢtır. Buna göre; 1946–1960 yılları arasında, Türkiye ekonomisi büyüme eğiliminde olmasına rağmen, sürekli dalgalanmalar yaĢadığından dolayı, ülkede sürdürülebilir bir büyümenin gerçekleĢmediği görülmektedir (Turhan, 2007: 56).

3.1.3. 1961-1979 Yılları Arası Dönem

1954 yılından baĢlayarak dıĢ tıkanma ve göreceli durgunluk konjonktürüne karĢı uygulanan istikrar ve uyum politikaları 1961 yılı ile son buluyor bu dönemden sonra ekonomi yeni bir geniĢleme sürecine hazır hale getiriliyordu. Bu yeni dönemde, 1954‟te baĢlayan korumacı dıĢ ticaret politikalarının belirlediği ve uluslararası pazardan çok iç piyasanın sürüklendiği geliĢme biçimi bu yeni dönemde de egemen olmaya devam etmiĢtir. Ancak, 1962 sonrasını, hem bir önceki

dönemden, hem de Cumhuriyet tarihinin bütün diğer dönemlerinden farklı olarak ayıran belirleyici özellikleri vardır. Bir kere, 1962 sonrası iktisat politikaları planlama uygulamasına oturtulmuĢtur (Boratav, 1998: 94). Planlama dönemine, 27 Mayıs 1960 askeri hareketinden sonra yapılan yasal ve Anayasal düzenlemelerle geçildi (Kepenek ve Yentürk, 2000: 142).

1961 Anayasası hazırlanırken, çıkarılan bir kanunda Devlet Planlama TeĢkilatı (DPT) kurulmuĢtur. Devlet Planlama TeĢkilatı, Kalkınma Planlarını hazırlamak ve yürütmekle görevlendirilmiĢtir (ġahin, 2002: 133). 1962 yılına yetiĢtirilemediği için ilk kez 1963 yılında yürürlüğe girmek üzere arka arkaya, beĢer yılık dönemi kapsayan 3 adet plan hazırlanarak uygulanmıĢtır. Birinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı 1963-1967, ikinci Kalınma Planı 1968-1972, üçüncü Kalkınma Planı ise 1973-1977 dönemleri arasında yürürlükte kaldı. 15 yıllık uzun vadeli plan döneminden sonra, 1979-1983 yıllarını kapsayan dördüncü kalkınma planı da hazırlanmıĢtır. Ancak, içinde bulunulan iktisadi ve siyasi bunalım nedeniyle bu plan uygulanamamıĢtır fakat literatürde yerini almıĢtır.

Bu ilk dört planda, ekonominin her yıl belli bir hızla büyümesi temel amaç kabul edinilmiĢ, sanayileĢmeye öncelik verilmiĢ, plan dönemleri daha uzun dönemli stratejilerin bir parçası olmuĢtur (Bulut, 2006: 218; Kazgan, 2002: 95). Planlama döneminde dıĢ ticaretteki geliĢmeler önceki dönemlerde oluĢan genel çerçevede yürümüĢtür. Türkiye ithal ikameci, yerli sanayiyi korumayı ve geliĢtirmeyi amaçlayan bir dıĢ ticaret politikası izlemiĢtir. Ġhracat önceki dönemlerde büyük ölçüde tarımsal ürünlere dayanmıĢtır (ġahin, 2002: 168). 1956 ile 1959 yılları arasında yaĢanan enflasyon artıĢlarından dolayı 1963 sonrası dönemlerde her kalkınma planına ekonomideki enflasyoncu eğilimlerin önleneceğine dair politikaların belirtilmesine dikkat edilmiĢtir (Uluatam, 1981: 22).

Birinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planında (1963-1967), kamu kesimini emredici bir biçimde yönlendirmeyi, özel kesimi ise çeĢitli araçlar ile özendirmeyi hedeflemektedir. Birinci plan, kalkınma için gereken fedakarlıklara, lüks malların tüketimini sınırlandırmaya ve tasarruf artırıcı tedbirlere özel bir vurgu yapmıĢtır. Ayrıca, ağır sanayiye yönelik bir sanayileĢmeyi, vergi reformunu, fiyat istikrarını

sağlayacak tedbirlerin sürekli olarak alınmasını, iĢsizliği giderecek etkin bir istihdam politikasının uygulanması planın genel hedefleri içerisinde yer almıĢtır (Aktaran: BuluĢ, 2003: 58).

Planlı dönem içinde dıĢ ticaret bilançosu sürekli açık vermiĢtir. Ġthalatta önemli dalgalanmaların olmasına karĢılık, ihracatta yavaĢ fakat sürekli artıĢ olmuĢtur.

Benzer Belgeler