EDEBÎ BAHİSLER
j
Tasavvuf Lisanındaki jstılâhî
Tabirlerin Bâtıni Mânaları
^ ________________________
:
_____________ _________________________________ —Tekkelerim izin eski ha!i — Dalâlete doğru açılan yol — AnkaralI Hacı
Bayram ve Yunus Em re — Ser verip sır vermeyenler — Enelhak
dâvası — Oğlan Şeyhin felsefe
ve
âkıbeti — Bektaşilerin hüneri
'— --- --- --- —
Y a z a n :
— ~—
~
—
J
azetemizde hemen her hafta iutişar eden makalelerimin bu son silsilesi, bizim Türk edebiyatına — afif ve tarafsız— bir münekkit nazarile göz gezdirmek mecburiyeti ile yazılmaktadır. Çün kü Türkçe, fakat pek acemi ve bo zuk bir Türkçe ile söylemmiş bir çok değersiz lâflarla dolu müntehi- Uat kitapları okudum ki adları be lirsiz^ ve sözleri değersiz bir takım adamcağızlar, pek büyük Türk şair leri olarak o antolojilerde metholun- dugu halde eserlerinden ibraz olunan nümuneler — divan şairleri— denilen klâsiklerimizin pek çulpa, pek bece riksiz ve pek kaba bir taklidi oldu ğunu isbat etmekten başka bir işe yaramaz. Ben bizim memleketimizin halk edebiyatında, Arap ve acem te sirinden büsbütün azade olarak, münhasıran halk ruhunun duygula rını ifade eden ve mtIH vezin ile söy lenmiş olan sözlerin en güzellerin den en zariflerinden ne bulabıldim- se misal olarak arzettimdi. Bununla beraber k*ûsik şairlerimizden bazı larının değerli eserlerini ibra* ve haklarını müdafaa hususunda ayni derece gayret gösterdim. Bu maka lelerimle bir faydalı maksada hizmet etmek istediğim pek kolay anlaşıla bilir: Henüz bizde adamakıllı bir u- mumî (Türk edebiyatı tarihi) yazıl mamıştır. Onu da ben yazacak deği- Hm, çünkü daha mühim işlerim var; ileride tarafsız bir tarih yazacak o- lantara cüz’ı bir hizmet etmiş olmak maksadile şn birkaç makaleyi yazı yorum ve dar bir kadro içine ne sı kıştırabilirsem sık ıştır iyonun. Sayın okuyucularımdan gördüğüm tevec cüh, bana gayret verecek derecede kıymetli bir mükâfattır. Aldığım mektuplar, ne maksatla yazı yazmak ta bulunduğumu lâylkile anladıkları nı ve takdir ettiklerini gösteriyor. Yakında almış olduğum mektuplar dan biri Be briçten diğeri de bir eski ve münevver bir dostumdan varit olmuştur. Bu dostum mektubunda pek mühim bir keyfiyete işaret ede rek diyor ki; «Mutasavvıfların kul landıkları bir takım ıstılahlar ve re mizler var: Cam, cem, şarap, sakı, kevser gibi. Bunları ve buna benzer leri — vaktile— olduğu gibi kabul e- denler yanlış yola sürüklenmişlerdi., ilâ ahirih!»
Pek dikkatli dostumun bu mülâ hazası pek ehemmiyetlidir; bizde pek müzmin ve onmaz bir yaraya par makla dokunmuş oluyor ki mahiyeti itibarile (itikat - içtimai) olan bir dalâletin cSSasldır. Filhakika vakit le tekkelerimiz birer terbiye ve edep mektebi ve irfan yani kültür merke zi iken, bu tasavvuf tâbirlerinin lâf zı ve zahirî mânalarile telâkki edil mesi ve âdabı muhafaza etmek husu sunda kayıtsız ve lâübali davranılma sı yüzünden birçok tekkeler, tehlike li bir dalâlete yol açmış ve işret ip- tilâsl ile cehalet belâsı, tasavvuf iti kadına ve ahlâkına tamamen zıt o- lan (epikürizm) in yani (ahlâkî ma
teryalizm - matérialisme moral) ir
RIZA TEVFİK
yuvası olmuştur. Fakat benim bi- tarafane tetkikatıma göre, bizim memleketimizde bu (tereddi - dégéne rescence), OsmanlI hükümetinin doğ masından evvel başlamış ve birçok tekkelere — epeyce bir müddet— si rayet edememişti. Bizde birçok mü him adamlar yetiştirmiş olan en nü fuzlu mürşit, (AnkaralI Hacı B ay ram ) dır. Zannetmem ki bu mübarek adam ve Üsküdarlı Mahmut Hüda- yî ve BursalI İsmail Hakkı ve daha birçok emsali gibi salih adamlar ve Taptuk Emre gibi zahitler ( 1”) ve Yunus Emre gibi hak âşıkları işret bezminde dem sürmüş olsunlar!. Çok müsteşriklerle beraber ben de zanne derim ki Haşan Sabbahm ve Ham dan ibni Karmatln dâileri (2) demin isimlerini zikrettiğim Türk sofilerin den çok evvel Anadolu halkını kendi aykırı mezheplerine çekip çevirmiş lerdir. Her ne ise olan olmuş. Bunu bahsimize mevzu ittihaz etmiyece- ğiz. Benim fikrimce bu dalâletlerin başlıca sebebi, idarede istibdat ve i- tikatta taassubtur. Gizli tutulan ve ağızdan ağiza telkin edilen fikirler ve itikatlar ne kadar saçma olursa olsun çok yaşar, çünkü pek kıymet li ve mukaddes bir vedia yâni ema net haysiyeti ile telâkki edilir. En zi yade acıdığım safderun, vefakâr ve feda edip de yine ifşa etmedikleri fedakâr adamlar, (Ser verip sır ver- miyen Server dede) mâneviyetinde olan muhlis adamlardır. Uğrunda canları feda edip de yine ifşa et medikleri sırrın meselâ tenasüh, ya hut melek tavus itikadı olduğunu (3) öğrenince, bu saf ve muhlis insan lara acımamak mümkün değildir. Bunun çaresi bugün medeni memle ketlerde başlıca idare prensipi olan itikat hürriyetidir. Varsın herkes ak imin erdiği, gönlünün sevdiği şeye inansın bugün sahih ve sağlam il min belâgatine karşı koyabilecek hiç bir batıl itikat yoktur. İlmin terbiye ve kudreti iknaiyesi er geç batıl i- tikatiarm hepsini ıslah eder. Tasav vufta kullanılan (remzi allégorique) tâbirlere gelince, büyük mutasavvıf lar ve şairler onları daima izah et mişler ve ne mânada kullandıklarını hiçbir vakit gizlememişlerdir. Tasav vuf (panthéisme idéaliste) unvanile tarif ve mensup olduğu felsefe mez hepleri takımile tasnif edilmesi lâ- zımgelen bir (école yani bir felsefe mezhebi) olduğu için onda gizli bir kâmından — çeke çeke— çıkaran ba zı neticelerdir ki -hükümetinin res men mutekit ve riayetkar bulunduğu şer"! ve zahirî dinin itikadına uy madığı için, ölüm cezasından korku lur da ya tevile sapılır, ya büsbütün gizli tutulup inkâr olunurdu. Bu ne ticelerin en ziyade ölüm cezasına müstahak görülmüş olanları (enel hak) dâvası ile hilâfet dâvası idi. Meşhur Hallâcl Mansur ki — aslan İranlI— bir büyük mutasavvıf ve
pek halûk ve ârif bir adamcağız idi, (eneihak) dediği için Halepte mu taassıp kadılar eline düşüp en fena e- ziyetlerle, insaniyetsizce (3) şehit e- dildi. Kudretli ve pek heyecanlı bir Türk şairi olan Seyyit Nesimi dahi sıdk ile talimatını kabul ve takdis et tiği Fazlullahı Hurufî uğruna yine Halepte idama mahkûm edilip diri diri derisi yüzüldü ve itikadına kur ban gitti. (Felsefetül işrâk) namile bu yakın şark memleketlerinde (né oplatonisme) felsefesini neşretmiş o- lan (Şahabeddini Sühreverdî) de Nesimiden çok evvel yine Halepte tasavvuf yüzünden hapsedilmiş ve açlıktan ölmeğe mahkûm olmuştu. O büyük adam da itikadı uğruna te lef oldu ve namı Şahabeddini Maktûl diye meşhur olup kaldı.
Bizde «Oğlan Şeyh/ namı ve lâ- ğabl ile şöhret kaaznmlş olan İsmail Maşukiyi babası Şeyh Ali Sultan Sü leyman Kanuniye takdim ederken
(bu oğlan şeyhtir) diyerek henüz yirmi yaşlarında iken tasavvufta ke male ermiş olduğunu bildirmek iste mişti. Fakat bu zavallı çocuk sahi- hen dâhi olmakla beraber herkese her şeyi söylemekte ne büyük tehli ke melhuz olduğunu düşünemediği için gayet saçma bir itikat uğruna merhametsizce idam edilip cesedi Rumeli Hisarında merhum Fikretin evi hizasında (K ayalar) dedikleri sa hilinden denize atıldı. Ölümüne se bep olan şey (âlemi suğrâ) yani (küçük âlem) nazariyesidir ki ku runu vustada Avrııpada (Hennés Trismogistos) isminde — aslı faslı olduğu pek şüpheli bir hakime isnad olunur. (Trismeglstos) ramca bir ke limedir ki (üç kere büyük) demektir. Bu nazariyeye göre (Kâinatın züb- desi olarak yaratılmış bulunan in san , bütün bu kâinatın da hulâsası ve fihristidir. Bütün şu dünyada her »ne varsa her birimizin vücudunda onun alâmeti vardır; ve binaenaleyh bütün kâinat bizdedir. Cennet ce hennem, sidre ve tubâ ve Kur anı kerimde zikri geçen, (selsebii), (kev ser) ve tesnim gibi cennetten akan
dört ırmağın örnekleri bizfm vücu dumuzda vardır, ilâ âhirih!.) Bir yerden öğrendiğime göre zavallı İs mail Maşuk! bu gizli hakikati bazı saray adamlarına ifşa ederken, jur nal edilmiş ve bu rivayetin sıhhati tebeyyün edince şer'i şerifin hük münce idam olunmuş imiş. (4) Y a zık!.. Bugün birisi katklp böyle bir şey söylese bazı akıllı ve biraz oku muş çocuklar güler. Hele ben A lla hım diye iddia edecek olsa o adamı bugün öldüremezler, fakat sarakaya alıp öyle bir maskara ederler ki A l lah olduğuna bin kere pişman olur. Bu dâvalar kurunu vustada geçerdi. Bugün Allah olmak değil, adam ol mak lâzımdır ki kendimizi ve mem leketimizi kurtarabilelim!. Halbuki bazan da damın üstüne çıkıp da (Ben Allahım!.) diye bağıranlar ol muş da Türkiyede hiç kimseden za rar görmemiştir. Meşhur (E şref oğ lu Abdullah) ki büyük sofi şairler- --- - . .
den olduğu halde yukarıda isimleri ni zikrettiğim adamların yanında cü ce gibi kalır, hiç kimseden çekinmi- yerek:
Benim ol Eşrefi Rumî; ne Rumî- yim ne iznîkî. Benim ol daimülbaki!. Göründüm
sureta insan!.. demiş ve hiç kimseden sitem gör- . memiş; hâlâ da büyük bir sofi şaii olarak meşhurdur.
Bu hususta en ziyade hüner ib raz eden Bektaşilerdir. (S ır) diya balkın tevehhüm ettiği şeyi Bekta- şiler gayet zarif kinayelerle açık 3Öy
lerler de bir şey giziiyorlarmlş gibi bir zan tevlit edecek tavırlar takınır lar; ve onun için onların (nefes) le ri daima (spirituel) yani nükteper dazanedir. Parlak nüktelerle cazibe dardır.
En iyisi, varsın açık söylesinler!. En ziyansız yolu budar. Fakat ta savvuf tâbirleri iyi anlaşılmak için tefsire muhtaçtır. Lâkin tefsir vaşak yahut korkunç ve mühlik değildir. Benim pek çok beğendiğim, hattâ pek çok büyük mutasavvıf şairlere tercih ettiğim (Mahnüıd i Şabisterî) ye (5) o zamanın meşhur şairlerin den (Em ir Hüseyitıi Herevi) (6) Mahirindi ŞAbisterîye manzum bir mektup gönderip tasavvuf tâbirleri nin ne demek olduklarını sormuş. Mahmut, bir iki gün sonra (Cülşenl râz) yani (E srar gülistan!) unvani le meşhur olan manzum rijsaleyi ya zıp bütün suallere gayet tıWız. se’is ve beliğ manzumelerle cevap vermiş tir. Her medenî lisana nazrnan ve neşren tercüme edilmiş ol;V» Cül- şeni râz) risalesi (981) beyilv'."i mü rekkep olduğu iein bu Had»"- az bir zamanda yazılmış olması e:-r'«a!: bir muvaffakiyeti şairane nümunî! dir. Ve hayret edilecek bir i*5'- - P
kitapta tasavvuf m ş oı
mühimlerine m üt'âllik s v ~ " ' ' f ussal ve açık ce-"»-»'-- ... T' ^
■-atlerden biri de t " '- ''1
Edebî bahisler
( B i t a r a f ı 2. inctde)İşte tasavvufta lusuli tevil — müthodc d'exegvse) denilen yoldan gidilip -do her kelimenin batını (y a ni iç mânasını, gizli mânasını* a r a mak sevdası bu neticelere İrada r var mış, hattâ (her şeyi kendinde ara) tenbthi, tasavvufta en mühim pren sip haysiyetini ihraz etmiştir. Bu mertebeye varmak (sübjeotivizm) so nıraa kadar gitmektir. Bundan öte si, ( varlık âleminde benden başka bir şey yüktür. Varm ış gibi görünen bü. tün şu kâinat benim duygularım ve fikirtertmdir. Benim halatı rubiye min akisleridir. Benim iradetunia cilveleridir. Elhasıl (menün diğer nîst) iddiasına varır ki böyle bir id dianın ve itikadın batıl olduğu bedi- hî ve şüphesizdir.
Bunların hepsi aşk ile cüşa gel mek sayesinde olabilir, şarap, işte o coşkunluğa sebep olan (aşk) ııı (rem zi) ismidir. Şem’i, bu »heyecanın vic danı tenvir eden nurudur. Oemşit, ki eski Acem esatirinde şarabın mu- cidi olan padişahtır, tarikatta bizi irşad eden ve bu neş'ei askı veren şevhimizdir, zütmar bağlamak, hizme te karar 'vermek ve teşebbüs etmek tir. Şahit ki -.güzel bir kimse demek tir. Bu rüyayı saadette eemalullth neşesini, yani o İlâhi zevki duymak tır. İlâ âhirihi işte asıl sırrın nasıl bir takım tevilâttan — mantıki bir zaruretle— doğduğunu ve niçin şe riat erbabının buna müsamaha edeme
eliğini pek kısa b ir yoldan gösterme ğe çalıştım. Remzi tâbirntn pelince en mühimlerinin mânalarını -da ver dim. Fakat şayanı dikkat ve talimu üir ki altı yüz bu kadar sene e w i Şeyh Mahmut, bunları pek «ç ık ve pek şairane bir lisan ile anlatmış da yine herkes tarafından büyük h ü r met görmüş.
( ! ) (Bilsem rüz ımıkaddinesmrhv
f f i ; avnû faz.lıı rV 'V '- » r j •Bigrtftem-c.umlorft dev «Satî çındı
diyor ve tarihini de vrrîv-»r Tlieectirç (717) sinde şevval a y r 'd ı Kir »din hu risaleyi birk ıc saat j—‘-'-ı ■ .‘ l' -h-u yardımı. fa Iı ve tevfîkÜe yazmış 1 imiş
Taha Toros Arşivi