• Sonuç bulunamadı

Modern anlamda Osmanlı‟daki nüfus hizmetleriyle alakalı köklü çalıĢmalar, 1790 ABD, 1801 yılında Fransa‟da ve Britanya‟da yapılan nüfus sayımlarında yaklaĢık 30-40 yıl sonra 1831 yılında baĢlamıĢtır. Bundan dolayı 1829‟da Ġstanbul‟da yapılan yerel nüfus sayımını bir tarafa bırakacak olursak, 1831 nüfus sayımı, tarihi bakımından milat sayılmaktadır114

.

Dünyadaki ilk nüfus sayımlarının gerçekleĢtirilmesinin üzerinden çok zaman geçmeden, Osmanlı Devlet‟inde de meslekler, insan kaynakları, Ģahısların fiziki durumu gibi özelliklerin saptanmasına yönelik olarak, modern anlamda ilk nüfus sayımı ilk kez II. Mahmud devrinde olmuĢtur115

.

Bu bağlamda konu edindiğimiz Ġmparatorluğun geliĢen nüfusunu (“modern” diye tabir ettiğimiz nüfusunu) aĢağıda daha açıklayıcı bir Ģekilde ortaya koyalım.

17.yy‟da Klasik yapısından uzaklaĢmaya baĢlayan Osmanlı devleti, temel nitelikleri itibariyle bu sayımlardan tamamen farklı olan modern nüfus sayımlarını uygulamaya baĢlamıĢtır. Nitelik olarak belli bir zamanda ve belli bir coğrafyada yaĢayan, gerçek kiĢilerin sayısının tespiti amacına hizmet eder116

.

Yakınçağ baĢlarında Ġmparatorlukta ıslahat giriĢimi önceki dönemlere nazaran daha çok yoğunluk kazandığı bilinir. Özellikle III. Selim döneminde yapılan giriĢimler kendisine sunulan "Layiha" ların hemen hemen çoğunda yeni bir askeri düzenleme yapılması düĢüncesinde birleĢmiĢti. Ġçlerinden kimileri yönetim ve vergilendirmede bazı değiĢiklikler yapılmasını önermiĢlerdir. Bunun için öncelikler çoktandır yapılmamakta olan nüfus ve mal mülk sayımının yenilenmesini öngörmüĢlerdi. Ancak ağırlık her zaman olduğu gibi askerlik sorunlarına verildiğinden, bu görüĢler gereken ilgiyi görememiĢti117

. 114 Çimen, a.g.m, s.194-195. 115 Bingöl, a.g.m., s.44. 116 Dündar, a.g.e, s.14-15. 117 Çadırcı, a.g.e., s.120-121.

KuruluĢundan itibaren ülkenin güvenliğini sağlamakla yükümlü olan Yeniçeri Ordusu'nun gittikçe bozularak yönetime baĢkaldıracak seviyeye gelmesi, eğitimden uzaklaĢması ve devleti çeĢitli sahalarda zor duruma sokmaya baĢlaması üzerine ülke dâhilinde köklü düzenlemeler yapılması, bunun için de öncelikle ülke güvenliğinin sağlanması gerekiyordu. Bu da ancak ordunun bir düzene sokulması, teknolojik yeniliklerle donatılması ve yenilenmesi ile mümkündü. Çünkü düzensiz ve baĢıbozuk bir ordu ile köklü yeniliklere gitmek, zaten bozulmaya baĢlayan bir sistem için zor gözükmekteydi118

.

II. Mahmud saltanatında Yeniçeriliğin kaldırılıp yerine Asâkir-i Mansure-i Muhammediyye'nin kuruluĢundan sonra bir taraftan askerlik çağında olanların, diğer taraftan vergi mükelleflerinin doğru bir Ģekilde tespiti için bir nüfus sayımı yapılmak istenmiĢ ve ilk olarak iĢe Ġstanbul'dan baĢlanmıĢ ise de 1828-1829 Rus harbinin ortaya çıkması sayımın devamını zorlaĢtırmıĢ ve ancak harbin bitiminden sonra sayım iĢi yeniden yapılmaya baĢlanmıĢtır119. SavaĢın sona ermesinden sonra,

1830'da oluĢturulan özel bir mecliste, Ġmparatorluğu kapsayacak bir sayımın yapılması kararlaĢtırıldı. Meclis, ayrıca sayımın öncelikle nerelerde ve kimler tarafından yapılacağına dair kararlar aldı120

.

1830'da Anadolu ve Rumeli taraflarında bulunan bütün eyalet, sancak, ve kazalarda sayımın yapılmasına baĢlandı. Sayım memurları hükümetçe merkezden seçilerek gönderildiler. Bu genel nüfus sayımında güdülen amaç, Anadolu ve Rumeli'deki erkek nüfusun belirlenmesi idi. Dinlere göre bir ayrım yapılmıĢ ve sayımları yapılanların meslekleri de kaydedilmiĢtir121. Ancak 1830 tahriri Osmanlı

toprağının genelinde aynı anda yapılıp aynı anda bitirilmemiĢtir. Bazı yerlerin sayımı 1831 tarihinde yapılmıĢtır ve bundan dolayı kesin sonucun alınması gecikmiĢtir122

.

118

Suat Feyyaz Günaydın, “1831 Nüfus Sayımına Göre Ordu Merkez Kazası Nüfusu”, Ordu 2011, s.3. 119 Kütükoğlu, a.g.e., s.3. 120 Çadırcı, a.g.e., s.121. 121 Çadırcı, a.g.e., s.122. 122 Kütükoğlu, a.g.e., s.4.

1831 sayımının en önemli sebepleri arasında II. Mahmud‟un geniĢ bir ölçüde ıslahat yapma düĢüncesinde geliyor. Yeniçeri ordusunun 1826' da ortadan kaldırılmasından sonra II. Mahmud asıl padiĢahlık sıfatını kazanıyordu123. Yeniçeri

ordusunun kaldırılmasından sonra yeni bir ordu kurmak zorunda olan padiĢah II. Mahmud, bu ordunun kurulması için yeni vergi kaynaklarının bulunması ve askerlik yapabilecek halkın sayısını bilmesi gerekiyordu124. Bundan dolayı gerek yeni kurulmuĢ olan bu ordunun asker ihtiyacını karĢılamak, gerekse vergi mükelleflerini belirleyerek ekonomik yönden de var olan sıkıntıları azaltmak için yeni bir nüfus sayımına ihtiyaç duyuldu125

.

1831 yılında yapılmaya baĢlayan bu sayımın sebepleri bakımından Ģu noktalara değinilmektedir.

1- Yapılan savaĢlar sırasında ahalinin pek çok masraf yapmıĢ olması.

2- Mevcut kanunlara aykırı olarak bazı yerlerde vergisini vermeyenlerin bulunması.

3-Anadolu'nun bazı yerlerinde önceki sayımlara binaen köprü, han tamiri, derbent muhafızlığı karĢılığı olarak bazı karyeler halkı vergiden muaf edilmiĢti. Ancak sonraki zamanlarda köprü ve hanlar yakıldığı halde vergiden affedilen karye halklının vergi vermemeye devam etmesi.

4- Genel olarak adaletli vergi toplama usulünün harpler dolayısıyla sistemli hale getirilememesi ancak harpler sona erdikten sonra bu adaleti sağlama isteği nüfus sayımını elzem kılmıĢtır126

.

BaĢta Ġstanbul‟dan baĢlanarak yapılan bu sayım Osmanlı-Rus harbi nedeniyle yarım kalmıĢ ve ülke genelinde yaygınlaĢamamıĢtır. Ancak 1828-1829 savaĢı biter bitmez sayıma devam edilmiĢtir127

. 123 Karal, a.g.e., s.10. 124 Karal, a.g.e., s. 11. 125 Günaydın, a.g.e., s.4. 126 Karal, a.g.e., s. 11. 127 Bingöl, a.g.e., s.47.

Günümüzde yürütülen nüfus hizmetlerinin dayandığı prensipleri bakımından 1831 nüfus sayımı önemlidir. YaklaĢık olarak 85 yüksek düzey memurun, hizmetlerine verilen kâtiplerle birlikte sayım için görevlendirilmiĢ olması, 1831 sayımına atfedilen önemi göstermektedir128. Bu sayım ülke genelini kapsaması

açısından ilk sayım olarak kabul edilmekle beraber, Mısır, Arabistan, Arnavutluk, Bosna ve Güneydoğu Anadolu sayımının dıĢında kalmıĢlardır129. 1831 sayımı

günümüzdeki teknik anlamda yürütülen nüfus hizmetlerinden doğan ihtiyacı karĢılamak için yapılmamıĢtı. Bu sayımın en önemli sebebi Yeniçeri ocağı kaldırıldıktan sonra, yeni kurulan ve “Asakir-i Mansûre-i Muhammediyye” adı verilen orduya alınacak asker potansiyelinin tespiti ile vergilerin dağılımı tahsilinde görülen aksaklıkların giderilmesi ve cizyenin yeniden tayin edilmesi isteniyordu130

.

Karal‟a göre, 1831 sayımının sebebi, mal değerinin ve zilyetliğinin değiĢmesi nedeniyle vergilerin gereğinden az ya da fazla toplanması, bazı derbent ve hanların yıkılıp yok olmasına rağmen, bunların bakım ve tamirinin vergiden muaf tutulmasının anlamını yitirmesidir131

. Yine Enver Ziya‟nın bu sayımı önemli görmesinin baĢka bir sebebi de hem ülke genelini kapsaması bakımından ilk genel sayım olması hem de Rumeli ve Anadolu‟da yapılmıĢ olan bu ve bundan sonraki genel sayımların neticelerinin yayına sunulmamıĢ olmasıdır. Karal‟a göre, 1831 sayımı politik bir amaca yönelik olmayıp, devletin bu sayımla Müslüman nüfusunun miktarını askerlik bakımından, Hristiyan nüfusunun sayısını ise vergi bakımından öğrenmek istemiĢtir132

.

1831 sayımına göre, 1.939.236‟sı Müslüman, 230.519 reaya olmak üzere 2.1708.847 erkek nüfus Anadolu‟da; 500.697‟i Müslüman ve 833.994‟ü reaya olmak üzere toplam 1.334.691 erkek nüfus Rumeli‟de; Kıbrıs ve Akdeniz adalarıyla birlikte, 2.467.128‟i Müslüman, 1.147.470‟i reaya olmak üzere; Osmanlı‟daki toplam erkek nüfus 3.615.330 olarak tespit edilmiĢtir133

. 128 Günaydın, a.g.e., s.5. 129 Çimen, a.g.m., s.194. 130 Çimen, a.g.m., s.194. 131 Karal, a.g.e., s.189-190. 132 Karal, a.g.e., s.22. 133 Çimen, a.g.m., s.195.

1831 sayımı üzerine çok değerli araĢtırmaları olan Kemal Karpat, 1831 yılındaki erkek nüfusun 3.722.738 olduğunu ve bu rakamın üzerine kadınları da dahil ettikten sonra ikiyle çarpıldığı takdirde, toplam Osmanlı nüfusunun 7.5 milyon olarak verdiğini ve bunun asıl sayıyı yansıtmadığını belirtmektedir134

.

1831 sayımı için “19.yüzyılda yapılmıĢ ilk sayım” olarak tanımlamak ve bu tabiri iki yüzyıl sonra devam ettirmek pek doğru değildir. Çünkü elinde nüfus ile ilgili veri olmayan devlet vergi toplayamazdı ve yine bunun doğru olmadığını gösteren devlet yöneticilerin yazıĢmaları mevcuttur. Babıâli‟de yazıĢmalardan sorumlu olan devlet görevlisi Kaymakam paĢa, Sultana, sayımı tamamlamak için bir yılın yeterli olmayacağı, nüfusun yaĢa göre sınıflandırılması ve sayımın gizliliğine son verilmesine dair görüĢ bildirmiĢtir. Kütahya‟da sayım olarak görev yapan Hüsamettin Bey‟in tavsiyesi üzerine Kaymakam, sekiz yaĢın altındaki bütün erkeklerin asgar (en küçük); sekiz ile on beĢ yaĢ arasındakilerin sagir (küçük); on beĢ ile kırk yaĢ arasındakilerin şabbi- emred (sakalsız); kırk ile altmıĢ yaĢ arasındakilerin sinni vusta (orta yaĢlı) ve altmıĢ yaĢ üstündekilerin pir (yaĢlı) olarak sınıflandırılmasını önermektedir. Sonra da “Kimse bundan birĢey anlamayacaktır” diye ekler. Sultan II. Mahmud, bu öneriye cevap olarak Rumeli ve Anadolu‟da ki sayımların özel bir dikkat gerektirdiğini ve bunun eski yöntemlerle yapılması gerektiğini ifade eder. Ve her memura sayımların usul-i sabıkaya yani eski usule göre yürütülmesi talimatı verilmesini emreder135

.

Bu sayım için saymanlar yani nüfus memurları nüfusu sınıflandırmada farklı yöntemler kullanmıĢlardır. Eski, geleneksel Osmanlı yöntemlerine (Usul-i sabıkaya) uymakla beraber sayımın gerektirdiği bazı amaçlar ve dil farklılıklarından dolayı yenilikler de getirmiĢlerdir. Müslümanlar genel olarak, “matluba muvafık” ve “matluba gayri- muvafık” (askerlik hizmeti bakımından “amaca uygun” ve “amaca uygun olmayan”) olarak sınıflandırıldı. Daha önce değinildiği gibi Müslümanların bir bölümü yaĢa göre (1-12 ya da 1-14;12-40 ya da 14-40; 40 ve üstü diye) sınıflandırıldığı biliniyor. Bunları “genç” ve “yaĢlı” ya da “tüvana”(güçlü),

134

Kemal Karpat, “Osmanlı Nüfusu(1830-1914), Ġstanbul 2010, s.70.

135

“sıbyan”(çocuklar” ve “amelmande”(iĢ göremez, emekli) gibi sınıflandırmalara tabi tutmuĢlardır136

.

Hıristiyanlarda da belli bazı sınıflandırmalar görülmüĢtür. En önemlisi servetlerine göre sınıflandırılıyordu. Âlâ(iyi), evsat(ortalama), edna(düĢük) ve çoğu zaman amelmande (çalıĢamaz, muhtaç, yaĢlı ya da sakat, bundan dolayı vergiden muaf). Çocuklar sayılmıyordu. Bu üç ana cizye sınıfı, Osmanlı devletinin kuruluĢundan beri korunmuĢtu. 1831 yılında bu üç ana servet sınıfına karĢılık gelen vergi oranları 48, 24 ve 12 kuruĢtu. Fakat bu oran, sultanın henüz kurduğu modern ordusu için ek gelir sağlamak amacıyla %20 oranında arttırıldı137

. Cizye vergisine defterimizin ilerleyen bölümünde ayrıntılarıyla yer vereceğiz.

Nüfusun bir hayli noksan sayılmasının çeĢitli nedenleri vardır. Öncelikle böylesine Ġmparatorluğun genelini kapsayan sayım için tanınan bir yıllık süre, özellikle deneyimsiz olan memurlar için kısa bir süreydi. Kapsam alanın geniĢ olması bazı köy ve uzak kasabalara çok az memurların gittiği düĢünülmektedir. Bundan dolayı ülkenin hemen hemen %50‟sine yakınının sayımı gerçek manada yapılamamıĢtır. Ayrıca bu sayımlarda özellikle sultanın baĢ vergisine verdiği önemi dikkate alan memurlar özellikle Hristiyanları doğru ve tam saymaya özen göstermiĢlerdir. Bu sayımların amacı arasında her ne kadar Osmanlının asker potansiyelini ortaya koymak olsa da memurların, Müslümanların sayımına yeterli derecede önem vermediği anlaĢılmaktadır. Bunun sebebi de henüz o dönemde kayıtlara zorunlu askerlik iĢleminin yerleĢmemiĢ olmasıdır138

.

1831 Nüfusunun noksan sayılmasının bir baĢka önemli sebebi de sayım yapılmadan önce çıkarılan vergilerin her bölgenin nüfusuna göre dağıtılacağı söylentisi üzerine halk gerçek nüfusu gizlemiĢtir. Bundan dolayı kiĢi sayısı belirlenememiĢ ve sayım amacına ulaĢamamıĢtır139. Yine de bu sayım birçok

aksaklık ve eksikliklere rağmen ülke de yaĢayan Müslüman ve gayrimüslim 136 Karpat, a.g.e., s.68. 137 Karpat, a.g.e., s.68 138 Karpat, a.g.e., s.70. 139

Fevzi Çakmak,“ Atatürk Döneminde Türk iye‟nin Nüfus Politik ası” , Yayımlanma mıĢ Yüksek Lisans Tezi) Dokuz Eylül Üniversitesi, Ġzmir 2007, s.108.

nüfusunun ortaya çıkarılması bakımından önemlidir. Bu nüfus sayımı Osmanlı Devleti‟nin toprak yazımı vesilesi olmadan yapılan bir nüfus sayımı olarak kabul edilir. Ayrıca 1831 nüfus sayımı ile birlikte nüfus kayıt sisteminin kurulması sağlanmıĢtır140. Nüfus sayımlarının ardından hazırlanan defterleri incelemek ve

muhafaza etmek üzere devlet merkezinde Ceride Nezareti ve bunun bir uzantısı olarak taĢrada defter nazırlıkları kuruldu141

.

1831 yılında yapılan nüfus sayımının özellikle askerlik açısından beklenen sonuçları vermemesi üzerine 13 yıl sonra, 1844 de bir askeri yetkilinin idaresinde, özellikle ordunun amaçlarını gözeten yeni bir sayımın yapılmıĢ olmasından anlaĢılmaktadır142. Bu sayımın tek amacı 1834-135 yılları arasında “Redif Asâkir-i Mansûre” adıyla Yeniçeri ordusunun yerine kurulan yeni ordunun ihtiyaç duyduğu

gerekli insan kaynağını karĢılamak değildi, bununla beraber yöneticiler, halkın daha iyi idaresi için mevcut nüfus hakkında bilgi edinmek istiyorlardı143

.

Ubicini‟nin tespit ettiği rakamlara göre 1844 sayımı/yazımıyla Osmanlı nüfusu; 15.500.000‟ni Avrupa‟da; 16.050.000‟ni Asya‟da; Mısır Trablusgarb, Fizan ve Tunus‟u dâhil 3.800.000‟ni Afrika‟da olmak üzere toplam 35.350.000 olarak tespit edilmiĢtir144

.

1844 nüfus sayımı, orduya düzen vermek ve askere alma usulünü değiĢtirmek amacı ile yapılmıĢtı. Fakat halkın bu duruma tereddütle yaklaĢması ve çıkan bazı hadiseler üzerine nüfusu gizlemeye çalıĢmaları üzerine bu sayımdan sağlıklı sonuçlar alınamadı145. Bu sayım askerlik çağındaki nüfusu tespiti için tatbik olunduğu için,

140

Süleyman Demirci - Kazım Kartal; “Osmanlı Nüfus Defterinin Tarih Yazımındaki Yeri: 1835 Tarihli Trabzon Vilayeti Maçuka/Maçka Kazâsı Müslim Nüfus Defteri Örneği” C.6, S.3, Niğde 2014, s.122.

141 Salih Akyel – SavaĢ Ertel ; “Osmanlı Nüfus Defterlerinin Tarih Yazımındaki Yeri: 1840 Tarihli

ÇarĢancak Kazası Gayrimüslim Nüfus Defteri Örneği”, C.1, S.1, 2015, s.81.

142 Karpat, a.g.e., s.70. 143 Çimen, a.g.m., s.196. 144 Elibol, a.g.m., s.153. 145

Mehmet GüneĢ , “Osmanlı Dönemi Nüfus Sayımları ve Bu Sayımları Ġçeren Kayıtların Tahlili”, Akademi BakıĢ, C.8, S.1, 2014, s.227. Sayım memurlarının dikkatsizlikleri, askere gitmek istemeyenlerin yanlıĢ bildirimde bulunmaları, gayrimüslim cemaat liderlerinin cemaati hakkında verdikleri bilgilerin doğru olmaması baĢarısız olmasına sebep oldu.

böyle kimselerin yanına gizliden “mim146” iĢareti konularak halk tedirgin

edilmemeye çalıĢılmıĢtır147

.

Buraya kadar anlattığımız Osmanlı nüfus sayımları arasında Temettüat sayımlarını zamanı gelmiĢken daha derinlemesine incelemekte fayda var. Temettü kelimesi, sözlükte kar etme, kazanma anlamlarına gelmektedir148. Buna bağlı olarak

uygulamaya konulan temettü vergisi ise herkesin kazancıyla orantılı olarak devlete ödediği vergiye denilmektedir. Osmanlı devletinde 19.yüzyıl baĢlarında iki ayrı tahrir planlanıp uygulanmıĢtır. Bunlardan ilki nüfus tahrirleri, diğeri ise Temettüat tahrirleridir. Nüfus tahrirleri daha önce değindiğimiz gibi 1830-1831 tarihinde baĢlanmıĢ olup sadece erkek nüfus kayıt edilmiĢtir. Nüfus sayımlarının, mal-mülk sayımlarının yanı sıra Tanzimat Dönemi‟nde de devam ettiğini biliyoruz. Bu çerçevede nüfus defterleri ve altı aylık yoklama defterleri düzenlenmiĢtir. Diğer ikinci tür tahrirler ise Temettuât tahrirleridir. Tapu tahrir geleneğinin devamı olarak bilinen bu defterler aynı zamanda birer nüfus defterleridir149

.

Temettuât yazımının asıl amacı Tanzimat reformlarının temelini oluĢturan mali düzenlemelerin yapılabilmesi için ekonomik bir reform yapılması gerekirdi. Bunun baĢında vergi reformu gelmekteydi. Vergi mükellefleri kaynağı belli olsun ya da olmasın tüm gelirleriyle beraber yazılıyordu. Mükellefler ayrıntılı bir Ģekilde kaydedilmiĢ olup, vergi dıĢı olan binek hayvanlar dahi defterlere titizlikle yazılmıĢtır. Bu verginin kısa amacı verginin bölgeler ve kiĢiler arasında daha adil dağılımını sağmak iken, uzun dönemli amacı ise, geniĢ bir mali reformun verilerini tespit etmektir150.

Temettuât defterlerinden elde edilen bilgiler modern sayımlara göre eksik bilgiler içermektedir. Birtakım eksikliklere rağmen istatistik veri olması bakımından o dönem için verdiği sonuçlar önemlidir. Bu konuda Barkan Ģu ifadeleri kullanır:

146

Vergi verebilecek ve askerlik yapabilecek durumda olan kiĢileri gösterip, “Matlub -ı âliye muvafık” kelimelerini ifade eden harftir.

147

Dündar, a.g.e., s.16.

148

Ferit Develioğlu, “Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Lügat”, Ankara 2013, s.1288.

149

Nuri Adıyeke, “Temettuât Sayımları ve Bu Sayımları Düzenleyen Nizamname Örnekleri”

Ankara Üniversitesi, Osmanlı Tarihi AraĢtırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı 11, 2000, s.769-825, s. 771.

150

“istatistik verilerini, bazen kat‟i rakamlar olmaktan ziyade nüfus kütlelerinin

büyüklük nispetleri ve münasebetleri hakkında kıymetli ölçüler temin eden malumat olarak kullanmak mecburiyetinde kalabileceğimizi kabul etsek dahi, bu hal onların

fevkalade büyük olan kıymetini azaltmayacaktır151

1854 yılında, temettü vergisinin konulması üzerine, emlakla beraber nüfusun da sayılması gerektiği sayım nizamnamesine konulmasına rağmen, bu sayım da baĢarılı bir tamamlanamamıĢtır152

.

1856‟da “Anadolu, Suriye ve Kürdistan‟nın bir kısmına inhisar” eden bir sayım yapılmıĢtır. Fakat bu sayım da temettü vergisinin konulması üzerine yapıldığını ve baĢarısızlıkla sonuçlandığı bilinmektedir153.

Osmanlı nüfus sayımları arasında en kapsamlı olanı 1866‟da baĢlayıp, 1873 yılında tamamlanan sayımdır. Kadınların dahil edilmediği bu sayımda, bir hanedeki kiĢi sayısı, bu kiĢilerin yaĢları, medeni durumları, meslekleri ve mal varlıkları kaydedilip daha sonra tek defter Ģeklinde tutulmuĢtur. 1866 sayımının en önemli amacı Osmanlı vatandaĢı olan herkese “Tezkere-i Osmaniye” yani Osmanlı nüfus cüzdanı vermek olmuĢtur. Sayım sonuçları Osmanlı devletinin Avrupa‟daki topraklarının toplumsal ve demografik tarihi bakımından baĢlıca bilgi kaynağı olacak denli kapsamlı bilgiler içeriyordu154

.

Kemal Karpat‟a göre Osmanlı imparatorluğunun toplam nüfusuna dair eksiksiz olarak ilk dökümü Tuna vilayeti sayım sonuçlarından 10 yıl sonra, 1877- 1878 yılında yayımlanan imparatorluk salnameleridir. 1876‟da yayımlanan anayasa dini bölünmeyi yasakladığı için bu çalıĢmada nüfus dini inanca göre sınıflandırılmamıĢtı. Göçebeler, asker ve polisler listeye dahil edilmemiĢti155

.

151

Ömer Lütfi Barkan, “Tarihi Demografi AraĢtırmaları ve Osmanlı Tarihi”, Türkiyat Mecmuası C. X, Ġstanbul Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü Yayınları 1951-53, s. 1-26; Ġstanbul, s. 14.

152 Dündar, a.g.e., s.17. 153 Karal, a.g.e., s.10. 154 Karpat, a.g.e., s.79-80. 155 Karpat, a.g.e., s.82.

1918 yılında çıkarılan yeni bir kanunla istatistik faaliyeti sadarete bağlı istatistik Müdüriyet-i Umumiye „si bünyesinde toplanmıĢ, kanunun uygulamasına bir yıl devam edildikten sonra kaldırılmıĢ ve eski sistem Cumhuriyete kadar devam etmiĢtir. Cumhuriyetin ilanından sonra, Türkiye'nin karĢılaĢtığı önemli ihtiyaçlardan biri de ülkemizde yaĢayan nüfusun sayısının, sosyal ve ekonomik niteliklerinin bilinmesi olmuĢtur. Bu nedenle, ilki 1927 yılında olmak üzere, 1935 yılından itibaren her beĢ yılda bir Genel Nüfus Sayımları yapılmıĢ156

.

156

6.MĠLLET SĠSTEMĠ

Osmanlı‟da toplum, “Müslüman” ve “gayrimüslim” olmak üzere iki ana sınıftan meydana gelmiĢti. Bireylerin toplumdaki yerini-statüsünü belirleyen temel faktör olan din, toplum üzerinde her yönüyle etkili olmuĢtur. Bu bakımdan toplum, inanç temeline göre çeĢitli milletlere ayrılmıĢtı. Ġleride çokça bahsedeceğimiz millet kavramı, Kur‟an‟da daha çok din anlamında kullanılmaktadır157

. Kamus-ı Türki

müellifi ġemseddin Sami “millet” için “din ve millet ikisi birdir” diyerek bu iki kavramı aynı anlamda kullanmıĢtır. Buna karĢın “millet” ve “ümmet” kavramlarının ayrı olduğunu belirterek, milletti bir dine bağlı çeĢitli ırk ve dile mensup topluluk olarak açıklamıĢtır. Ümmeti ise, bir dine mensup çeĢitli toplulukların her biri için kullanmıĢtır. Ġslam milleti, Ġslam ümmetleri gibi158

.

Bilindiği gibi Osmanlı devleti, Ġstanbul‟un topraklarına katılmasından sonra artık bir Ġmparatorluk haline gelmiĢtir. Ġmparatorlukların iki temel özelliği vardır. Bunların ilki emperyal ideoloji ve pratikler, ikinci ise her konudaki çoklu var oluĢlardır. Osmanlı sistemi de her iki özelliğe de sahip bir sistem kurgulamıĢtır. Yayılmacılığın ideolojisi Ġslami söylemler ile ĢekillenmiĢtir. Yayılmacılığın pratik biçimi ise egemenliğe alınan toplulukların yerel, geleneksel hayatlarını devam ettirerek sağlanmıĢtır. Osmanlı sistemine eklenen tüm topluluklar kendi kimlikleriyle katılmıĢ ve sistem çok dinli, çok etnikli, çok kültürlü ve çok kimlikli bir Ģekle bürünmüĢtür. Böylelikle, imparatorluk tanımının ikinci özelliği olan çokluklar sağlanmıĢ oldu. Ġstanbul‟un alınması ile Ġmparatorluk haline gelen Osmanlı, birçok

konuda geleneksel hayat algılarını sistematik hale getirdi. Kanunların

sistemleĢtirilmesi, devlet kurumlarının mutlaklaĢması ve sistemleĢtirilen çoklukların dengelenmesi, Fatih döneminin özelliklerinden birisidir. Bu çerçevede, kuruluĢundan itibaren içerisinde gayrimüslimleri sistem unsuru olarak kabul eden Osmanlı yönetimi, imparatorluk örgütlenmesi çerçevesinde gayrimüslim cemaatleri de mutlak

157

Bilal Eryılmaz, “Osmanlı Devletinde Millet Sistemi”, Ġstanbul 1992, s.11.

158

bir sisteme bağlamaya yönelmiĢtir. Bu da Osmanlı millet sisteminin baĢlangıcı olmuĢtur159

.

Bu sistemde, Müslümanlar “millet-i hâkime” yani egemen milleti meydana getirirken, diğerleri ise, bu egemenliğin altında yaĢayan toplulukları (millet-i

mahkûme) meydana getirir. Yani sistem Müslüman hâkimiyeti üzerine

kurulmuĢtur160

. Osmanlı‟da millet sisteminin hangi dönemde baĢladığı ile ilgili birçok tez var iken sistemin Osmanlı devleti Ġmparatorluk statüsüne eriĢtiği Fatih Sultan Mehmed döneminde kiliselerin devlet kontrolünde organize edilmesi ile devletin organize ettiği millet sisteminin baĢladığı düĢüncesi daha hâkimdir161

.

Fatih‟ten itibaren din veya mezhep esasına göre örgütlenme biçimine “millet” adı verilirken etnik kökenleri bu örgütlenme biçiminde dikkate alınmamıĢtır. Bu

Benzer Belgeler