• Sonuç bulunamadı

B. ARAP DİLİNDE MÜŞTAK İSİMLER

4. İSM-İ MENSUB

Ülke, bölge, şehir, köy gibi herhangi bir yerleşim mahalline; din, mezhep, meşrep, tarikat, ideoloji, bilim, bilim dalı, meslek kolu, sanat akımı gibi dinsel veya din dışı ekol, kurum, branş yada oluşumlara, herhangi bir isim, nitelik veya vasfa aidiyeti gösteren, isimden türetilmiş sıfat görevli sözcüklere İsm-i Mensub adı verilir. Bir isimden İsm-i Mensub elde edebilmek için, önce o ismin sonuna şeddeli bir ye (

ﻱ

) harfi getirilir, arkasından bu (

) den önceki harf meksur (esreli) yapılır. İsm-i Mensublar, sıfat görevli sözcükler olduğu için, niteledikleri isme ya da içinde bulundukları kontekse bağlı olarak cümle içerisinde tekil, ikil, çoğul, eril, dişil formları kullanılabilir.54

Kategori Anlamı İsm-i Mensub İsim

Ülke Mısırlı

ﻱِﺮﺼِﻣ

ﺮﺼِﻣ

Ülke Hindistanlı

ﻱِﺪﻨِﻫ

ﺪﻨِﻫ

Bölge Hicazlı

ﻱِﺯﺎﺠِﺣ

ﺯﺎﺠِﺣ

Kabile Temimli

ﻲِﻤﻴِﻤﺗ

ﻢﻴِﻤﺗ

Mezhep Hanbeli

ﻲِﻠﺒﻨﺣ

ﹲﻞﺒﻨﺣ

Din İslami

ﻲِﻣﹶﻼﺳِﺇ

ﻡﹶﻼﺳِﺇ

Bilim Felsefi

ﻲِﻔﺴﹾﻠﹶﻓ

ﹲﺔﹶﻔﺴﹾﻠﹶﻓ

Meslek Politik

ﻲِﺳﺎﻴِﺳ

ﹲﺔﺳﺎﻴِﺳ

53 el-Galayânî, Mustafa, a.g.e., s. 204. 54 eş-Şertûnî, Reşîd, a.g.e., IV/108.

Bir isimden İsm-i Mensub türetirken, kelimenin şeklinden kaynaklanan bazı değişiklikler söz konusu olabilir. Bu değişikliklerle ilgili başlıca kurallar şunlardır:

a. Kendisinden İsm-i Mensub türetilecek olan sözcüğün sonunda yuvarlak te (

) varsa, önce bu

()ﺓ

harfi atılır, daha sonra yukarıda bahsi geçen İsm-i Mensub türetme formülü uygulanır.

Okula özgü / Okulla ilgili

ﻲِﺳﺭﺪﻣ

ﹲﺔﺳﺭﺪﻣ

Mühendislikle ilgili/Geometrik

ﻲِﺳﺪﻨﻫ

ﹲﺔﺳﺪﻨﻫ

b. Şayet harf sayısı üçten fazla olan bir ismin son harfi elif (

) veya ya (

ﺎﻳ

) ise öncelikle bu “elif” veya “ya”lar atılır. Arkasından bilinen İsm-i Mensub türetme formülü uygulanır.55

Ganalı / Gana’ya özgü

ﻲِﻧﺎﹶﻏ

ﺎﻧ ﹶﻏﺎ

Suriyeli / Suriye’ye özgü

ﻱِﺭﻮﺳ

ﺎﻳِﺭﻮﺳ

5. İSM-İ TAFDÎL (

ﻞﻴﻀﻔﺘ

ﻟﺍ

ﻢﺳﺍ

) (ÜSTÜNLÜK VE EN ÜSTÜNLÜK

DERECESİ)

Sarf ilminde İsm-i Tafdil adını verdiğimiz ve müzekker için (

ﹸﻞﻌﹾﻓﹶﺍ

), müennes için (

ﻲﹶﻠﻌﹸﻓ

) şeklinde gelen karşılaştırma yapı-birimi iki temel amaçla kullanılır. Biz burada, önce bu yapının tablo içerisinde çekimini gösterip daha sonra da sırayla kullanılış amaçlarına işaret edeceğiz.

55 Ali Cârim-Mustafa Emin, a.g.e., II/71.

İSM-İ TAFDİL’İN ÇEKİMİ -1 Düzensiz

(Kuralsız) Çoğul

Cemi Müsenna Müfred

ﺮِﺑﺎﹶﻛﹶﺃ

ﹶﻥﻭﺮﺒﹾﻛﹶﺃ

ِﻥﺍﺮﺒﹾﻛﹶﺃ

ﺮﺒﹾﻛﹶﺃ

Eril

ﺮﺒﹸﻛ

ﺕﺎﻳﺍﺮﺒﹸﻛ

ِﻥﺎﻳﺮﺒﹸﻛ

ﻯ ﺮﺒﹸﻛ

Dişil

İSM-İ TAFDİL’İN ÇEKİMİ -2 Düzensiz

(Kuralsız) Çoğul

Cemi Müsenna Müfred

ﺮِﺧﺍﻭﹶﺃ

ﹶﻥﻭﺮ ﺧﺁ

ِﻥﺍﺮﺧﺁ

ﺮﺧﺁ

Eril

ﺮﺧﹸﺃ

ﺕﺎﻳﺮﺧﹸﺃ

ِﻥﺎﻳﺮﺧﹸﺃ

ﻱﺮﺧﹸﺃ

Dişil

a. İki kişi, iki nesne, iki grup veya iki taraf arasında, ortak bir nitelik dikkate alınarak karşılaştırma yapılmak istendiğinde, bu karşılaştırma türü mutlak surette (

ْﻦِﻣ

) harfi cerri ile yapılır.

ِﺮﻤﹶﻘﹾﻟﺍ ﻦِﻣ ﺮﺒﹾﻛﹶﺃ ﺲﻤﺸﻟﹶﺍ

Güneş aydan daha büyüktür.

ِﺮﺠﺤﹾﻟﺍ ﻦِﻣ ﹸﻞﹶﻘﹾﺛﹶﺃ ﺪﻳِﺪﺤﹾﻟﹶﺍ

Demir taştan daha ağırdır.

b. Herhangi bir şeyin, ait olduğu sınıf, grup, tür veya topluluk içinde, en üstün bir vasfa sahip olduğu, bu vasıf ister olumlu ister olumsuz bir nitelik bildirsin, ifade edilmek istendiğinde, bu karşılaştırma türünde, ism-i tafdil kalıbındaki sözcük mutlak surette bir isme muzaf kılınır.

Bu, kitaptaki öykülerin en kısasıdır.

ِﺕﺎﻧﺍﻮﻴﺤﹾﻟﺍ ﹸﻝﻮﹾﻃﹶﺃ ﹸﺔﹶﻓﺍﺭﺰﻟﹶﺍ

Zürafa, hayvanların en uzun boylu olanıdır.

İsm-i Tafdil’in, tensiye, cemi ve müennes şekilleri de bulunmakla birlikte, bunlar karşılaştırma yapılarında kullanılmazlar. Bir başka deyişle, bir karşılaştırma yapılmak istendiğinde, ism-i tafdilin sadece müfred-müzekker formu kullanılmaktadır.

Ancak ism-i tafdil, kendisinden önce gelen bir ismi niteleme görevi üstleniyorsa, yani onun sıfatı durumundaysa, bu takdirde tensiye, cemi ve müennes formlarının kullanılması da mümkündür.

ﹶﻛﹾﺫﹶﺎﹾﻟﹶﺍ ﺐِﻟﺎﱠﻄﻟﺍ ﹶﻝﺎﻧ

ﹶﺓﺰِﺋﺎﺠﹾﻟﺍ

Ödülü en zeki öğrenci aldı.

ﺮﺘﺷِﺇ

ِﻟ ﹰﺓﺭﺎﻴﺳ ﺏَﻷﹾﺍ

ِﺮﻐﺻَﻷﹾﺍ ِﻪِﻨﺑﺎ

Baba, en küçük oğluna bir araba satın aldı.

Karşılaştırmalı yapılarda çok sık olarak kullanılan (

ﺮﻴﺧ

) ve (

ﺮﺷ

) sözcükleri, bir istisna olarak (

ﹸﻞﻌﹾﻓﹶﺃ

) kalıbına aktarılmadan olduğu gibi kullanılırlar. İfade ettikleri anlamlar, ism-i tafdil yapısının verdiği anlamdan farksızdır.

ِﻡﻮﻨﻟﺍ ﻦِﻣ ﺮﻴﺧ ﹸﺓﹶﻼﺼﻟﹶﺍ

Namaz uykudan daha hayırlıdır.

ﹶﻔﻧﹶﺃ ِﺱﺎﻨﻟﺍ ﺮﻴﺧ

ﻢﻬﻌ

İnsanların en hayırlısı onlara en yararlı olanıdır.56

İsm-i Tafdilin (

ﹸﻞﻌﹾﻓﹶﺃ

) vezninden yapılış şartları: 1- Sülasi fiil olacak, türemiş fiil olmayacak. 2- Çekilebilecek yani mutasarrıf fiil olacak.

3- Azlık-Çokluk gibi mukayese bildiren fiillerden olacak. 4- Tam fiil olacak (Nakıs fiil olmayacak).

5- Menfi (olumsuz) olmayacak. 6- Fiil meçhul (edilgen) olmayacak.57

6. İSM-İ TASGÎR (

ﲑﻐﺼﺘﻟﺍﻢﺳﺍ

)

Türkçe’de olduğu gibi Arapça’da da isimler ya sevgi, sempati, şefkat, merhamet, acıma gibi olumlu duyguları anlatmak veya herhangi bir şeyin küçüklük ve azlığına vurgu yapmak veyahut da birini veya bir şeyi hafife almak, küçüksemek, horlamak, yermek gibi olumsuzlayıcı davranışları dile getirmek üzere birtakım özel kalıplara aktarılırlar.

Türkçe’de şaircik derken, bununla şairin yaşça küçüklüğünün mü, yoksa şiir sahasındaki yetersizliğinin mi kastedildiğini cümlenin gelişinden anladığımız gibi, bir ism-i tasgir veznine aktarılan sözcüğün, hangisi ile karşılanacağı meselesi de, yine söz konusu kelimenin cümle içindeki bağlamından çıkarılabilir. Üç temel İsm-i Tasgir kalıbı vardır:

a-

ﹲﻞﻴﻌﹸﻓ

: Üç harften oluşan isimler bu vezne aktarılmak suretiyle ism-i tasgir anlamı kazanırlar.

Anlamı İsm-i Tasgirli Şekli İsim

Küçük Adam/Adamcağız

ﹲﻞﻴﺟﺭ

ﹲﻞﺟﺭ

Ufaklık

ﺪﻴ ﹶﻟﻭ

ﺪﹶﻟﻭ

Aslancık/ Küçük Aslan

ﺪﻴﺳﹸﺃ

ﺪﺳﹶﺃ

57

İbn Akîl, Bahâuddin Abdullah b. Abdurrahman el-Haşimi, “Şerhu İbn Akîl”, nşr: Muhammed Muhyiddin Abdulhamid, Mısır, 1964, II/174; el-Galayânî, a.g.e., I/201.

b-

ﹲﻞِﻌﻴﻌﹸﻓ:

Dört harften oluşan isimler bu vezne aktarılmak suretiyle ism-i tasgir anlamı kazanırlar.

Anlamı İsm-i Tasgirli Şekli İsim

Deftercik

ﺮِﺘﻴﹶﻓﺩ

ﺮﺘﹾﻓﺩ

Küçük otel/Otelcik

ﻕِﺪﻴﻨﹸﻓ

ﻕﺪ ﻨﹸﻓ

Küçük Gemi

ﺐِﻜﻳﺮﻣ

ﺐﹶﻛﺮﻣ

c-

ﹲﻞﻴِﻌﻴﻌﹸﻓ

: Dördüncü harfi med harfi olan beş harfli isimler bu vezne aktarılmak suretiyle ism-i tasgir anlamı kazanırlar.58

Anlamı İsm-i Tasgirli Şekli İsim

Anahtarcık

ﺢﻴِﺘﻴﹶﻔﻣ

ﺡﺎﺘﹾﻔِﻣ

Zavallı yaratık

ﻖﻴِﻠﻴﺨ ﻣ

ﻕﻮﹸﻠﺨﻣ

Lambacık

ﺢﻴِﺒﻴﺼﻣ

ﺡﺎﺒﺼِﻣ

Buna göre İsm-i Tasğir; 1- Fiilden olmaz, İsim olmalı, 2- Harf ve zamir olmamalı,

3- İsm-i Tasğir vezninden, hürmet gösterilmesi gereken isimlerden ve ay- gün isimlerinden yapılamaz.59

58 İbn Akîl, a.g.e., II/174.

7. İSM-İ ZAMAN VE İSM-İ MEKAN (

ﻥﺎﻜ

ﳌﺍﻢﺳﺍ

ﻥﺎﻣﺰ

ﻟﺍﻢﺳﺍ

)

Bir eylemin gerçekleştirildiği yeri ve zamanı gösteren, fiilden türetilmiş isimlerdir. Sülasilerde iki kalıbı vardır. (

ﹲﻞﻌﹾﻔﻣ

) ve (

ﹲﻞِﻌﹾﻔﻣ

).

1.

ﹲﻞِﻌﹾﻔﻣ

: İsm-i zaman ve mekan üç yerde (

ﹲﻞِﻌﹾﻔﻣ

) kalıbında gelir. a- Ayne’l fiili muzaride kesreli olan sahih fiillerde,

Anlamı İsm-i Zaman

İsm-i Mekan

Muzari Mazi

Ev

ﹲﻝِﺰﻨﻣ

ﹸﻝِﺰﻨﻳ

ﹶﻝﺰﻧ

Meclis

ﺲِﻠﺠﻣ

ﺲِﻠﺠﻳ

ﺲﹶﻠﺟ

Sergi, Fuar

ﺽِﺮﻌﻣ

ﺽِﺮﻌﻳ

ﺽﺮﻋ

b- Misal-i vâvî olan fiillerde,

Anlamı İsm-i Zaman İsm-i Mekan Muzari Mazi

Mevki/Mahal

ﻊِﻗﻮﻣ

ﻊﹶﻘﻳ

ﻊﹶﻗﻭ

Durak

ﻒِﻗﻮﻣ

ﻒِﻘﻳ

ﻒﹶﻗﻭ

Randevu

ﺪِﻋﻮﻣ

ﺪِﻌﻳ

ﺪﻋﻭ

c- Ecvef-i yâî olan fiillerde.

Anlamı İsm-i Zaman

İsm-i Mekan

Muzari Mazi

Konak

ﺖﻴِﺒﻣ

ﺖﻴِﺒﻳ

ﺕﺎﺑ

Yazlık

ﻒﻴِﺼﻣ

ﻒﻴِﺼﻳ

ﻑﺎﺻ

Şayet ism-i zaman ve ism-i mekanlar, (

ﹶﻝﺎﻣ

) ve (

ﺵﺎﻋ

) gibi, yâî ecvef fiillerden yapılıyorsa, bunlar (

ﹲﻞِﻌﹾﻔﻣ

) vezninde gelebildiği gibi, (

ﹲﻞﻌﹾﻔﻣ

) vezninde de gelebilir. (

ﺭﺎﹶﻄﻣ

) ve (

ﺭﺎﺴﻣ

) örneklerinde olduğu gibi. Ancak bunlardan ilki daha yaygın bir kullanıma sahiptir.

2. (

ﹲﻞﻌﹾﻔﻣ

): Yukarıda sıraladığımız üç durumun dışındaki sülasi fiillerde ism-i zaman ve mekan (

ﹲﻞﻌﹾﻔﻣ

) kalıbında gelir. Muzarilerindeki ayne’l-fiil zammeli olmasına rağmen, şu fiillerin ism-i zaman ve mekanları ise, istisnai olarak (

ﹲﻞِﻌﹾﻔﻣ

) kalıbında gelir:

ﺪِﺠﺴﻳ

-

ﺪِﺠﺴﻣ

\

ﻕِﺮﺸﻳ

ﻕِﺮﺸﻣ

\

ﺏِﺮﻐﻳ

-

ﺏِﺮﻐﻣ

Bazı fiillerin ism-i zaman ve mekanları

ﹲﺔﻌﺒﹾﻄﻣ \ ﹲﺔﺳﺭﺪﻣ \ ﹲﺔﺒﺘﹾﻜﻣ

örneklerinde olduğugibi.60 semâî olarak (

ﹲﺔﹶﻠﻌﹾﻔﻣ

) veya (

ﹲﺔﹶﻠِﻌﹾﻔﻣ

) kalıplarında gelir.

8. MASDARLAR (

ﺭﺪﺼﳌﺍ

)

İş ve oluşu, şahsa ve zamana bağlı olmadan anlatan kelimelere masdar (

ﺭﺪﺼﻤﹾﻟﹶﺍ

) denir.

Kullanmak

ﹲﻝﺎﻤﻌِﺘﺳِﺍ

Öğretmek

ﻢﻴِﻠﻌﺗ

Anlamak

ﻢﻬﹶﻓ

gibi. Masdarları; Mücerred, Mezid, Mim’li ve diğer masdarlar olmak üzere dört gruba ayırabiliriz.

1- Masdarların Özellikleri

1- Masdar hem ma’lüm hem de mechul için kullanılar. 2- Masdarlarda müzekkerlik ve müenneslik yoktur.

3- Masdarlar semâî müennes kabul edilir. Cemileri, cemi müennes salim eki ile yapılır.61

60

Mehmed Zihnî, a.g.e., s. 48; eş-Şertûnî, a.g.e., IV/74. 61

Ali Cârim-Mustafa Emin, a.g.e., III/54; M. Meral Çörtü, a.g.e., s. 418-428; eş-Şertûnî, a.g.e., IV/14.

2- Mücerred Masdarlar

Mücerred Masdarlar ikiye ayrılır. Sülasî (üç harfli) masdarlar ve Rubâî (dört harfli) masdarlar.

a- Sülasi Mücerred Masdarlar

Bu grup masdarların vezinleri çoktur. Belli kelime ve belli bir kalıptan gelmediği için semâî (işitilerek öğrenilen, belli bir kaideye bağlı olmayan)dir. Onun için bu masdarlar lügate bakılarak ve zamanla kullanılarak öğrenilir. Burada en çok kullanılan kalıplardan örnekler verelim.

Örnekler Kalıp

ﻆﻔﺣ

ﻙﺮﺷ

ﹲﻞﻌِﻓ

ﻊﻨﺻ

ﺏ ﺮﺷ

ﹲﻞﻌﹸﻓ

ﺐﻀﻏ

ﺡﺮﻓ

ﹲﻞﻌﹶﻓ

ﻝﻮﺣ

ﱪﻛ

ﹲﻞﻌِﻓ

ﺓﻮﻋﺩ

ﺔﲪﺭ

ﹲﺔﹶﻠﻌﹶﻓ

ﺔﻣﺪﺧ

ﺔﻛﺮﺷ

ﹲﺔﹶﻠﻌِﻓ

ﺓﺮﻀﺧ

ﺓﺮﻬﺷ

ﹲﺔﹶﻠﻌﹸﻓ

ﻡﺍﺮﺣ

ﺯﺍﻮﺟ

ﹲﻝﺎﻌﹶﻓ

ﻝﺍﺆﺳ

ﻝﺎﻌﺳ

ﹲﻝﺎﻌﹸﻓ

ﻡﺎﻴﺻ

ﺭﺍﺮﻓ

ﹲﻝﺎﻌِﻓ

ﺔﺣﺎﻴﺳ

ﺔﻫﺎﻔﺳ

ﹲﺔﹶﻟﺎﻌﹶﻓ

ﺔﻋﺍﺭﺯ

ﺔﺟﺎﺴﻧ

ﹲﺔﹶﻟﺎﻌِﻓ

ﺔﺑﻮﻌﺻ

ﺔﺑﻮﻃﺭ

ﹲﺔﹶﻟﻮﻌﹸﻓ

ﻝﻮﺻﻭ

ﻉﻮﻗﻭ

ﹲﻝﻮﻌﹸﻓ

ﻥﻻﻮﺟ

ﻥﺎ ﻳﺮﺟ

ﹸﻥﹶﻼﻌﹶﻓ

b- Rubâî Mücerred Masdarlar

Bu grup masdarlar Kıyasî, yani kaideye bağlıdır ve iki vezni vardır. -

ﹸﻝﹶﻼﻌِﻓ

ﹸﺔﹶﻠﹶﻠﻌﹶﻓ

3- Mezid Masdarlar

Mezid masdarlar grubu da iki kısma ayrılır. Sülasi mezid fiil masdarları, Rubâî mezid fiil masdarları.

a- Sülasi Mezid Fiillerin Masdarları

Sülasi fiile bir, iki ve üç harf ilave ile rubâi, humâsi ve südâsi fiiller meydana gelir. Bu fiillerin de masdarları kıyasîdir. Bunların masdarlarının yapılışlarıyla ilgili örnekler aşağıda tablo şeklinde verilmiştir.

SÜDÂSÎ HUMÂSÎ RUBÂÎ

ﹲﻝﺎﻌﹾﻔِﺘﺳِﺍ

ﹶﻞﻌﹾﻔﺘﺳِﺍ

ﹲﻝﺎﻌِﻔﻧِﺍ

ﹶﻞﻌﹶﻔﻧِﺍ

ﻡﺍﺮﹶﻛِﺇ

ﻡﺮﹾﻛﹶﺃ

ﹲﻝﺎﹶﻠﻴِﻌﹾﻓِﺍ

ﱠﻝﺎﻌﹾﻓِﺍ

ﹲﺔﹶﻟﺎﻌِﻔﻧِﺍ

ﹲﻝﺎﻌِﻔﻧِﺍ

ﹲﻞﻴِﻌﹾﻔﺗ \ﹲﺔﹶﻠِﻌﹾﻔﺗ

ﹶﻞﻌﹶﻓ

ﹲﻝﺎﹶﻠﻴِﻌﹾﻓِﺍ

ﹶﻞﻋﻮﻌﹾﻓِﺍ

ﹲﻝﺎﹶﻠِﻌﹾﻓِﺍ

ﱠﻞﻌﹾﻓِﺍ

ﹲﺔﹶﻠﻋﺎﹶﻔﻣ\ ﹲﻝﺎﻌِﻓ

ﹶﻞﻋﺎﹶﻓ

b- Rubai Mezid Fiillerin Masdarları

Rubâî fiile bir ve iki harf ilave edilerek humasi ve südasi fiiller meydana gelir. Bu fiillerin de masdarları kıyasidir.

Südâsî Fiilin Masdarı Humâsî Fiilin Masdarı

ﹲﻝﹶﻼﻨِﻌﹾﻓِﺍ

ﹶﻞﹶﻠﻨﻌﹾﻓِﺍ

ﹲﻞﹸﻠﻌﹶﻔﺗ

ﹶﻞﹶﻠﻌﹶﻔﺗ

ِﻌﹾﻓِﺍ

4- Mim’li Masdar

Mim’li masdarlar; Sülasi Mücerred ve Sülasinin dışındaki fiillerin masdarları olmak üzere ikiye ayrılır.

a- Sülasi Mücerred Fiillerin Mimli Masdarları

Sülasi Mücerred Mim’li Masdarların dört vezni vardır.

ﹲﻞﻌﹾﻔﻣ

\

ﹲﻞِﻌﹾﻔﻣ

\

ﹲﺔﹶﻠﻌﹾﻔﻣ

\

ﹲﺔﹶﻠِﻌﹾﻔﻣ

b- Sülasi’nin Dışındaki Fiillerin Mimli Masdarları

Rubai mücerred, sülasi mezid ve rabai mezidlerin ism-i mef’ul vezinleri aynı zamanda mimli masdarlardır.

ﻡﺮﹾﻛﹶﺍ

-

ﻡﺮﹾﻜﻣ

\

ﺎﺣِﺩﺯِﺍ

ﻡ

-

ﻢﺣﺩﺰﻣ

Mezid fiillerin ism-i mef’ulü aynı zamanda:

a- Masdar-ı mîmîsi, b- İsm-i zamanı, c- İsm-i mekanı olurlar.

5- Diğer Masdarlar

a- Binâ-i Merre: Kemmiyet (nicelik) bildiren masdardır. Bir işin bir defa olduğunu gösterir. Sülasi fiillerden (

ﹲﺔﹶﻠﻌﹶﻓ

) vezninde türer.

ﺲﹶﻠﺟ

-

ﹲﺔﺴﹾﻠﺟ

\

ﺏﺮﺿ

-

ﹲﺔﺑﺮﺿ

b- Binâ-i Nev’i: Keyfiyet (nasıllık veya durum) bildiren masdardır. Fiilin oluş tarzını anlatan masdardır. Vezni (

ﹲﺔﹶﻠﻌِﻓ

) dür.

ﻲﺸﻣ

-

ﹲﺔﺒﺸِﻣ

\

ﺪﺠﺳ

-

ﹲﺓﺪﺠِﺳ

c- Masdar-ı Ca’lî: Camid veye müştak isimlerin sonuna nisbet yâ’sı ile kapalı tâ getirilerek yapılan, sıfat manası ifade eden masdarlardır.

I. BÖLÜM

A. MÜŞTAK İSİMLERDEN SIFAT-I MÜŞEBBEHE

Sıfat-ı Müşebbehe, ism-i fail nevinden olup, türetildiği fiilin ifade ettiği “güzellik, çirkinlik, büyüklük, küçüklük ve renk gibi nitelikler ile sakatlık çeşitlerinde ve bazı duygularda devamlılık bildiren sıfatlara denir.

ﹲﻞﻴِﻤﺟ

güzel,

ﺮﻤﺣﹶﺃ

kırmızı,

ِﻥﺎﻋﻮﺟ

aç gibi.

Tanımda geçen “ism-i fail nevinden olması” ifadesiyle, ism-i failde olduğu gibi müzekker, müennes, tensiye ve cemilerinin kullanılması yanında; kendisinden sonraki harf-i tarifli Mef’ûlü bihi nasb etmesi bakımından da ism-i faile benzemesi kasdedilmektedir. Bu nedenle sıfat-ı müşebbeheye

ِﻞِﻋﺎﹶﻔﹾﻟﺍ ِﻢﺳﺎِﺑ ﻪﺒﺸﻤﹾﻟﺍ ﹸﺔﹶﻔﺼﻟﹶﺍ

yani “ism-i faile benzeyen sıfat” da denilmektedir.

“Devamlılık bildiren” ifadesiyle ise, sıfat-ı müşebbehelerin sabit bir sıfata delalet etmesi, yani zamanla kayıtlı olmayan sürekli ve kalıcı bir vasfı belirtmesi kasdedilmektedir. Sıfat-ı müşebbehelerin, ism-i faillerden ayrıldıkları en önemli hususlardan biri de budur.62

Sarf ve Nahiv alimleri Sıfat-ı Müşebbehe’yi çeşitli şekillerde tarif etmişlerdir ki bu tariflerin hepsi aynı manayı ifade etmektedir. Bu tarifleri kısaca inceleyecek olursak:

İbn Serrâc; İsm-i failler gibi türetildiği kökü niteleyen isimlerdir. Müzekker ve müennes olabilir. Sıfat-ı müşebbehe elif-lam (

ﻝﺍ

) alabilir. İsm-i fail ve ism-i tafdil gibi vav-nun (

ﻥﻭ

)’la cemi olur.63

ez-Zemahşerî; Sıfat-ı Müşebbehe, sıfat-ı câriyeden değildir. Yani isimde câri olan o sırada meydana gelen sıfatlardan değildir. Ancak müzekkerlik,

62

Tacettin Uzun vd., “Sarf Bilgisi”, Konya, 2006, s. 228. 63

İbn Serrâc, Ebu Bekr Muhammed b. Sehl, “el-Usûl fi’n-Nahv”, Matbaatu Nu’man, Necef el-Eşrâf, 1973, I/130.

müenneslik, tesniyelik ve cemilikte câri sıfatlara benzemektedir. Sıfat-ı Müşebbehe müzekkerlik-müenneslik, tesniye ve cemilikte müşebbehtir, benzerdir.64

İbn Hâcib65, el-İsferâyinî66, eş-Şerîf el-Cürcânî67’nin tarifleri ise: Lazım fiilden türetilen ve devamlı olarak o fiilin ifade ettiği hal içinde bulunmayı ifade eden, sabit bir mana üzere kalan isimdir sıfat-ı müşebbehe.

İbn Yaîş; İsm-i faile benzeyen ve mevsuflarıyla devamlılık bildiren sıfatlardan örnekler verir. Harflerin sayısı, sükunler ve harekeler konusunda fiillerle birleşmesi örnekleriyle aynı olmadığını söyler.68

Bu örneklerden de görülüyor ki sıfatı müşebbehenin sübuta delaletliğini zikretmeden ism-i faile benzerliğini önemsiyorlar.

Bu tariflerden anladığımız kadarıyla şu hususlara dikkat etmemiz gerekir: 1- Fiilden türemesi, kelime fiilden türemeksizin elde edilirse sıfat-ı müşebbehe olarak isimlendirilemez.

2- Lazım olması, ism-i fail kalıbından türetilir demektir.

3- Sabit mana üzere olması, lazımdan türeyen ism-i tafdil ve lazım ism-i failden oluşturulmasıdır.

“Teshîlü’l-Fevâid ve Tekmîlü’l-Mekâsıd” adlı eserde sıfat-ı müşebbehe, takdiri ve tahkiki manada sabit lazım fiille alakalıdır, denir. Şartsız olarak bilineni ve bilinmeyeni, karışıklığı ve alakayı karşılar.69

İbn Nâzım ve el-Eşmûnî şöyle der: İsm-i tafdil dışında, lazım fiilden türetilen ve sonradan oluşmuş ifadeler olmaksızın elde edilen bir sigadır. Böylece

64

ez-Zemahşerî, Cârullah Ebu’l-Kasım Muhammed b. Ömer, “el-Mufassal fî İlmi’l-Arabiyye”, Kahire, I/230.

65 el-Esterebâzî, Raziyeddin Muhammed b. Hasan, “Şerhu Şafiyeti İbn Hâcib”, Beyrut, 1975, II/205. 66 el-İsferâyinî, Taceddin Muhammed b. Muhammed, “Lübâbü’l-İ’rab”, 1984, s. 480.

67 el-Cürcânî, Ebu’l-Hasan, “et-Ta’rifât”, Daru’l-Tunusiyye, 1971, s. 147. 68

İbn Yaîş, Ebu’l-Bekâ Yaîş b. Ali, “Şerhu’l-Mufassal”, Beyrut, VI/81. 69

İbn Mâlik, Ebu Abdullah Muhammed Cemâleddin, “Teshîlü’l-Fevâid ve Tekmîlü’l-Mekâsıd”, thk: Muhammed Kamil Berekât, Dâru’l-Kitab, 1971, s. 139.

gelecek ve geçmiş için olmadığı, yani zamanla kayıtlı olmaksızın sürekli ve kalıcı olması gerektiği görüşündedirler.70

İbn Hişâm71 ve el-Ezherî72; sıfat-ı müşebbehe, yapılandırılmış bir sıfattır. İsm-i Tafdil sigası haricinde türetilen, devamlılık ifade eden ve mamulü kendisinin önüne geçemeyen sıfattır şeklinde tarif ederler.

Bilindiği gibi Türkçemizde sıfat, bir ismi niteleyen sözcük olarak tanımlanmaktadır. İsmi niteleyen bu sıfatın, kalıcı veya geçici bir özellik arzetmesi arasında hiçbir fark yoktur.

Ancak Arapça’da farklı bir durum söz konusudur. Bir şahıs veya nesnedeki geçici bir vasfa işaret edilmek istendiğinde, ism-i fail kalıbında türetilmiş olan gerçek sıfatlar kullanılır. Buna karşılık, söz konusu şahıs veya nesnedeki bu nitelik, kalıcı ve daimi bir nitelikse, yani kendisinde o anda mevcut olan ve bir süre sonra kaybolabilen türden geçici ve zamanla sınırlı bir nitelik değilse bu takdirde sıfat-ı müşebbehe adını verdiğimiz, zamanla bağlantısı olmayan niteleyici yapılar kullanılır. Sözgelimi, güzellik-çirkinlik, mükemmellik-eksiklik, belli bir renkte bulunuş gibi özellikler ancak sıfatı müşebbehe adını verdiğimiz sözcük türleri ile tanımlanırlar. Daha açık bir örnek vermek gerekirse, gülen bir insanın kısa bir süre sonra ağlaması, oturan bir insanın anında ayağa kalkması, yürüyen bir insanın anında durması mümkün olduğu, ilk vasıflar derhal zıddına dönüşebileceği için ağlayan/gülen/ayağa kalkan/oturan/giden/duran gibi sıfatlar ism-i fail kalıpları kullanılarak elde edilir. Ancak, yorgun bir insanda yorgunluk, pinti tabiatlı bir insanda pintilik hissi, cesur bir insanda cesaret duygusu nispeten daha kalıcı bir nitelik arzettikleri için yorgun/pinti/cesur sıfatları ism-i fail formunda değil, sıfat-ı müşebbehe formunda getirilirler.

Bir kelimenin ism-i fail kalıbında mı yoksa sıfat-ı müşebbehe formunda mı geleceğini anlamak için şu basit ayrıma da dikkat edilebilir: Kendisinde (bir eylemi veya bir işi) yapmak/etmek anlamları bulunan fiillerden türetilen sıfat anlamlı

70

el-Eşmûnî, Nuruddin Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed, “Şerhu’l-Eşmûnî ale’l-Elfiye İbn Mâlik”, thk: Muhiddin Abdülhamid, Beyrut, 1955, s. 172.

71

İbn Hişâm, Ebu Muhammed Abdullah Cemâleddin, “Katru’n-Nedâ ve Bellu’s-Sadâ”, Beyrut,1997, s. 278-279.

sözcükler ism-i fail kalıbında getirilirler. Dolayısıyla okumak, yazmak, vurmak, gitmek, kırmak, gülmek gibi eylemlerden türetilecek olan sıfatlar ism-i fail kalıbında getirilir. Kendisinde (belli bir niteliğe) sahip olmak, bulunmak anlamları bulunan fiillerden türetilen sıfat anlamlı sözcükler ise sıfat-ı müşebbehe kalıplarında getirilirler. Dolayısıyla pişman olmak, cesur olmak, sarhoş olmak, güzel olmak, yorgun olmak, kızgın durumda bulunmak gibi eylemlerden türetilecek olan sıfatlar ise sıfat-ı müşebbehe kalıplarından getirilir.73

Benzer Belgeler