• Sonuç bulunamadı

Kur'an-ı Kerim'deki örnekler çerçevesinde Arap gramerinde sıfat-ı müşebbeheler ve mübalağalı ism-i failler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kur'an-ı Kerim'deki örnekler çerçevesinde Arap gramerinde sıfat-ı müşebbeheler ve mübalağalı ism-i failler"

Copied!
111
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

ARAP DİLİ VE BELAĞATI BİLİM DALI

KUR’AN-I KERİM’DEKİ ÖRNEKLER ÇERÇEVESİNDE

ARAP GRAMERİNDE SIFAT-I MÜŞEBBEHELER VE

MÜBALAĞALI İSM-İ FAİLLER

İlhami SÖNMEZ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Öğr. Gör. Dr. Şehabettin KIRDAR

(2)
(3)
(4)

ÖNSÖZ

Ülkemizde son zamanlarda önem kazanan yabancı dillerden birisi de Arapça’dır. Arapça’nın tarih boyunca gerek ırk gerekse coğrafya bakımından farklı toplumların kültürlerindeki rolü ve bilhassa milletimizin dini olan İslamın kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim, Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Kelam gibi şer’i ilimlerin ana kaynaklarının Arapça olması, ayrıca Araplarla komşu ülke olmamız, tarihi, siyasi, kültürel ve ekonomik ilişkiler içerisinde bulunmamız Arapça öğrenim ihtiyacını daha da artırmaktadır.

Arapça, dinimizin, ortak mirasımızın, kültür ve medeniyetimizin ayrılmaz bir parçasıdır. Çünkü kütüphanelerimizdeki binlerce ciltlik el yazması kitapların büyük çoğunluğu Arapçadır. Aynı zamanda yapacağımız çalışmanın daha önce ülkemizde yapılmamış olmasından dolayı “Kur’an-ı Kerim’deki Örnekler Çerçevesinde Arap Gramerinde Sıfat-ı Müşebbehe ve Mübalağalı İsm-i Failler” ismi adı altında Arapça’nın önemli konularından ikisi olan Sıfat-ı Müşebbehe ve Mübâlağalı İsm-i Failler konusunu araştırarak hem Arapçayı daha iyi öğrenmek hem de diğer insanlara faydalı olmak istiyoruz.

Bu gerekçelerden hareketle tezimizin asıl konusu olan Sıfat-ı Müşebbehe ve Mübalağalı İsm-i Fail konusunu anlatmadan önce konularımızın daha iyi anlaşılması için öncelikle:

Giriş Bölümünde Arap Dilinde İştikâk ve Müştak İsimler konusunu anlatmayı daha uygun gördük. Arap Dilinde İştikâk konusunda yazılmış olan önemli eserlerin isimlerini zikrettik. Çünkü İştikâk konusunun anlaşılmasıyla bizim asıl konumuzun daha iyi anlaşılacağını ümit ediyoruz. Bu konuyu anlattıktan sonra:

I. Bölümde ilk olarak; Sıfat-ı Müşebbehenin lügat ve ıstılah manalarını, Sıfat-ı Müşebbehenin türetilişini, vezinlerini ve fiil çekimlerini anlattık. Sıfat-ı Müşebbehenin özelliklerini, amel etmesini ve mevsufuyla olan ilişkilerini Kur’an-ı Kerimden örnekler vererek anlatmaya çalıştık. I. Bölümde ikinci olarak Mübalağalı İsm-i Failin lügat ve ıstılah manalarını, türetilişini, vezinlerini, fiil çekimlerini, özelliklerini ve sıfat-ı müşebbehenin amel etmesini anlattık.

(5)

II. Bölümde de Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerden örnekler vererek Kur’an-ı Kerim’deki Sıfat-ı Müşebbehe ve Mübalağalı İsm-i Failleri bulmaya çalıştık. Bulduğumuz ayetleri ve tercümelerini yazarak, dipnot kısmında bu surelerin isimlerini ve ayet numaralarını belirttik.

Bu çalışmaları yaparken gerekli teşvik, yönlendirme ve tashihleriyle katkıda bulunan danışman hocam Öğr. Gör. Dr. Şehabeddin KIRDAR’a teşekkürlerimi bir borç bilirim.

İlhami SÖNMEZ KONYA, 2011

(6)

Adı Soyadı İLHAMİ SÖNMEZ Numarası 044244071007 Ana Bilim / Bilim

Dalı

Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı / Arap Dili ve Belağatı Bilim Dalı

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Öğr. Gör. Dr. Şehabeddin KIRDAR Ö ğr en ci n in Tezin Adı

KUR’AN-I KERİM’DEKİ ÖRNEKLER ÇERÇEVESİNDE ARAP GRAMERİNDE SIFAT-I MÜŞEBBEHELER VE MÜBALAĞALI İSM-İ FAİLLER

ÖZET

Sıfat-ı müşebbehe ve mübalağalı ism-i fail konuları ve kalıpları Kur’an-ı Kerim’in önemli sarf ve nahiv konularındandır. Konumuzun daha iyi anlaşılması için Sıfat-ı Müşebbehe ve Mübalağalı İsm-i Fail konusunu anlatmadan önce öncelikle İştikak ve çeşitlerini anlatmaya çalıştık.

I. Bölümde ilk olarak; Sıfat-ı Müşebbehenin lügat ve ıstılah manalarını, Sıfat-ı Müşebbehenin türetilişini, vezinlerini ve fiil çekimlerini anlattık. Sıfat-ı Müşebbehenin özelliklerini, amel etmesini ve mevsufuyla olan ilişkilerini Kur’an-ı Kerimden örnekler vererek anlatmaya çalıştık. I. Bölümde ikinci olarak Mübalağalı İsm-i Failin lügat ve ıstılah manalarını, türetilişini, vezinlerini, fiil çekimlerini, özelliklerini ve sıfat-ı müşebbehenin amel etmesini anlattık.

Daha sonra mübalağalı ism-i faillerin lügat ve ıstılah manalarını, vezinlerini, türetilişini, fiil çekimlerini ve özelliklerini inceledik.

II. Bölümde de Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerden örnekler vererek Kur’an-ı Kerim’deki Sıfat-ı Müşebbehe ve Mübalağalı İsm-i Failleri bulmaya çalıştık. Bulduğumuz ayetleri ve tercümelerini yazarak, dipnot kısmında bu surelerin isimlerini ve ayet numaralarını belirttik.

Sonuç bölümünde ise ulaştığımız önemli hüküm ve uygulamaları yazarak tezimize son verdik.

(7)

Adı Soyadı İLHAMİ SÖNMEZ Numarası 044244071007 Ana Bilim / Bilim

Dalı

Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı / Arap Dili ve Belağatı Bilim Dalı

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Öğr. Gör. Dr. Şehabeddin KIRDAR Ö ğr en ci n in Tezin İngilizce Adı

QUALIFICATIVE ADJECTIVE, THE NAME

EXAGGERATION AND FORMULAS ACTIVE IN THE NAME OF THE HOLY QURAN

SUMMARY

This research addresses the issue, qualicative adjective,the name of exaggeration and formulas active in the study of the Koran and a net grammatical and semantic, and had begun preliminary research about the concept of derivation and types, and equated the concept of exaggeration and formulas, and then divided into two chapters:

The first chapter was entitled "qualicative adjective" in the Koran," This chapter talks about the qualicative adjective with weights of three aspects, I: ® side, was talking about weights in the Koran, II: the Grammarian, was talking about the weights of qualicative adjective and conditions in the Koran, and III: the talk was about the indications of qualicative adjective with the Quran.

The second chapter was entitled "versions of overstatement in the Koran" This chapter of the modern versions of the overstatement participle three aspects as well, I: ® side, the talk about weight formulas overstatement in the Koran, and two: the Grammarian, the Talk about forms realization weights exaggeration, and III: the talk was about the indications of versions of overstatement in the Koran.

Then the search ended with the implementation of the provisions and significance, in the hope that the results of research completed a good, Registrar of the most important research results have been reached, including the qualicative adjective in terms of its significance and realization and, finally, with regard to the modalities of the overstatement of God Almighty

(8)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... II YÜKSEK LİSANS TEZ KABUL FORMU ... III ÖN SÖZ... IV ÖZET ... VI SUMMARY ...VII İÇİNDEKİLER... VIII KISALTMALAR ... XI GİRİŞ ... 1

ARAP DİLİNDE İŞTİKÂK VE MÜŞTAK İSİMLER A. ARAP DİLİNDE İŞTİKÂK... 1

1. İştikâk İlminin Doğuşu ve Gelişimi ... 1

2. İştikâk İlminin Konusu... 4

3. İştikâk’ın Lügat Manası ... 5

4. İştikâk’ın Istılah Manası... 5

5- İştikâk’ın Çeşitleri ... 8

a- el-İştikâku’l-Sağîr ... 8

b- el-İştikâku’l-Kebîr ... 8

c- el-İştikâku’1-Ekber ... 9

6- İştikâk İlmiyle İlgili Yazılmış Olan Eserler ... 14

B. ARAP DİLİNDE MÜŞTAK İSİMLER... 17

1- İSM-İ FAİL ... 17

a- Sülasi Mücerred Fiillerden İsm-i Fail Türetme... 18

(9)

2. İSM-İ MEFUL ... 18

a. Sülasi Mücerred Fiillerden İsm-i Mef’ûl Türetme ... 18

b. Rubai Mücerred ve Mezid Fiillerden İsm-i Mef’ûl Türetme ... 19

3. İSM-İ ALET ... 20

a.İsm-i Âlet’in Özellikleri ... 23

4. İSM-İ MENSUB... 23 5. İSM-İ TAFDÎL (ÜSTÜNLÜK VE EN ÜSTÜNLÜK DERECESİ) ... 24 6. İSM-İ TASGÎR... 27 7. İSM-İ ZAMAN VE İSM-İ MEKAN... 29 8. MASDARLAR ... 30 1- Masdarların Özellikleri... 30 2- Mücerred Masdarlar ... 31 3- Mezid Masdarlar ... 32 4- Mim’li Masdar ... 33 5- Diğer Masdarlar ... 33 I. BÖLÜM A. MÜŞTAK İSİMLERDEN SIFAT-I MÜŞEBBEHE ... 34

1- Sıfat-ı Müşebbehe’nin Vezinleri ... 37

a- Aslî Sıfat-ı Müşebbehe ... 38

b- Aslîye Mülhak Sıfat... 38

c- Müştakla Müevvel Camid Sıfat... 38

2- Mezid Fiillerin Sıfat-ı Müşebbeheleri... 42

(10)

4- Sıfat-ı Müşebbehenin İsm-ı Faile Benzemesi ... 45

5- İsm-i Fail ile Sıfat-ı Müşebbehe Arasındaki Fark ... 51

6- Sıfat-ı Müşebbehenin Özellikleri ... 53

7- Sıfat-ı Müşebbehenin Faili Durumundaki Kelimenin Durumu... 54

8- Sıfat ve Mevsufu... 55

B- MÜŞTAK İSİMLERDEN MÜBALAĞALI İSM-İ FAİL... 57

1- Lügat Olarak Mübâlağa ... 57

2- Istılah Olarak Mübâlağa... 58

3- Mübalağa Sigası ... 59

4- Mübalağalı İsm-i Fail’in Çekimi ... 65

5- Mübalağalı İsm-i Fail’in Özellikleri... 66

6- Şibh-i Fiil Olarak Amel Etmesi... 66

II. BÖLÜM A- KUR’AN-I KERİM’DE GEÇEN SIFAT-I MÜŞEBBEHELER... 67

B- KUR’AN-I KERİM’DE GEÇEN MÜBALAĞALI İSM-İ FAİLLER ... 85

SONUÇ... 94

(11)

KISALTMALAR

a.e. : Aynı eser

a.g.e. : Adı geçen eser

a.y. : Aynı yer

b. : Bin, İbn bibl. : Bibliyografya bk. : Bakınız bl. : Bölüm bs. : Basım, Baskı c. : Cilt d. : Doğumu

DİA. : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

h. : Hicri haz. : Hazırlayan m. : Miladi ö. : Ölümü s. : Sayfa ts. : Tarihsiz

trc. : Tercüme, Tercüme eden

(12)

GİRİŞ

ARAP DİLİNDE İŞTİKÂK VE MÜŞTAK İSİMLER

A. ARAP DİLİNDE İŞTİKÂK

1. İştikâk İlminin Doğuşu ve Gelişimi

Dilbilimciler, büyük dillerin, zaman içinde ortaya çıkan yeni nesneler ve olaylar karşısında, kendi bünyesine uygun yeni kelimeler ve kavramlar türetme imkan ve kudretini taşıdığını belirtmektedirler. Her dilin kendi bünyesine uygun olarak, zaman içinde, çeşitli biçimlerde, kelime ve terim türettiğini ve bunun dilin doğasında bulunduğunu ifade ederler. Bunun için her dilin kendine has yöntemleri bulunmaktadır. Dünyanın önemli dillerinden biri olarak kabul edilen Arap Dilinin de kendine has, iştikak, ta’rib, tevlid, kalb, terkib ve naht gibi çeşitli kelime türetme yöntemleri bulunmaktadır.

Bunun yanı sıra her dil zamanla yeni türetme yöntemleri ortaya koyarken, eski yöntemlerin bazıları ortadan kalmakta, bazıları da yenilenmektedir. Bütün dillerde kelime ve terim türetmeye yönelten çeşitli etkenler bulunmaktadır. Bunlar arasında, Dilin gelişmesinin bir süreç işi olması, modern dönemde ortaya çıkan yenilikler için kelime türetme ihtiyacı ve dilin kelime türetmeye yatkınlığı gibi etkenler sayılabilir.

Batı dünyası rönesansla birlikte bilim ve teknikte önemli ilerlemeler gerçekleştirmiş, yeni keşif ve icatlar insanlığın ufkunu genişletmiştir. Bilim ve tekniğin sürekli gelişmesi karşısında insanlar, bunları ifade edecek yeni kavramlara ihtiyaç duymuştur. Batılı dilcilerin, yeni gelişmeleri Latince ve Yunanca köklere dayanarak adlandırmaya çalışmalarının bir sonucu olarak terminoloji bilimi ortaya çıkmıştır. Ancak çoğunluğu Osmanlı egemenliği altındaki İslam dünyası bu gelişmeleri yakından takip edememiştir.

XIX. yüzyıldan itibaren İstanbul ve Kahire’den, öncelikle Fransa’ya gönderilen öğrenciler aracılığıyla Batı kavramları ve değerlerinin, İslam dünyasına aktarılma sürecine girilmiştir. Batı dünyasından bilimsel ve kültürel eserlerin

(13)

Osmanlıca ve Arapça’ya çevrilmesi ile birlikte terim ve kelime türetme çalışmaları başlamıştır. Osmanlı döneminde kurulan Istılah-ı İlmiye Encümenliği gibi kurumların yanı sıra tercüme eserler ve ediplerin gazetelerdeki makaleleri yoluyla pek çok yeni terim Osmanlıca’ya girmiştir. Arapça köklerden yararlanarak fen ve sosyal bilimlerle ilgili, “Mebhasü’l-Huceyrât”, “Mecmuai’n-Nebat” gibi pek çok terim türetmişlerdir.1

Arap dilinde kelime ve terim türetimi zaman içinde oluşmuş ve gelişmiştir. Bükümlü diller (

ﺔﻴﻗﺎﻘﺘﺷﻹﺍ ﺕﺎﻐﻠﻟﺍ

) grubundan olan Arapça, bu özelliğiyle kelime türetimine en uygun dillerdendir. Eklemeli dillerden farklı olarak, bir kelime sadece sonuna değil, başına ve ortasına aldığı ilavelerle, anlam ve lafız olarak yeni bir kelimeye dönüşebilmektedir.

Arap Dilinde iştikâk çalışmalarının başlangıcı için belirli bir zaman verilemeyişine karşın, hicri ikinci yüzyıldan itibaren bu konuda çalışmalar yapılmaya başlanmış, eserler telif edilmiştir. İlk dönem müellifleri, Arapça’ya diğer dillerden giren ya da şekil ve anlam bakımından garip kabul edilen kelimeler hakkında yaptıkları açıklamalar, bu konudaki ilk çalışmalara örnek verilebilir.

Cahiliye döneminde ve İslâm’ın ilk dönemlerinde, insanların ihtiyaçlarını ifade edecek düzeyde ve güçte olan Arap Dili, sonraki yüzyıllarda İslam topluluklarının yeni bölgeleri fethetmesinin ardından, yeni ihtiyaçlar ve yeni unsurlar belirmesiyle, bu özelliğini ve gücünü kaybetmeye başlamıştır. Fetihlerle birlikte, çölde yaşayan Arap topluluklarının Arap olmayanlarla karşılaşmaları ve onlara karışıp kaynaşmaları, onları, karşılığını dillerinde bulamadıkları yeni kavramlar ile yüz yüze getirmiştir. Araplar, ilk zamanlar bu yeni araç ve fikirleri, sözlü ifadede zorlansa da, zamanla Arapça’nın bünyesine uygun yeni kelimeler oluşturmaya başlamışlardır.

Bu çabalar çerçevesinde, Abbasi döneminde telif ve tercüme çalışmalarının yeni kelimeler türetilmesinde büyük katkısı olmuştur. Bazı yazarlarca “İnhitât Dönemi” diye adlandırılan gerileme döneminde duraklayan kelime türetme çabaları, “Nahda Dönemi” diye adlandırılan XIX. yüzyılın başlangıcından itibaren

1

(14)

canlanmıştır. Bu yüzyıldaki teknolojik ve bilimsel gelişmeler karşısında Arap dilbilimcileri, sanattan felsefeye, eğitimden politikaya kadar her alanda yeni kelimeler ve kavramların türetilmesinin gereğini hissetmişler ve bu konuda yoğun çabalara girişmişlerdir. Yapılan tercümeler, oluşturulan heyetler ve dil kurumları aracılığıyla bu konuda önemli çalışmalar gerçekleştirilmiştir.2

XIX. yüzyılda kelime türetme yöntemleri konusunda Arap dilbilimcileri tarafından çok farklı görüşler ortaya atılmıştır. Çağdaş dilcilerden her biri benimsediği iştikâk (dilin kendi kök ve eklerinden yapılan türetme), tevlîd (yeni kelime oluşturulması), ta’rîb (kavramların ana dile aktarımı), kalb (hecelerin yerlerinin değiştirilerek kelime türetilmesi) ve naht (birleştirme) gibi metodlardan bir ya da daha fazlasını kelime türetimi için uygun yöntem olarak kabul etmişlerdir.

Örneğin Halil Hilmi, “el-Muvelled” adlı eserinde konuyu, ilk dönemlerden itibaren genişçe ele almakta ve söz varlığını geliştirmek için iştikâk, naht, tevlid, mecaz, ta’rîb ve dahîl gibi yöntemlerin kullanılmasını önermektedir.

XIX. yüzyıldaki kelime türetme çalışmalarını a) telakki ve taklid, b) araştırma ve canlandırma, c) yenileşme ve icat dönemleri olarak üçe ayıran Hilmi Halil, bu dönemde ferdi ve kolektif çalışmalar yapıldığından bahsetmekte ve bunlar arasında Ahmed Fâris eş-Şidyâk, Rafı’ı Rıfa’a et-Tahtâvî, İbrâhim el-Yazıcı, Anastas el-Kermeli, Ahmed Teymur, el-Emîr Mustafa eş-Şihâbî gibi ediplerin çalışmalarından örnekler vermektedir. Kolektif çalışmaları da özel ve resmi olarak ikiye ayıran yazar, özel çalışmalara, 1892’de Seyyid Tevfik Bekri’nin başkanlığında kurulan ve üyeleri arasında Muhammed Abduh ve eş-Şinkîtî’nin bulunduğu dil kurumunu, resmi kolektif çalışmalara da Mısır, Şam ve Irak’ta kurulan dil kurumlarını örnek göstermektedir. 3

Kelime türetimiyle ilgili bu genel ön bilgiden sonra, Arap dilbiliminde bir kelime türetme yöntemi olan iştikâk konusunu ayrıntılı biçimde inceleyebiliriz.

2

Doğan Aksan “Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim I-II-III”, TDK. Yay. Ankara 1989-1990., c. III, s. 43.

3

(15)

2. İştikâk İlminin Konusu

Dil morfolojisi olarak, Batı dillerinde “derivation”, “etymology”, “metaplasm” adları verilen bilim dalının Arapça karşılığı “İştikâk”tır. Arapça bükümlü bir dildir. Yani üçlü ya da dörtlü harflerin oluşturduğu köke yeni harfler eklemek ya da çıkarmak suretiyle yeni anlamların elde edildiği bir dildir. İşte Arapçada “İlmu’l-İştikâk” olarak adlandırılan bu bilim, anlamda ilgi olması şartıyla bir sözcükten başka bir sözcük türetme ve sözcükler arasındaki türeme ilişkilerini belirli kurallar içinde ortaya koymaktır.4

Katip Çelebi “Keşfu’z-Zunûn” adlı eserinde İştikâk ilmini, “Sözcüklerin aralarındaki çıkak (mahreç) ilişkileri dolayısıyla köklerin birbiriyle ilgisini ve yan anlam olarak sözcüklerin nasıl türediğini araştıran bilim dalıdır. Bunu yaparken kök bakımından değil kelimeler arasındaki yan anlam ilişkilerini ve sözcüklerin harf olarak yapılarını da inceler.” der.5 Bundan da anlaşıldığı üzere etimoloji, diğer adıyla iştikâkın konusu sözcüklerdir. Tabii ki diğer bilim dallarında olduğu gibi bu bilimin de bir metodolojisi vardır. Arap dili bilginleri bu bilimin kurallarını koyarken dilin yapısından yola çıkarak, harflerin mahreçlerindeki kuralları, kelimeler arasındaki kök ve yan anlam türetme kurallarını dikkate almışlardır. Bundan amaçları ise şimdiye kadar geçmiş Sami dillerin en işleği ve gelişmişi olan Arap dilinin sözcüklerinin kök ve türevlerinin doğru bir şekilde çıkarılabilmesidir. Bu konuda hata yapılmasını engellemek ve sözcükler arasındaki ilişkileri anlama yetisi kazandırmaktır.

Köklerin anlamları ve aralarındaki ilişkiyi bütün özellikleriyle araştırıp ortaya koymak iştikâkın konusudur. Ancak istenilen, sözcüğün dış yapısı, görünümü ile ilgiliyse bu daha çok sarfı ilgilendiren bir durumdur. Arap dili bilginleri dil öğretiminde iştikâk, sarf ve dil sıralamasında iştikâkı, sarf ve dil arasına koymuşlardır. Bu yüzden tasrif ya da sarf kitaplarında da iştikâk sözcüğüne çok rastlanır.

4

İnci Koçak, “Arapçanın Gelişme Yolları”, Ankara 1984, s. 2. 5

(16)

Arapça kelimeler, aralarında belirli bir bağlantı bulunan farklı sigalardan gelirler. Bu kelimeler asıl itibariyle yani sülasi olarak ortaktırlar, aynı manada birleşirler. Fakat türetilişlerine göre özel manalara sahip olurlar.

3. İştikâk’ın Lügat Manası

Lügat olarak iştikâk; bir şeyin yarısını almak ve alınan harfle başka bir kelime türetmektir.6 Lisanü’l-Arab’da: “Aralarında mâna ilişkisi bulunan iki kelimeden birinin diğerinden alınması ve türetilmesi” şeklinde tarif edilmektedir.7 Arapça sözlüklere bakıldığında hepsinde ortak bir anlam olduğunu görürüz.

4. İştikâk’ın Istılah Manası

Istılah olarak İştikâk: “Aralarında mâna ilişkisi bulunan iki kelimeden birinin diğerinden alınması ve türetilmesi”8 demektir. Kendisinden türetilen asıl (kök) kelimeye müştak (me’hûz) minh, ondan türeyen fer’î (tâli) kelimeye de müştak (me’hûz) veya iştikâk adı verilir.

ez-Zeccâc gibi dilbilimciler ve nahivciler iştikâk’ın anlamını sınırlandırırlar. Çünkü onların çalışmaları kıyas üzerine dayanmaktadır. Bu tarifler müştak ve müştak minh arasındaki mana ve lafzî ilişkiye karşılık harekede farklılık olduğunu gösterir. İştikâkın alanının geniş olmasına karşılık ez-Zeccâc gibi alimler İştikâkın konusunu sınırlandırmada ihtilaf etmişlerdir.

es-Suyutî iştikâkı, İktida’ olarak tanımlamıştır. Yani “Asıldan fer’în çıkarılması veya parçanın aslından ayrılmasıdır” şeklinde tarif etmiştir.9

İbn Cinnî ise iştikâkı, “Mana ve terkip uygunluğu şartıyla bir siğayı veya daha çoğunu başka bir kalıptan çekip almak ve görünümünde de değişiklik

6

el-Fîrûzâbâdî, Yakub b. Muhammed b. İbrahim, “el-Kâmûsu’l-Muhît”; Mısır, 1986; el-Cevherî,

“es-Sıhah” Kahire, 1956; ez-Zebîdî, Ebu'l-Feyz Murtaza Muhammed b. Muhammed “Tâcü'l-Arûs min

Cevâhiri'l-Kâmûs”, Mısır, 1306, I/591.

7

İbn Manzur, Ebu’l-Fazl Cemaluddin b. Muhammed, “Lisânü’l-Arab”, Daru’s-Sâdr, Beyrut 1990, II/ 97-98.

8

es-Suyutî, Celaluddin Abdurrahman b. Ebî Bekr, “el-Eşbâh ve’n-Nezâir fi’n-Nahv”, Kahire 1954, I/ 3.

(17)

yapmaktır. Asıl manaya harf ziyade ederek faydalı olacak manalar çoğaltmak” şeklinde tarif etmiştir.10

ez-Zemelkânî’nin bu konu hakkındaki görüşleri diğer alimlere göre daha açık ve nettir. O’na göre iştikâk, bütün lafızların tek bir asılda toplanmasıdır. Harflerin asıllarının ortak olduğu gibi mananın da ortak olması gerekir. İki lafzın değiştirilmesiyle asıl mana çoğaltılır. Örneğin,

ﺏﺮﻀﻛ - ﺏِﺮﻀﻳ - ﺏﺮﺿﺍ - ﺏﻭﺮﻀﻣ

ﺏﻭﺮﺿ - ﺏِﺭﺎﺿ - ﺏﺍﺮﻀِﻣ - ﺏﺮﻀِﻣ

İşte bütün bu kelimeler (

ﺏﺮﺿ

) kelimesinden müştaktır. Rabbimiz Kur’an-ı Kerimde: “

ِﻢﻴﹶﻘﹾﻟﺍ ِﻦﻳﺪﻠِﻟ ﻚﻬﺟﻭ ﻢِﻗﹶﺄﹶﻓ

” “Allah katından kaçınılmaz o günün gelmesinden önce, kendini dosdoğru dine yönelt.”11

Peygamberimiz (s.a.v.)’de

“ﷲﺍ ﺪﻨِﻋ ﹰﺎﻬﻴﺟﻭ ﻥﻮﻜﻳ ﻻ ﲔﻬﺟﻮﻟﺍ ﻭﺫ

” “İki yüzlüler Allah katında değerli olamazlar.” buyurmaktadır.12

İbn Dureyd iştikâk konusunda telif etmiş olduğu “Esmâu’l-A‘lâm” adlı eserinde söze; Peygamberimiz (s.a.v.)’in (

ﺪﻤﺤﻣ

) isminin iştikâklarıyla başlar. “İbn Abdullah”, “İbn Haşim” “Abdümenaf” ve “İbn Kusay” ve diğer isimler gibi. Örneğin Hz. Muhammed’in bu adının (

ﺪﻤﺤﻣ

) el-Hamd (

ﺪﻤﹶﳊﺍ

) sözcüğünden geldiğini, el-Muf’a’al (

ﹸﻞﻌﹶﻔﻤﹾﻟﺍ

) formunda mübalağa ifade eden bir sıfat olduğunu belirtir. Sonra peygamberimizin annesinin isimleriyle devam eder. “Amine bint Vehb”, “Ümmü Abdullah” gibi. Peygamberimizin amcalarının isimleri, sahabenin isimleri, aşere-i mübeşşere isimleri, kabile isimlerini anlatır ve bu isimlerin türeyişi konusunda bilgiler verir. Son olarak da ağaçların ve arazilerin isimlerinin kök anlamlarıyla kitabını bitirir. Kabile isimlerinin rastgele konulmadığını, her Arap kabile isimlerinin kendi dillerinde bir anlamları olduğunu anlatır. O’nun için İştikâk, bilinen bir asıldır ve kitabında da İştikâkın tariflerinden ve çeşitlerinden söz etmemiştir. 13

10 İbn Cinnî, Ebu’l-Feth Osman el-Mevsılî, “el-Musannef”, thk: İbrahim Mustafa, Mısır, 1954, I/3. 11 Rum, 30/43.

12

ez-Zemelkânî, Şerafuddin Hüseyin b. Muhammed b. Abdullah, “et-Tibyân fi İlmi’l-Beyân”, Beyrut, 1991, s. 169.

(18)

Bazı nahivciler de İştikâkı zat ve sıfata delalet eden şey, şeklinde kısaltmışlardır. Bu şekilde de müştakları; İsm-i fail, İsm-i mef’ûl, Sıfat-ı müşebbehe ve İsm-i tafdil olmak üzere 4 kısma ayırarak sınırlandırmışlardır. Fakat sarfçılar, bunları kapsayacak şu müştakları da ilave etmişlerdir: İsm-i zaman, İsm-i mekan, İsm-i âlet, (Mazi, muzari ve emir) üç fiilleri, masdarları.14

Sarf ve nahiv alimleri İştikâk çerçevesinde kelimelerin asli ve fer’i olduğu konusunda ihtilaf ederler. Suyutî, dilbilimcilerin ihtilaflarını “el-Mezhere” adlı kitabında anlatarak bu ihtilafları dört kısma ayırır:

1- Sibeveyh, el-Halil, Ebu Ömer, Ebu Hattab, el-Asma‘î, Ebu Zeyd, İbnu’l- Arabi ve eş-Şeybânî gibi alimler bazı kelimeler müştak bazı kelimeler de müştak değildir derler.

2- Diğer bir grup bütün kelimelerin müştak olduğunu iddia ederler. 3- Üçüncü grup ise kelimelerin hepsinin asıl olduğunu söylerler.

4- İbn Faris’e göre; İştikâk, bir dönemdir ki, bu dönemde dilin ve kaidelerinin belirlendiği, kuralların konulmuştur. Bundan sonraki dönemlerde iştikâk konusunda kulaktan duyma bilgilere itibar edildi.15

Yukarıdaki 4 farklı görüşten tercih edilen görüş Suyûtî’nin görüşüdür ki O, genel dil kurallarıyla beraber bu konu üzerinde ittifak eder. Konu hakkında görüş bildirenlerin çoğunluğu da 1. görüşe katılırlar. Yani kelimelerin kısmen müştak, kısmen de camid olduğu şeklindedir. İkinci ve 3. görüş genel dil kurallarından uzaktır. Çünkü kelimelerin hepsinin müştak ve asıl olması çok akli değildir. İştikâk konusu Arap dilinde ana konudur, dilin esasıdır. İştikâk ilmi sayesinde modern çağda meydana gelen bütün gelişmelere, teknolojik ve teknik buluşlara yönelik türetimler yapılabilir. İbn Faris, dil bakımından bunun zıddına, İştikâkla kelime türetilmesi konusunda tevakkuflu (çekimser) davranır. Tevakkuf zanni bir iştir. Onunla delil getirelemez. İştikâk ise, ulamanın çoğunluğunun üzerinde ittifak ettiği bir realitedir.

14

Ferîd Na‘îm, “en-Nahvu ve’s-Sarf ve Tasrîfu’l-Esma‘ ve’l-Efâl”, Matbaatü İbn Hayyân, Şam, 1981-82, s. 28-29.

15

es-Suyutî, Celâluddin Abdurrahman b. Ebi Bekr, “el-Muzhir fî Ulûmi’l-Luğa ve Envâuhâ”, thk: Muhammed Ebu’l-Fazl İbrahim, I/346-351.

(19)

Bundan hareketle de Arap dilinde kelimeler müştak ve gayri müştak diye ikiye ayrılmıştır.

5- İştikâk’ın Çeşitleri

Klasik dilciler, el-İştikâku’s-Sağîr, el-İştikâku’l-Kebîr ve el-İştikâku’l-Ekber olmak üzere üç tür iştikâktan söz etmişlerdir.

a- el-İştikâku’s-Sağîr:

Kipleri ayrı olmakla birlikte asıl harfleriyle sıralanışları aynı olan ve aralarında anlam ilişkisi bulunan kelimeler arasındaki türemedir. Arap dilini zenginleştiren vasıtalardan olan bu türde iştikâk kolayca fark edilebilir. Bu sebeple bu türe küçük iştikâk adı verildiği gibi iştikâk denilince ilk akla gelen tür olması dolayısıyla “el-İştikâku’l-Âm”, ayrıca fiil türevlerini kapsadığından “el-İştikâku’s-Sarfî” adı da verilmiştir.16 Sülasi ve rubai mücerred fiillerin masdarlarından fiil ve isim kategorisinde birçok kelimenin ve mücerred fiillerden mezid fiil kalıplarının türemesi bu nevi iştikâktır. İbn Fâris’in hacimli sözlüğü “Mu‘cemu Mekâyisi’l-Luğa”sında uyguladığı “Mekâyîs” sistemi bu tür iştikâka girer. Bu sisteme göre bir kökün “Mekâyîs-i Usûl” olarak adlandırıldığı, birçok türevi ilgilendiren ortak-asıl anlamlar tesbit edilerek, ilgili türevlerin anlam ve iştikâk durumuna bu anlam altında yer verilir. Bu temel anlamlardan hiçbiriyle mana ve iştikâk ilgisi bulunmayan kelimeler de “tebâyün, tebâud, infirâd, adem-i inkiyâs” adıyla ayrı olarak zikredilir. Eser bu sistemiyle kendisinden sonra yazılan sözlükleri etkilemiştir. es-Sâgânî’nin Ubâb”ında, ez-Zebîdî’nin “Tâcü’l-Arûs”unda, Luis Ma’lûf el-Yesûî’nin “el-Müncîd”inde onun tesiri görülmektedir.17

b- el-İştikâku’l-Kebîr:

Aynı harflerden oluşan, ancak sıralanışları farklı olan ve aralarında anlam ilişkisi bulunan kelimeler arasındaki türemedir. Bu nevi türemeye “el-Kalbü’l-Mekânî” de harflerin yer değiştirdiği iştikâk denilmiştir. Arap dilinde birçok örneği bulunan bu tür kelimeler hakkında Asmaî, İbnü’s-Sikkît, Ebü’l-Kâsim ez-Zeccâcî ve Ahmed Fâris eş-Şidyâk gibi âlimler “el-Kalb, el-Kalb ve’l-İbdâl, el-Muâkabe

16 el-Vâfî, Ali Abdülvahid, “Fıkhu’l-Lüğa”, Mısır, II. Baskı, s. 57-58. 17 Hulusi Kılıç, “İştikâk”, DİA, İstanbul, 2001, c. XXIII, s. 440.

(20)

Nezâir” vb. adlarla müstakil eserler kaleme almışlardır. Bu kelimelerde asli ile fer’i belirlemek güç olduğundan bunun için bazı ölçülerden söz edilmiştir. Arapça’nın ilk sözlüğünü yazan Halîl b. Ahmed’in “Kitâbü’l-Ayn”ında uyguladığı taklîb (tekâlîb) sistemi de bu tür iştikâka dahildir. Bu sisteme göre aynı kökü oluşturan harflerin farklı dizilişleriyle elde edilen tali kökler arasında iştikâk ve anlam ilgisi olduğu ileri sürülür. İbn Düreyd “Cemheretü’l-Luğa”, Ebû Ali el-Kâlî el-Bâri, “Ezherî Tehzîbü’l-Luğa”, İbn Sîde “el-Muhkem”, ez-Zebîdî “Muhtasarü’l-Ayn” adlı sözlüklerinde bu sistemi uygulamışlardır.

c- el-İştikâku’1-Ekber:

İki asıl harfiyle anlamı aynı olan veya harfleri arasında mahreç birliği ya da yakınlığı bulunan iki kelime arasındaki türemeye denir. Lugavî ibdâl adı da verilen bu nevi kelimeler hakkında Ebû Ubeyde et-Teymî, Asmaî, İbnü’s-Sikkît, Zeccâcî, Ebü’t-Tayyib Lugavî ve Ahmed Fâris eş-Şidyâk gibi âlimler “İbdâl, Kalb, el-Muâkabe ve’n-Nezâir” vb. adlarla eser telif etmişlerdir. Bu iştikâklardan ilki kıyası ve umumi olduğundan sarf âlimlerinin, diğerleri ise daha çok sözlükçülerin alanına girer.

İki kelimeden, terkip veya cümleden bazı harflerin atılıp diğer bir kısmının alınması suretiyle sunî bir kelime oluşturulmasına “el-İştikâku’1-Kübbâr” denilmiş ve bu tür gramer kitaplarında “en-Naht” adıyla müstakil olarak ele alınmıştır. Bu yolla türetilen yeni kelimeye “Menhût”, kendisinden türetme yapılan unsura da “menhût minh” denir.18

Arap dilinde en gelişmiş iştikâk türü “el-İştikâku’s-Sağîr” dir. Bu yolla yapılan türetmede birçok ölçüler kullanılmaktadır. El-Cevâlîkî, el-Mu’arreb adlı eserinde Arapçada yan yana gelmeyen harfleri açıklamış ve bu konuda örnekler vermiştir.19

Arap dilini inceleyen birçok oryantalist bu konudaki eserlerinde fiil çekimi ve türetme (sarf) konusunu “derivation” başlığı altında incelemişlerdir. Sözcüklerde

18

Hulusi Kılıç, a.g.e., s. 440. 19

el-Cevâlîkî Ebu’l-Mansûr, “el-Mu‘arreb mine’l-Kelâmi’l-E’camî alâ Hurûfi’l-Mu’cem”, Şam, 1990, s. 22-25.

(21)

idğâm, ibdâl, i’lâl gibi yollarla yapılan şekil değişiklikleri de bu başlık altında incelenmiştir.

Halkın konuşma dilinde yaptığı yanlışlıkları inceleyen ve bunların kökenini araştırıp doğrularını veren eserleri de bu konuya dahil etmek gerekir. Ebu’l-Kâsım b. Alî el-Harîrî, “Durretu’l-Gavvâs fî Evhâmi’l-Havas” adlı eserinde bu tür yanlışlıklara yer vererek doğrularını, kökleriyle beraber açıklamıştır. Bazı şârihler bu esere şerh ve haşiyeler yapmışlar, el-Mu’arreb adlı eserin yazarı el-Cevâlîkî de esere bir tekmile yazmıştır.20

Arap dilinde iştikâk çalışmalarının başlangıcı için belirli bir zaman verilemez. Ancak hicri II. yüzyılda görülmeye başlanan bu konuya özel kitaplar hicri III yüzyılda oldukça çoğalmıştır. İlk dönemlerden başlayarak Arap edebiyatı, biyografi, tarih kitabı yazarları daha bu bilim dalının usulü henüz gelişmemişken eserlerinde Arapçaya özellikle dışarıdan giren ya da anlam ve şekil bakımından garip görünen sözcükler hakkında yaptıkları açıklamalar bu konudaki ilk çalışmalara örnek olarak verilebilir.21

İbnu’l-Hişâm “es-Sîretu’n-Nebeviyye” adlı eserinde el-Kâfirûn suresindeki bazı sözcükleri şöyle açıklamıştır:

ﻞﻴﺑﺎﺑﻷﺍ

(el-ebâbîl) sözcüğü “gruplar” anlamında tekili olmayan bir sözcüktür.22

ﻞﻴﺠﺴﻟﺍ

(es-siccîl) sözcüğünü ise Yûnus en-Nahvî’den ve Ebû ‘Ubeyde’den nakille “aşırı sert” olarak açıklamıştır. Yazar, bazı müfessirlerin

ﻟﺍ

ﻞﻴﺠﺴ

sözcüğünün aslının

ﺞﻨﺳ

“taş”23 ve

ﻞﻴﺟ

“çamur”24 Farsça iki sözcük olduğu ve Arapların bu iki sözcüğü birleştirdiklerini anlatmaktadır. Ardından da

ﻒﺼﻌﻟﺍ

(el-’asf) sözcüğünün (yaprakları budanmamış başak) olduğunu söyleyerek bu sözcükle

ﺔﻓﺎﺼﻌﻟﺍ

(el-’usâfe) ve

ﺔﻔﻴﺼﻌﻟﺍ

(el-’asîfe) isimleri arasında ilişki kurar.25

20

Katip Çelebi, a.g.e., I/741. 21

Kemal Tuzcu, “Araplarda Etimoloji Çalışmaları”, Nüsha Şarkiyat Araştırmaları Dergisi I, Ankara 2001, s. 66-71.

22 Aslında bu sözcüğün لْﻮﱠﺑإ ve ﻞﯿّﺑإ şeklinde tekilleri vardır. bkz. “Lisânu’l-Arab”, s. 6. 23

Bu sözcüğün Farsça aslı “seng”tir. 24 Bu sözcüğün Farsça aslı “gil”dir. 25

(22)

Yazar aynı şekilde Kureyş suresindeki

ﻑﻼﻳﺇ

(îlâf) sözcüğünü açıklarken de Ebû Zeyd el-Ensârî’nin kendisine şöyle dediğini anlatır: “Araplar iki şeyi birleştirdikleri zaman (

ﺪﺣﺍﻭ ﲎﻌﻣ ﰲ ﺎﻓﻼﻳﺇ ﻪﺘﻔ

ﻟﺁ ﻭ ﺎﻔﻟﺇ ﺀﻲﺸﻟﺍ ﺖﻔﻟﺃ

) derler” diyerek bu sözcükler hakkında bazı şairlerin şiirlerinden örnekler verir.

ﺮﺛﻮﻛ

(kevser),

ﻞﻬﻣ

(mehl) gibi sözcükler hakkında da bu tür incelemeleri yapar.

es-Suyûtî, “el-İktirâh fî Usûli’n-Nahv” adlı esrinde yine aynı şekilde bazı sözcükleri açıklıyor. Bu açıklamayı tevâtür bahsinde yapan yazarın ifadesinden bazı sözcüklerin yapıları ve anlamları hakkındaki tartışmaların önceden beri süregeldiğini anlıyoruz: “İnsanların, Müslümanların dillerinde çok kullandıkları sözcüklerin anlamında büyük bir ihtilafa düştüklerini görüyoruz. Bunlarda gerçeği tam olarak söylemek mümkün olmaz. Allah sözcüğünde olduğu gibi; Bir grup bunun İbranice olduğunu ileri sürer. Bir başka grup ise Süryanice olduğunu söylemiştir. İbranice sayanlar türemiş mi yoksa türememiş mi olduğu konusunda ayrılığa düşerler. Türemiş olduğunu söyleyenler de kendi aralarında yine ihtilafa düştüler.” diyerek bu sözcük hakkında yapılan taştırmaları ortaya koyuyor.26

Ünlü gezgin ve coğrafyacı Yâkût el-Hamevî “Mu’cemu’l-Buldân” adlı ansiklopedik yer isimleri sözlüğünde şehirler hakkında coğrafi bilgiler verirken yer adlarının türeyişi konusunda da bilgiler vermiştir. Yazar bugün İran sınırları içinde bulunan İsfehân şehrinin kökenini araştırırken, İsfehân27 şehrinin adını Nuh’un torunlarından Esbahân b. Fellûc’un adından geldiğini söylüyor. İbn-i Dureyd’den nakille; İsbâhân sözcüğünün birleşik bir isim olduğunu, Farsçada “yöre, ülke” anlamına gelen

ﺐﺻَﻷﺍ

(el-asb) sözcüğünün, “atlı, akıncı, şövalye” anlamındaki

ﻥﺎﻫ

(hân) sözcüklerinin birleşmesinden oluştuğu belirtilmektedir. Bu durumda ise “Şövalyeler Ülkesi” gibi bir anlam taşımaktadır.28 Yazar, Ubeydullah el-Mustecîr’in;

ﺐﺻَﻷﺍ

(el-asb) sözcüğünün Farsçada “at”,

ﻥﺎﻫ

(hân) sözcüğünün de çoğul eki

26

es-Suyûtî, Abdurrahmân b. Ebî Bekr, “el-İktirâh fî Usûli’n-Nahv”, nşr. Ahmet Subhi Furat, İstanbul, 1975–1978, s. 43.

27

Arapça’da bu sözcük (نﺎﮭﺒﺻ ) şeklindedir. أ 28

el-Hamevî, Yakut b. Abdullâh er-Rûmî, “Mu‘cemu’l-Buldân”, thk: Ferîd Abdulazîz el-Cundî, Beyrût 1410, I/245.

(23)

olduğunu, anlamının da böylece “süvariler, şövalyeler” olduğu görüşüne yer vermektedir.

Yine eserde Hamza b. el-Hasan’ın bu sözcüğün etimolojisi hakkında yaptığı açıklamalardan

ﻥﺎﻬﺒﺻﺃ

(Asbahân) sözcüğünün askerlikle ilgili bir anlamdan türediğini anlıyoruz. Bu görüşe göre, Farsçada

ﻥﺎﻫﺎﺒﺳﺃ

(esbâhân) sözcüğü

ﻩﺎﺒﺳﺃ

(esbâh) sözcüğünün çoğuludur.

ﻩﺎﺒﺳﺃ

sözcüğü ise “asker” veya “köpek”e verilen isimdir ve her iki ismin anlamı fiillerine bağlı olarak “koruma” ile ilgilidir. Farsçada köpek sözcüğü için bir lehçede

ﮓﺳ

(seg) diğer bir lehçede

ﻩﺎﺒﺳﺃ

sözcüğü kullanılmaktadır.

ﻩﺎﺒﺳﺃ

sözcüğünün ortasındaki elif alınarak sözcük

ﻪﺒﺳﺃ

(esbeh) şeklinde kalmıştır.

el-Hamevî bu eserinde şehir isimlerinin türeyişi konusunda geniş bir etimolojik bilgiye yer veriyor. Eserde İsfehân maddesinde bu tür birleşik isimlere örnek verirken Arapçada serçe anlamına gelen

ﺭﻮﻔﺼﻌﻟﺍ

(el-’Usfûr) sözcüğünün

ﻲﺼﻋ

(‘Asâ) “asi oldu” ve

ّﺮﻓ

(Ferra) “kaçtı” fiillerinin birleşmesi sonucu

ﺭﻮﻔﺼﻋ

halini aldığını belirtmiştir.

Yine ﻞﻴﺸﻔﻄﻟﺍ

(et-tifşîl) sözcüğünün de yüzmek anlamında

ﺎﻔﻃ

ve yükselmek anlamındaki

ﻝﺎﺷ

fiillerinden meydana geldiğini belirtiyor. Ancak

ﻞﻴﺸﻔﻄﻟﺍ

sözcüğünün Arapça sözlüklerde bir anlamı bulunamamıştır.29

el-Mes’ûdî “Murûcu’z-Zeheb” adlı eserinde tarihi bilgilerin yanı sıra bazı isimlerin türeyişi hakkında bilgi de vermektedir. Örneğin, Hz. İsmâil adının (

ﻞﻴﻋﺎﲰﺇ

) nereden geldiğini açıklıyor ve Hacer’in İshak’ın annesi Sare’den kaçarak Allah’a nasıl dua ettiğini anlatıyor.”30

Aynı eserde Yemen, Irak, Şam ve Hicaz yörelerinin isimlendirilmeleri konusunda da açıklamalar vardır. Yemen’in Kâbe’nin sağında kaldığı için böyle isimlendirildiği, Şam’ın ise Kâbe’nin solunda kaldığı için bu şekilde isimlendirildiği, Hicaz’ın ise Şam ve Yemen arasında bir engel teşkil ettiği için Hicaz olarak

29

el-Hamevî, a.g.e., s. 245. 30

el-Mesudî, Ebu’l-Hasan Alî, “Murûcü’z- Zeheb”, thk: Muhammed Muhyiddin Abdulhamîd, Beyrut 1988, II/47.

(24)

adlandırıldığı belirtilmektedir. Irak’ın ise Fırat, Dicle gibi ırmakların denize döküldüğü yer olduğu için, kova veya su testisi kenarı ya da sapı anlamına gelen Irak olarak adlandırıldığı anlatılmaktadır.31 Kutrub’a nispet edilen cümlelerde ise “Yemen uğur ve bereketinden dolayı Yemen olarak adlandırılmış, Şam ise uğursuzluğundan dolayı Şam olarak adlandırılmıştır.” denmektedir.

el-Mes’udî bir başka rivayette, Babil kulesinin inşası sırasında insanlar birbirlerini anlamamaya başlayınca kimisinin güneşin sağına doğru sağ tarafa gittiğini ve gittikleri bu yere sağ anlamına gelen Yemen, bir kısmının da sol tarafa gittiğini ve buraya da sol anlamına gelen Şam adı verildiğini anlatmaktadır. Ardından Şam’ın bu ismi almasının diğer nedenlerini sayar; bu yörede siyah, beyaz gibi çeşitli renklerde toprakların, taşların, bitki ve ağaç çeşitlerinin bulunması ve bu çeşitliliğin Arapça karşılığı ﺔﻣﺎﺸﻟا (eş-Şâme),

ﻡﺎﺸﻟﺍ

(eş-Şâm) ve çoğulu

ﺕﺎﻣﺎﺷ

(Şâmât)’tır. Bu şehre, buraya ilk yerleşen kişinin Nuh’un oğullarından Sâm olduğu kabul edilerek Sâm adı verildiği görüşü hemen bütün kaynaklarda geçmektedir.

Aralarındaki ateşli tartışmalarda çeşitli gramer konularını gündeme getiren Basra ve Kûfe gramer okulları arasındaki tartışmalardan biri

de ﻢﺳﺍ

(İsm) sözcüğünün

ﻢﺳﺍ

kökünden mi

yoksa ﻢﺳﻭ

(vesm) kökünden mi türediğidir.

Özel amaçlarla çeşitli eserlerde yer verilmiş bu tür iştikâk açıklamalarına eski olsun yeni olsun çoğu eserde rastlamak mümkündür. Yakın çağda Katip Çelebi, el-Cevherî’nin “es-Sıhâh” adlı eserinden nakille “Fezleketu Akvâli’l-Ahyâr fî İlmi’t-Târîh ve’l-Ahbâr” adlı eserinde tarih sözcüğünün türeyişi ve anlamı hakkında bilgi vermiştir. Bu sözcüğün

ﺥﺭﺃ

(erreha) ya da

ﺥﺭﻭ

(verreha) şeklinde kullanıldığını ve yaban ineği yavrusu anlamına gelen

ﺥﺭﻷﺍ

(el-erh) ya da

ﺥﺭﻹﺍ

(el-irh) kökünden türediğini söylemiştir.

Arap dilinin gelişme ve zenginleşmesinde önemli payı olan iştikâk konusunda erken dönemlerden itibaren birçok eser kaleme alınmıştır. Kutrub, el-Ahfeş el-Evsat, el-Asmaî, Ebu Nasr Ahmed b. Hatem el-Bahilî, Tayfûr, el-Müberred,

31 el-Mesudî, a.g.e., II/69.

(25)

İbn Düreyd gibi alimler İştikâk alanında ez-Zeccacî’den önce çalışmalar yapmışlardır. Bu isimler arasında İştikâk ilmi ile ilgili ilk kitap yazan Kutrub’tur.

6- İştikâk İlmiyle İlgili Yazılmış Olan Eserler

Tesbit edebildiğimiz kadarıyla İştikâk ilmi alanında yapılan çalışmalardan ve müelliflerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

1. Ebu’l-Munzir Hişâm b. Muhammed b.Sâ’ib el-Kelbî (ö.204), “İştikâku’l-Buldan”

2. Ebû Ali Muhammed b. Mustenîr b. Ahmed el- Kutrub (ö.206), “Kitâbu’l-İştikâk” 32

3. Ebû el-Hasan Said b. Mes’ade el-Mucâş’î el-Ahfeş el-Evsat (ö.215), “Kitâbu’l-İştikâk”33

4. Ebû Sa‘îd ‘Abdulmelik b. Kureyb el-Asmâ‘î (ö.216), “Kitâbu’l-İştikâk” 34

5. Ebû Abbas Muhammed b. Yezid b. Abdulekber Ezdi el-Muberred (ö.285), “Kitâbu’l-İştikâk”35

6. Ebû İshak İbrâhim es-Sirrî b. Sehl ez-Zeccâc (ö.311), “Kitâbu’l-İştikâk”36

7. Ebû Bekir b. es-Serrâc (ö. 316), “Kitâbu’l-İştikâk”37

8. Ebû Bekr Muhammed b. El-Hasan b. Dureyd el-Ezdî (ö.321), “Kitâbu İştikâk-i Esmâi’l-Kabâil”38

9. Ebu Muhammed Abdullah b. Ca’fer b. Muhammed b. Durusteveyh (ö.330), “Kitâbu’l-İştikâki’s-Sağir”39

32

İbnu’n-Nedîm, Ebü'l-Ferec Muhammed b. Ebî Ya'kub İshâk b. Muhammed b. İshâk, “el-Fihrist li

İbn-i en-Nedim”, Kahire, 1348, s. 53. 33 İbnu’n-Nedîm, a.e., s. 84. 34 İbnu’n-Nedîm, a.e., s. 55. 35 İbnu’n-Nedîm, a.e., s. 59. 36 İbnu’n-Nedîm, a.e., s. 61. 37 İbnu’n-Nedîm, a.e., s. 62. 38 İbnu’n-Nedîm, a.e., s. 61. 39 İbnu’n-Nedîm, a.e., s. 101.

(26)

10. Ebû Ca’fer Ahmed b. Muhammed b. İsmâîl en-Nahhâs (ö.337), “Kitâbu’l-İştikâk”

11. Ebû Ca’fer Ahmed b. Muhammed b. İsmâîl en-Nahhâs (ö.337), “Kitâbu’l-İştikâk li Esmâillah”40

12. Ebû’l-Kâsım Abdurrahmân b. İshâk ez-Zeccâcî (ö.337), “İştikâk Esmâillah”

13. Ebu’t-Tayyib el-Lüğavî (ö.351), “Kitâbu’l-İştikâk”41

14. Ebu Abdillah el-Hüseyn b. Ahmed b. Haleveyh (ö. 370), “Kitâbu’l-İştikâk”42

15. Ebu’l-Hasen Ali b. İsa er-Rummânî (ö. 384), “Kitâbu’l-İştikâki’l-Kebîr”43

16. Ebu Ubeyd el-Bekrî (ö. 487), “İştikâku’l-Esmâ‘ ”

17. Ebu Bekr Muhammed b. Ahmed b. Abdullah b. Sehman Vâilî el-Bekrî el-Endelûsî (ö. 685), “el-İştikâk”

18. Alî b. Muhammed el-Umrânî el-Harezmî (ö. 840), “İştikâku’l-Esmâi’l-Mevâdî ve’l-Buldan”

19. Ebu Nasr Ahmed b. Hatem el-Bâhilî (ö.845), “Kitâbu’l-İştikâki’l-Esma‘ ” 44

20. Seyyid Muhammed Sâdık Hasan Han Bahadır (ö. 1307), “el-İlmu’l-Hafak min İlmi’l-İştikâk”

21. Abdulkadir el-Mağribî (ö. 1375), “el-İştikâk ve’t-Ta’rîb”. 22. Ebu’l-Fadl Ahmed b. Ebî Tayfûr, “Kitâbu’l-Müştak”45

23. Abdullah Emin, “el-İştikâk”.

40 es-Suyutî, “el-Muzhir”, I/351.

41 İbnu’n-Nedîm, a.e., s. 73. 42 İbnu’n-Nedîm, a.e., s. 84. 43 İbnu’n-Nedîm, a.e., s. 64. 44 İbnu’n-Nedîm, a.e., s. 56. 45 İbnu’n-Nedîm, a.e., s. 146.

(27)

Çoğunlukla “Kitâbü’l-İştikâk” veya “Kitâbu İştikâki’l-Esmâ‘ “ adıyla anılan bu eserlerde ya iştikâk ilminin teorisi ele alınmış ya da belli konulardaki isimlerin iştikâkı incelenmiştir. İbn Düreyd’in, Şuûbiyye’nin, Arap isimlerinin saçmalığı ve mantıksızlığı eleştirisine cevap vermek amacıyla yazdığı hacimli eseri Kitâbü’l-İştikâk’ta Arap kabile isimlerinin ez-Zeccâcî’nin “İştikâk Esmâ’illâh” adlı eserinde Allah’ın isim ve sıfatlarının, Ali el-Hârizmî’nin “İştikâku’l-Esmai’l-Mevadi ve’l-Buldan”ında yer ve ülke adlarının iştikâkı ele alınmıştır. Abdullah Emîn’in “el-İştikâk”ı (Kahire 1376/1956), iştikâk ilminin teori ve uygulamasına dair çağdaş ve kapsamlı bir eserdir.46

İştikâk İlmini, İştikâk İlminin konusunu, İştikâk kelimesinin lügat ve ıstılah manalarını, İştikâkın doğuşunu, gelişimini ve iştikâk konusundaki yazılmış olan eserleri inceledikten sonra Arap Dilinde müştaklardan olan İsm-i fail, İsm-i mef’ûl, İsm-i alet, İsm-i mensub, İsm-i tafdil, İsm-i tasgir, İsm-i zaman, İsm-i mekan ve Masdarları ayrıntılarına girmeden kısa kısa inceleyeceğiz.

Müştaklardan olan ve tezimizin asıl konusunu teşkil eden Sıfat-ı Müşebbehe ve Mübalağalı İsm-i Fail konuları Kur’an-ı Kerim’deki ayetler çerçevesinde genişçe anlatılacaktır.

46 Hulusi Kılıç, a.g.e., s. 440.

(28)

B. ARAP DİLİNDE MÜŞTAK İSİMLER

1- İSM-İ FAİL (

ﻞﻋﺎﻔ

ﻟﺍ

ﻢﺳﺇ

)

Bir eylemi ya da bir hareketi gerçekleştiren şahsı gösteren sıfat anlamlı isim demektir. İsm-i Failler, türetilme şekilleri bakımından sülasi mücerred ve mezid fiillerden olmak üzere iki grupta ele alınabilir.

a- Sülasi Mücerred Fiillerden İsm-i Fail Türetme

Sülasi fiillerden ism-i fail elde etmek için kullanılan kalıp (

ﹲﻞِﻋﺎﹶﻓ

) kalıbıdır. Bu kalıbın çekimi ise şöyledir.

SÜLASİ İSM-İ FAİLİN ÇEKİMİ

Kuralsız Çoğullar Cemi Müsenna Müfred

ﺏﺎﺘﹸﻛ

ﺐﺘﹸﻛ

ﹲﺔﺒﺘﹶﻛ

ﹶﻥﻮﺒِﺗﺎﹶﻛ

Yazanlar

ِﺗﺎﹶﻛ

ِﻥﺎﺒ

Yazan iki kişi

ﺐِﺗﺎﹶﻛ

Yazan Eril

ﺐِﺗﺍﻮﹶﻛ

ﺕﺎﺒِﺗﺎﹶﻛ

Yazanlar

ِﻥﺎﺘﺒِﺗﺎﹶﻛ

Yazan iki kişi

ﹲﺔﺒِﺗﺎﹶﻛ

Yazan

Dişil

Üç harfli ecvef fiillerden gelen ismi failde ortadaki illetli harf hemzeye dönüşür.47

ﻝﺎﻗ

=

ﻞﺋﺎﻗ

ﺰﺋﺎﻓ

=

ﺯﺎﻓ

ﻊﺋﺎﺑ

=

ﻉﺎﺑ

gibi.

Nakıs fiilden gelen nekre ismi failin ref ve cer durumlarında sonundaki illet harfi düşer ve yerine iki kesra gelir. Bu tür isimlere mankus isim de denir. (

ﻡﺍﺭ

-

ﻣﺭ

) gibi. Bu kural mankus bütün isimler için geçerlidir.48

47 el-Galayânî, Mustafa, “Camiu’d-Durûsi’l-Arabiyye”, Beyrut, 1989, s. 179.

(29)

b- Rubai Mücerred ve Mezid Fiillerden İsm-i Fail Türetme

Gerek Rubai Mücerred fiillerden, gerekse Mezid bablarda yer alan fiil köklerinden ism-i fail türetmek için şu yöntem izlenir: Öncelikle fiil, mazi formdan muzari forma aktarılır. Daha sonra muzari fiilin başındaki muzariyat harfi olan (

ي

) çıkarılarak yerine zammeli bir mim harfi (

ُم

) ilave edilir. Arkasından, fiilin sondan bir önceki harfi meksur (esreli) kılınır ve nihayet yeni oluşan sözcük artık bir fiil değil isim olduğu için kelimenin sonuna bir tenvin ilave edilir.

İsm-i Fail Muzari Mazi

ﻡِﺮﹾﻜﻣ

ﻡِﺮﹾﻜﻳ

ﻡﺮﹾﻛﹶﺃ

ﻣ

ﺼ

ﺢِﻠ

ﺢِﻠ

ﺼ

ﻳ

ﺢﹶﻠ

ﺻ

ﹶﺃ

ﺮِﻜﻨﻣ

ﺮِﻜﻨﻳ

ﺮﹶﻜﻧﹶﺃ

ﻦِﺴﺤﻣ

ﻦِﺴﺤﻳ

ﻦﺴﺣﹶﺃ

Bir fiilden türetilmiş olan ism-i fail kalıbındaki kelimelere, yerine göre cümlede muzari bir fiil anlamı yüklenebilir.49

2. İSM-İ MEF’ÛL (

ﻝﻮﻌﻔ

ﳌﺍ

ﻢﺳﺇ

)

Bir eylemin etkisinde kalan şahıs veya nesneleri gösteren, fiillerden türetilmiş, sıfat anlamlı sözcüklerdir. İsm-i Mef’ûl, süreklilik manası taşımayan ve edilgen mücerret manaya delalet eden türetilmiş bir isimdir.50 İsm-i Mef’ûller, türetilme şekilleri bakımından iki grup halinde ele alınabilir.

a. Sülasi Mücerred Fiillerden İsm-i Mef’ûl Türetme

Sülasi fiillerden ism-i Mef’ûl elde etmek için kullanılan kalıp (

ﹲﻝﻮﻌﹾﻔﻣ

) kalıbıdır. Bu kalıbın çekimi ise şöyledir:

49

Ali Cârim-Mustafa Emin, “en-Nahvu’l-Vâdıh fî Kavâidi’l-Lugati’l-Arabiyye

li’l-Medârisi’l-İbtidaiyye (İlköğretim)”, Kahire, 1385/1965, c. II., s. 71; el-Galayânî, Mustafa, a.g.e., I/212.

(30)

Cemi Müsenna Müfred

ﹶﻥﻮﺑﻮﺘﹾﻜﻣ

Yazılanlar

ِﻥﺎﺑﻮﺘﹾﻜﻣ

Yazılan İki kişi/şey

ﺏﻮﺘﹾﻜﻣ

Yazılan Eril

ﺕﺎﺑﻮﺘﹾﻜﻣ

Yazılanlar

ِﻥﺎﺘﺑﻮﺘﹾﻜﻣ

Yazılan iki kişi /şey

ﹲﺔﺑﻮﺘﹾﻜﻣ

Yazılan

Dişil

b. Rubai Mücerred ve Mezid Fiillerden İsm-i Mef’ul Türetme

Gerek Rubai Mücerred fiillerden, gerekse Mezid bablarda yer alan fiil köklerinden İsm-i Mef’ul türetmek için şu yöntem izlenir: Öncelikle fiil, mazi formdan muzari forma aktarılır. Daha sonra muzari fiilin başındaki muzariat harfi olan (

ي

) çıkarılarak yerine zammeli bir mim harfi (

ُم

) ilave edilir. Arkasından fiilin sondan bir önceki harfi meftûh (üstünlü) kılınır ve nihayet yeni oluşan sözcük artık bir fiil değil isim olduğu için kelimenin sonuna bir tenvin ilave edilir. Anlamca dönüşlülük ve geçişsizlik ifade etmesi sebebi ile İnfial babına aktarılan fiillerin ayrıca İsm-i Mef’ulleri yapılmaz.

İsm-i Fail Muzari Mazi

ﺝﺮﺣﺪﻣ

ﺝِﺮﺣﺪﻳ

ﺝﺮﺣﺩ

ﺱِﻮﺳﻮﻣ

ﺱِﻮﺳﻮﻳ

ﺱﻮﺳﻭ

ﻡﺮﹾﻜﻣ

ﻡِﺮﹾﻜﻳ

ﻡﺮﹾﻛﹶﺃ

ﺢﹶﻠﺼﻣ

ﺢِﻠﺼﻳ

ﺢﹶﻠﺻﹶﺃ

ﺮﹶﻜﻨﻣ

ﺮِﻜﻨﻳ

ﺮﹶﻜﻧﹶﺃ

Bir fiilden türetilmiş olan İsm-i Mef’ul kalıbındaki kelimeler, yerine göre cümlede meçhul muzari bir fiil anlamı yüklenebilirler.51

51 el-Galayânî, Mustafa, a.g.e., I/212.

(31)

3. İSM-İ ALET (

ﺔﻟ

ﻢﺳﺇ

)

Bir eylemi gerekleştirmek için kullandığımız alet isimlerine İsm-i Alet denir. Yalnızca geçişli sülasi fiillerden türetilebilen ism-i aletlerin üç vezni vardır:

ﹲﻞﻌﹾﻔِﻣ

ﹲﻝﺎﻌﹾﻔِﻣ

-ﹲﺔﹶﻠﻌﹾﻔِﻣ

Bir ismi aletin bu üç vezinden hangisinden geleceği konusu semâî olup, bize düşen herhangi bir fiilden rastgele İsm-i Aletler türetilmişler ise o şekliyle öğrenmeye çalışmaktır.

a.

ﹲﻞﻌﹾﻔِﻣ

Veznindeki İsm-i Aletlere Örnekler

Anlamı İsm-i Alet Mazi Fiil

Kriko

ﻊﹶﻓﺮِﻣ

ﻊﹶﻓﺭ

Mikroskop

ﺮﻬﺠِﻣ

ﺮﻬﺟ

Eğe/Törpü

ﺩﺮﺒِﻣ

ﺩﺮﺑ

Meyves sıkacağı

ﺮﺼﻌِﻣ

ﺮﺼﻋ

Makas

ﺺﹶﻘِﻣ

ﺺﹶﻗ

b.

ﹲﻝﺎﻌﹾﻔِﻣ

Veznindeki İsm-i Aletlere Örnekler

Anlamı İsm-i Alet Mazi Fiil

Mikrofon

ﺭﺎﻬﺠِﻣ

ﺮﻬﺟ

Lamba

ﺡﺎﺒﺼِﻣ

ﺢﺒﺻ

Anahtar

ﺡﺎﺘﹾﻔِﻣ

ﺢﺘﹶﻓ

Çivi

ﺭﺎﻤﺴِﻣ

ﺮﻤﺳ

(32)

c.

ﹲﺔﹶﻠﻌﹾﻔِﻣ

Veznindeki İsm-i Aletlere Örnekler

Anlamı İsm-i Alet Mazi Fiil

Süpürge

ﹲﺔﺴﻨﹾﻜِﻣ

ﺲﻨﹶﻛ

Kaşık

ﹲﺔﹶﻘﻌﹾﻠِﻣ

ﻖِﻌﹶﻟ

Havlu

ﹲﺔﹶﻔﺸﻨِﻣ

ﻒﺸﻧ

Baca

ﹲﺔﻨﺧﺪِﻣ

ﻦﺧﺩ

Şemsiye

ﹲﺔﱠﻠﹶﻈِﻣ

ّﹶﻞﹶﻇ

Temelde Arapça’da bir İsm-i Alet oluşturmak için bu üç İsm-i Alet vezni kullanıldığı halde, günümüz Arapçasında aynı ihtiyacı ve işlevi görmek üzere ilave birkaç vezin daha türetilmiştir. Bu vezinler şunlardır:52

1.

ﹲﺔﹶﻟﹶﺎﻌﹶﻓ

2.

ﹲﻝﺎﻌِﻓ

3.

ﹲﺔﹶﻠِﻋﺎﹶﻓ

4.

ﹲﻝﻮﻋﺎﹶﻓ

Şimdi bu vezinlerde türetilmiş İsm-i Aletler, örnekleriyle birlikte tablo şeklinde gösterelim.

1.

ﹲﺔﹶﻟﺎﻌﹶﻓ

Veznindeki İsm-i Aletlere Örnekler

Anlamı İsm-i Alet Mazi Fiil

Buzdolobı

ﹲﺔﺟﱠﻼﹶﺛ

ﺞﹶﻠﹶﺛ

Uçak

ﹲﺓﺭﺎﻴﹶﻃ

ﺭﺎﹶﻃ

Gözlük

ﹲﺓﺭﺎﱠﻈﻧ

ﺮﹶﻈﻧ

Bisiklet

ﹲﺔﺟﺍﺭﺩ

ﺝﺭﺩ

Kumbara

ﹲﺔﹶﻟﺎﺼﺣ

ﹶﻞﺼﺣ

(33)

2.

ﹲﻝﺎﻌِﻓ

Veznindeki İsm-i aletlere Örnekler

Anlamı İsm-i Alet Mazi Fiil

Yelken

ﻉﺍﺮِﺷ

ﻉﺮﺷ

Misvak

ﻙﺍﻮِﺳ

ﻙﺎﺳ

Kemer

ﻡﺍﺰِﺣ

ﻡﺰﺣ

Lamba

ﺝﺍﺮِﺳ

ﺝﺮﺳ

Defter kabı

ﻑﹶﻼِﻏ

ﻒﹶﻠﹶﻏ

3.

ﹲﺔﹶﻠِﻋﺎﹶﻓ

Veznindeki İsm-i Aletlere Örnekler

Anlamı İsm-i Alet Mazi Fiil

Otobüs

ﹲﺔﹶﻠِﻓﺎﺣ

ﹶﻞﹶﻔﺣ

Uçak

ﹲﺓﺮِﺋﺎﹶﻃ

ﺭﺎﹶﻃ

Vapur

ﹲﺓﺮِﺧﺎﺑ

ﺮِﺨﺑ

Silgi

ﹲﺔﻴِﺣﺎﻣ

ﺎﺤﻣ

Hesap makinesi

ﹲﺔﺒِﺳﺎﺣ

ﺐ

ﺴﺣ

4.

ﹲﻝﻮﻋﺎﹶﻓ

Veznindeki İsm-i Aletlere Örnekler

Anlamı İsm-i Alet Mazi Fiil

Satır

ﺭﻮﹸﻃﺎﺳ

ﺮﹶﻄﺳ

Çan

ﺱﻮﹸﻗﺎﻧ

ﺲﹶﻘﻧ

Bilgisayar

ﺏﻮﺳﺎﺣ

ﺐﺴﺣ

(34)

a. İsm-i Alet’in Özellikleri

1. Sülasi mücerred fiillere mahsustur. 2. Müteaddi fiillerden türerler.

3. Semâîdirler. Lügatlardan, duyarak ve kullanarak öğrenilir.53

4. İSM-İ MENSUB (

ﺏﻮ

ﳌﺍ

ﻢﺳﺇ

)

Ülke, bölge, şehir, köy gibi herhangi bir yerleşim mahalline; din, mezhep, meşrep, tarikat, ideoloji, bilim, bilim dalı, meslek kolu, sanat akımı gibi dinsel veya din dışı ekol, kurum, branş yada oluşumlara, herhangi bir isim, nitelik veya vasfa aidiyeti gösteren, isimden türetilmiş sıfat görevli sözcüklere İsm-i Mensub adı verilir. Bir isimden İsm-i Mensub elde edebilmek için, önce o ismin sonuna şeddeli bir ye (

ﻱ

) harfi getirilir, arkasından bu (

) den önceki harf meksur (esreli) yapılır. İsm-i Mensublar, sıfat görevli sözcükler olduğu için, niteledikleri isme ya da içinde bulundukları kontekse bağlı olarak cümle içerisinde tekil, ikil, çoğul, eril, dişil formları kullanılabilir.54

Kategori Anlamı İsm-i Mensub İsim

Ülke Mısırlı

ﻱِﺮﺼِﻣ

ﺮﺼِﻣ

Ülke Hindistanlı

ﻱِﺪﻨِﻫ

ﺪﻨِﻫ

Bölge Hicazlı

ﻱِﺯﺎﺠِﺣ

ﺯﺎﺠِﺣ

Kabile Temimli

ﻲِﻤﻴِﻤﺗ

ﻢﻴِﻤﺗ

Mezhep Hanbeli

ﻲِﻠﺒﻨﺣ

ﹲﻞﺒﻨﺣ

Din İslami

ﻲِﻣﹶﻼﺳِﺇ

ﻡﹶﻼﺳِﺇ

Bilim Felsefi

ﻲِﻔﺴﹾﻠﹶﻓ

ﹲﺔﹶﻔﺴﹾﻠﹶﻓ

Meslek Politik

ﻲِﺳﺎﻴِﺳ

ﹲﺔﺳﺎﻴِﺳ

53 el-Galayânî, Mustafa, a.g.e., s. 204. 54 eş-Şertûnî, Reşîd, a.g.e., IV/108.

(35)

Bir isimden İsm-i Mensub türetirken, kelimenin şeklinden kaynaklanan bazı değişiklikler söz konusu olabilir. Bu değişikliklerle ilgili başlıca kurallar şunlardır:

a. Kendisinden İsm-i Mensub türetilecek olan sözcüğün sonunda yuvarlak te (

) varsa, önce bu

(

)ﺓ

harfi atılır, daha sonra yukarıda bahsi geçen İsm-i Mensub türetme formülü uygulanır.

Okula özgü / Okulla ilgili

ﻲِﺳﺭﺪﻣ

ﹲﺔﺳﺭﺪﻣ

Mühendislikle ilgili/Geometrik

ﻲِﺳﺪﻨﻫ

ﹲﺔﺳﺪﻨﻫ

b. Şayet harf sayısı üçten fazla olan bir ismin son harfi elif (

) veya ya (

ﺎﻳ

) ise öncelikle bu “elif” veya “ya”lar atılır. Arkasından bilinen İsm-i Mensub türetme formülü uygulanır.55

Ganalı / Gana’ya özgü

ﻲِﻧﺎﹶﻏ

ﺎﻧ

ﹶﻏﺎ

Suriyeli / Suriye’ye özgü

ﻱِﺭﻮﺳ

ﺎﻳِﺭﻮﺳ

5. İSM-İ TAFDÎL (

ﻞﻴﻀﻔﺘ

ﻟﺍ

ﻢﺳﺍ

) (ÜSTÜNLÜK VE EN ÜSTÜNLÜK

DERECESİ)

Sarf ilminde İsm-i Tafdil adını verdiğimiz ve müzekker için (

ﹸﻞﻌﹾﻓﹶﺍ

), müennes için (

ﻲﹶﻠﻌﹸﻓ

) şeklinde gelen karşılaştırma yapı-birimi iki temel amaçla kullanılır. Biz burada, önce bu yapının tablo içerisinde çekimini gösterip daha sonra da sırayla kullanılış amaçlarına işaret edeceğiz.

55 Ali Cârim-Mustafa Emin, a.g.e., II/71.

(36)

İSM-İ TAFDİL’İN ÇEKİMİ -1 Düzensiz

(Kuralsız) Çoğul

Cemi Müsenna Müfred

ﺮِﺑﺎﹶﻛﹶﺃ

ﹶﻥﻭﺮﺒﹾﻛﹶﺃ

ِﻥﺍﺮﺒﹾﻛﹶﺃ

ﺮﺒﹾﻛﹶﺃ

Eril

ﺮﺒﹸﻛ

ﺕﺎﻳﺍﺮﺒﹸﻛ

ِﻥﺎﻳﺮﺒﹸﻛ

ﺮﺒﹸﻛ

Dişil

İSM-İ TAFDİL’İN ÇEKİMİ -2 Düzensiz

(Kuralsız) Çoğul

Cemi Müsenna Müfred

ﺮِﺧﺍﻭﹶﺃ

ﹶﻥﻭﺮ

ﺧﺁ

ِﻥﺍﺮﺧﺁ

ﺮﺧﺁ

Eril

ﺮﺧﹸﺃ

ﺕﺎﻳﺮﺧﹸﺃ

ِﻥﺎﻳﺮﺧﹸﺃ

ﻱﺮﺧﹸﺃ

Dişil

a. İki kişi, iki nesne, iki grup veya iki taraf arasında, ortak bir nitelik dikkate alınarak karşılaştırma yapılmak istendiğinde, bu karşılaştırma türü mutlak surette (

ْﻦِﻣ

) harfi cerri ile yapılır.

ِﺮﻤﹶﻘﹾﻟﺍ ﻦِﻣ ﺮﺒﹾﻛﹶﺃ ﺲﻤﺸﻟﹶﺍ

Güneş aydan daha büyüktür.

ِﺮﺠﺤﹾﻟﺍ ﻦِﻣ ﹸﻞﹶﻘﹾﺛﹶﺃ ﺪﻳِﺪﺤﹾﻟﹶﺍ

Demir taştan daha ağırdır.

b. Herhangi bir şeyin, ait olduğu sınıf, grup, tür veya topluluk içinde, en üstün bir vasfa sahip olduğu, bu vasıf ister olumlu ister olumsuz bir nitelik bildirsin, ifade edilmek istendiğinde, bu karşılaştırma türünde, ism-i tafdil kalıbındaki sözcük mutlak surette bir isme muzaf kılınır.

(37)

Bu, kitaptaki öykülerin en kısasıdır.

ِﺕﺎﻧﺍﻮﻴﺤﹾﻟﺍ ﹸﻝﻮﹾﻃﹶﺃ ﹸﺔﹶﻓﺍﺭﺰﻟﹶﺍ

Zürafa, hayvanların en uzun boylu olanıdır.

İsm-i Tafdil’in, tensiye, cemi ve müennes şekilleri de bulunmakla birlikte, bunlar karşılaştırma yapılarında kullanılmazlar. Bir başka deyişle, bir karşılaştırma yapılmak istendiğinde, ism-i tafdilin sadece müfred-müzekker formu kullanılmaktadır.

Ancak ism-i tafdil, kendisinden önce gelen bir ismi niteleme görevi üstleniyorsa, yani onun sıfatı durumundaysa, bu takdirde tensiye, cemi ve müennes formlarının kullanılması da mümkündür.

ﹶﻛﹾﺫﹶﺎﹾﻟﹶﺍ ﺐِﻟﺎﱠﻄﻟﺍ ﹶﻝﺎﻧ

ﹶﺓﺰِﺋﺎﺠﹾﻟﺍ

Ödülü en zeki öğrenci aldı.

ﺮﺘﺷِﺇ

ِﻟ ﹰﺓﺭﺎﻴﺳ ﺏَﻷﹾﺍ

ِﺮﻐﺻَﻷﹾﺍ ِﻪِﻨﺑﺎ

Baba, en küçük oğluna bir araba satın aldı.

Karşılaştırmalı yapılarda çok sık olarak kullanılan (

ﺮﻴﺧ

) ve (

ﺮﺷ

) sözcükleri, bir istisna olarak (

ﹸﻞﻌﹾﻓ

ﹶﺃ

) kalıbına aktarılmadan olduğu gibi kullanılırlar. İfade ettikleri anlamlar, ism-i tafdil yapısının verdiği anlamdan farksızdır.

ِﻡﻮﻨﻟﺍ ﻦِﻣ ﺮﻴﺧ ﹸﺓﹶﻼﺼﻟﹶﺍ

Namaz uykudan daha hayırlıdır.

ﹶﻔﻧﹶﺃ ِﺱﺎﻨﻟﺍ ﺮﻴﺧ

ﻢﻬﻌ

İnsanların en hayırlısı onlara en yararlı olanıdır.56

(38)

İsm-i Tafdilin (

ﹸﻞﻌﹾﻓ

ﹶﺃ

) vezninden yapılış şartları: 1- Sülasi fiil olacak, türemiş fiil olmayacak. 2- Çekilebilecek yani mutasarrıf fiil olacak.

3- Azlık-Çokluk gibi mukayese bildiren fiillerden olacak. 4- Tam fiil olacak (Nakıs fiil olmayacak).

5- Menfi (olumsuz) olmayacak. 6- Fiil meçhul (edilgen) olmayacak.57

6. İSM-İ TASGÎR (

ﲑﻐﺼﺘﻟﺍ

ﻢﺳﺍ

)

Türkçe’de olduğu gibi Arapça’da da isimler ya sevgi, sempati, şefkat, merhamet, acıma gibi olumlu duyguları anlatmak veya herhangi bir şeyin küçüklük ve azlığına vurgu yapmak veyahut da birini veya bir şeyi hafife almak, küçüksemek, horlamak, yermek gibi olumsuzlayıcı davranışları dile getirmek üzere birtakım özel kalıplara aktarılırlar.

Türkçe’de şaircik derken, bununla şairin yaşça küçüklüğünün mü, yoksa şiir sahasındaki yetersizliğinin mi kastedildiğini cümlenin gelişinden anladığımız gibi, bir ism-i tasgir veznine aktarılan sözcüğün, hangisi ile karşılanacağı meselesi de, yine söz konusu kelimenin cümle içindeki bağlamından çıkarılabilir. Üç temel İsm-i Tasgir kalıbı vardır:

a-

ﹲﻞﻴﻌﹸﻓ

: Üç harften oluşan isimler bu vezne aktarılmak suretiyle ism-i tasgir anlamı kazanırlar.

Anlamı İsm-i Tasgirli Şekli İsim

Küçük Adam/Adamcağız

ﹲﻞﻴﺟﺭ

ﹲﻞﺟﺭ

Ufaklık

ﺪﻴ

ﹶﻟﻭ

ﺪﹶﻟﻭ

Aslancık/ Küçük Aslan

ﺪﻴﺳﹸﺃ

ﺪﺳﹶﺃ

57

İbn Akîl, Bahâuddin Abdullah b. Abdurrahman el-Haşimi, “Şerhu İbn Akîl”, nşr: Muhammed Muhyiddin Abdulhamid, Mısır, 1964, II/174; el-Galayânî, a.g.e., I/201.

(39)

b-

ﹲﻞِﻌﻴﻌ

ﹸﻓ

:

Dört harften oluşan isimler bu vezne aktarılmak suretiyle ism-i tasgir anlamı kazanırlar.

Anlamı İsm-i Tasgirli Şekli İsim

Deftercik

ﺮِﺘﻴﹶﻓﺩ

ﺮﺘﹾﻓﺩ

Küçük otel/Otelcik

ﻕِﺪﻴﻨﹸﻓ

ﻕﺪ

ﻨﹸﻓ

Küçük Gemi

ﺐِﻜﻳﺮﻣ

ﺐﹶﻛﺮﻣ

c-

ﹲﻞﻴِﻌﻴﻌﹸﻓ

: Dördüncü harfi med harfi olan beş harfli isimler bu vezne aktarılmak suretiyle ism-i tasgir anlamı kazanırlar.58

Anlamı İsm-i Tasgirli Şekli İsim

Anahtarcık

ﺢﻴِﺘﻴﹶﻔﻣ

ﺡﺎﺘﹾﻔِﻣ

Zavallı yaratık

ﻖﻴِﻠﻴﺨ

ﻣ

ﻕﻮﹸﻠﺨﻣ

Lambacık

ﺢﻴِﺒﻴﺼﻣ

ﺡﺎﺒﺼِﻣ

Buna göre İsm-i Tasğir; 1- Fiilden olmaz, İsim olmalı, 2- Harf ve zamir olmamalı,

3- İsm-i Tasğir vezninden, hürmet gösterilmesi gereken isimlerden ve ay-gün isimlerinden yapılamaz.59

58 İbn Akîl, a.g.e., II/174.

Referanslar

Benzer Belgeler

 Her şey ancak Allah’ın yardımıyla olur!. 

Bu ilim, Kur’ân harflerini zat ve sıfatlarına uygun, ihfâ, izhâr, iklâb ve idğâmlara riayet ederek okumanın yanında; kelimeleri medlûl ve mânâlarına yaraşır

Daha öncede bahsettiğimiz gibi günahın simgesi olarak kullanılan çıplak vücudun görsel -1 de olduğu gibi bu minyatür örnekte de kadın figürü olarak

» Yarışmacı, takılır ve seçici kurul başkanı tarafından hatırlatma üzerine devam ederse üç (3) puan, hatırlatmaya rağmen devam edemezse, “ezbere okuma” puanından

• İl/il içi bölge ve bölge yarışmalarının koordinasyonu il millî eğitim müdürlüğü ile birlikte koordinatör okul müdürlüklerince, Türkiye finalinin organizasyonu

(Bakara suresi, 98.ayet) D) “Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimiz (Kur’an) hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sûre getirin ve eğer doğru

Dünyevî küçük bir işi sebebiyle, küçük bir amirin huzuruna çıkıncaya kadar çok zorluklar ve engellerle karşılaşan insan için, bütün âlemlerin Rabbi olan

Terim olarak ise Allah (c.c.) rızası için yapılması gereken ibadetleri ve güzel davranışları, insanlara gösteriş için yapıp kendini ve ibadetini beğendirme isteği,