• Sonuç bulunamadı

Feylesof Rıza'nın pedagog eşi:İlk Türkçe pedagoji kitabının yazarı, Rıza Tevfik'in eşi Ayşe Sıdıka Hanım'ın kızkarddeşinin torunu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Feylesof Rıza'nın pedagog eşi:İlk Türkçe pedagoji kitabının yazarı, Rıza Tevfik'in eşi Ayşe Sıdıka Hanım'ın kızkarddeşinin torunu"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

16 Kasım 1997

I

AİLELER VE İNSANLAR

15

İLK TÜRKÇE PEDAGOJİ KİTABININ YAZARI, RIZA TEVFİK'İN EŞİ AYŞE SIDIKA HANIM'I KIZKARDEŞİNİN TORUNU ANLATIYOR

Feylesof Rıza 'nın pedagog eşi

O, bir ilk. Modern

anlamda ilk Türkçe

pedagoji (eğitim

bilimi) kitabının

yazarı, hem de genç

bir kadın. "Usul-ı

Talim ve Terbiye

Dersleri" 1895'te

basıldığında Ayşe

Sıdıka Hanım henüz

25 yaşındadır. Rıza

Tevfik Bölükbaşı'nın

da eşi olan ve genç

yaşta ölen Ayşe

Sıdıka Hanım’ı,

kızkardeşinin torunu

Melda Kaptana

anlattı.

odern anlamda ilk Türkçe pedagoji (eğitim bilimi) kita­ bının yazan. Bir kitap ve bir­ kaç fotoğraf. Fazla birşey kal­ mamış ondan geriye. 31 ya­ şında ölen Ayşe Sıdıka Hanım'm ko­ cası Rıza Tevfik (Bölükbaşı) Bey, ço­

cukları üzülmesin diye kaldmr orta­

dan eşinin yaptığı resimleri, yazdığı yazıları. Çaldığı kanun ve piyano, sessiz kalır. Bugüne ulaşan sararmış fotoğraflannda esmer, orta boylu bir genç kız görüyoruz. Dimdik ve vakur tavrıyla dikkat çekiyor. Bir de kartvi­ zit kalmış o günlerden. Eski Türkçe bir yazı ve altında Fransızcası: Sedika Moustapha, Professeur de la classe superieure a Tecole Normale des de- moiselles (Kız Öğretmen Okulu üst smıflannın hocası)."Biz gençken ma­ alesef eskileri merak etmedi" diyen ve büyük teyzesinin kitabının yeni harflerle basılmasını isteyen Melda Kaptana, Ayşe Sıdıka Hanimi anlatı­ yor.

SARIKLI FOTOĞRAFÇI

Ayşe Sıdıka Hanım, ulemadan Cuma-yı Bâlâ Mazlumzade Mustafa Numan Efendi'nin kızı. Enderun mektebinde hoca olan Mustafa Efen- di'yi tanıdıkça, "babasına bak kızını al" diyecek oluyoruz. Mazlumzade Mustafa Numan Efendi, 1820'li yıllar­ da Rumeli'de, sonradan Bulgaris­ tan'da kalacak olan Cuma-yı Bâlâ ka­ sabasında doğar. Gençliğinde oku­ mak için İstanbul'a gelir ve zamanla yükselerek Enderun mektebine hoca olur. Arapça ve Farsça dillerinde ve dini konularda uzmanlaşır. Bir Os­ manlIca lügat hazırlar. 1893 yılında Sultan II. Abdülhamit kendisine bir fermanla "harem eyn-i muhtere- m eyn" payesini ihsan eder. Hoca Mustafa Efendi'nin bir fotoğrafı da mevcut. Ciddi, sert bakışlı, sarıklı, tam bir hoca. Ama bu sert görünüşlü din adamım tanıdıkça, bundan yüzel- li yıl önce doğu ve batı kültürlerin­ den bir sentez yapmanın gereğine inanan bir bilge keşfediyoruz. Sert kabuğuna rağmen, mizah tarafı güç- lüdür Mustafa Efendi'nin. Disipline düşkün bir hoca olmakla beraber, öğ­ rencileriyle şakalaşmayı ihmal etmez. Farklı ilgi alanları olan, çok yönlü bir kimsedir. Ahmet Vefik Paşa, Edhem Paşa ve oğlu Osman Hamdi Bey, ya­ kın dostları. Sarıklı bir hocanm, fo­ toğrafın dünyada yeni keşfedildiği bir dönemde, karardık oda kurup fo­ toğraf basmasına ne buyurulur? Mustafa Efendi'nin, Osman Hamdi Bey tarafından mermer üzerine basıl­

mış bir fotoğrafı da mevcut. Hoca Mustafa Efen­ di'nin yaşam felsefesinin ipuçlarını, kızlarının eği­ timi için aldığı kararlarda buluyoruz. Üç çocuğu olur: Ahmet, Ayşe Sıdıka ve Emine Behice. Cinsi­ yet ayrımı yapmaz hoca

efendi. Hem oğlunun, hem kızlarının eğitim görmesini ister. Fakat karısı genç yaşta ölür. Kızlan küçük yaşta annesiz kalmca, mahalleliye "kıyam et alam etler" dedirtecek bir karar alır: Ayşe Sıdıka ile küçük kız- kardeşi Emine Behice'yi o yıllarda ye­ ni açılmış olan Zappion Rum Kız Li- sesi’ne yatılı olarak verir. Osmanlı devletinde çok eski bir geleneği olan Rum okullan, çok erken yıllarda laik eğitime geçmiştir. Mustafa Efendi, kızlarının dil öğrenmelerini ve batı kültürünü tanımalarını ister. Evde ise, dini eğitim ve terbiyeyle yetiştiri­ lirler. Mustafa Efendi için, İslam ter­ biyesiyle yabancı dilde batı kültürü ağırlıklı eğitim birbirine tezat değil, bilakis birbirini tamamlayan bir bü­ tündür. Rıza Tevfik Bölükbaşı, bir şi­ irinde, "biz bu kadar erken gelmeye­ cektik" diyor. İşte hem kayınpederi Mustafa Efendi, hem de karısı Ayşe Sıdıka, zamanının ötesinde, düşünce­ leri bugün bile güncel olan nadir kişi­ lerden.

SEN DE UNUT!

Rıza Tevfik Bey, karısını kaybettiği günlerde annesini soran kızı Sel- ma'ya cevap niteliği taşıyan bir şiir yazar: "Selma! Sen de unut yavrum!" Kızına, kendisi gibi acı çekmemesi için annesini unutmasını önerir bu acıklı şiirde: "O talihsiz biçareyi, bak ben bile unuttum!/Gönlümdeki inil­ tiyi ninnilerle uyuttum!/Unut kı­ zım!.. sen de unut!.. Anma artık adı- nı/Yabancıdır bize!.. Sorma, o zavallı kadını."

Büyükada'da 1901 yılında döne­ min korkulu hastalığı tüberkülozdan

ölen genç kadın, arkasında üç, yedi ve dokuz yaşlarında üç çocuk bıraka­ caktır. Resimlerinde, o da daha ço­ cuktur. Ayşe Sıdıka Hanım'la kızkar- deşi Emine Behice Hanım'm beraber çekilmiş bir fotoğrafları var. Yıl 1884, Ayşe Sıdıka 14, Emine Behice 7 yaşın­ da. Bir örnek giyinmişler: boğazına kadar düğmeli ceket, etek ve bağcıkh botlar. Erkeksi ve ciddi bir kıyafet, belki de okul üniforması. Birbirine çok bağh olan kızkardeşler, Zappion Lisesi'nde Rumca ve Fransızca öğ­ renirler. Elişi ve resim yapar, ka­ nun ve piyano ile alaturka ve alaf­ ranga müzik çalarlar. Evde de kendi aralarında Fransızca konu­ şurlar. Melda Hanım'da annean­ nesi Emine Behice Hanım'm yadi­ garı olan çok zarif akik saplı bir tığ var. Anneannesinin kendisine bir kadının tığ işlerken ellerinin zarif görünmesi gerektiğini öğret­ tiğini hatırlıyor. Bu, Zappion Lise- si'ndeki eğitimin kalitesi hakkında da bir fikir veriyor. Elit kızlarının yaşama hazırlıklı olmaları için ge­ rekli bütün bilgiler veriliyordu şüphesiz. Bu, hem klasik anlamda eğitimi, hem de günlük yaşam için gerekli olan pratik bilgileri içeri­ yordu. Ayşe Sıdıka Hanım, çok

parlak bir öğrencidir. Babası, kızı­ nın Bulgarcayı da öğrenmesini is­ ter. Fakat bulunan hoca, erkektir. Ne yapmalı? Mustafa Efendi, kizi­ rim erkek bir hocadan ders alması­ na izin verir. Yalnız kızı, ders es­ nasında uzun eldivenler giymeli­ dir!

Zappion Lisesi’nden

olan Ayşe Sıdıka Hanım, resim ya­ par, müzik çalar ve elişi yapar. Sara­ ya hediye edilen elişi bir örtüsü, Sul­ tan Abdülhamit tarafından beğenilir. Sultan, Ayşe Sıdıka Hanım'm kitabım destekler, kendisine "ikinci rütbe­ den" bir şefkat nişanı verir.

Ayşe Sıdıka Hanım, Darülmualli- mat'a (Kız Öğretmen Okulu) çeşitli ilimler ve güzel sanatlar başöğretme­ ni ve müdür muavini olur. Ö dönem­ de genç bir kadın için bu çok önemli

mezun

Ayşe Sıdıka Hanım, II. Abdülhamit'in verdiği ikinci rütbeden şeref nişanıyla.

Ayşe Sıdıka Hanım'm dersleri

'BİR memlekette her türlü terakkiyatm (ilerlemenin) ayarı medeniyetin olgunluğudur, fakat medenileşmenin en doğru ayan kadmlann eğitim derecesidir.' 'İslam'a mensup olan bir kimsenin dini vazifesi de vardır ki birtakım akidelere bağh olmalıdır. Dini vazifelerimizle ilgili birçok eser olduğu için yalnız işaret ile iktifa ettik zira onlan saymak bu kitabın vazifesi değildir. Dürüst, doğru, davramşlan ve dini inançlan sağlam olduğu halde bilim, fen ve dünya işlerinden habersiz olan bir kişi başardı bir mürebbi (eğitimci) olamaz, çünkü, fikir ve beden terbiyesi ve dünya işlerinin doğru bir şekdde yapılması için gerekli bilgdere sahip olmadığı için, yalnız ahirete ait bilgder verebilir.’ 'Hizmetkarlar bizim gibi insanlardır, yalnız bir hizmetkarla efendisinin farkı, birinin hizmetkara diğerinin de hizmete muhtaç olmasıdır. O halde iyi

muamele şarttır.'

'Tecrübeyle ve araştırmalarla sabit oldu ki birşey hakkında muğlak bazı cümleleri ezberletmek öğrenmek değddir. En güzel ezberciler en iyi anlayanlar değddir. Çocuğu kitaplarla yormaktan ziyade olayları ve eşyalan miişahade (gözlem) ve mütalaa edip o suretle

müstakilen birşeyi öğrenebilmek yolunu öğretmelidir. Bazı derslerin bahçelerde gösterilfnesinin pek çok yararlan vardır. Çocuk sıkılmaz, bu suretle verden dersler dikkat çeker, çocuk okuduğunu görerek öğrenir ve unutmaz.'

Çocuklarm mesleği tayin eddeceği zaman mutlaka onların istidadına uygun olmalı ve kendi görüşleri alınmalıdır.'

"Eğitim ve Öğretim Yöntemleri Dersleri"nden (1895) seçmeler. Ayşe Sıdıka Hanım ve kızkardeşi Emine Behice Hanım Zappion Lisesi'nde öğrenciyken (1884) .

bir başandır. Bu arada uzaktan akra­ bası olan ve tıbbiyede okurken hafta sonları Mahmutpaşa'daki konakları­ na gelen şair ve felsefeci Rıza Tevfik Bey ile tanışır. Tam bir fikir birliği oluşur aralarında. Kısa bir süre sonra evlenirler. Üç kızları olur: Suat, Sel­ ma ve Munise.

25 yaşmdayken Darülmuallimat’ta verdiği dersleri 'Usul-ı Talim ve Ter­ biye Dersleri' adı altında kitaplaştıran Ayşe Sıdıka Hanım'm kitabı, onun görüşlerini anlamak için çok de­ ğerli bir kaynak. O dönemde alaf­ ranga eğitim görmüş, Fransızca konuşan birçok Osmanlı ilim ada­ mı vardı. Bu kişilerin kızlarının da alafranga tarzda yetişmeleri şaşdacak birşey değd.

Fakat bu örnekte doğu dilleri ve İslam dini üzerine uzmanlaş­ mış bir sarıklı hocanm evinde Rumca ve Fransızca konuşan, re­ sim yapan, alafranga müzik çalan ve batı kültürünü esas alan bir eğitim görmüş bir kızla karşı kar- şıyayız. Aynı zamanda, kitabın­ dan da anlaşddığı gibi, Ayşe Sıdı- ka Hanım, İslam terbiyesi Ue bü­ yütülmüş, dinine ve doğu kültü­ rüne karşı derin bir saygısı olan bir hanım. Kitabında, kadınların eğitimini vurgularken modern eğitimin ezberden ziyade teori ve pratiğin bileşiminden oluşması gerektiğim savunur. Beden eğiti­ minin önemini vurgular. Fikirleri, hâlâ çok güncel. Bugünkü eğitim sistemimizde ezberciliğin hala önemini koruduğunu, deneysel ve pratiğe dayalı çalışmaların az­

Ayşe Sıdıka Hanım'm babası Cuma-yı Bala Mazlumzade Mustafa Numan Efendi. Bu fotoğrafın bir kopyasını Osman Hamdi Bey mermer üzerine basmış.

lığını ve çocuklarma meslek seçimin­ de hâlâ baskı yapan ebeveynlerin bu­ lunduğunu düşündüğümüzde, Ayşe Sıdıka Hanım'm öncülüğü daha da belirginleşiyor.

Babası Mustafa Efendi kadar, eşi Rıza Tevfik'ten de etkilenmiş ve onu da etkilemiş şüphesiz Ayşe Sıdıka Hanım. Rıza Tevfik, şair, felsefeci ve eğitim bakanlığı yapmış bir kişi ola­ rak, eşinin kitabını hazırlamasına destek olmuştur mutlaka. Nevri şah­ sına münhasır bir kişi Rıza Tevfik Bey. Kendi deyimiyle, "sivri kafalı bir adam." Yakışıklı, hoşsohbet, sıcak bir insan. Hem zeki, hem de duygu adamı. Sade bir Türkçeyle şiir yazar, Bektaşi geleneğinden ve halk şiirin­ den etkilenir. Felsefi yazılarında öz­ gür bir bireyin yetişmesinin ve kadı­ nın eğitiminin önemini vurgular. Ka­ yınpederi gibi, hem doğuyu, hem ba­ tıyı çok iyi bilir ve aralarında bir den­ ge oluşturulması gerektiğine inanır. Derin bir tasavvuf anlayışına sahip olmakla beraber, şekilde ısrarcı bir din anlayışını da reddeder. 1934'te basılan Serab-ı Ömrüm adlı kitabın­ da ’Sorma hocam' isimli şiirinde nük­ tedan bir üslupla bu inancını yansıtır: "M i'racı anlatma. Eşek değilim/Bil- diğin kadar da melek değilim/Gü- nahkar insanım, ördek değilim/Bu ağır gövdeyle uçamam hocam/Fey- lesof Rızayım dinsiz anlama/Dini ben öğrettim kendi babama/Her ipte oynadım cambazım ama/Sırat köp­ rüsünü geçemem hocam."

KABAHATLA İBADET GİZLİ

Melda Kaptana, Hoca Mustafa Efendi'nin felsefesinin kızı Emine Be­ hice ve torunu Fahrünisa Hanım'm (Melda Hanimin annesi) aracılığıyla kendi kuşağma aktarıldığını düşünü­ yor: "Bizim evde dil, din ayrımı yok­ tu, insan vardı. İnsanın insanca dav­ ramşlan, eğer mükemmelse, Allah'ın istediği de bu. Ben güzel bir din ter­ biyesi aldım. Annem, dindar bir ka­ dın. Okuyun dedi. Okuyarak bula­ caksınız kendi yolunuzu. K uranin birinci lafı oku. Ne demek oku? Yal­ nız Kuran'ı okumak değil herhalde. Doğuyla batı çok güzel kaynamış bi­ zim evde. O başka birşey, bu başka birşey, ve ben bunların ikisini de se­ viyorum diyor. Annem de öyleydi. Şapka giydi, namaz kıldı. İlk şapka giyen kadınlardan. Ve eve gelirken babası kızmasın diye şapkayı çıkarıp başım örtüyor. O saygı da var. Benim dine, dindara saygım, aldığım din terbiyesinden.

Çünkü ben insan haklarını, hoşgö­ rüyü, yardımı ve bütün insani nite­ likleri din terbiyesinin içinden gelen birşey olarak öğrendim. Onun için, dinin bu kadar başka yönlere gitmesi bana ağır geliyor. Dini müdafaa ede­ meyecek hale geldim. Dedemiz, oku­ yacaksınız, öğreneceksiniz, zamana uymak gerekir, aklınızı geliştirmeniz lazım demiş. Gösteriş yok dinde. İba­ det de kabahat de gizli. Bu duygu, inanış, allahla kul arasında. Baş ört­ mekle, camilere koşturmakla, avaz avaz zikretmekle doğru orantılı de­ ğil. Annem bir hikaye anlatırdı. Bir dinsiz kral ölüyor, bir de çok dua eden bir müslüman. Birinin mezarın­ da birini, birinin mezarında birini buluyorlar. Baskı da yok dinde. Son­ ra, kim nasıl inanır, bilinmez. O Hı- ristiyandı, bu Museviydi, ayırılmaz. Yurt dışına giderken, 'sıkılırsan bir kiliseye gir, dua et' demişti annem. Kuran'ı bir şiir, bir ahenk, bir müzik gibi almış. Kulağımda hâlâ okuyan sesi. O, müthiş bir duygu veriyor. O his, her zaman duyulacak bir his de- ğil."

Referanslar

Benzer Belgeler

Çalışma arkadaşı olarak pek kolay değil, çok dikkatli olmak lazım.. Ken­ disi perfeksiyonist olduğu için etrafın­ dan da böyle şey

Rahmetli Çallı için gösterilen muhabbet ve | saygıda her şey yerli yerinde ve tastamamdır, î Onu resim tarihimize böyle

BACKGROUND AND PURPOSE: To evaluate clinical variables for diagnosing childhood acute pyelonephritis (APN) when technetium-99m dimercaptosuccinic acid (DMSA) scintigraphy is

Bu nakillerde bir vericiden alınan kök hücreler alıcının kendi kök hücrelerinin yerine konuyor, ancak önce alıcının kendi kök hücrelerinin radyasyonla ya da ilaçla

Çün­ kü Türkçe, fakat pek acemi ve bo­ zuk bir Türkçe ile söylemmiş bir­ çok değersiz lâflarla dolu müntehi- Uat kitapları okudum ki adları be­

Merhum Albay Hasarı Rıza Bey’in kızı, merhum Yarbay Asım Bey’in eşi, merhume Ahsen Hanım’ın kardeşi, merhum General Necip Zobu, şehit Cevdet Rıza,

O halde bü yük vapurlardaki kumaşlı yerler lüks m u’ Birçok zaman yolcuların haklı isyanlarını mucip olan bu nokta da ehemmiyetle dikkate alınmalıdır.

Bu karşılamaya varsanız , hemen diyim ki size,b iz çok - tan bıraktık bıyık altından gül­ m eyi, 142 dişim izle birden gü­ lüyoruz.. Bu da ancak zekamızı