• Sonuç bulunamadı

Edebiyatımızın büyük kaybı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Edebiyatımızın büyük kaybı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ıonim Şirketi adına . Adres: İst. Beşik­ ti. D. Matbaası). Türk Anonim Şirket'

Edebiyatımızın büyük kayıbı

«Gali Kuşu» müellifi öldü. Ey, Feride’nin

\

çağdaşı Türk kadınları, ne kadar ağlasanız, ne kadar yas tutsanız yeridir. Zira, bu memleket- | te, genç kız Çalı Kuşu’yla kendi mertebesine | erişinceye kadar ne olduğu belirsiz bir yaratık* i tı. Divan şiirindeki genç kızın cinsi bile ma- i lûm değildi. Malûm olduğu vakitler de ondan I ya bir «Gül Koncası», ya «Fidan Boylu Sâki- ; ye» diye bahsolunurdu. Tanzimat edebiyatında i ise. nedendir bilmiyoruz, Mihrinnisâ Hanımın :

Sarı bir güldün ev adem çiçeği İstemezdim sana verem demeği

' beyitiyle bir nevi dispanser laboratuarına mal edildi. Ondan sonra, tiyatroda «Z avallı K ız» ' dan romanda «N em ide» ye kadar uzun bir ede­ bî deviı boyunca genç kızlarımızdan yalnız öksürük ve hıçkırık sesle- leri duyar olmuştuk. Bu kötü romantizmanın tesiri altında, hakikî hayat sahnelerinin de birbiri ardısıra sararıp solan ve hattâ «Z avallı K ız » gibi zehir kâsesine dudak uzatan genç kızlarla dolup boşaldığı­ nı görmüştük. Bunlar için aşk Sark musikisinin güftelerinde oldu­ ğu gibi yalnız ah ve vah etmek, saç baş yolmak ve kanlı gözyaşları dökmek demekti. B iraz sonra — gene nasıl olduğunu bilmiyoruz — bu karasevda kurbanlarını, edebiyat aynasına birer «V a m p ir» şek­ linde aksetmeğe başladı. Bunlar, daha kadın olmadan evvel. «Kadın fendi» ni öğrenmiş görünüyorlardı. İşvenin, fitnenin envaını biliyor­ lardı. Herbiri, sanki Marcel Prevost'un «Y arım Bakireleri» ni tak­ lit eder gibiydiler.

işte, tam bu sıralardadır kî, Reşat Nuri Giintekin «G ali Kuşu» romanındaki Feride’siyle Türk kızının ilk gerçek örneğini vordi. F e­ ride mektepten çıkıp hayata ilk adımını attığı günlerde nişanlısı ta­ rafından derin bir hayal inkisarına uğramıştır. Fakat, ne verem olup, yataklara düşmüş, ne de sevdiği delikanlıyı tekrar elde etmek için bir takım dişi oyunlarına başvurmuştur. İnsanlık vakarı, kadınlık izzeti­ nefsi kendine ne emrediyorsa onıı yapmıştır ve gönlünün yasını, mem­ leketinin eğitini alanında en çetin vazifelerden birini alarak, yani o zamana kadar îstanbul'lular tarafından bir gurbet ve mahrumiyet di­ yarı telâkki edilen Anadolu köylerinin birinde hocalık etmek suretiy­ le avutmak çaresini bulmuştur.

«C ali Kuşu» kitap halinde çıktığı günlerde, yazdığım bir ma­ kalede H alit Ziya’mn «Aşk-ı Memnu» undaki Nihai ile Feride arasın­ da şöyle bir paralel yapmıştım : «Feride, demiştim, adalı bir Nihal'- dir.» Meğer ne kadar eksik ve paradoksal bir mütalâada bulunmu­ şum. Bunu, hemen aynı tarihlerde, kafile kafile narin ve nazlı şehir kızlarımızı, uzun topuklu iskarpinlerini elİerine alıp ipek çoraplı ayak- lariyle Anadolu dağlarını aşarken gördüğüm vakit anlamıştım. İç sı­ kıntılarını avutmak için kibar ve zengin babasının paytonile Biiyiik- ada'nın çamlıklarında gezinen sırma saçlı, beyaz yeldirmeli Nihal H a ­ nımla o genç kızlar arasında Ecevit’in uçurumları kadar derin bir fark vardı. Ben, bunlara, olsa olsa. Feride'nin arkasından Anavatan

Yazan : Yakup Kadiri Karaesmanoğlu

ufuklarına doğru kanat açıp uçuşan Gali Kuş’ları diyebilirdim. B el­ ki, onların hepsini bu ulvî maceraya, Feride’de olduğu gibi bir aşkın hayal inkisarı atmış değildi. Fakat, ayakları sürçmeden, başları dön­ meden, her müşküle göğüs germek azmile hayat mücadelesine giriş­ mek cesaretini mutlaka Feride’den öğrenmiştiler.

Bu bakımdan, ben şimdi, Reşat N u ri’yi Türk romanının ilk ideal kahramanını yaratmış, ilk idealist muharrir olarak telâkki ediyorum ve bu yaratıcı idealizmin bir çok misallerini diğer bütün eserlerinde görüyorum. «G ali Kuşu» nun hepsinden üstün bir mahiyet taşıyışı bence jki üç sebepten ileri geliyor. Biri, bunun. Edebiyat-ı Cedide ve Fecrî-âti de dahil olmak üzere, eski Türk edebiyatiyle yeni Türk ede­ biyatı arasında bir sınır taşı vazifesini görüşü: İkincisi, yukarıda da söylediğim gibi, ilk karakter romanımız oluşu: üçtincüsü de bize Ana­ dolu havasının ilk ürperişlerini verişidir.

«G ali Kuşu» çıkıncaya kadar Türk romanındaki aşk ve macera temaları neydi? Y a melodramatik bir his âleminin tasviri: ya yapma­ cıklı bir içliliğin tahlili, yahut da sadece bir zendostluk hikâyesi. Re­ şat Nuri, bu çığrı, kendine hürmeti olan kalemler için tamamiyle ka­ pamıştır.

«G ali Kuşu» ndan beri gerçek mânasiyle edebî vasfım taşıyan romanların hiç birinde ne (F erdî ve Şürekâları) sonunda gördüğü­ müz korkunç intihar tablolarına, ne (Nem ide) tarzında ruh hastala­ rına; ne Behlül gibi zamparalarla Bihter soyundan «Z an iye» lere rastgelmek mümkündür. Reşat Nuri, «G a li Kuşu» nda Frenklerin (style artiste) dedikleri tomtraklı, süslü püslü üslûba da nihayet vermek suretiyle Türkçede «T ah k iye» dilini bugünkü sadeliğine doğ­ ru yöneltmiştir.

Bununla beraber, bence Reşat N u ri’nin en dikkate şayan husu­ siyeti karakter yaratıcılığındadır. Milletlerarası edebiyatta büyük klâsik trajediyalarla kapanmış ve en yüksek örneklerini verip tükenmiş telâkki edilen bu sanat hassası, birdenbire, nasıl olmuş da yüzelli y ıl­ lık bir fasıladan sonra, bir Türk romancında yeniden tecelli etmiş?

girmiştir ?

Reşat N u ri'yi pek eskiden ve pek yakından tanıdığım için klâsik bir kültür sahibi olduğunu söyleyemem... Su halde, bu büyük sanat hünerini sırf onun dehasına atfetmek ızdırarındayım.

«G ali Kuşu» na . bize ilk Anadolu haşini vermiş bir edebî eser vasfını vermekle, belki, haksızlık ettiğime zahip olanlar bulunacaktır. Zira, edebiyat okurları pek iy i bilirler ki. ortada Refik H alit K a ­ ray m «Memleket H ikâyeleri» vardır ve bu hikâyeler «G a li Ku­ şu» ndan çok evvel intişar etmiştir. Ancak, şu var ki. her iki büyük yazarın bize bahsettikleri Anadolu aynı Anadolu değildir. «Memleket Hikayeleri» sert bir realizmin acısıdır, «G a li Kuşu» nda gülümser bir idealizmin tadını buluruz.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kiminin kıyısından geçtiğimiz, kimini kuşbakışı gördüğümüz koylar öylesine tahrik ediciydi ki, bu adayı daha önce neden tanımadığıma, bu şıkır şıkır

Böylece, bu yerler, daha da mâna kazanacağı gibi, ya­ pılacak onarımlarla da ilerideki nesil­ lere daha sağlam bir şekilde emanet edileceklerdir.. Bu tip

PEK ÇOK YÖNÜ BÎLİNMİYOR-FahrelnissaZeid’i, hakkında yazılan kitaplara, açı­ lan sergilerine ve isminin sık sık gündeme gelmesine rağmen modem Türk resminin

Birinci Cihan Harbinden son­ ra Fahri Kopuz, Reşat Erer, Ke­ mimi Haşim, Âmâ Nâzım, Ney­ zen İhsan Aziz, Tanburi Ahmet Neşet, Hanende Sıtkı, Hanende Arap

Gazetemize yazdığı «Yurddan Y a ­ llar» serisile bütün memleketin dikkatini ıir daha üzerine çeken güzide edib İsma­ il Habib, tetkik seyahatlerine bir

Bundan sonra Ofluoğlu’nu oyunculuğunun yanında tiyatro adamı ve tiyatro kurucusu olarak da görüyoruz: 1958‘de İstanbul Oda Tiyatrosunu 1966’da da Mücap

ürkiye’deki mevcut klasik müzik eğitimini bir adım ile­ ri götürerek, konservatuvar öğrencilerinin on gün bo­ yunca dünya çapında tanın­ mış müzisyenlerden