• Sonuç bulunamadı

2587-2588 numaralı (H. 1247/ M. 1832) Harput Sancağı Arapgir Kazası müslüman- gayrimüslim nüfus defterlerinin trankripsiyonu ve karşılaştırmalı değerlendirmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "2587-2588 numaralı (H. 1247/ M. 1832) Harput Sancağı Arapgir Kazası müslüman- gayrimüslim nüfus defterlerinin trankripsiyonu ve karşılaştırmalı değerlendirmesi"

Copied!
846
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

BATMAN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

2587-2588 NUMARALI (H. 1247/ M. 1832) HARPUT SANCAĞI ARAPGİR KAZASI MÜSLÜMAN-GAYRİMÜSLİM NÜFUS DEFTERLERİNİN TRANKRİPSİYONU VE

KARŞILAŞTIRMALI DEĞERLENDİRMESİ

(YÜKSEK LİSANS TEZİ)

Ozan ERMAN

(2)

T.C.

BATMAN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

2587-2588 NUMARALI (H. 1247/ M. 1832) HARPUT SANCAĞI ARAPGİR KAZASI MÜSLÜMAN-GAYRİMÜSLİM NÜFUS DEFTERLERİNİN TRANKRİPSİYONU VE

KARŞILAŞTIRMALI DEĞERLENDİRMESİ

(YÜKSEK LİSANS TEZİ)

Ozan ERMAN

Danışman Prof. Dr. Mustafa Nuri TÜRKMEN

(3)

sosYAL eiLiruLen emsrirUsU

TEZ KABUL VE ONAYI

Prof. Dr. Mustafa Nuri TURKMEN danrgmanh[rnda Ozan ERMAN tarafindan hazrrlanan "2587-2588 Numarah (H.1247/M. 1832) Harput Sanca[r Arapgir Kazasr

Miisltiman-Gayrimiislim Niifus Defterlerinin Transkripsiyonu ve Karqrlagtrrmah

De[erlendirmesi" adh

tez

gahgmasr 2210212019 tarihinde aga[rdaki

jtiri

i.iyeleri

tarafindan oy

birli[i

ile Batman Universitesi Sosyal Bilimler Enstittisi.i Tarih Anabilim

Dalr'nda YUKSEK LISANS TEZL olarak kabul edilmigtir.

lmza

,

4

Dog. Dr. Ferhat KORKMAZ

SBE Miidtir V.

gi

M

Jiiri

Uyeleri

Baqkan

Prof. Dr. Mustafa Nuri TURKMEN

Uv.

Dr. Ogr. Uyesi Tekin iOf,U

tiy*

Dr. Ogr. Uyesi Efe DURMU$

Yukandaki sonucu onaylanm.

#

(4)

TEZ BİLDİRİMİ

Bu tezdeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edildiğini ve tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada bana ait olmayan her türlü ifade ve bilginin kaynağına eksiksiz atıf yapıldığını bildiririm.

DECLARATION PAGE

I hereby declare that all information in this document has been obtained and presented in accordance with academic rules and ethical conduct. I also declare that, as required by these rules and conduct, I have fully cited and referenced all material and results that are not original to this work.

Ozan ERMAN 28.02.2019

(5)

i   

Yüksek Lisans Tezi

2587-2588 NUMARALI (H. 1247/ M. 1832) HARPUT SANCAĞI ARAPGİR KAZASI MÜSLÜMAN- GAYRİMÜSLİM NÜFUS DEFTERLERİNİN

TRANKRİPSİYONU VE KARŞILAŞTIRMALI DEĞERLENDİRMESİ Ozan ERMAN

Batman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı

Danışman: Prof. Dr. Mustafa Nuri TÜRKMEN 2019, 831 Sayfa

İmparatorluk özelliğine sahip olan Osmanlı’da yürütülen nüfus hizmetleri, geçmişten günümüze kadar devam eden uzun bir tarihi serüvene sahiptir. Osmanlı Devletinin kuruluşundan itibaren asker toplamak ve vergi almak amacıyla belirli aralıklarla tahrir yapılmış ve çeşitli kayıtlar tutulmuştur. Osmanlı’da modern anlamdaki nüfus hizmetleri, 1831 nüfus sayımından sonra Dâhiliye Nezareti bünyesinde Ceride-i Nüfus Nezareti ve bu işleri Sancaklarda yürütecek Defter Nazırlıklarının kurulmasıyla başlamıştır. 1831 tarihinde yapılan ilk genel nüfus sayımından sonra 1844, 1852, 1856, 1866, 1881, 1882 ve 1905 gibi değişik tarihlerde bölgesel veya genel nüfus sayımları yapılarak, kayıtların güncel tutulmasına önem verilmiştir.

Osmanlı Devleti’nin XIX. Yüzyıldaki toplumsal, siyasal ve ekonomik tarihini büyük ölçüde nüfus ve nüfus hareketleri belirlemiştir. Nüfus defterleri tutuldukları yerlerle ilgili olarak başta mahalle ve köy isimlerini vermek suretiyle, idari yapılanmayı, erkek nüfusun sayısını ve askerlik durumlarını, vergi mükelleflerini, doğum ve ölüm tarihlerini, kullanılan isim ve lakapları ortaya koyması açısından büyük önem taşırlar.

Bu bilgilerin bulunduğu 02587 ve 02588 numaralı Harput Sancağı Arabgir Kazası Müslüman ve gayrimüslim defterleri hicri 1247 Miladi 1832 tarihli nüfus istatistiklerini içerir. Defterdeki bilgiler nüfus, yaş, lakap, meslek, yer değişikliği, vergi, fiziksel engel durumu gibi başlıklar halinde tablolar halinde tasnif edilmiştir. Elde edilen bilgiler üzerinden dönemin demografik, ekonomik ve sosyal yapısı hakkında birçok sonuca ulaşılmıştır.

(6)

ii   

Master’s Thesis

TRANSCRIPTION AND COMPARATIVE EVALUOTIAN OF MUSLIM AND NONMUSLIM HARPUT SUBPROVINCE ARABGIR DISTRICT’S POPULATION BOOK NUMBERED

2587-2588 (H.1247/M.1832) Ozan ERMAN

Batman University Institute of Social Sciences The Department of History

Supervisor: Prof. Mustafa Nuri TÜRKMEN 2019, 831 Pages

Civil services carried out in the Ottoman which had the characteristics of an empire has an historical adventure from ongoing from the past to today. Since the establishment of the Ottoman Empire, censuses were made and various records were kept to recruit soldiers and collect taxes. Civil services in the modern sense started in the Ottoman with the establishment of Ministries of Registration to carry out these services in the Districts and Ministry of Civil Registry within Ministry of Internal Affairs after the population census of 1831. After the first general population census made in 1831, regional and general population censuses were made in various dates such as 1844, 1852, 1856, 1866, 1881, 1882 and 1905, and care was taken to keep the records up-to-date.

Social, political and economic history of Ottoman State in 19th Century was mostly defined

by population and population movements. Civil registers carry a great importance in terms of revealing administrative structure, number of male population and military service statuses, tax payers, birth and death dates, used names and nicknames by means of providing neighborhood and village names regarding where they are kept.

Registers of Muslims and non-Muslims for Harput District Arabgir Township numbered 02587 and 02588, which contains these information, includes population statistics dated hegira 1247 and Gregorian 1832. The information in the registry are classified as tables under the titles such as population, age, nickname, profession, change of address, tax, physical disabilities. Many results were obtained about the demographical, economic and social structure of the period.

 

Key Words: Arabgir, Harput, Population, Population Census, Soldier, Tax  

(7)

iii ABSTRACT ... ii ĠÇĠNDEKĠLER... iii TABLOLAR LĠSTESĠ ... v ÖNSÖZ ... vii KISALTMALAR ... ix I.BÖLÜM GĠRĠġ... 1

1.HARPUT ADININ MENġEĠ ... 1

2.TARĠH ĠÇĠNDE HARPUT... 2

2.1.Ġlkçağlardan Türk Fethine Kadar Harput ... 2

2.2.Türk Fethinden Osmanlı Hâkimiyetine Kadar Harput... 3

2.3.Osmanlılar Zamanında Harput... 4

3.ARABGĠR ĠSMĠNĠN MENġEĠ ... 9

4.TARĠH ĠÇĠNDE ARABGĠR ... 11

4.1.Ġlkçağlardan Türk Fethine Kadar Arabgir... 11

4.2.Türk Fethinden Osmanlı Hâkimiyetine Kadar Arabgir ... 13

4.3.Osmanlılar Zamanında Arabgir ... 15

5.OSMANLI DEVLETĠNDE NÜFUS SAYIM USULÜ ... 17

5.1.Osmanlı Devleti‟nde Klasik Sayımlar (Tahrir)... 18

5.2. Osmanlı Devleti'nde Modern Nüfus Sistemi ... 26

6.MĠLLET SĠSTEMĠ ... 36

II. BÖLÜM 7.NÜFUS DEFTERLERĠNĠN TANITIMI ... 44

7.1.02587 No‟lu Müslim Nüfus Defteri... 44

7.2.02588 No‟lu Gayrimüslim Nüfus Defteri ... 46

02587 NO’LU MÜSLĠM NÜFUS DEFTERĠNĠN DEĞERLENDĠRMESĠ... 48

02588 NO’LU GAYRĠMÜSLĠM NÜFUS DEFTERĠNĠN DEĞERLENDĠRMESĠ ... 91

02587 NUMARALI MÜSLÜMAN VE 02588 NUMARALI GAYRĠMÜSLĠM DEFTERLERĠNĠN KARġILAġTIRILMASI ... 111

(8)

iv

TRANSKRĠPSĠYONU... 115

02588 NO’LU GAYRĠMÜSLĠM NÜFUS DEFTERĠNĠN TRANSKRĠPSĠYONU... 550

SONUÇ ... 726

KAYNAKÇA ... 728

EKLER ... 734

(9)

v

Tablo 1: 02587 Numaralı Müslüman Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda DıĢarı Gidenler ... 49

Tablo 2: 02587 Numaralı Müslüman Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda Fiziki Özelliklerine Göre Verilen Lakaplar ... 53

Tablo 3: 02587 Numaralı Müslüman Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda Mesleki Özelliklerine Göre Verilen Lakaplar ... 54

Tablo 4: 02587 Numaralı Müslüman Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda Yer Ġsimlerine(MenĢe) Göre Verilen Lakaplar ... 56

Tablo 5:02587 Numaralı Müslüman Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda Etnik Kökenlerine Göre Verilen Lakaplar ... 58

Tablo 6: 02587 Numaralı Müslüman Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda Sosyal Durumlarına Göre Verilen Lakaplar... 59

Tablo 7: 02587 Numaralı Müslüman Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda Akrabalık Belirten Ġsimler... 60

Tablo 8: 02587 Numaralı Müslüman Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda Tespit Edilen Meslek ÇeĢitleri ... 61

Tablo 9: 02587 Numaralı Müslüman Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda Özürlülerin DağılıĢı ... 66

Tablo 10: 02587 Numaralı Müslüman Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda Tev‟em‟lerin (Ġkiz) DağılıĢı ... 67

Tablo 11: 02587 Numaralı Müslüman Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda Mefkudların DağılıĢı ... 69

Tablo 12: 02587 Numaralı Müslüman Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda “Zade” DağılıĢı... 75

Tablo 13: 02587 Numaralı Müslüman Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda Yetimlerin DağılıĢı ... 77

Tablo 14: 02587 Numaralı Müslüman Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda Tespit Edilen Mahalle ve Köy Ġsimleri ... 80

(10)

vi

Tablo 17: 02587 Numaralı Müslüman Defterine Göre 1832 Yılında Arabgir Kazası

Nüfusu ... 90

Tablo 18: 02588 Numaralı Gayrimüslim Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda DıĢarı Gidenler ... 91

Tablo 19: 02588 Numaralı Gayrimüslim Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda Fiziki Özelliklerine Göre Verilen Lakaplar ... 93

Tablo 20: 02588 Numaralı Gayrimüslim Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda Mesleki Özelliklerine Göre Verilen Lakaplar ... 94

Tablo 21: 02588 Numaralı Gayrimüslim Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda Yer Ġsimlerine(MenĢei) Göre Verilen Lakaplar ... 95

Tablo 22: 02588 Numaralı Gayrimüslim Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda Sosyal Durumlarına Göre Verilen Lakaplar... 96

Tablo 23: 02588 Numaralı Gayrimüslim Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda Etnik Kökenlerine Göre Verilen Lakaplar ... 98

Tablo 24: 02588 Numaralı Gayrimüslim Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda Akrabalık Belirten Ġsimler... 99

Tablo 25: 02588 Numaralı Gayrimüslim Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda Tespit Edilen Meslek ÇeĢitleri ... 100 Tablo 26: 02588 Numaralı Gayrimüslim Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda Özürlülelerin DağılıĢı ... 105

Tablo 27: 02588 Numaralı Gayrimüslim Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda Mefkud ġahısların Dağılımı ... 106

Tablo 28: 02588 Numaralı Gayrimüslim Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

Kazası‟nda Gayrimüslim Vergi Türleri... 107

Tablo 29: 02588 Numaralı Gayrimüslim Defterine Göre 1832 Yılında Arapgir

(11)

vii

Türk tarihinin en uzun ömürlü devleti olan Osmanlı Ġmparatorluğu gerek içtimai, gerek siyasi ve iktisadi açıdan köklü bir sistem meydana getirerek, çağdaĢlarından veyahut kendisinden önceki Ortadoğu ve Akdeniz medeniyetlerinden ve Selçuklulardan ve diğer Türk devletlerinden aldığı uygulamaları sentezleyerek kendine has bir sistem vücuda getirmiĢtir. Meydana getirdiği bu sentezle kendisinden önceki hiç bir devlette olmayan uygulamalarla özgün bir Ġmparatorluk özelliğine sahip olmuĢtur.

Osmanlı Devleti‟nin XIX. Yüzyıldaki toplumsal, siyasal ve ekonomik tarihini büyük ölçüde nüfus ve nüfus hareketleri belirlemiĢtir. Nüfus defterleri tutuldukları yerlerle ilgili olarak baĢta mahalle ve köy isimlerini vermek suretiyle, idari yapılanmayı, erkek nüfusun sayısını ve askerlik durumlarını, vergi mükelleflerini, doğum ve ölüm tarihlerini, kullanılan isim ve lakapları ortaya koyması açısından büyük önem taĢırlar.

ÇalıĢmanın konusu olan Arabgir Kazasının Nüfusu Başbakanlık Osmanlı Arşivi Nüfus Defterleri Kataloğunda NFS.d. koduna kayıtlı 02582 ve 02588 numaralı defterler incelenerek hazırlanmıĢtır.

ÇalıĢmanın ilk bölümünde Harput Sancağı ve Arabgir Kazası tarihçesi hakkında bilgi verilmiĢ ve ilgili yerlerinin idari taksimatı yönünde açıklamalar yapılmıĢtır. Aynı bölümde Osmanlı tahrirleri ve nüfus sayımlarından bahsedilerek nüfus konusu üzerinde temel anlayıĢlar ortaya konulmuĢtur. Ayrıca bu bölümde Osmanlı millet sistemi Ġmparatorluk içindeki geliĢimi incelenerek açıklamalar yapılmıĢtır.

Ġkinci bölümünde defterlerin tanıtımı yapılarak inceleme yaptığımız defterlerin değerlendirilmesine geçilmiĢtir. Defterler yalnızca dönemin nüfus miktarı hakkında bilgi vermekle kalmamıĢ ayrıca kiĢilerin isimleri, lakapları, yaĢları, meslekleri ve hatta sayım yapıldığı esnada kiĢinin göç ettiği yer değiĢiklikleri ile ilgili bilgiler içermektedir.

(12)

viii

nokta koyduk.

Yaptığımız çalıĢmada, inceleme yaptığımız defterler ıĢığında hemen hemen aynı tarihlerde yapılan Müslüman ve Gayrimüslim nüfus sayımları gözden geçirilmiĢtir. Bu sayımlar sonunda Müslüman ve Gayrimüslim nüfusunun Arabgir Kazası içerisinde dağılımı, iktisadi durumu ve kiĢi özellikleri incelenmiĢtir.

Bu inceleme esnasında büyük yardım ve desteklerini gördüğüm değerli danıĢman hocam Prof. Dr. Mustafa Nuri Türkmen‟e saygılarımı sunarım. Yine çalıĢmam sırasında desteğini esirgemeyen eĢim Meltem Erman‟a sonsuz sevgi ve teĢekkürlerimi sunarım.

Ozan Erman Batman-2019

(13)

ix

A.g.m : Adı geçen makale A.g.e : Adı geçen eser

BOA. : BaĢbakanlık Osmanlı ArĢivi C: : Cilt

Çev. : Çeviren

DĠE : Devlet Ġstatistik Enstitüsü

TDVĠA :Türkiye Diyanet Vakfı Ġslam Ansiklopedisi Ed. : Editör

NFS.d : Nüfus Defteri s. : Sayfa

S: : Sayı

(14)

I.BÖLÜM GĠRĠġ 1.HARPUT ADININ MENġEĠ

Harput bölgesine ne gibi bir isim verildiği konusunda çeĢitli fikirler ileri sürülmüĢtür. Ġshak Sunguroğlu'nun belirttiğine göre millattan önce XVI. yüzyıllarda "İşuva" namıyla isimlendirilmiĢtir1. Yunan Coğrafyacısı Strabo, "Sophene" bölgesinde bulunan Karkathiokerta ve Arsamosata adlı iki Ģehirden bahsetmektedir. Bunlardan birincisi ile Harput'un kastedildiği ve Harput adının menĢeinin bu Karkathiokerta olduğunu söylemektedir.

Nitekim Harput ve çevresi hakkında kesin bilgiler miladi IV. yüzyılda baĢlamakta, Ġranlılar tarafından zabtedildiğinden bahisle Harputa Ziata Castellum denildiği görülmektedir. Arapçaya da bu tabir Hısn-ı Ziyad Ģeklinde geçmiĢtir2

. Ermenilerde "Handzit" diye adlandırılan bu bölgeye3 Hititler "İşuva" , Urartular "Supani", Eski Yunanlılar ve Romalılar ise "Sophene" adını vermiĢlerdir4.

Harput adının konusunda öne sürülen fikirler arasında yoğunluğu oluĢturan "Kar/Har-Taş", "Pert/Berd-kale" den oluĢan TaĢkale açıklaması yer alırken5 Evliya Çelebi'ye göre Hz. Ġsa eĢeğini Harput otlağına koyupta Hz.Risalet-Penahın kutlu zamanlarında eĢek hala hayatta iken Mesih milletleri eĢeğe taptığından buraya Acem dilinde "Dâr-ı Har-put" denildiği görülmektedir6.

Bizans kaynaklarında ise Harput'un "Kharpeta" olarak geçtiği tespit olunmuĢtur ki yukarıda adı geçen ve yeri tespit olunamayan Ģehrin Harput olacağu kuvvet ve muhtemeldir7. Frank tarihçileri tarafından "Quartapiert" olarak kaydedilmiĢtir. Osmanlı devrine ait belgelerde ise "Harput" kelimesinin değiĢik Ģekillerde yazıldığı ve Arapça'da geçen "Hartabird" Ģekline de rastlanmakla beraber,

1

Ġshak Sunguroğlu, Harput Yollarında, C.1, Ġstanbul 1958, s. 42.

2

Mehmet Ali Ünal, XVI. yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566), Ankara 1989, s.11.

3

Rıfat Araz, Harput'ta Esk i Türk İnançları ve Halk Hek imliği, Ankara 1995, s. 12.

4

Nurettin Ardıçoğlu, Harput Tarihi, No:1, Ankara 1997, s.8-9-17.

5

Ertuğrul Danık, Ortaçağ'da Harput, Ankara 2001, s.2.

6

Evliya Çalebi, Seyehatname, (Haz: Seyit Ali Kahraman - Yücel Dağlı), C.3, Ġstanbul 2006, s.300.

7

(15)

umumiyetle en sık rastlanan Ģekil "Harpurt" veya "Harpurd" biçiminde olanıdır. XIX. Yüzyılda ise "r" harfinin resmi yazıĢma ve vesikalarda da ortadan kalktığı tahmin edilmektedir8.

2.TARĠH ĠÇĠNDE HARPUT

2.1.Ġlkçağlardan Türk Fethine Kadar Harput

Tarih içinde farklı isimlerle anılan ve Anadolu'nun en eski yerleĢim yeri olan Harput çeĢitli uygarlıkların merkezi olmuĢtur9

. Tarihte bilinen en eski sakinleri Hurriler veya bunlarla akraba kavimlerin olduğu düĢünülmektedir. M.Ö. 2000 yıllarından itibaren Doğu Anadolu'ya yerleĢip bir ara bütün Asya'yı hâkimiyet altına alan Hurrilerin kurduğu Mitanni devletinin merkezi Cenup ġarki Anadolu'da bulunan "Vasukani" Ģehriydi. M.Ö. XIV. asırda yıkılmıĢ olan Mitanni devletinin topraklarına Hitit kralı Subbiluliuma zamanından itibaren Hititler hâkim olmuĢlardır. Bu tarihten itibarenn Harput mıntıkası Hititlerin hâkimiyeti altında fakat yerli prensler tarafından yönetilmiĢtir10

.

Harput çevre tarihi Paleolitik çağ'a kadar inmekle beraber M.Ö. XII. yüzyılda Hitit devletinin yıkılmasıyla birlikte karanlık bir dönem yaĢanan bölgede çeĢitli kavimlerin egemenliği hüküm sürmüĢtür. Bunlardan biri olan ve Asur kaynaklarında MuĢki adıyla bilinen kavimdir. Yine aynı dönemlerde Asurluların da egemenlikleri söz konusudur. M.Ö. VIII. Yüzyılda Kral Menua zamanında (M.Ö. 810-785) Urartular, M.Ö. Med aĢiret reislerinden Dayarikku tüm Med aĢiretlerini bir araya getirerek burada bir devlet kurar. M.Ö. 560'da ise Persler ise bölgeyi ele geçirip bölgede satraplık sistemini kurarlar. Harput ve çevresini içine alan satraplık ise 3.büyük satraplık olan "Medya satraplığı" dır11

.

M.Ö. 334'te Pers satraplarının önce Granikos Çayı kıyısında, sonra Gaugamela'da Büyük Ġskendere yenilip tarihe karıĢması ve bölgenin kısa sürede Ġskender ordularınca fethedilmesiyle bölge Makedonların egemenliğine girer.

8

Ünal a.g.e, s.12.

9

Salih Akyel, "XIX. yüzyılda Harput Sancağının Demografik Yapısı Üzerine Bir Değerlendirme", C.34, S.57, 2015, s.201.

10

Ardıçoğlu, a.g.e, s.8.

11

(16)

Ġskenderin M.Ö. 323'te ölümünden sonra Ġskender‟in ünlü komutanı Selevkos bölge hâkimiyetini devam ettirir12

.

M.Ö. I. yüzyıldan III. yüzyıla kadar aralıklarla Romalıların nüfuzu altına giren Harput, III. yüzyılda kesin olarak Bizans hâkimiyeti altında kalmıĢ ve bu durum M.S. VII. yüzyılın sonlarına kadar devam etmiĢtir. Arapların bu yöreye yerleĢtikleri dönemde (642-650) Harput, Arap-Bizans siyasi ve askeri rekabetlerine sahne olan bölge olmuĢtur. Harput 934'te en son Bizans hâkimiyetine geçmiĢ ve Bizansların bu Ġkinci yönetim devri, Anadolu‟nun Türkler tarafından fethine kadar devam etmiĢtir13. Malazgirt savaĢından önce Azerbaycan, Ahlat ve Halep mıntıkalarında karargah kurmuĢ olan Türkmenlerin Anadolu'nun muhtelif bölgelerine tevcih ettikleri akınlar sırasında Harput ve çevresine de uğradıkları bilinmektedir14.

2.2.Türk Fethinden Osmanlı Hâkimiyetine Kadar Harput

1071 Malazgirt SavaĢı'ndan sonra Bizans yönetiminde oluĢan otorite boĢluğundan yararlanan ve Harput çevresinden Çukurova'ya kadar olan bölgede egemenlik kuran Ermeni Fileratos, bir müddet dirense de bu bölgede fazla tutunamamıĢtır. Sultan MelikĢah tarafından Diyarbakır‟ın fethedilmesiyle görevlendirilen Fahrüd-Devle'nin yanında bulunan Çubuk ve Artuk beylere Diyarbakır kuĢatmasının uzun sürmesi üzerine Harput ve civarını fethetme görevi Fahrüd-Devle tarafından verilmiĢtir. 1087 yılında Çubuk Bey 300 atlı süvari ile Fileratos'un elinde bulunan Harput'u alır. Çubuk Bey Harput ve civarında Selçuklulara bağlı olarak bu bölgede Çubukoğulları namıyla kendi beyliğini kurar. Fakat Çubuk Beyin bu egemenliğinin hangi tarihe kadar sürdüğü tam olarak bilinmese de oğlu Mehmet Bey döneminde (1116-1113) Çubukoğullarının hâkimiyetinin sürdüğü bilinmektedir15 . 12 Danık, a.g.e, s.6. 13 Araz, a.g.e., s.13. 14

Türk fethi arifesinde Harput Ġmparator Romanos Le Kapen zamanında teĢkil edilmiĢ olan ve Yukarı Fırat'ın suladığı bir kısım arazi ile Murat suyunun kolları sahasını kaplayan Mezopotamya temi içerisinde yer alıyordu. Ünal, a.g.e., s. 14.

15

(17)

Çubukoğullarının Harput gibi önemli bir merkezde kurulmuĢ olması Türkmenlerin bölgede yerleĢmelerini kolaylaĢtırmıĢtır. Bu sıralarda Türkler bütün Doğu ve Güneydoğu'ya hâkim oldukları gibi Türkiye Selçuklu kuvvetleri de Orta ve Batı Anadolu‟ya sahip olmuĢlardı. Daha sonra Belek, Çubuk Beyin ölümünden sonra Harputa hâkim olan oğlu Mehmet'in ölümü üzerine 1113 yılında Palu, ÇemiĢgezek, Hanzit ve Dersim havalisini ele geçirerek kendi beyliğini tesis etmiĢtir.

Artuklu idaresi altındaki Harput ve çevresi geliĢerek yurt arayan Türkmenlerin iskân bölgesi oldu. Belek, hâkimiyet sahasını Mengücek Oğullarının ülkesi Kemah ve Erzincan bölgelerinde akınlar yaparak geniĢletti. Belek Gazinin Menbic'i kuĢattığı sırada ölmesi ile bölge Belek'in ülkeyi vasiyet ettiği ancak iktidar sahibi olmayan TimurtaĢ‟tan evvel kardeĢi Süleyman, Belek‟in Harput ve Paludaki beyliğine sahip oldu. Süleyman'ın ölümü üzerine aynı sülaleden olan Sökmen Beyin oğlu ve Hısn-ı Keyfa emiri Davud'un eline geçmiĢtir.1185 yılında Selahaddin Eyyubi'nin hizmetinde olan Ebu Bekr Harputa sahip oldu. Ebu Bekr oğulları döneminde Harput Eyyubi hâkimiyetindeydi. Sultan I.Aladdin Keykubat orduları ve Eyyubi-Artuk ordularına karĢı yaptığı Harput civarındaki savaĢta Selçuklular kazanarak Türkiye Selçukluları bölgeye hâkim olup Artukluların Harput Ģubesi tarihe karıĢtı. Aladdin Keykubat‟tan sonra yerine geçen oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Moğollar Anadolu‟ya hâkim olup 1243 Kösedağ SavaĢıyla Selçukluları yenmeleriyle bütün Doğu Anadolu ve Harput çevresini ele geçirmiĢlerdir. Ġlhanlı hâkimiyetinden sonra 1363 yılında Dulkadiroğullarının eline geçen Harput daha sonra Akkoyunluların ve bunu takiben de 1514 yılında Osmanlı Devletinin eline geçmiĢtir16.

2.3.Osmanlılar Zamanında Harput

Sultan Selim'in kardeĢleriyle arasındaki taht mücadelesinden sonra 1514 yılında çıktığı Ġran seferinde Çaldıranda ġah Ġsmail kuvvetlerini büyük bir mağlubiyete uğratması, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun Osmanlı hâkimiyetine geçiĢini temin etmiĢtir. Fakat bölgenin Osmanlı hâkimiyetine girmesinde en mühim rolü ünlü bilgin Ġdris-i Bitlisi oynamıĢtır.

16

(18)

Nitekim Bitlisi, Çaldıran zaferinden sonra derhal harekete geçerek Urmiye civarındaki yerli hâkimleri ve Kürt aĢiretleri ve emirlerinden toplam 25 kiĢinin Osmanlı hâkimiyetine girmelerinde etkili olmuĢtur. Çaldıran mağlubiyetine rağmen, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki hâkimiyetini sürdürmek arzusunda olan ġah Ġsmail'in Çaldıranda ölen komutanı Ustaclu Mehmet Hanın kardeĢi Karahan'ın derhal harekete geçerek Diyarbakır'ı muhasara etmesi üzerine Safevi hâkimiyetine karĢı çıkan Diyarbakır halkı Ġdris-i Bitlisi vasıtasıyla Yavuz Sultan Selimden yardım istemiĢlerdir.

Fakat Yavuz Sultan Selim'in bu sırada Dulkadiroğulları üzerine sefere çıkmıĢ olması mahsurları yardım taleplerinin yerine getirilmesini geciktirmiĢ ve bu yüzden Safevilerin Diyarbakır muhasarası bir yıl kadar sürmüĢtür. Yine Ġdris-i Bitlisi tavsiyesi üzerine Yavuz Selim tarafından Bayburt beyi Bıyıklı Mehmet PaĢa harekete geçmiĢ ve Kürt emirlerinin de ayaklanması üzerine Osmanlı kuvvetleri birleĢip Diyarbakır'a yaklaĢtıkları zaman Karahan, muhasarayı kaldırarak Mardin'e kaçmak zorunda kalmıĢtır.

Buna müteakip Harput'a giren Osmanlı kuvvetleri Ģehri 25 Mart 1516 tarihinde fethetmiĢlerdir. Bu konuyla ilgili farklı eserlerde Harput'un 1515 yılı baharından fethedildiği gibi yanlıĢ bilgiler verilmektedir. Ancak yapılan araĢtırmalar Harput'un fethinin 1516'da gerçekleĢtirildiği bilgisini teyit ettirmektedir. 1516 baharında Diyarbekir'e yardıma giden yeniçeri ve sipahilerin: bilhassa Kemah hâkimi Karaçinoğlu Ahmed Bey'in teĢviki ile kalenin fethine giriĢilmiĢtir. Oldukça müstahkem olan Harput Kalesi'nin üç günde fethedilmesi büyük bir baĢarı olarak tarihte yerini almıĢtır.17

Osmanlı idaresi, Amasya-Tokat-Sivas ve Malatya hattını Bingöl üzerinden Van'a ve Diyarbekir üzerinden Basra'ya bağlayan önemli bir askeri ve ticari yol üzerinde bulunan Harput'u Diyarbekir'e tabii bir eyalet haline getirmiĢtir18

1516 yılında Osmanlı idaresine girdikten sonra 1518,1523 ve 1566 tarihlerinde üç ayrı

17

Ünal, a.g.e., s.24-27.

18

Mehmet Ali Ünal "XVI.yüzyılda Harput Sancakbeyleri" Dünü ve Bugünüyle Harput Sempozyumu (24-27 Eylül 1998) C.1, Elazığ 2005, s.93.

(19)

tahrire tabi tutulmuĢtu19

Yapılan bu tahrirlerde nüfus tespit edilirken her hane 7 kiĢi olarak hesaplanmıĢtır. Bu rakam araĢtırmacılar tarafından sabit bir sayı olarak kullanılmayıp her haneyi 5 ya da 6 olarak da kabul edenler vardır20

.

Kanuni Dönemi'nde 1552'de, III. Ġran seferi için ordular Harput'ta toplanır. 1635 ve 1638 yıllarında IV. Murad, Revan ve Bağdat seferlerinde üç defa Harput'tan geçer. III. Mustafa Dönemi'nde (1757-1774) Harput'taki yeniçerilerin yarattığı huzursuzluk sonucu; PadiĢah, olayları ancak gönderdiği bir fermanla durdurur. 1834' ReĢid Mehmed PaĢa, bölgede düzenlemeler yapmak üzere, geniĢ yetkilerle Sivas, Diyarbakır ve Harput valiliğine atanır. Ancak, vergi vermeyi reddedip, ayaklanan halk ve aĢiretler, paĢanın geliĢini hoĢ karĢılamaz. ReĢid Mehmed PaĢa, Harput'u ordu merkezi yapar. Bu sıralarda bölgede yaĢanan çatıĢmalardan pek çok sivil ve asker ölür. GeliĢmeler sonucu Harput kent merkezi, Harput'un hemen altında bulunan "Mezre" denilen yere taĢınır ve "Mamuret-ül Aziz" adını alır21. Rıfat Araz ise padiĢah olan Sultan Abdulaziz'in adına izafeten bu Ģehrin "Mamuret-ül Aziz" adını aldığını belirtmektedir22

Harput Osmanlı hâkimiyetine katıldığı 1516 yılından itibaren XIX. yüzyılın sonlarına kadar Diyarbekir eyaletine tabi bir sancak olarak kalmıĢtır. Diyarbekir eyaletine bağlı bazı sancaklar, bütün XVI. ve XVII. yüzyıllar boyunca "yurtluk-ocaklık" veya "hükümet statüsü" altında "mülkiyet üzere" tasarruf edildiği halde, Harput daima, klasik bir Osmanlı sancağı olma özelliğini korumuĢtur23

Osmanlı toplum düzeninin ve yönetim felsefesinin temelini oluĢturan fikirler, " daire-i adliye" yani "adalet dairesi" veya "hakkaniyet" çemberi" adı verilen bir formülle açıklanmıĢtır. Bu anlayıĢa göre:

-Dünya barıĢı adaletle sağlanabilir: -Dünya, duvarı adalet olan bir bahçedir: -Devletin düzenleyicisi Ģeriattır:

19

Ahmet Aksın, "Osmanlı Döneminde Harput'un Ġdari Yapısı" Dünü ve Bugünüyle Harput Sempozyumu(24-27 Eylül 1998) C.1, Elazığ 2005,s.61, ss.61-76

20

Ahmet Aksın, "Osmanlı Döneminde Harput ġehrinin Demogratif Yapısı" Dünü ve Bugünüyle Harput Sempozyumu(24-27 Eylül 1998) C.1, Yayınları, Elazığ 2005, s.77. ss.77-92.

21

Danık,a.g.e., s.15.

22

Araz, a.g.e., s.14.

23

(20)

-ġeriatın koruyucusu mülk(hükümdar) tür:

-Mülke, yani ülke ve halkı bütünleĢtirerek devlet kuracak iktidara sahip olmak, diğer bir ifadeyle hâkimiyeti elde bulundurmak, sağlam bir ordu gerektirir:

-Ordunun beslenmesi için büyük bir servete ihtiyaç vardır:

-Bu serveti sağlayabilmek için bolluk ve huzur içinde yaĢayan halka (raiyyet) sahip olunması icap eder.

-Halkın bolluk ve huzur içinde yaĢaması, adaletle yönetilmesine bağlıdır.24 Bu bağlamda Osmanlı devletinde halk, toplum barıĢının ve düzeninin temeli olarak görülen ve sosyal hayatın sağlıklı iĢleyebilmesi için gerekli olduğuna inanılan iki büyük sınıfa ayrılmıĢtır.25

Toplum idare edenlerle idare edilenler bakımından "Askeri sınıf" ve "Reaya" adları altında iki kısma ayrılmıĢtır.26

Devlet idaresinde, fonksiyonel ayrıĢımın birinci sırasını askeriler deyimi ile ifade olunan devlet hizmetlileri almıĢtır. Askerilere yaptıkları hizmet karĢılığında, ücretleri ya hazineden nakit para ya da devletin halk üzerinde bulunan alacaklarından kimi vergileri hizmetlilerin kendilerine toplatma suretinde ödeniyordu27. Saltanat beratı ile padiĢahın kendilerine dini ya da idari yetki tanıdığı kimselerden oluĢan yönetenler(askeri) sınıfı; saray halkı, seyfiye, ilmiye ve kalemiyye olmak üzere dört gruptan oluĢuyordu28

.

Devlet idaresinde yer alan ve devlet hizmeti yürüten, fiili olarak hizmette bulunan hakiki askerler ile bunların çocukları, eĢleri ve azat edilmiĢ köleleri, emekli olanları, müderris imam, müezzin, vakıf hademesi gibi elinde padiĢah beratı olan herkes asker sayılmaktaydı29. Görevlerinin niteliği, ödentilerinin türü yönlerinden kendi aralarında gruplara ayrılan "askeri sınıf" kiĢileri, esas görevleri dıĢında devletçe belli zamanlarda belli iĢlere de sürekli ya da geçici olarak memur ediliyorlardı ki böyle bir ek görev için ayrıca para alıyorlardı30

.

24

Bahattin Yediyıldız, "Osmanlı Toplumu,", Osmanlı Devleti Tarihi (Ed: E.Ġhsanoğlu), cilt 2, Ġstanbul 1999, S.444, ss. 441-510.

25

Yediyıldız, a.g.m., s.444.

26

Mehmet Ali Ünal, "Osmanlı Müesseseleri Tarihi", Isparta, 2015, s.40.

27

Mustafa Akdağ, Türk iye‟nin İk tisâdî ve İçtimaî Tarihi, C.II, Ġstanbul 1974,s.114

28

Yediyıldız, a.g.m., s.444.

29

Ünal, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, s.40.

30

(21)

Bundan da askeri sınıfın toplumun servet biriktirme olanağı en geniĢ tabakası durumunda bulundukları anlaĢılıyor31. Öte taraftan askeriler halk ile aralarında çıkan davalarda, özellikle ceza kanunları itibariyle hâkim önüne çıkma bakımından da fiili bir imtiyaza sahiptiler. Halktan olanları ehl-i örf hemen yakaladığı halde, askerde olanlar için kendi zabitlerinin yani Ģeflerinin bu iĢi yapma zorunluluğu yoktu. Askeriler - devlet görevlileri toplumun üst yapısı olmuĢlardır. Bir yandan resmi görevleri, diğer yandan yığdıkları servetleri sayesinde sosyal itibarları baĢta gelmiĢ ve XVII. yüzyılın sonlarına kadar kendilerine rakip tanımamıĢlardır32

.

Reaya, hükümete itaat eden ve vergi veren halk manasına gelen raiyyetin

cem'idir. Yani toplumdaki ana üretici kesim olan, köylü-çiftçi, esnaf ve sanatkâr, tüccar gibi elinde padiĢah beratı bulundurmayan zümrelerdi33

. Raiyyet yahut raiyye, alel-ıtlak tebaa demektir. Osmanlılarda bir zamanlar Ġslam olsun olmasın bütün tebaaya reaya, halk arasında reaya denilirken sonraları yalnız gayrimüslimlere hasır ve tahsis edilmiĢtir34

.

Osmanlı devlet düzeninde askeriler sınıfı dıĢında kalan bütün halk yığınları reaya deyimi ile ifadelendirilmiĢtir35

. Ġdareye hiç bir Ģekilde katılamayan muhtelif ve soylara mensup zümrelerden oluĢan yönetilenlerin yani reayanın görevi hangi din veya soya mensup olursa olsunlar üretim yapmak ve vergi vermek suretiyle askeri sınıfı desteklemekti36

.

Umumiyetle Osmanlı tebaası ve daha hissi manada üretici köylü manasında kullanılmıĢtır. Ekonomik faaliyetlerde bulunan dolayısıyla vergiye tabi olan reayanın hakları kanunla garanti altına alınmıĢtı. Yürürlükteki kanunlara aykırı hareket etmediği müddetçe kimse ona dokunamazdı37. Niyazi Berkes'e göre Reaya daimi olarak reaya kalacaktır. Osmanlı yazarları bunu "reaya oğlu reaya" sözüyle belirtirdi. Artı-değerine malik olup onu yeniden yatırıma koyarak üretimini geniĢletemeyecek: para ekonomisi yolu ile kapitalist üretim Ģekline giremeyecekti38

. 31 Akdağ, a.g.e., s.118. 32 Akdağ, a.g.e., s.118. 33

Ünal, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, s.41.

34

M. Zeki Pekalın, Osmanlı Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C.3, Ġstanbul 1972, s.7.

35

Akdağ, a.g.e., s.114.

36

Yediyıldız, a.g.e., s.444.

37

Ünal, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, s.41.

38

(22)

3.ARABGĠR ĠSMĠNĠN MENġEĠ

Eski çağlardan beri yerleĢmeye açık olan Arabgir; Urartu, Hitit, Med, Pers, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi pek çok devletlerin yönetimine girmiĢtir. Bölge, tarihi dönemler içerisinde ulaĢım avantajı, uygun arazi ve azda olsa tarımsal arazi potansiyeli sebebiyle günümüze kadar gelmiĢtir39.

Tarihi oldukça eskiye dayanan Arapgir adının menĢei hakkında farklı görüĢler mevcuttur.

Ernst Honingmann, eserini yaklaĢık 930 tarihi civarında kaleme alan Kudame‟ye dayanarak Bizans- Arap hududunun N‟rb, Malatya ve Sumaysat(Simsat) arasından, yani Malatyanın yakınından geçtiğini yazmakta ve burada adı geçen N‟rb‟nin Arabgir olabileceğini belirtmiĢtir40

.

Basim Darkot, kesin kuruluĢ tarihi bilinmeyen Arabgir adının orta çağlardaki Arab fütühatı ile alakalı olduğunu belirtir ve Ermenice‟de buna “Arabkar” denildiğini, Bizans kaynaklarında ise bu bölgenin “Arablekas” olarak telaffuz edildiğini yazmaktadır.41

Türkler tarafından ise Arabgir veya Arapkir Ģeklinde adlandırılmıĢtır42. Ayrıca Arabgir isminin ibn-i Bibi‟nin 1281 tarihine doğru yazmıĢ olduğu Tavarih-i Al-i Selçuk adlı eserinde geçtiği bilinmektedir43

.

Prof.Dr. Afif Erzen‟in 1955 yılında, baĢkanlığını yaptığı Ġstanbul “Arapgir Kültür Derneği” tarafından tertip edilen gece için çıkarılan “Göldağı Dergisi” pek çok araĢtırmaya konu olmuĢtur. Afif Erzen Arapgir isminin Arapgira‟dan geldiği hakkındaki rivayet sırf bir halk etimolojisinden, uydurmasından ibaret olduğunu belirtir ve böyle bir sözün bir Ģehre âlem olduğu hiçbir inanılır tarihi kaynakta kaydedilmiĢ olmadığını, Bundan dolayı, Arapgir isminin Araplarla hiçbir ilgisi yoktur44.

39

Ahmet Aksın-Erdal KarakaĢ, Nüfus Ġcmal Defterine Göre 19.Yüzyılda Arabgir, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi AraĢtırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı:13, 1996, s.91.

40

Ernst Honingmann, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, (Çeviren: Fikret ıĢıltan) Ġstanbul, 1970, s.70.

41

Basim Darkot, “Arabgir mad”, Ġ.A., C.1. s.533.

42

Yusuf Halaçoğlu, “Arabgir”, D.Ġ.A., C.3, s.328.

43

Darkot, a.g.m., s.553.

44

(23)

Yine bugün bazı kaynaklarda Araprakes ve Arapkes olarak geçen yerleĢim yeri ile Arabgir arasında herhangi bir bağlantı olmadığı ortaya çıkmaktadır. Kaynaklarda adı geçen yerin aslında “Arabkara/Arauraka denilen yer olduğu ve ġemseddin Sami‟nin bu kelimeleri Latin harfleri ile ve Fransızların yazımı ile Arabraca diye geçirmesinden kaynaklandığı ileri sürülür.45

Ancak Arabraka-Arauraka diye anılan yeri Ramsay, Arabgir‟den çok daha kuzeye Kelkit-Refahiye arasında gösterir. Ayrıca Antoninus rehberinde, Satala‟dan(Kelkit güneydoğu yakınlarında) Malatya yöresine gidilirken, Satala‟nın 17 mil sonrasında Suissa‟ya onun 28 mil sonrasında Arabraka /Arauraka‟ya varıldığı belirtilmiĢtir. Böylece verilen uzaklıklar Ramsay‟ın haklılığını ortaya koymakla beraber Antoninus Rehberi, Satala‟dan sonra Arabraka-Arauraka‟yı ikinci durak ve Zimara‟yı altıncı durak diye vurgulaması Arabgir‟in Arabraka /Arauraka olmayacağını gösterir46

.

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde, Arabgir hakkında Ģunları söylemektedir: Ġlk defa yapan belli değildir. Lakin Hazret-i Risalet-penah yedi yaĢına ulaĢtığında Arap Hatem-i Tayy Medayin'de EnuĢirvan derdinden Mekke'ye gelip Hazret-i Resulle buluĢtuğunda Hazret'in dedesi Abdülmuttalib 120 yaĢında idi. Onların izniyle bu Hatem-i Tayy bu Arapkir'e gelip mesken edinerek EnuĢirvan'ın baskısından kurtuldu. Bu Arapkir'de asker sahibi olup EnuĢirvan'a galip gelerek Arapkir'i EnuĢirvan'dan aldığı ganimet mallarıyla imar ettiği için Arapkir derler47

.

Antik kaynaklarda geçen “Daskousa48” Ģehrinin Arabgir olduğu belirtilirse‟de, bu konuda karıĢıklıkların olduğu görülür. Zira aynı isimli iki yerin karıĢtırıldığı üzerine görüĢler mevcuttur. Buna mukabil Yorke'nin 1896 yılında Geographical Jounal'da yayınlanan "A Journey in the valley of the Upper Eupharates" adlı makalesinde Dascusa ve Dagusa isimli iki yerden birisi olan Dascusa'nın Melitene bölgesinde, diğerinin Dagusa olduğunu ve Güney Doğu Anadolu'da bulunduğunu belirterek, Dascusa'nın Pingan'ın (Kemaliye'nin kuzey doğusunda, Ġliç Ġlçesi'ne bağlı

45

Aksın-KarakaĢ, a.g.m., s.92.

46

Bilge Umar, Türkiye‟deki Tarihsel Adlar, Ġstanbul 1993, s.93-94.

47

Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyehatnamesi, (Haz:Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı) C-3. Ġstanbul 2006, s.299.

48

ġebin Karahisar dolaylarından Malatya'ya uzanan yol üzerinde, Malatya'nın 50 mil öncesinde bir kasaba. Antoninus Rehberinde gösterilir. Fırat kıyısında ve ilkçağ Penga Köyünün karĢısında idi. (Umar, a.g.e., s.205.)

(24)

Adatepe Köyü) karĢısında olduğunu söylemektedir. Yorke seyahati esnasında Kemaliye'den sonra Penga'ya (Pingan) gittiğini belirtir ki Yorke'nin gittigi Penga'nın, bugün Kemaliye'nin 30 kilometre Kuzey batısındaki Pingan (Penga) harabeleri adı verilen yer olması büyük olasılık teĢkil etmektedir. Dascusa adlı yerleĢmenin Pinga'nın karĢısında bulunması, Pinga'nın ise Kemaliye Kasabası'nın kuzey batısında yer alması Dascusa'nın Arapkir olma ihtimalini tamamen ortadan kaldırmaktadır49

.

Bu rivayetlerden de anlaĢılacağı üzere, Arabgir‟in adının menĢei konusunda herhangi bir fikir birliği olmamakla beraber buranın çok eski tarihlerden beri mevcudiyetini sürdürdüğü anlaĢılmaktadır.

4.TARĠH ĠÇĠNDE ARABGĠR

4.1.Ġlkçağlardan Türk Fethine Kadar Arabgir

Arabgir‟in tarih öncesi durumu, bölgede tam manasıyla bir arkeolojik kazı yapılmadığı için bilinmiyor. Prof. Dr. Kılıç Kökten‟in ifade ettiğine göre Arabgir‟in doğal sebeplerden dolayı eski taĢ devrinden itibaren yerleĢim yerine açık olduğunu belirtmektedir.50 Ayrıca Arabgir suyu uzantısında yapılan çalıĢmalar, araĢtırmalar paleotik belgelerin bu çevrede toplandığını göstermiĢtir51.

Dowid H. French‟in AvĢan Kazısı ön raporunda belirttiği üzere Bölgedeki kalıntılar bölgenin Erken Bronz Çağı, Roma ve Erken Orta Çağ devirlerini yaĢadığını göstermektedir. Bu da yaklaĢık bölgenin 4500 yıllık tarihin olduğu tahmin edilmektedir52. Arabgir ile Malatya‟da yapılan kazılarda Höyük kalıntılarının genellikle Malatya ve Arabgir arasında olduğu gözükmektedir. Bu da bu iki bölgenin aynı zaman diliminde iskâna tabi tutulduklarını gösterir53

.

49 Erdal KarakaĢ, “Arapk ir‟in Kuruluş ve Gelişmesi” Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimle r Derg., C.8,

S.1, Elazığ 1996, s.175.

50

Kılıç Kökten, “Keban Baraj Gölü Alanında TaĢ Devri AraĢtırmaları”, Keban Projesi 1969

Çalışmaları, Ankara 1971, s.15.

51

Kökten, a,g,e,. s.15

52

Dowid H. French. “AvĢan Kazısı Ön Raporu”, Keban Keban Projesi 1968 Çalışmaları, Ankara 1970, s.53.

53

Rehyan Özcan, 1518 (924) ve 1522-1523 (H. 928-929) Tarihli Arabgir Sancağı Sancağı Tahrir

(25)

Etiler Arabgir‟in ilk ahalisi olduğu düĢünülüyor. M.Ö. 1800 yıllarından sonra Etiler bir araya gelip Hitit Krallığını kurunca Arabgir‟de yaĢayanlar da Hitit Krallığına tabi oldular54

.

M.Ö. yaklaĢık 1400-1385 yılları arasında Hitit komĢu devletleri Hitit sınırlarını zorladılar. Ayrıca Doğudan gelen Ġçuvalılar Malatya‟yı alarak Tegerema‟ya (Gürün‟e) kadar ilerlediler. Yine M.Ö. 1390-1350 yılları arasında Anadolu tekrar Hitit hâkimiyetinde bir araya geldi. Ancak M.Ö. 1180‟de Hatti Devleti yıkıldıktan sonra bu bölgede birçok prenslikler meydana geldi55. Bu dönemde Malatya‟da Melidi Prensliği bulunuyordu. Arabgir‟de bu prensliğe bağlı bulunmaktadır. M.Ö. 804 yılına gelince Meletine Krallığına bağlı bulunuyor ve bu krallık Asur devletine vergi vermekle yükümlüydü56

.

M.Ö. 712 tarihinde dönemin Asur Kralı Sargon Malatya civarında Urartu ve MüĢkilere karĢı savunma amaçlı kaleler yaptırmıĢtır. Daha sonra Meletine halkını bölgeden uzaklaĢtırarak Mezopotamya‟ya süren Asur, onların yerine bölgeye Güney Mezopotamya‟dan esirler getirerek yerleĢtirmiĢtir. Arabgir M.Ö. 612‟de Asur devletinin yıkılmasına kadar Asur egemenliğinde kalmaya devam ediyor. M.Ö. 612‟de Asur devletinin Med‟ler tarafından yıkılmasıyla bölgede artık Med egemenliği baĢlamıĢ oluyordu. Med‟ler 330 yıl boyunca Arabgir‟i idare etmeyi bilmiĢlerdi. Ancak Med‟lerin Doğu Ġran‟da uğraĢmalarını fırsat bilen Ermeniler merkezleri Ahlat olmak üzere Urartu ülkesinde bir Ermeni Krallığı kurdular. Arabgir önce Med, sonrasında ise Pers Ġmparatorluğunun bir parçası olarak yaklaĢık 215 yıl kaldı57

.

Pers Ġmparatoru Ġskender bu bölgede uzun süre egemen olamadı. M.Ö. 170 tarihinde bölge Pontus Krallığına bağlı Prenslerin yönetimine girdi. M.Ö. 66 yılında Pontus Kralı Roma ordusuna yenilince bu bölge Roma devletinin hâkimiyetine girmiĢtir58 . 54 Özcan, a,g,m,. s.8. 55

Yurt Ansik lopedisi, “Malatya”, Ġstanbul 1982-83, s.5410.

56

Özcan, a.g.m., s.8.

57

Arapk ir 1986, s.32

58

(26)

M.S.395‟de Roma Ġmp. Doğu Roma – Batı Roma olarak ikiye ayrılınca, Arabgir Doğu Roma‟ya bağlı bir Ģehir oluyor. Ve bu devir Arabgir için oldukça huzur geçmiĢtir59. 611‟de baĢlayıp 628‟de biten Ġran-Bizans savaĢlarında Anadolu, Suriye Ġranlıların eline geçti. 627‟de Bizans Ġmparatoru Herakliyüs bütün Anadolu‟yu Suriye ve Flistini geri aldı. Bu savaĢta Arabgir‟de Ġran ve Bizans arasında el hac değiĢtirmiĢtir.

Arap akınlarının fazla olduğu bu dönemde Bizans 756‟da Malatya‟yı zapt etmiĢtir. Arap akıncıları ve Bizans arasında geçen mücadeleler sırasında Arabgir Bizans hükümetine girmiĢtir. Bölge sürekli Bizans ve Araplar arasında el değiĢtirmiĢtir. Bizans Malatya arazisini Araplarla sınır olarak kabul etmiĢ. Daha sonra Arapların zayıflaması ile sınır bölgelerini de ele geçirmiĢtir60

.

4.2.Türk Fethinden Osmanlı Hâkimiyetine Kadar Arabgir

Arabgir Malatya‟ya bağlı olduğu dönemde Malatya yörelerine ilk Türk akını Karasu ve Fırat havzasından gelen Hunlar yapmıĢtır. 395 yılında Hunlar Anadolu‟yu istila etmeye baĢladılar. Bu akınlar tarihte Anadolu‟ya ilk Türk giriĢinin temsili açısından önemlidir61. Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey zamanında Çağrı Bey‟in oğlu Yakuti komutanlarından 1057 yılında Harput bölgesine akınlarda bulundular.

1071 Malazgirt zaferinden sonra Selçuklu ordusunun Amid seferine katılan komutanlarından biri olan Çubuk Bey 1087‟de Harput‟u alarak burada kendi beyliğini kurdu62. Buna müteakip Çubuk Bey hâkimiyetini Palu, ÇemiĢgezek ve Arabgir taraflarına kadar geniĢleterek Selçuklulara tabii Çubukoğulları beyliği denilen bir Türk hâkimiyeti kurulmuĢ oldu63

.

Çubuk Bey‟in ölümünden sonra bu yörelere hâkim olan Çubuk Bey‟in oğlu Mehmed‟in ölümü üzerine 1113 tarihinde Ġlgazinin yeğeni Belek bu yerleri ele geçirerek kendi hâkimiyetini tesis etti64

. 59 Arapk ir 1986, s.33. 60 Özcan, a.g.m., s.9. 61

Ali Sevim, Anadolu‟nun Fethi Selçuklular Dönemi, Ankara 1988, s.13-14.

62

CoĢkun Alptekin, Tarih Ġçinde Harput, Selçuklular Zamanında Harput, Elazığ 1992, s.46.

63

Ünal, XVI. Yüzyıl‟da Harput Sancağı, s.15.

64

(27)

Arabgir Konya Selçuklularından önce DaniĢmentlilere bağlandı. Tahmini 1178 tarihine kadar bu devlete bağlı kaldı. 1178 yılında II. Kılıç Aslan DaniĢmentliler devletini kaldırarak kendi ülkesine bağlayınca Arabgir‟de Konya Selçuklu Sultanlarının bir sancağı oldu65

.

Daha sonra Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman ġah 1200 yılında Arabgir‟i ele geçirmiĢti. Bu tarihten sonra bölgede yeni imar çalıĢmaları yapıldı. Yeni camiler yapıldı. Hamamlarla, hanlarla canlı ve iĢlek Ģehir haline getirildi. ġehir bir transit merkezi haline gittikçe ilerliyordu. Moğol akınlarından kaçan Türk boyları ile Anadolu‟nun her tarafı gibi Arabgir Ģehir ve köy nüfusu da arttı. Çok seyrek olan Ermeni köylerinin aralarına yeni köyler kuruldu ve bu köylere Türkçe isimler verildi66.

Türkler tarafından kurulan köyler: Onar, Selamlı, Yabanlı, Tepte, Koca, Zomta, Mulla, Decde, Kollik, Kalınharman, KuĢçu, Eğnir, Çiğnir, Pekisü, Cücügen, Horan, Deregezen, Deregen, Yılıçlı, Esikli, Pal, Bademli, Yanıklar, Alolar, Suceyin, Hacı UĢağı, Ġspa UĢağı, Saracık, Bostancık67

.

1242-1243 yılında Kösedağ savaĢında sonra bölge Moğol istilasına uğradı. Daha sonra Moğol komutanı Baycu Noyan Arabgir yöresini Ġran‟da Hülagu‟nun kurduğu Moğol Ġlhanlı devletinin topraklarına kattı. Ġhanlılar devrinde, bölgeye Vali olarak tayin edilen Eretna Bey, Arabgir‟in de içinde yer aldığı bir devlet kurdu. Ancak onun ölümünden sonra, Arabgir Akkoyunlu ailesi tarafından Timura bağlı olarak yönetildi. Arabgir, 1480-1497 yıllarında bir Akkoyunlu kasabası idi68.

Daha önce belirttiğimiz üzere bölgede Ġran-Bizans mücadelesinden sonra XI. Yüzyıl sonlarında Selçuklu Türklerinin hâkimiyeti baĢladı. XV. Yüzyıl‟da Timur tarafından zapt edilen Arabgir, nihayet 1515‟de Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı idaresine alındı69

. 65 Arapkir 1986, s.35. 66 Arapkir 1986, s.35. 67 Arapkir 1986, s.35. 68 Özcan, a.g.m., s.10. 69

(28)

4.3.Osmanlılar Zamanında Arabgir

Arabgir‟in 1334‟e kadar Ġlhanlılara bağlı kaldığı biliniyor. Ancak Ġlhanlı devletinde Ebu Sait Bahadır ġahin Han‟ın ölümünden sonra birçok kargaĢalıklar oldu. Doğu Anadolu, Ġran‟a Karakoyunlular idaresinde kaldı. Karakoyunlu devleti yıkıldıktan sonra Doğu Anadaolu „da Akkoyunlu devleti kuruldu. Arabgir Akkoyunlu devletinin bir Ģehri olarak kaldı. Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan‟ın Osmanlı idaresine karĢı Avrupa devletleri ile çeĢitli ittifaklara girince 1515 Çaldıran SavaĢı sonucu Arabgir Osmanlı sancak merkezi oldu. 1515‟de Osmanlı hâkimiyetine giren Arabgir, Diyarbakır eyaletine bağlanmıĢtır70

.

Daha sonra 1568-1574 ve 1609-1653 tahrirlerinde Sivas eyaleti içerinde görülen Arabgir71

1735 tarihinde GümüĢhane Muka‟atına ilhak olmuĢtur.72 Kanuni Sultan Süleyman döneminin baĢlarına kadar Diyarbekir eyaletinin bir sancak merkezi olan, Arabgir, daha sonra merkezi Sivas olan Rum eyaletine bağlandı ve 1834‟e kadar bu statüde devam etti73. 1175 tarihinde Ma‟den-i Hümayun emanetinin kurulmasıyla birlikte Arabgir de bu emanetin içerisinde alınmıĢtır. Diyarbakır eyaletine bağlı olarak kurulan Ma‟den-i Hümayun emanetinin dâhilindeki kazalar mali açıdan Diyarbakır eyaletine bağlı olmasına karĢı idare açıdan baĢka bir eyalete bağlı olabiliyordu. Arabgir‟de bu dönemde idari olarak Sivas eyaletine bağlı bulunduğu halde mali açıdan Ma‟den-i Hümayun emaneti kazaları içerisindendi74

.

1834‟de Elazığ adı ile yeni bir Ģehir merkezi kurulmuĢ ve Arabgir kaza haline getirilerek buraya bağlanmıĢtır. Diğer taraftan da eski kervan yollarının birçok iĢgal ve karıĢıklıklarla kapanan yolları Osmanlı fütuhatlarıyla Suriye, Hicaz, Irak‟ın idare altına alınmasıyla açılmıĢ olması Arabgir halkını olumlu anlamda harekete geçirmiĢtir. Basra, Bağdat, Diyarbakır, Harput yolundan gelen baharat, Arabgir „deki toptancı tüccarlara geliyor ve buradan Erzurum, Erzincan, Giresun, Trabzon illerine satılıyor. Asıl önemli olan ikinci yol Beyrut, Haleb, Antep yolundan gelen eĢya

70

Ġbrahim Yılmazçe lik, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbak ır, Ankara 1995, s.124.

71

Tuncer Baykara, Anadolu‟nun Tarihi Coğrafyasına GiriĢ 1, Anadolu‟nun Ġdari Taksimatı, Ġstanbul, 2015, s.93.

72

Orhan Kılıç, Osmanlı Devleti‟nin Ġdari Taksimatı- Eyalet ve Sancak Tevcihatı, Elazığ, 1997, s.54.

73

Halaçoğlu, a.g.m., s.328.

74

(29)

Haleb, Antep gibi Ģehirlerde yapılan sabun ve zeytinyağı atelyeleri yine Arabgir toptancıları hesabına çalıĢıyor. Ocağın Ģehirleri uyanıncaya kadar Arabgir tüccar ve dokuma sanayicileri her taraftan iĢ bağlamaları yapmıĢ, Doğu Anadolu‟nun sanat merkezlerinin en önemlisi haline gelmiĢtir75

.

Sancak statüsünde Harputa bağlanmıĢ olan Arabgir‟in bu statüsü 1876‟da Sultan olan Abdulaziz‟in adına izafeten kurulan Ma‟müratü‟l Aziz76 mutasarrıflığının kurulmasına kadar devam etmiĢtir.

75

Arapkir 1986, s.36.

76

(30)

5.OSMANLI DEVLETĠNDE NÜFUS SAYIM USULÜ

Toplum bilimleriyle uğraĢanların baĢvurdukları ilk kaynak, hiç Ģüphesiz, toplumu oluĢturanların nitelik ve nicelikleridir. Ulusların gerçek görünümlerini araĢtırmacılar, ancak o toplumu oluĢturan nüfusun özelliklerini öğrendikten sonra ortaya koyabilirler. Bundan dolayı gerek sosyoloji gerekse tarih araĢtırmaları ile uğraĢanların en büyük sorunları, ele aldıkları olayların neden ve sebeplerinin ararken olup bitenlerin içinde yer alanların nitelik ve niceliklerini saptama güçlülüğüdür, denilebilir77.

Tarihte hane kayıtlarının tutulmasıyla baĢlayan nüfus hizmetleri, M.Ö 2.yüzyıl‟a giden çok eski bir geçmiĢe sahiptir. Yüzyıllar boyunca ülkeler doğum, ölüm ve evlenme gibi nüfus olaylarını ve nüfus hareketlerini, genel olarak askerlik ve vergi toplama amacı ile kayıt altına almaya çalıĢmıĢlardır78

.

Latince karĢılığı Census olan nüfus sayımı bugün pek çok ülkede aynı Ģekilde kullanılmaktadır. Kayıtlara göre insanlık tarihinin bilinen ilk nüfus sayımı Sina çölü‟nde Ġsrail oğullarının sayımı yapıldığı bahsedilmektedir. Tevrat‟ta yer alan bu sayım Ģu cümlelerle anlatılmıĢtır: “Musa, Rabbin ona buyurmuĢ olduğu gibi, Sina çölünde Ġsrail oğullarının sayımını yaptı.” Bu sayımda, genel olarak 20 yaĢın üstündeki ve eli silah tutan erkekler sayılmıĢtır. Ayrıca Kendilerinden olmayan Levilileri bu sayıma dahil etmemiĢlerdir79

.

Arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkan en eski nüfus sayımı Mısır dönemine ait olduğu bilinir. Mısır abidelerinde yer alan bu yazılarda Mısırlıların düzenli bir sayım yaparak nüfus hareketlerini takip ettikleri görülmüĢtür. Romalılar döneminde de bu sayım devam etmiĢtir. Roma Ġmparatorluğu‟nda, Censorlük adı verilen sistem halkın nüfusunu, ahlakını kontrol eder ve vergi cetvellerinin tanzimini kolaylaĢtırırdı. Bu düzenli sayım Yunanlılar sitelerinde de karĢımıza çıkmaktadır. Bu

77

Musa Çadırcı, "Tanzimat Sürecinde Türkiye- Anadolu Kentleri", Ġstanbul 2011, s.119.

78

Adnan Çimen, Sayım, Kayıt Düzeni ve TeĢkilatlanma Açısından Osmanlıda Nüfus Hizmetleri, Gazi Üniversitesi ve Ġktisadi Bilimler Fakültesi Dergisi 14/3, 2012, s.185.

79

(31)

sayımda vatandaĢ ve vatandaĢ hukukuna sahip olmayanlar ayrıĢtırılmıĢtır. Ortaçağ‟da sayımlara devam edildi ve daha öncekiler gibi çoğunlukla tahmini usullerle yapılırdı80

.

Modern anlamdaki sayımlara son iki yüz yılda rastlanılmıĢtır. Resmi olan verilere göre ilk nüfus sayımı Fransa sömürgesi Quebeck (Kanada) 17. Yüzyılın ortalarında yaptığı sayımdır. Daha sonra Almanya, Ġsveç, Dominik, Ġspanya, ABD, Ġngiltere vs. gibi pek çok ülke yapılmıĢtır. Aile bültenleri kullanılmak suretiyle yapılan ilk bilimsel nüfus sayımı Belçika „da düzenlemiĢtir81

.

Ġstatistik(tahrir) biliminin geniĢ anlamda, bir devletin, ülkede insan ve maddi kaynaklarını tespit ihtiyacından doğmuĢ bir bilim dalı olarak tanımlarsak, merkeziyetçi bürokratik patrimonyal82

bir devlet olan Osmanlı devletinde neden bu doğrultuda geniĢ etkinlik gösterildiği anlaĢılır. Bunun sonucu olarak Osmanlı devlet arĢivlerinde geniĢ istatistik dizileri meydana gelmiĢtir. Bunların ortaya çıkması sadece Ġmparatorluğun tarihi bakımından değil, istatistik ve resmi kayıt tutma metotlarının genel tarihi bakımdan da büyük önem taĢır83

.

5.1.Osmanlı Devleti’nde Klasik Sayımlar (Tahrir)

Osmanlı devleti, arazi yazımı ile nüfusun sayımı ve bunlarla ilgili kayıtların tutulmasına özel önem vermiĢtir. Osmanlıda‟ ki tahrir çalıĢmalarını devletin kuruluĢ yıllarına kadar götürme imkânı vardır. Yine bu kayıt tutma usulünün Türk devlet geleneği olduğunu gösteren en önemli noktalarından biri Osmanlı döneminde yapılan ilk tahrirlerde Selçuklu döneminde Farsça tutulan defterlere atıfta bulunulması ile ilgilidir84.

Arazi ve nüfus sayımlarının yapılıĢ amaçlarından biri yeni fethedilen ve tımar sistemi uygulanan topraklarda vergilendirebilir ekonomik faaliyetlerin ve insan

80 Dündar, a.g.e., s.14. 81 Dündar, a.g.e., s.15. 82

Babadan kalma, babadan miras kalan.

83

Halil Ġnalcık, "Doğu-Batı Makaleler II", Ġstanbul 2008, s.267.

84

(32)

kaynaklarının tespiti ile ilgiliydi. Bu sonuçlar tahrir adı verilen defterlere yazılır ve buna bağlı olarak ihtiyaç duyulması ya da padiĢahın değiĢmesi halinde yenilenirdi85

.

GeçmiĢi itibariyle Osmanlı öncesine kadar giden ve “Memleket Tahriri” adı verilen ülke kaynaklarının saptanması için tutulan bu defterler Osmanlı tarafından daha da geliĢtirildiğini görebiliriz. Kaynakların saptanmasıyla ilgili sadece devlet sınırları içindeki arazinin miktarı ile kalınmamıĢ, bununla birlikte mali ve askeri durumlarda göz önüne alınarak, devlet içindeki her köy ve kasabadaki yetiĢkin erkek nüfusu ellerindeki toprak miktarını, tabii tutuldukları vergi mükellefiyetlerine dair rakamları, mükelleflerin ve babalarının isimleri tek tek kayıt altına alınmıĢtır86

.

Avrupa'da Yeniçağ ile birlikte toplumbilimcileri nüfusun niteliği üzerinde araĢtırmalarda bulunmuĢ, hemen her ülkede bunun için nüfus sayımları bilimsel bir Ģekilde yapılmaya baĢlanmıĢtı. Sayım sonuçları üzerinde değerlendirmeler yapılıp çözüm yolları aranmıĢtır. Osmanlı Ġmparatorluğu'nda da kuruluĢtan hemen sonra "Memleket Tahriri" adı altında öncelikle düĢmandan alınan topraklar üzerindeki halkın gelirlerini ve ellerinde bulundurdukları araziyi saptamak için sayımlar yapıldığı biliniyor. Tahrirler sonucunda tutulan defterler askere almada, vergilendirmede ve diğer kamu hizmetlerinin gördürülmesinde baĢvurulan ana kaynak olduğundan titizlikle saklanmıĢtır. Ancak Ġmparatorluk kurumları iç ve dıĢ etkenlerden dolayı bozulmaya baĢlamıĢ ve bunun sonucu olarak "Memleket Tahrirleri" de kenara bırakılmıĢtır87

.

Osmanlı Ġmparatorluğu kuruluĢtan baĢlayarak yeni fethedilen yerlerin hemen sayımını yapmıĢlar ve var olan değiĢiklikleri tespit etmek üzere de yaklaĢık otuz yılda bir bunları yenilemiĢlerdir. Bu devirde tahrirlerin88

amacı tımarların dağılımı ve vergi mükelleflerinin tespitidir. Bunun içindir ki ancak vergi mükellefi olma yaĢına

85 Çimen, a,g,m,. s.191. 86

Sedat Bingöl, “Ġstanbul‟da 1829 Nüfus Sayımı ve Bazı Mahallelerin Müslüman Nüfusu Üzerine Bir Ġnceleme”, s.44.

87

Çadırcı, a.g.e., s.119-120.

88

Nüfusun ve arazi gibi umumi olarak yapılan yazma yerinde kullanılan bir tabirdir. KemankeĢ Kara Mustafa, Sultan Ġbrahim'e sunduğu layihada tahrir hakkında Ģunları söylemiĢtir: Tahrir memleket yazımı demektir. Gayet lâzımdır. Otuz yılda bir kere tahriri memleket kanundur. Amma gayet müslüman ve dindar adamlar tavin olunup cümle mahrusa bir uğruna tahrir lâzımdır. (Enver Ziya Karal, Osmanlı İmparatorluğu‟nda İlk Nüfus Sayımı 1831, Ankara 1997, s.)

(33)

gelmiĢ olan erkek nüfus kaydedilmiĢtir. Bundan dolayı erkek nüfusunun tamamı dahi bu defterlerde yer almaz. ġehirlerde genellikle meslekler yazılmıĢ, kırsal alanlarda ise Ģahıslar tapuladıkları toprağa göre kaydedilmiĢlerdir. Müezzin, hatip, pir(ihtiyar), Ġmam, amel- mande (iĢ yapamayacak durumda olanlar) muaf sınıfında olmuĢtur89

.

Yıldırım Beyazıt Döneminden itibaren yürürlükte olan tahrirler, fetihlere bağlı olarak yeni bir padiĢahın tahta çıkması, daha önce tahrire tabi tutulmuĢ olan yerlerin gelir kaynakları veya dirlik dağılımında önemli değiĢikliklerin meydana gelmesi veya yeni ıslahatların uygulamaya konması halinde gerçekleĢtirilirdi. Tahrirlerin amacı, fetih bölgelerinin dökümünü çıkarmak ve bu gelir kaynaklarının dirlik olarak dağıtımının gerçekleĢtirilebilmesine imkân sağlamaktır. Tahrirlerin tekrar yenilenme süresi 30-40 yılda bir olduğu halde tahrire tabi tutulacak bölgenin özelliklerine göre bu süre değiĢebilirdi90

.

Bazı Osmanlı devlet adamları yeni tahrirlerin otuz yılda bir yapıldığını veya yapılması gerektiğini yazmıĢlarsa da her-bölgenin hususi durumu iki tahrir arasındaki sürenin uzunluğunun farklılaĢmasına yol açabilmiĢtir. Nispeten istikrarlı bölgelerde

"otuz yıl teorisi "ni destekleyen örnekler de bulmak mümkündür91

. Tahrir defterlerinde ve sonraki dönemlerde cizye ve avarız defterlerinde vergilendirmede esas olan birim “hane”‟dir. Tahrir defterine dayalı çalıĢmalarda hane sayısı için önerilen katsayı 5 iken, nefer için ise 3‟tür. Nefer katsayısının 3 olarak kabul edilmesinde sanayi öncesi toplum ve aile yapısının temel özellikleri dikkate alınarak yapılan değerlendirmeler esas alınmıĢtır. Barkan kendi tablolarını hazırlarken ifade ettiği gibi, umumi nüfusu hesaplamak için kabul ettiği “5” rakamı, “ilmi usullerle bulunmuĢ bir rakam değildir”. Bu rakam her bölgeye, içtimai zümreye ve ailenin meĢguliyetine göre değiĢiklik gösterebilir92

.

89

Mübahat Kütükoğlu, “Menteşe Sancağı 1830(Nüfus ve Toplum Yapısı)” Ankara 2010, s.1.

90

Numan Elibol, “Osmanlı Ġmparatorluğu‟nda Nüfus Meselesi ve Demografi AraĢtırmaları”, 2007, s.137.

91

Mehmet Öz, “ Tahrir Devletlerinin Osmanlı Tarihi AraĢtırmalarında Kullanılması” s.430.

92

Yunus Koç, “Ömer Lütfi Barkan‟ın Tarihsel Demografi ÇalıĢmalarına Katkısı ve Klasik Dönem Osmanlı Nüfus Tarihinin Sorunları”, 2013, s.185.

(34)

Osmanlı devletinde nüfus yazımlarının baĢlangıcı ve en son ne zaman yapıldığı ile ilgili farklı görüĢler mevcuttur.

Ebül‟ula Mardin‟e göre bu tür yazımların baĢlangıcı Sultan Orhan Dönemine denk gelmekle birlikte, Enver Ziya Karal, bu iddiaya karĢı olarak, Ömer Lütfi Barkan‟nın “Türkiye‟de Ġmparatorluk Devirlerinde Nüfus ve Arazi Tahriri” baĢlıklı yazısından yola çıkarak en eski tahrir defterlerinin Sultan Murat (1360-1389) ait olduğunu ortaya koyarak bu görüĢü çürütmektedir.

Yine Enver Ziya, Netayic‟ül Vukuat yazıcısı Mustafa PaĢa‟nın en son II. Selim (1566-1574) devrinde yapıldığını iddasını, Ömer Lütfi Barkan‟nın III. Murat devrinde de tahrir yapıldığına dair belgelere ulaĢtığını belirterek çürütmektedir93

.

Osmanlıda tahrir usulünün yapılmasını gerekli kılan, daha doğrusu zorunlu kılan devletin örgütlenme Ģekli olmuĢtur. Tımar sistemine göre örgütlenen devletin ne kadar toprağa sahip olduğu ve bunların üzerinde kimlerin yaĢadığını bilmek istemesi, uygulanan sistemin gereğiydi94

.

Tahrir defterleri yapılıĢ sıralarına göre, ilki defter-i 'atik, ikinci ise defter-i cedid olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca Üçüncü bir tahrir yapılması durumunda isimlendirme değiĢmekte buna göre, ilk deftere “defter-i köhne”, ikincisine “defter-i 'atık”, üçüncü deftere ise “defter-i cedid” denilmektedir95

.

Klasik dönemde verginin tespiti amacıyla düzenlenen tahrir defterlerinde kiĢilerin isimleri, statüleri, alınan vergilerin cinsi ve miktarı, toprağın tasarruf Ģekli ile mülkiyet ve vakıf sistemi kaydedilirdi. Defterlerde Ģehir halkı, mahalle biriminin altına yazılır; ayrıca kiĢiler, birbirleriyle yakınlıkları nispetinde yan yana gösterilirlerdi. Evli hane reisi ile onun erkek çocukları, kendi isimleri ve babalarının isimleriyle verilir, belirleyici bazı özellikleri ile statüleri de bu isimlerin yanında belirtilirdi. Vergiye tâbi, hür ve sağlıklı kiĢiler defterlere kaydedildiği için köle menĢeli kiĢiler ancak azat edildikleri ya da hür oldukları zaman yazılırlardı. Bunun

93 Karal, a.g.e., s.7. 94 Çimen, a,g,m,. s.192. 95

(35)

dıĢında sakat, hasta ve yaĢlı kimseler de vergiden muaf olmaları sebebiyle kayda geçirilirlerdi. Bir yerde gayrimüslimler mevcutsa bunlar genellikle defterde ayrı baĢlıklar halinde gösterilirlerdi96

.

Tahrir defterleri, kullanım amacına göre farklı Ģekillerde düzenlenirdi. Defterler genelde mufassal, icmal ve evkaf olarak üç türde ele alınırsa da her bir türün kendi içinde farklılaĢan örnekleri olduğu bilinir97

. Bu Defterlere ek olarak kadılar tarafından “cizye” ve “avarız” vergisi mükelleflerinin isimlerine yer veren defterler ve Temettuât defteri, vilayet salnameleri, nüfus yoklama ve nüfus sayım defterleri, Osmanlı coğrafyasında nüfusun tespitinde kullanılan baĢlıca kaynaklardır.

Bunlardan biri olan mufassal tahrir defterlerinin baĢında genellikle bir mukaddime ve kanunname, son klasik tahrir defterlerinin baĢında ise fihrist bulunur, bundan sonra sancağın merkez kazasından baĢlanarak kaza, nahiye ve köyler sıralanır; bölgedeki çeĢitli mekânlar ile yetiĢkin erkeklerin bilgileri, vergiden muaf kesimler ile hane sahibi dul kadınlar kayda geçirilirdi98

.

Mufassal defterlerde umumiyetle ait oldukları sancağın merkezi durumundaki Ģehrin ilk olarak kaydedildiğini görüyoruz. Nefs olarak nitelenen bu merkezlerde- her

nefs'in kasaba olmadığını belirtelim- nüfus mahalle mahalle ve umumiyetle evli

(müzevvec)- bekâr (mücerred) ayırımıyla verilirdi. ÇeĢitli sebepleri ile her türlü vergiden mu'af olan kiĢiler dinî görevliler vs. de durumları belirtilerek yazılırdı. Gayrimüslimler ayrı olarak ve mensup oldukları cema'atin (Rum, Ermeni, Yahudi vs.) adı altında defterlerde yer alırlar. YetiĢkin erkek nüfusunun kaydını müteakip Ģehirden elde edilmesi beklenen gelir kaynakları ve miktarlarının bir dökümü verilir. Her köyün baĢında timar mı, has mı, vakıf mı veya mülk mü olduğu tasrih edilir ve genellikle kime ait olduğu da belirtilirdi99

.

96

Feridun M.Emecen, “Osmanlı Klasik Çağında Hanedan ve Toplum” Ġstanbul 2011, s.330-326-332.

97 Öz, a,g,m,. s.431. 98 Öz, a.g.m., s.427-428. 99 Öz, a.g.m., s.431.

Şekil

Tablo  1: 02587 Numaralı  Müslüman  Defterine  Göre 1832 Yılında  Arapgir
Tablo  2 :  02587 Numaralı  Müslüman  Defterine  Göre 1832 Yılında  Arapgir
Tablo  3 :  02587 Numaralı  Müslüman  Defterine  Göre 1832 Yılında  Arapgir  Kazası‟nda  Mesleki  Özelliklerine  Göre Verilen  Lakaplar
Tablo  4: 02587 Numaralı  Müslüman  Defterine  Göre 1832 Yılında  Arapgir
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

İnegöl nüfus defterleri, İnegöl’de yaşayan reâyâ sayısını, nüfusun yaşlara göre dağılımını, mahalle ve köylerde yaşayan nüfusu, kullanılan lakaplar

Numara 1- Orta boylu kır sakallı çiftçi Deli Süleyman veled-i Hasan sinn 53 Numara 2- Oğlu orta boylu kara bıyıklı Mustafa sinn 32.

Mapavri Nahiyesine Bağlı Köylerin Defterdeki İlk Kayıt Esnasındaki Nüfusu İle Son Kayıt Esnasındaki Nüfusu .... Karadere Nahiyesine Bağlı Köylerin Defterdeki İlk

In this study in vitro phenolic compounds production capacity and the effect of UV irradiation on phenolic compounds via callus culture were determined in Vitis vinifera

Yalnız şunu belirtmeden geçemeyiz ki, Batının büyük şehirlerinde bugün bile turistik iş olarak yeniden yapılan bu türlü hamamlara, gene Satıhlar

Her ne kadar meme kanseri, pankreas kanseri, tip II diyabet gibi baz› hastal›klar› da kolayca teflhis edebilecek yöntemlerin erken kan›tlar›- na ulafl›lm›fl olsa da

Öz: Osmanlı Arşivi “Çorum Şehrinin Müslim Nüfus Defteri’ incelenerek hazırlanan bu çalışma Çorum şehrinin 1844 tarihli Müslüman nüfus yapısını

Esas itibariyle nüfus defterlerinin tutuluĢ gerekçesi askeri ihtiyaçlardan çıkmıĢ olmasına rağmen Osmanlı Devletinde kadın ve kız çocuklarının nüfus