• Sonuç bulunamadı

Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı Devleti müttefik devletlerle 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalamıştır. Daha sonra müttefik devletler

yenilen devletlere imzalattırılacak barış anlaşmalarının hazırlanması için 18 Ocak 1919’da Paris Barış Konferansı’nı toplanmışlardır.29

Bu konferansta Birleşik Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya başbakan ve dışişleri bakanlarından oluşan “Onlar Meclisi” toplanmıştır. Konuları önemlerine göre sınıflandırarak sadece hükümet başkanlarının katıldığı “Dörtler Meclisi” kurulmuştur.Almanya ile 28 Haziran 1919’da Versay Antlaşması imzalandıktan sonra ilgili devletler Osmanlı Devleti ile yapılacak barış antlaşmasının koşullarını müzakereye başlamışlardır. 1 Haziran 1919 tarihinde Damat Ferit Paşa Paris’e davet edilmiştir. İstanbul basını bu davete olumlu tepkiler vererek, savaşta yenilmelerine rağmen büyük devletlerin böyle bir davette bulunmalarını Ferit Paşa’nın başarısı olarak görmüşlerdir.30

Damat Ferit’in başkanlığında toplanan Osmanlı Heyeti 12 Haziran’da Paris Konferansı’na katılmıştır. Bu arada Damat Ferit’e karşı dış basında olumsuz tepkiler başlamıştır. Damat Ferit, Paris Barış Konferansı’nda şu isteklerde bulunmuştur: 1- Osmanlı Milleti’nin savaşa

katılmasından dolayı her hangi bir sorumluluğu yoktur. Sorumluluk Osmanlı halkının bilgisi dışında gizli

29 Barçın Kodaman; “Sevr ve Lozan’da Ermeni Sorunu”, Süleyman

Demirel Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Isparta: 2002, s.18.

30 İzzet Öztoprak, Türk ve Batı Kamuoyunda Milli Mücadele, TTK

antlaşmalara imza koyanlara aittir. Bunlar İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yöneticileri olup, savaş süresince yapılan her çeşit işlerden de sorumludurlar. Bu arada Almanya’nın kışkırtmaları da etkili olmuştur. İttihat ve Terakki Hıristiyanlar dışında üç milyona yakın Müslümanın öldürülmüş olmasının da sorumlusudur... Osmanlı milleti hakkında bütün tarihiyle hüküm vermek daha uygun olacaktır. 2- İstanbul’da savaş ve üzücü olayların sorumluları olarak yargılanan İttihat ve Terakki Cemiyeti ileri gelenleri cezalandırıldılar. Bu Osmanlı Milleti’nin aklanması demektir. 3- Uygar dünya önünde eski durumumuza döndükten sonra görevimiz bundan böyle yoğun bir ekonomik ve düşünsel kültüre öncelik vermek olacaktır. 4- Osmanlı Halkı imparatorluğun bütünlüğünün savaş öncesi durum göz önünde tutularak korunmasını coşkuyla dilemektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun yeni bir parçalanması, doğunun dengesini bozacaktır. Sorun üç milyondan fazla İslamın çıkarlarına bağlıdır…31 şeklinde

sunduğu muhtırada bütün sorumluluğu İttihat ve Terakki Partisi’ne yıkarak kendini aklamaya çalışmıştır.

17 Haziran’da sunduğu ikinci muhtırada da;

Trakya’da sürekli barışın korunması için Edirne’nin kuzeyindeki ve batısındaki bölgelerin Türk çoğunluğu ile dolu

bulunduğu için Osmanlı sınırları içine alınmasını, Anadolu’da sınırların savaş öncesi Türk-Rus sınırıyla, kuzeyde Karadeniz, doğuda Musul, Diyarbakır, güneyde Adana’nın bir kısmı dahil Akdeniz’e usanmasını, Osmanlı kıyısına yakın olan adaların Osmanlı egemenliğinde kalmasına, Arap bölgelerinin Osmanlı egemenliği altında geniş bir özerklikten yararlanmasını, bu bölgelerde yargısal uygulama ve para basımının padişah adına yapılmasını32

istemiştir. Damat Ferit’in bütün bu istekleri İtilaf Devletleri tarafından red edilmiştir. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmesinin tek sorumlusu olarak İttihat ve Terakki’nin ve Almanya’nın gösterilmesini kayda değer bulmamışlardır. Etnik gruplar üzerindeki egemenlik talebi de kabul edilmemiş, Osmanlı Hükümeti’nin etnik uluslar üzerinde egemenlik kuracak sorumluluğu yerine getiremeyeceğine kanaat getirmişlerdir.

Otuz iki devletin temsilcilerinin katıldığı Osmanlı Devleti’nin mirasının paylaşılmasını ve dünya haritasını yeniden çizmek için toplandıkları Paris Konferansı, Osmanlı Devleti’nin idâresindeki Rum, Ermeni, Arap ve Kürt gibi Müslüman olan ve olmayan unsurların da sabırsızlıkla bekledikleri bir konferans olmuştur.33

Barış Konferansı’nın en çok meşgul olduğu iş,

32 Öztoprak, a.g.e., s.24. 33 Tolon, a.g.e., s.116.

Osmanlı Devleti arazisinden Yunanlılara verilecek topraklar meselesi oldu. Çünkü Yunanlılara vaadedilen toprakların bir kısmına da Bulgarlar göz dikmişdi. Ancak bu konferansta, topraklar Yunanlılara verilirken, Bulgarlar ve İtalyanları bir tarafa itemezdi. Yunanlıların istedikleri topraklar daha önceden İtalyanlara vaad edilmişti.34

Yunanlılar 30 Aralık 1918 tarihli ve Paris Barış

Konferansı huzurunda Yunanistan adlı bir memorandumu, bu

konferansa sundu. Bu memorandum’da Yunanlılar Meis Adası, Marmara Denizi çizgisinin batısında kalan Anadolu’nun Yunanistan’a bırakılmasını istiyorlardı.35 Yunan Başbakanı Venizelos, Elen Tezini Onlar Meclisi önünde savunurken, Başkan Wilson bu nüfus istatistiklerinin nereden alındığını sordu. Yunan başbakanı kaynak olarak Patrikhanenin kayıtlarından sağladığını rakamlarında Osmanlı İstatistiklerine dayandığını belirtmiştir.36

Paris Barış Konferansı’nda büyük güçlerin, fikir birliğinde oldukları tek konu Türkleri İstanbul’dan çıkarıp, İstanbul’da ve boğazlarda bir büyük güç tarafından uluslararası bir denetim oluşturup, Osmanlı Devleti’ne bağlı Arap topraklarında, büyük güçlerin nezaretinde bağımsız

34 Tansel, a.g.e., s.153. 35 Tansel, a.g.e., s.160. 36 Kurat, a.g.e., s.58.

devletler kurmayı hedef edinmişlerdi.37 Onlar Konseyi’nin

ilk birkaç toplantısının konusunu Osmanlı Devleti’nden hangi bölgelerin alınacağı ve buralarda nasıl bir hükümet kurulacağı sorusu oluşturmuştur. Manda sisteminin uygulanmasında fikir birliğine varılmış, ayrıca Osmanlı Devleti’nden tamamen ayrılması gereken bölgeler konusunda görüş birliğine varılmıştır. Onlar Konseyi’nde alınan kararlar arasında bağımsız bir Ermenistan ve Kürdistan kurma kararları alındı.38

Paris Barış Konferansı’ndaki Ermeni taleplerine gelince; Ermeniler, Paris’te Bagos Nubar Paşa başkanlığında ve Avetis Ahanranian önderliğinde başlayan bir takım iddilarla Paris’te bir Ermeni lobi faaliyeti oluşturmuşlardır.39

Onlar Konseyine sunulduğu kadarıyla Ermenilerin talebi Akdeniz, Karadeniz ve Hazar denizi arasında uzanan dev bir Ermeni devleti kurulmasıydı. Ordu- Sivas hattının batısında kalan topraklar hariç Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput, Sivas

37 Helmreich, a.g.e., s.36-37. 38 Helmreich, a.g.e., s.19.

39 “Yüzlerce gazeteci, yazar, şarkıcı, profesör, senatör ve eski bakanın

Ermeni davası lehine uzun konuşmalar yaptığı konferanslar düzenliyordu. Wilson, Loyd George ve Clemenceau’nun peşinden bir dakika bile ayrılmayan Ermeni delegeler devamlı olarak Ermenistan’a borçlu olduğunu hatırlatıyordu. Arsızlıkları herkesi kızdıracak bir noktaya varmış ve dostları etrafından kaybolmaya başlamıştı. Loris – Melikov… Paris’te konferansın Ermenistan’a herkesin yürekten bir sempatiyle baktığını yazmaktadır. (ama) bir türlü bitmek bilmeyen talepleri ve bunları ifade ediş tarzları en sonunda insanları kendilerinden nefret ettirmişti. Bu gidişle kazanmaları gereken kişileri kendilerine düşman edeceklerdi”.

ve Erzurum bu devletin sınırları içinde bulunacaktı. İskenderun dahil bütün Kilikya’da talep edilen topraklar arasındaydı.40 İngiltere ve Fransa konferans sırasında ve

sonraki politikalarında Ermenileri kendi çıkarları için kullanmaya devam etmişlerdir. Ermenilerin içerisinde Ermeni delegelerine karşı olanlar da vardı. Bunlardan biri de Vahan Minakhoryan idi. Ona göre Osmanlı Devleti’nin parçalanması ve bu parçalanmaya Ermenilerin yardımcı olması emperyalizme hizmetten başka bir şey değildi. Ancak bu sözler Ermenileri durdurmadı. Aksine toplantılar, kongreler hızlı bir şekilde devam etti, propaganda faaliyetlerini hızlandırdılar.41 Ermenistan’ın kurulmasında ve

desteklenmesinde hiçbir devlet doğrudan yer almak istemiyordu. Çünkü ekonomik ve askeri sorumluluktan kaçınıyorlardı.

Paris Konferansı’nda Doğu Anadolu’da kurulacak olan Ermenistan devleti için büyük devletler arasında sorunlar ortaya çıkmıştı. İngiltere Ermeni isteklerine destek veriyordu. Çünkü Rusların Doğu Anadolu’dan Akdeniz’e inmesini engellemek için bu bölgede Ermenistan Devleti’nin olmasını çıkarları için uygun görüyorlardı. Fransa ise kendi işgali altında bulundurduğu Kilikya’nın Ermeniler tarafından istenilmesi üzerine, Ermenilerden desteğini çekmiştir.

40 Helmreich; a.g.e., s.35

Büyük devletleri asıl rahatsız eden, Birinci Dünya Savaşı’yla birlikte Ermeniler tehdit ve firar yüzünden Doğu Anadolu bölgesinden ayrılmışlardı. Bu nedenle bölgede Ermeni nüfusu fazla kalmamıştı. Bu durumda Türk çoğunluğu bölgeyi savunmaya hazırdı. Avrupa devletleri bir başka millet için Doğu Anadolu’da savaşmayı değil, onları çıkarları için kullanmayı istiyorlardı.

Yunanlıların taleplerinden önceki kısımlarda bahsetmiştik. İtalya, Arap (Suriye), Siyonistlerin taleplerine geçmeden önce Paris Konferansına Osmanlı Heyeti’nin daveti üzerinde duralım.

Damat Ferit Paşa’nın, 26 Mayıs 1919’da topladığı Şûrâ açılır. Üyelerin ayakta dinlediği bu toplantıda padişah, devletin o günkü durumunu görüşmek ve gerekli tedbirleri almak üzere toplandığını toplantıyı uğurlu saydığını söyleyerek sözü sadrazama bırakır.42 Sadrazam Damat Ferit

Paşa, şûra toplantısında, Osmanlı Devleti’ne elini uzatan İngiltere ve Fransa’ya yardımcı olunması gerektiğine yönelik konuşmalar yapmıştır.43

Damat Ferit Paşa şûra toplantısında yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: “Paşa, Efendiler,

Beyefendiler hazeratı millet-i Osmaniye, altı asırdan beri, devr-i istilâsında ve hatta hâl-i inhitâtında ibraz eylediği

42 Tansel, a.g.e., s.254.

hayat ile millet-i muazzama meyanında mevki-i mahsusunu muhafaza etmiş idi. Ve fakat ahiren bütün alemi herc ü merc eden muharebe-i umumiye’de bazısıyla dört asırdan, bazı ahiriyle yüz yirmi nâmesbuk bir muhabbet ve meveddet-i samimiye ile merbut bulunduğumuz ve 1800 ve 1878 müzaheretlerine mazhariyetle muntazırı bulunduğumuz iki millet-i muazzama-i garbiye tarafında bulunmak lazım gelir iken gene bir takdir bizi onlara muhalif bir mevziye koydu. Bu iki muazzam ve necip millet pek kadim münasebat-ı hüsniyyeyi ferâmûş etmeyerek müttefiklerle beraber bize yeniden dest-i mesafatını uzatırsa şimdiye kadar saha-i harb ü vegada gösterdiğimiz kudret ve kuvveti badema marifet ve medeniyetin terfî’ine hasr ederek istikbâlimizden emin oluruz.”

Damad Ferid’in konuşmasının yanında Padişah’ın konuşması da dikkat çekicidir. Padişahın devletin o günkü durumunu görüşmek ve gerekli tedbirleri almak üzere toplanıldığını anlatan konuşması şu şekildedir44: “Devlet-i

Osmaniyemizin ma‘ruz kaldığı müşgilat hakkında ‘âcilen lâzımgelen tedbirleri itihaz eylemeleri ve huzzâr-ı kirâmın her birerlerinin İlâhiy-i hâtıra olacak fikirlerini ve re’y ve mütalealarını beyan etmeleri itibâriyle bu içtimâ-ı müteyemmen ve mes’ud addediyorum. Bu hidâyet

buyurmasını Cenab-ı Vâcib-ül – atâyâ’dan niyaz ederim. Riyaseti Sadrazam Paşa’ya havâle ettim?”

Şûrâ toplantısında konuşmaları yapan diğer üyelerin ise, genellikle hükümete karşı eleştirici bir tutum sergiledikleri görülmüştür. Özellikle Türk topraklarını işgal eden düşmanların işgal mi, ilhak mı ettiklerinin öğrenilmesinden sonra beyanatlarını yapacaklarını söylerler.45 Katılımcılardan yalnızca biri İngiliz himâyesi

önermiş, biri de Amerikan mandası fikrini ortaya atmıştı. Ancak Şûrâ toplantısında uygulanabilir bir karar çıkmamıştır. Bu toplantının dikkat çekici yönü Manda Meselesine yönelik düşüncelerdir.

Zaten işgaller karşısında İstanbul Hükümeti’nin tavizkâr durumda olması da, vatanın her yerinde tepkiler ve protestolara sebep olmuştur. Bu tepkiler özellikle azınlıklara verilecek haklar, Ermenistan, İstanbul ve boğazlar konusunda olmuştur.

Paris Barış Konferansı’nda Osmanlı Hükümeti itilaf devletleri ile sürekli olarak bir çıkar çatışması içinde olmuştur. Yüksek İngiliz Komiser yardımcısı Amiral Webb, Vahdeddin’i “tamamen İngiliz yanlısı eğilimleri olan” bir padişah olarak nitelendirmiştir. Vahdeddin’in kendi tahtını ve imparatorluğunun yıkıntılarını ayakta tutabilmek için

İngilizlere yanaşmış bir kişi olarak değerlendirmiştir.46

Padişah Vahdeddin İstanbul’da İtilaf Devletlerinin memurlarının kendisine yaptığı baskıdan usanmış ve 27 Ocak 1919’da baş mabeyincisi Ali Fuat’a “Ecnebiler pek bi-aman!

Gece gündüz ne çektiğimi bir Allah bilir, bir ben bilirim. Bizi tazyik ile Meclis-i Mebusan’ı dağıttırdılar. Fikirlerini ihsas değil adeta açıktan açığa izhâr ediyorlar. Ben meşrutî bir hükümdar olduğum halde güya mutlak bir hükümdar imişim gibi mualemede bulunuyorlar ve doğrudan doğruya bana müracaat eyliyorlar. Meşrutiyetten bahsedince, “hangi meşrutiyet” diye mukabele ediyorlar. “Karşımızda müracaat edecek kuvvet olarak yalnız sizi tanırız”, diyorlar. Yani sözlerimizi işkâl etmezseniz sizi de tanımayız demek istiyorlar…”47 diyerek İtilaf Devletlerinin baskısı altında

olduğunu, kendisini bile sembolik bir şekilde gördüklerini, kendisi olmasa bile isteklerini yapacaklarını dile getirmiştir.

Damat Ferit ise, İtalyanlar gözünde “bir İngiliz

centilmeninin çok iyi taklit edilmiş şekli” olarak

değerlendirilmiştir. İngiliz hayranlığı dolayısıyla İtalyanlar Damat Ferit hakkında böyle bir kanıya varmış olabilirler.

Bu arada İtalyanlar 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir işgaline tepki olarak 16 Mayıs 1919’da bir İtalyan

46 Salâhi R. Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika I, TTK, 3.

Baskı, Ankara, 1995, s.43.

Birliği, Afyon istasyonunu denetim altına alarak, Söke, Milas, Burdur ve Muğla’yı işgal etmiştir.48

Paris Konferansı’nda nasıl ki Türk topraklarının işgaline İtilâf Devletleri kendi kendilerine karar vermişlerse, barışa da aynı şekilde kendileri karar veriyorlardı. Osmanlı Hükümeti sakıncalı bir durumun ortaya çıkmaması için çareler aramaya başvurmuştur.49

30 Mayıs 1919’da Paris Barış Konferansı’nda Yüksek Konsey’in Damad Ferid Paşa’nın Türk delegasyonunun barış konferansı tarafından dinlenilmesi için gönderdiği bir yazı müzakere edilmiş, ancak Amerika Cumhurbaşkanı buna sıcak bakmamış, buna rağmen Loyd George, Clemenceau ve Orlando’nun istemesi üzerene Osmanlı Heyeti’nin dinlenilmesine karar verilmiştir.50

Osmanlı Hükümeti’nin Paris Konferansı’na davet edildiği 2 Haziran 1919 tarihli bir tamim-telgrafla duyurulmuştur.51

Osmanlı Hükümeti’nin Paris Konferansı’na davet edilmesinde; Türkiye’de yapılan mitingler, direnişler, Yunanlıların İzmir’de yaptıkları katliam ve yağmalar, Hintli Müslümanların konferanstaki çabaları etkili olmuştur. Diğer etkili bir sebep ise, İngiltere ile Fransa’nın Türkiye

48 Tolon, a.g.e., s.127-128. 49 Tolon, a.g.e., s.128. 50 Tansel, a.g.e., s.257.

51 Ş.Can Erdem, Sadrazam Damad Ferid Paşa, Marmara Ünv. Sosyal

üzerindeki çıkar çatışması olmuştur.

Paris Konferansı’na çağrılmasını bir başarı sayan İstanbul Hükümeti, daha önce yaptığı teşebbüslerine rağmen çağrılmadığını, Saltanat Şûrâsı toplanana kadar da davet edilmediğini unutmuş bir şekilde tavır takınmaya devam etmiştir. Saltanat Şûrâsı’nda Paris Konferansı’nda “Türk hak

ve çıkarlarının etkili bir şekilde savunulması” kararı

alınmıştır. Türk Milleti’nin vatanının haksız işgaline karşı yaptığı mitingler, gösterdiği heyecan davetin temel sebebi olmuştur. Hatta Yunanlıların Türklere karşı çok kötü davranışlarının, İngiliz ve Fransız gazetelerinde yayınlanmasından sonra bu gazetelerin Türkler lehine giriştikleri teşebbüsler de etkisi olmuştur. Hintlilerin Türkler lehine giriştikleri İngilizleri tanımama kararının asıl etken olduğunu da söylemek mümkündür.52

İstanbul Hükümeti’nin bir barış antlaşması imzalamak adına tavizkâr bir durum sergilemesi dikkat çekicidir. Damad Ferid’in doğuda Ermenilere toprak verilmesinden bahsedildiğinde tavizkâr bir tutum sergilemesi üzerine Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti harekete geçmiştir. Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, “Milli

iradenin tealluk etmediği bir başka çözüm şeklinin kabul edilmemesi” kararını bildirmiştir.

Mustafa Kemal Paşa, 3 Haziran 1919’da çeşitli makamlara gönderdiği yazı ile milleti bu durumdan haberdar etmiş, hem de konferansa katılacak delegelerin neleri savunacaklarını açıklamıştır. Bunlardan birisi millet ve memleketin bağımsızlığı, diğeri de vatanın her hangi parçası üzerinde yaşayan çoğunluğun, azınlığa feda edilmemesi idi.53

Mustafa Kemal Paşa’nın savunulmasını istediği konular hakkındaki görüşleri ile Damat Ferit’in başkanlığını yaptığı Osmanlı Hükümeti’nin görüşleri arasında büyük farklılıklar ortaya çıkmıştır. Damad Ferid, Türk Milleti’nin çoğunluğunu Ermenilerin azınlığına feda edecek bir tavır sergilemiştir.

Milletin işgallere ve Paris Konferansı’nda alınmak istenen kararlara karşı düzenlediği mitingler İngilizleri rahatsız etmiş olmalı ki, İngiliz Yüksek Komiseri Calthorpe Damat Ferit’ten mitinglere izin verilmemesini istemiştir.

Paris Konferansı’na gitmek üzere Dahiliye Nâzırı Ali Kemal ve Danıştay Başkanı filozof Rıza Tevfik Beylerle, Hariciye Müsteşarı Keçecizâde İzzet Paşa’nın gitmesine karar verilmiştir.54 İzzet Fuat Paşa’nın Osmanlı delegeleri

arasında bulunmasına tepkiler olmuştur. Hatta Veliahd

53 1- Türk çoğunluğunun yaşadığı topraklarda tam istiklâl prensibi Paris

Konferansında savunulmalı.

2- Ayrıca himaye ve vesâyet gibi istiklâlimizi tehdid edecek bütün idare teşekkülleri reddedilmeli idi. Bkz., Tansel, a.g.e., s.237.

Abdülmecid Efendi’nin bu konferansa katılacakların "Şâyân-ı Îtimâd" kişiler olmasını Padişah’tan istemesi üzerine, Ali Kemal Bey ve İzzet Fuat Paşa’nın gönderilmesinden vazgeçilmiştir.

Damad Ferid Paşa’nın İngiliz Yüksek Komiseri Calthorpe’u ziyaret ederek Paris Barış Konferansı’na çağrılmış olmalarından dolayı şükranlarını bildirmiş, Padişah’ın güvenliğinden endişe ettiğini söylemesi üzerine, Calthopre endişe etmemesini, antlaşmanın imzalanması konusunda karara varıldığını söyleyerek Damat Ferit’i teskin etmiştir. Paris’e gidiş aşamasında Tevfik Paşa, Ali Kemal ve İzzet Fuat’ın delegeler arasından çıkarılmaması durumunda gitmeyeceğini söylemesi üzerine Ali Kemal ve İzzet Fuat heyetten çıkarılmıştır.

Pariş Barış Konferansı için Sadrazam Ferid Paşa ile eski sadrazamlardan Tevfik Paşa’nın delege, Maliye Nazırı Tevfik ve Şûrâ-yı Devlet Reisi (Danıştay Başkanı) Rıza Tevfik Beyler de Murahhas Müşâvir tayin edilmişlerdir.55

Osmanlı delegeleri 6 Haziran 1919’da Fransızların

Democratie adlı zırhlısı ile harekete geçerek Toulon

üzerinden Paris’e gitmişlerdir. Giden Osmanlı Heyeti içinde Tevfik Paşa bulunmamıştır. Tevfik Paşa, Damat Ferid ile anlaşamadığı için onunla aynı gemide yolculuk yapmaktan

kaçınmıştır. Tevfik Paşa’nın Damat Ferid Paşa’ya karşı tepkisinin temelinde, Damat Ferid Paşa’nın İngilizlere özel bir alaka göstererek, Paris Barış Konferansı müzâkerelerini kendisine bir başarı olarak kabul edip, bunu kullanmaya çalışması Tevfik Paşa’yı rahatsız etmiştir.

İngilizler ve Fransızlar Paris’te yapılacak görüşmelerde, alınacak kararların reddedilmeyecek, alternatifi olmayacak kararlar olacağı konusunda ısrarcı davranarak Osmanlı Hükümeti’ni bir kıskaç içine almayı kendilerine hedef edinmişlerdir.56

Osmanlı Heyeti delegelerinden Rıza Tevfik kendi adının, Damat Ferit’in hazırladığı raporda geçmesine tepki göstererek, müzâkerede bulunulmasına ve gerekirse tenkit edilmesini söylemesine rağmen Damat Ferit’in hazırladığı müsveddeler hakkında Damat Ferit’i zor ikna ederek bilgilendiklerini söylemektedir.57 Dönemle ilgili olan olaylar

56 İngilizler 21 Haziran’da Ali Kemal’e gönderdikleri bir cevapta şöyle

demişlerdir: “Bu barış Türklerin kabul edecekleri veya reddedebilecekleri

bir barış değil, belki alternatifi olmayan, dikte edilecek bir barış olacaktır.” Bkz., Gotthard Joeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz

Belgeleri, Ankara, 1991, s.24.

57 Rıza Tevfik Paşa’ya “Paşa Hazretleri Marsilya’ya yaklaştık hiçbir

hazırlığımız yok. Fransa Hariciye Nezaretine gidince ne söyleyeceğiz, ne yapacağız?” demiş. Ve “Hazırlığımız var. Müsvedde halindedir. Oraya gidince tertip edip bir nizama koyacağız.” Cevabını almıştı. İkametlerine

ayrılan köşkte 5-10 gün kalınmış, bu sırada Tevfik Paşa heyete dahil olmuştu. Damat Ferit Paşa, iki gün sonra Hariciye Nezâreti’nde “Onlar Meclisi” huzuruna çıkacaklarını söylemiş, bir hazırlıkları olmadığını ne yapacaklarını Soran Rıza Tevfik’e “bendeniz bir şey hazırladım” cevabını vermişti. Damat Ferid’e “Efendim olabilir. Fakat bu projeyi görüp

incelendiğinde, Damad Ferid Paşa’nın Tevfik Paşa gelmeden evvel konferansta bir muvaffakiyet elde etmek, Tevfik Paşa’ya ihtiyaç duyulmadığını göstermek niyetinde olduğunu söyleyebiliriz.

Damat Ferit Paşa, Tevfik Paşa’nın Paris’e varmasından önce yani 17 Haziran’da Onlar Meclisi’nin58

huzuruna çıkarak bir konuşma yapmıştır. Bu konuşmada Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmesi ve Şark Meselesi üzerine fikirlerini açıklamıştır. Şark Meselesi konusunda çözüm zamanının geldiğine inanan İngiltere karşısında Osmanlı temsilcilerinin mağlup bir devlet olarak isteklerini kabul ettirmesi imkânsız anlamına geliyordu.

Paris Konferansı sırasında Osmanlı Heyeti’nin isteklerine tepkiler çok alaycı olmuştur. Bazıları da kızarak tepkilerini belli etmişlerdir. Çünkü onlara göre Osmanlı “Verilecek hükmü bekleyen bir suçlu”59dur ve cezasına razı

olmalıdır. Hatta 22 Haziran 1919 tarihli Tan gazetesinde

müzakere etmeli ve lâzım gelirse tenkid eylemeyiliz. Çünkü bu meselede bir yanlışlık olursa mesuliyeti hepimize yükletirler ve bunun cezası mâlumdur. Adamı ipe çekerler” ve Tevfik Paşa’da “Paşa hazretleri siz de bizim kadar

Benzer Belgeler