• Sonuç bulunamadı

Düşünce dünyasında Mehmed Niyazi Özdemir (hayatı, eserleri, düşünceleri, gazeteciliği)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Düşünce dünyasında Mehmed Niyazi Özdemir (hayatı, eserleri, düşünceleri, gazeteciliği)"

Copied!
349
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ GAZETECİLİK ANABİLİM DALI

GAZETECİLİK BİLİM DALI

DÜŞÜNCE DÜNYASINDA MEHMED NİYAZİ ÖZDEMİR (HAYATI-ESERLERİ-DÜŞÜNCELERİ-GAZETECİLİĞİ)

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Yrd.Doç.Dr. Caner ARABACI

Hazırlayan Hakan BAHÇECİ

(2)
(3)

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreç-lerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçeve-sinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanıl-ması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildi-ririm.

Hakan BAHÇECİ T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü

(4)
(5)

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Hakan BAHÇECİ tarafından hazırlanan Düşünce Dünyasında

Mehmed Niyazi Özdemir

(Hayatı-Eserleri-Düşünceleri-Gazetecili-ği) başlıklı bu çalışma 10/06/2010 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafın-dan yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir..

Yrd. Doç. Dr. Caner ARABACI Başkan

Doç.Dr. Bünyamin AYHAN Üye

Doç.Dr. Ayhan SELÇUK Üye T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü

(6)
(7)

Adı Soyadı Hakan BAHÇECİ Numarası: 074222001016 Ana Bilim / Bilim Dalı Gazetecilik/Gazetecilik Ö ğ re nc in in

Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Caner ARABACI

Tezin Adı Düşünce Dünyasında Mehmed Niyazi Özdemir; Hayatı, Eserleri, Düşünceleri, Gazeteciliği

ÖZET

Mehmed Niyazi, yazdığı romanlar, yaptığı araştırmalar ve gazete yazıları ile son dönem düşünce dünyamıza önemli katkıları olmuş bir yazar ve düşünürümüzdür. O ve onun gibi değerli kişileri tanıyıp, ha-yatlarını, düşüncelerini ve eserlerini topluma tanıtmak, yeni nesiller için faydalı olacaktır. Çalışmamız bu amaç üzerine yoğunlaşmıştır.

Tezin konusu; “Düşünce Dünyasında Mehmed Niyazi Özdemir”dir. Yazarın, hayatı, eserleri, düşünceleri, gazeteciliği incelenecektir. Meh-med Niyazi Özdemir, yazılarında ve kitaplarında “MehMeh-med Niyazi” adını kullanır. Yazdığı kitapların arasında “roman” çoğunlukta olduğu için romancı olarak tanınır. Gerçek bilgi ve arşiv belgelerine dayana-rak yazdığı romanlar, titiz araştırmalar sonucu tamamladığı araştırma kitapları, ilgiyle okunmaktadır.

Niyazi, uzun yıllar yurt dışında kalmış ve akademik çalışmalarını orada sürdürmüştür. Araştırma ve çalışmalarına İstanbul’da devam etmektedir. Bununla birlikte, gazete yazıları yazmakta ve televizyon programları yapmaktadır. Onun, üzerinde ısrarla durduğu konuların başında, tarih bilinci ve şuuru, millet kavramı, kültür ve sanat, mede-niyet gibi toplumsal ve sosyokültürel meseleler gelmektedir. Niyazi,

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü

(8)

viii

metafizik derinliğe çok önem vermektedir. Çok yönlü ve alçakgönüllü kişiliği ile Niyazi, kıymetli bir yazar ve fikir adamıdır.

Çalışmanın neticesinde genel olarak şu sonuçlar elde edilmiştir. Mehmed Niyazi, hukuk öğrenimi görmüştür, ancak çaba ve gayreti ile tarih, felsefe, edebiyat alanlarında da kendini yetiştirmiş bir aydındır. Niyazi, millî tarih bilincine sahiptir. O, bir milletin hafızasının, tarih olduğuna inanmaktadır. Doğu ve Batı karşılaştırmasını yaparken, me-deniyet kavramı üzerinden hareket eder. Yeni bir meme-deniyetin, bu coğ-rafyada yeşereceğine inanır. Kültür ve sanatın, metafizik dünyadan beslenmesi gerektiğine vurgu yapar. Niyazi, manevî değerlerle şekil almış milliyetçi bir duruş sergiler.

(9)

Adı Soyadı Hakan BAHÇECİ Numarası: 074222001016 Ana Bilim / Bilim Dalı Gazetecilik/Gazetecilik Ö ğ re nc in in

Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Caner ARABACI

Tezin Adı In the world of thought Mehmed Niyazi Özdemir; life, thoughts, products and his journalism.

SUMMARY

Mehmed Niyazi is a writer and a philosopher who made a lot of contributions to the last term of thinking world. It’s going to be useful to recognize him and the people who are valuable him and also their lives, thoughts products to the new generations. Our study centered on this aim.

Thesis’s subject is “In the world of thought Mehmed Niyazi Öz-demir” the writers life, thoughts, products and his journalism is going to be searched. Mehmed Niyazi Özdemir uses the name “Mehmed Ni-yazi” in his writings and his books. Among his books he has written novels just because of that he is known as a novelist.

Niyazi has lived abroad for years and he has kept on his studies there. Now he is carrying on his researches and studies in İstanbul. At the same time he has been writing newspaper articles and making TV programmers. He gave point to the subject like history consciousness the concept of nation, culture, art, civilization social and social-cultural matters. Niyazi attaches importance to metaphysics profoundness. With the sophisticated, modest personality, he is a precious writer and a headworker.

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü

(10)

x

The interviews and products, which were made with Niyazi, form two important supports of this study. His books were searched and analyzed with the help of content analysis. His articles were classified were made for same of his writings.

At the end of these studies, generally these results were gotten. Mehmed Niyazi studies law, but with his tries and efforts he improved himself in the fields of literature, history and philosophy. Niyazi got the consciousness of national history. He believed that the nations memory is history. While he is comparing East with West, he acts/starts with the concept of civilization. He believes that a new civilization will grow up in this area. He emphasizes that culture and art must take nourishment from metaphysics Niyazi shows a nationalist attitude which is shaped with religious values.

(11)

KISALTMALAR

ABD : Amerika Birleşik Devletleri AP : Adalet Partisi

AET : Avrupa Ekonomik Topluluğu BJK : Beşiktaş Jimnastik Kulübü Bkz : Bakınız

c : Cilt

CHP : Cumhuriyet Halk Partisi

DESİYAB : Devlet İşçi Sanayi Yatırım Bankası DP : Demokrat Parti

HB : Hakan Bahçeci Hz : Hazreti

İTÜ : İstanbul Teknik Üniversitesi MBK : Milli Birlik Komitesi MHP : Milliyetçi Hareket Partisi MNÖ : Mehmed Niyazi Özdemir MÖ : Milattan Önce

MTTB : Millî Türk Talebe Birliği

NATO : Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü

S : Sayı

s : sayfa

SSCB : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği t.y. : Tarih yok

TDV : Türkiye Diyanet Vakfı

TDV İA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. TİP : Türkiye İşçi Partisi

TMTF : Türk Millî Talebe Federasyonları TÜSİAD : Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği vd : ve diğerleri

(12)

xii

ÖN SÖZ

Toplumun zihin ve ruh dünyasını besleyen, cemiyetin dinamizmini canlı tutan, dünle bugünün doğru yorumlanmasına rehberlik eden, öneri ve düşünceleriyle geleceğe yön veren düşünürler, yazarlar, şair-ler, aydınlar, sanatçılar bulunmaktadır. Bu kişişair-ler, sahip oldukları özel yetenekler, kazandıkları bilgi birikimi ve tecrübeleri sayesinde cemi-yete ve insanlığa hizmet etmektedirler. Bu, belki de mesleklerin en zor ve meşakkatli olanıdır.

Bu mesleğin icrasında yazara, şaire, aydına ve sanatçıya büyük so-rumluluklar düşmektedir. Bu sorumluluğun bilincinde olarak hareket eden yazarlar, sadece günümüz için değil, gelecek için de çok önemli bir görevi ifa etmiş olacaklardır.

Milletini gönülden seven, inançlarına ve değerlerine sıkı sıkıya bağlı, ilmî olmaktan uzaklaşmadan bu mesleği icra etmeye gayret eden yazarlarımızdan biri de Mehmed Niyazi’dir. Niyazi, millet bilin-cini geliştirmeyi, sahip olduğumuz mirasa sahip çıkmayı, kültür ve değerlerimizi canlı tutmayı gaye edinmiştir. Bu gaye ile metafizik köklere bağlı kalarak düşüncelerini anlatmaya çalışan bir yazardır. Yazar olmayı hiç düşünmediğini açıkça ifade etmesine rağmen, kade-rin sevk-i tabisiyle; milletine, yazarak ve kitap yayınlayarak faydalı olabileceğine inanmış, tüm gayret ve emeğini hatta ömrünü bu yola vakfetmiştir.

Bu çalışmada yazarın hayatı, eserleri, düşünce dünyası, kişiliği ve gazeteciliği incelenecektir.

Çalışmanın tamamlanmasında, yardımları ve destekleri dolayısı ile teşekkür etmeden geçemeyeceğimiz değerli kişiler var muhakkak. Ön-celikle, ilk günden itibaren manevi destek ve rehberliğini benden esir-gemeyen, Mehmed Niyazi gibi bir aydın şahsiyeti konu edinerek ta-nımamı sağlayan Hocam Caner Arabacı’ya sonsuz teşekkürlerimi su-narım. Mehmed Niyazi ile ilk irtibatı kurmamı sağlayan Nihat

(13)

Kahra-man Bey’e, Ziya Nur Aksun ile yaptığı görüşmeyi bizimle paylaşan Gülser Özer’e, Mehtap TV’deki programının yöneticisi Hakan Kara-man’a, meslektaşlarım Ferhan Pelitli’ye, Samettin Demiröz’e, çalışma arkadaşlarıma, Lokman Koyuncuoğlu ve onun şahsında tüm Konya Yeni Şafak çalışanlarına teşekkür ederim. Ne zaman arasam, bizi kır-mayarak yardımcı olan, Mehmed Niyazi ile irtibatımızı sağlayan, ki-barlığı ve hoşgörüsü ile bizi cesaretlendiren Konuralp Özdemir Bey’in müstesna bir yeri olduğunu belirtmek isterim. Ayrıca, çalışmam bo-yunca manevi desteğiyle hep yanımda olan eşime ve zamanlarından çalmak zorunda kaldığım kızlarıma çok teşekkür ederim.

Elbette şükranlarımızı sunacağımız biri daha var ki; o da Mehmed Niyazi Özdemir’dir. Yakınlığı, sıcaklığı, misafirperverliği, sabrı ve hoşgörüsü ile hep yanımızdaydı. Zamanını bizimle paylaşarak kadir-şinaslığını gösterdi. Sorduğumuz her soruya içtenlikle cevap verdi. Mehmed Niyazi’ye de sonsuz şükranlarımızı sunuyor, hayırlı ve uzun ömürler diliyoruz.

Hakan BAHÇECİ Mayıs 2010, Konya

(14)
(15)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... iii

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU...v

ÖZET... vii SUMMARY ... ix KISALTMALAR ... xi ÖN SÖZ... xii GİRİŞ ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM MEHMED NİYAZİ’NİN HAYATI 1.1. Hayatı ... 7

1.1.1. Ailesi ... 8

1.1.2. Sakarya’ya Göç ve Çocukluğu ... 9

1.1.3. Eğitimi... 9

1.1.3.1. Lise Yılları ... 10

1.1.3.2. Futbola Karşı İlgisi... 11

1.1.3.3. Üniversite Yılları... 13

1.1.3.3.1. Hukuk Fakültesi... 13

1.1.3.3.2. Öğrenci Olayları, Cemiyetler ve Gençlik... 14

1.1.3.3.3. Askerlik ve Fakülteden Mezuniyet ... 17

1.1.4. Almanya Yılları... 18

1.1.5. Yurda Dönüş ve Ticaret Girişimi ... 20

1.2. Yayıncılığı ve Yazarlığa Başlaması... 20

1.2.1. Yayıncılığa Başlaması ve Ötüken Yayınevi ... 21

1.2.2. Yazarlığa Başlaması ... 23

1.3. Gündelik Hayatı... 24

İKİNCİ BÖLÜM MEHMED NİYAZİ’NİN ESERLERİ 2.1. Romanları ... 27

(16)

2.1.2. İki Dünya Arasında ... 35 2.1.3. Ölüm Daha Güzeldi... 43 2.1.4. Yazılamamış Destanlar... 50 2.1.5. Çanakkale Mahşeri ... 63 2.1.6. Dahiler ve Deliler ... 77 2.1.7. Yemen Ah Yemen!... 89 2.1.8. Daha Dün Yaşadılar ... 95 2.1.9. Doğunun Ölümsüz Çocuğu ... 107 2.1.10. Bayram Hediyesi ... 112 2.2. Araştırmaları... 121 2.2.1. Millet ve Türk Milliyetçiliği... 121

2.2.2. Medeniyetimizin Analizi ve Geleceği ... 128

2.2.3. İslam Devlet Felsefesi ... 134

2.2.4. Türk Devlet Felsefesi ... 145

2.2.5. Türk Tarih Felsefesi ... 154

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM MEHMED NİYAZİ’NİN DÜŞÜNCE DÜNYASI 3.1. Düşünce Dünyasının Şekillenmesi ... 166

3.1.1. Dönemin Siyasî Gelişmeleri... 168

3.1.1.1. Adnan Menderes’in İdam Edilmesi... 173

3.1.2. Dönemin Siyasî ve Fikrî Akımları... 177

3.2. Mehmed Niyazi’nin Etkilendiği Şahsiyetler... 185

3.2.1. Peyami Safa (1899-1961) ... 186

3.2.2. Necip Fazıl Kısakürek (1904-1983) ... 193

3.2.3. Nihal Atsız (1905-1975)... 197

3.2.4. Mahir İz (1895-1974) ... 201

3.2.5. Ziya Nur Aksun (1960, Konya) ... 203

3.2.6. Osman Yüksel “Serdengeçti” (1917-1983) ... 205

3.3. Mehmed Niyazi’nin Düşünce Dünyamızdaki Yeri... 210

3.4. Mehmed Niyazi’nin Ele Aldığı Konu ve Problemler... 212

3.4.1. Devlet ... 212

(17)

3.4.3. Medeniyet... 227

3.4.3.1. Kültür ve Sanat... 231

3.4.3.2. Roman ... 238

3.4.4. Tarih ... 244

3.4.4.1. Tarih Kavramı ve Tarihin Önemi ... 244

3.4.4.2. Tarihçiliğimiz... 247

3.4.4.3. Tarih Felsefesi... 252

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM MEHMED NİYAZİ’NİN DÜŞÜNCE DÜNYASI 4.1. Medya Hakkındaki Düşünceleri ... 256

4.1.1. Yazılı Basın ... 257

4.1.1.1. Gazete Yazıları... 261

4.1.2. Televizyon Hakkında Düşünceleri ve Programı ... 263

SONUÇ... 265

KAYNAKLAR... 267

Mehmed Niyazi’nin Kitapları... 267

Mehmed Niyazi’nin Gazete Yazıları ... 267

Kaynaklar ... 268

EKLER EK 1: M. Niyazi ile Görüşme (4 Şubat 2009)... 277

EK 2: M. Niyazi ile Görüşme (23Ağustos 2009)... 294

EK 3: M. Niyazi ile Görüşme (30 Ocak 2010) ... 304

EK 4: M. Niyazi ile Görüşme (30 Ocak 2010) ... 316

EK 5: M. Niyazi ile Görüşme (7 Nisan 2010) ... 326

(18)
(19)

GİRİŞ

İnsanoğlu, var olduğu ve yaşamaya başladığı zamandan beri, ken-dine rehberlik edecek, yön verecek, önderlik edecek bir gücü, bir oto-riteyi aramış ve bu güce inandığı oranda kendini güvende ve huzurda hissetmiştir. Bilim adamları, ilk insan ve insanlığın üreyip çoğalması konusunda fikir birliğine varamamış olsa da, bugün insanlık, bu du-rumu, inançları doğrultusunda kabul etmeyi tercih etmektedir.

İnsan, bütün zamanlarda, kendisi için daima ilk ve temel mesele ol-muş, fakat insanların çoğu, belki bunun idrakinde bile olmamıştır. Bu ilk bakışta biraz garip görünse de, insanın daima ve en büyük sorunu kendisidir, ancak, idrak düzeyinde. Peygamberler, büyük ahlâk kahra-manları, veliler, düşünürler; insanları bu meselenin idrakine kavuştur-maya ve bu idrakin ufkunu açkavuştur-maya çalışmışlardır (Kösoğlu, 1997: 15). İnsanlık tarihine bakıldığında toplumları, milletleri, grupları yön-lendiren, doğru ve yanlışı gösteren, tabiatla, diğer canlılarla ve başka insanlarla ilişkilerini tertip edip düzenleyen liderler, önderler, düşü-nürler, komutanlar, reisler, yazarlar, şairler görülecektir. Farklı coğ-rafyalarda farklı iklim ve doğa şartlarında yaşamaya başlayan insanlar, var olabilme ve yaşayabilme çabasından hiç vazgeçmedi. “Hayatı bi-reysel olarak sürdürmeye yetecek refleks ve içgüdü donanımı insanda yoktur. Onun için insan neslinin devam etmesi, insanların aileden baş-layarak çeşitli toplumsal yapılar meydana getirmesine bağlıdır” (Özakpınar, 1997: 17).

İnsan birlikte yaşama, yardımlaşma, dış dünyaya karşı yan yana mücadele etme, yakınındakinin yeteneğine ihtiyaç duyma gibi sebep-lerle kendine özgü bir toplum oluşturdu. Bu toplum, kendine göre ge-leneği, alışkanlıkları, kuralı, dili ve inançları olan bir yapıya kavuşma-ya başlayınca bilinçli bir aidiyet şuuru da oluşuyordu. İhtikavuşma-yaçlarını, sahip olduğu yetenekleri sayesinde karşılayan insan, kavram oluştur-ma ve tarif etme yeteneği sayesinde de, düşünce dünyasını, estetik an-layışını, geçmişe ait ilgisini, savaş tekniğini, ekonomik yapısını da de-ğiştirip geliştiriyordu. Milletlerin, ulusların oluşmasına hızla geçildi.

(20)

Toplumlar, millet olma yolunda ilerledikçe fiziki bir değişim ve gelişimin yanında; tarih, kültür, sanat, edebiyat gibi alanlarda da ihti-yaçlarını şekillendirmeye, çeşitlendirmeye yöneldiler. Gerek kültür, gerek medeniyet, insanın fiillerinden önce doğada var olan olgular de-ğillerdi. Kültür, tarih, medeniyet gibi milletleri oluşturan unsurlar net-leşmeye birbirlerinden ayrılmaya başladılar. Var olabilme, gücünü gösterebilme, hâkim ve egemen olabilme, toprağını koruma, ekonomi-sini güçlü tutabilme gibi istek ve ihtiyaçlar doğal olarak bir toplum, medeniyet ve tarih bilincinin oluşmasını gerektirdi.

Toplumda oluşan tarih bilinci, sanat ve kültür bağı, geleceğe dönük ümit ve emeller, dünyayı anlama ve algılama ihtiyacı, olayları doğru yorumlayabilme ve buna göre refleks geliştirme isteği, görüş ve düşün-celerine başvurulan kanaat önderlerinin varlığını da zorunlu hale getirdi. Yüzyıllar boyu dünya üzerinde yaşayan insan, kendisinden sonraki nesle tecrübelerini, bilgi birikimini, kederlerini, sevinçlerini, kin ve hırslarını bırakarak sürgit büyüyen bir miras bıraktı. Bu mirasın içinde en önemli ve paha biçilemez olanı ise düşünce dünyası oldu. “Düşün-ce” ile kastımız sadece felsefe ya da bilimsel düşünce değildir, insan zihninin tüm etkinlikleri, tüm eserleri, hezeyanları, heyecanları ve faa-liyetleri de bu olgunun içine girmektedir.

Düşünce dünyası, kültürel yapıyı, sanat alanını, bilim ve teknik uğ-raşıları, toplum piramidini, felsefeyi hatta savaş ve barışları etkileyen, yön veren, düzenleyen bir güce ve hakka sahiptir. Fiil çoğunlukla dü-şünceden sonra gelir, faaliyet düşüncenin bir ürünüdür. Bu durumda bir millet, düşünce dünyasını ve bu dünyanın tezahürünü, gerekli şe-kilde tahlil edebilmelidir.

Düşünce dünyasının oluşumu, elbette tüm insanlığın faaliyetinin bir sonucudur. Bununla birlikte uluslara ayrılan, milletler halinde ya-şamaya başlayan toplumlar kendi düşünce miraslarını, tefekkür dünya-larını da oluşturdular. Bu oluşumda siyasetçiler, komutanlar, dinî li-derler ve diğerleri önemli bir rol üstlendiler. Ancak düşünür, yazar, sanatçı, şair, romancı gibi kişiler çok daha mühimdiler ve daha fazla tesir gücüne sahiptiler.

(21)

Düşünce dünyasının bu önderleri, hayatları, söyledikleri, eserleri, fikirleri ile topluma yön verdiler, zihin dünyasının sağlam temeller üzerinde inşa edilmesine öncülük ettiler. Milletler, bu önderleri saye-sinde geçmişi anlamayı, tarihi okumayı, günün olaylarını tahlil ede-bilmeyi ve geleceğe sağlıklı bakaede-bilmeyi öğrendiler.

Toplumun güzergâhına, yol haritasına direkt olarak etki eden bu şahsiyetlerin hayatlarının, eserlerinin, fikir dünyalarının tanınması, bilinmesi ve incelenmesi milletlerin var olabilme ve varlığını devam ettirebilme çabasında önemli bir zorunluluk haline gelmiştir. Şairlerin, yazarların, aydınların, düşünürlerin, akademisyenlerin biyografilerini, çalışmalarını, eserlerini inceleyen araştırmalar, bu zorunluluğun bir sonucudur.

Bu çalışmada, son dönem Türk düşünce dünyasında özellikle tarih, millet, devlet konularında çalışmalar yapan araştırmacı, yazar, düşü-nür, romancı Mehmed Niyazi’nin hayatı, eserleri ve düşünce dünyası ele alınacaktır.

Çalışma dört bölümden oluşmaktadır. Öncelikle Niyazi’nin hayatı hakkında bilgi verilecektir. Hayatının önemli devreleri, öğrenim haya-tı, yazarlık mesleği ve günlük yaşantısı konu edilecektir.

İkinci bölüm, yazarın eserlerine ayrılmıştır. Eserleri; romanları ve fikir kitapları olmak üzere iki türde incelenecektir. Romanlarının kısa bir özeti verilecek, karakterler ele alınacak ve olayların tahlili yapıla-caktır. Fikir kitapları ise yazarın ele aldığı konular bakımından sınıf-landırılacak, kitaplardaki tartışma ve mülahazalar değerlendirilecektir. Üçüncü bölüm, hayatı ve eserlerinin ışığında düşünce dünyasının inceleneceği bölümdür. Yazarın, Türk düşünce dünyasındaki yeri tes-pit edilmeye çalışılacak, yazarın etkilendiği akımlar ve şahsiyetler in-celenecektir. Bununla birlikte son dönem düşünce dünyamız konu edi-lecektir.

Son bölüm, Niyazi’nin gazeteciliğinin ele alındığı bölüm olacaktır. Özellikle, köşe yazıları yazdığı göz önüne alınarak, son yıllarda

(22)

yaz-dığı köşe yazılarından örnekler verilecek, yazılarında ele alyaz-dığı konu-lar sınıflandırıkonu-larak bir tasnif yapılacaktır. Çalışmaya, yazarla gerçek-leştirilen görüşmelerin tam metni ve gazetede yazdığı köşe yazıların-dan bazı örnekler eklenecektir.

Çalışmanın temel sorunsalı; Türk düşünce dünyasında, Türk aydın tiplemesinde ve dairesinde Mehmed Niyazi’nin yerinin tespitidir. Bu-rada kullandığımız “aydın” kavramını, dinî ve siyasî bir sınır çizme-den kullandığımızı belirtmek gerekir. Ayrıca, derin tarihsel sürecinde tartışıla gelen mana ve mefhum karmaşayı da kastetmiyoruz. Aydını; bilgi birikimi ve istidadı ile olaylara eleştirel pencereden bakabilme, sorgulayabilme ve çözüm üretebilme yeteneğinin kişideki tezahürü, gün yüzüne çıkma gücü olarak tespit ediyoruz.

Aydın insanı, halktan ayıran taraf, farklı ve ileri seviyedeki bilgiyi kazanabilecek bir zihnî terbiye ve düşünme metodu kazanmış olması-dır. O, bir hadise ile karşılaştığı zaman “bu nedir?” sualini sormaz. Aydın, gördüğü şeyler arasında bir sebep-netice münasebeti bulmaya çalışarak halkın dar ve sathî dünyasının ötesinde objektif realiteyi kav-ramaya uğraşır. Aydının dünyası, daima ispat ve tahkik mevzuu olan bilgilere dayanır. Halkın bilgisi daha çok hadiselerin oluşundan sonra-ki müşahedelere bağlı kaldığı için istikbalde olacaklar hakkında hiçbir güvenilir tahmin veremez. Buna mukabil aydın, bu hadiseler karşısın-da “niçin” sualini sorduğu ve sebep-netice münasebetlerini araştırdığı için bizi hali hazırda yaşamaktan kurtarır ve gelecek hakkında sağlam bir tahmin kazandırır (Güngör, 1993; 254)

Büyük düşünce adamları ilham verir; düşüncelerimizi harekete ge-çirir, hayalimizi genişletir, eleştirel gözümüzü keskinleştirir. Büyük düşünce adamları o fikirlere, kendi zihinlerinin imkânlar alanında öz-gürce düşünerek ulaşmıştır. Kendi ruhlarına ve hakikat arayışına sadık kalarak konuştuklarını, onları okurken içimizde şüpheye hiç yer kal-mayacak düşünce adamları olarak algılıyoruz (Özakpınar, 2002; 124). Aydın olmanın bir bedeli vardır. Yalnızlık, uyumsuzluk, kınanmış-lık… Ancak insanı yücelten, asil kılan ve saygınlaştıran da özgürlükçü tutum ve bu bedeldir. Kendisini herhangi bir politik grubun ve

(23)

serma-ye gücünün eklentisi olarak görmeden, özne olarak algılayan aydın, bu toplumun selametinedir (Yıldırım, 1999; 172).

Mehmed Niyazi, gerek yaşamı gerekse duruşu itibari ile bir aydın profiline sahiptir. Herhangi bir grup, bir parti ya da siyasi bir oluşumla bağı yoktur. Çalışmalarında objektif olmaya ve bilimsel metot içinde kalmaya özen göstermektedir.

Yöntem ve Sınırlılıklar

Çalışma, biyografi niteliği taşımakla birlikte yazarın eserlerinin tamamının incelendiği bir çözümleme yoluna da gitmiştir. Kaynak ki-şilerle yapılan görüşmeler ve daha önce yapılmış röportajlar çıkış nok-tası olacaktır. Yazarın, yazdığı köşe yazıları ve yaptığı televizyon programları içerik çözümlemesi yöntemiyle takip edilecektir.

Mehmed Niyazi hakkında yazarken romandan tarihe, felsefeden siyasete kadar birçok alanda araştırma yapmak ve genel bir bilgiye sahip olmak gerekmektedir. Eserleri hem edebiyat hem tarih hem fel-sefe gibi farklı bilimsel alanlar ile ilgilidir. Ayrıca, yazarın bir konu-daki düşüncelerini değerlendirmek için ulaşılabilecek kaynaklara za-ten yazar daha önce ulaşmış ve derinlemesine tahliller yapmıştır. Bu durum, çalışmanın muhtevasını yazarın çalışmaları ile sınırlamıştır.

Ayrıca, Türk düşünce dünyası dendiğinde, dünyanın birçok yerine dağılmış Türkler ve bunların tarihi akla gelmektedir. Bu büyük coğrafya ve köklü tarih, Türk düşünce dünyasının da ne denli büyük olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, çalışmaya konu edilecek Türk düşünce dünyası, yazarın yaşadığı dönem ve coğrafya ile sınırlı olacaktır.

(24)
(25)

BİRİNCİ BÖLÜM

MEHMED NİYAZİ’NİN HAYATI 1.1. Hayatı

Sakin ve sıradan bir yaşam sürüyormuş gibi görünmektedir. Ken-disi ister bu durumu. Ancak, her anı dolu, her dönemi kendi içinde di-namik ve farklı, verimli ve mücadele içinde devam eden bir yaşam sürdürmüştür. Kendinden bahsetmekten ve yaptıklarını anlatmaktan asla hoşlanmaz. Ona göre, yapılanları anlatmak, kendinden bahsetmek Türk milletinin mayasında yoktur. Çalışmaktan ve araştırmaktan vaz-geçmeyi asla düşünmemektedir.

Yaşına ve rahatsızlığına rağmen, hafta sonları da dâhil olmak üze-re, her gün, evinin yakınındaki kütüphaneye giderek okumaya ve araş-tırmaya devam etmektedir. Düzenli olarak haftada bir kez Zaman ga-zetesinde köşe yazıları yazmakta, Mehtap TV’de program yapmakta, konferanslar vermektedir. Gerek kütüphanede gerekse dışarıda öğren-ci, yazar, düşünür, gazeteci ve araştırmacı, kim bir soru yöneltirse, büyük bir samimiyet ve sıcaklıkla cevap vermektedir. Münzevi ve kendi halinde yaşamı, aslında onun mümeyyiz vasıflarından biridir.

Şimdiki evinin muhitini, kütüphaneye yakın olduğu için seçmiştir. Ailede geleneksel olarak ticaretle uğraşıldığı halde ve şu an hayatta olan tüm kardeşleri ticaret yapmakta iken, Mehmed Niyazi, farklı bir alanda, inandığı değerler doğrultusunda çizmiştir hayatını. Nadir bir insandır. Kendi ifadesi ile hastalığı bile nadirdir; “Bende nadir görülen bir zatürree hastalığı var, Margaret; Sen de nadir bir adamsın, hastalı-ğın da, derdi” (Bkz: Ek 1).

Yakın arkadaşlarından ve birbirlerine “Dava arkadaşım” dedikleri Nevzat Kösoğlu onun hakkında şu değerlendirmeyi yapar; Niyazi, ilgi çekici bir tipti. İnsanları cezbeden bir kişiliği vardı ve sohbeti güzeldi. Çok önemsiz ayrıntıları, sır haline sokmasını bilirdi. Türkçü ise Türk-çü, Müslüman ise Müslüman, okuryazarlığı olan, çevresi geniş bir ar-kadaşımız. Daha heybetli olsun diye kendine “Köroğlu Mehmed

(26)

Ni-yazi” derdik. Onun konuşmalarını dinleyenler canlanır, gelecek bek-lentilerinin olduğunu görürlerdi. Öyle bir intiba bırakırdı ki, konuştuk-larından daha fazlasını biliyor, daha ötesinde bunun fikirleri var, ha-yalleri var, planları var diye düşünürdünüz. Tanışmamız ve arkadaşlı-ğımız milliyetçilik meselesi dolayısı ile başlamıştı. Demokrat Parti ve dinî cemaatlerle ilişkisi olan bir arkadaştı (Çakır, 2008: 127).

Mehmet Niyazi tam anlamıyla yerli ve millî değerlere sahip bir şahsiyettir. Öz kültürümüzün ve medeniyetimizin terennüm edilmesi cehdi ve kararlılığındadır. Fikrî ve ilmî çalışmaları bunun açıkça ispa-tıdır (Boztoprak, 14.05.2008).

1.1.1. Ailesi

Ailesi Çepni Türklerindendir. Çepni Türkleri Horasan Bölgesinden Anadolu’ya gelmiş Orta Asya kökenli bir Türk boyudur. Çepniler, sa-yıları 24 olarak belirlenen Oğuz Boyları’ndan biri ve en kalabalık ola-nıdır. Üç-Okların Gök Han koluna bağlıdırlar. Boy’un ismine Kaşgarlı Mahmud’un Oğuz Boyları’nı gösteren listesinde rastlanır. Burada Çepni Boyu, yirmi birinci sırada zikredilmiştir. Çepnilerin Anado-lu’nun fetih ve iskânında mühim roller oynadıkları bilinmektedir. 1461 yılında Fatih Sultan Mehmed Trabzon’u fethetmeye geldiğinde şehrin güney ve batı yörelerinde Çepnilerin yaşadığını görmüştü. Ya-vuz Sultan Selim zamanında Trabzon Sancağında bilhassa Giresun-Kürtün ve Vakfıkebir arasında yoğun bir şekilde yaşıyorlardı. Günü-müzde Sürmene, Of, Rize gibi yerlerdeki Türklerin önemli bir kısmını onların torunları meydana getirir (Sümer, 1993: 269).

Mehmed Niyazi, kökü Trabzon’a dayanan bir ailenin çocuğudur. Ailesi Trabzon, Vakfıkebir-Ballı Köyü’nden Sakarya-Akyazı’ya bağlı Boztepe Köyü’ne yerleşmiştir. 1942 yılında dünyaya gelmiştir.

Niyazi, kendi ifadesi ile zengince bir ailenin çocuğudur. Adalet Partili bir ailedir. Babası Mehmet Bey, 1893-1967 yılları arasında ya-şamıştır. Niyazi, babasını yirmi beş yaşında iken kaybeder. Babası, ailesine hiç fakirlik göstermemiştir. Babasının esnaf dükkânı,

(27)

mahke-me salonu gibidir. Yakınların, komşuların, esnafın, halkın müşkülatını halletmiştir. Bunda babasının hürmet gören, saygı ve sevgi duyulan bir kişi olmasının büyük katkısı vardır. Yazar, ailesinin bu geleneği devam ettirdiğini Daha Dün Yaşadılar romanında ağabeyi Hacı Zi-ya’nın şahsında daha sonra tekrar dile getirecektir.

Annesi Fatma Hanım, 1999 yılında seksen dört yaşında vefat et-miştir. Niyazi, onu “Tam bir Anadolu kadınıydı, ailesine vefalıydı, iş ve hizmeti kemaliyle yapardı” diye tarif etmektedir. Yazarın Bayram

Hediyesi adlı hikâyelerinde babaannesinin şahsında annesine duyduğu

özlemi ve muhabbetini rahatlıkla görmek mümkündür.

Demircilik yapan dedesini hiç görmemiştir. Babaannesinin, halk tarafından çok sevildiğini ve sıkça ziyaret edildiğini ifade eder. On dört kardeşinden şu an hayatta olan altı kardeşi vardır. Hepsi ticaretle uğraşmaktadırlar.

1.1.2. Sakarya’ya Göç ve Çocukluğu

Aile, Niyazi’nin babası Mehmed Bey altı yaşında iken Sakarya’ya göç etmiştir. Trabzon’un dağlık olması, ekim alanlarının yetersizliği ve çekilen geçim sıkıntısı, bu göçe sebep olmuştur. Demirci olan de-desi, muhtemelen o günlerde göç etmeyi düşünenlerin çoğu Sakar-ya’ya gittiği için SakarSakar-ya’ya göç etmeyi tercih eder. Önce kendisi gi-der, ailesini daha sonra getirir. Kardeşleri ve birçok akrabası orada ka-lır. Halen orada yazarın akrabaları bulunmaktadır.

Çocukluğu kalabalık bir ailede geçer. Babasının dükkânında pek çok kişinin müşkülatının halledildiğini görür. Anadolu şartlarında zengin sayılabilecek bir yaşam sürdürmektedirler. İlkokula, ağabeyi ile birlikte gitsinler diye okul yaşına gelmediği halde okula gönderilir. Babası, yapamayacağından şüphe eder ama Niyazi, başarılı olur ve devam eder.

1.1.3. Eğitimi

Ortaokulu Akyazı’da okur. Lisede okuması için Akyazı’dan ayrıl-ması gerekir. O dönemde ilçelerde lise düzeyinde okullar yoktur.

(28)

İs-tanbul’da liseyi bitiren Mehmed Niyazi, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girmiştir. O döneme özgü bir uygulama ile Hukuk Fakül-tesi üçüncü sınıfa devam ederken Edebiyat FakülFakül-tesi’nde de felsefe üzerine çalışmalar yapar ve bu alanda sertifika almaya hak kazanır. Hukuk Fakültesi’ni bitirirken askerliğini de öğretmen asker olarak Kars’ın Selim İlçesi’nde tamamlar. Dönüşte, tahsilini sürdürmek için Almanya’ya gider. Almanya’da, devlet felsefesi alanında yapmış ol-duğu akademik çalışmaların yeri, Niyazi için çok önemlidir.

1.1.3.1. Lise Yılları

Lisede okumak için Haydarpaşa Lisesi’ne gider. O yıllarda ilçeler-de lise düzeyinilçeler-de okulların açılması yasaktır. Bunun sebebini sordu-ğumuzda seviyeyi korumak için olduğunu düşündüğünü ifade etmiştir. Liseyi yatılı olarak okumak durumunda kalmıştır. Memleketten çıkar-ken öyle büyük bir ideal ve hedef belirlemez çıkar-kendine, Anadolu’dan çıkıp gelmiş, okuyup geçimini sağlayabileceği bir memuriyettir bekle-diği.

Kayıt olduğu lisenin yapımına, Serasker Rıza Paşa’nın ve Gülhane Askerî Hastanesi kurucusu Bakteriyolog Ridar’ın büyük çabalarıyla 1893’te başlanmıştır. Bu çabalarla Üsküdar çevresinin kalkındırılması ve Askerî Tıbbiye’nin modernleştirilmesi amaçlanmıştır. Bu temel amaçla kurulan binanın mimarı, İtalyan Valeri’dir. Okul inşaatı 1902’de bitirilmiştir. 1934 yılında lise olan okul, adını, tarihî binanın yapımı sürerken ortaya çıkan Osmanlı-Yunan Savaşı’nda (1897) bü-yük yararlılıklar gösteren Haydar Paşa’dan almıştır. Eğitim-öğretime açıldığında içinde “İstanbul Muallim Mektebi” ile uygulama bölümü de bulunduran okul 1936-1937 öğretim yılında bu okulların Çamlı-ca’ya taşınmasıyla bağımsız lise durumuna getirilmiştir (Haydarpaşa Lisesi, 07.04.2010). Sporcudan sanatçıya, politikacıdan şaire kadar birçok ünlü ve şöhret olmuş mezunu vardır. Bunlardan biri olan fut-bolcu Can Bartu ile Niyazi, aynı sınıfta okumuşlardır.

(29)

Niyazi, paralı yatılı olarak okuyacaktır. Numarası 305 olan Niyazi, ülkenin meşhur okullarından birinde, kafasında petrol mühendisi ol-mayı tasarlayarak, İstanbul macerasına başlamıştır. Lise yılları onun fikirlerini, hayata bakış açısını, dünyayı algılayışını şekillendiren bir dönem olmuştur.

Lise yıllarında tanıştığı kişiler ve gittiği ortamlar, düşünce dünya-sının olgunlaşmaya başladığı yıllar olmakla birlikte, ömrü boyunca uğraşacağı yazarlık mesleğinin de alt yapısını oluşturmuştur. Lise çağ-larındaki genç Niyazi, kendi üzerinde fazlaca tesiri bulunan iki isim-den bahseder. Bunlardan biri Mahir İz’dir (1895-1974). Ertuğrul Düzdağ’ın davetiyle Mahir İz’in evine sohbetlere giden Niyazi, Ho-ca’nın talebesi olmuş, İz’in etki ve yönlendirmesiyle Büyük Doğu mecmuasıyla tanışmıştır. Büyük Doğu ise Necip Fazıl Kısakürek (1904-1983) ile tanışmasına yol açmıştır. Büyük Doğu mecmuasının üslubunu canlı ve çarpıcı bulan Mehmed Niyazi, bu düşünce yapısın-dan etkilenmeye başlamıştır. Niyazi’nin bahsettiği ikinci isim Bedriye Atsız’dır. Bedriye Hanım, Nihal Atsız’ın eşidir. Bu şekilde Nihal At-sız’ı (1905-1975) tanımış olur. Bedriye Hanım, politik bir konuşma yapmamıştır ancak o, tarihi sevdirmiştir. Niyazi’nin tarihe olan düş-künlüğü de ilk olarak buradan filizlenmiş olur.

Niyazi, lise yıllarında kendini etkileyen ve sarsan bir olayı unuta-maz. Bu olay Adnan Menderes’in asılmasıdır. Bir ömür bu acıyla ya-şayacaktır. Bu durum onu hem derinden sarsar hem de düşündürür. Kimi güçlerin, zaman zaman bu ülkenin gidişine müdahale etmelerine ve çok sevilen bir adamı asmalarına içerleyen Niyazi’ye, bu olay çok dokunmuştur (Bkz: Ek 2).

1.1.3.2. Futbola Karşı İlgisi

Mehmed Niyazi, lise yıllarında sporla da ilgilenmiştir. Futbol oy-nayan Niyazi, okumayı ve yazmayı tercih ettiğinden futbolu bırakmış-tır. Bugün, futbolu pek fazla takip etmediğini söylemekle birlikte Be-şiktaş futbol takımının galip gelmesinden dolayı sevinç duyduğunu

(30)

belirtir. O, bu durumu şu şekilde anlatır; “Gençliğimde futbol oyna-mıştım. Spora Fenerbahçe alt yapısında başlaoyna-mıştım. Can Bartu benim yedeğimdi. Ancak maçlar, antrenmanlar, okumamı engelliyordu. Spo-ru ya da okumayı tercih edecektim. Futbolu bıraktım. Ama Beşiktaş’ın yenmesine galip gelmesine seviniyorum. Çünkü fermanla kurulmuş bir takımdır. Diğer takımlar belirli bir ücret karşılığında alınan damga pulu ile dernek kurabilirken, Beşiktaş ilk olarak özel bir izinle çalış-malara başlamıştır” (Bkz: Ek 2).

Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün kuruluşunda, o dönemin siyasî or-tamı etkili olmuştur. 1902 sonbaharında Beşiktaş Serencebey Mahal-lesi’nde, o zamanın Medine Muhafızı olan Osman Paşa’nın konağının bahçesinde, 22 kişilik genç grup, haftanın bazı günlerinde toplanıp jimnastik hareketleri yapmaktaydı. O sıralarda siyasi hareketler dola-yısıyla her türlü toplanmadan şüphe duyuluyordu. II. Abdülhamit’in adamları Serencebey’deki bu toplanmaları haber alınca, spor yapan gençler bir baskınla karakola götürüldü. Bu sporcu gençlerin bir kıs-mının saray erkânına yakın olması, ayrıca o dönemlerde kötü gözle bakılan futbolu oynamadıkları ve sadece beden hareketleri yaptıklarını belirtmeleriyle gergin durum yumuşadı. Hatta saray çevresinden Şeh-zade Abdulhalim, bu sporcuları destekledi ve sık sık antrenmanları seyretmeye başladı. Ünlü boksör ve güreşçi Kenan Bey de antrenman-lara gelerek güreş ve boks hareketleri göstermeye başladı. 1903 Mart’ında ise özel bir izinle Bereket Jimnastik Kulübü kuruldu (BJK, 09.04.2010). Muhtemeldir ki, bu özel iznin padişah tarafından veril-mesi yani bir bakıma fermanla kurulmuş olması Niyazi’nin millî duy-gularına sıcak ve yakın gelmektedir.

Futbola olan ilgisi onun, gazetelerin spor sayfasını da takip etme-sini sağlamıştır. Özellikle Milliyet gazeteetme-sini takip eden Niyazi, gaze-tede spor sayfasından başka bir sayfanın da takipçisi olur. Bu sayfa, Peyami Safa’nın fıkralarının yer aldığı sayfadır. Bu vesile ile Peyami Safa’yı (1899-1961) tanır. Peyami Safa’nın fıkralarını okudukça, Sa-fa’ya büyük bir bağla ve tutkuyla bağlanmış olur. Daha sonraları

(31)

“Pe-yami Safa olmasaydı memleket komünist olurdu” diyecek ve bu bağı-lılığının seviyesini belirtecektir.

1.1.3.3. Üniversite Yılları

Üniversite yıllarında Mehmed Niyazi, oldukça hareketli, hızlı, ide-alist bir genç olarak hemen tüm eylemlerde, etkinliklerde yer almıştır. Bir taraftan okumaya, bilgi sahibi olmaya özen gösterip derslerine çok çalışır, diğer taraftan kurulan öğrenci birliklerinde, teşkilatlarda etkin rol alır. Millî Türk Talebe Birliği’nde yoğun bir çalışma içinde bulu-nur. Bununla birlikte özellikle Dahiler ve Deliler isimli romanında da sonradan kaleme alacağı gibi dönemin düşünce ve hareket adamlarıyla yakın ilişki içine girer. Bu süreç, onun edebiyat, şiir, düşünce ve siya-set konularında zihin yapısının olgunlaştığı, şekillenip kemale erdiği bir dönemdir.

1.1.3.3.1. Hukuk Fakültesi

Niyazi, Hukuk Fakültesi’ni tercih eder. Bunda herhangi birinin yönlendirmesi yoktur. Bu kararını daha sonra “Hayatımın en büyük hatası!” diyecek kadar eleştirir. Yazarlığa ve yayıncılığa başlamasay-dı, kaymakam ya da hâkim olmak için uğraşacaktı. Şimdilerde bile tarih okumadığı için hayıflanmaktadır. Fakültenin ilk yıllarında kim-seyle tanışmaz. Liseden birlikte geldikleri arkadaşlarıyla vakit geçirir. Bu arkadaşlar olaylara karışmayan, ders çalışmayı tercih eden genç-lerdir. Niyazi, fakültenin dersleri ile ilgilenir. O dönem yoğun olarak devam eden öğrenci olayları ve kavgalara karışmaktansa sayfa sayısı binleri bulan hukuk derslerinin kitaplarına yoğunlaşır.

Zihnini ve gayretini derslerine verse de, olaylar tüm gençliği sar-mıştır. Adnan Menderes’in asılmasıyla birlikte özellikle üniversitede öğrenci dernek ve kurulları etkili olmaya başlar. O da, bu dernek ve cemiyetlerin, Adnan Menderes ve onun gibi düşünenlere yakın kişile-rin kontrolünde olması amacıyla çalışmalara katılmıştır. Niyazi, Hu-kuk Fakültesi Öğrenci Derneği için yapılan yönetim kurulu

(32)

seçimle-rinde çalışır ve bu kongrelerde kongre başkanı olur. Ancak hiçbir ce-miyetin ve derneğin yönetiminde bizzat bulunmaz.

Mehmed Niyazi de diğer öğrenciler gibi mitinglere katılmıştır. Ancak o, hiçbir kavgaya karışmadığını ifade etmektedir. Ona göre bu-nun sebebi; etrafında hep babayiğit, yaman adamlar vardır ve tüm üniversite onlardan korkmaktadır. Bunca olaya ve kargaşaya rağmen yaşananların bir senaryo ve bir kurgunun parçası olduğunu fark etmiş-tir. Bu oyunun bir parçasının da öğrencilerin ve gençlerin olduğuna inanır ve olaya bu açıdan bakmak gerektiğini vurgular (Bkz: Ek 2).

1.1.3.3.2. Öğrenci Olayları, Cemiyetler ve Gençlik

O dönemde yaşanan olayların, tezgâhın bir parçası olduğunu belir-ten Niyazi, bu oyunu oynayanların kimi zaman el değiştirdiğini fakat tezgâhın hep devam ettiğini belirtir. Bunlara rağmen, “mücadele ve gayret devam etmelidir” düşüncesinden vazgeçmemiştir.

Fakültelerde, talebe cemiyetlerine karşı gruplar kurulmaktaydı. Bu gruplar, bir araya gelirler, talebe cemiyetinin yönetim hakkını kazan-sınlar diye uğraş verirlerdi. Bu gruplardan biri de Hür Hukukçular grubu idi. Niyazi de bu gruplarda zaman zaman yer almıştır.

Üniversitede öğrenci dernekleri ve cemiyetleri saflaşmanın resmî tarafını belirlemekteydi. Tesiri güçlü olan derneklerden biri de Millî Türk Talebe Birliği idi. Niyazi, bu birliğin kongrelerinde başkanlık görevlerinde bulunur. Her fakültenin ayrı birlikleri bulunmaktadır. Fakültede seçilen bu dernek ve cemiyetler, üniversitede öğrenci fede-rasyonlarını oluşturur.

MTTB kurulduğu yıllardan 1960’lı yıllara kadar daha çok sol gö-rüşlü bir çizgide devam etmiştir. O günlerde, TMTF sağ, MTTB ise sol fikriyatın teşkilatı olmuştur. Bu durum 1965 yıllarına kadar devam eder. 1916 yılında kurulan bu birliği (MTTB) millete hedef tayininde, gençliğin öneminin farkında olan Cumhuriyet kadroları da resmî gö-rüşleri doğrultusunda desteklemiştir. Arada kapandığı yıllar olsa da etkinliğini kaybettiği tarihe kadar birçok sosyal meselede sesini du-yurmuştur. Niyazi, 14 Mart 1967 tarihinde birliğin devam eden

(33)

kong-resinde divan başkanlığında bulundu. Yine bu toplantıda kurulan bir icra kurulunda da yer aldı (MTTB, 05.04.2010).

Mehmed Niyazi’nin adı, 1968 Kuşağının arsızlıklarına karşı MTTB’de ve Milliyetçiler Derneği’nde buluşan ve kendini yetiştiren gençler arasında bir efsane gibi söylenir. 27 Mayıs darbesinden sonra, yakın dostu Yusuf Uğurlu ile birlikte, o dönemin en etkili öğrenci ku-ruluşlarından olan MTTB’nin kaderinde çok etkili olur. Bir kongre sırasında divana hâkim olarak, örgütü Yüksel Çengel’in başında bu-lunduğu solcu ekipten Rasim Cinisli’nin başında bubu-lunduğu milliyetçi gruba nasıl teslim ettiği heyecanla anlatılır (Miyasoğlu, 12.03.2006).

Mehmed Niyazi ve arkadaşlarının, özellikle MTTB çatısı altında yaptıkları, dönemin gazetelerinde çok sık haberlere konu olur. O gün-lerde çıkan bir habere göre, İTÜ Senatosu, öğrenci kuruluşları ile ilgili bir rapor hazırlar. Rapora göre, öğrenci kuruluşları birleştirilmelidir. Buna göre, MTTB ve TMTF bir kanunla feshedilmeli ya da faaliyetle-rine son verilerek yetkisi sınırlı bir tek kuruluş meydana getirilmelidir. Dönemin İTÜ Rektörü Ekrem Şerif Egeli, bu raporu destekler ve şöy-le söyşöy-ler; “Öğrenciyi, kendi probşöy-lemşöy-leri işöy-le meşgul etmek çareşöy-leri de aranmalıdır.” O zaman MTTB Genel Kurul Başkanlığı yapan Niyazi, birlik adına şu açıklamayı yapar; “Bu konuda, mutlaka bir tedbir alı-nacaksa, yalnız MTTB ve TMTF değil bütün cemiyet, dernek ve bir-likler üzerinde düşünmek gerekir. Bir mücadele varsa bu, tabandan gelen bir mücadeledir. Tehditle, kapatma ile fikirleri önlemek müm-kün değildir. Bir fikir tasvip edilmiyorsa, bu fikrin sahipleri eğitimle, basın yolu ile açık oturumlar vasıtası ile ikna edilme yoluna gidilmeli-dir ” (Milliyet, 30.01.1967).

Mehmed Niyazi, o günlerden başlayarak doğru bildiği gerçekleri söylemekten çekinmeyeceğini göstermiş, ayrıca, fikrî konuların, baskı ve kavga yoluyla değil, ilmî çalışmalarla tartışılması gerektiğine olan inancını da ortaya koymuştur. 6 Mart 1967 tarihli Milliyet gazetesinde MTTB Kongresinin başladığı haberi geçer ve Mehmed Niyazi’nin şu açıklamasına yer verilir; “MTTB her türlü emperyalizme karşıdır. Bizi

(34)

bir kısım basın, gerici, kötü, öcü olarak gösterme çabasındadır. MTTB, bu yaklaşımlara karşı aktif olacaktır.” Gazetenin, 6 Ocak 1967 tarihli baskısında ise, MTTB lokalinin, öğrencileri tahrik ettiği gerek-çesiyle polisler tarafından basıldığı haberi yer alır. Mehmed Niyazi Özdemir’in, -o sıralar, 48. Genel Kurul Başkanıdır- bu olayların, birli-ği yıpratmak ya da sol ihtilalın vasıtasını yaratmak için muayyen kütle tarafından çıkarıldığı, açıklamasına yer verilir.

Niyazi, kimi zaman, katıldığı mitinglerden ve eylemlerden dolayı güvenlik güçlerince yakalanıp mahkemeye çıkarılmıştır. Ancak bun-lardan kaldırım işgaliyesi adıyla cezaya çarptırılır ve beraat eder.

Gençlik için durum iç açıcı değildir. Özellikle Niyazi ve onun gibi düşünenler için şartlar oldukça ağırdır. Çeşitli vasıtalarla gençler ara-sında çıkarılan ayrılık fikirleri taze tutulmakta, her türlü çatışma için elverişli ortamlar tezgâh edilmektedir. Kitapları okunacak yazarlar, fikirleri takip edilecek liderler azdır ve olanlarda kendi dertleri ile uğ-raşmaktadırlar.

Niyazi’nin ifadesi ile ardından gidilebilecek adam sayısı azdır. Pe-yami Safa 1962’de ölür. Necip Fazıl, Nurettin Topçu, Osman Zeki Yüksel gibi isimler ziyaret edilir. Niyazi, bunlardan başka Mahir İz’i ziyaret etmeye devam eder. Üniversite gençliğinin okuyacağı ve millî bilinçle yazılmış kitaplar azdır. Buna rağmen Niyazi, Sartre, Voltaire, Hugo, Dostoyevski gibi farklı yazarları da okumayı ihmal etmez. An-cak onun önceliği hukuk dersleri olmuştur hep.

Yayınevi bakımından da kısır bir dönemdir. Yeni kitaplar basıl-maz. Gazete olarak en çok Yeni İstanbul, Son Havadis okunur. Bu ga-zetelerde en çok Gökhan Evliyaoğulları ve Ali Fuat Başgil takip edil-mektedir. Bu dönemde de çeşitli dinî ve siyasî oluşumlar vardır. Niya-zi, bunlardan Nurcular’ın kendi hallerinde olduklarını belirttikten son-ra, Milliyetçilerin dernekleri olduğunu, buralarda yapılan sohbetlere katıldığını ifade etmektedir. Ancak ona göre bunlar, gençlik hevesi ile yapılmış işlerdir.

(35)

Niyazi’nin yaşamında büyük etkiler yapacak ve akışını değiştire-cek asıl olay onun, Marmara Kıraathanesi’ne gelişidir. O, tesadüfen girdiği bu kahvenin müdavimi olacak, orada tanıştığı birçok kişiyle yıllar boyu bağını devam ettirecektir. Yine burada yaşadıklarından et-kilenecek, fikir dünyasında mühim değişiklikler olacaktır. Öyle ki, bu mekânın romanını yazacak kadar, Marmara Kıraathanesi, kendinde bir iz bırakacaktır.

1.1.3.3.3. Askerlik ve Fakülteden Mezuniyet

O yıllarda uygulanan özel bir uygulama ile Hukuk Fakültesi’nde okuyan öğrenciler, ikinci sınıftan takıntısız olarak bir süt sınıfa geçer-lerse, Edebiyat Fakültesi’nde bir alanda sertifika yapma hakkı kazan-maktadırlar. Niyazi de, bu imkândan yararlanıp, Edebiyat Fakülte-si’nde felsefe alanında çalışır ve sertifika alır. Bu sertifika, askerliğini, asker öğretmen olarak yapmasını sağlar.

Üçüncü sınıfa geçtiği 1963 yılında askerlik görevini yapmak üzere askere gider. Sivas’ta Temeltepe adlı kışlada üç aylık bir eğitim aldık-tan sonra, Kars’ın Selim Kazası’na, oradan da bir dağ köyü olan Aşağı Damlapınar Köyü’ne asker öğretmen olarak gider. Orada iki yıl asker öğretmen olarak görev yapar. 1963-65 yılları arasıdır. Askerlik süresi bitince, teğmen olarak teskere alıp, askerliğini bitirmiş olur. Askerliği sırasında görev yaptığı bu köyü ve orada tanıdığı bir öğretmeni daha sonra Varolmak Kavgası adlı romanında anlatacaktır.

Askerlikten dolayı fakülteye ara vermiştir. Dönüşte tekrar başladı-ğı okulunu 1967’de bitirir. Onun için yeni bir hayat başlar. Alman-ya’ya gitme planları yapar. Milletini ve millî olan her şeyi çok seven Niyazi’nin yurtdışına gitmesinde rol oynayan nedenin, dönemin siyasi ve sosyal olayları ile ilgisi olduğu kuvvetle muhtemeldir. Ancak, onun için en önemli sebep, orada kafasındaki konularda araştırma yapacağı rahat ortamı bulabileceği inancıdır.

(36)

1.1.4. Almanya Yılları

Mehmed Niyazi, kendi ifadesi ile her ne kadar öğrenci olaylarına karışmış olmasa da, herhangi bir kuruluşla, cemiyetle, siyasî hareketle organik bir bağ kurmasa da tanınan, fikirleri bilinen ve her şeye rağ-men ilmî çalışmaları bırakmayan bir öğrencidir. Fikirleri, görüşleri ve milliyetçi duruşu onun hayat zihniyetini ve safını belirlemiştir. Üni-versitede hep kalabalık bir grupla gezmiş olması, toplum meseleleri ile derinden ilgilenmesi, para yönünden sıkıntı çekmemesi ve hep hareket halindeki dinamik yapısı ile liderlik vasfına sahip bir gençtir. Bununla birlikte o, “devlet” denen o yapının ne olduğu ve nasıl olması gerekti-ği konusunda araştırma yapmak arzusundan kendini alamaz.

Ülkede kalmak, onun kafasında tasarladığı çalışmayı ve araştırma-yı yapmasına fırsat veremeyecektir. Kaynak eser, bilgi ve belge bollu-ğu bakımından zengin gördüğü Almanya’ya gitme fikri oluşur. Bu fi-kirle 1968 yılında Almanya’ya gider. Doktora yapmak için gittiği Almanya’da yirmi iki yıl kalır. “Devlet felsefesi nedir? Adını duyuyo-ruz da nasıl bir şeydir? Bunları öğrenmeye gittim. Aslında akademik bir kariyer için değildi gidişim. Felsefî bir derinlik kazanayım, bir nosyonum olsun, amacım buydu. Bu kavrayışla, ‘tarihimiz bize ne di-yor, nasıl okumalı ve nasıl yorumlamalıyız?’ gibi sorulara da cevap bulmayı amaçlıyordum” diyen Niyazi, orada tarih felsefesine olan me-rakını da giderme çabasında olmuştur.

Yahya Kemal’in “mektepten memlekete” şeklinde ifade ettiği, ay-dınlarımız için yol haritası niteliğindeki tavsiyeyi, hayat düsturu olarak benimseyenlerden biri de Mehmed Niyazi olmuştur. O yüzden doktora-yı 27 Madoktora-yıs İhtilalı sonrasındaki İstanbul Üniversitesi’nde yapmak yeri-ne, Almanya’da yapmayı tercih etmiştir. Bu arada amacının, dünyanın ülkemize bakışını öğrenmek olduğu kadar, Anadolu çocuklarına sahip çıkmak olduğu da söylenebilir (Miyasoğlu, 12.03.2006).

Almanya’da birçok kişi ile tanışır. Ancak bunlardan, hayatı bo-yunca unutamayacağı iki insanın yeri ayrıdır; Hildegart ve Margaret. Bu iki hanımın onda bıraktığı derin izler, romanlarına konu olacaktır.

(37)

Tüm yaşananları İki Dünya Arasında ve Doğunun Ölümsüz Çocuğu adlı romanlarında, olduğu gibi yazmıştır.

Almanya’da yaptığı doktora çalışmalarını oradaki en önemli işi olarak görür. Türk Kamu Hukukunda Temel Hürriyetler konusunda doktora yapar. Bu çalışmasını Marlburg, Bonn, Köln üniversitelerinde tamamlar. “Mehmed Niyazi, Brilon’da Goethe Enstitüsü’ndeki lisan öğreniminden sonra, Marlburg Üniversitesi’nde Prof. Dr. Ditrich Pirson’un yanında doktorasına başlar. Önce Bonn’a sonra da Köln’e tayin edilen hocasını takip etti. 1976 yılında doktorasını bitirdikten sonra, hocasının yanında aynı kürsüde çalışmaya başladı. Halen bu üniversiteler ile ilişkisi devam etmektedir ” (Yardım, 2004: 262).

Almanya’da insan ömrü için oldukça uzun sayılabilecek bir süre ka-lır. “Türkiye’de yapabileceğim fazla bir şey yoktu. İşim okumaktı. On-larda kütüphane daha muazzam, ben de orada kalmayı tercih ettim. Şimdi bile sağlığım el verse okumak için oraya giderim. Dünyanın her-hangi bir yerinde çıkan yayınların geldiği kütüphaneler vardır. Osmanlı-ca kaynaklar bile bulmak mümkündür” ifadelerini kullanan Niyazi, uzun süre kalmasının sebebini açıklayarak okumaya ve kitaba verdiği önemi yinelemiş olur. Niyazi’nin hocası hayatını kaybetmiştir. Niyazi, üniversiteye zaman zaman makale göndermeye devam etmektedir.

Çeyrek asra yakın kaldığı Almanya’da birçok kitabının yazımını tamamlamış, diğer eserlerinin de notlarını almıştır. Varolmak Kavgası,

İki Dünya Arasında, Hikâyeler orada yazılmış, devlet felsefesi ile

ilgi-li notlar orada derlenmiştir.

Niyazi, Alman kültürünün yakın bir zamana kadar metafizik bir arka planla beslendiğini tespit eder. Goethe, dünyaca ünlü bir yazar olurken, kendine kadar gelen büyük Alman Krallığı, Kant, Hegel’den oluşan silsilenin bir halkasını tamamlamış olmaktadır. İşte bu yapı Alman edebiyatını, felsefesini ve fikir dünyasını oluşturmaktaydı. Ni-yazi’ye göre bu yapı kaybolunca dünyaca ünlü şöhretler vermekte zor-lanmaya başladılar. Buna rağmen, onlarda misal; bir başkasının hak-kına saygı en üst noktada devam etmektedir.

(38)

1.1.5. Yurda Dönüş ve Ticaret Girişimi

Niyazi, seksenli yılların sonunda yurda döner. O günün yaygın uy-gulamalarından biri de yurt dışında çalışan gurbetçilerin bir araya ge-lerek oluşturduğu ticari yapıların ülkede çalışmasıdır. Niyazi ve bir grup arkadaşı da, bir süt fabrikası kurarlar. Süreci, Niyazi şu şekilde anlatır; “O zaman modaydı şirket kurmak. İşçiler ve Anadolu’dan in-sanlarla bir araya geldik ve bir süt fabrikası kurduk; Yonca Süt Fabri-kası.

Mükemmel bir alt yapı ve tesis kuruldu. Kurulma aşamasında on se-kiz milyon dokuz yüz bin lira kredi kullanılmış. Fabrika bir yıl çalıştı, bu borcun dokuz milyon dokuz yüz bin lirasını ödedi. Dokuz milyon borcu kaldı. Hükümet kur farkı diye bir uygulama çıkardı. Bir sabah kalktık ki, bu kur farkından dolayı borç yetmiş iki milyon olmuş. Sü-leyman Demirel gelince, faizi %9’dan %35’e çıkardı. Hal böyle olunca fabrika çalışmaz duruma geldi ve üretim durdu. Sadece bizim değil, bi-zim gibi birçok fabrika battı. İki fabrika kurtardı kendini, birisi Vehbi Koç’un Asil Çelik Fabrikası idi. Borcu on dokuz milyon lira civarın-daydı. Bunu devlet üstlendi. Bir de Sabancı’nın lastik fabrikası Lassa, bunu da devlet kurtardı. Bu olayları ve durumu anlatmak için, Başbakan Ecevit’e gittim. Bana “Ya siz ya devlet batacak, çaresi yok” dedi.

Şirket holding haline bile gelmişti. Holding olmadaki amaç kontrol edilmesi içindi. Biz Almanya’da topladığımız paraları Sakarya Hol-ding aracılığı ile Türkiye’ye gönderiyorduk. Sermayesi altmış milyon liraydı. Kırk beş milyon lirası holdingin kaynağı, on beş milyon lirası ise Devlet İşçi Sanayi Yatırım Bankası’nındı (DESİYAB). Bu şekilde devletin murakıpları, fabrikaları kontrol edebiliyordu. Devam etmiş olsaydı çok iyi olurdu ama zaten bu bir operasyondu. Devleti kullana-rak Yahudilerin tezgâhladığı bir operasyondu yani” (Bkz: Ek 3).

1.2. Yayıncılığı ve Yazarlığa Başlaması

Niyazi, aslında yazar olmayı ve yazmayı önceleri hiç düşünmemiş-tir. Yazarlığı, meslek olarak düşünmemiş olsaydı kaymakam ya da

(39)

hâkim olmak arzusundaydı. Ancak gerek ailesinden aldığı terbiye ve etrafına olan duyarlılık bilinci, gerekse lise yıllarında gidip geldiği or-tamlar ve okuduğu metinler sayesinde kendisinde millî bilinç ve tarih şuuru oluşmuştu. Niyazi, dönemin şartlarında yapılabilecek en olumlu ve faydalı işin kitap basmak ve yayınlamak olduğunu düşünür. Çünkü ona göre okumak, bilmektir. Bilgi ise kuvvetli bir güçtür. Ayrıca, Pe-yami Safa, Necip Fazıl gibi bir yazarların kitaplarını basacak yayınevi yoktur. Bu nedenle arkadaşları ile bir yayınevi kurmayı planlar.

1.2.1. Yayıncılığa Başlaması ve Ötüken Yayınevi

Mehmed Niyazi, “O zamanlar muhafazakâr kesimin durumu iç açıcı değildi. Durum fena idi. Peyami Safa ölmüştü. Kitaplarını basa-cak kimse yoktu, zaten okuyabasa-cak kimse de yoktu. Necip Fazıl hapisten yeni çıkmıştı. Onun da kitaplarını basacak kimse yoktu. Dergi, gazete, basın konusunda bu kesim fakirdi. Biz ise bu alanın çok önemli oldu-ğunu ve bu yolla hizmet edebileceğimizi düşünüyorduk. Bunların ki-taplarını basalım niyetiyle, rahmetli babamdan para aldık. Bu kitapları basalım diye arkadaşlarla karar aldık, emeklerini koydular, yardımcı oldular. İlk olarak Necip Fazıl’ın Reis isimli piyesini bastık” diyerek, yayınevinin kurulma niyetini özetlemiş olur.

Yayınevinin kuruluşunu şöyle anlatır; “Biz bir yayınevi kurmaya kalktık. Bizden önce, Özer Revanoğlu ve Ahmet Nur Yüksel, Yaprak Kitapevi’ni kurmuşlar. Onlar, bu kitapevine ortak olmamızı önerdiler. Benim yanımda Rasim Cinisli, Nevzat Kösoğlu vardı. Yayınevi nasıl kurulur, nasıl işletilir bilmiyoruz tabi. Bir kitap bastık, paramız bitti. Masrafı kadar satmadı. Rasim, babam para göndermiyor diye başladı mızıkçılık yapmaya. Parasını verdik ayrıldı o. Sanırım, N. Kösoğlu beş bin lira getirebilmişti, parasını verdik onun da. Ancak Kösoğlu, yayınevine sahip çıktı.”

Ötüken Yayınevi’nin kurulması ile Yaprak Kitapevi tasfiye olur. Ötüken’in kurulduğu tarih 1964 yılıdır. Yayınevi 1978’de anonim şir-ket haline gelir. Amaç ve niyet kâr etmekten çok hizmet etmektir. İlk

(40)

hedef, dinî ve millî ruhla yazılmış kitaplar basmaktır. Bu niyet, tüm zorluklara rağmen yayınevinin devam etmesinde itici güç olmuştur. Niyazi bu konuda, babasının desteğini asla unutmaz.

“Ötüken, vatan kurtarma hareketidir. Öyle başlamıştır öyle gidi-yor” diyen N. Kösoğlu, yayınevinin şirket olması gerektiğini belirte-rek durumu arkadaşlarına söyler. İlk anda kabul görmeyen bu teklif, tartışmalardan sonra yine N. Kösoğlu’nun yazdığı hisse nispeti ile ka-bul edilen ortaklık, anonim şirket haline gelir. Ortaklar; Niyazi, Kös-oğlu, Nurhan, Ahmet Nuri Yüksel, Ahmet İyioldu, Özer RevanKös-oğlu, Fehim Üçışık ve Mustafa Yıldırım’dır (Çakır, 2008: 243).

Yayınevinin isminin “Ötüken” olmasında Nevzat Kösoğlu’nun et-kisi büyük olmuştur. Kösoğlu, yayınevinin adının, Peyami Safa’nın

Yalnızız romanındaki muhayyel ülke olan Simeranya olmasını arzu

eder. Aslında Niyazi, daha modern ve ideolojik algılamalar çağrıştır-mayan bir isim olmasını tercih etmiştir. O sıralarda yayınevine gelen Güzel Sanatlar mezunu Sevgi Babaoğlu’nun önerisi ile Ötüken ismi ön plana çıkar. Niyazi de uygun görür ve seslenmez. Aynı durum ya-yınevinin amblemi olan üç tuğ konusunda da yaşanır. Özer Reva-noğlu’nun kardeşi Can, bir kitabın kapağında üç tuğ kullanır ve daha sonra Ötüken Yayınevi’nin imgesi olarak kalır. Yayınevi, amatör ruh-la ve hevesle çalışmaruh-larına devam eder. Hizmet olsun diye birçok zor-luğa katlanılır.

Ötüken Neşriyat ülkemizin en köklü yayınevlerinden biridir. 1964 yılında kitabı ekmek kadar aziz bilen birkaç üniversite öğrencisinin harçlıklarını birleştirmesi sayesinde kurulur. Şehzadebaşı’ndaki beş metrekarelik yarı bodrum bir dükkânda yakılan meşalenin ilk ateşi Necip Fazıl’ın Reis Bey'i oldu. Yayıncılık faaliyeti birçok maddî zor-luklarla mücadele edilerek sürdürülür. Peyami Safa’nın bütün eserle-rini topluca yayınlayarak ciddi bir atılım gerçekleştirilir. Tarık Buğra, Erol Güngör, Arif Nihat Asya, Cemil Meriç, Fuat Köprülü, Abdülhak Şinasi gibi dönemin önemli aydınlarının okuyucularıyla buluşması sağlanır (Ötüken, 12.04.2010).

(41)

Niyazi, tahsil için Almanya’ya gitmeye hazırlanırken, yayınevinin işlerini yürütecek ve başında duracak biri gerekir. N. Kösoğlu, o sıra-lar Muammer Topbaş’ın sahibi olduğu Sabah gazetesinde çalışırken, işten çıkarılan Nurhan Alpay’ı, Niyazi’ye tavsiye eder. Nurhan Alpay, Ötüken’de çalışmayı kabul eder. Böylece Niyazi, Almanya yolculu-ğuna çıkar.

Mehmed Niyazi’nin yayıncılığı, yazarlığından öncedir. Almanya’da öğrenimine devam ettiği sırada, Nurhan, ona bir mektup gönderir. Mek-tupta özetle, yayınevinin durumunun iyi olmadığı, ekonomik bakımdan iş yapmadığı ve sıkıntılı günlerin geçtiği yazılıdır. Nurhan, yayınevinin tasfiyesini teklif etmektedir. O sıralar basımda bekleyen iki kitap vardır. Bunlardan biri Necip Fazıl’ın Menderes adlı kitabıdır. Diğeri ise Niya-zi’nin yazmayı tamamladığı Varolmak Kavgası’dır. Niyazi, “Bu iki ki-tabı basalım, eğer olmazsa sonra düşünürüz” cevabını verir. Nurhan, N. Fazıl’ın kitabından ümitlidir. Niyazi, bu iki kitabın masrafını da kendi finanse eder. Bu iki kitap tutmazsa yayınevi kapanacaktır.

Kitaplar basılır, ilk hali ile kalın bir kitap olan Varolmak Kavgası üç baskı yapar. Satışların iyi olması yayınevinin tekrar ayağa kalkma-sını sağlar. Bir anlamda Varolmak Kavgası, Ötüken’in yeniden doğu-şunu sağlamıştır. Niyazi, kitabının bu kadar tutacağını tahmin etmiştir. Çünkü o, İmam Hatip Okullarının bu toplum için ne anlama geldiğini ve bu anlamla alakalı bir hikâyenin zevkle okunacağını bilmektedir (Bkz: Ek 3).

1.2.2. Yazarlığa Başlaması

İlk romanı Varolmak Kavgası’nı yirmi altı yaşında Almanya’da iken tamamlar. Yazmayı düşündüğü ana tema, lise yıllarında kafasın-da belirmiştir. Dönem sıkıntılı ve problemlerle dolu birçok olayın ya-şandığı bir zamandır. İmam Hatip Okulları oldukça azdır. Sporla ilgi-lenen Mehmed Niyazi, Vefa Lisesi ile İmam Hatip Okulu’nun bir vo-leybol müsabakasını seyretmek durumunda kalır. Maçı izleyen taraf-tarlardan İmam Hatip Okulu’nun öğrencilerinin olgun, vakarlı tavırları dikkatini çeker. Onların farklı olduğunu düşünmeye başlar.

(42)

Aynı dönemde, toplumun bazı kesimlerinde İmam Hatip Okulları için olumsuz kanaatler de yer etmiştir. Kimi aileler bu okullarda oku-yan öğrencilerin kendi çocuklarına zarar vereceğini düşünerek çocuk-larını, kendileri okula getirir götürürler. Beşiktaş Fındıklı İlkoku-lu’nun ikinci katında Adnan Menderes’in ısrarı ile açılan İslam Ensti-tüsü böyle bir tedirginliğin yaşandığı yerlerdendir. Niyazi’ye göre bu aileler nümayiş yapmaktadırlar.

Bunun üzerine Mehmed Niyazi, bu öğrencilerin durumlarını, düş-tükleri sıkıntılı anları, mücadelelerini, ıstıraplarını anlatan bir romanın yazılmasının gerekli olduğuna karar verir. Kendi ifadesi ile eli kalem tutan büyüklere, bu konu ile ilgili bir roman yazdırmayı teklif eder ve hatta bazılarına telif için kapora bile verir. Ancak ne roman gelir, ne verdiği kapora. Durum bu şekle gelince, kendisi bu konuda yazmaya karar verir. “İmam Hatip Okulu’na giden öğrencilerin ideali ne olmalı, nasıl yoğunlaşmalılar?” gibi konuları ele aldığı bir roman kaleme alır. Bu roman Varolmak Kavgası’dır. Böylece Mehmed Niyazi yazarlık mesleğine başlar ve bir daha bırakamaz.

Mehmed Niyazi, medeniyet, kültür, devlet, millet konularını tüm eserlerinde ele almış, insanın, dolayısı ile insanlığın mutluluğunun ço-ğalacağı bir arzuyu ifade etmiştir. Roman yazarıdır demek, yazdığı kitaplar arasında romanların daha fazla olması cihetiyle isabetli ola-caktır.

Çalışmanın yapıldığı zamana kadar yazarın beş adet araştırma ve dü-şünce kitabı bulunmaktadır. Diğer on kitap ise romandır. Bunlardan

Bay-ram Hediyesi isimli çalışma hikâyelerden oluşmaktadır. Romanlarını da

iki kategoride incelemek mümkündür; birincisi kendi yaşadığı olaylardan yola çıkarak yazdığı günümüze ait romanlar, diğerleri ise onun daha çok tanınmasına ve ün yapmasına vesile olan tarihî romanlardır.

1.3. Gündelik Hayatı

Mehmed Niyazi, halen yalnız yaşamaktadır. Bu yalnızlık “dâhilerin yurdu yalnızlık!” dediği bir yalnızlıktır. “İnsan başkalarından çok şey öğrenir ama kendi imalatı olan ürünler daha çok yalnızken ortaya

(43)

çık-maktadır. Yalnızken daha üretken olabiliyor insan” diyen yazar, bu yal-nızlığının içinde aslında hiçbir zaman tek başına kalmaz (Bkz: Ek, 3).

Etrafında onu seven ve sayan yakınları, dostları ve arkadaşları sü-rekli bulunmaktadır. Bir bardak çayı mutlaka yanında bulunan genç-lerle sohbet ederek içmektedir. Ayrıca onu, asıl yalnız bırakmayan, kitaplarıdır. “Rusya’dan Prof. Dr. Hütteroth bir gün beni ziyarete gel-miş. Beyazıt Kütüphanesi’nde çalışıyordum o zamanlar. “Geliyorum diye neden mektup atmadınız?” diye sordum. Ne dese iyi: “Oğlum, sen ya kütüphanedesin ya mezarda. Seni bulmak kolay.” Benim kü-tüphane dışında pek hayatım yok” (Ulutürk, 20.09.2009).

İstanbul’da yaşayan yazar, yakın zamana kadar, yeğeni Konuralp ile birlikte yaşamıştır. Konuralp Bey, yanından ayrılmış olsa da, Niya-zi’nin işlerini takip etmekte, yardımını ve desteğini sürdürmektedir. Konuralp Bey, onun insanî ilişkilerinde çok yumuşak huylu, hoşgörü-lü ve samimi olduğunu vurgular.

Niyazi, birçok kurum ve kuruluş tarafından çeşitli unvanlarla ödül-lendirilmiştir. 1969 yılında kurulan Türkiye Millî Kültür Vakfı’nın kuruluşunun kırkıncı yılı dolayısı ile tertip ettiği “Kırk Vakıf İnsana Vefa” toplantısında bu kırk kişi arasında yer almıştır. Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER) tarafından verilen kül-tür sanat ödüllerinden düşünce dalında Türk Tarih Felsefesi kitabıyla ödüle hak kazanmıştır (Millî Gazete, 29.11.2008). 2000 yılında Türk Ocakları tarafından verilen “Osman Turan Türklük Araştırmaları Ar-mağanı”na layık görülmüştür. Ayrıca Türkiye Yazarlar Birliği ödülü de bulunmaktadır. İmza günleri, konferanslar ve düzenlenen sohbet-lerde düşüncelerini ve tarihimizi anlatmaktadır.

Mehmed Niyazi, sosyal ve siyasal olaylara bu kadar ilgili ve yakın olmasına rağmen aktif siyasetin içinde hiç bulunmamıştır. Bundan sonra da bulunmayı düşünmemektedir. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kuruluş aşamasında Recep Tayyip’in (1954-İstanbul) kendine parti yönetimine girmesi konusunda teklifte bulunduğunu ancak kabul et-mediğini ifade eder. Bu teklifi kabul etmeyen Niyazi, eğer millet

(44)

men-faatine bir ihtiyaç hâsıl olursa ve kendinin bir yardımı gerekirse dışa-rıdan yardımda bulunacağını da belirtir. Bununla birlikte gençliğinde, Milliyetçi Hareket Partisi’nin seçim çalışmalarında bulunmuştur. Ya-kınlarının bu partiden aday olması, buradaki arkadaşları ile fikir bağı-nın olması etkili olmuştur. “Elime mikrofon alıp konuşma yaptığım olmuştur ancak ben hiçbir zaman herhangi bir şekilde yönetici, idare-ci, başkan gibi bir görevle bu partilerde görev almadım” diyerek poli-tikaya bakışını net olarak çizmiştir (Bkz: Ek, 4).

Niyazi, Balkan Savaşları, Çanakkale Savaşı ve Yemen’den sonra üzerinde hiç roman yazılmamış dediği Plevne Savunması hakkında çalışmaktadır. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Gazi Osman Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunun, Rus ordusuna karşı savun-duğu Plevne’yi konu alan romanını tamamlamak için çalışmalarını, İstanbul’da İslam Araştırmaları Merkezi Kütüphanesi’nde sürdürmek-tedir.

“Şimdi olaylardan taviz vermeden roman yapacağız. Roman gün ışığına çıktı. Yayımlanmadan önce Plevne’ye gideceğim. Öyle yaparım. Bakarım yazdığım ile oradaki coğrafya uyuyor mu, o tepeler yazdığım gibi mi? Romanı, sağlık problemim olmazsa bu senenin sonuna doğru bitirmek istiyorum. Plevne, bizim omurgamızın kırıldığı savaş. Savaşı ortaya çıkaran Mithat Paşa, Mütercim Rüştü Paşa, Redif Paşa. Ben bun-ları tanımak istedim. Devletimizde oynadıkbun-ları rolleri saptamak istedim. Bu savaşta çok büyük toprak kaybımız oldu. Oldu ama Abdülhamit Han ki -o zaman genç bir adam- Berlin Konferansı’nda bir tek mermi atma-dan Rusları gene Tuna’nın ötesine attı. Bu diplomatik dehayı bütün dünya görmezlikten geliyor. 180 bin kilometre kare toprak kaybıyla o büyük faciayı atlatabildik” (Kabaklı, 10.02.2010). Bu yaklaşımı ile Ni-yazi, bu milletin tarihinde yer alan şahsiyetleri iyi değerlendirmek ge-rektiğine olan inancını bu romanla tekrar ifade edecektir.

Referanslar

Benzer Belgeler

İstan­ bul’a dönünce yazı hayatına atıldı, matbaa sahibi oldu.. Bir aralık Ro­ dos’a sürgün

Böylece, Vehbi Koç, ülkesine ve Türk insanına duyduğu güvenle, her aşamada kendisini aşan örnek bir atılımcı olduğunu kanıtlamış bulunuyor.. Tecrübeli

Nakkaştepe’deki törene DSP lideri Bülent Ecevit ve eşi Rahşan Ecevit, CHP Genel Başka­ nı ve başbakan vekili Deniz Baykal, ANAP Bur­ sa Milletvekili İlhan

Henüz otuz yaşında dul kalan ve ko­ casının 30 günlük birer çocuk olarak bırarktığı ikizlerle henüz dokuz, on ya­ şındaki bir yavrucuğu büyütmeğe

Bundan sonra İttihat ve Terakki namına tam bir faaliyet bilmiyorum.. Yalnız bir defa İstanbul heyeti namı­ na bir içtima

Bu çalışmada ıslak zeminde yüksek voltaj elektrik çarpmasına maruz kalmış ve elektrik çarpmasının uzun süre devam ettiği, göğüs ve karın duvarında elektrik teması izi

Gökyüzünün en güzel açık yıldız kü- melerinden biri olan M37, hem dürbün hem de teleskoplar için çok güzel bir hedef.. Yaklaşık 100 yıldızdan oluşan M38, M37 ile

Kendi ifadesiyle “meclis”i “bir nazariye değil, bir hakikat olarak gören” ve üstelik”hakikatlerin en büyüğü” olarak niteleyen Mustafa Kemal’e göre halkın