• Sonuç bulunamadı

Yahya Kemal'in tutkusu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yahya Kemal'in tutkusu"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yahya Kemal’in Tutkum

%

Bir İstanbul gazetesinde Cahit Sıtkı Tarancı’nın Ahmet

Haşim’i öven bir yazısı çıkmıştı. Ertesi gün Yahya Kemal’e o

yazıyı görüp görmediğini sordum. “Gördüm” dedi ve “Kasıt

beni gözden düşürmektir” diye ekledi.

HAŞAN ÇELEBİ

1 Kasım 1957’de yitirdiğimiz Yahya Ke­ mal’i, “Evvel giden ahbaba bezm-i ezelde mülaki olmak’’ üzere, “Sessiz Gemi” yolcu­ ları arasında “dünyaya veda” edişinden on beş yıl önce tanıdım. O günden sonra da çev­ resinin üçüncü halkasını oluşturanlar arasın­ da bulundum diyebilirim. Küllük’te gördüm ilk kez, Emin Efendi lokantasının önünde. Varıp yanma elini öptüm; Hulusi Efendi’nin, “ Lütfedip buyursun, bir kahvemi içsin” bi­ çimindeki dileğini sundum. Baktı, biraz dü­ şündü, “ Ben de o yana gitm eyi tasarlıyordum” deyip kalktı. Pantolonunda dizlerinin izi... Fötr şapkasını ve bastonunu aldı yanındaki masadan, yürüdü. Beyazıt Camisi’nin şadırvanlı avlusuna açılan mer­ mer kapının önünde durdu. Başını kaldırıp baktı uzun uzun ve mırıldandı: “Ne mimari, ne mimari!’

Hafız Hulusi Karadeniz, Sahaflar Çarşı- sı’nda kitapçı idi. Uzman diye tanınırdı divan ve Fars yazını üstüne. Orada yarım saat ka­ dar oturan Yahya Kemal tam kalkacaktı ki bir adam göründü kapının ağzında. Sırtta bi­ niş, elde baston, kınalı sakal, “Ooo, buyur­ sunlar üstat” denilince girdi içeri, oturdu. Et­ siz uzun yüzü, üst kesimi uzun gövdesiyle El Greco’nun resimlerindeki ermiş tiplerini anımsatıyordu. Yüz bin kişilik bir kalabalık­ ta kendine özgü jestleri ve çizgileriyle kolayca seçilebilecek bu ilginç kişi, Yahya Kemal’in çok önceleri, “ Hezar gıpta o devr-i kadim efendisine/Ne kendi kimseye benzer ne kim­ se kendisine” ikiliği ile övdüğü lbnül Emin Mahmut Kemal idi.

Park Otel

Yahya Kemal’in yaşamında Park Otel’in çizdiği kavis, benim anılarımın da çerçevesi­ dir. Onun orada, Boğaz’a karşı hep aynı pen­ cerenin yanında şarap içişi; günlük giyimi ile karyolasında otururken önündeki masaya eğilip eski harflerle bir şeyler yazışı; amansız

bir öksürük krizini atlattıktan sonra mendi­ liyle alnındaki ter damlalarını silişi; odasına giren A.Hamdi Tanpınar’ı çocuksu bir coş­ ku ile karşılayıp kucaklayışı; terzi İzzet’in (Ünver) bir çocukla gönderdiği pantolonuna rengi değişik bir kumaştan (siyah üstüne la­ civert) uyduruk bir arka cep takılmış görünce kırgın bir sesle “Ne bu, İzzet görmedi mi bu­ nu?” deyip çocuğa bakışı; odasının pencere­ sinden karşıda ince bir dumanla örtülü Mar­ mara kıyılarını seyrederken adaları, eşsiz bir güneşin çevresinde dizilmiş küçük küçük uy­ dulara benzetişi vb...

tu. Fetihler ve utkular bile gelip geçiciydi. Dünyaya, şiirlerinin merceğinden baktığı için uzun ve titiz bir çalışma sürecinde yarattığı dizelerine denilebilir ki âşıktı. Dolaylı bir narsisizmi simgeleyen bu tutkusunu o, “M is-1 ra, benim haysiyetimdir” sözleriyle en güzel biçimde açıklamıştı. Gerçekten, kişiliğine karşı yapılan bir patavatsızlığı bağışlardı, ama şiirlerine bir toz kondurana düşman ke­ silirdi. Yazar ve öğretmen Hakkı Süha Gez­ gin, Babıâli Yokuşu’nda Halit Fahri Ozan- soy’a onun aynı nedenle bastonla saldırdığını söylerdi.

Bir İstanbul gazetesinde, Cahit Sıtkı Ta- rancı’nın Ahmet Haşim’i öven bir yazısı çık­ mıştı. Ertesi gün Yahya Kemal’e o yazıyı gö­ rüp görmediğini sordum. “Gördüm” dedi ve “Kasıt beni gözden düşürmektir” diye ekle­ di. “Ama üstat, yazıda adınız geçmiyor” de­ dim. “Politika o” dedi. “Birini yerin dibine batırmakla, onun adını anmadan karşıtını öklere çıkarmak arasında bir ayrım yoktur. , } ' , göklere çıkarmak arasında Dır ayrım yoictur. Bütün bu görüntülerin yansıdığı fon, hep h a Si aynı kapıya çıkar!’ Bu sert tepkiyi

uy-ı r 1/ / If /I Alınıl/ L 1 11- _ .

Park Otel’in değişik kesimleridir.

Biliyordum, emekli aylığından başka dü­ zenli bir geliri yoktu, ama bana göre eli açıktı yine de. Konuklarını ağırlamaktan hoşlanır- dı. Güzel bir mayıs günü (1958), yani ölü­ münden altı ay kadar önce “Gel bu akşam” dedi,“ Boyaaköy’egidip ‘ta be sabah’ bir şa­ rap içelim!’ Özür diledim, iki arkadaşımla buluşacağım ı söyledim . “ O nlar da buyursun” dedi, “Üçünüz de benim ‘aziz misafirim’ olun!’ Düşündük, yük olmayalım deyip gitmedik.

O, dört dörtlük şair, eski “müderris ve büyükelçi” büyüklük taslamazdı hiç. Kuru­ mun, çalımın yabancısıydı. O yıllarda başka şairler de tanıdım yakından. Çoğunun dav­ ranışında yapaylığın “dayanılmaz hafifliği” sergilenirdi. Onlardan biri, tramvay yolculu­ ğunun kalabalığında kürklü kadınların kür­ künü okşardı sırıta sırıta. “Başka”lığını böyle gösterilerle vurgulardı.

Yahya Kemal’in yiyip içmesi doğrusu dü­ zensizdi. O konudaki kurallara aldırmazdı pek. Giyim kuşam konusunda da mızmız de­ ğildi. Ütüsü silinmeye yüz tutmuş pantolonla çıkmakta bir sakınca görmezdi; ama bir di­ zesinde ipince bir kırışık görse onu kesinlikle dışarı bırakmazdı. Ona göre yaşamda şiir­ den, başka bir deyişle sanattan ciddi iş

yok-duruk cep konusunda göstermemişti. O şiir ustasının başka şairler konusunda­ ki düşüncesini merak ederdim. Eskilerden, Bâki’yi, Naili’yi ve Nedim’i severdi, biliyor­ dum. Demek öbürlerini pek tutmuyordu. Ni­ tekim Fuzuli ile ilgili sorumu, ya “O garip” ya da “O zavallı” diye yanıtlamıştı. Divan şi­ irinin doruk çizgisi diye bilinen Şeyh Galip konusunda ise susmayı yeğlemişti. A.Ha- mit’ten söz açılınca, “Makber’de 27 dize var, gerisi boştur” diye konuşmuştu. Tanzimat ve sonrası şairleri içinde yalnız Muallim Naci’yi beğeniyordu. Fikret’le M .Akifi de yetersiz buluyordu. Necip Fazıl için “Güzel dizeleri var” demiş, “Süslenmiş gemiler geçse açık­ tan”! örnek vermişti. Orhan Veli, Melih Cev­ det, Oktay Rifat üçlüsünün öncülük ettiği ye­ ni şiir akımı konusundaki düşüncesini sordu­ ğumda gülerek “ Dur, sana yeni şiirden bir iki dize okuyayım” deyip “Büyük balık küçük balığı yutar demişler / Bok yemişler”i oku­ muş, başka bir açıklama yapmamıştı.

Yahya Kemal, Salâh Birsel’in deyişi ile gençlere büyük değer gösterirdi. “Gençler benim için ne diyorlar?” diye sık sık sorardı. Yeni akımları da öyle kıyasıya eleştirmezdi. Beğenmese bile küçümseyici bir dil kullan­ maktan kaçınırdı.

Referanslar

Benzer Belgeler

Ünlü ozan ve libretto ya­ zarı Hofmannsthal, Strauss'a yazdığı mektuplardan birinde şöyle der: «Salome'ye egemen olan renk menekşeydi; Elektra'- yı gri ve

Ümit ALEMDAROGLU İZMİR-Ayvalık’da de nizi kirlettikleri gerekçe­ siyle kapatılan 16 zey­ tinyağı fabrikasının sa­ hip ve yöneticileri fab­ rikalarım yeniden

İstanbul Belediyesi tarafından devralındığı 1937yılından beri boş kalan ve harabeye dönen İlidir Kasrı, 1982yılında Kurum tarafından onarılmaya başlanmış

Tam tutulma ortası: 22.13 Tam tutulma sonu: 23.03 Parçalı tutulma sonu: 00.02 Yarıgölge tutulma sonu: 01.01.. Tutulma, parçalı tutulmanın başlayacağı 20.23’ten sonra

İstanbul’a dün sabah gelen ve Karaköy Yolcu İskelesi kıyısına demirleyen dünyanın en büyük beş yıldızlı yüzer oteli Grand Princess, basm.. mensuplarına Setur

Ancak, Ratip Efendi dü~manlar~~ taraf~ndan olmad~k iftiralara u~ra- m~~~ ve bu iftiralar onun önce görevinden azledilmesine, daha sonra Rodos'a sürülmesine ve daha sonra da

Strese giren çekirgelerin şekerli şeyler yemesi, streste olmayanlara göre karbonca daha zengin fakat azotça daha fakir besinler almaları anlamına geliyor. Bu arada vücutları

Daha zor bir şey düşünemiyorum, titriyorum her rolü elime aldığımda, onun için kolay kolay da oynamak istemiyorum artık.. Bundan sonra Edremit’in Çamlıbel köyüne