• Sonuç bulunamadı

Niyazi, aslında yazar olmayı ve yazmayı önceleri hiç düşünmemiş- tir. Yazarlığı, meslek olarak düşünmemiş olsaydı kaymakam ya da

hâkim olmak arzusundaydı. Ancak gerek ailesinden aldığı terbiye ve etrafına olan duyarlılık bilinci, gerekse lise yıllarında gidip geldiği or- tamlar ve okuduğu metinler sayesinde kendisinde millî bilinç ve tarih şuuru oluşmuştu. Niyazi, dönemin şartlarında yapılabilecek en olumlu ve faydalı işin kitap basmak ve yayınlamak olduğunu düşünür. Çünkü ona göre okumak, bilmektir. Bilgi ise kuvvetli bir güçtür. Ayrıca, Pe- yami Safa, Necip Fazıl gibi bir yazarların kitaplarını basacak yayınevi yoktur. Bu nedenle arkadaşları ile bir yayınevi kurmayı planlar.

1.2.1. Yayıncılığa Başlaması ve Ötüken Yayınevi

Mehmed Niyazi, “O zamanlar muhafazakâr kesimin durumu iç açıcı değildi. Durum fena idi. Peyami Safa ölmüştü. Kitaplarını basa- cak kimse yoktu, zaten okuyacak kimse de yoktu. Necip Fazıl hapisten yeni çıkmıştı. Onun da kitaplarını basacak kimse yoktu. Dergi, gazete, basın konusunda bu kesim fakirdi. Biz ise bu alanın çok önemli oldu- ğunu ve bu yolla hizmet edebileceğimizi düşünüyorduk. Bunların ki- taplarını basalım niyetiyle, rahmetli babamdan para aldık. Bu kitapları basalım diye arkadaşlarla karar aldık, emeklerini koydular, yardımcı oldular. İlk olarak Necip Fazıl’ın Reis isimli piyesini bastık” diyerek, yayınevinin kurulma niyetini özetlemiş olur.

Yayınevinin kuruluşunu şöyle anlatır; “Biz bir yayınevi kurmaya kalktık. Bizden önce, Özer Revanoğlu ve Ahmet Nur Yüksel, Yaprak Kitapevi’ni kurmuşlar. Onlar, bu kitapevine ortak olmamızı önerdiler. Benim yanımda Rasim Cinisli, Nevzat Kösoğlu vardı. Yayınevi nasıl kurulur, nasıl işletilir bilmiyoruz tabi. Bir kitap bastık, paramız bitti. Masrafı kadar satmadı. Rasim, babam para göndermiyor diye başladı mızıkçılık yapmaya. Parasını verdik ayrıldı o. Sanırım, N. Kösoğlu beş bin lira getirebilmişti, parasını verdik onun da. Ancak Kösoğlu, yayınevine sahip çıktı.”

Ötüken Yayınevi’nin kurulması ile Yaprak Kitapevi tasfiye olur. Ötüken’in kurulduğu tarih 1964 yılıdır. Yayınevi 1978’de anonim şir- ket haline gelir. Amaç ve niyet kâr etmekten çok hizmet etmektir. İlk

hedef, dinî ve millî ruhla yazılmış kitaplar basmaktır. Bu niyet, tüm zorluklara rağmen yayınevinin devam etmesinde itici güç olmuştur. Niyazi bu konuda, babasının desteğini asla unutmaz.

“Ötüken, vatan kurtarma hareketidir. Öyle başlamıştır öyle gidi- yor” diyen N. Kösoğlu, yayınevinin şirket olması gerektiğini belirte- rek durumu arkadaşlarına söyler. İlk anda kabul görmeyen bu teklif, tartışmalardan sonra yine N. Kösoğlu’nun yazdığı hisse nispeti ile ka- bul edilen ortaklık, anonim şirket haline gelir. Ortaklar; Niyazi, Kös- oğlu, Nurhan, Ahmet Nuri Yüksel, Ahmet İyioldu, Özer Revanoğlu, Fehim Üçışık ve Mustafa Yıldırım’dır (Çakır, 2008: 243).

Yayınevinin isminin “Ötüken” olmasında Nevzat Kösoğlu’nun et- kisi büyük olmuştur. Kösoğlu, yayınevinin adının, Peyami Safa’nın

Yalnızız romanındaki muhayyel ülke olan Simeranya olmasını arzu

eder. Aslında Niyazi, daha modern ve ideolojik algılamalar çağrıştır- mayan bir isim olmasını tercih etmiştir. O sıralarda yayınevine gelen Güzel Sanatlar mezunu Sevgi Babaoğlu’nun önerisi ile Ötüken ismi ön plana çıkar. Niyazi de uygun görür ve seslenmez. Aynı durum ya- yınevinin amblemi olan üç tuğ konusunda da yaşanır. Özer Reva- noğlu’nun kardeşi Can, bir kitabın kapağında üç tuğ kullanır ve daha sonra Ötüken Yayınevi’nin imgesi olarak kalır. Yayınevi, amatör ruh- la ve hevesle çalışmalarına devam eder. Hizmet olsun diye birçok zor- luğa katlanılır.

Ötüken Neşriyat ülkemizin en köklü yayınevlerinden biridir. 1964 yılında kitabı ekmek kadar aziz bilen birkaç üniversite öğrencisinin harçlıklarını birleştirmesi sayesinde kurulur. Şehzadebaşı’ndaki beş metrekarelik yarı bodrum bir dükkânda yakılan meşalenin ilk ateşi Necip Fazıl’ın Reis Bey'i oldu. Yayıncılık faaliyeti birçok maddî zor- luklarla mücadele edilerek sürdürülür. Peyami Safa’nın bütün eserle- rini topluca yayınlayarak ciddi bir atılım gerçekleştirilir. Tarık Buğra, Erol Güngör, Arif Nihat Asya, Cemil Meriç, Fuat Köprülü, Abdülhak Şinasi gibi dönemin önemli aydınlarının okuyucularıyla buluşması sağlanır (Ötüken, 12.04.2010).

Niyazi, tahsil için Almanya’ya gitmeye hazırlanırken, yayınevinin işlerini yürütecek ve başında duracak biri gerekir. N. Kösoğlu, o sıra- lar Muammer Topbaş’ın sahibi olduğu Sabah gazetesinde çalışırken, işten çıkarılan Nurhan Alpay’ı, Niyazi’ye tavsiye eder. Nurhan Alpay, Ötüken’de çalışmayı kabul eder. Böylece Niyazi, Almanya yolculu- ğuna çıkar.

Mehmed Niyazi’nin yayıncılığı, yazarlığından öncedir. Almanya’da öğrenimine devam ettiği sırada, Nurhan, ona bir mektup gönderir. Mek- tupta özetle, yayınevinin durumunun iyi olmadığı, ekonomik bakımdan iş yapmadığı ve sıkıntılı günlerin geçtiği yazılıdır. Nurhan, yayınevinin tasfiyesini teklif etmektedir. O sıralar basımda bekleyen iki kitap vardır. Bunlardan biri Necip Fazıl’ın Menderes adlı kitabıdır. Diğeri ise Niya- zi’nin yazmayı tamamladığı Varolmak Kavgası’dır. Niyazi, “Bu iki ki- tabı basalım, eğer olmazsa sonra düşünürüz” cevabını verir. Nurhan, N. Fazıl’ın kitabından ümitlidir. Niyazi, bu iki kitabın masrafını da kendi finanse eder. Bu iki kitap tutmazsa yayınevi kapanacaktır.

Kitaplar basılır, ilk hali ile kalın bir kitap olan Varolmak Kavgası üç baskı yapar. Satışların iyi olması yayınevinin tekrar ayağa kalkma- sını sağlar. Bir anlamda Varolmak Kavgası, Ötüken’in yeniden doğu- şunu sağlamıştır. Niyazi, kitabının bu kadar tutacağını tahmin etmiştir. Çünkü o, İmam Hatip Okullarının bu toplum için ne anlama geldiğini ve bu anlamla alakalı bir hikâyenin zevkle okunacağını bilmektedir (Bkz: Ek 3).

1.2.2. Yazarlığa Başlaması

İlk romanı Varolmak Kavgası’nı yirmi altı yaşında Almanya’da iken tamamlar. Yazmayı düşündüğü ana tema, lise yıllarında kafasın- da belirmiştir. Dönem sıkıntılı ve problemlerle dolu birçok olayın ya- şandığı bir zamandır. İmam Hatip Okulları oldukça azdır. Sporla ilgi- lenen Mehmed Niyazi, Vefa Lisesi ile İmam Hatip Okulu’nun bir vo- leybol müsabakasını seyretmek durumunda kalır. Maçı izleyen taraf- tarlardan İmam Hatip Okulu’nun öğrencilerinin olgun, vakarlı tavırları dikkatini çeker. Onların farklı olduğunu düşünmeye başlar.

Aynı dönemde, toplumun bazı kesimlerinde İmam Hatip Okulları için olumsuz kanaatler de yer etmiştir. Kimi aileler bu okullarda oku- yan öğrencilerin kendi çocuklarına zarar vereceğini düşünerek çocuk- larını, kendileri okula getirir götürürler. Beşiktaş Fındıklı İlkoku- lu’nun ikinci katında Adnan Menderes’in ısrarı ile açılan İslam Ensti- tüsü böyle bir tedirginliğin yaşandığı yerlerdendir. Niyazi’ye göre bu aileler nümayiş yapmaktadırlar.

Bunun üzerine Mehmed Niyazi, bu öğrencilerin durumlarını, düş- tükleri sıkıntılı anları, mücadelelerini, ıstıraplarını anlatan bir romanın yazılmasının gerekli olduğuna karar verir. Kendi ifadesi ile eli kalem tutan büyüklere, bu konu ile ilgili bir roman yazdırmayı teklif eder ve hatta bazılarına telif için kapora bile verir. Ancak ne roman gelir, ne verdiği kapora. Durum bu şekle gelince, kendisi bu konuda yazmaya karar verir. “İmam Hatip Okulu’na giden öğrencilerin ideali ne olmalı, nasıl yoğunlaşmalılar?” gibi konuları ele aldığı bir roman kaleme alır. Bu roman Varolmak Kavgası’dır. Böylece Mehmed Niyazi yazarlık mesleğine başlar ve bir daha bırakamaz.

Mehmed Niyazi, medeniyet, kültür, devlet, millet konularını tüm eserlerinde ele almış, insanın, dolayısı ile insanlığın mutluluğunun ço- ğalacağı bir arzuyu ifade etmiştir. Roman yazarıdır demek, yazdığı kitaplar arasında romanların daha fazla olması cihetiyle isabetli ola- caktır.

Çalışmanın yapıldığı zamana kadar yazarın beş adet araştırma ve dü- şünce kitabı bulunmaktadır. Diğer on kitap ise romandır. Bunlardan Bay-

ram Hediyesi isimli çalışma hikâyelerden oluşmaktadır. Romanlarını da

iki kategoride incelemek mümkündür; birincisi kendi yaşadığı olaylardan yola çıkarak yazdığı günümüze ait romanlar, diğerleri ise onun daha çok tanınmasına ve ün yapmasına vesile olan tarihî romanlardır.

Benzer Belgeler