• Sonuç bulunamadı

Sevr antlaşması görüşmeleri ve kabulünün İstanbul ve Anadolu basınındaki yansımaları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sevr antlaşması görüşmeleri ve kabulünün İstanbul ve Anadolu basınındaki yansımaları"

Copied!
323
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANA BİLİM DALI

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ BİLİM DALI

SEVR ANTLAŞMASI GÖRÜŞMELERİ VE KABULÜNÜN İSTANBUL İLE ANADOLU BASININDAKİ YANSIMALARI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

DOÇ. DR. OSMAN AKANDERE

HAZIRLAYAN ELİF ÇALIŞKAN

(2)
(3)

İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER ... 1 KISALTMALAR... v ÖNSÖZ... vi GİRİŞ ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM... 10

SEVR ANTLAŞMASI SÜRECİNDE İSTANBUL VE ANADOLU’NUN DURUMU, ANLAŞMAYI HAZIRLAYAN SİYASİ SÜREÇ... 10

1. SEVR ANTLAŞMASI SÜRECİNDE İSTANBUL VE ANADOLU’NUN DURUMU ... 10

2- SEVR ANTLAŞMASI SÜRECİNİ HAZIRLAYAN SİYASİ GÖRÜŞMELER... 28

A. PARİS BARIŞ KONFERANSI (18 Ocak 1919)...28

B. BİRİNCİ LONDRA KONFERANSI (12 Şubat-23 Nisan 1920) ...46

1. İSTANBUL ...50

2. BOĞAZLAR ...52

3. DOĞU ANADOLU’DA KURULMASI DÜŞÜNÜLEN ERMENİ DEVLETİ...57

4. KÜRDİSTAN ...61

5. BATUM...62

6. SURİYE-FİLİSTİN ...63

(4)

8. TÜRKİYE’DE NÜFUZ ALANLARI ...66

9. MÜTTEFİK DENETİMİNİN BOYUTLARI ...67

10. LONDRA KONFERANSI’NDA YUNAN TALEPLERİ...70

a. TRAKYA...70

b. İZMİR...72

c. ONİKİ ADALAR VE MEİS ADASI ...76

11. İTİLAFLARCA BELİRLENEN ASKERÎ KOŞULLAR ...79

C. SAN REMO KONFERANSI (18 Nisan 1920) ...80

1. İZMİR ...85 2. EREĞLİ KÖMÜR HAVZASI...86 3. ERMENİSTAN ...87 4. KÜRDİSTAN ...88 5. FİLİSTİN...90 6. KUZEY AFRİKA...91 7. SURİYE SINIRI...92

Ç. PARİS KONFERANSI (1 MAYIS-17 HAZİRAN 1920) ...94

1. SEVR ANTLAŞMASI’NI İMZA İÇİN PARİS’E GİDEN İSTANBUL HEYETİ...113

2. PARİS KONFERANSINDA GÖRÜŞÜLEN KONULAR, GÖRÜŞMELER SIRASINDA GELİŞEN OLAYLAR ...116

(5)

3. PARİS KONFERANSI GÖRÜŞMELERİNDE

ERMENİLER İLE İLGİLİ KARARLAR ...118

4. MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN TEPKİSİ ...122

D. SPA KONFERANSI (17 TEMMUZ 1920) ...124

İKİNCİ BÖLÜM ... 130

SEVR ANTLAŞMASI GÖRÜŞMELERİ’NİN İSTANBUL VE ANADOLU BASININDAKİ YANSIMALARI... 130

1. LONDRA KONFERANSI’NIN (12 ŞUBAT – 20 NİSAN 1920) ANADOLU VE İSTANBUL BASININDAN OLUMLU VE OLUMSUZ YANSIMALARI ...130

2. SAN REMO KONFERANSI’NIN (18-26 NİSAN 1920) ANADOLU VE İSTANBUL BASININDAN OLUMLU VE OLUMSUZ YANSIMALARI...133

3. PARİS KONFERANSI’NIN (17 HAZİRAN 1920) ANADOLU VE İSTANBUL BASININDAN OLUMLU VE OLUMSUZ YANSIMALARI...151

4. SPA KONFERANSI’NIN (17 TEMMUZ 1920) ANADOLU VE İSTANBUL BASININDAN OLUMLU VE OLUMSUZ YANSIMALARI...175

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 191

1. SEVR ANTLAŞMASI’NIN İMZASINA DOĞRU İSTANBUL VE ANADOLU BASINDAKİ YANSIMALARI... 191

(6)

2. SEVR ANTLAŞMASI’NDA ALINAN KARARLARIN ANADOLU VE İSTANBUL BASININDAKİ

YANSIMALARI... 201

A. SİYASÎ VE ASKERÎ KONULARDA ALINAN KARARLARIN İSTANBUL VE ANADOLU BASININDAKİ YANSIMALARI...236

B. EKONOMİK KONULARDA ALINAN KARARLARIN İSTANBUL VE ANADOLU BASINDAKİ YANSIMALARI ...253

C. AZINLIK HAKLARIYLA İLGİLİ ALINAN KARARLARIN BASINDAKİ YANSIMALARI...258

Ç. SINIRLAR İLE İLGİLİ ALINAN KARARLARIN BASINDAKİ YANSIMALARI...264

SONUÇ... 275

BİBLİYOGRAFYA... 289

(7)

KISALTMALAR a.g.e. : Adı geçen eser

a.g.m. : Adı geçen makale a.g.t. : Adı geçen tez

A.Ü.S.B.F : Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler

Fakültesi

C. : Cilt

Çev : Çeviren

s. : Sayfa

T.T.K. : Türk Tarih Kurumu

A.D.D. : Atatürkçü Düşünce Derneği A.A.M. : Atatürk Araştırma Merkezi B.T.T.D. : Belgelerle Türk Tarihi Dergisi

(8)

ÖNSÖZ

Osmanlı Devleti’nin XIX. Yüzyılda düştüğü idarî, siyasî, malî ve askerî zorluklar daha sonraki dönemlerde devletin çöküşünde etkili olmuştur.

Osmanlı Devleti’nin topraklarını paylaşmak ve bu topraklar üzerinde emperyalist amaçlarına ulaşmak niyetinde olan müttefik devletler Birinci Dünya Savaşı yıllarında kendi aralarında yaptıkları gizli anlaşmalarla plânlarını gerçek-leştirmeye çalışmışlardır.

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı başlan-gıcındaki tarafsızlığını korumaya özen göstermiştir. Siyasî yalnızlıktan ve kaybettiği toprakları geri alma umudundan dolayı Almanya’nın yanında Birinci Dünya Savaşı’na girmiştir.

Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın isteğiyle açmış olduğu cephelerle müttefik devletlerin gücünü bölmüştür. Bunun üzerine Osmanlı Devleti’ni ortadan kaldırmak isteyen Müttefik Devletler Çanakkale’ye saldırırlar. Çanakkale Zaferi ile savaşın iki yıl daha uzamasına sebep olan Osmanlı’ya İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya savaşın acı bedellerini ödetmeye çalışırlar. İşte ödetilmeye çalışılan hayalperest anlaşma Sevr Antlaşması olmuştur.

(9)

Mütareke-nâmesi ile İtilâf Devletleri tarafından taksim edilen Osmanlı Devleti toprakları, mütarekenin haksız tatbiki ile Sevr’e doğru açılan bir yol olmuştur.

Türk Milleti’nin Kurtuluş Savaşı’nda başlattığı Kuva-yi Milliye ruhu, milli birlik ve beraberliğin sağlanmasında etkin rol oynamıştır. Bağımsızlık Savaşı’nın kazanılması için gerekli olan Türk kamuoyunun oluşmasında basının çok önemli bir rolü olmuştur. Türk Basını, Milli Mücadele boyunca Türk Milleti’nin topraklarının haksız işgalini Türk ve Dünya kamuoyuna duyurmak için önemli roller üstlenmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, basının oynadığı önemli rol için destekte bulunmuştur. Türk Milleti’nin yanlış bilgilendirilmesini önlemek, milleti bağımsızlığa, vatanı kurtuluşa erdirecek yayınlarda bulunmaları için her zaman desteklemiştir.

Biz bu çalışmamızda, Türk Milleti’ni bağımsız-lığından, vatanından etmek için plânlanıp hazırlanan Sevr Antlaşması ve siyasi süreçlerini ele aldık. Özellikle imzalanma sürecini, süreçteki siyasî görüşmeleri, İstanbul ve Anadolu’daki bazı gazetelerin verdiği tepkileri, olumlu ve olumsuz yansımalarına göre değerlendirmeye çalıştık.

Çalışmamızda, Sevr Antlaşması sürecinde çıkan İstanbul ve Anadolu’da yayınlanan bazı gazetelerden, dergilerden, o dönemi yaşamış, bizzat Sevr Antlaşması

(10)

görüşmeleri içinde yer almış kişilerin hatıralarından yararlanmaya çalıştık.

Bu çalışmamızda ki eksiklerimizin hoşgörü ile karşılanacağı ümidiyle, çalışmalarımızda bize yardım ve desteğini esirgemeyen danışmanımız Doç. Dr. Osman AKANDERE’ye, çalışmamız sırasında yardım ve desteğini, bilgi ve becerisini esirgemeyen İnönü Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi bölüm başkanı Prof. Dr. Mesut AYDIN’a ve diğer emeği geçenlere teşekkürlerimi bir borç bilirim.

(11)

GİRİŞ

Avrupa Devletleri’nin Türkleri Anadolu’dan çıkarma plânları ilk olarak 1071 Malazgirt Zaferi ile Türklerin Anadolu’ya ayak basmasıyla başlamıştı. 1815 Viyana Kongresi’nde ortaya çıkan “Şark Meselesi”nin tek hedefi vardı; Türk Milleti’nin Anadolu ve Balkanlar’daki varlığına son vermekti.

Şark Meselesi ile başlayan Avrupa Devletleri’nin Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerindeki emelleri kısaca şu şekildedir: Rusya; hem boğazlar hem de Ermeniler ile ilgili isteklerde bulunuyordu. İngiltere; Musul petrolleri ve bunları güvence altına alabileceği tampon bölgelerle ilgileniyordu. Fransa; Suriye ve Kilikya ile özerk bir Ermenistan istiyordu. Fransa ise Suriye’nin mandasını istemekteydi. Almanya; Osmanlı Devleti üzerindeki verimli toprakları ele geçirmek ve Bağdat Demiryolları ihalesini alarak, plânlarını gerçekleştirmek istiyordu.

28 Haziran 1914’te, patlak veren Birinci Dünya Savaşı’nda, İngiltere, Fransa, Rusya “İtilâf Bloku”na karşı Almanya, Avusturya Macaristan İmparatorluğu ile İtalya’dan oluşan “İttifak Bloku” karşı karşıya gelmiştir. İtalya daha sonra İtilâflar’ın toprak vaadiyle İtilâf Bloku’na geçince, İttifak Bloku’ndaki boşluğu Bulgaristan ve Osmanlı Devleti doldurmuştur.

(12)

Osmanlı Devleti’nin 1 Kasım 1914’te savaşa girmesiyle birlikte, İtilâf Devletleri kendi aralarında gizli anlaşmalar yapmak suretiyle Şark Meselesi’ni kendi çıkarlarına göre çözme yoluna gitmişlerdir.

Bu gizli paylaşım anlaşmalarına kısaca değinecek olursak;

1- (Mart – Nisan 1915) İstanbul Anlaşması: İngiltere ve Fransa’nın Çanakkale Boğazı’nı geçmeye çalışmasıyla Rusya harekete geçmiştir. Rusya, İngiltere’nin İstanbul’u Yunanistan’a vermesinden endişe etmiştir.

Rusya Boğazlar konusunda bütün inisiyatifi kendi elinde tutabilmek için, İngiltere ve Fransa ile İstanbul Anlaşması’nı imzalamıştır. Böylece Boğazlar ve çevresi Ruslara bırakılmıştır.

2- (26 Nisan 1915) Londra Anlaşması: İtalya ile İtilâf Devletleri arasında imzalanan bu anlaşma ile İtalya İtilâf Devletleri yanında savaşa katılmıştır. Böylece On iki adalar ile birlikte Antalya ve çevresi de İtalya’ya vaad edilmiştir.

3- (Temmuz 1915-Mart 1916) Mc Mahon Mutabakatı: Bu mutabakata göre, İngilizler, Araplara bağımsız bir Arap Devleti vaadinde bulunmuştur. Ayrıca İngiltere, Mersin, İskenderun ve Suriye’nin Fransız nüfuz bölgesi olduğunu bu anlaşma ile kabul etmiştir.

(13)

Rusya’ya boğazların, İtalya’ya da Anadolu’dan pay verilmesi üzerine İngiltere ve Fransa kendi aralarında anlaşma yapmak amacıyla görüşmelere başlamışlardır. Bu anlaşmaya göre;

a) Adana, Antalya bölgesi, Suriye kıyıları ve Lübnan Fransa’ya; Musul hariç Irak İngiltere’ye bırakılıyordu. Fransa ve İngiltere kendilerine bırakılan bu bölgelerde istedikleri türde yönetimler kurabilecekti.

b) Suriye’nin diğer bölgeleri ile Musul ve Ürdün’ü kapsayan Büyük Arap Krallığı kurulacak, bu krallık Fransız ve İngiliz koruyuculuğu altında bulunacaktı.

c) Filistin’e, Rusya ve diğer müttefikler ile Şerif Hüseyin tarafından kararlaştırılan uluslararası bir yönetim kurulacaktı.

Sykes-Picot Anlaşması’nda alınan bu kararları Rusya, Kuzeydoğu Anadolu’daki toprakların kendisine bıra-kılması şartı ile tanıdığını belirtmiştir.

5- (19 Nisan 1917) Saint Jean de Mourienne Anlaşması: İngiltere, Fransa ve İtalya arasında yapılan bu anlaşma ile İtalya Sykes-Picot Anlaşması’ndaki kararları kabul ediyordu. Ancak Antalya, Konya, Aydın ve İzmir’in kendisine verilmesi şartı ile bu teklifleri kabul etmiştir.

Yukarıda bahsedilen gizli paylaşım anlaşmalarındaki kararları uygulamak için fırsat bekleyen Müttefik Devletler, 30 Ekim 1918’de Osmanlı Devleti ile imzaladıkları Mondros

(14)

Mütarekenâmesi ile, yapacakları işgaller için bahane sebeplerini de, yedinci maddede bulmuşlardır. Yedinci maddeye göre; “İtilâf Devletleri güvenliklerini tehlikeli gördükleri yerleri işgal etme hakkına sahip olacaklardır”. Bu müterekenâme ile Osmanlı Devleti fiilen sona ermiş oluyordu. Bu maddeye dayanarak, İtilâf Devletleri Osmanlı topraklarını çıkan olayları bahane ederek işgale başlamışlardır.

Pontus Rum çetelerinin Karadeniz’de yaptığı acımasız katliamları, Türklere mal etmiş ve İtilâf Devletleri’ne şikâyette bulunmuşlardır. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, Padişah Vahdeddin tarafından Anadolu’ya gönderilmiştir. 15 Mayıs 1919’daki İzmir’in işgalinden sonra Anadolu’ya geçen Mustafa Kemal yaptığı araştırmalar sonucunda, iddiaların asılsız olduğunu anlatan bir raporu İstanbul’a göndermiştir.

Mustafa Kemal Paşa bu rapordan sonra Havza’ya geçmiş ve burada yaptığı mitingte İzmir’in işgalinin haksız olduğunu beyan etmiştir. Bu haksızlığa karşı Türk Milleti’nden İstanbul Hükümeti ve İtilâf Devletleri’nin temsilcilerine telgraflar çekilmesini, protestolarda bulunulmasını istemiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın Havza’ya geçmekteki hedefi; yabancı devletleri ve Osmanlı Hükümeti’ni bir tarafa bırakarak milli egemenliği dayalı,

(15)

kayıtsız ve şartsız, tam bağımsız bir devlet kurmaktı. Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk’ta; “milli bir sır gibi içimde sakladım” dediği hedef işte buydu.

Mustafa Kemal Paşa yapılacak bağımsızlık savaşında Türk Milleti’nin desteğini sağlamak, milleti bütünleştirmek ve bilgilendirmek amacıyla, kamuoyu oluşturmaya çalışmıştır. Kamuoyunun oluşumunda o dönemin gazeteleri önemli rol oynamıştır.

22 Haziran 1919’da yayınlanan Amasya Genelgesi, Kurtuluş Savaşı’nın amacının, gerekçelerinin, yöntem ve tekniklerinin ortaya konulduğu önemli bir karar olmuştur. Anadolu’nun her yerinden Tokat, Amasya, Sivas ve Erzurum’da protesto mitingleri düzenlenmiştir. Mustafa Kemal Paşa 7–8 Temmuz 1919’da İstanbul Hükümeti’nin engelleme çalışmalarına karşılık bütün askeri yetkilerinden istifa ettiğini bildirmiştir. Batı Anadolu’da Yunan işgallerine karşı cemiyetler kurulmuş ve silahlı mücadele kararı alınmıştır, kongreler düzenlenmiştir.

Mustafa Kemal liderliğinde düzenlenen Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde, daha öncesinde yayınlanan Amasya Genelgesi’nde; Türk Milleti’nin vatanının işgalinin haksız olduğu, Türk Milleti’nin kesinlikle manda ve himâyeyi kabul etmeyeceği, Doğu Anadolu’da kesinlikle bir Ermenistan’ın gündeme gelmeyeceği, hiçbir şekilde vatanın bölünmez

(16)

bütünlüğünden taviz verilmeyeceği açıkça belirtilmiştir.

Sivas Kongresi öncesi düzenlenen Erzurum Kongresi’nde, özellikle milli sınırlar içerisinde vatanın bütünlüğü dile getirilmiştir. İstanbul Hükümeti vatanın kurtuluşunu, milletin bağımsızlığını sağlayamadığı takdirde, milletin geçici bir hükümet kuracağı söylenerek, İstanbul Hükümeti’ne karşı alternatif bir milli hükümet kurmanın sinyâlleri verilmiştir. Ayrıca azınlık hakları sınırlandırılmış, kapitülasyonlar ilk kez reddedilmiştir. Amacı Doğu Anadolu Bölgesi ile ilgili kurtuluş kararları almak olan Erzurum Kongresi, aldığı kararlarla milli bir kongre olmuştur.

Mustafa Kemal, Anadolu’da Sevr öncesi yapılan haksız işgallere karşı Türk Milleti’nin çetin bağımsızlık savaşını başlatmış, millete giydirilmeye çalışılan kefeni yırtarcasına, ölümü göze alarak bağımsızlığı sağlamadaki kararlığını göstermekten çekinmemiştir. Başlatılan Milli Mücadele, bölgesel cemiyetlerin kurulmasını sağlamış, Sivas Kongresi’nde bu cemiyetler “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında birleştirilmiştir. Bu kongrede Manda ve himaye kesinlikle red edilmiş, milleti temsil hakkı İstanbul Hükümeti’nden alınıp, gerçek temsilcisine “Heyet-i Temsiliye”ye verilmiştir.

30 Eylül 1919’da Damat Ferit Paşa Hükümeti istifâ etmek zorunda kalmıştır. Damat Ferit’in istifâ etmesi Temsil

(17)

Heyeti’nin ilk ve önemli bir zaferi olmuştur. Daha sonra kurulan Ali Rıza Paşa Hükümeti ile kendi istekleri doğrultusunda görüşmeler başlamıştır. 20-22 Ekim 1919’daki Amasya Görüşmeleri (Protokolü)ne İstanbul Hükümeti adına Bahriye Nazırı Salih Paşa, Temsil Heyeti adına Mustafa Kemal Paşa, Rauf Orbay ve Bekir Sami Bey katılır. Bu görüşmeler sonucunda İstanbul Hükümeti Temsil Heyeti’nin hukukî varlığını kabul etmiş olup Mebusan Meclisi’nin açılma kararı alınmıştır.

Açılan Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nde Misâk-ı Milli kararları 28 Ocak 1920’de Felâh-ı Vatan Grubu tarafından ilan edilerek, Türk Milleti’nin vatanının taviz verilmez, bölünmez sınırları çizilmiştir.

16 Mart 1920’de İtilâf Devletleri Misâk-ı Milli’ye tepki olarak İstanbul’u işgal etmişlerdir. İtilâf Devletleri’nin baskısı sonucu Ali Rıza Paşa istifa etmiştir. Yerine 13 Mart 1920’de Salih Paşa Hükümeti kurulmasına rağmen Salih Paşa Hükümeti uzun ömürlü olmamıştır. İtilâfların daha rahatlıkla isteklerini yaptırabildikleri Damat Ferit, tekrar 5 Nisan 1920’de hükümeti kurmasına rağmen 11 Nisan 1920’de Mebusan Meclisi padişahın isteği ile kapatılmıştır.

23 Nisan 1920’de TBMM açılır. 24 Nisan’da Mustafa Kemal Paşa meclis başkanı seçilir, mecliste alınan kararlarla yasama, yürütme ve yargı yetkileri millet adına

(18)

Meclis’e geçmiştir.

Sevr Antlaşması görüşmelerinde alınan kararlarla Türk milleti esarete mahkûm ediliyordu. Sevr Antlaşması’ndaki siyasî süreçte Türk basınından en önemli tepki, Sevr’in şekillendiği San Remo kararlarına karşı kendini göstermiştir.

Türk basınının tepkisi çok ağır olmuştur. Nasıl oluyor da bir millet kendi vatanında, kendine sorulmadan esir olmaya mahkûm ediliyordu? Nasıl oluyordu da bütün bu kabul edilemeyecek kararlara İstanbul Hükümeti sessiz durabiliyordu? Türklere idam cezası vermek isteyen Avrupalı Devletlere karşı Türk Milleti, Mustafa Kemal önderliğinde direnmeliydi. Türk basınının bu haklı tepkisinden sonra, on binlerce Türk, kadın, erkek, çocuk, yaşlı demeden Milli Mücadele’de tek yürek olma kararlılığını göstermiştir.

TBMM Sevr’i “ölü doğan bir antlaşma” olarak değerlendirmiş ve bu antlaşmayı imzalayanları da “Vatan

Haini” ilân etmiştir. İstanbul Hükümeti Sevr

Antlaşması’ndaki tavrı ile artık milleti temsil edemediğini kanıtlamıştır.

Sevr geçersiz bir antlaşmadır. Çünkü imzalayanlar milletin gerçek temsilcisi olan TBMM hükümeti değil, İstanbul Hükümeti’nin Saltanat Şûrâsı’dır. Bu da Sevr’i hukuken geçersiz kılmıştır.

(19)

İtilaf Devletleri, Sevr Projelerini’ni kabul ettirmeye çalışmakla, Türk Milleti’ndeki bağımsızlık aşkını uyandırdık-larını sonradan fark edebilmişlerdir.

(20)

BİRİNCİ BÖLÜM

SEVR ANTLAŞMASI SÜRECİNDE İSTANBUL VE ANADOLU’NUN DURUMU, ANLAŞMAYI

HAZIRLAYAN SİYASİ SÜREÇ

1. SEVR ANTLAŞMASI SÜRECİNDE İSTANBUL VE ANADOLU’NUN DURUMU

Osmanlı Devleti XVIII. yüzyılın sonuna kadar, dünyanın en büyük, en kudretli ve en zengin devleti idi. Bu büyük devlet Anadolu ve Rumeli’de edindiği topraklar üzerinde hâkimiyetini sağlamakta zorlanmaya başlamıştı.

Anadolu halkı ise cehaletin, fakirliğin pençesinde yok olmaya terk edilmişti. Osmanlı hükümdarlarının atalarının 1071’de Malazgirt Zaferi ile ayak bastıkları Anadolu topraklarında, 1176 Miryokefalon Zaferi ile kesinleşen Türk hâkimiyeti 1683’teki II. Viyana bozgunundan sonra bozulmaya başladı. Çünkü bu tarihten itibaren Avrupa devletlerinin “Şark Meselesi” olarak nitelendirdikleri Türkleri Avrupa topraklarından atma hedefi başladı.

XVIII. yüzyılın sonuna doğru batılı devletler için tek hedef, gerilemekte olan Osmanlı İmparatorluğu’nun

(21)

geleceği1 idi.

Osmanlı Devleti Fransa, İngiltere, Rusya ve İtalya arasında paylaşılan, pazarlık yapılan bir ülke konumuna gelmişti.

Bundan sonra Osmanlı Devleti varlığına son verilmeye çalışılan bir duruma gelmiştir. Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde artık Batılı devletlerin devleti parçalama hevesleri netlik kazanmaya başlamıştır.2

Devletler arasındaki sömürge rekabeti, silahlanma yarışı, Fransız İhtilâli’nin etkisiyle ortaya çıkan milliyetçilik akımı gibi etkenlerle, Birinci Dünya Savaşı 28 Haziran 1914’te patlak verir. Devletlerin kendi aralarında “Üçlü İttifak” (Almanya, Avusturya-Macaristan, İtalya) ve “Üçlü İtilâf” (İngiltere, Fransa, Rusya) olarak bloklara ayrıldıkları dönemde, İtalya saf değiştirerek “Üçlü İtilâf Bloku”na katılmıştır. Böylece “Dörtlü İtilaf Bloku” kurulmuştur. İtalya’nın saf değiştirmesiyle üçlü İttifâk Bloku’ndaki boşluğu Osmanlı Devleti doldurmuştur.

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’nın başında tarafsızlığını ilân etmesine rağmen Almanya’nın ısrarları ile

1 Seha, L. Meray, Osman Olcay; Osmanlı İmparatorluğu’nun Çöküş

Belgeleri, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Yayınları, Ankara, 1972, s.9.

2 Osman Olcay; Sevr Antlaşmasına Doğru, Ankara Üniversitesi Siyasal

Bilgiler Fakültesi Yayınları, Basın Yayın Yüksekokulu Basımevi, Ankara, 1980, s.11.

(22)

savaşa katılmaya karar vermişti. Osmanlı Devleti savaşın başında İngiltere ve Fransa’ya ittifak teklifinde bulunmasına rağmen reddedilmiştir. Bunun üzerine Almanya’ya yönelmiştir. Osmanlı Devleti siyasî yalnızlıktan3 kurtulmak

için, kaybettiği toprakları geri alma umudu ve Almanya gibi güçlü bir devletin savaşı kazanacağına inanması gibi sebeplerle savaşa katılma kararını almıştır.

2 Ağustos 1914’te Almanya ile Osmanlı Devleti arasında gizli bir ittifâk anlaşması imzalanır. Osmanlı Devleti İngiltere ve Fransa’dan yardım ister. Hatta kapitülasyonları kaldırmaları şartıyla tarafsızlığını korumaya devam edeceğini söylemesine rağmen İngiltere ve Fransa Osmanlının teklifini red etmişlerdir. Bu karar üzerine Osmanlı Devleti Almanya’ya yönelmek zorunda kalmıştır.

Almanya ise Osmanlı Devleti’nin kendi safında savaşa katılmasını çıkarları açısından uygun görmüştür. Almanya’nın amacı, Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesini sağlayarak, savaşı geniş alanlara yayıp savaş yükünü hafifletmek istemesidir. Böylece savaştığı düşman gücünü zayıflatacaktır. Osmanlı Devleti Almanya’nın baskı ve ısrarları sonucu fiilen 1 Kasım 1914’de itilâf devletlerine

3 Ahmet Hurşit Tolon; Birinci Dünya Savaşı Sırasında Taksim

Anlaşmaları ve Sevr’e Giden Yol, Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Hava Kurumu Basımevi, Ankara: 2004, s.29.

(23)

savaş ilân etmiştir.4

Rusya, Fransa, İtalya ve Yunanistan’ın Türkiye üzerinde bir takım istekleri vardı. Bu isteklere baktığımızda, Rusya; Trakya ve Sakarya ağzına kadar Anadolu’nun Kuzey Batısı, Marmara Denizi, Bozcaada ile Gökçeada’yı, Erzurum, Trabzon, Van ve Bitlis’i istiyordu.5

İngiltere’nin asıl istediği yer Musul’du. İngiltere’nin ekonomik politikası gereği Musul ile Türkiye arasında tampon Ermeni ve Kürt devletleri kurmak istiyordu. Bunu Sevr Antlaşması’nda da ısrarla istemekten kaçınmamışlardır.6

Fransa, 26 Nisan 1915 Londra Anlaşması ile Türkiye’den istediği yerleri Sykes-Picot Anlaşması’nda Kilikya ve Suriye mandası7 olarak tekrar dile getirmiştir.

Yunanistan ve İtalya ise Anadolu’yu kendi ülkelerinin uzantıları haline getirmeyi istemişlerdir. Yunanistan Çatalca çizgisine kadar tüm Trakya’yı, İstanbul’u, Ege Adaları’nı da İtalya ile paylaşmayı hedeflemiştir.

Osmanlı Devleti, Trablusgarp Savaşı ile Kuzey Afrika’daki son toprak parçasını kaybetmiş, Balkan savaşlarından sonra da uğradığı yenilgi sonucu kendini

4 Tolon, a.g.e., s.35. 5 Olcay, a.g.e., s.12. 6 Olcay, a.g.e., s.13. 7 Olcay, a.g.e., s.14

(24)

toparlayamamıştı. Osmanlı Devleti bir anlamda bu savaşlarda kaybettiği prestijini yeniden kazanmak amacıyla Almanya ile birlikte Birinci Dünya Savaşı’na katılma kararı almıştır.

Osmanlı Devleti’nin Almanlarla birlikte yaptığı savaş plânına göre; Doğu Anadolu ve Kafkasya üzerinden Rusya’ya darbe vurularak, İngiltere’nin Hindistana giden sömürge yolunu kesmek için Süveyş Kanalı’na ve Mısır’a karşı bir harekât yapılacak, Çanakkale’yi korumak için Trakya’da önemli bir kuvvet bırakılacaktı. Bu Türk-Alman planına karşılık İngiltere de Osmanlı Devleti’ne karşı ilk önce Güney Irak’ta sonra da Çanakkale’de cephe açınca Osmanlı Devleti savaşın henüz başında dört cephede savaşmak zorunda kalmıştır.8

Osmanlı Devleti katıldığı Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas ve Çanakkale cephesi dışında Ortadoğu’da açtığı cephelerde, İngilizlerin kışkırttığı Arapların ihaneti yüzünden yenilgiye uğramıştır. Çanakkale Cephesi’nde Mustafa Kemal Paşa önderliğinde kazanılan zafer neticesinde Birinci Dünya Savaşı iki yıl daha uzamıştır. Mustafa Kemal Paşa Çanakkale Cephesi’nde kazandığı bu parlak zafer ile Milli Mücadele’nin lideri olarak ortaya çıkmıştır.

Birinci Dünya Savaşı devam ederken İtilâf Devletleri arasında; Osmanlı Devleti’nin ganimet olarak görülen

(25)

toprakları için büyük bir rekabet başlamıştır.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında itilâf devletleri arasında bir takım gizli paylaşım anlaşmaları yapıldı. Osmanlı Devleti’nin topraklarını paylaşmak amacıyla şu anlaşmalar yapılmıştır:9

1. Mart 1915’de Fransa, İngiltere ve Rusya arasında İstanbul Anlaşması imzalanmıştır.

2. 26 Nisan 1915 tarihli İngiltere, Fransa ve İtalya arasında Londra Anlaşması imzalanmıştır.

3. 1916 yılında İngiltere, Fransa ve Rusya arasında yapılan Sykes-Picot Anlaşması imzalanmıştır.

4. İngiltere, Fransa ve İtalya arasında 1917 yılında Saint Jean de Maurienne Anlaşması imzalanmıştır.

İstanbul Anlaşması (Mart – Nisan 1915): Türkiye’ye karşı Birinci Dünya Savaşı düzenlemelerinin ilk gizli anlaşmasıdır.10 İngiliz ve Fransız hükümetleri, Rusya’nın

İstanbul’u, Türkiye’nin Avrupa yakasının Midye-Enez hattına kadar olan bölümünü, İzmit yarımadasını ve Marmara Denizi adalarını ilhak hakkını tanımıştı.11

Londra Anlaşması (26 Nisan 1915): İtalya ve itilâf güçleri arasında imzalanmıştır. Bu anlaşma İtalya’nın Müttefikler kanadında savaşa girmesini sağlamıştı. İtilaf

9 Tolon, a.g.e., s.39-40 10 Olcay, a.g.e., s.54.

11 Paul C., Helmreich; Sevr Entrikaları (Buyük Güçler, Maşalar ve

(26)

güçleri ve İtalya arasında imzalanan bu anlaşma İtalya’nın savaşa müttefikler kanadında katılmasını sağlamıştı. İtalya’ya Oniki Adalar üzerinde egemenlik hakkı tanınmıştı. Akdeniz havzasının Antalya’yı çevreleyen kısmı İtalya’nın işgal bölgesi sayılacaktı.12

Temmuz 1915 – Mart 1916 tarihi Şerif Hüseyin Mc Mahon Anlaşması: İngilizlerin Mısır valisi Sir Henry Mc Mahon ile Şerif Hüseyin arasında imzalanmıştır. Arapların talebi bağımsızlıklarının tanınması ve desteklenmesiydi.

Sykes-Picot Anlaşması (9-16 Mayıs 1916): Fransa ile İngiltere arasında imzalandı. Bu anlaşmaya göre, Filistin’de uluslararası bir rejim kurulacak, Fransa topraklarını Suriye’nin kıyı şeridine kadar genişletecek ve iç bölgelerde bir nüfuz alanı olacak, ayrıca Britanya da aşağı Mezopotamya’ya kadar genişleyerek Fransa sınırına dek bir nüfuz alanına sahip olacaktı. İngiltere ve Fransa himayesinde bağımsız bir Arap devleti teşkil edilecekti.13

Bu anlaşma İtalyanlardan her ne kadar saklı tutulmak istenmişse de, 1917 yılı başlarında durumun farkında olan Roma, Londra Anlaşması uyarınca Anadolu’da kendisine verilmesi onaylanan toprakların kesinlikle belirlenmesini

12 Helmreich, a.g.e., s.3. 13 Tolon, a.g.e., s.63.

(27)

istemiştir.14

1917 Ekim devrimiyle iktidara gelen Bolşevikler, Çarlık Rusyası’nın emperyalist oyunlarını dünyaya göstermek çabasıyla, bütün gizli anlaşmaları yayınlayarak ortaya sergilerler.

Savaşın ilk üç yılı içinde, Osmanlı Devleti’nin geleceği böylece kağıt üzerinde saptanmış bulunuyordu. Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’nda Alman çıkarları için çarpışan bir güç olmuştu. Almanların amacı, Osmanlı Devleti ile yaptıkları ittifaka göre karşılarındaki gücü bölebilmek için Rusya’yı Kafkasya’da, İngiltere’yi de Süveyş Kanalında meşgul etmekti. İstanbul Boğazı’nı Rusya’ya karşı savunurken, Yunanistan’a da Osmanlı’yı taarruz ettirmek istiyorlardı.

Enver Paşa’nın 22 Aralık 1914’te başlattığı Sarıkamış Harekâtı, felâketlerle sonuçlanmıştı. Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde zaferle kapanan Çanakkale Zaferi’nden sonra, geldiği Kafkas (Doğu) Cephesi’nde Muş ve Bitlis Ruslardan geri alınır. Ruslar 3 Mart 1918 tarihli Brest Litowsk Antlaşması ile geri çekilme kararı verirler.

Osmanlı Devleti’ne Birinci Dünya Savaşı’na katılmasından dolayı bir bedel ödettirilmek istenmiştir.15 Bu

14 Yuluğ Tekin Kurat; Osmanlı İmparatorluğu’nun Paylaşılması,

Turhan Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 1986, s.20.

(28)

bedel ise Sevr Antlaşması’dır.

Biz Sevr sürecine gelinceye değin Osmanlı Devleti’nin genel durumu üzerinde durmaya çalıştık. Şimdi Sevr Antlaşması’nın imzalanmasına kadar geçen siyasî süreci anlatmaya geçmeden önce Sevr Antlaşması’nı hazırlayan devletlerin Osmanlı Devleti üzerindeki hedef ve beklentilerine değinelim:

İngiltere; boğazları alarak Hindistana giden sömürge yollarını güvence altına almak istiyordu. Böylece Yakındoğu’da İngiliz üstünlüğü kurabilirdi.

Fransa’nın çıkarları; Türklerin İstanbul’dan çıkarılması, Suriye, Kilikya, Lübnan ve Filistin’i almaya dayanıyordu.

İtalya, Osmanlı Devleti’nin beklenen parçalan-masının ardından Akdeniz dengesinin korunmasını istiyordu. Yani Oniki Adalar, Antalya, Konya, temel hedefiydi.16

Osmanlı Devleti’ne yönelik gizli taksim anlaşmalarında İngiltere, Fransa ve Rusya’nın temel amaçları, Boğazlar ile çevresini ele geçirip Orta Doğu’ya yayılmak, böylece Doğu Akdeniz’den Hindistana giden yolu kendileri için tehlikesiz boyuta getirmekti.

Sykes-Picot Anlaşması Osmanlı Devleti’ne yönelik en ağır gizli paylaşım tasarısıydı. Çünkü bu anlaşma Sevr’in

(29)

uygulama koşullarının esasını teşkil ediyordu. Bu nedenle Sykes-Picot Anlaşması’nın günümüz Türkiye’si için önemi büyüktür. Bugün Türkler ile ilgili Avrupa’nın temel hedefinde de Sykes-Picot ile uyum içinde olan Sevr Antlaşması esasları arasında sıkı bir ilişki olduğu gözden kaçırılmamalıdır.17

Avrupa devletleri Osmanlı Devletine yönelik planlarını gerçekleştirirken, birer piyon olarak gördükleri devletlere de kendi çıkarları için uygun gördükleri toprakları vaat etmekten de kaçınmamışlardır. Birinci Dünya Savaşı’na sonradan giren Yunanistan’a verdikleri İzmir’i Doğu Akdeniz’deki güvenlikleri gerekçesiyle İtalya’ya vermekten çekinmemişlerdir.

Sevr Antlaşması, Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde ittifâk devletleri yanında savaşa katılmış olan Osmanlı Devleti için çok ağır şartlar içeren bir antlaşma olmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nın üçüncü yılından itibaren ekonomik durumu sarsılmış olan Osmanlı Devleti’nde üretim azalmıştır. Savaş 1918 yılından itibaren Osmanlıların ve müttefiklerin aleyhine olmuştur.18

Bulgarların ve Almanların savaştan çekilmeleri üzerine Osmanlı Devleti Talat Paşa kabinesi döneminde

17 Tolon, a.g.e., s.86-89. 18 Tolon, a.g.e., s.91.

(30)

İngilizlere başvurarak barış teşebbüsünde bulunmuştur.19

Wilson’un 18 Ocak 1918’de yayınladığı bildiride yer alan; Osmanlı İmparatorluğunun Türk yörelerinin egemenliği

güvence altına alınacak fakat şu anda Türk yönetimi altında olan öteki milletler için can güvenliği ve her türlü müdahale dışında özerk olarak gelişme olanakları sağlanacak, Boğazlar milletlerarası güvenceler altında tüm ülkelerin gemilerine ve ticaretine sürekli olarak açık bulundurulacak

şeklindeki bu maddeye dayanarak Osmanlı Devleti Amerika’nın Türkiye’nin bütünlüğünü güvence altına alacağına inanmıştır. Ancak Amerikalılar, Osmanlıların müracaatına verdikleri cevapta, İstanbul’un barış isteğini onunla savaşan ülkelere ilettiklerini bildirdiklerinde mütareke zaten hazırlanmıştı.20

Osmanlı Devleti Amerika’dan cevap alamayınca, en azılı düşmanı olan İngiltere’ye başvurmaktan başka çare bulamamıştı. 5-9 Ekim tarihleri arasında Paris’te toplanan konferansta İngiliz ve Fransızlar, Osmanlı Devleti’ni parçalayan gizli anlaşmaların ruhuna sadık kalacak şekilde kararlar almışlardır. Loyd George’un isteği Bâb-ı Âli ile yalnız ateşkes imzalamakla kalmayıp, ona aynı zamanda çok ağır şartlı bir barış anlaşması imzalattırmaktı.

14 Ekim 1918’de kurulan İzzet Paşa Hükümeti ve

19 Tolon, a.g.e., s.93. 20 Kurat, a.g.e., s.37.

(31)

Talat Paşa’nın ısrarlı sulh teşebbüslerine rağmen müttefikler daha çok toprak elde etme isteğiyle barışı geciktirmişlerdir.21

Barış için başlayan görüşmelerde İzzet Paşa, Osmanlı Devleti’nin bağımsızlığının korunmasını şart sayan İngiliz Generali Towshend’in araya girmesiyle bağımsızlıklarının tekrar mümkün olacağını zannetmiştir. 22

Towshend, İzzet Paşa ile görüşmesinde daha önce hazırlamış olduğu barış taslağını açıklamıştır. 20 Ekim’de İngilizlerin Akdeniz filosu komutanı Amiral Calthorpe ile görüşmüş, ancak Calthorpe, Towshend’in getirdiği teklifleri kabul etmemekle beraber mütareke yapılma isteğine de sıcak bakmıştır. 23 Ekim 1918’de Amiral Calthorpe, Sadrazam Ahmet Paşa’ya gönderdiği telgrafta; mütareke için Osmanlı delegelerinin gönderilmesini istemiştir. Böylece Osmanlı Devleti nihayet olumlu bir cevap almıştır.23

30 Ekim 1918 günü yapılan müzakereler sonucunda Mondros Mütarekesini İtilâf Devletleri adına İngiliz Amirali Calthopre, Osmanlı Devleti adına ise Rauf, Reşat, Hikmet ve Sadullah Beyler imzalamıştır.

Altı yüz küsur yıllık Osmanlı Devleti’nin sonunu hazırlayan, 24 maddeden oluşan Mondros Mütarekesinin koşulları çok ağırdı. Bir devletin egemenliği için gereken tüm

21 Tolon, a.g.e., s.94. 22 Tolon, a.g.e., s.95. 23 Tolon, a.g.e., s.96.

(32)

olanaklar elinden alınıyordu. Kara kuvvetlerinin sayısı asgariye indirilirken, donanma tümüyle teslim ediliyor, karasuları, limanlar, ulaşım ve bütün stratejik noktalar müttefik birliklerinin denetimi altına girmiş oluyordu.

Mondros Mütarekesinde Osmanlılar lehine tek bir madde dahi bulunmuyordu. Bu mütarekeyi imzalayan Osmanlı heyeti Wilson prensiplerine samimi olarak inandıklarından bu mütarekeyi imzalamışlardı. Ancak bu mütarekenin yedinci ve yirmidördüncü maddelerinin etkisi kendini gösterince anlaşmanın korkunçluğu ortaya çıkmıştı.

Bu maddeler 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması’nın adeta esasını teşkil etmiştir. Bize göre Mondros Mütarekesi, Sevr Antlaşması’na giden bir ön hazırlıktı. Sevr ise Mondros Mütarekesi’nin daha genişletilmiş, Osmanlı Devleti’nin tamamen yok edildiği bir antlaşmadır. Zaten çalışmamızın ilerleyen bölümlerinde geniş bir şekilde ele alacağız.

Mustafa Kemal Paşa bu mütarekeyi Osmanlı Devleti’nin kayıtsız ve şartsız teslimi olarak değerlendirmiştir. Hatta Osmanlı Devleti’nin bu mütarekeyi imzalamamış olsa bile itilâf devletlerinin vereceği en son kararın Osmanlı Devleti’ni paylaşmak olabileceğini

(33)

vurgulamıştır.24

Müttefikler mütareke kararlarını uygulamak üzere ilk olarak 8 Kasım 1918’de Musul’u işgal ederler. 13 Kasım 1918’de İstanbul’a gelirler. Ardından İskenderun, Maraş, Bilecik, Kars işgal edildi. Müttefikler yıllardan beri yaptıkları hesapları, bu işgallerle gerçekleştirmeye başlamışlardır.

İngilizlerin özellikle Anadolu’da giriştikleri işgallerle birlikte birde bölücülük faaliyetleri dikkat çekicidir. Yüzlerce yıldır Osmanlı Devleti topraklarında hoşgörü ve huzur içinde yaşayan azınlıklar kabul edilmeyecek isteklerde bulunmaya başlamışlardır. İşte bu isteklerindeki temel amaçları, hep vaad edilen yeni bir devlet fikriydi. İngilizler bu vaadleri ile kandırdığı Kürtleri propagandalar yaptırarak kukla bir devlet haline getirmeye çalışmışlardır.

İşte İngilizler Mondros Mütarekesi ile yapamadıklarını, Mondros sonrası işgallerle ve sonrasında ki Sevr projesi ile gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Bundaki amaçları Musul-Kerkük petrollerini ele geçirmektir. Mondros Mütarekesi bu ve bunun gibi çeşitli örnekleriyle Osmanlı Devleti’nin sonunu getirmiştir.

Ancak Mütarekenin Türk milleti üzerindeki tesiri çok büyük olmuştur. Mustafa Kemal Paşa’nın başlattığı Milli Mücadele’ye Türk milleti büyük destek vermiştir. Bu

24 Selahattin Tansel, Mondoros’tan Mudanya’ya kadar, c.II, Milli Eğitim

(34)

mücadeleyi İngilizler engellemek için her yola başvurmaktan çekinmemişlerdir. İngilizler bu engellemelerini Sivas Kongresi’ni Ali Galip’e dağıttırarak, Amasya Görüşmeleri sırasında Sivas’ta ayaklanma çıkarttırarak göstermişlerdir. Başarılı olamayınca da Misâk-ı Milli’nin ilânı üzerine Meclisi basmış ve 16 Mart 1920’de İstanbul’u işgal etmişlerdir.25

Anadolu ve memleketin çeşitli yerlerinde kurulan milli varlığa yararlı cemiyetler, Mondros Mütarekesinin ağır şartlarına ve acımasızca uygulanışına tepki olarak millet tarafından kurulmuştur. Bu cemiyetler milli mücadelenin kazanılmasında Türk milletinin kararlığının simgesi olmuştur. Bu cemiyetler içerisinde en dikkat çekici olanı, “Kuva-yi Milliye”yi ilk defa telâffuz eden "Milli Kongre Cemiyeti"dir. Bu cemiyet Türk Milletinin vatanının haksız işgalini bütün dünya kamuoyuna basın yayın yoluyla duyurmayı amaçlamış ve bu amacını da gerçekleştirmek için çok çalışmıştır.

Rusların 3 Mart 1918 tarihli Brest-Litowsk Antlaşması ile çekildiği ve çekildikten sonra bütün dünyaya duyurduğu gizli paylaşım anlaşmalarının hedefi, Türk Milleti’nin vatanıydı. Türk milleti vatanının kurtuluşunu ve kendi bağımsızlığını sağlama yolunda bu gizli paylaşım

(35)

anlaşmalarıyla itilâf devletlerinin amaçlarına ulaşmalarını engellemek için savaşmayı milli bir vazife bilmiştir.

Amiral Cathorpe 14 Mayıs günü İzmir’in işgal kararını Osmanlı hükümetine haber vermiştir.26 15 Mayıs

1919’da İzmir’in işgâline karşı Redd-i İlhak Cemiyeti ve İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti büyük tepkilerde bulunmuştur.

Sevr’e giden süreçte Anadolu’nun durumunu değerlendirecek olursak; 30 Ekim 1918’den yani Mondros mütarekelerinden bir gün sonra, 31 Ekim’den itibâren itilâflar 1915-1917 yılları arasında hazırladıkları gizli anlaşmaları uygulamaya koymakta gecikmemişlerdir. Skyes-Picot Anlaşması’na göre Musul’u işgal etmişlerdir. İngilizlerin bu işgaldeki amaçları Musul-Batum ve Musul-İskenderun eksenindeki zengin petrol yataklarını ele geçirme isteği yanında kendine bağımlı Ermeni, Kürt, Arap gerektiğinde Süryanî devletler kurarak, güvenliğini sağlamak ve Rus ilerlemesini önlemek olmuştur.

Fransızlar, Kilikya bölgesini piyon olarak gördükleri Ermenileri de kullanarak işgal etmişlerdir. Ayrıca Adana, Antakya, Mersin, Misis, Pozantı’da bu işgal bölgeleri arasındaki Trakya Boğazlar ve İstanbul işgallerinde de Fransızlar rol oynamışlardır.

(36)

İtalyanlar 1915 Londra Anlaşması ile verilen Antalya’yı, 1917’deki Saint Jean De Maurienne Anlaşması’na dayanarak da İzmir ve çevresini işgal etmek istemişlerdir. Ancak bunu çıkarları için uygun görmeyen İngiltere ve Fransa, İzmir işgalini Yunanlılara vermiştir.

Yunanlılar ise İngiltere ve Fransa’nın desteği ile İzmir’i "Megallo İdea"ları için işgal ederler.27

Anadolu İtilaf devletlerinin işgali altındayken azınlıklar tarafından ve milli varlığa düşman olan kişiler ve devletler tarafından İstanbul merkez olmak üzere bir takım cemiyetler kurulmuştur. Bu cemiyetlerden Pontus Rum

Cemiyeti; Doğu ve Orta Karadeniz’de bir Rum Devleti

kurmayı, Mavri Mira Cemiyeti Megalo İdea’yı

gerçekleştirmeyi amaçlamıştır. Diğerleri de Türk milletinin topraklarında bir devlet olma yolunda kararlar alarak faaliyetler yürütmüşlerdir.

Ancak daha öncede bahsettiğimiz gibi Türk milleti, azınlıkların, onları kışkırtan itilâf devletlerinin ve Milli Mücadele’yi içine sindiremeyenlerin faaliyetlerine karşılık, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde birleşerek Kuva-yı Milliye ruhu ile faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu cemiyetler özellikle Anadolu’da haksız işgallere karşı milleti teşkilatlandırmak amacıyla mitingler düzenlenmesinde, Erzurum ve Sivas’da

(37)

kongreler toplanmasında büyük rol oynamıştır.

Karadeniz’deki Rum çetelerinin iddialarını araştırmak ve bu konuda rapor hazırlamak üzere Samsun’a gönderilen Mustafa Kemal Paşa 16 Mayıs 1919’da İzmir’den Samsun’a doğru harekete geçer, 19 Mayıs 1919’da geldiği Samsun’da yaptığı incelemeler sonucunda Rumların iddialarının yalan olduğunu bildiren 22 Mayıs 1919 tarihli

Samsun Raporunu İstanbul hükümetine gönderir.28

Mustafa Kemal Paşa Samsun’a 9. Ordu Müfettişi olarak gönderilmesini Anadolu’ya geçmek için aradığı fırsat olarak değerlendirir. Mustafa Kemal Paşa Havza’da düzenlediği mitingte Türk Milleti’nin vatanının işgalinin haksız olduğunu belirten konuşmalar yapar ve Türk Milleti’nden İtilâf devletlerini protesto eden mitingler düzenlemelerini istemiştir. Kurtuluş Savaşı’nın ilk mitingi olan Havza mitingi halkta büyük bir mücadele başlatmış olup Anadolu’nun her yanında Amasya-Tokat-Sivas-Erzurum’da mitingler düzenlenmiştir.

22 Haziran 1919’da Mustafa Kemal Paşa Amasya’da yayınladığı genelge ile yöntemini ortaya koymuştur. Erzurum ve Sivas kongrelerinin toplanma kararını, Temsil Heyeti’nin oluşturulması kararlarını almıştır.

23 Temmuz 1919’da düzenlenen Erzurum

(38)

Kongresi’nde bütün vatanı ve milleti ilgilendiren kararlar alınmıştır. İlk defa manda ve himâye red edilmiş, Sivas Kongresi’nde ise kesinlikle red edilerek taviz verilmeyeceği ispatlanmıştır. 4 Eylül 1919’da yapılan Sivas Kongresi milli bir kongre olmuştur. Aldığı kararlarla, bütün cemiyetler

Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri olarak

birleştirilmiştir.

Amasya Görüşmeleri ile Temsil Heyeti’nin hukuki varlığını kabul eden İstanbul Hükümeti, daha sonra Son Osmanlı Mebusan Meclisini toplayarak 28 Ocak 1920’de Misâk-ı Milli kararlarını kabul etmiştir. Sevr Antlaşması imzalanıncaya değin Anadolu’da bağımsızlık savaşı hızla yayılmaya devam etmiştir. 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması’nın kabul edilemez olduğu, imzalayanların ise vatan hâini olduğu ilan edilerek, Milli Mücadele’deki kararlığımız İstanbul Hükümeti’ne ve İtilaf Devletlerine gösterilmiştir.

2- SEVR ANTLAŞMASI SÜRECİNİ HAZIRLAYAN SİYASİ GÖRÜŞMELER

A. PARİS BARIŞ KONFERANSI (18 Ocak 1919)

Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı Devleti müttefik devletlerle 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalamıştır. Daha sonra müttefik devletler

(39)

yenilen devletlere imzalattırılacak barış anlaşmalarının hazırlanması için 18 Ocak 1919’da Paris Barış Konferansı’nı toplanmışlardır.29

Bu konferansta Birleşik Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya başbakan ve dışişleri bakanlarından oluşan “Onlar Meclisi” toplanmıştır. Konuları önemlerine göre sınıflandırarak sadece hükümet başkanlarının katıldığı “Dörtler Meclisi” kurulmuştur.Almanya ile 28 Haziran 1919’da Versay Antlaşması imzalandıktan sonra ilgili devletler Osmanlı Devleti ile yapılacak barış antlaşmasının koşullarını müzakereye başlamışlardır. 1 Haziran 1919 tarihinde Damat Ferit Paşa Paris’e davet edilmiştir. İstanbul basını bu davete olumlu tepkiler vererek, savaşta yenilmelerine rağmen büyük devletlerin böyle bir davette bulunmalarını Ferit Paşa’nın başarısı olarak görmüşlerdir.30

Damat Ferit’in başkanlığında toplanan Osmanlı Heyeti 12 Haziran’da Paris Konferansı’na katılmıştır. Bu arada Damat Ferit’e karşı dış basında olumsuz tepkiler başlamıştır. Damat Ferit, Paris Barış Konferansı’nda şu isteklerde bulunmuştur: 1- Osmanlı Milleti’nin savaşa

katılmasından dolayı her hangi bir sorumluluğu yoktur. Sorumluluk Osmanlı halkının bilgisi dışında gizli

29 Barçın Kodaman; “Sevr ve Lozan’da Ermeni Sorunu”, Süleyman

Demirel Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Isparta: 2002, s.18.

30 İzzet Öztoprak, Türk ve Batı Kamuoyunda Milli Mücadele, TTK

(40)

antlaşmalara imza koyanlara aittir. Bunlar İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yöneticileri olup, savaş süresince yapılan her çeşit işlerden de sorumludurlar. Bu arada Almanya’nın kışkırtmaları da etkili olmuştur. İttihat ve Terakki Hıristiyanlar dışında üç milyona yakın Müslümanın öldürülmüş olmasının da sorumlusudur... Osmanlı milleti hakkında bütün tarihiyle hüküm vermek daha uygun olacaktır. 2- İstanbul’da savaş ve üzücü olayların sorumluları olarak yargılanan İttihat ve Terakki Cemiyeti ileri gelenleri cezalandırıldılar. Bu Osmanlı Milleti’nin aklanması demektir. 3- Uygar dünya önünde eski durumumuza döndükten sonra görevimiz bundan böyle yoğun bir ekonomik ve düşünsel kültüre öncelik vermek olacaktır. 4-Osmanlı Halkı imparatorluğun bütünlüğünün savaş öncesi durum göz önünde tutularak korunmasını coşkuyla dilemektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun yeni bir parçalanması, doğunun dengesini bozacaktır. Sorun üç milyondan fazla İslamın çıkarlarına bağlıdır…31 şeklinde

sunduğu muhtırada bütün sorumluluğu İttihat ve Terakki Partisi’ne yıkarak kendini aklamaya çalışmıştır.

17 Haziran’da sunduğu ikinci muhtırada da;

Trakya’da sürekli barışın korunması için Edirne’nin kuzeyindeki ve batısındaki bölgelerin Türk çoğunluğu ile dolu

(41)

bulunduğu için Osmanlı sınırları içine alınmasını, Anadolu’da sınırların savaş öncesi Türk-Rus sınırıyla, kuzeyde Karadeniz, doğuda Musul, Diyarbakır, güneyde Adana’nın bir kısmı dahil Akdeniz’e usanmasını, Osmanlı kıyısına yakın olan adaların Osmanlı egemenliğinde kalmasına, Arap bölgelerinin Osmanlı egemenliği altında geniş bir özerklikten yararlanmasını, bu bölgelerde yargısal uygulama ve para basımının padişah adına yapılmasını32

istemiştir. Damat Ferit’in bütün bu istekleri İtilaf Devletleri tarafından red edilmiştir. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmesinin tek sorumlusu olarak İttihat ve Terakki’nin ve Almanya’nın gösterilmesini kayda değer bulmamışlardır. Etnik gruplar üzerindeki egemenlik talebi de kabul edilmemiş, Osmanlı Hükümeti’nin etnik uluslar üzerinde egemenlik kuracak sorumluluğu yerine getiremeyeceğine kanaat getirmişlerdir.

Otuz iki devletin temsilcilerinin katıldığı Osmanlı Devleti’nin mirasının paylaşılmasını ve dünya haritasını yeniden çizmek için toplandıkları Paris Konferansı, Osmanlı Devleti’nin idâresindeki Rum, Ermeni, Arap ve Kürt gibi Müslüman olan ve olmayan unsurların da sabırsızlıkla bekledikleri bir konferans olmuştur.33

Barış Konferansı’nın en çok meşgul olduğu iş,

32 Öztoprak, a.g.e., s.24. 33 Tolon, a.g.e., s.116.

(42)

Osmanlı Devleti arazisinden Yunanlılara verilecek topraklar meselesi oldu. Çünkü Yunanlılara vaadedilen toprakların bir kısmına da Bulgarlar göz dikmişdi. Ancak bu konferansta, topraklar Yunanlılara verilirken, Bulgarlar ve İtalyanları bir tarafa itemezdi. Yunanlıların istedikleri topraklar daha önceden İtalyanlara vaad edilmişti.34

Yunanlılar 30 Aralık 1918 tarihli ve Paris Barış

Konferansı huzurunda Yunanistan adlı bir memorandumu, bu

konferansa sundu. Bu memorandum’da Yunanlılar Meis Adası, Marmara Denizi çizgisinin batısında kalan Anadolu’nun Yunanistan’a bırakılmasını istiyorlardı.35 Yunan Başbakanı Venizelos, Elen Tezini Onlar Meclisi önünde savunurken, Başkan Wilson bu nüfus istatistiklerinin nereden alındığını sordu. Yunan başbakanı kaynak olarak Patrikhanenin kayıtlarından sağladığını rakamlarında Osmanlı İstatistiklerine dayandığını belirtmiştir.36

Paris Barış Konferansı’nda büyük güçlerin, fikir birliğinde oldukları tek konu Türkleri İstanbul’dan çıkarıp, İstanbul’da ve boğazlarda bir büyük güç tarafından uluslararası bir denetim oluşturup, Osmanlı Devleti’ne bağlı Arap topraklarında, büyük güçlerin nezaretinde bağımsız

34 Tansel, a.g.e., s.153. 35 Tansel, a.g.e., s.160. 36 Kurat, a.g.e., s.58.

(43)

devletler kurmayı hedef edinmişlerdi.37 Onlar Konseyi’nin

ilk birkaç toplantısının konusunu Osmanlı Devleti’nden hangi bölgelerin alınacağı ve buralarda nasıl bir hükümet kurulacağı sorusu oluşturmuştur. Manda sisteminin uygulanmasında fikir birliğine varılmış, ayrıca Osmanlı Devleti’nden tamamen ayrılması gereken bölgeler konusunda görüş birliğine varılmıştır. Onlar Konseyi’nde alınan kararlar arasında bağımsız bir Ermenistan ve Kürdistan kurma kararları alındı.38

Paris Barış Konferansı’ndaki Ermeni taleplerine gelince; Ermeniler, Paris’te Bagos Nubar Paşa başkanlığında ve Avetis Ahanranian önderliğinde başlayan bir takım iddilarla Paris’te bir Ermeni lobi faaliyeti oluşturmuşlardır.39

Onlar Konseyine sunulduğu kadarıyla Ermenilerin talebi Akdeniz, Karadeniz ve Hazar denizi arasında uzanan dev bir Ermeni devleti kurulmasıydı. Ordu- Sivas hattının batısında kalan topraklar hariç Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput, Sivas

37 Helmreich, a.g.e., s.36-37. 38 Helmreich, a.g.e., s.19.

39 “Yüzlerce gazeteci, yazar, şarkıcı, profesör, senatör ve eski bakanın

Ermeni davası lehine uzun konuşmalar yaptığı konferanslar düzenliyordu. Wilson, Loyd George ve Clemenceau’nun peşinden bir dakika bile ayrılmayan Ermeni delegeler devamlı olarak Ermenistan’a borçlu olduğunu hatırlatıyordu. Arsızlıkları herkesi kızdıracak bir noktaya varmış ve dostları etrafından kaybolmaya başlamıştı. Loris – Melikov… Paris’te konferansın Ermenistan’a herkesin yürekten bir sempatiyle baktığını yazmaktadır. (ama) bir türlü bitmek bilmeyen talepleri ve bunları ifade ediş tarzları en sonunda insanları kendilerinden nefret ettirmişti. Bu gidişle kazanmaları gereken kişileri kendilerine düşman edeceklerdi”.

(44)

ve Erzurum bu devletin sınırları içinde bulunacaktı. İskenderun dahil bütün Kilikya’da talep edilen topraklar arasındaydı.40 İngiltere ve Fransa konferans sırasında ve

sonraki politikalarında Ermenileri kendi çıkarları için kullanmaya devam etmişlerdir. Ermenilerin içerisinde Ermeni delegelerine karşı olanlar da vardı. Bunlardan biri de Vahan Minakhoryan idi. Ona göre Osmanlı Devleti’nin parçalanması ve bu parçalanmaya Ermenilerin yardımcı olması emperyalizme hizmetten başka bir şey değildi. Ancak bu sözler Ermenileri durdurmadı. Aksine toplantılar, kongreler hızlı bir şekilde devam etti, propaganda faaliyetlerini hızlandırdılar.41 Ermenistan’ın kurulmasında ve

desteklenmesinde hiçbir devlet doğrudan yer almak istemiyordu. Çünkü ekonomik ve askeri sorumluluktan kaçınıyorlardı.

Paris Konferansı’nda Doğu Anadolu’da kurulacak olan Ermenistan devleti için büyük devletler arasında sorunlar ortaya çıkmıştı. İngiltere Ermeni isteklerine destek veriyordu. Çünkü Rusların Doğu Anadolu’dan Akdeniz’e inmesini engellemek için bu bölgede Ermenistan Devleti’nin olmasını çıkarları için uygun görüyorlardı. Fransa ise kendi işgali altında bulundurduğu Kilikya’nın Ermeniler tarafından istenilmesi üzerine, Ermenilerden desteğini çekmiştir.

40 Helmreich; a.g.e., s.35

(45)

Büyük devletleri asıl rahatsız eden, Birinci Dünya Savaşı’yla birlikte Ermeniler tehdit ve firar yüzünden Doğu Anadolu bölgesinden ayrılmışlardı. Bu nedenle bölgede Ermeni nüfusu fazla kalmamıştı. Bu durumda Türk çoğunluğu bölgeyi savunmaya hazırdı. Avrupa devletleri bir başka millet için Doğu Anadolu’da savaşmayı değil, onları çıkarları için kullanmayı istiyorlardı.

Yunanlıların taleplerinden önceki kısımlarda bahsetmiştik. İtalya, Arap (Suriye), Siyonistlerin taleplerine geçmeden önce Paris Konferansına Osmanlı Heyeti’nin daveti üzerinde duralım.

Damat Ferit Paşa’nın, 26 Mayıs 1919’da topladığı Şûrâ açılır. Üyelerin ayakta dinlediği bu toplantıda padişah, devletin o günkü durumunu görüşmek ve gerekli tedbirleri almak üzere toplandığını toplantıyı uğurlu saydığını söyleyerek sözü sadrazama bırakır.42 Sadrazam Damat Ferit

Paşa, şûra toplantısında, Osmanlı Devleti’ne elini uzatan İngiltere ve Fransa’ya yardımcı olunması gerektiğine yönelik konuşmalar yapmıştır.43

Damat Ferit Paşa şûra toplantısında yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: “Paşa, Efendiler,

Beyefendiler hazeratı millet-i Osmaniye, altı asırdan beri, devr-i istilâsında ve hatta hâl-i inhitâtında ibraz eylediği

42 Tansel, a.g.e., s.254.

(46)

hayat ile millet-i muazzama meyanında mevki-i mahsusunu muhafaza etmiş idi. Ve fakat ahiren bütün alemi herc ü merc eden muharebe-i umumiye’de bazısıyla dört asırdan, bazı ahiriyle yüz yirmi nâmesbuk bir muhabbet ve meveddet-i samimiye ile merbut bulunduğumuz ve 1800 ve 1878 müzaheretlerine mazhariyetle muntazırı bulunduğumuz iki millet-i muazzama-i garbiye tarafında bulunmak lazım gelir iken gene bir takdir bizi onlara muhalif bir mevziye koydu. Bu iki muazzam ve necip millet pek kadim münasebat-ı hüsniyyeyi ferâmûş etmeyerek müttefiklerle beraber bize yeniden dest-i mesafatını uzatırsa şimdiye kadar saha-i harb ü vegada gösterdiğimiz kudret ve kuvveti badema marifet ve medeniyetin terfî’ine hasr ederek istikbâlimizden emin oluruz.”

Damad Ferid’in konuşmasının yanında Padişah’ın konuşması da dikkat çekicidir. Padişahın devletin o günkü durumunu görüşmek ve gerekli tedbirleri almak üzere toplanıldığını anlatan konuşması şu şekildedir44: “Devlet-i

Osmaniyemizin ma‘ruz kaldığı müşgilat hakkında ‘âcilen lâzımgelen tedbirleri itihaz eylemeleri ve huzzâr-ı kirâmın her birerlerinin İlâhiy-i hâtıra olacak fikirlerini ve re’y ve mütalealarını beyan etmeleri itibâriyle bu içtimâ-ı müteyemmen ve mes’ud addediyorum. Bu hidâyet

(47)

buyurmasını Cenab-ı Vâcib-ül – atâyâ’dan niyaz ederim. Riyaseti Sadrazam Paşa’ya havâle ettim?”

Şûrâ toplantısında konuşmaları yapan diğer üyelerin ise, genellikle hükümete karşı eleştirici bir tutum sergiledikleri görülmüştür. Özellikle Türk topraklarını işgal eden düşmanların işgal mi, ilhak mı ettiklerinin öğrenilmesinden sonra beyanatlarını yapacaklarını söylerler.45 Katılımcılardan yalnızca biri İngiliz himâyesi

önermiş, biri de Amerikan mandası fikrini ortaya atmıştı. Ancak Şûrâ toplantısında uygulanabilir bir karar çıkmamıştır. Bu toplantının dikkat çekici yönü Manda Meselesine yönelik düşüncelerdir.

Zaten işgaller karşısında İstanbul Hükümeti’nin tavizkâr durumda olması da, vatanın her yerinde tepkiler ve protestolara sebep olmuştur. Bu tepkiler özellikle azınlıklara verilecek haklar, Ermenistan, İstanbul ve boğazlar konusunda olmuştur.

Paris Barış Konferansı’nda Osmanlı Hükümeti itilaf devletleri ile sürekli olarak bir çıkar çatışması içinde olmuştur. Yüksek İngiliz Komiser yardımcısı Amiral Webb, Vahdeddin’i “tamamen İngiliz yanlısı eğilimleri olan” bir padişah olarak nitelendirmiştir. Vahdeddin’in kendi tahtını ve imparatorluğunun yıkıntılarını ayakta tutabilmek için

(48)

İngilizlere yanaşmış bir kişi olarak değerlendirmiştir.46

Padişah Vahdeddin İstanbul’da İtilaf Devletlerinin memurlarının kendisine yaptığı baskıdan usanmış ve 27 Ocak 1919’da baş mabeyincisi Ali Fuat’a “Ecnebiler pek bi-aman!

Gece gündüz ne çektiğimi bir Allah bilir, bir ben bilirim. Bizi tazyik ile Meclis-i Mebusan’ı dağıttırdılar. Fikirlerini ihsas değil adeta açıktan açığa izhâr ediyorlar. Ben meşrutî bir hükümdar olduğum halde güya mutlak bir hükümdar imişim gibi mualemede bulunuyorlar ve doğrudan doğruya bana müracaat eyliyorlar. Meşrutiyetten bahsedince, “hangi meşrutiyet” diye mukabele ediyorlar. “Karşımızda müracaat edecek kuvvet olarak yalnız sizi tanırız”, diyorlar. Yani sözlerimizi işkâl etmezseniz sizi de tanımayız demek istiyorlar…”47 diyerek İtilaf Devletlerinin baskısı altında

olduğunu, kendisini bile sembolik bir şekilde gördüklerini, kendisi olmasa bile isteklerini yapacaklarını dile getirmiştir.

Damat Ferit ise, İtalyanlar gözünde “bir İngiliz

centilmeninin çok iyi taklit edilmiş şekli” olarak

değerlendirilmiştir. İngiliz hayranlığı dolayısıyla İtalyanlar Damat Ferit hakkında böyle bir kanıya varmış olabilirler.

Bu arada İtalyanlar 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir işgaline tepki olarak 16 Mayıs 1919’da bir İtalyan

46 Salâhi R. Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika I, TTK, 3.

Baskı, Ankara, 1995, s.43.

(49)

Birliği, Afyon istasyonunu denetim altına alarak, Söke, Milas, Burdur ve Muğla’yı işgal etmiştir.48

Paris Konferansı’nda nasıl ki Türk topraklarının işgaline İtilâf Devletleri kendi kendilerine karar vermişlerse, barışa da aynı şekilde kendileri karar veriyorlardı. Osmanlı Hükümeti sakıncalı bir durumun ortaya çıkmaması için çareler aramaya başvurmuştur.49

30 Mayıs 1919’da Paris Barış Konferansı’nda Yüksek Konsey’in Damad Ferid Paşa’nın Türk delegasyonunun barış konferansı tarafından dinlenilmesi için gönderdiği bir yazı müzakere edilmiş, ancak Amerika Cumhurbaşkanı buna sıcak bakmamış, buna rağmen Loyd George, Clemenceau ve Orlando’nun istemesi üzerene Osmanlı Heyeti’nin dinlenilmesine karar verilmiştir.50

Osmanlı Hükümeti’nin Paris Konferansı’na davet edildiği 2 Haziran 1919 tarihli bir tamim-telgrafla duyurulmuştur.51

Osmanlı Hükümeti’nin Paris Konferansı’na davet edilmesinde; Türkiye’de yapılan mitingler, direnişler, Yunanlıların İzmir’de yaptıkları katliam ve yağmalar, Hintli Müslümanların konferanstaki çabaları etkili olmuştur. Diğer etkili bir sebep ise, İngiltere ile Fransa’nın Türkiye

48 Tolon, a.g.e., s.127-128. 49 Tolon, a.g.e., s.128. 50 Tansel, a.g.e., s.257.

51 Ş.Can Erdem, Sadrazam Damad Ferid Paşa, Marmara Ünv. Sosyal

(50)

üzerindeki çıkar çatışması olmuştur.

Paris Konferansı’na çağrılmasını bir başarı sayan İstanbul Hükümeti, daha önce yaptığı teşebbüslerine rağmen çağrılmadığını, Saltanat Şûrâsı toplanana kadar da davet edilmediğini unutmuş bir şekilde tavır takınmaya devam etmiştir. Saltanat Şûrâsı’nda Paris Konferansı’nda “Türk hak

ve çıkarlarının etkili bir şekilde savunulması” kararı

alınmıştır. Türk Milleti’nin vatanının haksız işgaline karşı yaptığı mitingler, gösterdiği heyecan davetin temel sebebi olmuştur. Hatta Yunanlıların Türklere karşı çok kötü davranışlarının, İngiliz ve Fransız gazetelerinde yayınlanmasından sonra bu gazetelerin Türkler lehine giriştikleri teşebbüsler de etkisi olmuştur. Hintlilerin Türkler lehine giriştikleri İngilizleri tanımama kararının asıl etken olduğunu da söylemek mümkündür.52

İstanbul Hükümeti’nin bir barış antlaşması imzalamak adına tavizkâr bir durum sergilemesi dikkat çekicidir. Damad Ferid’in doğuda Ermenilere toprak verilmesinden bahsedildiğinde tavizkâr bir tutum sergilemesi üzerine Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti harekete geçmiştir. Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, “Milli

iradenin tealluk etmediği bir başka çözüm şeklinin kabul edilmemesi” kararını bildirmiştir.

(51)

Mustafa Kemal Paşa, 3 Haziran 1919’da çeşitli makamlara gönderdiği yazı ile milleti bu durumdan haberdar etmiş, hem de konferansa katılacak delegelerin neleri savunacaklarını açıklamıştır. Bunlardan birisi millet ve memleketin bağımsızlığı, diğeri de vatanın her hangi parçası üzerinde yaşayan çoğunluğun, azınlığa feda edilmemesi idi.53

Mustafa Kemal Paşa’nın savunulmasını istediği konular hakkındaki görüşleri ile Damat Ferit’in başkanlığını yaptığı Osmanlı Hükümeti’nin görüşleri arasında büyük farklılıklar ortaya çıkmıştır. Damad Ferid, Türk Milleti’nin çoğunluğunu Ermenilerin azınlığına feda edecek bir tavır sergilemiştir.

Milletin işgallere ve Paris Konferansı’nda alınmak istenen kararlara karşı düzenlediği mitingler İngilizleri rahatsız etmiş olmalı ki, İngiliz Yüksek Komiseri Calthorpe Damat Ferit’ten mitinglere izin verilmemesini istemiştir.

Paris Konferansı’na gitmek üzere Dahiliye Nâzırı Ali Kemal ve Danıştay Başkanı filozof Rıza Tevfik Beylerle, Hariciye Müsteşarı Keçecizâde İzzet Paşa’nın gitmesine karar verilmiştir.54 İzzet Fuat Paşa’nın Osmanlı delegeleri

arasında bulunmasına tepkiler olmuştur. Hatta Veliahd

53 1- Türk çoğunluğunun yaşadığı topraklarda tam istiklâl prensibi Paris

Konferansında savunulmalı.

2- Ayrıca himaye ve vesâyet gibi istiklâlimizi tehdid edecek bütün idare teşekkülleri reddedilmeli idi. Bkz., Tansel, a.g.e., s.237.

(52)

Abdülmecid Efendi’nin bu konferansa katılacakların "Şâyân-ı Îtimâd" kişiler olmasını Padişah’tan istemesi üzerine, Ali Kemal Bey ve İzzet Fuat Paşa’nın gönderilmesinden vazgeçilmiştir.

Damad Ferid Paşa’nın İngiliz Yüksek Komiseri Calthorpe’u ziyaret ederek Paris Barış Konferansı’na çağrılmış olmalarından dolayı şükranlarını bildirmiş, Padişah’ın güvenliğinden endişe ettiğini söylemesi üzerine, Calthopre endişe etmemesini, antlaşmanın imzalanması konusunda karara varıldığını söyleyerek Damat Ferit’i teskin etmiştir. Paris’e gidiş aşamasında Tevfik Paşa, Ali Kemal ve İzzet Fuat’ın delegeler arasından çıkarılmaması durumunda gitmeyeceğini söylemesi üzerine Ali Kemal ve İzzet Fuat heyetten çıkarılmıştır.

Pariş Barış Konferansı için Sadrazam Ferid Paşa ile eski sadrazamlardan Tevfik Paşa’nın delege, Maliye Nazırı Tevfik ve Şûrâ-yı Devlet Reisi (Danıştay Başkanı) Rıza Tevfik Beyler de Murahhas Müşâvir tayin edilmişlerdir.55

Osmanlı delegeleri 6 Haziran 1919’da Fransızların

Democratie adlı zırhlısı ile harekete geçerek Toulon

üzerinden Paris’e gitmişlerdir. Giden Osmanlı Heyeti içinde Tevfik Paşa bulunmamıştır. Tevfik Paşa, Damat Ferid ile anlaşamadığı için onunla aynı gemide yolculuk yapmaktan

(53)

kaçınmıştır. Tevfik Paşa’nın Damat Ferid Paşa’ya karşı tepkisinin temelinde, Damat Ferid Paşa’nın İngilizlere özel bir alaka göstererek, Paris Barış Konferansı müzâkerelerini kendisine bir başarı olarak kabul edip, bunu kullanmaya çalışması Tevfik Paşa’yı rahatsız etmiştir.

İngilizler ve Fransızlar Paris’te yapılacak görüşmelerde, alınacak kararların reddedilmeyecek, alternatifi olmayacak kararlar olacağı konusunda ısrarcı davranarak Osmanlı Hükümeti’ni bir kıskaç içine almayı kendilerine hedef edinmişlerdir.56

Osmanlı Heyeti delegelerinden Rıza Tevfik kendi adının, Damat Ferit’in hazırladığı raporda geçmesine tepki göstererek, müzâkerede bulunulmasına ve gerekirse tenkit edilmesini söylemesine rağmen Damat Ferit’in hazırladığı müsveddeler hakkında Damat Ferit’i zor ikna ederek bilgilendiklerini söylemektedir.57 Dönemle ilgili olan olaylar

56 İngilizler 21 Haziran’da Ali Kemal’e gönderdikleri bir cevapta şöyle

demişlerdir: “Bu barış Türklerin kabul edecekleri veya reddedebilecekleri

bir barış değil, belki alternatifi olmayan, dikte edilecek bir barış olacaktır.” Bkz., Gotthard Joeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz

Belgeleri, Ankara, 1991, s.24.

57 Rıza Tevfik Paşa’ya “Paşa Hazretleri Marsilya’ya yaklaştık hiçbir

hazırlığımız yok. Fransa Hariciye Nezaretine gidince ne söyleyeceğiz, ne yapacağız?” demiş. Ve “Hazırlığımız var. Müsvedde halindedir. Oraya gidince tertip edip bir nizama koyacağız.” Cevabını almıştı. İkametlerine

ayrılan köşkte 5-10 gün kalınmış, bu sırada Tevfik Paşa heyete dahil olmuştu. Damat Ferit Paşa, iki gün sonra Hariciye Nezâreti’nde “Onlar Meclisi” huzuruna çıkacaklarını söylemiş, bir hazırlıkları olmadığını ne yapacaklarını Soran Rıza Tevfik’e “bendeniz bir şey hazırladım” cevabını vermişti. Damat Ferid’e “Efendim olabilir. Fakat bu projeyi görüp

(54)

incelendiğinde, Damad Ferid Paşa’nın Tevfik Paşa gelmeden evvel konferansta bir muvaffakiyet elde etmek, Tevfik Paşa’ya ihtiyaç duyulmadığını göstermek niyetinde olduğunu söyleyebiliriz.

Damat Ferit Paşa, Tevfik Paşa’nın Paris’e varmasından önce yani 17 Haziran’da Onlar Meclisi’nin58

huzuruna çıkarak bir konuşma yapmıştır. Bu konuşmada Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmesi ve Şark Meselesi üzerine fikirlerini açıklamıştır. Şark Meselesi konusunda çözüm zamanının geldiğine inanan İngiltere karşısında Osmanlı temsilcilerinin mağlup bir devlet olarak isteklerini kabul ettirmesi imkânsız anlamına geliyordu.

Paris Konferansı sırasında Osmanlı Heyeti’nin isteklerine tepkiler çok alaycı olmuştur. Bazıları da kızarak tepkilerini belli etmişlerdir. Çünkü onlara göre Osmanlı “Verilecek hükmü bekleyen bir suçlu”59dur ve cezasına razı

olmalıdır. Hatta 22 Haziran 1919 tarihli Tan gazetesinde

müzakere etmeli ve lâzım gelirse tenkid eylemeyiliz. Çünkü bu meselede bir yanlışlık olursa mesuliyeti hepimize yükletirler ve bunun cezası mâlumdur. Adamı ipe çekerler” ve Tevfik Paşa’da “Paşa hazretleri siz de bizim kadar mesul olursunuz” dediğini belirten Rıza Tevfik kendi ısrarıyla adı geçen

raporu okutup tartışılmasını sağladığını bildirmektedir. Bkz., Erdem, a.g.t., s.82

58 “Onlar Meclisi, Paris Barış Konferansı’na katılan itilâfçı devletlerin 68

üyesi tarafından seçilmiş temsilcilerden kurulu idi. Konferansın devamlı çalışmalarını düzenleyen bu grup, Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya, Belçika, Romanya, Yunanistan, Çekoslovakya ve biri Hırvastitan’ı temsil etmek üzere iki Sırp’tan mürekkepti.” Bkz., Tansel, a.g.e., s.260.

Referanslar

Benzer Belgeler

 Ulusal kuruluşların oluşturulması ve üyelerinin seçimle veya başka bir yoldan belirlenmesi, insan haklarının geliştirilmesi ve korunmasıyla ilgili (sivil)

Halûk bu eseri hastalığı yüzünden yazam adığı için büyük ıstırap

Vakum ve aerobik olarak ambalajlanmış kontrol ve farklı seviyelerde LKSE ilave edilen sığır köftelerinin depolama süresince tespit edilen laktik asit bakteri

Wilson 1918 yılının Ocak ayında Kongre’de yapmış olduğu konuşması ve bu konuşma içerisindeki 14 maddelik, daha sonra tarihe “Wilson Prensipleri”

Konsey‟in karşısına çıkmak için Paris‟e hareket emiştir. Yunan Başbakan Elefteryos Venizelos, Barış Konferansı için Paris‟e doğru yola çıktığında önce

Can Kıraç, hayal ettiği öz­ gürlük ile karşılaştığı özgür­ lüğün çok farklı olduğunu da vurguluyor. Toplum içinde, aile sorumlulukları devam ederken bir

Bir İstanbul gazetesinde, Cahit Sıtkı Ta- rancı’nın Ahmet Haşim’i öven bir yazısı çık­ mıştı.. Ertesi gün Yahya Kemal’e o yazıyı gö­ rüp

Paris Pişmiş, İstanbul Üniversitesi Matematik ve Klasik Astronomi bölü- müne girmeyi başarır.. 1933 yılında bu bölümden mezun olan ilk kız