• Sonuç bulunamadı

Osmanlı devleti, arazi yazımı ile nüfusun sayımı ve bunlarla ilgili kayıtların tutulmasına özel önem vermiĢtir. Osmanlıda‟ ki tahrir çalıĢmalarını devletin kuruluĢ yıllarına kadar götürme imkânı vardır. Yine bu kayıt tutma usulünün Türk devlet geleneği olduğunu gösteren en önemli noktalarından biri Osmanlı döneminde yapılan ilk tahrirlerde Selçuklu döneminde Farsça tutulan defterlere atıfta bulunulması ile ilgilidir84.

Arazi ve nüfus sayımlarının yapılıĢ amaçlarından biri yeni fethedilen ve tımar sistemi uygulanan topraklarda vergilendirebilir ekonomik faaliyetlerin ve insan

80 Dündar, a.g.e., s.14. 81 Dündar, a.g.e., s.15. 82

Babadan kalma, babadan miras kalan.

83

Halil Ġnalcık, "Doğu-Batı Makaleler II", Ġstanbul 2008, s.267.

84

kaynaklarının tespiti ile ilgiliydi. Bu sonuçlar tahrir adı verilen defterlere yazılır ve buna bağlı olarak ihtiyaç duyulması ya da padiĢahın değiĢmesi halinde yenilenirdi85

.

GeçmiĢi itibariyle Osmanlı öncesine kadar giden ve “Memleket Tahriri” adı verilen ülke kaynaklarının saptanması için tutulan bu defterler Osmanlı tarafından daha da geliĢtirildiğini görebiliriz. Kaynakların saptanmasıyla ilgili sadece devlet sınırları içindeki arazinin miktarı ile kalınmamıĢ, bununla birlikte mali ve askeri durumlarda göz önüne alınarak, devlet içindeki her köy ve kasabadaki yetiĢkin erkek nüfusu ellerindeki toprak miktarını, tabii tutuldukları vergi mükellefiyetlerine dair rakamları, mükelleflerin ve babalarının isimleri tek tek kayıt altına alınmıĢtır86

.

Avrupa'da Yeniçağ ile birlikte toplumbilimcileri nüfusun niteliği üzerinde araĢtırmalarda bulunmuĢ, hemen her ülkede bunun için nüfus sayımları bilimsel bir Ģekilde yapılmaya baĢlanmıĢtı. Sayım sonuçları üzerinde değerlendirmeler yapılıp çözüm yolları aranmıĢtır. Osmanlı Ġmparatorluğu'nda da kuruluĢtan hemen sonra "Memleket Tahriri" adı altında öncelikle düĢmandan alınan topraklar üzerindeki halkın gelirlerini ve ellerinde bulundurdukları araziyi saptamak için sayımlar yapıldığı biliniyor. Tahrirler sonucunda tutulan defterler askere almada, vergilendirmede ve diğer kamu hizmetlerinin gördürülmesinde baĢvurulan ana kaynak olduğundan titizlikle saklanmıĢtır. Ancak Ġmparatorluk kurumları iç ve dıĢ etkenlerden dolayı bozulmaya baĢlamıĢ ve bunun sonucu olarak "Memleket Tahrirleri" de kenara bırakılmıĢtır87

.

Osmanlı Ġmparatorluğu kuruluĢtan baĢlayarak yeni fethedilen yerlerin hemen sayımını yapmıĢlar ve var olan değiĢiklikleri tespit etmek üzere de yaklaĢık otuz yılda bir bunları yenilemiĢlerdir. Bu devirde tahrirlerin88

amacı tımarların dağılımı ve vergi mükelleflerinin tespitidir. Bunun içindir ki ancak vergi mükellefi olma yaĢına

85 Çimen, a,g,m,. s.191. 86

Sedat Bingöl, “Ġstanbul‟da 1829 Nüfus Sayımı ve Bazı Mahallelerin Müslüman Nüfusu Üzerine Bir Ġnceleme”, s.44.

87

Çadırcı, a.g.e., s.119-120.

88

Nüfusun ve arazi gibi umumi olarak yapılan yazma yerinde kullanılan bir tabirdir. KemankeĢ Kara Mustafa, Sultan Ġbrahim'e sunduğu layihada tahrir hakkında Ģunları söylemiĢtir: Tahrir memleket yazımı demektir. Gayet lâzımdır. Otuz yılda bir kere tahriri memleket kanundur. Amma gayet müslüman ve dindar adamlar tavin olunup cümle mahrusa bir uğruna tahrir lâzımdır. (Enver Ziya Karal, Osmanlı İmparatorluğu‟nda İlk Nüfus Sayımı 1831, Ankara 1997, s.)

gelmiĢ olan erkek nüfus kaydedilmiĢtir. Bundan dolayı erkek nüfusunun tamamı dahi bu defterlerde yer almaz. ġehirlerde genellikle meslekler yazılmıĢ, kırsal alanlarda ise Ģahıslar tapuladıkları toprağa göre kaydedilmiĢlerdir. Müezzin, hatip, pir(ihtiyar), Ġmam, amel- mande (iĢ yapamayacak durumda olanlar) muaf sınıfında olmuĢtur89

.

Yıldırım Beyazıt Döneminden itibaren yürürlükte olan tahrirler, fetihlere bağlı olarak yeni bir padiĢahın tahta çıkması, daha önce tahrire tabi tutulmuĢ olan yerlerin gelir kaynakları veya dirlik dağılımında önemli değiĢikliklerin meydana gelmesi veya yeni ıslahatların uygulamaya konması halinde gerçekleĢtirilirdi. Tahrirlerin amacı, fetih bölgelerinin dökümünü çıkarmak ve bu gelir kaynaklarının dirlik olarak dağıtımının gerçekleĢtirilebilmesine imkân sağlamaktır. Tahrirlerin tekrar yenilenme süresi 30-40 yılda bir olduğu halde tahrire tabi tutulacak bölgenin özelliklerine göre bu süre değiĢebilirdi90

.

Bazı Osmanlı devlet adamları yeni tahrirlerin otuz yılda bir yapıldığını veya yapılması gerektiğini yazmıĢlarsa da her-bölgenin hususi durumu iki tahrir arasındaki sürenin uzunluğunun farklılaĢmasına yol açabilmiĢtir. Nispeten istikrarlı bölgelerde

"otuz yıl teorisi "ni destekleyen örnekler de bulmak mümkündür91

. Tahrir defterlerinde ve sonraki dönemlerde cizye ve avarız defterlerinde vergilendirmede esas olan birim “hane”‟dir. Tahrir defterine dayalı çalıĢmalarda hane sayısı için önerilen katsayı 5 iken, nefer için ise 3‟tür. Nefer katsayısının 3 olarak kabul edilmesinde sanayi öncesi toplum ve aile yapısının temel özellikleri dikkate alınarak yapılan değerlendirmeler esas alınmıĢtır. Barkan kendi tablolarını hazırlarken ifade ettiği gibi, umumi nüfusu hesaplamak için kabul ettiği “5” rakamı, “ilmi usullerle bulunmuĢ bir rakam değildir”. Bu rakam her bölgeye, içtimai zümreye ve ailenin meĢguliyetine göre değiĢiklik gösterebilir92

.

89

Mübahat Kütükoğlu, “Menteşe Sancağı 1830(Nüfus ve Toplum Yapısı)” Ankara 2010, s.1.

90

Numan Elibol, “Osmanlı Ġmparatorluğu‟nda Nüfus Meselesi ve Demografi AraĢtırmaları”, 2007, s.137.

91

Mehmet Öz, “ Tahrir Devletlerinin Osmanlı Tarihi AraĢtırmalarında Kullanılması” s.430.

92

Yunus Koç, “Ömer Lütfi Barkan‟ın Tarihsel Demografi ÇalıĢmalarına Katkısı ve Klasik Dönem Osmanlı Nüfus Tarihinin Sorunları”, 2013, s.185.

Osmanlı devletinde nüfus yazımlarının baĢlangıcı ve en son ne zaman yapıldığı ile ilgili farklı görüĢler mevcuttur.

Ebül‟ula Mardin‟e göre bu tür yazımların baĢlangıcı Sultan Orhan Dönemine denk gelmekle birlikte, Enver Ziya Karal, bu iddiaya karĢı olarak, Ömer Lütfi Barkan‟nın “Türkiye‟de Ġmparatorluk Devirlerinde Nüfus ve Arazi Tahriri” baĢlıklı yazısından yola çıkarak en eski tahrir defterlerinin Sultan Murat (1360-1389) ait olduğunu ortaya koyarak bu görüĢü çürütmektedir.

Yine Enver Ziya, Netayic‟ül Vukuat yazıcısı Mustafa PaĢa‟nın en son II. Selim (1566-1574) devrinde yapıldığını iddasını, Ömer Lütfi Barkan‟nın III. Murat devrinde de tahrir yapıldığına dair belgelere ulaĢtığını belirterek çürütmektedir93

.

Osmanlıda tahrir usulünün yapılmasını gerekli kılan, daha doğrusu zorunlu kılan devletin örgütlenme Ģekli olmuĢtur. Tımar sistemine göre örgütlenen devletin ne kadar toprağa sahip olduğu ve bunların üzerinde kimlerin yaĢadığını bilmek istemesi, uygulanan sistemin gereğiydi94

.

Tahrir defterleri yapılıĢ sıralarına göre, ilki defter-i 'atik, ikinci ise defter-i cedid olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca Üçüncü bir tahrir yapılması durumunda isimlendirme değiĢmekte buna göre, ilk deftere “defter-i köhne”, ikincisine “defter-i

'atık”, üçüncü deftere ise “defter-i cedid” denilmektedir95

.

Klasik dönemde verginin tespiti amacıyla düzenlenen tahrir defterlerinde kiĢilerin isimleri, statüleri, alınan vergilerin cinsi ve miktarı, toprağın tasarruf Ģekli ile mülkiyet ve vakıf sistemi kaydedilirdi. Defterlerde Ģehir halkı, mahalle biriminin altına yazılır; ayrıca kiĢiler, birbirleriyle yakınlıkları nispetinde yan yana gösterilirlerdi. Evli hane reisi ile onun erkek çocukları, kendi isimleri ve babalarının isimleriyle verilir, belirleyici bazı özellikleri ile statüleri de bu isimlerin yanında belirtilirdi. Vergiye tâbi, hür ve sağlıklı kiĢiler defterlere kaydedildiği için köle menĢeli kiĢiler ancak azat edildikleri ya da hür oldukları zaman yazılırlardı. Bunun 93 Karal, a.g.e., s.7. 94 Çimen, a,g,m,. s.192. 95

dıĢında sakat, hasta ve yaĢlı kimseler de vergiden muaf olmaları sebebiyle kayda geçirilirlerdi. Bir yerde gayrimüslimler mevcutsa bunlar genellikle defterde ayrı baĢlıklar halinde gösterilirlerdi96

.

Tahrir defterleri, kullanım amacına göre farklı Ģekillerde düzenlenirdi. Defterler genelde mufassal, icmal ve evkaf olarak üç türde ele alınırsa da her bir türün kendi içinde farklılaĢan örnekleri olduğu bilinir97

. Bu Defterlere ek olarak kadılar tarafından “cizye” ve “avarız” vergisi mükelleflerinin isimlerine yer veren defterler ve Temettuât defteri, vilayet salnameleri, nüfus yoklama ve nüfus sayım defterleri, Osmanlı coğrafyasında nüfusun tespitinde kullanılan baĢlıca kaynaklardır.

Bunlardan biri olan mufassal tahrir defterlerinin baĢında genellikle bir mukaddime ve kanunname, son klasik tahrir defterlerinin baĢında ise fihrist bulunur, bundan sonra sancağın merkez kazasından baĢlanarak kaza, nahiye ve köyler sıralanır; bölgedeki çeĢitli mekânlar ile yetiĢkin erkeklerin bilgileri, vergiden muaf kesimler ile hane sahibi dul kadınlar kayda geçirilirdi98

.

Mufassal defterlerde umumiyetle ait oldukları sancağın merkezi durumundaki Ģehrin ilk olarak kaydedildiğini görüyoruz. Nefs olarak nitelenen bu merkezlerde- her

nefs'in kasaba olmadığını belirtelim- nüfus mahalle mahalle ve umumiyetle evli

(müzevvec)- bekâr (mücerred) ayırımıyla verilirdi. ÇeĢitli sebepleri ile her türlü vergiden mu'af olan kiĢiler dinî görevliler vs. de durumları belirtilerek yazılırdı. Gayrimüslimler ayrı olarak ve mensup oldukları cema'atin (Rum, Ermeni, Yahudi vs.) adı altında defterlerde yer alırlar. YetiĢkin erkek nüfusunun kaydını müteakip Ģehirden elde edilmesi beklenen gelir kaynakları ve miktarlarının bir dökümü verilir. Her köyün baĢında timar mı, has mı, vakıf mı veya mülk mü olduğu tasrih edilir ve genellikle kime ait olduğu da belirtilirdi99

.

96

Feridun M.Emecen, “Osmanlı Klasik Çağında Hanedan ve Toplum” Ġstanbul 2011, s.330-326-332.

97 Öz, a,g,m,. s.431. 98 Öz, a.g.m., s.427-428. 99 Öz, a.g.m., s.431.

Tahrir defterlerinin diğer bir türü olan icmal (özet) defterlerde ise özellikle dirlik sahiplerinin isimleri ile gelir toplamları verilirdi. Bu iki temel defter türünün dıĢında, yine tahrir iĢlemleri neticesinde hazırlanan bir kayıt türü de evkaf defterleriydi. Bu defterler, özellikle vakıf olarak ayrılmıĢ yerler hakkında önemli bilgiler içermektedir100

.

Mufassal ve icmal defterlerinin birbiriyle bazı iliĢkileri vardı. Mufassal defterler, tımar sisteminin kademelerine dair ayrıntılı bilgiler içerirken bu defterlerin toplu sonuçlarını kapsamak üzere hazırlanan icmal defterleri ise pratik kullanım amacını taĢırdı. Mufassal defterler, icmallerin aslını oluĢtursa da bazen yapılacak yeni tahrirlerde icmaller, tımarla ilgili konularda esas alınır; bu haliyle de mufassal defterlerin hazırlanmasına yardımcı olurdu. Bunun dıĢında mufassal defterlerin düzenlenmesiyle oluĢturulan ve merkezde kullanılmak için hazırlanan muhasebe icmalleri de vardı ki bunlar, mufassal-icmal Ģeklinde ifade edilebilir101

.

Tahrir defterleri, yazı türü itibariyle de çeĢitlilik arz etmektedirler. Bu defterler önceleri tevki‟ hattıyla yazılırken II. Bayezid zamanından itibaren bunlara siyakat yazısı hâkim olmaya baĢladı. Defterlerdeki terim, ölçü ve tartı birimleri de yerine göre farklılıklar göstermektedir102

.

Nüfus kayıtları için büyük önem arz eden tahrir sonucu yazılan defterlerin yanında, avarız ve cizye deferleri‟de benzer bilgiler içermektedir.

Osmanlı Devleti'nde avarız vergisi ilk defa II. Beyazıt‟tan itibaren toplanmaya baĢlanmıĢtır103

. Fevkalade haller, hasseten harp sebebiyle tahsil olunan gayr-i mukannen verginin adıydı104. Avarız akçenin konma Ģeklinin, kudreti olan Müslümanların cihada mal ve bedenleri ile yardım etmeleri lazım geldiği yolundaki prensibe dayandığı iddia olunuyor. Osmanlı idaresinde Müslüman ve Hıristiyan bütün reaya bu vergiyi vermeye mecbur tutulduğuna göre, meselenin cihada yardım 100 Öz, a.g.m., s.427-428. 101 Emecen, a.g.e., s.317-318. 102 Öz, a.g.m., s.428. 103

Mustafa Akdağ, a.g.e, C.I, s.517.

104

gibi ibadete iliĢkin bir tarafı yoktur. Emlak ve arazi sahibi olan herkes bu vergi için mükellef sayılmaktaydı.

Osmanlı tahrir defterinde nüfus, “avârız hânesi” ve “hâne-i gayr ez avârız” Ģeklinde ikiye ayrılıyordu. Avârız haneleri vergilendirilen haneleri gösterirdi. Vergi vermeye gücü yeten haneler bu grupta yer almaktaydı. Hâne-i gayr ez avârız grubunda yer alan kimseler ise muafiyeti olanlar idi. Bunlar derbendçilik, tuzculuk, madencilik, celeplik, Ģahincilik gibi belirli bir hizmetle yükümlü olanlar; kadı, nâib, sipahi, muhassıl, müderris, gibi resmi görevlerde bulunanlar; Ġmam, müezzin, zâviyedar, Ģeyh, seyyid, hatip, gibi din adamları; körlük, delilik, düĢkünlük gibi bedenî sakatlar olan kimselerdir105

. Avarız defterlerinde her mahalle veya köyün nüfusu kaydedildikten sonra, belli değerlendirmelere göre bu nüfusun kaç avârız hanesi olduğu tespit edilirdi. Tespit edilen haneler mefkûfât defterine kaydedilirdi. Devletin ihtiyaçları memlekette bulunan avârız hanelerine bölünür ve elde edilen rakam her bölgenin kadısına hükümler gönderilerek avârız-ı divaniye toplanması emredilirdi106.

Sefer ilan olunduğu zaman alınacak miktar devletin harp için yapacağı masrafa göre, fermanla kararlaĢtırılırdı.107. Bu vergilerin tahsilinde, avarız hanesi adı

verilen birlikler esas alınıyordu. Bu vergiler olağanüstü durumlarda, özellikle XVI. yüzyılın sonlarından itibaren, savaĢların daha sık ve uzun sürmesi, devletin içinde bulunduğu iç karıĢıklıklar sebebiyle daha sık toplanmaya baĢlanmıĢtır. Özellikle tımar sisteminde meydana gelen aksaklıklar ve tımar gelirlerinin iltizama verilmesinden dolayı bu vergiler, yıllık olarak toplanan vergiler haline gelmiĢtir108

. Avarız vergilerinin düzenli vergiler haline gelmesinden sonra tahriri yenilenemeyen ya da cizye mükelleflerinin sayısı sağlıklı bir Ģekilde tespit edilemeyen bölgelerde avarız tahrirleri yapıldı ve bu uygulama ülkenin büyük bölümünde geçerlilik kazandı109.

105

Halil Sahillioğlu, Avarız, ĠA, s.108.

106Mustafa Nuri Türkmen," Osmanlı Devleti'nde XVII. yüzyılın Son Çeyreğinde Halkın Üzerindeki

Olağanüstü Vergi Yükü" Nüsha, S.9, s.2.

107 Akdağ, a.g.e,C.I,s.516. 108 Türkmen, a.g.m., s.3. 109 Elibol, a.g.m., s.140.

XVII. Yüzyıl itibariyle kadılar tarafından derlenen avarız defterlerinin icmalleri de hazırlanmaktaydı. Bu icmaller genellikle sancak ve liva düzeyinde olup avarız haneleri mahalle mahalle sayılmaktaydı. Avarız hanelerinin tahrirleriyle oluĢturulan ilk avarız defterleri, daha önceleri vergi muafiyetleri nedeniyle tahrirlerde düzenli olarak yer almayan “yaya” ve “müsellem” gruplarını kapsıyordu110

.

XVII. yüzyılın baĢlarında devlet bürokrasisinin geniĢlemesi, iktisadî ve sosyal alandaki geliĢme ve değiĢmeler, tahrir geleneğinde de kendisini gösterdi. Tımar Sistemi her ne kadar varlığını idame ettiyse de taĢra yönetimindeki merkezi yerini kaybetti ve 16.yüzyüzda olduğu gibi ayrıntılı tahrirler yapılması gereği ortadan kalktı111. Böylece klâsik tahrir geleneği terkedildi, onun yerine yeni tahrir geleneği

ikame edildi.

Klasik tahrirlerin terk edilmesiyle birlikte Nüfus/Hane, Mukataalar, Cizye, Timar ve Evkaf defterleri yerine, Yeni tahrir geleneği olarak öngörülen daha ayrıntılı bilgi içeren belli baĢlı konulara yoğunlaĢan, Avârız-Hâne Defterleri, Mukataa Defterleri, Cizye/Cizye Muhasebe Defterleri, Timar Tevcih/Yoklama/Defterleri, Evkaf Tahriri/Evkaf Yoklama Defteri, Nüfus Yoklama Defterleri, Vilayet Muhasebe Defterleri, Mevâcib Defterleri, Tahrir-i Emlâk ve Nüfus Defterleri, Nüfus Tahrirleri, Temettü'ât Defterleri gibi defterler tutulmaya baĢlanmıĢtır112

.

Ġmparatorlukta XVI. yüzyıl‟da yapılan tahrirler XVII. yüzyıl'dan itibaren sadece yeni zapt edilen yerler için yapılmıĢtır. XVI. yüzyıl tahrir defterleri aynı zamanda bir avarız defteri gibi kullanılmıĢtır. Bundan dolayı XVII ve XVII. yüzyıl için bu defterlere dayanarak nüfus tahmini yapmak güçtür113

. 110 Elibol, a.g.m., s.140. 111 Öz, a,g,m,. s.431. 112

Mustafa Öztürk, “1616 Tarihli Halep Avarız-Hane Defteri”, 1997, s.251.

113

Benzer Belgeler