• Sonuç bulunamadı

Yurdu dolaşan edib:İsmail Habib memlekette yaptığı son seyahatleri anlatıyor

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yurdu dolaşan edib:İsmail Habib memlekette yaptığı son seyahatleri anlatıyor"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

3 Ağustos 1936

/IİV ET

^m m fsssssm

=

Yurdu dolaşan edib = =

- - - ■■ ıı I ı■ı■ııı■— » ♦ mmmmmmmmmmnmrnn* ■ı.ı. ı „,

İsmail Habib memlekette yaptığı

son seyahatleri anlatıyor

... . t , ; l 'S

İ-«Ne iyi insanlarımız var. Vatan taş toprak değil ki; vatan onun içindeki

insandır. İnsanları sevdikçe vatanımı daha çok seviyorum»

Gazetemize yazdığı «Yurddan Y a ­ llar» serisile bütün memleketin dikkatini ıir daha üzerine çeken güzide edib İsma­ il Habib, tetkik seyahatlerine bir aralık vererek İstanbula gelmişti. Arkadaşımız vurd hakkındaki bilgilerini yenilemek için diyar diyar yurdu dolaşırken yazıları za­ rurî olarak fasılaya uğradı. Onun çok iyi bildiği Anadoludan taze tahassüsler ve kuvvetli intibalarla döndüğüne şüphe yok­ tu. Meğer bilmediğimiz tarafı da varmış: İsmail Habib son seyahatinden biraz has­ ta gelmiş.

1 aksimdeki apartımanında onu kol - tuğunr uzanmış, memlekete dair ecnebi eserleri tetkik ederken buldum.

— Hastayken de mi tetkik üstad? de­ dim.

— Bildiğimizi zannettiğimiz yurdun o kadar tetkik edilecek yeri ve mevzuları var ki bir ömür yetişmiyecek...

— Rahatsızlığın nasıl oldu?

— Geçti, iyileştim bile. Hatta yarın tekrar seyahate çıkıyorum.

Bakışlarımıdaki istifhamı anlamıştı, sormağa lüzum bırakmadan başladı:

— Bir buçuk aydır, Ankaradan baslı- yarak, İç Anadoluda, Marmara havza - sında, Karadeniz kıyılarında on kadar vilâyet dolaştım. Tren ve vapur kısımla­ rını bırak, bu müddet zarfında yalnız o- tomobille aldığım yol 1600 kilometroyu geçti. Bazı günler 300 kilómetro yol yaptığımız oluyordu. A sfalt ve düzgün yollarda bu rakamlar mühim bir kıymet ifade etmez; fakat henüz tamirleri yapıl­ makta olan bozuk yollarda, yahud seller­ le bozulmuş ham yollarda; yahud da bir­ denbire yağan yağmurlarla cıvık hale gel­ miş tarla yollarında bu rakamlar büsbü­ tün kabararak başka mahiyet alırlar.

Öyle yer oldu ki altımızdaki oto, moto ¡eklini alarak, suları yara yara kilometro- arca gitti. Gene öyle yerler oldu ki oto- ıobilimiz, çok becerikli şoförler elinde, birdenbire tanklaşarak, hendekleri atlıya 7i)>ya «itli. Gene öyle yerler de oldu ki meselâ B o le a n Zonguldağa giderken, B slerle Durukhan arasındaki ham yolda yağmura yakalandığımız için, on beş ki- lometroluk yolu dört saatte alabildik.

— Şu halde seyahat epey zahmetli jluyor; ve epey eziyet çekiyorsun demek.

— Böyle şeyler seyahatin tuzu biberi­ dir. Büsbütün rahat seyahat te heyecan- sızlığından dolayı biraz tatsız olsa gerek. Eziyetten sonra gelen safanın kıymeti da­ ha keyifli oluyor. Meselâ demin söyledi­ ğim Beşlerle Durukhan arasında, beni Devreğe kadar teşyi etmek nezaketinde ^ulunan üç arkadaşla beraber çamurlara ve çukurlara saplana saplanan, tekerle - fin zincirlenmesine rağmen patinajlar ya­ rarak heyecanlana heyecanlana dört sa­ lt bocalayıştan sonra, Duruktaki hanın ite yamacında, Zongi¿dak vilâyetine aid 'eni yapılmış şoseye kavuşunca... H e - nen otomobilin örtüsünü kaldırttık, Av- upalı şosenin çam ormanlarına gömülü erinliği içinden, hafif virajları dolana - ak, patende kayar gibi sarsıntısız giderken lepimiz birden «deminki çileler helâl ol- ¡un!» dedik.

— Tehlike geçirdiğin de oldu mu? — Seyahatlerde birşey öğrendim; teh- ike denen şey tehlikeli yerde geçirilmiyor, ■ n umulmadık yerde geçiriliyor. Meselâ

cim «Cumhuriyet» in Bursa muhabiri ' .usa A taşla U ludağa çıkıyoruz. Yol payet güzeldir. Çok yeri dağın böğründe seçtiği için uçurum tehlikesi de yoktur, akat Çonkara ile Karabel arasındaki bir erde sağımız bin metrodan fazla uçu - umdur. Yukarıdan öküz arabaları geli­ yor. Şoföre dikkat et dediğim halde en arkadaki araba kendini tam kıyıya alma­ dan yürüyüverdi; öküzler ürktü; bize çarpacak; uçurumdan ancak beş santim­ le sıyrılarak geçebildik.

— Peki hem böyle tehlikeleri, hem de Iaha pahalı olduğu halde neye en çok o- Lomobili tercih ediyorsun?

— A llah razı olsun, Çetinkayanın, muayyen müddetli halk biletleri sayesin­ de tren yolculuğu çok ucuzladı; fakat her yere trenle gidilemez ki... Meselâ İnönü renklerinin olduğu sahaları birkaç yüz ki­ lómetro dolaşarak ancak otomobille göre­ bilirdim ve öyle gördüm.

Pahalılığa gelince: T abiî otomobilleri hep kendim tutsam böyle gezemezdim. Fakat gerek resmî ve gerek hususî birçok münevver şahsiyetler memleketi tanıyıp tanıtmak istiyen bir muharrire karşı her türlü kolaylık ve cemileyi gösteriyorlar. Meselâ bir vali yol teftişine çıkacak, be­ ni de götürüyor; bir sıtma mücadele reisi, mıntakasmı dolaşmağa mı çıkmış; ben de

Edib arkadaştın ız İsm ail H abib

gidiyorum. Bazan da beni yeni tanımış, varlıklı bir şahsiyet, kendiliğinden otomo­ bilini gönderip istediği yeri gezsin diyor.

Bütün bu samimî alâkalardan anlıyo - rum ki gördüğüm bu cemileler ne şahsı- madır, ne yazıcılığıma. Bunları yapan - lar bu işi memleketlerini sevdikleri için yapıyorlar. Otomobil cihetini bırak: Her yerde, bilhassa memleketin gençleri öyle alâka ile etrafımı sarıyorlar, memleketle­ rini iyice tanıtmak için öyle candan alâka­ dar oluyorlar ki...

Tuttuğum işin nekadar hayırlı olduğu­ nu bu seyahatlerde filen anladım.

— Peki en çok kara yolculukları yap­ tığınıza göre asayiş meselesi nasıl? O ci­ hetten tehlike yok mu?

— Asayiş ne demek? Birşeyin düşü­ nülmesi için o şeyin aksinin de var olması lâzım gelir. Asayişsizlik diye birşey yok ki asayiş düşünülsün. Nekadar tam devlet olduğumuzu ençok bundan anlıyorum: Başına bir tepsi altın koy da gez, yan ba­ kan yok.

— Seyahatlerde ençok neden mem - nun kaldınız?

— Bu sual müfred olarak sorulamaz. «N ed en ?» değil «N elerd er?» demeli. Nelerden ve nelerden memnun değilim ki...

Bir defa memleketi böyle daha sıkı ve toptan gördükçe bu mütemadi yeni ve çeşidli görgülerin verdiği canlı ve realiteli bilgilerle içim doluyor; yükünü aldıkça denize daha iyi oturup hafiflikten kurtu­ lan bir gemi gibi kendimi daha dolgun ve

kâmillesmiş görüyorum. Canlı bilgi, gö­ rülenin bilgisi, bu ne güzel şey bu.

Sonra yalnız memleketi görmek, mem­ leketi tanımak değil, asıl memleketteki in­ sanları tanımak. H er yerde, köşede bu­ cakta, vatanı daha ileriye götürmek için çalışanlar. Bir yerde bakıyorum, çeyrek asrın ötesinden tanıştığımız eski bir mek- teb arkadaşı şimdi mühim bir vazifenin ba­ şında, karşına çıkıyor. Zamanın sisleri ü- tesinden kaybolmuş bir arkadaşı keşfedi­ yorsun, bir bakıyorsun, seni yalnız yazıla­ rınla tanıyan bir kari birden kırk yıllık ahbabındır. Yazanın okuyanlarını tanı - ması; meğer bizim işin asıl zevkli yeri bu­ rasıymış.

A rkadaş ihtiyacı aşk ihtiyacından üs * tün. Yeni yeni dostlar ve aşinalar kazan­ mak; hem de caliyetsiz, menfaatsiz, gıllü­ gişsiz arkadaşlar: Ooh, ne iyi yürekli in­ sanlar var; vatan taş toprak değil ki; va­ tan onun içindeki insandır, insanları sev­ dikçe vatanımı daha çok seviyorum.

Hele memlekette yer yer yeni bir sınıf var, çoğu ecnebi memleketlerde tahsil görmüş teknisyenler sınıfı. Bir tepenin ba­ şında, Avrupa çizgili bir iki yapı; orası kuru ziraat enstitüsüymüş; biri Amerika- da, biri bilmem nerede tahsil görmüş, iki gene; yedi yıl uğraşmışlar, amma istedik­ lerini bulmuşlar, öyle seviniyorlar ki... Diğer bir yerde bir hara; Almanyada, Macaristanda yetişmiş bir takım gençler; bir Alman gelmiş, hayran olmuş; bir M a­ car gelmiş, bu bizde bile yok demiş. Öyle canla bir öğünüşleri var ki...

işin en güzel tarafı; hepsi halkla halk, köylüyle köylü. D ağda kırda yaşıyorlar, fakat sevine sevine ve işlerini seve seve ya­ şıyorlar.

Hepimiz gazetelerde bir fabrika açıl­ dığını okuyunca seviniriz. Fakat açılan bir fabrikanın ne yaptığını asıl kendi ye­ rinde görmeli. Bez fabrikası, iplik fabri­ kası, kâğıd fabrikası... Fakat, bu fabrika­ lar bezden, iplikten, kâğıddan daha bü­ yük birşey yapıyorlar: Kuruldukları yer­ de medeniyet yayışları, halkın seviyesini yükseltişleri...

Bakınız, îzmitte bir otelde kaldım. O- teli eskiden de bilirim. Fakat içindeki ha­ va değişmiş. Ampuller, lavabolar filân medenileşmişler. Otelciye baktım bir işçi

gibi. Ne zamandanberi oteli tuttuğunu sordum:

— Yedi senedir oteldeyim, fakat beş sene otel beni tuttu, iki senedir de ben oteli tutuyorum!

— Bu ne demek?

— Yedi sene önce İzmite geldim. Şe­ hir kalabalık, halbuki yatacak yer yok.

I ara otelcilik yapılacak yer dedim. M e­ ğer o kalabalık tütün zamanı içinmiş, ve ancak bir ay sürermiş. Biz elde avucda- kini otele yatırdık. Kalabalık bitince ne gelen var, ne giden. Ayrılamazsın, para­ nı otele yatırmışsın: Onun için beş sene otel beni tuttu.

— Peki sonra?

— Sonrası kâğıd fabrikası yapılmağa başlandı. Avrupada okumuş gençler gel­ di. Bunlar görgülü adamlar. Bana şunu şöyle yap, bunu böyle yap dediler. 3 en onların dediklerini yaptım, ben yaptıkça onlar memnun oldu. Şimdi artık oteli ben tutuyorum.

Yalnız bu otelcide ve otelcinin bu söz­ lerinde bile yeni Türkiyenin nasıl değiş - mekte olduğunu görebilirsiniz.

— Y a fabrika olmıyan yerlerde? — Zaten asıl baktığım şey fikir ilerle­ yişidir; kuytu kendi halinde bir belde; belediye varidatı ancak otuz bin liradır; fakat çocuk bahçesinden, asri mezarlığı­ na, elektriğinden mezbahasına, parkından spor meydanına kadar herşeyi yapmanın yolunu bulmuş. P ara var, fikir yoksa pa­ ra eriyor; fakat şuurlu ve sistemli bir fikir varsa, para da doğuyor, iş te. Bunları sonra sırası gelince etrafile yazacağım.

— Peki bu asıl yazıların sırası ne za­ man gelecek?

— Tabiî bütün seyahatleri bitirdikten sonra.

Bir kere o zaman daha umumî muka­ yeseler yapmağa imkân olacak. Sonra hem geziş hem yazış olmuyor. Zaten yalnız gördüklerimi değil bildiklerimi de yazacağım. Halbuki bildiklerim evimdeki defterlerde ve kitablardadır. Onları ya - nımda taşımak imkânsız.

— Seyahatiniz ne zaman bitecek? — Mektebler açılm aya kadar geze - ceğim. Doktorlar beş on gün istirahate ih­ tiyacım olduğunu söylediler. Bir iki gün­ dür biraz rahatsızım. Fakat insanın asıl doktoru kendidir. Kendimi biliyorum ve yarın tekrar seyahatlerime başlıyacağım. Yeniden göreceğim yerlerin hayalile içim öyle neşeli ki. Biliyorum, içimin neşesi vücudümü de gezdirip duracaktır.»

Hakikaten üstadın yüzü daha şimdi - den sevine ve heyecan çizgilerde doluydu. Bu bahtiyarlığa gıpta ederek merdiven - lerden inerken düşünüyordum:

— Bir cennet ülkede yaşamak, fakat her yerini görmiyerek bir kenarda ömür geçirmek ne ağlanacak akıbet!

İspanyada vaziyet hükü­

met lehine inkişaf ediyor

f Başlar ah 1 inci sahifede 1

Asiler Tolosayı muhasara ettiler

Bayonne 2 (A .A .) — Asiler mun " tazam kıtaat ve H alk cephesi prupları tarafından işgal edilmekte olan Tolosayı çevirmişlerdir. Sen Sabastiyene 60 kilo * metro mesafedeki Tolosa mezarlıklarına kadar muharebe cereyan etmiştir.

Hükümet kıtaatının Hueskayı bugün işgal edecekleri zannediliyor.

Asiler tarafından yakalanan iki

general Madride iltihak etmişler

Madris 2 (A .A .) — Leon vilâyetin­ de asiler tarafından yakalanan General G ard a Kaminero ve Rodriguez Ram i - rez, kaçarak Portekiz hududundan Madride gelmişlerdir. Generaller hükû - metin emrine amade olduklarım bildir mislerdir.

15 ton dinamit

Paris 2 (A .A .) — Tonney-Şarant limanında kâğıd yüklü bir İsveç vapurun­ da Kanarya adalarına gitmek üzere ü « zere 15 ton dinamit bulunmuştur.

Peseta sukut ediyor

Cebelitarık 2 (A .A .) — Peseta mü­ him surette sukut etmiştir. Sarraflar, nor­ mal fiat olan bir İngiliz lirasına 36 peseta yerine bir liraya 60 peseta istemektedir » ler.

Fransa ispanyaya verilecek

paraları bloke etti

Paris 2 (A .A .) — Sanıldığına göre, ticaret bankası, Dış İşleri Bakanile gö - riişüp mutabık kaldıktan sonra, Fransız tüccar ve endüstriyellerinin İspanyaya la­ lan vereceklerini bloke eden bir karar almıştır.

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Araştırmacılar fiber optik kablolarla sismik ölçüm yapabilmek için dağıtık akustik algılama.. (distributed acoustic sensing) adı verilen bir

Araştırmacılar daha sonra farelerde osteokalsin proteinini kod- layan geni etkisiz hâle getirdiler ve hayvanların kalp ritminin artması, kan şekeri seviyesinin yükselmesi

Renk- li böcekler, özel savunma yapıları ve içerdikle- ri kimyasal maddeler nedeniyle lezzetsiz olma- ları sayesinde kendilerini korur.. Bu mekanizma kınkanatlı böcekler

Sokratik sorgulamanın eğitimde kullanılmasındaki amaç öğrencilerin düşüncelerini irdelemek, verilen bir konu veya problemle ilgili sahip oldukları bilginin

Emevî Devleti, Hulefâ-i Râşidîn döneminden sonra İslâm’ın bayraktarlığını yapan devlet olması dolayısıyla İslâm tarihi açısından oldukça önemli bir

YaÝam Bilimine GeliÝtir 'yleBe toPlUmdan YerleÝik haYata GeliÝ S~re- Cinde 4~rklerin YaÝadÏklarÏ konUtlardaki odanÏn mekhnSal d~Zeni GyleBe toPlUmUndaki ladÏrÏn d~Zeni

“Yine çöl gurbete düştü yolumuz Ya suyu çeker, ya toprağımız.” Eğin Türküsü.. Aile

gösteren bir tarih bulunması, gerek Emekli Sandığı arşivindeki doğum tarihini 8 isan di­ ye gösteren vesika, gerekse Hâmidin Büyük.. Millet Meclisine verdiği