• Sonuç bulunamadı

Konya, Karaman ve Aksaray illeri ayçiçek ekiliş alanlarındaki beyaz çürüklük (Sclerotinia sclerotiorum (Lib.) de bary) hastalığının durumu ve biyolojik mücadelesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Konya, Karaman ve Aksaray illeri ayçiçek ekiliş alanlarındaki beyaz çürüklük (Sclerotinia sclerotiorum (Lib.) de bary) hastalığının durumu ve biyolojik mücadelesi"

Copied!
155
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ FEN BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

KONYA, KARAMAN VE AKSARAY ĠLLERĠ AYÇĠÇEK EKĠLĠġ ALANLARINDAKĠ BEYAZ ÇÜRÜKLÜK (SCLEROTINIA SCLEROTIORUM (LĠB.) DE BARY) HASTALIĞININ DURUMU

VE BĠYOLOJĠK MÜCADELESĠ RAZĠYE KOÇAK DOKTORA TEZĠ ……… Aralık-2019 KONYA Her Hakkı Saklıdır

(2)

TEZ KABUL VE ONAYI

Raziye KOÇAK tarafından hazırlanan ―Konya, Karaman ve Aksaray Ġlleri Ayçiçek EkiliĢ Alanlarındaki Beyaz Çürüklük (Sclerotinia sclerotiorum (Lib.) De Bary) Hastalığının Durumu ve Biyolojik Mücadelesi‖ adlı tez çalıĢması …/…/… tarihinde aĢağıdaki jüri tarafından oy birliği / oy çokluğu ile Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Bitki Koruma Anabilim Dalı‘nda DOKTORA TEZĠ olarak kabul edilmiĢtir.

Jüri Üyeleri Ġmza

BaĢkan

Prof. Dr. Nuh BOYRAZ ………..

DanıĢman

Prof. Dr. Nuh BOYRAZ ………..

Üye

Prof. Dr. Ercan CEYHAN ………..

Üye

Prof. Dr. Harun BAYRAKTAR ………..

Üye

Doç. Dr. Kubilay KurtuluĢ BAġTAġ ………..

Üye

Dr.Öğr. Üyesi Nurgül KITIR ………..

Yukarıdaki sonucu onaylarım.

Prof. Dr. Mustafa YILMAZ FBE Müdürü

(3)

TEZ BĠLDĠRĠMĠ

Bu tezdeki bütün bilgilerin etik davranıĢ ve akademik kurallar çerçevesinde elde edildiğini ve tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalıĢmada bana ait olmayan her türlü ifade ve bilginin kaynağına eksiksiz atıf yapıldığını bildiririm.

DECLARATION PAGE

I hereby declare that all information in this document has been obtained and presented in accordance with academic rules and ethical conduct. I also declare that, as required by these rules and conduct, I have fully cited and referenced all material and results that are not original to this work.

Ġmza

Raziye KOÇAK Tarih:

(4)

ÖZET DOKTORA TEZĠ

KONYA, KARAMAN VE AKSARAY ĠLLERĠ AYÇĠÇEK EKĠLĠġ ALANLARINDAKĠ BEYAZ ÇÜRÜKLÜK (SCLEROTINIA SCLEROTIORUM (LĠB.) DE BARY) HASTALIĞININ DURUMU VE BĠYOLOJĠK MÜCADELESĠ

Raziye KOÇAK

Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Bitki Koruma Anabilim Dalı

DanıĢman: Prof. Dr. Nuh BOYRAZ 2019, 142 Sayfa

Jüri

Prof. Dr. Nuh BOYRAZ Prof.Dr. Ercan CEYHAN Prof.Dr. Harun BAYRAKTAR Doç.Dr. Kubilay KurtuluĢ BAġTAġ

Dr.Öğr. Üyesi Nurgül KITIR

Bu çalıĢma Konya, Aksaray ve Karaman illerinin ayçiçek ekim alanlarında kök ve kök boğazı hastalıklarının durumunu ortaya koymak ve bunların biyolojik kontrol imkanlarının araĢtırılması amacı ile 2016-2018 yıllarında yürütülmüĢtür. Bu amaçla 2016-2017 ve 2017-2018 yılları vejetasyon döneminde ayçiçeğinin en çok yetiĢtirildiği ilçelerde surveyler yapılarak hastalık belirtisi gösteren bitki örnekleri alınmıĢtır. Ġzolasyon yapılan bitkilerde toprak kökenli fungusların cins ve tür düzeyinde makroskobik ve mikroskobik yöntemler kullanılarak tanıları yapılmıĢtır. Yapılan izolasyonlar sonucunda Sclerotinia sclerotiorum en yaygın görülen fungal etmen olarak belirlenmiĢtir. Simptomatolojik verilere göre, Sclerotinia sclerotiorum‘un hastalık oranı Konya (Altınekin)‘da %9.38 iken, Aksaray (Merkez/Eskil)‘da %4 olarak saptanmıĢtır. Patojenisite testleri sonucu S. sclerotiorum izolatlarının virülensliği %56-66 arasında çıkmıĢ ve böylece izolat farklılıkları ortaya konulmuĢtur. Karaman ili ayçiçek ekim alanlarında yapılan surveylerde kök ve kök boğazı çürüklüğü belirtisi gösteren bulgulara rastanılmamıĢtır.

Biyolojik mücadele konusunda yapılan çalıĢmalarda Bacillus cereus, Bacillus simplex, Brevibacterium frigoritolerans‘a ait 1‘er izolat ve Bacillus toyonensis, Trichoderma brevicompactum‘a ait 2‘Ģer izolat hastalıklı ve sağlıklı bitkilerin bulunduğu alanlardan izole edilerek tanılanmıĢtır. Bacillus cereus ve Bacillus simplex, S. sclerotiorum‘un iki izolatına karĢı in vitro da % 49,19-57,95 arasında değiĢen oranlarda engelleme gösterirken, in vivo da hastalık geliĢimine tamamen (%100) engel olarak en etkili biyoajan bakteriler olarak belirlenmiĢtir. T. brevicompactum (T2) izolatının en etkili biyolojik mücadele ajanı fungus olduğu ve S. sclerotiorum‘un her iki izolatının geliĢimini in vivo da %93,28-97,51 oranında azalttığı saptanmıĢtır. Yapılan bu çalıĢma sonuçlarının biyolojik mücadeleye büyük katkı sağlayacağı öngörülmektedir.

(5)

ABSTRACT

Ph.D THESIS

STATUS OF WHITE ROT DISEASE (SCLEROTINIA SCLEROTIORUM (LĠB.) DE BARY) IN SUNFLOWER PLANTING AREAS IN KONYA, KARAMAN AND AKSARAY PROVINCES AND BIOLOGICAL CONTROL

Raziye KOÇAK

THE GRADUATE SCHOOL OF NATURAL AND APPLIED SCIENCE OF SELÇUK UNIVERSITY

DEPARTMENT OF PLANT PROTECTION

Advisor: Prof. Dr. Nuh BOYRAZ

2019, 142 Pages

Jury

Prof. Dr. Nuh BOYRAZ Prof. Dr. Ercan CEYHAN Prof. Dr. Harun BAYRAKTAR Assoc. Prof. Dr. Kubilay KurtuluĢ BAġTAġ

Asts. Prof. Dr. Nurgül KITIR

This study was conducted in 2016-2018 with the aim of revealing root and root-collar disease in sunflower plantation and searching the biological control facilities in areas of Konya, Aksaray and Karaman provinces. With this aim, by making surveys in the most grown countries plant samples showing disease symptoms were taken in the years of 2016-2017 and 2017-2018 and in the period of vegetation. In isolated plants the gender and kind levels of soil borne funguses were diagnosed by using macroscopic and microscopic methods. In the consequence of isolation Sclerotinia sclerotiorum has been determined as a common fungal factor. According to symptomatologic data, the sickness rate of Sclerotinia sclerotiorum in Konya (Altınekin) is 9.38% while it has been detected as 4% in Aksaray (Centre/ Eskil). As a result of pathogenicity test, virulence of Sclerotinia sclerotiorum has been ensued as 56-66% and therefore isolate differences have been revealed. Karaman sunflower root and crown rot in the surveys to be encountered in the planting area is not showing any sign of disease symptoms.

In the studies of biological control, one each kind regarding Bacillus cereus, Bacillus simplex, Brevibacterium frigoritolerans and two each isolate regarding Bacillus toyonensis, Trichoderma brevicompactum have been diagnosed by isolating them areas from diseased and healthy plants. While Bacillus cereus and Bacillus simplex show an inhibition of 2 isolates of Sclerotinia sclerotiorum in vitro at 49.19- 57.95%, it has been identified as the most effective bio agent bacteria as a completely (100%) barrier to disease development in vivo. The most effective biological control agent of T. brevicompactum (T2) isolation is fungus and it has been found that S. sclerotiorum reduced the growth of both isolates by 93.28-97.51% in vivo. It is estimated that the results of this study will contribute to biological control.

(6)

ÖNSÖZ

Tez çalıĢmamın her aĢamasında yardımlarını esirgemeyen danıĢman hocam Sayın Prof. Dr. Nuh BOYRAZ‘ a sonsuz teĢekkür ediyorum.

Tez çalıĢmam esnasında bölüm olanaklarından yararlanmama imkân sağlayan Bitki Koruma Bölüm BaĢkanlığı‘na ve tez projeme maddi olarak katkı sağlayan S.Ü. BAP Koordinatörlüğü‘ne teĢekkürlerimi sunarım.

Doktora tez izleme komitesi üyelerinden değerli hocalarım Sayın Prof. Dr. Ercan CEYHAN ve Sayın Doç. Dr. Kubilay KurtuluĢ BAġTAġ‘a yapıcı ve yönlendirici fikirleriyle katkıda bulundukları için teĢekkürlerimi sunarım.

ÇalıĢmalarımın survey aĢamasında kullandığım materyalleri temin etmemde yardımcı olan değerli hocam Sayın Prof. Dr. Süleyman SOYLU‘ya teĢekkürlerimi sunarım.

ÇalıĢmalarım sırasında manevi olarak destek ve yardımlarını gördüğüm çok değerli arkadaĢlarım Dr. Aysun ÖZTÜRK‘e, ArĢ. Gör. Özden SALMAN‘a, ArĢ. Gör. AyĢegül GEDÜK‘e, ArĢ. Gör. Elif ġAHĠN‘e, Öğr. Gör. Günel YILMAZ‘a ve tüm S.Ü. Bitki Koruma ailesine teĢekkürlerimi bir borç bilirim.

Tez çalıĢmam boyunca manevi desteklerini benden esirgemeyen canım aileme, manevi oğlum Hüseyin Burak KOÇAK‘a, yol arkadaĢım sevgili eĢim KaĢif Koral KOÇAK‘a ve güzel yavrum, hayat gayem birtanecik kızım Merve‘ye ithafen…

Raziye KOÇAK KONYA-2019

(7)

ĠÇĠNDEKĠLER ÖZET ... iv ABSTRACT ... v ÖNSÖZ ... vi ĠÇĠNDEKĠLER ... vii ÇĠZELGELER DĠZĠNĠ ... ix ġEKĠLLER DĠZĠNĠ ... x

SĠMGELER VE KISALTMALAR ... xiii

1. GĠRĠġ ... 1

2. KAYNAK ARAġTIRMASI ... 7

2.1. Ayçiçeğinde Kök ve Kök Boğazı Çürüklüğü Hastalığı Etmenleri ve Yaygınlığı ile Ġlgili ÇalıĢmalar ... 7

2.2. Ayçiçeği kök ve kök boğazı etmenleri ile mücadele ... 15

2.2.1. Kültürel mücadele ... 16 2.2.2. Kimyasal mücadele ... 18 2.2.3. Biyolojik mücadele ... 19 3. MATERYAL VE YÖNTEM... 32 3.1. Materyal ... 32 3.1.1. Test patojeni ... 32 3.1.2. Test bitkisi ... 32

3.1.3. Saksı denemelerinde kullanılan yetiĢtirme ortamları ... 32

3.1.4. Biyoajan bakteri ve funguslar ... 32

3.1.5. Kullanılan besi yerleri ... 33

3.2. Yöntem ... 35

3.2.1. Ayçiçeği kökleriyle iliĢkili fungal izolatların survey çalıĢması ... 35

3.2.2. Hastalık oranın değerlendirilmesi (%) ... 36

3.2.3. Bitki örneklerinden izolasyon ve mikroskobik incelenme ... 36

3.2.4. Etmenin tanımlanması ... 37

3.2.5. Patojenite testi ... 39

3.2.6. Hastalık Ģiddetinin değerlendirilmesi ... 40

3.2.7. Biyolojik mücadele ajanlarının tespiti ... 41

3.3. Ġstatistiksel analizler ... 48

4. ARAġTIRMA SONUÇLARI VE TARTIġMA ... 49

4.3. Ayçiçeği üretim alanlarının survey sonuçları ... 49

4.4. Ayçiçeği bitkilerinin toplanması ve fungal mikroorganizmaların izolasyonları… ... 53

(8)

4.3. Etmenin Tanılanması ... 57

4.3.1. Sclerotinia sclerotiorum‘un kültürel ve morfolojik özellikleri ... 57

4.3.2. Patojenite Testi ... 59

4.4. S. sclerotiorum‘un Biyolojik Mücadelesi Ġle ilgili ÇalıĢmalar ... 64

4.4.1. Bioajan bakteri ve fungusların izolasyonu ve tanılanması ... 64

4.4.2. Seçilen aday bakteri ve fungal izolatların in vitro testlerde antagonistik etkileri……….. ... 66

4.4.3. Aday Biyolojik Mücadele Ajanlarının Sclerotinia sclerotiorum’un Dinlenme Yapısı Olan Sklerotların Canlılığı ve Miselyum GeliĢimi Üzerine Etkileri…………. ... 77

4.4.4. Tütünde AĢırı Duyarlılık (Hypersensitive Reaction-HR) Testi ... 80

4.4.5. Seçilen aday bioajan bakteri ve fungal izolatların in vivo koĢullarında Sclerotinia sclerotiorum‘a karĢı etkinlikleri ... 81

5. SONUÇLAR VE ÖNERĠLER ... 93

KAYNAKLAR ... 97

(9)

ÇĠZELGELER DĠZĠNĠ

Çizelge 4. 1. Konya iline bağlı ilçelerin 2017-2018 üretim yıllarında ait toplam ayçiçeği ekiliĢ alanları, buna göre örneklenen tarla sayısı ve hastalık oranı (%) ... 49 Çizelge 4. 2. Karaman iline bağlı ilçelerin 2017-2018 üretim yıllarında ait toplam ayçiçeği ekiliĢ alanları, buna göre örneklenen tarla sayısı ve hastalık oranı (%) ... 52 Çizelge 4. 3. Aksaray iline bağlı ilçelerin 2017-2018 üretim yıllarında ait toplam ayçiçeği ekiliĢ alanları, buna göre örneklenen tarla sayısı ve hastalık oranı (%) ... 52 Çizelge 4. 4. 2017-2018 yıllarında yapılan survey çalıĢmaları sonucu elde edilen Sclerotinia sclerotiorum‘un izolat sayılarının lokalitelere göre dağılımı ... 56 Çizelge 4. 5. Sklerotium büyüklüklerinin lokalitelere göre dağılımı ... 58 Çizelge 4. 6. Denemelerin yürütüldüğü 2018 yılına ait Konya ili iklim değerleri ... 59 Çizelge 4. 7. Sclerotinia sclerotiorum izolatlarının hastalık Ģiddetinin (%) belirlenmesi ... 62 Çizelge 4. 8. Biyoajalanların izolasyonu için toprak örneklerinin toplandığı il, ilçe ve köyler (Mahalle) ... 64 Çizelge 4. 9. Aday bakteri ve fungal izolatların tanı sonuçları ... 65 Çizelge 4. 10. Aday bioajan bakterilerin Sclerotinia sclerotiorum‘a karĢı in vitro etkileri ... 66 Çizelge 4. 11. Aday bioajan fungusların Sclerotinia sclerotiorum‘a karĢı in vitro etkileri ... 71 Çizelge 4. 12. Aday biyolojik mücadele ajanlarının in vitro koĢullarda fitopatojen fungus Sclerotinia sclerotiorum‘un dinlenme yapısı olan sklerotlara olan etkisi... 77 Çizelge 4. 13. Seçilen aday bioajan bakteri türlerinin in vivo koĢullarda Sclerotinia sclerotiorum izolatların enfeksiyonuna karĢı etkinlikleri ... 81 Çizelge 4. 14. Seçilen aday bioajan fungusların in vivo koĢullarda Sclerotinia sclerotiorum izolatların enfeksiyonuna karĢı etkinlikleri ... 86

(10)

ġEKĠLLER DĠZĠNĠ

ġekil 3. 1. Konya, Aksaray ve Karaman illerinde 2016-2018 yıllarında sürvey çalıĢmalarının yapıldığı lokaliteler ... 36 ġekil 3. 2. Patojenite testinde kullanılan ayçiçeği a) Tohumları ve b) Saksılara ekimi .. 38 ġekil 3. 3. Tohumların ekiminden sonraki görüntüler a) Ġlk çıkıĢları ve b) Fide dönemi ... 38 ġekil 3. 4. Bitkilerin çiçeklenme baĢlangıcı R2 safhasına geldiği zaman ... 40 ġekil 3. 5. Kök ve kökboğazı çürüklüğü (Sclerotinia sclerotiorum) hastalığı görsel değerlendirme skalası (1-6) ... 40 ġekil 3. 6. Trichoderma spp.‘nin izolasyonunda kullanılan materyal. a) Sklerotlar, b) Bitki kökleri ve c) mikroskobik görüntüsü ... 41 ġekil 3. 7. Bakteri ile patojen arasında meydana gelen inhibisyon zonu görünümü. a) Petrinin üst yüzeyini ve b) Petrinin alt yüzeyinin görünümü ... 43 ġekil 3. 8. Aday biyolojik mücadele elemanı ve fitopatojen fungusun petri kabında karĢılaĢtırma diyagramı. Engelleme zonu (Z1), patojenin radyal geliĢimi (r1) ve Patojen ile biyolojik ajanın radyal geliĢimi (r2) (Tozlu, 2003; Ghildiyal ve Pandey, 2008). ... 44 ġekil 3. 9. Bakteri ve fungal süspansiyonun hazırlanması. a) Fungal solüsyon ve b) Bakteri solüsyonu ... 46 ġekil 3. 10. Bacillus ve Trichoderma süspansiyonlarının bitki üzerine inokule edilmesi. a) Bitki gövdesine yara açılması ve b) Bakteri ve fungal süspansiyonun açılan yaraya sprey edilmesi ... 46 ġekil 3. 11. Sclerotinia sclerotiorum‘un bitkiye inokule edilmesi. a) PDA‘da geliĢtirilen S. sclerotiorum misellerinden kesit alınması b) Biyoajan süspansiyonu sprey edilmiĢ bitkilere misellerin inokule edilmesi ve c) Bakteri ve fungal süspansiyonu ve miselyumla inokule edilen bitki gövdesinin parafilm ile sarılması ... 47 ġekil 3. 12. Biyoajanların tek baĢına bitkiye püskürtülmesi ... 47 ġekil 4. 1. Ayçiçeği kök boğazı kısmında meydana gelen fizyolojik bozuklukların görüntüsü. a) Ur Ģeklindeki ĢiĢkinlik ve b) Yarılma ... 50 ġekil 4. 2. Sclerotinia sclerotiorum‘un ayçiçeğini enfeksiyonu sonucu gövdede oluĢan beyaz miselial oluĢum ... 54 ġekil 4. 3. Sclerotinia sclerotiorum ile enfekteli bitkilerin genel görünümü ... 55 ġekil 4. 4. Sclerotinia sclerotiorum‘un gövde üzerinde oluĢturduğu sklerotiumlar ... 55

(11)

ġekil 4. 5. Sclerotinia sclerotiorum‘un PDA ortamında geliĢme durumu. a) 5 günlük geliĢme ve b) 9 günlük geliĢme ... 57 ġekil 4. 6. Sklerotiumların boyutları. a) Boy ölçümü ve b) En ölçümü ... 58 ġekil 4. 7. Patojenite testinde kullanılan Ġnegöl Alası ayçiçeği çeĢidi büyüme dönemi . 60 ġekil 4. 8. Sclerotinia sclerotiorum‘un misellerinin sınırlı süre inukulasyon yöntemi kullanılarak ayçiçeği gövdesine parafilm ile sarılması ... 60 ġekil 4. 9. Sclerotinia sclerotiorum‘un ayçiçeği bitkisi üzerinde oluĢturduğu hastalık Ģiddetinin durumu ... 61 ġekil 4. 10. Sclerotinia sclerotiorum‘un ayçiçeği gövdesi üzerinde oluĢturduğu lezyonlar. a) Gövdenin boĢalması ve sklerot oluĢumu, b) Yaprakların Ģemsiye Ģeklinde sarkması ve c) Lezyonların kumpasla ölçülmesi ... 61 ġekil 4. 11. Patojenisite testi sonucunda Sclerotinia sclerotiorum‘un reizolasyon görüntüsü. a) Gövdeden yapılan reizolasyon ve b) Sklerotlardan yapılan reizolasyon .. 62 ġekil 4. 12. In vitro testlerde Sclerotinia sclerotiorum‘a karĢı yüksek engelleme zonu gözlenen bakteriler. a) Bacillus cereus, b) Bacillus simplex ve c) Bacillus toyonensis (B1) ... 67 ġekil 4. 13. In vitro testlerde Sclerotinia sclerotiorum‘a karĢı düĢük engelleme zonu gözlenen bakteriler. a) Brevibacterium frigoritolerans ve b) Bacillus toyonensis (B2) . 67 ġekil 4. 14. Trichoderma brevicompactum (T2)‘un Eskil izolatına karĢı göstermiĢ olduğu hiperparazitik etki. a) Kontrol, b) Mikoparazitik etkinin baĢlangıcı (7.gün) ve c) Petriyi tamamen kaplaması (10.gün) ... 73 ġekil 4. 15. Trichoderma brevicompactum (T1)‘un Eskil izolatına karĢı göstermiĢ olduğu hiperparazitik etki. a) Kontrol, b) Mikoparazitik etkinin baĢlangıcı (11.gün) ve c) Petriyi tamamen kaplaması (16.gün) ... 73 ġekil 4. 16. Bacillus süspansiyonu sprey edilen sklerotların canlılığı üzerine olan etkisi. a) Kontrol, b) Bacillus simplex, c) Bacillus cereus, d) Bacillus toyonensis (B2), e) Bacillus toyonensis (B1) ve f) Brevibacterium frigoritolerans ... 78 ġekil 4. 17. Trichoderma süspansiyonu sprey edilen sklerotların canlılığı üzerine olan etkisi a) Kontrol b) Trichoderma brevicompactum (T1) ve c) Trichoderma brevicompactum (T2) ... 79 ġekil 4. 18. Bakteri izolatlarının tütün yaprağında oluĢturduğu aĢırı duyarlılık reaksiyonu görüntüsü. a) Referans kültürün HR (+) ve b) Bacillus izolatları HR (-)... 80 ġekil 4. 19. In vivo koĢullarda kontrol amaçlı sadece bakteri süspansiyonu sprey edilen ayçiçeği bitkileri. a) Uygulama sonrası (bakteri sprey edilen) sağlıklı bitki ve b) Sadece açılan yara dokusunun görüntüsü ... 82

(12)

ġekil 4. 20. Bacillus cereus uygulaması yapılan bitkilerden görünüm ... 83 ġekil 4. 21. Bacillus simplex uygulaması yapılan bitkilerden görünüm ... 83 ġekil 4. 22. Brevibacterium frigoritolerans uygulaması yapılan bitkilerden görünüm . 84 ġekil 4. 23. Bacillus toyonensis (B2) uygulaması yapılan bitkilerden görünüm ... 84 ġekil 4. 24. Bacillus toyonensis (B1) uygulaması yapılan bitkilerden görünüm . ... 84 ġekil 4. 25. Ümitvar biyolojik mücadele ajanı antagonistik bakterilerin in vivo testi sonuçlarına göre S. sclerotiorum izolatlarını engelleme oranları (%) ... 85 ġekil 4. 26. Trichoderma brevicompactum T1 ve T2 izolatlarının in vivo koĢullarda Sclerotinia sclerotiorum‘un Hırkatol ve Eskil izolatlarının enfeksiyonu engelleme oranları (%) izolatlarını engelleme oranları (%) ... 87 ġekil 4. 27.Trichoderma brevicompactum (T2) uygulaması yapılan bitkilerden görünüm ... 87 ġekil 4. 28. Trichoderma brevicompactum (T1) uygulaması yapılan bitkilerden görünüm ... 88 ġekil 4. 29. In vivo koĢullarda kontrol amaçlı sadece Trichoderma brevicompactum süspansiyonu sprey edilen ayçiçeği bitkileri. a) Uygulama sonrası sağlıklı bitki ve b) Sadece açılan yara dokusunun görüntüsü ... 88 ġekil 4. 30. In vivo çalıĢmalardan sonra, uygulamaların yapıldığı ayçiçeği bitkisinin dokularından alınarak biyoajanların Sclerotinia sclerotiorum‘un üzerinde etkili olan biyoajanların bir kısmının yeniden izole edilmesi. a) Bitkinin tepe kısmından alınan örnek ve b) Bitkinin gövde kısmından alınan örnek ... 91

(13)

SĠMGELER VE KISALTMALAR mm :Milimetre cm :Santimetre m2 :Metrekare 0 C :Santigrad derece % :Yüzde μl :Mikrolitre μg :Mikrogram cm2 :Santimetrekare ml :Mililitre mg :Miligram l :Litre g :Gram da :Dekar ha :Hektar

MALDI-TOF :Matriks destekli lazer desorpsiyon iyonizasyon süresi-uçuĢ kütle spektrometresi

CYA :Czapek Yeast Extract Agar PDA :Patates Dekstroz Agar

(14)

1. GĠRĠġ

Dünyada dördüncü sırada yer alan ve en önemli yağ bitkilerinden biri olan Ayçiçeği (Helianthus annuus L.), tohumunda içerdiği yüksek orandaki (%22-50) yağ miktarı nedeniyle bitkisel ham yağ üretimi bakımından önemlidir. Ayçiçeği yağı beslenme değeri en yüksek yağlardan biri olup, dünya bitkisel ham yağ üretiminin %11‘ni bu yağdan karĢılarken Türkiye %50‘sini karĢılamaktadır. Ayçiçeği çerezlik olarak da üretilmektedir. Dünya ayçiçeği üretiminin %2,6‘sı, Türkiye‘de ise %12‘si çerezlik olarak tüketilmektedir (Aysu, 2010).

Ayçiçeği tarımı dünyada en fazla Ukrayna (%24,7), Rusya (%21,8), AB-28 (%19,1), Arjantin (%8,8) ve Türkiye (%2,8) de yapılmaktadır. Fakat 2018 yılı verileri ve bulunduğumuz sezon itibariyle Türkiye 6. sırada yer almaktadır (Anonim, 2018).

YetiĢtiği toprak tipi yönünden çok seçici olmamasına rağmen, organik maddece zengin, derin ve su tutma kapasitesi iyi toprakları tercih etmektedir.

Ülkemizde yağ bitkileri ekim alanında pamuktan sonra ikinci sırayı ayçiçeği almakta ve Türkiye‘nin hemen her bölgesinde ayçiçeği yetiĢtiriciliği yapılmaktadır. En fazla yağlık ayçiçeği Trakya-Marmara Bölgesinde (%47,2) üretilmekte olup, bunu Orta Anadolu Bölgesi (%29,2) takip etmektedir. Ülkemiz ayçiçeği üretiminin geriye kalan kısmının %12‘sini Karadeniz, %8,7‘ sini Akdeniz ve %2,8‘ini Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri karĢılamaktadır. Çerezlik üretimi ise, çoğunlukla Orta ve Doğu Anadolu Bölgelerinde yapılmaktadır (Anonim, 2016).

Türkiye‘de bitkisel yağ üretimine hammadde teĢkil edecek yağlı tohumlu bitkilerin üretim alanlarını yaygınlaĢtırabilmek için pek çok çalıĢma yapılmakta ve buna bağlı olarak yağlık ayçiçeği ekim alanı, verimi ve üretim miktarlarında sürekli bir artıĢ gözlenmektedir (Öztürk ve ark., 2008). Ayçiçeği tarımı için ülkemizde uygun ekolojik koĢullar olmasına rağmen ekim alanı artırılamamaktadır. Yağlık ayçiçeği tarımı Trakya Bölgesi dıĢındaki alanlarda daha çok çerezlik ayçiçeği üretimine yönelik yapılmakta olup bu sorunun aĢılabilmesi için potansiyel olarak Karadeniz Bölgesinin iç kısımlarında yer alan iller ile Ġç Anadolu Bölgesinde yer alan Konya, Aksaray ve Karaman gibi illerin sulanabilen alanlarında da yağlık ayçiçeği tarımı teĢvik edilmektedir. Ayçiçeğinin özellikle Ġç Anadolu Bölgesinde Ģekerpancarı veya buğday ile ekim nöbetine girmesi veya Ģekerpancarı ekiminin sınırlandırıldığı alanlarda bu bitkinin yerine ekilmesi ülkemiz yağlık ayçiçeği üretiminin artmasına önemli katkıda bulunmuĢtur. Aynı Ģekilde Ege Bölgesinde buğday, arpa hasadını takiben ayçiçeğinin

(15)

daha geniĢ olarak yer alması da ekim alanı artıĢına katkı sağlayacaktır (Onan ve ark., 1992).

Ülkemizde 2017 istatistiklerine göre 681 bin hektar yağlık ayçiçeği ekim alanında 1 milyon 800 bin ton üretim yapılmıĢ ve en yüksek üretim Tekirdağ, Konya, Edirne, Adana, Kırklareli ve Çorum‘da gerçekleĢmiĢtir. Bu sayılan illerdeki üretim toplam üretimin %73,8‘ini oluĢturmaktadır. Ekim alanının yaklaĢık %10‘u ve birim alandan alınan en yüksek verim ise Konya'dadır (Anonim, 2017). Konya'da 2010 yılında 23,4 bin hektar olan yağlık ayçiçeği üretim alanı; 2017 yılında 67 bin hektara ulaĢmıĢtır. Son yedi yılda ekim alanı üçe katlanırken; üreticinin tecrübe kazanmasıyla birlikte 2010 yılında 46,7 bin ton olan üretim miktarı, 2017 yılında 254,4 bin tona ulaĢarak beĢe katlanmıĢtır (Anonim, 2017). Bunun sebebi; Konya‘da, çoğunlukla sulu olarak ekilen bitkinin verimi Türkiye‘de 1. sıradadır. Ayçiçeği, Konya‘nın bitki deseninde önemli yer kaplayan Ģeker pancarı, mısır ve havuç bitkilerinden daha az su tüketmektedir. Bu da çiftçinin ayçiçeğini, tercih etme sebeplerinden birisi olmakla birlikte buğday ile münavebe için de uygun bir bitkidir. Ġlde faaliyet gösteren ayçiçeği yağı fabrikası da çiftçinin ürününü değerlendirmesi açısından ayçiçeği tarımını artıran önemli etkenlerin baĢında gelmektedir (Yavuz, 2016).

Türkiye‘de ayçiçeği üretiminde önemli bir paya sahip olan Konya, Aksaray ve Karaman illerini içine alan KOP (Konya Ovası Projesi) Bölgesi 65.322 km2 yüzölçümü ile Türkiye yüzölçümünün %8,3‘ünü, 2,8 milyon ha tarım alanı ile Türkiye tarım alanlarının %12,14‘ünü oluĢturmaktadır (Anonim, 2015). ÇalıĢma alanlarımızı temsil eden KOP Bölgesi sahip olduğu geniĢ tarım alanları, farklı agro ekolojik bölgeler, sulama imkanları, coğrafi konumu ile ülkemizin en önemli tarım bölgesi olarak kabul edilmektedir. BaĢta buğday, arpa, Ģeker pancarı, kuru fasulye, patates, ayçiçeği, haĢhaĢ, kimyon, aspir gibi tarla bitkileri olmak üzere birçok tarla bitkisi yanında, çok sayıda sebze ve meyve türlerinin üretiminde söz sahibi olan bir tarım bölgesidir. KOP bölgesi baĢta Konya ili olmak üzere sadece bitkisel üretimde değil, aynı zamanda bitkisel üretimin ana unsuru olan tohum üretiminde de Türkiye‘de ilk sırada yer almaktadır. Bölgede faaliyet gösteren 70 civarında tohum firması Türkiye tohumculuğunun en az %15‘ni karĢılamaktadır (Soylu, 2013).

Endüstri bitkileri içerisinde bitkisel yağ kaynağı olan ayçiçeği bitkisinin kumsal topraklardan ağır bünyeli killi topraklara kadar her türlü iyi drenaj sağlanmıĢ topraklarda tarımı yapılabilmektedir. Ayçiçeği tarımında verimliliğin artırılması kaliteli tohumluk kullanımına ve bakım iĢlemlerine bağlıdır. Ayçiçeği bitkisi kazık kök yapılı

(16)

ve kurağa dayanıklıdır. Yeterli yağıĢ olmadığı zamanlarda verim düĢmektedir. Yıllık yağıĢı 450 mm ve üzeri olan yerlerde sulama yapmadan da ayçiçeği yetiĢtirilebilmekte, yetersiz yağıĢ olursa, sulama gerekebilmektedir. Sulama ile ürün ve danelerdeki yağ miktarı artmaktadır. Susuz koĢullarda dekardan 125-130 kg verim alınmakta, bir defa sulandığında 250 kg, iki kez sulandığında 310 kg, üç kez sulandığında ise 400 kg civarında ürün alınmaktadır (Süzer, 2008).

Tarımsal yetiĢtiricilikte üretimi biotik ve abiotik stres etmenleri olumsuz yönde etkilemektedir. Optimum koĢullarda çeĢitli bitkilerde biotik ve abiotik stres etmenlerinden kaynaklanan ortalama ürün kaybı %65-87 arasındayken biotik etmenlerin neden olduğu ortalama ürün kaybı %51 ile %82 arasındadır (Kacar ve ark., 2009). Benzer Ģekilde ayçiçeği tarımının yapıldığı alanlarda da bu stres faktörlerinin bertaraf edilmesi son derece önemlidir. Özellikle abiotik nedenli faktörlerin oluĢturduğu ürün kaybının önüne geçilmesi oldukça zorlaĢmıĢtır. Son yıllarda Konya bölgesinde ayçiçeği yetiĢtiriciliğinde hassas çeĢit kullanımı, aĢırı sulama, herbisitlerin zamansız uygulaması, sık ekim, aĢırı gübreleme olarak tespit edilen abiyotik etmenler yüksek oranda bitki ölümlerine neden olmaktadır.

Ayçiçeğinin geliĢmesi diğer faktörlerin yanı sıra virüs, bakteri, fungus ve nematodların neden olduğu biotik etmenlerden de etkilenmektedir. Ġklim koĢullarına bağlı olarak çoğunluğu fungus olmak üzere 30'un üzerinde fitopatojenik mikroorganizmaya konukçuluk yapmakta, bunlar ürün veriminde ve kalitesinde önemli bir düĢüĢe neden olmaktadır (Gulya ve ark., 1997).

Üretimde önemli ürün kayıplarına neden olan fungal patojenlerin baĢında bitkilerin ortamdaki besin maddelerini en iyi Ģekilde değerlendirmesi ve değiĢik çevre koĢullarına uyumu açısından kök bölgesinde meydana gelen hastalıklar önemli yer tutmaktadır (Benlioğlu ve ark., 2004; Kırbağ ve Turan, 2006; Yıldız ve ark., 2010; Koike ve ark., 2013). Ayçiçeğinde kök ve kök boğazı çürüklüğü fungal kaynaklı hastalıklardan olup; bu hastalıklardan birisi dip çürümesi/çökerten (damping-off) ve kök boğazı çürüklüğü (charcoal-rot (kömür çürüklüğü)) ve beyaz çürüklük) olarak bilinen hastalıklardır. Çökerten ve kök boğazı patojenleri ayçiçeği bitkilerinin genellikle kök sistemini enfekte etmekte ve %10–15 oranında zarar vermektedir. Patojenlerin geliĢmesi için elveriĢli koĢullar olduğu takdirde verim kayıpları %75‘ den fazla olabilmektedir. Ġspanya, Amerika BirleĢik Devletleri, Uruguay ve Sovyetler Birliğinde kömür çürüklüğü tarafından %25 kadar verim kayıplarının olduğu iddia edilmektedir (Rashid ve ark., 1994; Expert ve Digat, 1995)

(17)

Çökerten etmenleri arasında; Fusarium oxysporum, Fusarium verticillioides ve Rhizoctonia solani yer almaktadır. Bu patojenler fide döneminde çıkıĢ öncesi ve sonrası bitki verimliliğinde ciddi kayıplara neden olmaktadır. Kök boğazı çürüklükleri ise Macrophomina phaseolina ve Sclerotinia sclerotiorum tarafından meydana gelmektedir. Her iki patojende konukçu olmadan kuru toprakta sklerotları ile dormant olarak kalabilmekte ve fide aĢamasında erken enfeksiyonlara neden olmaktadır (Khan, 2007). Sklerotlar bitki kalıntıları ile iliĢkili olarak çevresel faktörlerin uygun olup olmamasına bağlı olarak canlılığını 15 yıl kadar sürdürebilmektedir (Baird ve ark., 2003). Macrophomina ve Fusarium Türkiye'de ayçiçeğinde hastalık oluĢturan en önemli iki fungustur. Ayçiçeğinde solgunluğa neden olan iki fungal patojen Fusarium oxysporum ve Macrophomina phaseolina (kök çürüklüğü) türleri Özer ve Soran (1994) tarafından da saptanmıĢtır. Toprak kaynaklı patojenlerden olan Sclerotinia türleri de bitkilerde önemli kayıplar oluĢturmaktadır. Sclerotinia hastalıkları pamuklu çürüklük, beyaz çürüklük, sulu yumuĢak çürüklük, gövde çürüklüğü ve tabla çürüklüğü gibi değiĢik isimlerle tanınımlanmaktadırlar. Sclerotinia sclerotiorum (Lib.) Bary 400‘den fazla, Sclerotinia minor Jagger ise 90‘dan fazla bitki türünde hastalık oluĢturan önemli bitki patojenleridir (Baniasadi ve ark., 2009). Bu patojenler genel olarak ayçiçeğinde çıkıĢ öncesi ve sonrası tohum çürümelerine, boğaz bölgesinde çürüklüğe, kök üzerinde koyu kahverengi lekelere, 2-4 yapraklı fidelerde nekroza, yanıklığa, kloroz ve solgunluğa neden olmaktadır. Sclerotinia türlerinin neden olduğu simptomlar, konukçuya, konukçunun enfekteli kısmına ve çevre Ģartlarına bağlı olarak değiĢmektedir (Lakshmidevive ark., 2010).

Türkiye‘de ayçiçeğinde kök ve kök boğazı çürüklüğüne sebep olan S. sclerotiorum‘un belirlenmesine yönelik Yücer (1980) Trakya Bölgesi‘nde, Çınar ve Biçici (1982) Çukurova‘da, Çetinkaya ve Yıldız, (1988) Marmara Bölgesi‘nde, Onan ve ark. (1992), Ege Bölgesi‘nde, Tozlu, (2003) ve Tozlu ve Demirci (2008), Erzurum ili Pasinler Ovası‘nda çalıĢmalar yapmıĢlar ve ayçiçeğinin önemli bir hastalığı olduğunu bildirmiĢlerdir.

Türkiye‘de ayçiçeği üretiminde önemli bir paya sahip olan Orta Anadolu Bölgesi‘nin Konya, Aksaray ve Karaman illerindeki ayçiçeği üretim alanlarında verim ve kalite kayıplarına neden olan etmenlerden fungal hastalıkların varlığına iliĢkin Ģu zamana kadar yapılmıĢ herhangi bir çalıĢma bulunmamaktadır. Bu nedenle bu tez çalıĢmasında Orta Anadolu Bölgesi‘nin Konya, Aksaray ve Karaman illeri ayçiçeği üretim alanlarındaki kök ve kök boğazı çürüklüğüne neden olan fungal hastalıkları

(18)

araĢtırmak amaçlanmıĢtır. Böylece bu tez çalıĢması ile hem kök hastalıklarının üretimi ne ölçüde etkilediği hem de enfeksiyonların ayçiçeğindeki verim kriterlerine olan etkileri de araĢtırılmıĢ olacaktır. Her ne kadar Türkiye‘de ayçiçeği hastalıkları ile ilgili yapılan çalıĢmalar sınırlı sayıda da olsa, en azından bölgede durumun araĢtırılıp incelenmesi literatüre önemli katkılar sağlamasının yanı sıra bölge üreticilerini ve ilgili kuruluĢları bilgilendirme ve mücadele için yönlendirme açısından büyük önem taĢıyacaktır.

Toprak kaynaklı hastalıklar bütün dünyada ve ayçiçeği ekim alanlarında geniĢ konukçuya sahip olmaları ve toprakta uzun süre hayatta kalma yeteneklerinden dolayı büyük tehdit olup, kontrol edilmediklerinde verim ve kalite kaybına neden olmaktadırlar (El-Deeb ve ark., 2000; Masirevic ve ark., 2006; El-Wakil, 2014). Ayçiçeği kök ve kök boğazı çürüklüğü mücadelesinde kültürel önlemler olarak; sağlıklı ve dayanıklı üretim materyali kullanılması, fazla sulamadan kaçınılması ve toprak dezenfeksiyonu gibi uygulamaların topraktaki inokulum miktarını bir miktar azaltabileceği bildirilmektedir. Yoğun sulama ve gübrelemenin ise hastalığı teĢvik ettiği belirtilmektedir (Demirci ve Kordali, 1998; Tozlu, 2003). Toprak hastalıklarının mücadelesinde kültürel önlemler ve dayanıklı çeĢit kullanımı sınırlı olup, kullanılan kimyasalların insan ve hayvan sağlığı ile çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin her geçen gün daha iyi anlaĢılması, entegre mücadele stratejileri içerisinde biyolojik mücadelenin önemini daha da artırmıĢ olmaktadır (Kotan ve ark., 2009).

Son yıllarda rizosferde doğal olarak bulunan ve bitki kökleri ile faydalı etkileĢim içinde bulunan mikroorganizmaların önemi gittikçe artmaktadır. Bu mikroorganizmalar arasında, Bitki GeliĢimini Artıran Kök Bakterileri (Plant Growth Promoting Rhizobacteria, PGPR) ve Trichoderma‘lar biyolojik mücadelede en çok kullanılan antagonistler olarak bilinmektedir. Bu genuslar içerisinde özellikle Pseudomonas ve Bacillus cinsine ait bakteriler hem bitki geliĢimini arttırıcı özellikleri hem de antibiosis özellikleri açısından ön plana çıktığından günümüzde birçok çalıĢmada yaygın olarak kullanılmaktadır (Kumar ve ark., 2002; Sülü ve ark., 2016). Biyolojik kontrol ajanları olarak bu mikroorganizmaların kullanımı, patojenlere karĢı mücadelede ve bitki veriminin artmasında önemli rol oynamaktadır (Druzhinina ve Kubicek, 2005; Morsy ve El-Korany, 2007; Larralde- Corona ve ark., 2008).

Dünyada bakteri içerikli mikrobiyal gübre ve biyopestisitlerin çok sayıda ticari preparatı yapılarak tarımda baĢarılı bir Ģekilde kullanıldığı bilinmektedir. Ülkemizde yerli izolatlardan geliĢtirilmiĢ bakteri içerikli ruhsatlı ticari mikrobiyal gübre

(19)

preparatları son yıllarda tarımda baĢarılı bir Ģekilde kullanılmaya baĢlanmasına rağmen ruhsatlı herhangi bir biyopestisit bulunmamaktadır. Dünyada ve ülkemizde biyolojik mücadele çalıĢmaları her geçen gün daha da önem kazanmakta ve mücadele ile ilgili çalıĢmaların bu yöne kaymasına sebep olmaktadır (Kotan, 2014; Kotan ve Çelik, 2014). Türkiye‘de bakteriyel ve fungal organizmalar veya bitki aktivatörleri kullanılarak ayçiçeğinde fungal kaynaklı kök ve kök boğazı çürüklüğü mücadelesine yönelik yapılan çalıĢmaların sayısı oldukça azdır. Yapılan bu çalıĢma ile Konya, Karaman ve Aksaray illeri ayçiçek ekiliĢ alanlarında Beyaz çürüklük hastalığının durumunun ortaya konması, hastalıktan sorumlu etmenin tespit edilmesi ve bu hastalığa karĢı bakteriyel ve fungal kaynaklı bioajanların tespiti ile bunların hastalığa karĢı in vitro ve in vivo da etkinliklerinin belirlenmesi amaçlanmıĢtır.

(20)

2. KAYNAK ARAġTIRMASI

Türkiye‘nin yıllık bitkisel yağ tüketimi yaklaĢık 1.05 milyon ton olup, tüketici tercihindeki %85‘lik payı ile ayçiçek yağı (yaklaĢık 900 bin ton) diğer bitkisel yağlara göre (mısır, pamuk, fındık, kanola, palm, soya vs...) en fazla tüketimi yapılan bitkisel yağ ürünüdür (Tekçe, 2015). Ayçiçeği yüksek verim potansiyeli, düĢük su gereksinimi, toprak koĢullarına geniĢ adaptasyonu yönünden ve (%40'ın üzerinde) yüksek yemeklik yağ içeriğine sahip iyi bir yağlı tohum bitkisidir (Weiss, 2000). Ülkemizde ekimi yapılan yağlı tohumlu bitkiler içerisinde ekim alanı ve üretim bakımından da birinci sırayı almaktadır.

ÇalıĢmamızda ayçiçeğinde kök ve kök boğazı çürüklüğünün neden olduğu patojenlerle ilgili surveylerde sadece Sclerotinia beyaz çürüklük hastalığı ile karĢılaĢılmıĢtır. Bundan dolayı çalıĢma, tespit ve teĢhis edilen Sclerotinia sclerotiorum üzerinden yürütülmüĢ ve literatürler daha çok bu hastalık ve biyolojik mücadelesi ile ilgili taranmıĢtır.

2.1. Ayçiçeğinde Kök ve Kök Boğazı Çürüklüğü Hastalığı Etmenleri ve Yaygınlığı ile Ġlgili ÇalıĢmalar

Dünyadaki yıllık ayçiçeği üretiminin ortalama %12'sinin kaybından hastalıkların sorumlu olduğu tahmin edilmektedir. Çoğu bölgede iklim koĢullarına bağlı olarak ayçiçeği üretimi için sınırlayıcı faktörlerden biri olan fitopatojen mikroorganizmaların çoğu fungal hastalıkları barındırmaktadır (Zimmer ve Hoes, 1978; Gulya ve ark, 2010) .

Ayçiçeği vejetasyonu, mevsimi boyunca pek çok hastalığa maruz kalabilmekte ve bunların arasında kök bölgesinde meydana gelen hastalıklar önemli yer tutmaktadır (Yıldız ve ark., 2010). Tohumları, toprak ve tohum kaynaklı fungal etmenler tarafından enfekte edilmekte ve tohumlar ortaya çıkmadan önce çürümekte veya çıkan fideler ölmektedir. Bu tür fideler çökerten, kök çürüklüğü, yaprak lekesi veya kök boğazı çürüklüğü belirtileri göstererek %75‘e yakın fide kaybına neden olmaktadır (Anılkumar ve Urs, 1976). Ayçiçeğinde kök ve kökboğazı çürüklüğüne neden olan fungal etmenler içerisinde Fusarium moniliforme, F. oxysporum, Macrophomina phaseolina, Rhizoctonia sp. ve Sclerotinia sclerotiorum büyük bir öneme sahiptir. Daha önceki çalıĢmalar, çökerten, kök çürüklüğü, kömür çürüklüğü ve solgunluk gibi hastalıklara

(21)

neden olan fungusların ayçiçeği fidelerinde ve çimlenen tohumlarda patojenik olduğunu göstermiĢtir (Zazzerini ve Tosi, 1985; Rasheed ve ark., 2004).

Pythium sp., Fusarium oxysporum, Rhizoctonia solani, Sclerotium rolfsii ve Macrophomina phaseolina etmenlerinin ayçiçeğinde çökerten ve kömür çürüklüğüne neden olduğu bildirilmiĢ fakat yapılan patojenite testinde herhangi bir hastalık göstermediği tespit edilmiĢtir (Morsy ve El-Korany, 2007).

Ayçiçeğinde toprak kaynaklı Macrophomina phaseolina‘nın (Tassi) Goid (Ġmperfect: Rhizoctonia bataticola (Taub) Butler) tohum çürüklüğüne, kök çürümesine neden olan patojenlerden biri olduğu pek çok çalıĢmada rapor edilmiĢtir (Jhamaria ve ark., 1975; Sadashivaiah ve ark., 1986; Raut, 1987). M. phaseolina ayçiçeği gibi bitkilerin fide yanıklığına, kök ve kök boğazı çürüklüğüne neden olan yaygın ve önemli hastalığıdır. 500'den fazla kültür bitkisinde ve yabani bitki türlerinde ekonomik olarak büyük kayıplara yol açmaktadır. Bu bitkiler arasında mas fasulyesi, sorgum, mısır, pamuk, fıstık ve börülce sayılabilmektedir (Brooker ve ark., 2007; Bellaloui ve ark., 2008). Ege Bölgesinde 1991 yılında yapılan survey çalıĢmalarında Macrophomina phaseolina, Plasmopara helianthi ve S. sclerotiorum‘un ayçiçeği üzerinde potansiyel patojenler olduğu bildirilmiĢtir (Onan ve ark., 1992).

Macrophomina phaseolina, olumsuz çevre koĢullarında hayatta kalmak için konukçu kök ve gövde dokularında sklerot üretmektedir. Bitki ölümünden sonra miselyum kolonizasyonu ve sklerot oluĢumu konukçu dokular kuruyana kadar devam etmekte ve enfekteli bitki artıklarındaki miselyum ve mikrosklerotlar patojenin çoğalması için önemli inokulum kaynaklarıdır. Bitki artıklarının çürümesinden sonra mikrosklerotlar toprak yüzeyinde kümeler halinde dağılırlar ve çoğunlukla 0-20 cm'lik bir derinlikte lokalize olurlar (Ahmad ve Burney, 1990; Baird ve ark., 2003). Patojenin mikrosklerotları enfekte olmuĢ bitki kalıntıları üzerinde ve toprakta çevresel koĢullara bağlı olarak 2-15 yıl yaĢayabilmektedir (Baird ve ark., 2003; Kaur ve ark., 2012; Vasebi ve ark., 2013). Bitki yoğunluğu ve toprakta sklerot popülasyonundaki artıĢ, hastalık oranını artırmaktadır (Perez ve ark., 2002).

M. phaseolina‘nın enfeksiyon Ģiddeti çevresel değiĢikliklerle iliĢkilendirilmiĢtir. ÇeĢitli bitkilerin M. phaseolina ile bulaĢma riskine özellikle kuraklık ve su stresi yaĢandığı durumlarda arttığı açıklanmıĢtır. Sıcak mevsimlerde bu hastalığın bu kadar yüksek olması su stresi, sıcaklık ve yüksek sıcaklıklara karĢı gösterdiği reaksiyonlardan kaynaklanmaktadır. Bu koĢullar altında patojenin miselleri konukçu bitki dokularına daha derin nufüz ederek yapısal hasarlar meydana getirmekte ve enfekte olmuĢ bitkiler

(22)

genellikle ölmektedir (Rayatpanah ve ark. 2012; Singh ve ark, 2008; Vinale ve ark, 2008). Çünkü yüksek sıcaklık ve düĢük nem hastalık geliĢimini desteklemektedir (Aegerter ve ark., 2000). Sulama suyunun tuzluluk seviyesi arttıkça hastalığın oranı artmaktadır. DüĢük sıcaklıkta (20-25°C) hastalığa bağlı fide ölümleri %8-67 arasında değiĢirken, 30-35 °C arasında ölüm oranı %75-100 arasında değiĢmektedir (Arafa ve ark., 2000; Alexandrov ve Koteva, 2001; Khan, 2007). Tarla koĢullarında, hastalığın en belirgin ve en yaygın belirtisi, bu tür bitkiler çok erken enfekte olmuĢ olsalar da, genellikle tozlaĢmadan sonra bitkilerin ani solması Ģeklindedir. Ġlk önce fizyolojik olgunluğa yaklaĢan bitkilerde gözlenen semptomlar, kök boğazını saran gümüĢ renkli gri lezyonlar oluĢturur, bitkinin taç çapında azalmaya ve erken bitki ölümlerine neden olur (Gulya ve ark, 2010; Mahmoud ve Budak, 2011). Macrophomina phaseolina ayçiçeği ve diğer bitkilerde en yaygın görülen patojenler olarak kabul edilmiĢtir (Almeida ve ark., 2003).

M. phaseolina‘nın ayçiçeği tohumlarında da patojen olduğu bildirilmektedir (Csondes, 2011). Ayçiçeği tohum enfeksiyonu, çiçeklenme tamamlandığı zaman gerçekleĢmektedir. Enfeksiyon, tohumun olgunluğa ulaĢmadan önce tohumun geliĢme aĢamalarında ilerlemektedir (Fayadh ve ark., 2011). Yapılan çalıĢmalar 104 ayçiçeği genotipinin kömür çürüklüğü tehditi altında tohum verimi üzerinde oldukça farklılıklar olduğunu göstermiĢtir (Habib ve ark., 2007).

Ayçiçeği çeĢitleri, fungal hastalıklardan farklı etkilenirler ve buda verimi olumsuz etkilemektedir. Dalili ve ark., (2009) tarafından ayçiçeği genotiplerinin M. phaseolina‘ya karĢı gösterdikleri direnç reaksiyonunun çok farklı olduğu belirlenmiĢtir. Kömür çürüklüğü, önemli verim kayıplarına neden olan yıkıcı bir hastalıktır. Bu nedenle hastalıktan kaynaklanan kayıpları azaltmak için de en etkili yollardan biri, dayanıklı çeĢitlerin kullanımı olarak kabul edilmektedir (Mahtab ve ark., 2013; Shehbaz ve ark., 2018). Türkiye ve Mısır‘da yürütülen bir çalıĢmada ayçiçeğinin en önemli kök boğazı hastalıklarının Fusarium oxysporum, Fusarium verticillioides, Rhizoctonia solani ve M. phaseolina olduğu tespit edilmiĢtir. Hatta Türkiye‘de ayçiçeğinde bulunan M. phaseolina hastalığı ilk rapor olarak gösterilmektedir (Mahmoud, 2010).

Ayçiçeği gibi çok sayıda tarım bitkisinde hastalık oluĢturan diğer yaygın bir patojen Fusarium türleridir. Fusarium ( F. oxysporum, F. solani, F. verticillioides, F. equiseti, F. culmorum) türleri polifag toprak patojenleri olup, çıkıĢ öncesi tohum çürümesine, çıkıĢ sonrası kök ve gövde çürüklüğüne, yanıklığa, kloroz ve bütün bitkide solgunluğu neden olmaktadırlar (Richardson, 1983; AĤimoviĤ, 1998; LeviĤ, 2008).

(23)

Ayçiçeğinde 6 Fusarium türünde yapılan patojenite testinde en belirgin simptomların solma ve fide çürüklüğü olduğu bulunmuĢtur (Nahar ve Mushtaq, 2006).

Genel olarak Fusarium türleri ayçiçeğinde %10 ila %30 arasında verim kaybına neden olurken (Logrieco ve ark., 2003), Ontario'da ayçiçeğinde F. solani ve F.oxysporum'un neden olduğu kök çürüklüğü hastalıkları nedeniyle ortalama 2,2 hektarlık alanın yok olduğu bildirilmiĢtir (Tu, 1987).

Macrophomina ve Fusarium cinsleri, ayçiçeği gibi bazı ortak konukçulara sahiptir. Kömür çürüklüğü ve solgunluk ile sonuçlanan karıĢık simptomlar oluĢturma eğilimindedir. Bu nedenle, kömür çürüklüğü belirtileri olan ayçiçeği bitkileri genellikle sadece M. phaseolina içermez, aynı zamanda bir sapta F. oxysporum veya F. solani'ye de sahiptir, bu da birçok zaman ayçiçeği bitkisinin solmasına katkıda bulunmaktadır (Bhatti ve Kraft, 1992). Ayçiçeğinde bu patojenlerin oluĢturduğu kayıplar M. phaseolina‘da %29,4, F. oxysporum‘da %27,5 ve F. solani ise %24,6 oranlarında gözlenmiĢtir (Nahar, 2006; TančiĤ ve ark., 2012). Bu patojenlerin ayçiçeği üzerindeki olumsuz etkileri çok sayıda yazar tarafından bildirilmiĢtir (Sharfun-Nahar ve ark., 2007; Ijaz ve ark., 2013; Jalil ve ark., 2013). Ghoneem ve ark. (2014), M. phaseolina, F. solani, F. oxysporum ve F. incarnatum sırasıyla %46,7, %40,0, %37,0 ve %11 oranlarında tohum çürüklüğüne, %23.97, %19,7, %15,3 ve %12 oranlarında fide enfeksiyonlarına neden olduğunu bildirmiĢlerdir.

Ġtalya‘da Fusarium tabacinum ayçiçeğinde yeni bir hastalık olarak rapor edilmiĢ ve test edilen tüm ayçiçeği çeĢitlerinin bu hastalığa duyarlı olduğu bulunmuĢtur (Zazzerini ve Tosi, 1985).

Bu patojenlerin dıĢında Rhizoctonia solani de ayçiçeğine saldırarak kök çürüklüğü hastalığına neden olmaktadır ve 200‘den fazla bitki türünde hastalık oluĢturduğu bildirilmiĢtir (Mirza ve Qureshi, 1978). Ayçiçeği yetiĢtirilen her yerde kök ve kök boğazı çürüklüğü hastalığı (Rhizoctonia solani) yıkıcı olarak meydana gelmektedir. ġiddetli enfekte olmuĢ bitkilerde; boğaz bölgesinde çürüklük, kök bölgesinde çürüklük ve koyu kahverengi lekeler ve çökerten görülmektedir. R. solani toprakta miselyumları ile uzun süre kalabilir fakat Hindistan‘da yapılan bir çalıĢma tohum kaynaklı olduğunu gösteren ilk rapordur (Lakshmidevi ve ark., 2010). Irshad ve ark. (2017), yedi adet ayçiçeği çeĢidine ait tohumlardan izolasyonlar yapmıĢlar fakat Rhizoctonia solani‘yi çok düĢük oranda tespit etmiĢlerdir.

Enfekte tohumdan yetiĢtirilen bitkiler nadiren fide aĢamasında hayatta kaldıklarından bu durum ekilen mahsulde yüksek kayıpların olabileceğini

(24)

göstermektedir. Ayçiçeği tohumları üzerinde de birkaç saprotrofik fungus türü rapor edilmiĢtir. Tohumdan kaynaklanan en önemli patojenler arasında Alternaria (A. alternata, A. helianthi), Fusarium (F. chlamydosporum, F. solani, F. sporotrichioides, F. subglutinans ve F. verticillioides), Macrophomina (M. phaseolina) ve Verticillium (V. alboatrum ve V.dahliae) cinsine ait funguslar tespit edilmiĢtir (Krishnapa ve Shetty 1990; Bhutta ve ark., 1999; Lagopodi ve Thanassoulopoulos 1998,; Khan, 2007; Sharfun-Nahar ve Mushtaq, 2007). Benzer baĢka çalıĢma da Irak‘ta 3 yerli ayçiçeği çeĢidi tohumunda yürütülmüĢ ve 19 cinse ait fungal mikroorganizma tespit edilmiĢtir. Bunların arasında en fazla F. oxysporum, F. solani, A. alternata, A. fumigatus, A. terreus türleri ile karĢılaĢılmıĢ ancak M. phaseolina düĢük oranlarda görülmüĢtür (Abdullah ve Mosawi, 2010). Bu patojenler tohum çimlenmesini ve fidelerin canlılığını da olumsuz yönde etkileyerek ayçiçeği tohumlarının kalitesini etkilemektedir. Tohum çimlenmesindeki kayıp %23 ile %32 arasında değiĢmektedir (Amaresh ve Nargund 2004,; Pandey ve Saharan, 2005). Böylece patojenler tohum ve yağ veriminde azalma ve çimlenme kayıplarına neden olmaktadırlar (Salustiano ve ark., 2006; Micheli ve ark.,. 2007). Aynı zamanda bu etmenler ayçiçeği yağının protein, karbonhidrat, kolesterol içeriği ile iyot değerlerini azaltıp, asit miktarını artırarak, yağın kalitesi ve kimyasal yapısı üzerinde olumsuz yönde etkide bulunmaktadırlar (El-Wakil, 2014).

ÇalıĢmamızın en önemli patojeni olan ayçiçeği kökboğazı çürüklüğü Sclerotinia sclerotiorum (Lib.) de Bary ülkemiz dahil dünyada ayçiçek üretiminin yapıldığı hemen her bölgede yaygın olarak görülen bir hastalıktır. S. sclerotiorum ayçiçeği patojeni olarak ilk 1861'de Amerika BirleĢik Devletleri'nde bulunmuĢtur (Kolte, 1985 ). S. minör de ayçiçeği üzerinde kök çürümesine ve solmasına neden olduğu bildirilen bir baĢka türdür, ancak S. sclerotiorum'dan çok daha az bulunmaktadır. Patojen polifag ve

fakültatif bir parazit olup, 75 familya ya ait 400'den fazla bitki türünde konukçusudur (Lazar ve ark., 2011).

S. sclerotiorum dünyada ayçiçeği için en önemli, en zararlı patojenlerden biri olarak kabul edilir ve ılıman, tropik veya subtropikal iklimle sahip tüm bölgelerde dağılım göstermektedir (Gulya et al., 1997). Ayçiçeği yetiĢtiriciliği yapılan ülkelerde S. sclerotiorum; Mısır‘da (El-Deeb ve ark., 2000), Güney Asya ve Çin‘de (Pandey ve Sahararan, 2005), Sırbistan (MašireviĤ ve Jasnic, 2006), Hırvatistan‘ da (ģosiĤ ve Postic, 2008), Ġran‘da (Davar ve ark., 2010), Tanzanya ve Güney Afrika (Anonymous, 2010), Türkiye‘de (Yücer, 1980; Çınar ve Biçici, 1982; Çetinkaya ve Yıldız, 1988; Onan ve ark., 1992; Tozlu ve Demirci, 2011), Kuzey Amerika ülkelerinde (Kanada,

(25)

Amerika BirleĢik Devletleri ve Meksika), Doğu Avrupa ve Arjantin‘de (Fusari ve ark., 2012) ekonomik kayıplardan dolayı önemli hale gelmiĢtir. Verim kaybı, hastalığın ayçiçeğinin hangi geliĢim döneminde ortaya çıktığına bağlı olarak değiĢir. Enfeksiyon, erken ayçiçeği geliĢimi aĢamasında meydana gelirse verim kayıpları %100'e ulaĢabilir (Lamey ve ark., 2000, Saharan ve Mehta, 2008). Çiçeklenme evresinin baĢlangıcında enfekte olan ayçiçeği bitkileri, potansiyel verimlerinin %98'ini kaybedebilirken, çiçeklenmeden 8 hafta sonra enfekte olan bitkiler, potansiyel verimlerinin yalnızca %12'sini kaybedebilir (MašireviĤ ve Gulya, 1992). Amerika BirleĢik Devletleri'nde, S. sclerotiorum 100 milyon dolar değerinde verim kaybına neden olmuĢtur (Bolton ve ark., 2006).

S. sclerotiorum‘un belirtileri ayçiçeği üzerinde üç farklı aĢamada ortaya çıkmaktadır. Bunlar solgunluk, kök ve kök boğazı çürüklüğü, tabla çürüklüğü Ģeklinde simptom oluĢturmaktadır fakat bu durum aynı patojenin neden olduğu üç ayrı hastalık olarak kabul edilir. Tourvieille ve Vear (1990), üç enfeksiyon Ģekli arasında anlamlı bir iliĢki bulamazken, sonraki yıllarda yapılan çalıĢmalarda Castan˜o ve ark., (1993), köklerde, gövdede ve tabladaki misel yayılmasından dolayı yüksek iliĢki olduğunu bildirmiĢlerdir.

Sırbistan'da, ayçiçeğinde Sclerotinia solgunluğu Sclerotinia hastalığının en yaygın Ģeklidir ve sık görülmektedir. Sırbistan'daki ortalama sıklığı %15-20 arasındadır,

ancak bazı yıllarda bu oran %50'ye kadar ulaĢabilmektedir (TančiĤ ve ark., 2012). Olgunluk aĢamasında kısmen enfekte olmuĢ bitkilerde tohum kalitesi, yağ ve protein içeriği olumsuz yönde etkilenerek ekonomik kayba neden olmaktadır. Ayrıca

tohumdaki sklerotların varlığı da ayçiçeğinin pazar değerini düĢürebilir. Miselyumun tohumlarda hayatta kalması mümkündür, fakat epidemi yapması sınırlıdır. Çünkü doğal olarak steril olmayan tarla topraklarında sadece sınırlı saprofitik yayılım meydana gelmektedir (Irany ve ark., 2001).

Lamey (1998), ayçiçeği bitkisinde ani olarak yapraklarda tazeliğin kaybolmasının, kök çürümesinin ve yan dallarda kanser oluĢmasının bu hastalığın karakteristik simptomları olduğunu belirtmiĢ, solgunluk simptomunun çiçeklenme döneminin hemen baĢlangıcında görüldüğünü ve solgunluğun 4-7 gün içerisinde yayıldığını gözlemlemiĢtir. Gövdeyi saran çürümenin ilerlemesi ile beyaz renk alan gövdenin ve iç kısmının dilim halinde çürüdüğünü kaydetmiĢtir. Ayrıca yağıĢlı havalarda beyaz miselyumların gövdenin tabanında geliĢtiğini ve bu nedenle de hastalığın adının beyaz çürüklük olduğunu belirtmiĢtir.

(26)

Ayçiçeğinde Sclerotinia kök boğazı çürüklüğü ve solgunluğu toprakta kalan patojenlerin kök enfeksiyonu oluĢturması ile baĢlamakta ve genellikle ayçiçeği fideleri yaklaĢık belli bir yüksekliğe ulaĢtığında ortaya çıkmaktadırlar. Sklerotlar penetrasyonun en önemli varlığıdır. Toprakta hayatta kalma süresi çok değiĢkendir, ancak 5 veya 6 yıl üst sınır olduğu düĢünülmektedir. Ġlk baĢta, solmuĢ bitkiler tarlada dağınık halde bulunurlar, daha sonra alanda yamalar halinde görünürler (Darvishzadeh ve ark., 2012). Suya batırılmıĢ Ģekilde görülen lezyonlar toprak seviyesindeki kazık köklerde ve bazı lifli köklerde görülmektedir. Nem olduğu takdirde toprak seviyesinin altındaki gövdede bulunan lezyonların üzerinde düzensiz ve gevĢek bir Ģekilde tutturulmuĢ siyah sklerotlar görülmekte ve üzerleri beyaz bir tabaka ile kaplanmaktadır. Bu sklerotlar kökün iç kısımlarında da bulunur ve bu oluĢumlar hastalığın tanısal bir özelliğidir. Dorrance ve Lipps, (2002) Sclerotinia beyaz çürüklüğü hastalığında enfeksiyon oluĢumu ve hastalık geliĢimi için çiçeklenmenin hemen öncesi ve çiçeklenme süresince yağmurlu, nemli ve serin koĢulların esas olduğunu belirtmiĢler, çiçeklenme döneminde uygun Ģartlar meydana geldiği zaman, toprak yüzeyi üzerindeki çok az sklerotiumun önemli ölçüde hastalık oluĢturduğu ve hastalığın nemli tarlalarda Ģiddetli olduğunu da kaydetmiĢlerdir. Yüksek düzeyde Azot (N) gübrelemesi ve sulama olan monokültür üretim hastalığı Ģiddetlendirmektedir (Gergely ve ark., 2002).

Sclerotinia türlerinin hayat devrinin çoğunlukla toprakta geçmesinden dolayı, çoğu simptomlarının toprak yüzeyinde baĢladığını ve buna rağmen fungusun hava yolu ile de taĢınabileceğini ve simptomların konukçu türlere bağlı olarak farklılık veya benzerlik gösterebileceğini belirtmiĢlerdir. Ortak simptom olarak; meyve, sap, yaprak ve petiollerde düzensiz Ģekilli ıslak lekelerin görüldüğü, bu lekelerin zamanla geniĢleyerek, pamuksu miselyumlarla kaplandığı kaydedilmiĢtir. Daha sonra da fungusun yayıldığı, bitkinin yumuĢadığı ve pamuksu miselyumlardan Sclerotinia türlerinin teĢhis edilebileceği bir yapı olan siyah tohum Ģeklindeki sklerotların çok sayıda üretildiği gözlenmiĢtir (Ferreira ve Boley, 2002). Hastalık için optimum sıcaklık 15-20°C‘dir ve bu sıcaklıkta enfeksiyon baĢlayabilir fakat sıcaklık 30-35°C olduğunda patojen bitkiyi enfekte edemez (Raj and Saharan, 2001; Vuong ve ark., 2004).

Ġklim, toprak koĢulları, üretim yapılan bölgenin ekolojik özellikleri hastalık yaygınlığını, hastalık Ģiddetini ve verim seviyelerini etkileyen en önemli unsurlardır. Patojenle bulaĢık olan bir alanda, bitkilerin enfeksiyona yakalanma olasılıkları çok yüksek olmakla birlikte, hastalığın seyri toprak ve bitkideki su potansiyeli ile de yakından iliĢkilidir. Yorinori ve ark., (1985) Brezilya‘da bir önceki yıl hektar baĢına

(27)

1800 kg'a ulaĢan verimin bir sonraki yıl hektar baĢına 480 kg'a düĢtüğünü ve buna S. sclerotiorum’un oluĢumunu destekleyen aĢırı nem ve düĢük sıcaklıkların neden olduğunu bildirmiĢlerdir.

Ayçiçeği hatlarının direnç taramalarında S. sclerotiorum’a karĢı değiĢik reaksiyon gösterdikleri tespit edilmiĢtir (Hahn, 2002). Hastalığın ortaya çıkıĢı yağıĢ miktarına, bitkinin yoğunluğuna, ekim tarihlerine, bitki örtüsündeki sıcaklığa ve ekim için ayçiçeği hibritinin seçimine bağlı olarak da önemli ölçüde değiĢmektedir (Simic ve ark., 2008).

Yücer (1980), Trakya Bölgesi'nde, Çınar ve Biçici (1982)‘de Çukurova'da S. sclerotiorum'un ayçiçeğinin önemli bir hastalığı olduğunu bildirmiĢlerdir. Ayrıca, ülkemizin ayçiçek ekim alanlarının büyük bir kısmının bulunduğu Marmara Bölgesi'nde S. sclerotiorum'un yaygın olarak görüldüğü ve %17,91 bulaĢıklık oranı ile Edirne ili Ġpsala ilçesi'nin baĢta geldiği belirtilmiĢtir (Çetinkaya ve Yıldız, 1988). Onan ve ark., (1992), Ege Bölgesi'nde ayçiçeklerinde yaptıkları çalıĢmada 8 fungal hastalık etmeni tespit ettiklerini ve bunlardan S. sclerotiorum'un yaygınlığının %12,5-%100 arasında değiĢtiğini belirtmiĢlerdir. Erzurum ili Pasinler Ovası'nda sürvey çalıĢması sonucunda

ayçiçeği ekim alanlarında yürütülen çalıĢmalarda S. sclerotiorum ve S. minor‘un en yaygın fungal etmenler olduğu bildirilmiĢtir. Sclerotinia gövde çürüklüğü hastalık oranı 2001 yılında %4,5, 2002 yılında ise %7,3 olarak belirlenmiĢtir (Demirci ve Kordali, 1998; Tozlu, 2003; Tozlu ve Demirci, 2008).

S. sclerotiorum lahana, domates ve marul gibi önemli sebzelerde de hastalık oluĢturmakla birlikte kanola ve soya gibi daha birçok tarla bitkisinde de önemli verim kaybına sebep olmaktadır (Türk, 2011). Aksay ve ark., (1991) Doğu Akdeniz Bölgesi'nde plastik seracılığın yapıldığı turfanda üretim alanlarında hıyar, domates ve patlıcan bitkilerinde, Tuncer ve Damdere (1997)'de Antalya Ġli'nde domateste S. sclerotiorum'un oluĢturduğu beyaz çürüklük hastalığına yaygın olarak rastlanıldığını bulmuĢlardır. Onaran ve Yanar (2007)‘de Tokat ve Amasya bölgesinde seralarda hıyarlarda S. sclerotiorum'un yoğun Ģekilde görüldüğünü kaydetmiĢlerdir. Çanakkale ilinde Brassicae familyasına ait beyaz lahana, kırmızı lahana, brüksel lahanası, brokoli ve karnabaharda S. sclerotiorum etmeninin neden olduğu beyaz çürüklük hastalığının beyaz lahanada yaygın olduğu ortaya konmuĢtur (Türk ve Doğu, 2009). Benzer bir çalıĢmada, Malatya‘da yetiĢtirilen domateslerde kök ve kök boğazı çürüklüğüne neden olan fungal etmenler arasında S. sclerotiorum rapor edilmiĢtir (Kırbağ ve Turan, 2006). Akdeniz Bölgesinde (Hatay, Adana, Mersin ve Antalya illerinde) seralarda domateste

(28)

hastalık oluĢturduğunu belirtmiĢlerdir (Tok ve Kurt, 2007). Çanakkale ilinde yağlık kolza alanlarında sorun olduğunu belirtmiĢlerdir (Türk ve ark., 2007). Türkiye‘de ilk defa Antalya ilinin Demre ilçesinde fesleğen bitkisi üzerinde görüldüğünü kaydetmiĢtir (Tok, 2008). Daha sonraki yıllarda Soylu ve ark., (2016), Hatay ili marul ekim alanlarında en sık rastlanılan fungal hastalıkların baĢında S. sclerotiorum‘un neden olduğu beyaz çürüklük hastalığının geldiğini bildirmiĢlerdir.

Ġtalya'da süs bitkilerinden saksı kadife çiçeğinin ( Calendula officinalis ) S. sclerotiorum'un konukçusu olduğu ilk defa kaydedilmiĢtir (Garibaldi ve ark., 2001). Newyork‘da S. sclerotiorum baĢlıca fasulye, kabak, havuç, yonca, soya fasulyesi ve diğer ana konukçularında hastalık oluĢturduğu bildirilmiĢtir (Shah ve ark., 2002). Kore‘de Solanaceae familyası bitkilerinde Sclerotinia çürüklüğüne neden olan etmenlerin belirlenmesine yönelik bir araĢtırmada patlıcan, patates ve kırmızı biberde sadece S. sclerotiorum saptanmıĢ, domateste ise büyük oranlarda S. sclerotiorum çok düĢük oranlarda da S. minor izole edilmiĢtir (Kim ve Knudsen, 2009). Hindistan ve Amerika BirleĢik Devletleri'nde biberiye (Rosmanirus officinalis)‘de rapor edilmiĢtir (Putnam, 2004). Ġtalya ve Avrupa'da da R. officinalis üzerinde S. sclerotiorum gözlenmiĢ ve ilk rapor olarak kaydedilmiĢtir ki bu durum Ġtalyada yaygın biberiye ekimi nedeniyle ekonomik kayıplara neden olabilecektir (Garibaldi ve ark., 2017).

2.2. Ayçiçeği kök ve kök boğazı etmenleri ile mücadele

Ayçiçeği özellikle ılıman bölgelerde ve iyi drene olmuĢ killi kumlu topraklarda yetiĢtirildiği zaman sağlıklı ve iyi geliĢme göstermekte böylece yüksek verim elde edilmektedir. Ġklimsel değiĢiklikler özellikle de kritik büyüme dönemlerindeki kuraklık stresinin ortaya çıkması verimi etkilemektedir. Aynı zamanda bu durum hastalıklara yol açmakta ve verimde büyük kayıplara neden olmaktadır. Özellikle toprak kaynaklı hastalıklar, ayçiçeği üretiminde önemli bir tehdittir. Çünkü bu patojenler dünyada geniĢ bir konukçu yelpazesine sahip olup, toprakta uzun süre hayatta kalmaktadırlar (Abd El-Hai ve ark., 2009). Yapılan surveylerde S. sclerotiorum kök ve kök boğazında çürüklüğe neden olan en önemli patojen olarak belirlenmiĢ ve mücadelesi ile ilgili çalıĢmalar bu etmen üzerinden yürütülmüĢtür.S. sclerotiorum hastalığının kontrolünde en çok kültürel, kimyasal ve biyolojik mücadele yöntemleri kullanılmaktadır (Di ve ark., 2016).

(29)

2.2.1. Kültürel mücadele

Sclerotinia solgunluğu ve tabla çürüklüğü mücadelesi ile toprakta uzun süre yaĢayabilen sklerotlar ve fungusun uzun mesafelere kadar hava enfeksiyonundan sorumlu ascosporlar üretmesi, etkin kimyasal kontrol eksikliği ve yüksek ayçiçeği duyarlılığı nedeniyle zordur. Hastalık ile mücadelede kültürel önlemlerin çok önemli yeri vardır (Saharan ve Mehta, 2008).

Sclerotinia solgunluğuna karĢı birçok ülkede direnç çalıĢmaları yapılmıĢtır. Fakat bu patojenin neden olduğu hastalıkların spesifik karakteri nedeniyle, ıslah programlarının baĢarısı bugüne kadar sınırlı düzeydedir (Yanar ve Miller, 2003; Otto-Hanson ve ark., 2011; Barbetti ve ark., 2014; Uloth ve ark., 2014). Ayçiçeği, hem tabla çürümesine hem de kök boğazı çürümesine yatkın bir konukçudur ve her bir döneme karĢı direnç birbirinden bağımsız olduğundan bu durum ıslah çalıĢmalarını iki katına çıkarmaktadır (Vear ve ark., 2007, Reimonte ve Castano, 2008).

Ülkemizde yapılan bir çalıĢmada 40 ayçiçeği çeĢidi ve hattı üzerinde S. sclerotiorum‘a karĢı dayanıklılıkları test edilmiĢ ve dayanıklı bir çeĢide rastlanılmamıĢtır (Çetinkaya ve Yıldız, 1988). Köhler ve Friedt, (1999) tarafından çok sayıda yabani ayçiçeği türlerinin hastalığa dayanıklık için potansiyel gen kaynakları olduğu ve kültürü yapılan ayçiçeklerinin genetik farklılıklarını artırmak için türler arası çaprazlamalarda kullanılabilecekleri belirtilmiĢtir. S. sclerotiorum'a karĢı direnç sağlayacak doğal hatların taranması, hastalığa karĢı dirençli ayçiçeği hibritlerinin geliĢtirilmesinde önemli bir adımdır. Dirençli çeĢitler pestisit kullanımını da sınırlayacağı için çok önemlidir. (Hahn, 2002, Huang, 2002). ÇeĢitli tolerans seviyelerine sahip birkaç ayçiçeği melezi bildirilmiĢ (Ronicke ve ark. 2004, Binsfeld ve ark., 2005), fakat tam bir direnç gözlenmemiĢtir.

Bununla birlikte, S. sclerotiorum'a dirençli bitkiler elde etmenin umut verici bir yolu, konukçu kaynaklı susturma yöntemleri (HIGS) kullanılarak genetik mühendislik stratejilerinin uygulanmasıdır (Andrade ve ark., 2016). Ayrıca S. sclerotiorum'a direnci arttırılmıĢ transgenik bitkiler ile ilgili çalıĢmalar ayrıca yapılmıĢtır (Liu ve ark., 2015).

Toprakta organik olarak yapılan değiĢiklikler örneğin hayvansal gübre, yeĢil gübre, kompost ve turbaların kullanımı toprak yapısını değiĢtirerek bitki- toprak-su iliĢkisini iyileĢtirmek için önerilmekte ve bu uygulamalar toprak kaynaklı patojenlerin neden olduğu fungal hastalıkların yoğunluğunu azaltmaktadır (Bonanomi ve ark., 2010; Bonilla ve ark, 2012; Mehta ve ark., 2012; Kausar ve ark, 2014). Dahası organik

(30)

gübreler birçok bitki besin maddesi içerir (azot, fosfor, potasyum ve diğer birçok temel besin maddesi) ve suyun toprak altına sızmasını arttırarak besin maddelerinin daha iyi tutulmasını sağlarlar, böylece bitkilerin toprak kaynaklı hastalıklara direnç göstermesine yardımcı olan faydalı organizmaların büyümesini desteklerler (Ross, 2008). Organik gübreleme uygulamaları toprak kaynaklı hastalıklara karĢı bitki direncini uyarmakta ve bu nedenle bitki büyümesini, verimini ve kimyasal bileĢimini önemli ölçüde artırmaktadır (Abdel-Ati ve El-Hadidy, 2013). Solarizasyon uygulamasının topraktaki sklerot oranını düĢürmede etkili bir yöntem olduğu bilinmektedir. Yanar (2005) tarafından ülkemizde yapılan bir çalıĢmada, solarizasyon, tavuk gübresi ve tavuk gübresi + solarizasyon uygulamalarının dört farklı toprak derinliğinde S. sclerotiorum‘un sklerot canlılıkları üzerine etkileri belirlenmiĢtir. Sklerot canlılık oranı kontrol parsellerinde %90-100 arasında değiĢirken, solarizasyon uygulanan parsellerdeki sklerotiumların hepsi canlılığını kaybetmiĢtir. Solarizasyon uygulanan parsellerle tavuk gübresi+solarizasyon uygulanan parseller arasında önemli bir fark gözlenmemiĢtir. Sera koĢullarında solarizasyonun S.sclerotiorum‘un kontrolünde etkin bir mücadele yöntemi olduğu ortaya çıkarılmıĢtır.

Ürün rotasyonu, S. sclerotiorum'un mücadelesine yardımcı olmak için uygun bir uygulamadır. Bu funguslara dirençli mahsullerin örneğin buğdayın ekimi sklerotların yapısını bozmak için zaman kazandırmaktadır. S. sclerotiorum'a duyarlı olmasından dolayı soya fasulyesi, kanola, bezelye, fasulye, yonca, tütün, domates ve patatesten sonra ayçiçeği ekimi yapılmamalıdır. Ukrayna‘da uzun yıllar süren bir çalıĢmada S. sclerotiorum‘un canlılığı incelenmiĢ ve münavebede ayçiçeği-nadas-kıĢlık buğday-mısır uygulamasında sklerotiumların canlılığının en aza indiği gözlenmiĢtir (Petrenkova, 1994). Buğday, arpa, pancar ve keten gibi konukçusu olmayan mahsullerle ürün rotasyonu, zamanla topraktaki sklerotium sayısını azaltır. Sklerotlar konukçu yokluğunda çimlenebilir ancak konukçu enfeksiyonu olmadığı için toprağa geri döndürülemez ve sayıları yavaĢ yavaĢ azalır. Ürün rotasyonu, patojen bir alanda ciddi bir problem haline gelmeden önce baĢlatıldığında daha etkilidir (Rashid, 2003). Konukçusu olmayan ürünlerin 3 ila 5 yıl boyunca ekilmesi topraktaki sklerot sayısını azaltır ve ayçiçeği kökü enfeksiyonunun etkisini en aza indirir (Gulya ve ark., 1997).

S. sclerotiorum'a karĢı bitkinin geç ekilmesinin normal zamanında ekilmesinden %35 daha fazla ürün sağladığı ve hastalık çıkıĢının ise %90 oranında azaldığı belirtilmiĢtir (Hua ve ark., 1994).

Şekil

ġekil  3.  1.  Konya,  Aksaray  ve  Karaman  illerinde  2016-2018  yıllarında  sürvey  çalıĢmalarının  yapıldığı  lokaliteler
ġekil 3. 3. Tohumların ekiminden sonraki görüntüler a) Ġlk çıkıĢları ve b) Fide dönemi
ġekil 3. 6. Trichoderma spp.‘nin izolasyonunda kullanılan materyal a) Sklerotlar, b) Bitki kökleri ve  c) mikroskobik görüntüsü
ġekil  3.  8.  Aday  biyolojik  mücadele  elemanı  ve  fitopatojen  fungusun  petri  kabında  karĢılaĢtırma  diyagramı
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

John Marshall (1903–1980) was the first employee of the Division of the Humanities of the Rockefeller Foundation to visit the Near East.. Marshall worked in the Division of

S.4 Aşağıdaki kavramları birbiriyle eleştiriniz.10p Manzum eser düz yazı Sessiz Gemi Mensur eser şiir Gençliğe Hitabe Güzel sanatlar haber yazısı

Dikkat: Bu çalışmaların izinsiz farklı sitelerde yayınlanmamasını umut ediyorum.. Daha fazla sudokuya aşağıdaki

Originality – Although some studies examine consumer inspiration in different contexts, extant literature does not provide an empirical study on examining the impact

• Bir noktaya dikkat çekmek için yan, kalın, renkli, ve altı çizili yazı tipini tercih edin. • Sadece gerektiğinde büyük

[r]

SF-DeviL algorithm takes care of energy efficiency at scatternet formation procedure by using power control and connecting closer nodes.. Motivation for SF-DeviL

• Fidelikte az veya çok bulaşık olan bitkiler tarla veya seraya şaşırtıldığında, uygun koşullarda 6 hafta içerisinde gözle görülür hastalık belirtileri ortaya