• Sonuç bulunamadı

ÇOKLU ZEKA KURAMINA DAYALI ÖĞRETİM YÖNTEMİNİN 6. SINIF ÖĞRENCİLERİNDE BEDEN EĞİTİMİ DERSİ BAŞARISINA ETKİSİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ÇOKLU ZEKA KURAMINA DAYALI ÖĞRETİM YÖNTEMİNİN 6. SINIF ÖĞRENCİLERİNDE BEDEN EĞİTİMİ DERSİ BAŞARISINA ETKİSİ"

Copied!
130
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1.GİRİŞ

Bu bölümde problem durumu, araştırmanın amacı, önemi, varsayımları, sınırlılıkları ve tanımlar alt başlıklar şeklinde yer almaktadır.

1.1. Problem

İnsan, yaşamını daha sağlıklı ve nitelikli şekilde sürdürebilmek için harekete gereksinim duyar ve bu gereksinim yaşamın her döneminde vazgeçilmezdir. Ancak çocuk okul çağına geldiğinde hareket ederken değişik hedeflere ulaşmayı dener. Bu nedenle beden eğitimi dersi kapsamındaki hareket eğitimi değişik amaçlarla yapılmaya başlanır. Bunlar; sağlık, dinçlik, eğlence, etkileme, estetik, biçimlenme, performans, kendine güven, macera, toplumsallık, rekreasyon olabilir. İlköğretim dönemi düşünüldüğünde 7–9 yaş arasındaki öğrenciler temel hareket becerileri, 10–11 yaşındaki öğrenciler özelleşmiş hareket becerileri, 12–14 yaşındaki öğrenciler ise sportif hareket becerileri yoluyla bu amaçları gerçekleştirerek yaşam boyu fiziksel etkinliklere katılır. Öğrenim standartları ve kazanımlarını gerçekleştirebilmek için genellikle İlköğretim 1–3. sınıflarında oyun, cimnastik, ritm ve dans, daha sonraki dönemlerde ise oyun, ritm ve dans, atletik etkinlikler, cimnastik etkinlikleri, yüzme ve doğa etkinliklerine yer verilmektedir (MEB,2007).

İlköğretim çocukları için hareket eğitimi, çocuklarda sağladığı çok yönlü gelişme ve değişmeyle bireyin kendi kapasite ve yetenekleri doğrultusunda özelliklerini geliştirip daha ileriye götürür. Bireye demokratik yaşamın gereği olan sorumluluk duygusunun, haklar ve ödevler bilincinin yerleşmesi, kendine ve başkalarına saygı duyabilmesi için uygun ortamlar hazırlar. Bu bağlamda ilköğretim programları içinde, beden eğitimi dersinin sağladığı katkılar önem derecesine göre birinci sırayı almaktadır. Bu nedenle asla okul programları dışında tutulmamalı veya önemsiz görülmesine izin verilmemelidir (Çamlıyer, 1997).

İlköğretim, çocuğun büyüme ve beden gelişiminin en hızlı olduğu dönemlere, bir başka ifadeyle en hareketli dönemlere rastlamaktadır. Dolayısıyla ilköğretim, eğitim bakımından büyük bir öneme sahip olmasının yanında, çocuğun hem bedensel

(2)

ve hem de sosyal gelişimini etkileyen bir süreç olarak da karşımıza çıkmaktadır (Boztepe, 1993).

Çocuğun eğitiminde aileden sonra ikinci derecede sorumlu kurum ilköğretim okulları olmaktadır. Bu kurumların amacı, ilköğretim programında yer alan dersler ve diğer eğitici etkinliklerle çocuğun bilgi, beceri ve tutumlarını geliştirmektir. Temel eğitim çağı için oyun ve oyun yapısında düzenlenmiş ve gelecekte yapılacak spor türlerine hazırlayıcı alıştırmalar son derece önemlidir (Koç ve Çobanoğlu,1993).

İlköğretim okullarının beden eğitimi programları teorik açıdan; birinci kademede beden eğitimi ağırlıklıdır ve ikinci kademede beden eğitiminin yanı sıra spora daha fazla yer verilmektedir. İlköğretim programlarının uygulamalarına bakıldığında; hem birinci hem de ikinci kademede beden eğitimi ve sporun birlikte ele alındığı görülmektedir. Eğitimciler de beden eğitimi ve spor olgusunu bir bütün olarak düşünmektedirler. İlköğretim okullarında beden eğitimi programının bütün alanlarda pozitif duyguların gelişimini artırmaya çalışarak, yaşam boyu öğrenme aracılığıyla, çocukların programdaki hedefleri başarmalarına yardım etmesi beklenmektedir. İlköğretim kademesinde beden eğitimi programının hazırlanış ve uygulanış tarzı sadece “hareket etme ve beceri geliştirme” temeline dayanmaktadır (Yaylacı,1998).

İlköğretimin birinci kademesinde daha ziyade birlik ve beraberliği, grup ve toplum şuurunu, dayanışmayı oluşturucu bir spor anlayışı uygulamak gerekir. İlköğretimin ikinci kademesi ise uzun vadede çocuklarda toplumsal başarı şuurunu yerleştirmeyi, giderek rekabetçi bir eğitim ve çalışma hayatına hazırlığı sağlamayı amaçlar (Yamaner, 2001).

İlköğretimin ilk beş yılında çocuklar vücutlarının parçalarını kullanmayı ve önemli hareket örneklerini ayırt etmeyi ve mekanik prensipleri öğrenmeyi, kurallara göre davranmayı, denge ve zamanı, alanı kullanma gibi tecrübeleri kazanabilirler. İlköğretimin birinci kademesinde beden eğitimi programı başarılı olduğu takdirde çocuklar, ilköğretimin ikinci kademesinde geleceğe dönük planlanan hareket aktivitelerinde yer alan becerileri kazanabilirler (Yaylacı,1998). Beden eğitimi, ilköğretim birinci kademede 1. devrede iki saat zorunlu, bir saat seçmeli spor etkinlikleri ve 2. devrede iki saat zorunlu, iki saat seçmeli spor etkinlikleri dersleri olarak müfredatta yer almaktayken, ikinci kademede bir saat zorunlu ve iki saat seçmeli spor etkinlikleri dersleri olarak programda yer almıştır (TTKB,2009).

(3)

İlköğretim çağında verilen eğitim, yaşam boyunca aktivitelerin sürmesi için gerekli olan tutumların gelişmesinde önemli bir süreçtir. Çocukların sağlıklarını koruma, egzersiz yapma alışkanlığı kazandırma ve antrenmanı bilinçli yapabilme amaçlarını güden kapsamlı ve kaliteli bir beden eğitimi programı sayesinde çocuklar hem fiziksel aktivitelere bilinçli bir şekilde katılırken hem de deneyimleri sayesinde alışkanlık haline getirdikleri fiziksel aktiviteleri yaşam boyu yapmaya devam ederler (Memiş veYıldıran, 2006).

Beden eğitimi, eğitim-öğretim amaçlarının tümüyle gerçekleşebildiği hemen hemen tek alan niteliğindedir. Beden eğitimi ve spor, bireyin okul öncesi eğitiminden başlayarak yaşam boyu sürecek spor yapma alışkanlığının kazandırılmasını, sağlık için sporun önemini kavramasını, hareket becerilerini öğrenmesini, fiziksel uygunluğun geliştirilmesini, sporun ve toplum ahlakının özüne bağlı kalan ve sahip çıkan bireylerin topluma kazandırılmasını amaçlamaktadır. Bugün beden eğitimi ve spor; yetişmekte olan nesillerin temel kaynağı olan insanın fiziksel, zihinsel, sosyal ve duygusal gelişimini ve bunun yanında kişilik özelliklerini de geliştirmeyi amaç edinen ve genel eğitimin tamamlayıcısı ve ayrılmaz bir parçası olarak görülen bilinçli ve planlı faaliyetlerdir (Yıldıran ve Yetim, 1996; Sunay ve Sunay, 1996; Yenal vd.1999).

Beden eğitimi derslerinde belirlenen amaçların en önemli hedefi, öğrencilerde ortaöğretim sonrası hayatlarında düzenli olarak spor yapma alışkanlığını ve anlayışını geliştirebilmektir (Yıldıran ve Yetim, 1996). İlköğretim okullarında beden eğitimi dersinin amaçlarının çok iyi hazırlanmış ve çocuk gelişiminin bütün boyutlarını ele alan, çağın ihtiyaçlarına cevap verebilecek esneklik özelliklerine sahip öğretim programlarının, çok ortamlı eğitim durumlarında, nitelikli beden eğitimi öğretmenlerince uygulanması ile gerçekleşebileceği anlaşılmaktadır. Beden eğitimi ve spor programlarında yer alan konulara uygun, olanakları, koşulları, çevreyi, yaş gruplarını, cinsiyet vb. faktörleri dikkate alarak uygulanacak yöntemin seçimi yapılmalıdır (Yaylacı,1998).

Öğrenme ve öğretme teknikleri hakkında yeni bilgiler, öğrenmenin parmak izi kadar kişiye özgün olduğunu herkesin öğrenme tür ve kapasitesinin farklı olduğunu ortaya koymaktadır. Uygun öğrenme ortamında öğrenmeyecek birey yoktur. Böyle bir sonuca ulaşmak için bireysel özelliklere değer veren çok yönlü zihinsel gelişim

(4)

hedeflendiği bir eğitim anlayışının eğitim sistemine egemen olması gerekmektedir (Özden, 2008).

Her birey, kendine özgü özelliklere sahiptir. Öğretmenler, öğrencilerin öğrenmesinde bireysel özellikleri dikkate almalı ve öğretim ortamını bu özelliklere göre düzenlemelidir (Ülgen, 1995). Eğitim programlarının çağın gereksinimlerine yanıt verebilecek şekilde yenilenmesi ve ilk adımın bireysel özellikleri belirleyerek atılması gerekmektedir. Bu hedefe en uygun yolun öğrenci merkezli eğitim ve öğretim olduğu açıkça görülmektedir. Bu nedenle günümüzde bireyselleştirilmiş eğitimi destekleyen esnek programlara ihtiyaç duyulmaktadır (Demirel, 2000).

Öğrencilerin farklı doğalarını, bireysel farklılıklarını tanıma, onların da bu farklılıklardan haberdar olmasını sağlama, öğrencileri geleceğe hazırlamak için oldukça önemlidir. Ayrıca, bireylerin farklılıklarının, becerilerinin ve yetkin oldukları alanların belirlenmesi ve değerlendirilmesi, öğretimin başarısının artırılması için gerekli görülmektedir. Böyle bir farkındalık anlamlı sınıf etkinlikleri düzenlemede öğretmenlere de yardımcı olacaktır (Uysal ve Eryılmaz, 2006). Bireysel farklılıkların temele alındığı bir öğrenme-öğretme sürecinde, farklı yollarla öğrenen bireylerin varlığının kabulü, farklı yollarla öğretim anlayışını da beraberinde getirmektedir. Bu da ancak eğitimcilere yeni bir bakış açısı kazandıran ve her bireyin farklı olduğunu vurgulayan Çoklu Zeka Kuramını uygulamakla mümkün olacaktır (Bümen, 2005).

1983 yılında Howard Gardner tarafından ortaya atılan ve eğitimciler tarafından büyük ve olumlu ilgi gören Çoklu Zeka Kuramı’nda öğrencilerin bireysel farklılıkları göz önüne alınarak eğitim verilmesi gerektiği ilkesi benimsenmiştir. Kuramda bireylerin zekasının sekiz türde var olduğu belirtilmiştir (Gardner, 1983). Çoklu Zeka Kuramı insanların öğrenme ve öğretmeye farklı yaklaşımlar geliştirmeleri için zeka alanlarının kullanıldığı bir teoridir. O halde Çoklu Zeka Kuramı, beynin nasıl çalıştığına dayanarak aktif öğrenmenin ve başka öğrenci merkezli öğrenme yaklaşımlarının belli prensiplerini basitçe dile getiren bir kuramdır (Köroğlu ve Yeşildere, 2004). Çoklu Zeka Kuramı’na göre, öğrenciler yetkin oldukları zeka alanlarını daha verimli öğrenme için kullanmaları ve hem bunları, hem de diğer zeka alanlarını geliştirmeleri için desteklenmelidir. Dolayısıyla öğrenmeyi kolaylaştırmak için, öğretmenlerin, öğrencilerinin güçlü ve zayıf oldukları çoklu zeka alanlarını belirlemeye çalışmaları yararlı olacaktır (Uysal ve Eryılmaz, 2006).

(5)

Bireysel ayrılıklara dikkat çeken Çoklu Zeka Kuramı, uygulamalarda öğrencilerin tüm yeteneklerini, ilgi ve isteklerini kullanmalarını sağlamayı hedeflemektedir. Zeka alanları bireylerin zihinsel durumlarını temsil etmekte, kesinlikle kim ya da ne olduklarını belirtmemektedir. Bu kuram, bireyde yalnız bir zekanın geçerliliğini belirlemek yerine her insanın bütün zeka alanlarında yeteneğinin olduğunu savunmaktadır. Dolayısıyla, her birey bazı zeka alanlarında oldukça gelişmiş, bazılarında orta düzeyde gelişmiş ve bazılarında ise çok az gelişmiş olabilmektedir (Arı ve Saban. 2000).

Çoklu Zeka Kuramı, bugün geleneksel yöntemlerin aksine öğrencilerin birden fazla zeka alanlarını dikkate alarak, sınıftaki bütün öğrencilere ulaşarak öğretimde yöntem zenginliğini arttırmaktadır (Aşçı ve Demircioğlu, 2002). Çoklu Zeka Kuramı’nı geleneksel zeka anlayışından ayıran iki temel özelliği; gerçek yaşamda problem çözmeye, bir ürün elde etmeye dayanması ve zekanın çoğul olarak ele alınmasıdır (Demirel, 2007).

Geleneksel eğitimde ise öğretmen anlatıcı, öğrenci dinleyici durumundadır. Dolayısıyla bu sistem yalnız sözlü anlatıma dayalıdır. Çağdaş eğitimde, Çoklu Zeka Kuramı’ndan hareketle farklı zeka alanlarına sahip öğrencilerin konuya ilgisi arttırılmış ve öğrenme süreçleri kısaltılmıştır (Canoğlu, 2004).

Bu bilgiler ışığında, araştırma kapsamına giren ilköğretim 6. sınıf öğrencilerinin beden eğitimi dersi başarısı üzerinde Çoklu Zeka Kuramı’na dayalı öğretim yönteminin etkisini deneysel olarak inceleyen bu çalışmanın amacı aşağıdaki problem cümlesi olarak ifade edilmiştir.

Öğrencilerin beden eğitimi dersi başarısı açısından, geleneksel öğretim yöntemi ile Çoklu Zeka Kuramı’na dayalı öğretim yöntemi arasında bir farklılık var mıdır?

1.2. Araştırmanın Amacı

Bu araştırmanın amacı ilköğretim 6. sınıf öğrencilerinin beden eğitimi dersi voleybol ve hentbol üniteleri başarısı üzerinde Çoklu Zeka Kuramı’na dayalı öğretim yönteminin etkisini incelemektir. Bu amaç doğrultusunda aşağıdaki soruya cevap aranmıştır.

(6)

Çoklu Zeka Kuramına dayalı öğretim yöntemiyle ders işlenen deney grubu ve geleneksel öğretim yöntemiyle ders işlenen kontrol grubu öğrencilerinin beden eğitimi ders başarısı açısından aralarında anlamlı bir farklılık var mıdır?

1.3. Araştırmanın Önemi

Yüzyıllardır bilim adamları ve filozoflar, insan aklının nasıl çalıştığını, geliştiğini ve nasıl ölçülebileceğini araştırmış ve bu konuda onlarca zeka kuramı, ölçüm teknikleri ve ölçme araçları geliştirmiştir. Bu çalışmalar arasında etkileri günümüze kadar devam edenler olduğu gibi, ortaya çıktığında ciddiye alınmayanları da olmuştur. Özellikle felsefe ve ruhbilimin gelişmesi ile bireyin sahip olduğu en önemli özelliklerden olan zekanın oluşumu konusunda önemli adımlar atılmıştır. Geçmişte zekanın sabit olduğu ve değiştirilemeyeceği, doğuştan getirilen bir özellik olduğu, ömür boyu aynı kalacağı görüşü benimsenmekteydi. Ancak, günümüzdeki beyin ve zeka konusundaki çalışmalar sonucunda araştırmacılar, insanın zihinsel kapasitesiyle ilgili tek bir sınırlılık olduğunu bu sınırlılığın da insanın kendisinin zihinsel gücünün sınırlılığı ile ilgili olduğu görüşündedirler. Bunun bir adım ötesindeki çalışmalar ise insanın hangi yaşta ve hangi zeka düzeyinde olursa olsun, zihinsel kapasitesini geliştirmenin mümkün olduğunu belirtmektedir (Küçükahmet, 2006).

Üzerinde yıllardır çalışılan zeka, soyut bir kavramdır. Bu nedenle de hep merak edilen çerçeveleri çizilmeye çalışılan, sorgulanan bir canlı özelliği haline gelmiştir (Bümen, 2005). Zeka, eğitimcilere göre; öğrenme yeteneği, biyologlara göre; çevreye uyma yeteneği, psikologlara göre, muhakeme yoluyla sonuca ulaşma yeteneği, bilgisayar bilimcilerine göre; bilgi işleme yeteneği olarak tanımlanmıştır (Armstrong, 2000; Günçe, 1973).

Zekanın ne olduğu ve nasıl tanımlanması gerektiği konusu uzun yıllardan beri birçok eğitimcinin ilgi alanını oluşturmaktadır. Bazı eğitimciler, insanın zihinsel işlevlerini veya performanslarını temel alıp insan zekasını ölçtüğünü varsayan çeşitli IQ testleri geliştirerek zekayı kendilerinin hazırladıkları bu “testlerin ölçtüğü nitelik” olarak tanımlarken, bazıları da zekayı bir bireyin sahip olduğu “öğrenme gücü” olarak yorumlamışlardır (Demirel ve ark. 2006).

(7)

Zekaya ilişkin olarak geliştirilen geleneksel yapıdaki bu anlayış ve “IQ tarzı düşünme” sonucu insanlar genel olarak iki kategoriye ayrıldı. Zeki olanlar ve zeki olmayanlar. IQ testleri de bir bireyin zeki kişiler arasında yer alıp almadığını belirleyen yegane ölçüt olarak kabul gördü. Yani, bir bireyin zeki olup olmaması konusunda IQ tek ve değişmez bir belirleyicidir. Dahası geleneksel anlayışa göre, bireyler ya doğuştan zekidir ya da değildir ve onların bu durumunu değiştirebilmek için yapılabilecek bir şey yoktur (Demirel ve ark. 2006).

“Çoklu Zeka Kuramı” Gardner’ın Harward Üniversitesi projesi “ Proje Sıfır” (Project Zero) kapsamında gerçekleştirdiği, normal ve yetenekli çocukların bilişsel potansiyellerinin gelişimi ve beyindeki hasarlardan doğan zeka bozuklukları konusundaki araştırmasının bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Özellikle beyin hasarlı kişiler üzerinde yaptığı çalışmalar bu kuramın geliştirilmesinde yol gösterici olmuştur. Beynin farklı bölgelerinde meydana gelen hasarlar doğrultusunda bir etkinliği yapmakta güçlük çeken bireylerin, beynin diğer bölgeleri tarafından desteklenerek bu açıklığı kapattığı görülmüştür (Demirel ve ark. 2006).

Gardner’in Çoklu Zeka Kuramı, bütün bireylerin çeşitli, farklı problemlerinin çözümü için sahip oldukları becerilerinin bir repertuarı olarak gösterilmektedir. Diğer bir ifadeyle, her kişi zekanın bir düzeyine sahip olabilir. Eğitim için çoklu zekanın anlamı, deneysel testleri hedefleyebilen, insan bilişini göz önünde tutarak geliştirilen teorinin aslında yatmaktadır (Cifuentes ve Hughey, 2003).

Gardner çoklu zeka teorisi ile zekanın toplumlar ve eğitim sistemi üzerinde yıllardır sürüp giden etkisini yani sadece sözel-dilsel ve mantıksal-matematiksel zekasını hesaba katan klasik zeka tanımlanması ve zeka testlerini tarihe karıştırmıştır. Gardner zekanın iki değil sekiz yönü olduğunu savunmuştur. Böylece sadece mantıksal-matematiksel ve dilde başarılı olanların değil, müzikte, sporda, dansta, iletişimde, doğada, resimde de kendini gösterenlerin ve kendini iyi tanıyanların da zeki olduğunu öne sürmüştür (Güngör, 2005).

Kuşkusuz Çoklu Zeka Kuram’ı eğitimcilere yeni bir bakış açısı kazandırmıştır. Getirdiği en önemli farklılık bireylerin zeki ya da aptal değil; farklı olduklarını vurgulamasıdır. Kurama göre herkes farklı nedenlerle, farklı yollarla, farklı hızlarda öğrenir. Öğretmenlerin öğretim sürecinde sadece bu görüşü dikkate alması bile pek çok değişkeni etkiler. Kuramla ilgili öğretim uygulamaları da, öğrencilerin

(8)

öğrenmelerini kolaylaştırmakta, kendilerini tanımalarını, kendilerine güvenmelerini, bireysel farklılıklara saygı duymalarını, yaratıcı düşüncelerini geliştirmelerini ve gelecekte hangi mesleği seçeceklerini düşünmeye başlamalarını sağlamaktadır (Bümen, 2005).

Beden eğitimi öğretim programı ve müfredat programları temelde kendine bedensel- kinestetik zekayı hedef alır. Diğer zeka türlerine alt yapı oluşturabilecek konular yılda birkaç hafta olarak önerilmiştir. Bu öğretim programının ana hedefi yapılacak eğitim sürecinde bedensel- kinestetik zekanın yetilerini üst seviyeye çıkarmaktır (Onay, 2006).

Beden eğitimi dersinin işlenişindeki bu eksikliğin giderilmesiyle, öğrencilerin öğrenim hayatları boyunca karşılaştıkları problemlere etkili, verimli, çok yönlü ve akılcı çözümler üretebilme becerisinin geliştirilmesi çalışmanın önemini vurgulamaktadır.

1.4. Araştırmanın Varsayımları

Araştırmada şu temel varsayımlar kabul edilmektedir;

1. Seçilen örneklem grubunun evreni temsil etme yeterliliği olduğu, 2. Örneklem grubuna uygulanan anketlerin geçerli ve güvenilir olduğu,

3.Anketlerin örneklem grubunu oluşturan öğrenciler tarafından içtenlikle yanıtlandığı varsayılmaktadır.

1.5. Araştırmanın Sınırlılıkları

Araştırma 2008–2009 öğretim yılı içerisinde, gelişmişlik düzeylerine göre iyi, orta ve zayıf olmak üzere belirlenmiş bölgelerde bulunan üç ilköğretim okulunda öğrenim gören 6. sınıf öğrencileriyle sınırlıdır.

Bu araştırma, öğrencilerin baskın olan çoklu zeka alanlarını ön plana çıkaran sözel-dilsel zeka, mantıksal-matematiksel zeka, görsel (şekil)-uzamsal (uzaysal; alansal) zeka, müziksel-ritmik zeka, bedensel-kinestetik zeka, kişilerarası-sosyal zeka, kişisel (içsel; özedönük) zeka ve doğa zekası ile sınırlanmıştır.

(9)

1.6. Tanımlar

Zeka: "Zeka kişinin bir veya birden fazla kültürde değer bulan bir ürün ortaya koyabilme kapasitesi, gerçek hayatta karşılaştığı problemlere etkili ve verimli çözümler üretebilme becerisi, çözüme kavuşturulması gereken yeni ve karmaşık yapılı problemleri keşfetme yeteneğidir." (Saban, 2004).

Piaget, geleneksel zeka anlayışına karşı çıkarak, zekanın zeka testinden alınan puan olmadığını belirtmiştir. O zekayı zihin değişme ve kendini yenileme gücü olarak tarif etmiş ve zekaya gelişimsel açıdan yaklaşmıştır. Ayrıca çocukların ilkel zihin yapısına sahip küçük yetişkinler olmadığını belirtmiştir (Selçuk, Kayılı ve Okut, 2004). Gardner zekayı, bir kişinin bir veya birden fazla kültürde değer bulan bir ürün ortaya koyabilme kapasitesi, gerçek hayatta karşılaştığı problemlere etkili ve verimli çözüm üretebilme becerisi ve çözüme kavuşturulması gereken yeni veya karmaşık yapılı problemleri keşfetme yeteneği olarak tanımlamaktadır (Saban, 2005 ).

Çoklu Zeka Kuramı: Beynin nasıl çalıştığına dayanarak aktif öğrenmenin ve başka öğrenci merkezli öğrenme yaklaşımlarının belli prensiplerini basitçe dile getiren bir kuramdır (Köroğlu ve Yeşildere, 2004).

1.Sözel/Dilsel Zeka: Dilin, sözcüklerin kullanımı ve anlaşılmasına yönelik yeteneğidir. Öykü, roman, şiir okuma, anlama, anlatma, yazma vb.

2. Mantıksal/ Matematiksel Zeka: Matematik sorularını çözme, mantıksal kuramlarla uğraşma, kıyaslamalar ve sınıflandırmalar yapma becerisidir.

3. Görsel/Uzamsal Zeka: Resimler, imgeler, şekiller ve çizgilerle düşünme, üç boyutlu nesneleri algılama ve muhakeme etme becerisidir.

4. Müziksel/ Ritmik Zeka: Sesler, notalar, ritimlerle düşünme, farklı sesleri tanıma ve yeni sesler, ritimler üretme becerisidir.

5. Bedensel/ Kinestetik Zeka: Hareketlerle, jest ve mimiklerle kendini ifade etme, beyin ve vücut koordinasyonunu etkili bir biçimde kullanabilme becerisidir.

6. Kişilerarası/Sosyal Zeka: Grup içersinde işbirlikçi çalışma, sözlü ve sözsüz iletişim kurma, insanların duygu, düşünce ve davranışlarını anlama, yorumlama ve insanları ikna edebilme becerisidir.

(10)

7. Kişisel/İçsel Zeka: Bireyin kendi duygularını, duygusal tepki derecesini, düşünme sürecini tanıma, kendini değerlendirebilme ve kendisi ile ilgili hedefler oluşturabilme becerisidir.

8. Doğacı/Varoluşçu Zeka: Doğadaki tüm canlıları tanıma, araştırma ve canlıların yaratılışları üzerine düşünme becerisidir (Öktem, 2001).

Beden Eğitimi: Yapısal hareketlerin eğitim bütünlüğü içinde belirli hedefler doğrultusunda bilinçli, kontrollü ve düzenli bir şekilde organizasyonuna “Beden eğitimi” denir (Özyiğit, 1991).

Davranış: Organizmanın her türlü etkinliğine davranış adı verilmektedir. Organizmanın gözlenebilen ya da gözlenemeyen açık ya da örtük etkinliklerinin tümüdür. Örneğin; konuşma, yazma, düşünme, kalbin çalışması vb. ( Senemoğlu, 2005).

Erişi: Öğrencilerin giriş davranışları ile çıkış davranışları arasındaki hedefle tutarlı farktır (Mirzeoğlu, 2000).

Bilişsel Gelişim: Bireyin çevresindeki dünyayı anlama ve öğrenmesini sağlayan, aktif zihinsel faaliyetlerdeki gelişimine bilişsel gelişim adı verilir. Bilişsel gelişim, bebeklikten yetişkinliğe kadar bireyin çevreyi, dünyayı anlama yollarının daha kompleks ve etkili hale gelmesi sürecidir (Senemoğlu, 2005).

Duyuşsal Gelişim: Öğrencinin tutum, değer ve duygularıyla ilgilidir (Küçükahmet, 2006).

Psikomotor Gelişim: Vücut kontrolü ile koordinasyonun, başka bir deyişle, sinir-kas sistemleri koordinasyonunun geliştirilmesidir (Tamer, 1987).

(11)

2. GENEL BİLGİLER

Bu bölümde eğitim, öğretim, beyin yapısı, zeka, Çoklu Zeka Kuramı ve bu kuram’ın beden eğitimi dersinde kullanılması ile bu alanla ilgili yapılan çalışmalar hakkında bilgiler verilmiştir.

2.1. Eğitim

Eğitim, belli amaçlara göre insanların davranışlarının planlı olarak değiştirilmesinin yasa ve ilkelerini bulmaya ve bu amaçla teknikler geliştirmeye çalışan bir bilim dalıdır. Eğitim; öğrencilerde bulunan farklı ilgileri, gereksinimleri ve yetenekleri ortaya çıkararak, bunları sınıftaki öğretme-öğrenme sürecinin temelleri olarak kullanmaktır. Eğitim, en genel anlamıyla, insanları belli amaçlara göre yetiştirme sürecidir. Günümüzde okullar, eğitim sürecinin en önemli kısmını oluşturur. Okullardaki bu formal eğitim amaçlıdır, önceden hazırlanmış bir plan çerçevesinde planlı olarak yapılır ve öğretim yoluyla gerçekleştirilir. Eğitim süreci öğretmen tarafından planlanır, uygulanır, izlenir ve eğitim süreci kontrollü olarak yürütülür ( Fidan ve Erden, 1996).

Bireyde kendi yaşantıları yoluyla davranış değişikliği oluşturma süreci olarak tanımlanan eğitim kavramı en genel anlamıyla bireyleri belli amaçlara göre yetiştirme sürecidir ve bu süreçten geçen insanın kişiliği olumlu yönde değişir (Varış, 1996). Eğitim, belirlenen hedefler doğrultusunda bireylerin yaşantılarında, davranışlarında değişiklikler oluşturma sürecidir. Kimi akımlarca da, kendi düşünce sistemlerine uygun biçimde tanımları vardır. Eğitim, bireyin davranışında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme sürecidir.” (Vural, 2004, Kaya, 1996).

Bireylerin davranışlarında meydana getirilen bu değişmelerin bütün toplumu etkilemesi kaçınılmaz bir olgudur (Kaya, 1996).

Belirli hedefler doğrultusunda en uygun program, araç-gereç ve yöntemleri kullanarak, bireyin kişiliğinin bir bütün olarak geliştirilmesini ve çevresine etkin bir biçimde uyum sağlamasını amaçlayan dinamik bir süreçtir (Vural, 2004).

(12)

Eğitimin Amaçları: Eğitim sürecinin temel amacı, yetişen bireylerin ve genç üyelerin içinde yaşadıkları topluma sağlıklı ve verimli bir biçimde uyum sağlamalarına yardımcı olmaktır. Bu uyumun sağlanabilmesi için bireylerin yetenekleri belirlenir ve eğitim yardımıyla en üst düzeye kadar geliştirilir. Milli Eğitim sisteminin amaçları daima rehber alınır. Bireylerin davranışları daima rehber alınan bu amaçlar doğrultusunda değiştirilir.

Eğitim, okul öncesinde, okul yaşamında ve sonrasında daha açık ve kestirme ifadeyle yaşam boyu devam eden sürekli bir süreçtir. İnsanın yaşam boyu edindiği deneyimlerin tamamı bu sürecin kapsamı içerisinde yer alır (Akınoğlu ve diğ. 2008). Çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemi olan ilköğretim ikinci kademe ve lise çağı, öğrencinin beden, ruh, sosyal ve kültürel gelişiminin aşağı yukarı en üst düzeye ulaştığı bir dönemdir. Bu dönemde öğrencinin her türlü ihtiyaçlarına cevap verecek bir eğitime ihtiyaç vardır. Öğrencileri bedensel, zihinsel, ruhsal, sosyal ve kültürel yönleriyle bir bütün olarak yetiştirmek, eğitimin temel ilkelerindendir.

Genel olarak eğitimin amaçları dört grupta toplanabilir. 1. Kişinin kendisini gerçekleştirmesi

2. İnsan ilişkileri 3. Ekonomik verimlilik

4. Sosyal sorumluluk (Tamer ve Pulur, 2001).

2.2. Öğretim

Öğretim ve eğitim kavramı çoğu kez birbirinin yerine kullanılmaktadır. Oysa bu iki kavram kapsam olarak birbirinden farklıdır. Eğitim ve öğretim arasındaki en önemli fark, öğretim sınırları önceden belirlenmiş yolda amaçlara ulaşmak, eğitim ise bu yolun etrafındaki geniş arazide dolaşmaktır. Öğretim ve eğitim arasındaki bir diğer fark, eğitimin her yerde öğretimin ise okul adı verilen kurumlarda gerçekleştirilmesidir (Romizowski, 1984). Öğretimi, bir dersin öğretim programında belirtilen esaslara uygun bir öğrenme-öğretme süreci için gerekli hazırlıkların yapılması, sürecin gerçekleştirilmesi ve bu sürecin, ürün olarak ortaya çıkması, beklenen davranışların tümü görülünceye kadar olabildiğince etkili ve verimli bir biçimde sürdürülmesi hizmeti olarak ele almaktadır (Özçelik,1987).

(13)

Öğretim sürecinde öğretileceklerin belirlenmesi, öğretme işinin de belirlenmesini gerektirir. Öğretme oldukça karmaşık bir yapıya sahip olup, gelişmiş bir becerinin, iyi planlanmış zamanın, dikkatli bir hazırlığın ve sistemli bir uygulamanın ürünüdür. Öğretmede başarının ve yeterliliğin kestirme bir yolu yoktur (Akınoğlu ve diğ. 2008).

Sonuç olarak öğretim, öğrenci gelişimini amaçlayan ve öğrenmenin başlatılması, sürdürülmesi ve gerçekleştirilmesi için düzenlenen planlı etkinliklerden oluşan bir süreç olarak ele alınabilir (Vural, 2004).

2.3. Zeka

Zekanın modern çalışması 19.yy.’ın sonlarında ve 20.yy’ın başlangıcında yürütülen araştırmalarla Alfred Binet’e kadar uzanmaktadır. Bu dönem daha fazla deneysel araştırmalar için ileri görüşlü anlayıştan uzak hareket eden psikolojik çalışmalar zamanıdır (Denıg, 2004).

Üzerinde yıllardır çalışılan zeka, soyut bir kavramdır. Bu nedenle de hep merak edilen, çerçeveleri çizilmeye çalışılan, sorgulanan bir canlı özelliği halini almıştır. Terimin ortaya çıkışı Aristoteles’e kadar uzanmaktadır. Zeka sözcüğünün bilimsel alanda kullanılan Latince "intelligence" sözcüğünü, Aristoteles'in "dia- noesis" teriminin neredeyse birebir çevirisi olarak ilk kullanan Cicero olmuştur. Daha sonra bu konu ile ilgili çalışmalar 19. yüzyılda hızlanmış, pek çok görüş ortaya çıkmış, farklı sınıflamalar yapılmış ve etkileri günlük yaşamımıza yoğun bir biçimde girmiştir (Bümen, 2001).

Psikologların bir kısmı zekayı "soyut düşünme, olaylar arasında ilişkiler kurabilme, kendi kendini tenkit edebilme" yetkinliği olarak tanımlamıştır. Başka bir kısmı zekayı "çevreye ve yeni durumlara intibak edebilme" kabiliyeti olarak değerlendirmiştir. Daha başkaları ise zekayı "öğrenme kabiliyeti" olarak tanımlar (Atalayer, 1994).

Samurçay'a göre zeka şu özellikleriyle tanımlanabilir: - Yeni bir şeyleri süratle öğrenme yeteneği,

- Soyutlamaları, simgeleri, ilişkileri anlama ve kullanma yeteneği, - Yeni ve karmaşık bileşimleri icat etme yeteneği,

(14)

- Farklı verileri kontrol etme ve eleştirme yeteneği.

Bu özellikler bütünüyle ele alındığında zeka kavramının tam olarak anlaşılabileceği söylenebilir. Bazı araştırmacılar ise zeka testlerini geliştirerek, zekayı, "bu testlerin ölçtüğü nitelik" olarak tanımlamışlardır (Samurçay, 1983).

İlk zeka testleri 1904 yılında Fransız Alfred Bined ve arkadaşları tarafından ilköğretim I. kademede başarısız olma riski taşıyan öğrencilerin belirlenmesinde kullanmak amacıyla geliştirilmiştir. IQ testleri adı verilen bu testler başta ABD olmak üzere bir çok ülkede yaygın olarak kullanılmaya başlanmış, bunun sonucu olarak da, insan zekasının objektif olarak ölçülebileceği ve zeka seviyesinin de IQ puanı olarak bilinen tek bir sayıya indirgenebileceği görüşü bugüne kadar pek çok araştırmacı arasında yayılarak kabul görmüştür (Saban, 2004).

Bu testlerin günümüzde de eleştirilen en önemli özelliği, bireylerin sadece sözel ve matematiksel yeteneklerini ölçebiliyor olması buna karşılık diğer yetenekleri konusunda bilgi vermemesidir. Özellikle yaratıcılık yeteneğini ölçmedeki başarısızlıkları çeşitli araştırmalar tarafından da ortaya konulmuştur (Naglieri ve Kaufman, 2001).

Zekaya ilişkin eski bakış açısına göre: - Zeka sabittir

- Zeka niceliksel olarak ölçülebilir - Zeka tekildir

- Zeka gerçek yaşamdan soyutlanarak ölçülebilir

- Zeka öğrencileri sıralamak ve olası başarılarını kestirmek için kullanılır Zekaya ilişkin yeni bakış açısına göre:

- Zeka geliştirilebilir

-Zeka herhangi bir performansta veya problem çözme sürecinde sergilendiğinden sayısal olarak hesaplanamaz.

- Zeka çeşitli yollarla ortaya konabilir

- Zeka bağlam/gerçek yaşam durumlarında ölçülür

- Zeka bireylerin gizil güçlerini ve onların başarılı olabilecekleri farklı yolları anlamak için kullanılır (Selçuk, Kayılı ve Okut, 2004).

(15)

2.3.1. Zeka İle İlgili Yaklaşımlar

Psikometrik Yaklaşımlar: Psikometrik yaklaşım zekayı nicel, tek ve bütünleşik bir kavram gibi görmektedir. Zihin yaşı ve takvim yaşını zeka değerlendirmesinin temeli olarak ele alır. Psikometrik yaklaşım öncelikle öğrenmenin iki yolunu öne çıkarmıştır. Bunlar sözel-dilsel ve mantıksal-matematikseldir. Çünkü bu alanlar nicel olarak ifade edilebilir, ölçülebilir, standart tekniklerle karşılaştırılabilir alanlardır. Eğitim sistemi açısından bireyleri, grupları, okulları, bölgeleri karşılaştırmak açısından psikometrik yaklaşım oldukça işlevseldir (Selçuk, Kayılı ve Okut, 2004).

Gelişimsel Yaklaşımlar: Bireylerin değişik yaşlarda özümleme ve uyumsama yoluyla çevreye nasıl uyum sağladığını ve gelişimsel ilerlemeler gösterdiğini ortaya çıkarmaktır. Zekayı anlamak için bilginin nasıl edinildiğini ve kullanıldığını ele almak gerektiğini öne sürmektedir. Piaget’ ye göre zeka, çevreye uyum sağlama gücüdür. Diğer bir deyişle zihin gelişimi dengelenme sürecidir. Birey başlangıçta denge durumundadır. Yeni karşılaştığı bilgi ve durumlar dengesini bozar. Özümleme ve uyumsama yoluyla çevreye uyum sağlar ve yeniden denge oluşur. Böylece zihin gelişimi devam eder. Zihin gelişimini etkileyen etkenler arasında özellikle çocukların aktif yaşantı geçirmesi ve toplumsal aktarım çok büyük önem taşır ( Selçuk, Kayılı ve Okut, 2004).

Piaget yaptığı çalışmaların sonucunda 7–11 yaş grubunu somut işlemler dönemi olarak tanımlarken, Vygotsky zihin gelişim dönemleri ve vurgulanan özellikler de 7–11 yaş grubunu okuldaki formal çalışmaların vurgulanması olarak belirtmektedir (Vygotsky, 1978).

Biyo - Ekolojik Yaklaşımlar: Birçok araştırmacı, zekanın tanımlanması ve ölçülmesi ile ilgili yeni fikirleri keşfetmek amacıyla beyni biyolojik perspektiften ele almıştır. Bunlardan biri olan Ceci’nin zeka ile ilgili olan biyo-ekolojik teorisi, bir tek bilişsel potansiyelin ya da bir “g” faktörünün olmadığını ileri sürer. Bunun yerine farklı sayılarda potansiyelin olduğunu iddia eder. Bilginin ve doğal yeteneğin ayrılmaz olduklarını, bununla birlikte ortamsal, biyolojik, üst bilişsel ve güdüsel değişkenlerin de zeka kavramları içerisinde yer aldıklarını belirtmiştir. Öne çıkardığı üç ana kavram, çoklu bilişsel potansiyel, bağlam ve bilgidir. Zekanın biyo-ekolojik ya da

(16)

psiko-biyolojik perspektifi, zekayı tek faktör teorisi ile açıklamaktan ziyade zekanın, farklı şekillerde açıklanmasını destekler (Selçuk, Kayılı ve Okut, 2004).

Çoklu Yaklaşımlar: Çok boyutlu özellik öncülerinden biri J.P. Guilford'tur. Guilford (1967–68) ilk kez zekayı kuramsal düzeyde bilişsel görevlerle incelemiştir. Guilford'un SI (Structure of Intellect) olarak bilinen bu modeline göre zekanın üç boyutu vardır. İçerik boyutu; figürlerle, sembollerle, anlamlarla ve davranışlarla ilgili bölümlerden oluşur. Ürünler boyutu; birimler, gruplar, ilişkiler, sistemler, değişik durumlarda formüle etme ve doğurgulardır. İşlem boyutu ise; biliş, bellek, ayrıştırıcı düşünme, bütünleştirici düşünme ve değerlendirme süreçlerinden oluşur (Obuz, 2001).

Sternberg’e göre zeka; “Bireyin zihinsel olarak kendi kendini yürütme kapasitesidir”. Bu Kuram bilişimsel, bağlamsal ve deneyimsel üç alt alanı içermektedir. Bilişimsel alan, bireyin zekice davranışlar geliştirirken kullandığı bilişsel süreç ve yapıları kapsayan içsel dünyasını, bağlamsal alan, kişinin çevresel etkenleri değerlendirmede kullandığı süreçleri ve dış dünyasını, deneyimsel alan ise bireyin deneyimlerinin iç ve dış dünyasıyla ilişkilerini içermektedir (Yavuzer, 2002).

Gardner’a göre zeka; “Yaşam boyu karşılaşılan farklı durumlarda problemleri çözme ve yeni ürünler ortaya çıkarma kapasitesidir ve insanların sahip oldukları çoklu zekaların her biri yaşamak, öğrenmek, problem çözmek ve insan olmak için kullanılan etkili birer araçtırlar” (Gardner, 2004).

2.3.2. Çoklu Zeka Kuramı

“Öğretmen olarak, öğrenme heyecanı duyuyorsanız, insanlarla ilişkilerinizden, izlediğiniz bir piyesten, duyduğunuz heyecanı çocuklara tüm canlılığı ile iletebiliyorsanız işte onlara verebileceğiniz en değerli armağan budur” Gardner

Çoklu Zeka Kuramı, bir felsefe olarak çok yeni değildir. Daha ilk çağlarda Platon (MÖ.427–347) çoklu eğitim-öğretim modellerinin öneminin farkındaydı. Bunu “eğitimde zorlama kullanmayın, özellikle erken eğitim eğlenceli olmalıdır. Böylece siz doğal eğilimleri daha iyi keşfedebilirsiniz” sözleri ile vurgulamıştır (Amstrong, 2000).

Çoklu Zeka Kuramı’nı Harvard Üniversitesi öğretim üyelerinden Psikolog Howard Gardner ortaya atmıştır. Gardner (1983) “Düşünüş Biçimi”(Frames of Mınd) adlı kitabında insanın çoklu zekaya sahip olduğunu öne sürmüş ve çoklu öğrenme

(17)

ortamlarında bireylerin problem çözme becerisinin ve üretkenliğinin daha fazla olabileceğini belirtmiştir (Demirel, 2007).

Gardner, Çoklu Zeka Kuramı’nın temelinde biyolojik ve kültürel boyutların yer aldığını savunmaktadır. Nörobiyolojik araştırmalar öğrenmenin, hücreler arasında sinaptik değişimlerin bir sonucu olduğunu göstermektedir. Kültürler de farklı zeka türlerine verdikleri değerle, zeka gelişiminde önemli rol oynamaktadır. Fazla değer verilen zeka türleri de diğerlerinden daha çok ve hızlı gelişmektedir. Çünkü kabul gören ve değer verilen davranışlar motivasyonu artırmakta ve bireyi bu davranışları zenginleştirmeye yöneltmektedir (Demirel, 2007).

Çoklu Zeka Kuramı bilişsel bilim, gelişimsel psikoloji ve nörobilimden yararlanılarak her bireyin zeka düzeyinin özerk güçler ya da yetenekler tarafından oluştuğunu ve sekiz zeka gücünün var olduğunu savunmaktadır. Zekalar her zaman birlikte çalışırlar ancak bu çok karmaşık yollarla gerçekleşir. Örneğin bir futbol oyuncusu bedensel zekayı koşar, yakalar ve vururken; uzamsal zekayı sahayı ve görevini tanırken; dil ve sosyal zekayı oyun kurallarını öğrenirken ve takımıyla tartışırken, paylaşırken; özedönük zekayı kendini değerlendirirken kullanmaktadır (Demirel, 2007).

Çoklu Zeka Kuramı’nın anahtar kavramı “çoğul” kelimesidir. Çünkü zeka çok yönlüdür. Doğuştan genetik kalıtımla getirilen zeka geliştirilebilir, değiştirilebilir ve zeki olmak belli derecede öğrenilebilir (Selçuk, Kayılı ve Okut, 2004).

Çoklu Zeka Kuramı’nın bilinmesi, öğrencilerin tanınmasında ve ihtiyaçlarının öğrenilmesinde eğitimcilere büyük kolaylık sağlar. Gardner, öğrencilerin farklı yanlarının farkında olunmasını ve eğitim durumlarının, bu farklılıkları göz önünde bulundurarak düzenlenmesini önerir. Kuramın getirdiği en büyük yenilik, eğitimin bireyselleştirilmesidir ve hızla gelişmekte olan teknolojiden dolayı bu gittikçe daha kolaylaşmaktadır. Öğretimde herhangi bir tek tip eğitsel yaklaşımın çocukların yalnızca küçük bir kısmına sesleneceği kabul edilmelidir. Gardner şöyle demektedir: “Hepimiz bu dünyaya bir kez geliyoruz. Öğretmenler bir kez geliyor. Öğrenciler bir kez geliyor. Herkese eşit şans tanımak zorundayız. Sonunda herkes ile başarılı olamayacağız, ama bunun için çabalamak önemlidir” (Gardner,1999).

(18)

1. Her insan kendi zekasını arttırma ve geliştirme yeteneğine sahiptir: Çok yakın zamana kadar, insan zekasının bütünü ile doğumla kazanıldığı, hayat boyu devam ettiği ve en önemlisi de birey ile birlikte doğan bu zekanın geliştirilmesine yönelik hiçbir şeyin mümkün olamadığı görüşü hakim iken, günümüz insan zekasının, yine insanın yapabilecekleri ile ilgili kendisi hakkında sahip olduğu ufkuyla paralellik gösterdiği kabul edilmektedir.

2. Zeka, sadece değişmekle kalmaz aynı zamanda başkalarınıda öğretilebilir: Bu anlayışa göre; hangi yaş ve seviyede olursa olsun insanın zihinsel işlevleri, performansları veya kapasitesi değiştirilebilir, iyileştirilebilir ve geliştirilebilir.

3. Zeka, insandaki beyin ve zihin sistemlerinin birbiri ile etkileşimi sonucu ortaya çıkan çok yönlü bir olgudur. İnsan zekasının, insanın içinde yaşadığı fiziksel, sosyal ve kültürel çevresini algılamasını, anlamasını ve kontrol etmesini sağlayan birçok yönü vardır.

4. Zeka, çok yönlülük göstermesine rağmen, kendi içinde bir bütündür: Bir birey, günlük hayatta çözmesi gereken bir problem ile karşılaştığında, bu bireyin zekasının çeşitli yanları bir bütünlük göstererek, belli bir uyum içinde çalışırlar. Bu durumda insan zekasının güçlü alanları karşılaşılan problemi çözmek için üzerine düşen görevleri yerine getirirken, güçsüz alanları da, eğitme eğilimindedirler.

5. Her insan çeşitli zeka alanlarının tümüne sahiptir. Çoklu Zeka Kuramı, her insanda yalnızca tek bir zekanın geçerliliğini belirlemek yerine, her insanın bütün zeka alanlarında yeteneğinin olduğu görüşünü benimsemektedir. Ancak, her insanda söz konusu olan bu zeka alanları değişik düzeylerde bulunabilmektedir. Dolayısıyla, her insan bazı zeka alanlarında oldukça gelişmiş ve diğerlerinde ise, çok az gelişmiş olabilmektedir.

6. Her insan, zeka alanlarından her birini belli bir düzeyde geliştirebilir. Bir bireyin belirli bir zeka alanındaki yetersizliğinden yakınması ve bu problemin doğuştan olduğunu varsayması, dolayısı ile de, bu durumun kolaylık ile değiştirilemeyeceği görüşüne karşın, Çoklu Zeka Kuramı, eğer yeterli ve uygun destek, imkan ve eğitim sağlanırsa, gerçekte her bireyin zeka alanlarının hepsini oldukça yüksek bir düzeyde geliştirebilme kapasitesine sahip olduğunu ileri sürmektedir. 7. Çeşitli zeka alanları, genellikle bir arada belli bir uyum içinde çalışır. Genellikle, gerçek hayatta hiçbir zeka alanı tek başına var olmaz. Dolayısıyla, çeşitli

(19)

zeka alanları birbirleri ile sürekli olarak etkileşim içindedir. Örneğin, futbol oynamakta olan bir kişinin koşmak, topu başkasına atmak ve topu yakalamak gibi özellikleri içeren bedensel-kinestetik zeka alanına sahip olmasının yanında, bu kişinin kendisini oyun sahasına adapte edebilmesi için görsel-uzaysal zekaya ve oyunda ortaya çıkabilecek muhtemel anlaşmazlıkların çözümü için de sosyal zekaya sahip olması gerekir.

8. Bir insanın her alanda zeki olabilmesinin birçok yolu bulunmaktadır. Bir kişinin belli bir alanda zeki sayılabilmesi için herkesçe benimsenmiş standart sayılabilecek bir takım kriterler söz konusu değildir. Dolayısıyla, sözel-dilsel zekaya sahip bir kişi, okumayı çok iyi beceremeyebilir, fakat aynı birey yüksek düzeyde tiyatro, drama veya oyun yeteneği sergileyebilir ( Saban, 2004).

1. Sözel/Dilsel Zeka

Bireyin kendi diline ait kavramları etkili bir biçimde kullanabilme kapasitesi, aynı zamanda başka dilde de kendi düşünce ve duygularını etkili bir şekilde ifade etme kabiliyetidir. Şair, yazar, politikacı, sunucu, oyun kuran ve geliştiren kişiler (editörler) bu grupta yer alırlar (Kaçar, 2004, Saban, 2005).

Sözel dilsel zekası kuvvetli olan bireyler, işiterek, konuşarak, okuyarak, tartışarak ve başkaları ile karşılıklı iletişime girerek en iyi öğrenirler (Saban, 2005).

Değişik kültürlerde yaşayan insan dil kullanma becerisine sahiptir. Ancak kimileri dili sadece iletişim amacıyla kullanırken, kimileri birden çok dil ve iletişim becerisi gösterebilir. Dil zekası da iletişim aracı olarak dili etkili kullanma kapasitesini ifade etmektedir. Bu kapasite sözel ya da yazım yeteneği şeklinde ortaya çıkabilir (Demirel, 2007).

Bu zekanın özündeki kapasiteler şunlardır:

- Düzeni ve sözcüklerin içeriğini anlama, açıklama, öğretme, öğrenme, - Mizaha dayalı anlatım,

- Yazılı ya da sözlü olarak etkili hitabet, ikna ve etkileme gücü,

- Hatırlama ve geri getirme, metalinguistik analiz (anlamaya yönelik çözümleyici sorular sorma) (Lazear, 2000).

(20)

Sözel-dilsel zekası güçlü bir öğrencinin bazı özellikleri şunlardır:

- Yaş ortalamasından daha iyi yazar, hikaye uydurabilir, masal anlatır ve şaka yapar, - İsimler, yerler ve tarihler hakkında iyi bir hafızaya sahiptir,

- Kelime oyunlarından hoşlanır, kelimeleri doğru heceler, yaşına göre iyi bir kelime haznesi vardır,

- Kitap okumayı sever, sözlü anlatımları dinlemeyi sever,

- Diğer çocuklarla daha çok sözel iletişim kurar (Armstrong, 2000).

Öğrenme yolu: Kelimelerle oynayarak, yazarak, okuyarak, konuşarak, mizahı kullanarak, ikna ederek öğrenme (Onay, 2006 ).

Çalışma alanları: Edebiyat, Yazarlık, Şair, Arşivcilik, hatip, Dil Bilim, Hukuk, Siyaset gibi alanlarda başarıyla çalışırlar (Onay, 2006 ).

2. Mantıksal/Matematiksel Zeka

Mantıksal-matematiksel zeka, bize çoğu “bilimsel düşünme” ya da “tümevarımcı-tümdengelimci düşünmeyi” çağrıştırır. Tümevarımcı düşünme, objektif gözlemler yapma ve incelenen verilerden bir sonuç çıkarma, yargıya varma ve hipotezler kurma yeteneğidir. Tümdengelimci düşünme, genel bir durumu, onun bütününe bakarak anlama yeteneğidir. Mantıksal-matematiksel zeka, problem çözme ya da yeni bir bilginin doğruluğunun tartışıldığı durumlarda harekete geçer. Bu zeka kavramları tanıma ve geometrik şekiller gibi soyut sembollerle çalışma, parçalar arasında ilişkiler kurma ve bu parçalar arasında farklı bağlantıları görme kapasitesi gerektirir (Demirel, 2006).

Bu zekanın özündeki kapasiteler şunlardır: - Soyut yapıları tanıma,

- Tümevarım yoluyla akıl yürütme, tümdengelim yoluyla akıl yürütme, - Bağlantı ve ilişkileri ayırt etme, karmaşık hesaplamalar yapma, - Bilimsel yöntemi kullanma (Lazear, 2000).

Mantıksal-Matematiksel zekası güçlü bir öğrencinin bazı özellikleri şunlardır: - Cihazların nasıl çalıştığı ile ilgili sorular sorar,

- Matematik problemlerini kafasında hızlıca çözer, matematik dersinden hoşlanır, matematik konulu bilgisayar oyunlarını ilgi çekici bulur,

(21)

- Mantık bulmacalarını çözmeyi ve beyin cimnastiğini sever,

- Nesneleri hiyerarşilerine göre yerleştirmekten ve sınıflandırmaktan hoşlanır, -Yüksek seviyede bilişsel düşünme işlemlerinin kullanıldığı deneyler yapmaktan hoşlanır,

- Yaşıtlarından daha soyut ve kavramsal düşünebilir, yaşıtlarına göre sebep-sonuç ilişkilendirmesi gelişmiştir (Armstrong, 2000).

Öğrenme yolu: Akıl yürüterek, soyut modelleri tasarlayarak, sayılarla düşünerek, ilişkileri ve bağlantıları kurgulatarak öğrenme (Onay, 2006).

Çalışma alanları: Muhasebeci-satın alma, matematik ve mühendislik bilimleri, Bilim adamı, İstatistik, bilgisayar, ekonomi ve fen bilimleri alanlarında başarıyla çalışabilirler (Onay, 2006).

3. Görsel/Uzamsal Zeka

Bir bireyin çevresini objektif olarak gözlemlemesi, algılaması, değerlendirmesi ve bunlara bağlı olarak da dış çevreden edindiği görsel ve uzamsal fikirleri grafiksel olarak sergilemesi kabiliyetlerini içerir (Saban, 2005).

Bir objenin farklı açılardan perspektifini anlayabilir, onu zihninde canlandırabilir. Öğrendiği bilgileri somut ve görsel sunuşlara dönüştürür. Resimler ve şekillerle düşünür. Hayalinde gördüğü resimleri anlatabilir (Armstrong, 2000).

Bu zekanın özündeki kapasiteler şunlardır: - Aktif imgelem, hayal gücü,

- Zihinde canlandırma, uzayda yer, yön, yol bulma, uzaydaki nesneler arasındaki ilişkileri tanıma,

- Grafik temsili,

- İmajlarla zihinsel manevralar yapma,

- Farklı açılardan objeler arasındaki benzerlik ve farklılıkları tanıma (Bümen, 2005) Uzamsal zekası güçlü bir öğrencinin bazı özellikleri şunlardır:

- Net görsel tasvirler yapabilir, harita, tablo ve diyagramları yazılı metinlere kıyasla daha iyi yorumlar,

- Yaşıtlarından daha fazla düş kurar, yaşına göre daha iyi şekiller çizer, yaşına göre ilginç üç boyutlu yapılar kurmak ilgisini çeker,

(22)

- Sanat etkinliklerinden zevk alır, film, slayt ve benzeri görsel etkinliklerle uğraşmaktan zevk alır,

- Bulmacalar hazırlamaktan hoşlanır, yap-boz gibi görsel etkinliklerle uğraşmaktan zevk alır,

- Okurken resimlerden, yazılardan çıkardığından daha fazla anlam çıkarır,

- Çalışma kitapları, çalışma yaprakları veya diğer materyallerle uğraşmaktan zevk alır (Armstrong, 2000).

Öğrenme yolu: İmgeleri düzenleyerek, zihinsel resimler oluşturarak, çizerek, desen oluşturarak, hayal ederek öğrenme (Onay, 2006 ).

Çalışma alanları: Ressam, Artist, Fotoğrafçı, Mühendis, Kameraman, Mimar, Heykeltıraş, Tasarımcı, Dekoratörlük, İzci, Rehber gibi meslek alanlarında başarıyla çalışabilirler (Onay, 2006 ).

4. Bedensel-/Kinestetik Zeka

Bedensel kinestetik zeka bir kişinin düşünce ve duygularını anlatmak için vücudunu kullanmadaki ustalığı veya ellerini kullanma ve elleriyle yeni şeyler üretme kapasitesi olarak tanımlanır (Öz, 2005).

Bireyin bir problemi çözmek, bir model inşa etmek veya bir ürün meydana getirmek için vücudunun belli organlarını kullanabilme kapasitesidir. Koordinasyon, denge, güç, esneklik, hız gibi fiziksel yetenekleri ve bu yeteneklerin birlikte işlemesini sağlayan devimsel nitelikli becerileri içermektedir. Aktör, atlet, dansçı, heykeltıraş, cerrah ve tamirciler kinestetik zeka yeteneğine sahiptir (Armstrong, 2000, Saban, 2005).

Bedensel zekanın özündeki kapasiteler şunlardır:

- Vücut hareketlerini kontrol etme ve önceden planlanmış vücut hareketlerini kontrol etme,

- Bedenin farkında olma, zihin ile beden arasında güçlü bir bağ kurma, - Pandomim yetenekleri, bedeni tümüyle iyi kullanma (Bümen, 2005).

Bedensel Kinestetik zekası güçlü bir öğrencinin bazı özellikleri şunlardır: - Nesneleri dokunarak tanıma eğilimindedir,

(23)

- Mimikleri çok fazla kullanır ve taklit yapma becerisi gelişkindir,

- Uyumlu ve ahenkli dans etme becerisine sahiptir, uzun süre hareketsiz kalmaktan sıkılır,

- El becerisine dayanan işleri muntazam ve kolayca yapar ( Öz, 2005).

Öğrenme yolu: Zihinle bedeni birleştirerek, mimiklerle, vücudu geliştirerek,

dokunarak, dans ederek, üç boyutlu tasarımlar oluşturarak öğrenme (Onay, 2006 ). Çalışma alanları: Spor, Dans, Heykeltıraş, Teknik direktör, Koreograf, Oyunculuk,

Cerrahlık, Sanatçılık gibi alanlarda başarıyla çalışabilirler (Onay, 2006 ).

5. Kişilerarası/Sosyal Zeka

Sosyal zeka başkalarının psikolojik davranışlarını, içerisinde bulundukları durumları anlama ve kişilerle kolaylıkla iletişim kurabilme becerisidir. Bu zeka tipine sahip kişiler, bilgilerini ve dertlerini başka kişilerle paylaşmaktan çekinmez, kişilerle iletişim kurmakta çok beceriklidirler, yakın arkadaşları birden fazladır, yapılacak her organizasyonda başı çekmek isterler, bir takımın parçası olmak onlar için her şeyden önemlidir (Taşezen, 2005).

Kişilerarası zeka, kişiler arasındaki başkalıkları, kişilerin ruh halleri arasındaki tezatlıkları, huyları, mizaçları, güdüleri ve niyetleri gibi ayrılıkları fark etme becerisi üzerine kuruludur. Daha ileriki kademelerde bu zeka yetenekli yetişkinlerin diğer bireylerin gizli niyet ve arzularını okumasına izin verir. Bu zeka, dini ve politik liderlerde, öğretmenlerde, terapistlerde ve ebeveynlerde oldukça gelişmiş bir şekilde görülür (Gardner,1993).

Kişilerarası zekanın özündeki kapasiteler şunlardır:

- İnsanlarla sözlü ya da sözsüz etkin iletişim kurma, karşıdaki kişinin bakış açısıyla dinleme,

- Bir bireyin ruhsal durumunu ya da duygularını okuma, empati kurma, - Grupta işbirliği içinde çalışma,

- Sinerji kazanma ve yaratma (Lazear, 2000).

Kişilerarası zekası güçlü bir öğrencinin bazı özellikleri şunlardır: - Yaşıtlarıyla sosyal ilişkiler kurmayı sever,

- Doğal bir lider olarak görünür, problemleri olan arkadaşlarına tavsiyelerde bulunur, - Topluluklara veya diğer organizasyonlara katılır,

(24)

- Diğer çocuklara öğretmekten zevk alır, diğer çocuklarla oynamaktan hoşlanır,

- İki ya da daha fazla yakın arkadaşı vardır, diğer insanları düşünür ve empati kurabilir, - Diğer insanlar onunla olmaktan hoşlanır (Armstrong, 2000).

Öğrenme yolu: Sinerji oluşturarak, sempati kurarak, işbirliği yaparak, kaynaşarak, iletişim kurarak öğrenme (Onay, 2006 ).

Çalışma alanları: Öğretmenlik, Yönetim, İşletme, Danışmanlık, Psikologluk,

Rehberlik uzmanı ve Politika gibi alanlarda başarıyla çalışabilirler (Onay, 2006 ).

6. Kişisel/İçsel Zeka

Bir kişinin; kendisini tanıması ve kendisi hakkında sahip olduğu bu bilgi ve anlayış ile çevresinde uyumlu davranışlar sergileme yeteneğidir. Bu zeka türü ile bir kişini kendisini objektif olarak değerlendirmesi, sahip olduğu duyguların, ihtiyaçların veya amaçların farkında olması, kendine iyi disipline etmesi ve kendisine güvenmesi gibi yetenekler kastedilir. İçsel zeka; bir kişinin kendini tanıması, kim olduğunu, ne yapmak istediğini ve neyi yapmak istemediğini veya çeşitli durumlarda nasıl davranması, nelere yönelmesi ve nelerden uzak durması gerektiğini bilmesi ve bütün bunlara bağlı olarak da hayatında doğru kararlar almasıdır (Saban, 2004).

Kişisel-içsel zeka, Gardner’e göre günlük hayattaki en önemli zekadır. Kişinin kendiyle ilgili bilgisi olması ya da hayatıyla ve öğrenme ile ilgili sorumluluk almasına işaret eden zekadır. Bu tip zekası güçlü olan birey, kendi coşkularının sınırlarını (aralığını) anlayabilen, kendi davranışlarını yönetirken bunlara dayanabilen (güvenebilen) kişidir. Böyle bir kişi, zamanında düşünmeyi, yanıtlamayı ve kendini değerlendirmeyi başarabilir (Bümen, 2005).

İçsel zekanın özündeki kapasiteler şunlardır: - Konsantrasyon, düşünsellik,

- Yürütücü biliş, üst biliş (Düşünme hakkındaki düşünce etkinlikleri), - Değişik duyguların farkında olma, özü tanıma ve değer verme, - Yüksek düzeyli düşünme becerileri ve akıl yürütme (Lazear, 2000).

İçsel zekası güçlü bir öğrencinin bazı özellikleri şunlardır: - Bağımsızlık duygusu gösterir,

(25)

- Yalnız çalıştığı ve oynadığı zaman başarılı olur, tek başına çalışmayı başkalarıyla çalışmaya tercih eder,

- Çok bahsetmediği bir hobisi ya da uğraşı vardır,

- Ne yaptığını çok iyi bilir, ne hissettiğini doğru bir şekilde ifade eder,

- Başarılarından ve başarısızlıklarından ders alır, öz saygısı yüksektir (Armstrong, 2000).

Öğrenme yolu: Yoğunlaşarak, duygu ve düşüncelerinin farkına vararak, ruhsal gerçekliklerin farkına vararak, düşünmeyi düşünerek, benliğini geliştirerek, özgün bireysel etkinlikler yaparak öğrenme (Onay, 2006).

Çalışma alanları: Yazar, Psikoterapist, Sosyal hizmet uzmanı, Dini lider, Sanatçı, İş

adamı, Ressam, Heykeltıraş vb. alanlarda başarıyla çalışabilirler (Onay, 2006).

7. Müziksel/Ritmik Zeka

Müzik, insanın ses ve vücudunu kullanarak kendini ifade etmesiyle en eski sanat biçimlerinden biridir. Müziksel-ritmik zekanın gelişiminde erken çocukluk yılları önem taşımaktadır. Ses ve tona duyarlılıkta 4–6 yaş arasının kritik dönem olduğu sanılmaktadır. Gardner, bu zekadaki üstünlüğün, insan zekasının diğer alanlarından daha önce ortaya çıktığına dikkati çekmektedir (Obuz, 2001).

Müziksel zekaya sahip olan bireyler duygularını ve düşüncelerini müzikle aktarmayı sevmektedirler. Ders çalışırken, iş yaparken seyahat ederken, hep sesleri ritimleri ve melodileri kullanmayı tercih etmektedirler. Çevredeki seslerden anlam çıkarma, konuşulan kişinin ses tonundan ruhsal durumu kestirme, arabanın motor sesinden problemi anlama gibi farklı davranışlar da müzikal zekanın bazı yeterlilikleridir (Lazear, 2000).

Müzikal-ritmik zekası gelişmiş olan kişiler, bir müzik aleti çalmaktan, şarkı sözü yazmaktan, beste yapmaktan, koro ve benzeri faaliyetlerde bulunmaktan hoşlanmaktadırlar (Lazear, 2000).

Müzikal zekanın özündeki kapasiteler şunlardır:

- Müziğin ve ritmin yapısına değer verme, müzikle ilgili şemalar oluşturma, - Seslere karşı duyarlılık, melodi, ritim ve sesleri taklit etme, tanıma ve yaratma, - Ton ve ritimlerin değişik özelliklerinin kullanma (Lazear, 2000).

(26)

Müzikal zekası güçlü bir öğrencinin bazı özellikleri şunlardır: - Dinlediği şarkıların melodilerini hatırlar, güzel bir sesi vardır,

- Bir müzik aleti çalar veya bir koroda şarkı söyler, ritmik bir konuşma ve hareket tarzı vardır, kendinde olmadan mırıldanır,

- Çalışırken masaya veya sıraya ritmik şekilde vurur, etrafındaki seslere çok duyarlıdır. - Müzik sesi duyduğunda bundan hoşlanır, dışarıda öğrendiği şarkıları söyler (Armstrong, 2000).

Öğrenme yolu: Melodi ve ritim yaratarak, empati kurarak, seslere duyarlı olarak, enstrüman kullanarak, müziğin yapısını kavrayarak öğrenme (Onay, 2006 ).

Çalışma alanları: Şarkıcı, Besteci, Müzisyen, Orkestra şefi, Müzik eleştirmeni gibi alanlarda başarıyla çalışabilirler (Onay, 2006 ).

8. Doğacı/Varoluşçu Zeka

Gardner tarafından açıklanan son zekadır ve doğal çevreyi anlama, tanıma ile ilgilidir. Doğacı zeka, kişinin çevredeki bitki ve hayvanların türlerini fark ettiklerinde ve alt türlerini sınıflandırma prensiplerini yaratabildiklerinde ortaya çıkmaktadır. Örneğin, Darwin ve Kaptan Cousteau çok bilinen doğa bilimcileridir. Çeşitli çiçekleri ayırt edebilen, farklı hayvanları adlandırabilen, hatta ayakkabı, araba ya da giysi çizimcilerini ortak kategorilere yerleştirebilen çocuklar geleceğin doğa bilimcileridir (Bümen, 2005).

Doğacı/Varoluşçu zekası, kayalar ve çimler ile flora ve fauna çeşidi de dahil olmak üzere bitkileri, mineralleri, hayvanları, dünyayı, dağları, denizler, mevsimleri vb. tanıma ve sınıflandırma yeteneğidir. Her insan bu yeteneğe sahiptir ve belirli ölçülerde köpekleri, kedileri ve ağaçları tanıyabilmektedir. Kimi insanlar daha küçük yaşlarda doğadaki varlıkları tanıma ve sınıflandırmada aşırı derecede başarılı olmaktadır (Demirel, 2005).

Doğacı/Varoluşçu zekanın özündeki yeterlilikler şunlardır: - Doğa ile bütünleşme, doğal bitki örtüsüne duyarlılık, bitki yetiştirme,

- Doğanın tepkilerine karşı duyarlılık, farkındalık, doğadaki bitki ve hayvanları tanıma ve sınıflama,

(27)

Doğacı zekası güçlü bir öğrencinin bazı özellikleri şunlardır:

- Doğa olaylarına karşı çok hassas ve duyarlıdır, doğadaki canlıları incelemekten hoşlanır, doğaya, hayvanat bahçelerine ve doğa tarihi müzelerine yapılan gezileri çok sever,

- İnsanın var oluşunun nedenlerini ve kendi var oluşunu düşünür,

- Farklı canlı türlerinin isimlerine karşı dikkatlidirler, ekolojik çevre, doğa, bitki ve hayvan konularına ilgi duyar (Lazear, 2000).

Öğrenme yolu: Doğayı ve doğada olup bitenleri gözlemleyebilme yeteneği kazanarak, kendisinin de bu dünyanın bir parçası olduğunun farkına vararak öğrenme (Onay, 2006).

Çalışma alanları: Zooloji, Botanik, Organik Kimya, Biyoloji, Jeoloji, Meteoroloji, Arkeoloji, Çiçekçilik, Tıp, Fotoğrafçılık, Dağcılık, İzcilik vb. alanlarda başarıyla çalışabilirler (Onay, 2006).

Çoklu Zeka Alanlarının Gelişmesini Etkileyen Faktörler: Çoklu Zeka Kuramı, insan zihnine açılan bir pencere gibidir ve beynin çeşitli bölümlerinin çok özel fonksiyonlarını açıklamaktadır. Zeka bireyin genetiksel kalıtımıyla olduğu kadar, bu bireyin ekolojik ve kültürel çevresiyle olan tecrübe ve deneyimleriyle de şekillenir (Saban.2004).

Bireylerde, belirtilen bu zekaların gelişimi de farklılıklar göstermektedir. Armstrong zekaların gelişmesinde avantaj ya da dezavantaj yaratan çevresel etkenleri şöyle sıralamaktadır:

Kaynaklara Ulaşma Şansı: Örneğin eğer aile çok fakirse keman, piyano gibi müzikal zekayı geliştirebilecek enstrümanlara olmadığından bu zekanın güçlenmesi, gelişmesi zorlaşabilir.

Tarihsel Kültürel Faktörler: Okulda matematik ve fen bilimlerine dayalı programlar önemseniyorsa, öğrencilerin yalnızca mantıksal-matematiksel zekası gelişir.

Coğrafi Faktörler: Köyde yetişmiş bir çocuk, apartmanda yetişmiş bir çocuğa oranla bedensel ve doğacı zekalarını daha çok geliştirebilir.

Ailesel Faktörler: Ressam olmak isteyen bir çocuğun ailesi, çocuğun avukat olmasını istiyorsa, çocuğun dilsel zekası desteklenecektir.

(28)

Durumsal Faktörler: Kalabalık bir ailede büyümüş ve kalabalık ailede yaşayan bireyler doğalarında sosyallik olmadıkça, kendilerini geliştirmek için daha az zamana sahip olurlar (Bümen, 2005, Armstrong, 2000).

Çoklu Zeka Kuramı’nın savunduğu en önemli etkenlerden birisi, bütün insanların göreceli olarak bütün zeka alanlarını yeterli bir uzmanlık düzeyinde geliştirebilme yeteneğine sahip olduğudur. Çoklu zekada kişiye güçlü veya zayıf zekası gibi tanımlama yapmak sakıncalıdır. Çünkü bir insanin zayıf zekası diye ölçülen zekası, eğer onu geliştirme fırsatı tanınırsa, belli bir süre sonra o kişinin en güçlü zekası haline gelebilir (Gardner, 2004, Armstrong, 2000).

Kültürlerin farklı zeka türlerine verdikleri değerler, zeka gelişiminde önemli rol oynamaktadır. Fazla değer verilen zeka türleri diğerlerinden daha çok ve hızlı gelişmektedir. Çünkü kabul gören ve değer verilen davranışlar motivasyonu arttırmakta ve bireyi bu davranışları zenginleştirmeye yöneltmektedir (Demirel, 2007).

Çoklu Zeka Kuramının Temel Düşünceleri

- Çok Sayıda Zeka Alanı Vardır: Zihnin çalışması tek çerçeve ile açıklanamaz. Birden çok “zihin çerçevesine “gereksinim vardır.

- Zeka Çeşitli Biçimlerde Gösterilebilir: İnsanların zekalarını gösterme yolları farklıdır.

- Zeka Profilleri Kişiye Özgüdür: Bir kişi her zeka alanında aynı derecede güçlü olmadığı gibi hiç kimsenin zeka profili bir başkasıyla aynı değildir.

- Zekalar Güçlendirilebilir: Zeka alanlarındaki güçlerimizi işleyemesek bile, onların her birini daha iyi, daha güçlü yapabiliriz.

- Bir Öğrenmeyi Gerçekleştirmenin Çeşitli Yolları Vardır: Çoklu Zeka Kuramı bireysel farklılıkların dikkate alınması gerektiğini bir kez daha vurgulamaktadır (Özden, 2008).

Çoklu Zeka Kuramının Öğrenciler Öğrenciler İçin Yararları - Bireysel farklılıklara değer verilmesini ve geliştirilmesini sağlar, - Öğrenmenin daha güvenilir değerlendirilmesini sağlar,

- Hatırlama, düşünme, problem çözme ve akademik başarısını artırır,

(29)

- Çağına uygun olarak bireyleri, yaşam, iş hayatı ve sürekli öğrenmeye hazırlar, - Tüm öğrencilere eşit öğrenme olanağı sağlar,

- Öğretme yetersizlikleri yerine öğrenme farklılıklarını anlamayı sağlar, - Eğitim programının bir parçası olarak kişisel ve sosyal gelişim sağlar.

Çoklu Zeka Kuramının Öğretmenler İçin Yararları

- Tüm öğrenciler ve personele yönelik olarak destek, güdüleme ve başarıyı arttırma gibi davranışlarla öğrenme için olumlu bir iklim sağlar,

- Öğretim stratejilerini genişletir ve geliştirir,

- Fraklı öğrenme-öğretme yaklaşımlarını uygulanabilir kılar, - Öğretmen-Veli işbirliğini arttırır,

- Profesyonellik duygusunu yeniler,

- Okul kararlarının kapsamını arttırır (Kaptan, 1998).

2.4. Beden Eğitimi

Beden eğitimi ve spor, insan sağlığı, karakter oluşumu, moral verimliliğinin artırılması, milli yönden güçlü ortak duygu ve davranışları yüksek bir insan varlığı ile doğrudan ilgili etkili bir eğitim faaliyetidir. İnsanların zihni ve fikri gelişimle birlikte bedeni gelişimlerinin uyumlu olması, insanların içinde yaşadıkları toplumlarda daha sağlıklı, dengeli, verimli ve daha mutlu olmalarında önemli bir rol oynar.

Beden eğitimi ve spor faaliyetleriyle birçok özelliklerin kazanılabilmesi mümkündür. Bu özellikleri iki ana başlık altında toplayabiliriz.

Bunlar:

- Fiziksel vasıflar (çeviklik, esneklik, kuvvet, sürat, hareket, koordinasyon)

- Ruhsal vasıflar (Yarışma ruhu, yardımlaşma duygusu, çalışma disiplini, mücadele azmi ve kuvveti).

Beden eğitimi, amaçları doğrultusunda yer alan bir takım özel bireysel etkinlikler ile bireyin kendi kendine yeterli olmasını, uygun davranışlar göstermesini, idealler edinmesini ve yönlendirilmesini sağlamaya ve korumaya çalışır.

Bir başka tanımda ise, “insanın büyüme, gelişme ve davranış şekline göre seçilen fiziksel aktivitelerin harekete dayalı olarak yapıldığı bir eğitim şekli” olarak ifade edilmektedir (İnal, 2000).

(30)

Okul programları içerisinde sadece belli konu ve becerilerin öğrenilmesinden başka farklı konulara da yer verilmelidir. Her yönüyle gelişmiş ve sağlıklı bir toplumun yetiştirilebilmesi için öğrencilerin, kendi kendilerini yönlendirebilen, disipline edebilen, sorumluluk duygusu olan ve akıllı seçenekler yapabilen birer kişi olarak yetişmelerine de olanak verilmelidir (Tamer ve Pulur, 2001).

Çağdaş eğitim anlayışına uygun olarak, eğitimdeki amacın gerçekleşmesi, bireyin zihinsel eğitimi yanında bedensel eğitimi ile mümkündür. Aslında beden eğitimi genel eğitimin ayrılmaz bir parçasıdır. Eğitim ve beden eğitimi, aynı amaçları paylaşmalı ve amaçlar arasında hiçbir uyuşmazlık olmamalıdır.

Beden eğitimi, kişinin fiziksel hareketlere katılmak suretiyle davranışlarında kasıtlı olarak beden eğitiminin amaçlarına uygun (bedensel, duygusal, sosyal ve zihinsel) değişme meydana getirme sürecidir. Beden eğitiminde eğitimin diğer alanlarından farklı olarak “hareket etmeyi öğrenme ve hareket yoluyla öğrenme” esas alınmaktadır. Bir başka değişle beden eğitimi “fiziksel hareket yoluyla insanın eğitilmesidir”.

Hareket etmeyi öğrenme, temel hareketler, spor, cimnastik, suda yapılan etkinlikler ve dansa kadar çeşitli bedensel etkinliklerin öğrenilmesidir. Amaç, her türlü beden eğitimi programları yoluyla, kişiye bedenini en verimli ve etkili biçimde nasıl kullanabileceğini öğretmektir.

Hareket yoluyla öğrenmek ise beden eğitimini çocuklara ve gençlere zihinsel, sosyal ve duygusal açıdan olumlu katkıda bulunmayı esas alır (Tamer ve Pulur, 2001). İlköğretimde Beden Eğitimi Dersinin Genel Amaçları

Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurul Başkanlığının 4.12.1987 tarih ve 232 sayılı kararı ile 1987-1988 eğitim öğretim yılından itibaren uygulanan Yayımlar Dairesi Başkanlığının 30.09.1997 tarih ve 6242 sayılı emri ile tekrar geliştirilerek basımı yapılan İlköğretim Okulları, Lise ve Dengi Okullar Beden Eğitimi Dersi Öğretim Programlarında genel amaçlar şöyle belirtilmiştir:

- Atatürk'ün ve düşünürlerin beden eğitimi ve spor konusunda söyledikleri sözleri açıklayabilme,

- Bütün organ ve sistemlerini seviyesine uygun olarak güçlendirme ve geliştirebilme, - Sinir-Kas ve eklem koordinasyonunu sağlayabilme,

(31)

- İyi duruş alışkanlığı edinebilme,

- Beden eğitimi ve sporla ilgili temel bilgi, beceri, tavır ve alışkanlıklar edinebilme, - Ritim ve müzik esliğinde hareketler yapabilme,

- Halk oyunlarımızla ilgili bilgi ve beceriler edinme ve bunları uygulamaya istekli olabilme,

- Milli bayram ve kurtuluş günlerinin anlam ve önemini kavrama, törenlere katılmaya istekli olabilme,

- Temel sağlık kuralları ve ilkyardım ile ilgili bilgi, beceri, tavır ve alışkanlıklar edinebilme,

- Beden Eğitimi ve sporun sağlığa yararlarını kavrayarak, bos zamanlarını spor faaliyetleri ile değerlendirmeye istekli olabilme,

- Tabiatı sevme, temiz hava ve güneşten faydalanabilme,

- İşbirliği içinde çalışma ve birlikte davranma alışkanlığı edinebilme, - Görev ve sorumluluk alma, lidere uyma, liderlik yapabilme,

- Kendine güven duyma, yerinde ve çabuk karar verebilme,

- Dostça oynama ve yarışma, kazananı takdir etme, kaybetmeyi kabullenme, hile ve haksızlığın karsısında olabilme,

- Demokratik hayatın gerektirdiği tavır ve alışkanlıkları edinebilme, - Kamu kaynaklarını iyi kullanma ve koruyabilme.

- Spor araç ve tesisleri hakkında bilgi sahibi olma ve bunları gereği gibi kullanabilme (MEB,1994).

İyi bir beden eğitimi öğretim yöntemi, öğrencilerle öğretim etkinliğinin özelliklerine uygun olan, öğrencilerin tümünün en üst düzeyde etkinliğe katılmasını ve hareket edebilmesini sağlayan bir yöntemdir. Bu yöntemlerden biri olan anlatım yönteminde, bilgiler sözlü olarak sunulmaktadır. Bu yöntemde öğretmen konuşmacı, öğrenci ise dinleyici rolünde olup öğretmen merkezli öğretim stili kullanılmaktadır.

Diğer bir yöntem olan sözlü açıklama yönteminde sadece tek bir problem ya da konu ile ilgili bilgi verilmektedir. Ders sırasında aktivite ile ilgili açıklama yapmak, bir kavram veya becerinin analiz edilmesi bu yöntemin amacıdır. Bu yöntemde de öğretmen merkezli öğretim stili kullanılmaktadır.

Beden eğitiminde sıkça kullanılan yöntemlerden bir tanesi de gösteri yöntemidir. Bu yöntemde öğretmen, gösteriyi (hareket) yapan, planlayıcı ya da

Şekil

Tablo 1 Deney ve Kontrol Gruplarına Uygulanan Deneysel İşlemler
Tablo 2 Deney ve Kontrol Grubu Öğrencilerinin Kişisel Özelliklerine İlişkin                   Dağılım  Değişkenler   N  %  Erkek   45  47,4  Kız   50  52,6 Deney cinsiyet  Toplam 95  100  Erkek   41  42,3  Kız   56  57,7 Kontrol cinsiyet  Toplam 97  100  D
Tablo 3 Beden Eğitimi ve Spor Tutum Ölçeğinin Olumlu ve Olumsuz                 Maddeleri
Tablo 4 Deneme Çalışması Sonucunda Voleybol ve Hentbol Ünitesine Ait Başarı                    Testini Oluşturan Maddelerin Faktör Yükü
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Türk sineması yabancı sermaye tarafından kurulmadığı için emperyalizmin sineması, milli kapitalizm tarafından kurulmadığı için burjuva sineması, devlet

Çoklu zeka teorisine göre, her öğretmenin sınıftaki her öğrencinin bireysel farklılığını çok ciddi olarak ele.

Zeka, öğrencileri belli seviyelere göre sınıflandırmak ve onların gelecekteki başarılarını tahmin etmek

- Üç boyutlu yapılar kurmaktan hoşlanır, - Resimlerden daha çok öğrenir,.. - Kitaplarını ve defterlerini çizer, - Nesnelerin

 “...bütün çocuklar bu zekâ türlerine çeşitli düzeylerde sahip olarak doğarlar, bu zekâ türlerinden bazılarına daha çok eğilimleri olabilir.”..  Zekâ

⮚ Bu nedenle, insanların çok farklı zeka yapılarına sahip oldukları ve her insanın kendine özgü bir zekâ yapısını var olduğu gerçeği kabul edildiğinde, insanlarda

Çoğu insan, insanların ailelerinden, arkadaşlarından ve onları çevreleyen topluluktan bilgi edinmesine rağmen, sosyal olarak zeki bir kişi, başkalarının kendi yetişmelerine

Cp ve rüzgâr hız değerlerine göre hesaplamalar ve matematiksel model ile elde edilen Eylül ayı güç değerleri.. Cp ve rüzgâr hız değerlerine göre hesaplamalar ve matematiksel