• Sonuç bulunamadı

Son devir İslam hukukçularında Mustafa Ahmed ez-Zerkâ'da yöntem

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Son devir İslam hukukçularında Mustafa Ahmed ez-Zerkâ'da yöntem"

Copied!
126
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

İ

SLAM HUKUKU BİLİM DALI

SON DEVİR İSLAM HUKUKÇULARINDAN

MUSTAFA AHMED EZ-ZERKÂ’DA YÖNTEM

YÜKSEK LİSANS

TEZİ

DANIŞMAN

Prof. Dr. Saffet KÖSE

HAZIRLAYAN

Kamil IŞIK

(2)

İ

ÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ vi

GİRİŞ 1

I - BİYOGRAFİK ÇALIŞMALARIN ÖNEMİ 1

II- KONUNUN KAYNAKLARI VE YÖNTEMİ 3

BİRİNCİ BÖLÜM MUSTAFA AHMED EZ-ZERKÂ’NIN HAYAT I VE ESERLERİ I - HAYATI 6 A. DOĞUMU VE YETİŞMESİ 6 B. YETİŞTİĞİ ORTAM 15 C. HOCALARI 18 D. ÇALIŞMA HAYATI 20 E. ÜSTLENDİĞİ GÖREVLER 24 F. İLMÎ KİŞİLİĞİ 28 G. KATILDIĞI KONFERANSLAR 30 H. ETKİLEDİĞİ KİŞİLER 32 I . ESERLERİNDEKİ KAYNAKLAR 34 II. ESERLERİ 36 A.KENDİ YAZDIĞI ESERLER 37

1- Ahkâmu’l-evkâf 37

2- Ahkâmü’z-Zevâc ve’l-Ahvâli’l-Müteferria 37

3- Akdü’l-istinâ‘ ve medâ ehemmiyetihî fi’l-istismârâti’l-İslâmiyye el-mu’âsıra 37 4- el- Aklü ve’l-fıkhü fî fehmi’l-hadîsi’n-Nebevî 37

5- ‘Azametü Muhammed hâtemi rusulillâh mecma’u’l-azamâti’l-beşerriyye 39 6- el-Fetâvâ 39

(3)

7- el-Fıkhü’l-İslâmî fî sevbihi’l-cedîd 41

8- el-Fıkhü’l-İslâmî ve medârisüh 44

9- el-Fi‘lü’d-dâr ve’-damânu fîh 44

10- Fi’l-Hadîsi’n-Nebevî 45

11- el-Istıslâh ve’l-mesâlihu’l –mürsele fi’ş-şerîati’l- İslamiyye ve usûli fıkhihâ 45 12- Kavs Kuzeh 46

13- Masârîf: Mu’âmelâtuhâ ve vediâ‘uhâ ve fevâiduhâ 46

14- Muhâdarât fî’l-Kânûni’l-Medenî es-Sûrî 46

15- Nazariyyetü’l-Akd fi’l-Kânûni’l-Medenî es-Sûrî 46

16- Nizâmu’t-te’mîn, hakîkatüh ve’r-ra’yü’ş-şer‘î fîh 47

17- Sıyâga kanuniye li-nazariyyeti’t-te‘assüf bi’sti‘mâli’l-hak fî kanuni’l- İslâmî 48 18 - Vücûbü tatbîkı’ş-şerî‘a 49

B.YAZILMASINA KATKIDA BULUNDUĞU ESERLER 49

1- el-Kenzü’l-Mersûd fî Kavâidi’t-Talmûd ; Fî Hâdiseti katli’l-eb Toma ve 49

Hâdimihî İbrahim ‘Ammâr 2- Meşrû‘u Kânûni’l-ahvâli’ş-şahsiyye el-muvahhed: li’l iklîmeyni’l-Mısrî ve’s-Sûrî 49 3- el-Müzekker ve’l-Müennes 51

4- Şerhu’l-Kanûni’l-medenî es-Sûrî 51

(4)

İKİNCİ BÖLÜM F I K H Î D Ü Ş Ü N C E S İ I - F I K H A B A K I Ş I 55 A. FIKHA YAKLAŞIMI 55 B. FIKIHTA YENİLENME 60 C. İCTİHAD 64 D. İHTİLÂF 72 E. KANUNLAŞTIRMA 76 F. GÜNÜMÜZ MESELELERİ 81 II - F E T V Â D A İ Z L E D İ Ğ İ Y Ö N T E M 90 A. DİYÂNÎ HÜKÜM /KAZÂÎ HÜKÜM AYIRIMI 93

B. FIKHÎ KAİDELER 95

C. HÜKÜMLERİN GEREKÇELERİNİ AÇIKLAMA 98

D. İSTİŞARE 102

E. KOLAYLAŞTIRMA 103

F. MEZHEP 105

G. MUBAH ALTERNATİFLERİ GÖSTERME 112

H. MÜSTEFTÎYİ KAYNAĞA YÖNLENDİRME 113

I. ÖRF 115 K. SEDD-İ ZERÂÎ’ 117 L. ZARURET 120 SONUÇ 123 BİBLİYOGRAFYA 126

(5)

ÖZET

Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ 1325/1907 yılında Suriye’nin Halep şehrinde doğdu. Dinî ilimleri aldığı Hüsreviyye Medresesi’nden sonra Fransız mektebine devam etti. Yüksek öğrenimine Dımaşk Üniversitesi’nde başladı. Adı geçen üniversitenin Hukuk ve Edebiyat Fakültelerinden mezun oldu. Üniversite eğitiminden sonra Halep’te bir süre avukatlık yaptı. 1944 yılında Dımaşk Üniversitesi’ne öğretim üyesi olarak tayin edildi ve burada İslâm hukuku dersleri verdi. Emekli olduğu 1966 yılına kadar bu üniversitede çalıştı. 1971-1989 yılları arasında Ürdün Üniversitesi’nde İslâm hukuku dersleri verdi. Ardından 19 Rabi‘ulevvel 1420/03 Temmuz 1999 tarihindeki vefatına kadar Suudî Arabistan’ın Riyad şehrinde yaşadı.

O İslâm hukukunun tedavi, koruma ve yönlendirme olmak üzere üç görevi olduğunu zikreder. İslâm hukukunun bütün zamanların ve mekanların ihtiyaçlarını karşılayacak niteliklere sahip olduğuna inanır. İctihadı İslâm hukukunun ruhu ve hayat kaynağı olarak görür. Günümüzde

şûrâ ictihadının yapılması gerektiğine inanır. Hiçbir mezhebin tek başına İslâm dinini temsil edemeyeceğine inanır. İslâm hukukuyla ilgili konuları ele alırken kolaylaştırma, sedd-i zerâi‘, zaruret gibi İslâm hukukçularının tamamı tarafından dikkate alınan ilkelere yer vermiştir. Fıkhî hükümlerin, İslâm dininin genel maksatlarıyla bağlantısını kurarak onları hikmet ve illetleriyle birlikte zikretmesi onun fetva verirken izlediği metodlardandır. Fetvalarını küllî kaidelerle temellendirmesi, soru soranı daha geniş bilgi elde edebileceği kaynağa yönlendirmesi, haram olan hususlarda mubah alternatiflere işaret etmesi ve değişik vesilelerle karşılaştığı arkadaşlarıyla istişare etmesi onun başvurduğu yöntemlerdendir.

(6)

SUMMARY

Mustafa Ahmad al-Zerkâ’ was born in Aleppo, in Syria in 1325/1907. He attended a French school then joined al-Khusrawiyah, an Islamic religious school. He began his university education at Damascus University. He graduadet Law and Literature Faculties of that university. After his university education he worked as a lawyer in Aleppo.In 1944, he became a lecturer at University of Damascus, he taught Islamic law. He continued to teach in the university until his retirement in 1966. He has been e lecturer of Islamic law Universty of Urdun between 1971 and 1989. He had lived in Riyadh until died in Riyadh on Saturday Rabi‘ulawwal 19, 1420/ July 3, 1999.

He states out that the Islamic law has three important duties including protection, recovering and orientation. He believes that İslamic law has qualities which can carry the needs of all times and places. He sees interpretion as the soul resource of İslamic law. He beleives the needs of council interpretiteon. He points out that any schools could not represent the İslamic Religion. While he was studying on the subjects about the Islamic Law, he did care the principles which were studied and given importance by Islamic Lawyers like to prevent the bads, necessity and getting something easy. One of the methods he follows while he was giving fatwas is to make a relationship between main reasons and the general purposes of Islamic Religion.Some of the methods he follows are to be based his fatwas on the general rules, to point the forbidden things to on alternative allowed solutions, to transfer the person who is asking a question to a larger source from which can be taken larger information and being in a coordination with his friends whom he met them in different situations.

Key words: Mustafa Ahmad al-Zerkâ’, lawyer, Islamic law, Damascus University,

interpretion, council interpretiteon, principles, fatwas, methods, necessity, something easy, alternative allowed solutions,

(7)

ÖNSÖZ

Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ yirminci yüzyılda İslam dünyasında yetişen önemli fıkıh alimlerinden biridir. Yaşadığı sürede İslam Hukuku’nu ilgilendiren birçok konuda görüş açıklamış, fikir beyan etmiştir. İslam Hukuku Ansiklopedisi çalışmalarında bulunmuş, Fıkıh akademilerine üye olmuş, kanun tasarılarının hazırlanmasında uzman olarak yer almıştır. İslam hukuku alanında yapılan çalışmalarda ortaya çıkan bazı problemlerin çözümünde aranan ve kendisinden istifade edilen bir ilim adamı olmuştur. Bütün bunların yanında hayatı boyunca İslam hukukuyla ilgili çok sayıda ders ve konferans vermiş, ulusal ve uluslar arası toplantılara tebliğler sunmuş, eserler kaleme almış, ilmî dergilere makaleler yazmış ve yüzlerce talebe yetiştirmiştir.

Zerkâ’ yukarıda zikredilen çalışmalarının yanında verdiği fetvalarla da kendinden söz edilen bir ilim adamıdır. Kendisine sadece yaşadığı ülkelerden değil birçok İslam ülkesinden gerek fert, gerekse kurumlar bazında çok sayıda soru sorulmuş o da bunları büyük bir yetkinlikle cevaplandırmıştır. Ona göre hiçbir mezhep tek başına dini temsil edemez. Bütün mezhepler dini ve onun fıkhını birlikte temsil ederler. Örneğin aile hukuku alanında özellikle de talakla ilgili konularda birçok meselenin ortaya çıktığını, dört mezhepten birinin uygulandığı bazı ülkelerde, diğer mezheplerde problemin çözümü olduğu halde, sırf tutuculuk sebebiyle bu görüşün alınmadığını belirtir. Halbuki bu gibi konularda hangi mezhebin görüşü uygunsa o esas alınmalıdır. Mevcut ictihadlarda uygun çözüm bulunmadığında İslam hukukunun temel ilkeleri, umumi maksatları ve o konuyla ilgili özel amaçlar ışığında çözümleme yoluna gidilmelidir. Ona göre bu şekilde tek mezhebe bağlı kalmaktan meydana gelen problemleri ortadan kaldıran sağlam bir sistem oluşturulabilir.

Yaptığı çalışmalara ve mezheplere bakışına kısaca değindiğimiz Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’nın bu çalışmaları yaparken takip ettiği metodun incelenmesinin önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Böylesine önemli bir konunun seçiminde, kaynakların temininde ve yönteminin belirlenmesinde yardımlarını esirgemeyen danışman Hocam Prof. Dr. Saffet Köse’ye teşekkür ederim.

Kamil IŞIK AKSARAY-2010

(8)

KISALTMALAR

a.e. aynı eser

a.g.e. adı geçen eser a.mlf. aynı müellif

bkz. bakınız

c. cilt

DİA Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi haz. hazırlayan krş. karşılaştırınız md. madde ö. ölümü s. sayfa sy. Sayı trc. Tercüme eden

ty. Tarih yok

(9)

GİRİŞ

Mustafa ez-Zerkâ’ son devir İslâm hukukçuları arasında dikkat çeken bir isimdir. Bu sebeple onun fıkıhtaki yöntemi araştırılmaya değer bir konudur. Ancak bu konuda yeterli bir çalışma gözükmemektedir. İslâm hukukunun hemen her alanında çalışma yapmış ve eser yazmış olan Mustafa ez-Zerkâ’ geniş bir bilgi birikimine sahiptir. Böyle bir kişinin hayatının ve takip ettiği yöntemin incelenmesinin hem İslâm hukuku araştırmalarına hem de bu sahada çalışan ilim adamlarına önemli bir katkı sağlayacağını ümit etmekteyim.

BİYOGRAFİK ÇALIŞMALARIN ÖNEMİ, KONUNUN KAYNAKLARI VE YÖNTEMİ

Bu bölümde aşağıdaki başlıklar altında önce biyografinin tarifi ve önemi üzerinde durulacaktır. Bunun ardından Zerkâ’ hakkında yapılan çalışmalar ve bunların özelliklerinden bahsedilecektir. Son olarak da onun metodunun incelendiği tezin ikinci bölümünde istifade edilen kaynaklar ve takip edilen yöntem değerlendirilecektir.

I- BİYOGRAFİK ÇALIŞMALARIN ÖNEMİ

Biyorafi bir kişinin hayat hikayesinin ve yaptıklarının bir başkası tarafından anlatılmasıdır. Diğer bir tabirle kendi alanında meşhur olmuş ilim adamı, edebiyatçı, siyasetçi, sanatçı, gazeteci ve iş adamı gibi şahısların hayatlarını, yaptıklarını, eserlerini, ülke ve dünyaya kazandırdıklarını, hayatlarının dönüm noktalarını, başarılarını okuyucuya duyurmak maksadıyla sade bir dil ve tarafsız bakış açısıyla anlatan yazı ve kitaplara biyografi denir.1

Bir kişinin hayatını detaylı olarak ele alan şahsî biyografi kitapları olduğu gibi, çok sayıda kişinin hayatlarını tetkik eden genel biyografi eserleri de bulunmaktadır. Ansiklopedilerde, antolojilerde ve yıllıklarda çok sayıda kişinin hayat hikayeleri ana hatlarıyla ve özet olarak yer alır. Adı geçen eserlerle, yazarın kendi yazdığı kitabın içinde veya arka kapağında bulunan biyografiler genel olarak kısadırlar. Buralarda çoğunlukla onların doğum ve ölüm tarihlerine, doğdukları yerlere, mezun oldukları okullara, yazdıkları kitaplara ve imza attıkları başarılara değinilmekle yetinilir. Bütün dönemlere, mesleklere ve milletlere ait şahısların hayat hikayelerini anlatan eserlere evrensel biyografi, bir millete mensup kişilerin biyografilerini ele alan eserlere ulusal biyografi, bir bölgeye ait kişilerin hayat hikayelerine yer verilen eserlere bölgesel biyografi, belli

1 “Biyografya” , Türk Ansiklopedisi, VII, 22; “Biyografi Türünün Özellikleri”,http://www.aof.edu.tr/, s.1;

(10)

bir meslek grubuna ait kişilerin yer aldığı eserlere meslekî biyografi, belli bir dönemde yaşayan fertlerin hayat hikayelerinin anlatıldığı eserlere de dönem biyografisi denir. 2

Biyografi yazarken bir kısım hususlara dikkat etmek gerekir. Biyografi, hayatı yazılan kişinin kendisi tarafından değil, onun hayatını yakinen bilen, hakkında bilgi ve belgelere ulaşan başka kişiler tarafından yazılır. Hayat öyküsü yazan kişi tarafsız ve gerçekçi olmalı, şahsı bütün yönleriyle tanıtmalı, aşırı tenkit ve övgülerden uzak durmalı, anlaşılır, sade bir dil kullanmalıdır. Biyografi yazarı yeterli düzeyde bilgi edindiği kişinin hayatını kronolojik olarak veya kendine has bir yöntemle kaleme alabilir.3

Biyografik bilgileri kronolojik sıra ile, alt başlıklar halinde, incelenen kişinin yaşadığı dönemdeki yerini, yaptığı yenilikleri, başarılı yönlerini, eserlerinin farklı özelliklerini eleştirel bir yöntemle, belge, araştırma ve incelemelere dayalı olarak ortaya koyan çalışmalara bilimsel biyografi denir. Bu çeşit biyografilerde şahsın doğumu, yetişmesi, öğrenimi, çalışma hayatı, eserlerinin önemi, başarıları, aldığı ödüller ve diğer özellikleri bölümler halinde incelenir.4

Önceleri biyografiler genellikle kralların, önemli din adamlarının veya üstün kahramanlıklar göstermiş şahısların hayatlarından bahsederdi. Daha sonraları biyografiler, ilim adamları, şairler, mütefekkirler, işadamları, sanatçılar vb. birçok kişinin hayatını da ele almışlardır. Bu kişilerin hayat hikayelerinde genellikle onların gerçek niteliklerinin yanında efsanevî vasıfları üzerinde de durulurdu. Böylece bu kişiler sayesinde topluma özgüven veriliyor, bunlar model olarak gösterilerek örnek alınmaları isteniyor ve bunların hikmetli davranışlarıyla da ibretli dersler alınması amaçlanıyordu. Biyografiler aynı zamanda bu konuda çalışacaklara ve bahsedilen kişilerin yaşadıkları dönemin özelliklerine kaynaklık eden birer belgeseldirler.5

Zerkâ’ gibi ender kişide bulunan özelliklere sahip, alanında uzman bir İslâm hukuçusunun,

İslâm hukukunu ve onunla ilgili meseleleri nasıl değerlendirdiği önem arzetmektedir. Onun meseleleri ele alırken takip ettiği yöntemin bilinmesi, bu sahada araştırma yapan ilim adamlarına yeni bir açısı kazandıracağı ve fıkhî olayları daha geniş açılardan değerlendirmelerine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Aynı zamanda önemli bir İslâm hukukçusu olarak yazdığı eserler, verdiği fetvalar, yaptığı ansiklopedi çalışmaları ve katıldığı kanunlaştırma faaliyetleri hukuk tarihi açısından, yaşadığı dönemdeki İslâm hukuku araştırmalarının hangi düzeyde olduğu konusunda

2

“Biyografya”, Türk Ansiklopedisi, VII, 22-23; “Biyografi Türünün Özellikleri”, http://www.aof.edu.tr/, s. 1 ; “Biyografi”, http://www.turkceciler.com/yazı turleri biyografi.html., s. 1.

3 “Biyografi”, http://www.turkceciler.com/yazı turleri biyografi.html., s. 1. 4

“Biyografi Türünün Özellikleri”, http://www.aof.edu.tr/, s.2; “Biyografi”, http://www.turkceciler.com/ yazı turleri biyografi.html., s. 2.

5 “Biyografi Türünün Özellikleri”, http://www.aof.edu.tr/, s. 2 ; “Biyografi”, http://www.turkceciler.com/ yazı turleri

biyografi.html., s. 2-3.

(11)

önemli bir kaynak teşkil eder. Araştırma, inceleme ve yazma konusunda bitmez tükenmez bir enerjiye ve çalışma azmine sahip böyle bir ilim adamının hayatının bilinmesi kendisinden sonra gelecek kuşaklara model olması açısından da önemlidir.

II – KONUNUN KAYNAKLARI VE YÖNTEMİ

Mustafa ez-Zerkâ’ hakkında yapılan çalışmaların tamamı makale düzeyindedir. Diğer taraftan yazılan yazıların ve yapılan kısa araştırmaların tamamına yakını onun hayatı ve eserleri hakkındadır. Bu bölümde, tez hazırlanırken yararlanılan çalışmalar ele alınacaktır. Zerkâ’ nın yöntemi hakkında yapılan bu araştırmada kaynak olarak büyük oranda onun kendi eserlerinden faydalanılmıştır. Zerkâ’nın eserleri bu araştırmanın birinci bölümünün ikinci kısmında, “Telif

Ettiği Eserler” başlığı altında incelendiği için onlara burada değinilmeyecektir.

Konunun hazırlık aşamasında özellikle hayatı ve eserleri bölümünde şahıs, yer ve eser adlarıyla bazı kavramların yazılmasında ve konunun bir bütün olarak ele alınmasında Saffet Köse’nin, “Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ (1907-1999), Hayatı-Eserleri-İslâm Hukuku İle İlgili Bazı

Görüşleri-Fetvalarından Örnekler” adlı önemli makalesinden istifade edilmiştir. Saffet Köse bu

makalesinde Zerkâ’nın hayatını geniş olarak ele almış, İslâm hukukuyla ilgili bazı görüşleriyle fetvada izlediği yönteme ise kısaca yer vermiştir. Adı geçen makalede son olarak da İslâm hukukuyla ilgili halen güncelliğini koruyan ve okuyucunun dikkatini çekebilecek olan namazın sadece Arapça ile caiz olması, iğnenin orucu bozup bozmayacağı, gayr-i müslime organ bağışlamanın durumu, ehli kitaptan kendilerine İslâm daveti ulaşmayanların itikat açısından durumu ve yabancı bir ülkede yaşayan müslümanların karşılaştıkları bazı problemlerle ilgili fetvalarına örnek olarak değinilmiştir.

Muhammed Meczûb tarafından kaleme alınan“ ‘Ulemâ’ Müfekkirûn ‘Araftühüm” adlı ansiklopedinin ikinci cildinde, Meczûb’un kendisinin bizzat Zerkâ’ ile yaptığı röportaj yer almaktadır. Zerkâ’ burada doğumundan itibaren röportajın yapıldığı tarihe kadar hayatını detaylı olarak anlatmaktadır. Hayatı konusunda büyük ölçüde bu röportajdan yararlanılmıştır.

“eş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ” adlı yazı, Mecd Ahmed Mekkî’nin, Zerkâ’nın

el-Fetâvâ’sının giriş bölümünde yazdığı Zerkâ’nın hayatıyla ilgili yazıdır. Mekkî bu uzun makalesinde Zerkâ’nın hayatını, hocasından dinlediklerine, farklı meclislerde tuttuğu notlara ve Muhammed Meczûb’un yukarıda zikredilen kitabına dayanarak kaleme almıştır. Bunun yanında Mekkî el-Fetâvâ’da, Zerkâ’nın hayatının ardından “Fetâva’l-üstâz Mutafa ez-Zerkâ’ ”adlı bir yazı daha yazmış ve burada fetvanın önemi, müftüde bulunması gereken özellikler, Zerkâ’nın el-Fetâvâ’sının özellikleri, kısaca metodu ve eseri derlerken kendisinin yaptığı çalışmalardan

(12)

bahsetmektedir. Mekkî aynı zamanda Zerkâ’nın vefatının ardından “Mustafa ez-Zerkâ’

el-Fakîhu’n-Nabiğa” adlı bir makale yazmıştır. O bu makalesinde sekiz maddede Zerkâ’nın kısaca

hayatını ele almış ve onun niçin alanının uzmanı ve üstün vasıflara sahip bir ilim adamı olduğu üzerinde durmuştur. Burada kısaca hocalarını, okuduğu okulları, ifa ettiği görevleri ve yaptığı çalışmaları da değerlendirmiştir.

“el-Mevsûatü’l-Arabiyye” Suriye’de yayımı tamamlanmış olan bir ansiklopedi olup bu

ansiklopediye Abdüssettâr Ebû Gudde tarafından yazılan “ez-Zerkâ, Mustafa Ahmed” adlı maddeden istifade edilmiştir. “Mevsûatü A‘lâmi’l-Ulemâ’ ve’l-Udebâi’l-Arab ve’l Müslimîn” adlı ansiklopedi Arap Birliği Eğitim Kültür ve Bilim Teşkilatı tarafından yayımlanmaktadır. Bu ansiklopedide Arap ve müslüman ilim adamları, mütefekkir, davetçi ve edebiyatçılarının hayatları ve eserlerinden bahsedilmiştir. Adı geçen ansiklopedinin “ez-Zerkâ’ Mustafa b. Ahmed” maddesinden faydalanılmıştır.

“Haflü Tekrîmi’ş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ” adlı makale, Zerkâ’ adına yapılan ve

kendisinin de katıldığı bir toplantıdaki konuşmalardan oluşmaktadır. Bu toplantı Abdulmaksud Hûca’nın himayesinde düzenlenmiş ve adı geçen toplantıya Suudî Arabistan’ın önde gelen ilim adamlarıyla edebiyatçıları da katılmıştır. 17/06/1412 - 23/12/1991 tarihinde Abdulmaksûd Hûca’nın evinde tertip edilen bu toplantıya Zerkâ’ da iştirak etmiş ve burada bir de konuşma yapmıştır. Abdulmaksûd Hûca varlıklı, ilmi ve ilim adamlarını seven bir kişidir. Geniş ve büyük olan evine İslâm ve Arap aleminin önde gelen ilim adamlarını davet ederek onları ağırlamaktadır. O böyle toplantılar için bir akşam tahsis etmektedir. Bu toplantılara başka ilim adamlarını, mütefekkir ve düşünürleri de davet ederek adına toplantı düzenlenen kişinin hayatı ve çalışmaları hakkında konuşmalar yaptırmaktadır. Aynı zamanda burada misafirlere ikramlarda bulunulmakta ve adına toplantı düzenlenen kişiye çeşitli hediyeler de takdim edilmektedir. Adı geçen makalenin en fazla “es-Siratü’z-zâtiyye li’l-muhtefâ bih” isimli kısmından istifade edilmiştir. Bu bölüm, adı zikredilmeyen sunucu tarafından Mustafa ez-Zerkâ’nın yazılı bir metinden okunan özgeçmişidir. Burada onun eserlerinin yanında bazı makalelerine de yer verilmiştir.

Zerkâ’nın öğrencisi Ahmed el-Huccî el-Kürdî tarafından onun vefatının ardından kaleme alınan “eş-Şeyh M. Ahmed ez-Zerkâ’ ”adlı yazı da bir makaledir. O bu makalede Zerkâ’nın kısaca hayatına ve kitaplarına sadece isim olarak, birkaç tanesine de bir iki cümlelik açıklamalarla değinmiştir.

“eş-Şeyh Mustafa ez-Zerkâ’ ” adlı, Şeyh Emîn Bekrî tarafından kaleme alınan makaleden

genellikle Zerkâ’nın ömrünün son dönemini geçirdiği Suudî Arabistan’daki hayatı konusunda istifade edilmiştir. Zira buradaki hayatı hakkında kaynaklarda pek az bilgi bulunmaktadır.

(13)

Çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Zerkâ’nın öğrenim hayatı, yetiştiği ortam, hocaları, çalışma hayatı, üstlendiği görevler, ilmî kişiliği, katıldığı konferanslar, etkilediği kişiler, eserlerindeki kaynaklar ile telif ettiği eserler üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde ise fıkha bakışı başlığı altında fıkha yaklaşımı, fıkıhta yenilenme, ictihad, ihtilâf, kanunlaştırma ve günümüz meselelerini ele alış tarzı hakkındaki görüşü incelenmiştir. Bu bölümde ayrıca diyânî hüküm/kazâî hüküm, fıkhî kaideler, kolaylaştırma, mezhep, mubah alternatifleri gösterme, müsteftîyi kaynağa yönlendirme, örf, sedd-i zerâi‘, zaruret gibi onun fetva verirken izlediği yöntem üzerinde durulmuştur.

Çalışmamızda öncelikli olarak Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’nın kendi yazdığı eserlerden istifade edilmiştir. Bunlarda yeterli bilgi bulunamayan durumlarda ise yazılı kaynaklarla internetten faydalanma yoluna gidilmiştir. Özellikle Fıkhî Düşüncesi ana başlığından oluşan tezin ikinci bölümünde, fıkha bakışı başlığı altında fıkha yaklaşımı, ictihad, ihtilâf vb. meseleler ele alınırken meseleyle ilgili Zerkâ’nın görüşlerinin tamamının ortaya konulması için konular üzerinde detaylı olarak durulmuştur. Fetvada izlediği yöntem konusu işlenirken önce kavramlar tarif edilip bunlar hakkında bilgi verildikten sonra fıkhî meselelerle ilgili örnek verilme yoluna gidilmiştir.

BİRİNCİ BÖLÜM

HAYAT I VE ESERLERİ

Mustafa ez-Zerkâ’nın hayatı ve eserlerinin ele alınacağı bu bölüm iki ana başlıktan oluşmaktadır. Hayatının incelendiği birinci başlık altında onun doğumu ve yetişmesi, yetiştiği ortam, hocaları, çalışma hayatı, üstlendiği görevler, ilmî kişiliği, katıldığı konferanslar, etkilediği kişiler ve istifade ettiği kaynaklar üzerinde durulacaktır. Böylece Zerkâ’nın hayatı bir bütün olarak ortaya konulmuş olacaktır.

I - HAYATI

92 yıllık hayatının 59 yılını doğduğu ülke olan Suriye’de geçiren Zerkâ’ hayatının kalan kısmını üç farklı ülkede geçirmiş ve ülkesinden ayrıldıktan sonra bir daha oraya dönememiştir. Bunun sebebi muhtemelen, onun siyaseti bırakmasının ardından Suriye’de iktidarı devralan Baas yönetiminin buna izin vermemesidir. Zerkâ’ hayatının büyük bölümünü geçirdiği Suriye’den sonra sırasıyla Kuveyt, Ürdün ve Suudî Arabistan’da yaşamıştır.

(14)

A. DOĞUMU VE YETİŞMESİ

Fıkıh, usul-i fıkıh, Arap dili ve edebiyatı ve şiir alanlarında derin bir bilgi birikimine sahip olan Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ 1325/1907 yılında Halep’te doğdu. Babası Ahmed ez-Zerkâ’ (ö.1357/1938) ve dedesi Muhammed ez-Zerkâ’ (ö.1343/1924) zamanlarının ileri gelen Hanefî fakihlerindendi. Annesi Zeynep Hanım saliha bir kadın olup el-Hâc Muhammed Celeb’in kızıydı.6

Zerkâ’, İslâmî bir çevrede ve ilim geleneğine sahip bir ailede dünyaya geldi. Ailede bu geleneği dedesi Muhammed ez-Zerkâ’ (ö.1343/1924) başlattı. Babası Ahmed az-Zerkâ’ da (ö.1357/1938) onun yolundan giderek ailede ilim silsilesini sürdürdü. Bu ikisinden sonra bayrağı Mustafa ez-Zerkâ’ (ö.1420/1999) taşıdı. Ailede bu geleneği şu anda Mustafa ez-Zerkâ’nın oğlu Enes ez-Zerkâ’ devam ettirmektedir. O günümüz fıkıh âlimlerinden ve İslâm iktisadı uzmanlarındandır. Enes ez-Zerkâ’ halen Cidde’de bulunan Melik Abdülaziz Üniversitesinde, İslâm iktisadı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Ali et-Tantâvî bu diziyi “altın silsile” olarak adlandırmaktadır.7

Özel eğitimden sonra liseye kayıt olmak için doğum tarihini değiştirmek zorunda kaldı. Çünkü bakalorya8 imtihanına 23 yaşını doldurmayan hiçbir öğrenciyi kabul etmiyorlardı. Böylece doğum tarihi resmi olarak 1904 yılı oldu.9

Zerkâ’ ilköğrenimine, başında Halep’in en deneyimli ve meşhur hâfızlarından Muhammed el-Haccâr’ın bulunduğu Kur’an mektebinde başladı. Muhammed el-Haccâr daha önce onun babasını ve kardeşlerini de okutmuştu. Bu okulda okuma-yazma öğrendi ve Kur’an ile matematik dersleri aldı. Babası Ahmed ez-Zerkâ’ ileri görüşlü bir kişi idi. İlköğrenimden sonra oğlunu adet olduğu üzere herhangi bir devlet okuluna değil Halep’teki Fransız okuluna kaydettirdi. Burada Fransızca’nın temel kaidelerini öğrendi.10 Babası, o dönemdeki hızlı gelişmeye bağlı olarak yeni neslin aslî olan dini bilginin yanında modern kültürle de donatılması gerektiğinin farkındaydı.

6

Meczûb, Muhammed, ‘Ulemâ’ ve Müfekkirûn ‘araftühüm, II, 343; Mekkî, Mecd Ahmed, “eş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ”, Zerkâ’, el-Fetâvâ, s. 21; Mekkî, Mecd Ahmed, “M. ez-Zerkâ’ el-Fakîhu’n-Nâbiğa” , s. 2-3; el-Kürdî, Ahmed el-Huccî, “eş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ”, s. 3; Halelî, Abdurrahman, “ez-Zerkâ’ Mustafa b. Ahmed” ,

Mevsû‘tü’l a‘lâmi’l-‘ulamâ’ ve’l-udebâi’l-Arabi’l-müslimîn, XI, 115; Ebû Gudde, Abdüssettâr, “Zerkâ’ ”, el-Mevsûatü’l-Arabiyye, X, 341.

7 Mekkî, Mecd Ahmed, “eş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ” , s. 22; el-Kürdî, Ahmed el-Huccî, “eş-Şeyh Mustafa

Ahmed ez-Zerkâ’ ”, s. 3 ; Bekrî, Şeyh Emîn, “eş-Şeyh M. ez-Zerkâ’ ”, s. 7.

8 Bakalorya: “On bir yıllık resmi lise eğitiminin sonunda diploma alabilmek için yapılan bir sınavdır.” Köse, Saffet,

“Mustafa Ahmet ez-Zerkâ’ ”, İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi, sy. 6, s. 586.

9

Meczûb, Muhammed, ‘Ulemâ’ ve Müfekkirûn ‘araftühüm, II, 343; Mekkî, Mecd Ahmed, “eş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ”, Zerkâ’, el-Fetâvâ, s. 21; el-Kürdî, Ahmed el-Haccî, “eş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ”, s. 3.

10 Meczûb, Muhammed, ‘Ulemâ’ ve Müfekkirûn ‘araftühüm, II, 343; Mekkî, Mecd Ahmed, “eş-Şeyh Mustafa Ahmed

ez-Zerkâ’ ” , Zerkâ’, el-Fetâvâ, s. 21; Mekkî, Mecd Ahmed, “M. ez-Zerkâ’ el-Fakîhu’n-Nâbiğa” , s. 3; “es-Sîratü’z-Zâtiyye li’l-muhtefâ bih”, Haflü tekrîmi’ş-Şeyh Mustafa ez-Zerkâ, s. 6; Ukayl, Abdullah, “M. ez-Zerkâ’ el-Fakîhu’l-Müceddid”, www.ikhwan.net /wiki/ index.php/. , s. 1; Halelî, Abdurrahman, “ez-Zerkâ’ Mustafa b. Ahmed”,

Mevsû‘tü’l ‘Alâmi’l-‘ulamâ’ ve’l-udebâi’l-Arabi’l-müslimîn, XI, 115; Ebû Gudde, Abdüssettâr, “Zerkâ’ ”, el-Mevsûatü’l-Arabiyye, X, 341.

(15)

Ayrıca o dönemde Fransızca dünya kültür dili olarak kabul ediliyordu. Fransız mektebine girdikten iki sene sonra I. Dünya Savaşı çıktı. Okuldaki Fransız görevliler asker olarak Fransa’ya götürülünce onların yerine Halepli bazı hıristiyan öğretmenler görev aldı. Kısa bir süre sonra diğer yabancı okullarla birlikte bu okul da kapatıldı. Büyük okullar askeri kışlaya dönüştürüldü.11 Bunun üzerine daha sonraları lise ismini alacak olan rüşdiye medresesine kayıt yaptırdı. Fakat birkaç ay sonra bu okul da kapatılıp askeri kışlaya çevrilince eğitim tamamen durma noktasına geldi.12

Bu arada Mekke Emîri Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal 1918 Ekim’inde Osmanlı subaylarından Ali Rıza Paşa başkanlığında merkezi Şam olan yönetimini oluşturmaya başladığında bütün bölgenin babasına bırakılacağını zannediyordu. Fakat ileriki zamanlarda önce Beyrut’un Fransızlar tarafından işgali ardından İngilizler’in işgal altındaki toprakları üç bölgeye ayırması üzerine hayal kırıklıkları yaşadı. 1918 Aralık’ında İngiliz ve Fransız başbakanları Londra’da görüşerek Suriye’nin Fransa’ya bırakılacağı konusunda anlaştılar. 1919 Kasım’ında İngiltere’nin Suriye’den askerlerini çekeceğini açıklaması üzerine Faysal Avrupa’ya giderek kendisinin Suriye üzerindeki hakimiyetini kabul ettirmeye çalıştı ise de başarılı olamadı. Fransızlar Suriye’ye girmeden önce 8 Mart 1920’de toplanan ve ileri gelen Araplar’dan oluşan Suriye Genel Meclisi, Filistin dahil Büyük Suriye’nin krallığına I. Faysal’ı getirdi. Fakat itilâf devletleri, Nisan 1920’de toplanan San Remo Konferansı’yla Suriye’yi resmen Fransız manda yönetimine verdi. Bundan sonra Suriye bölgesinde Arap-Fransız çatışmaları arttı. Bunun sonucu 1920 yılı Temmuz ayında Beyrut-Şam arasında bulunan Han Meyselûn’da Fransızlarla Suriyeliler arasında bir savaş yapıldı. Bu savaşta Suriyeliler ağır bir yenilgiye uğradılar. 14 Temmuz 1920’de Şam’ı işgal eden Fransız birlikleri Mekke Emîri Şerif Hüseyin’in oğlu olan I. Faysalı tahttan uzaklaştırıp sürgüne gönderdi. Böylece Suriye bölgesinde 1920’de başlayıp 1946 yılına kadar sürecek olan Fransız manda yönetimi devri fiilen başlamış oldu. Müttefikler bu şekilde Arap ülkelerine karşı çirkin emellerini uygulamaya başladılar.13

Fransız manda yönetimi 1925 yılına kadar yerel direnişlerle karşılaştı ve bu direnişler diğer bölgeleri etkilemeden bastırıldı. Fakat 1925 Temmuz’unda Sultan Atraş liderliğinde Cebelidürûz’da başlayan isyan sonunda Fransızlar yenilgiye uğradı. Aynı zamanda Şam ve Humus’ta da ayaklanmalar başladı. Başlangıçta kontrolü kaybeden Fransızlar Ekim 1925’de Şam’ı karadan ve havadan bombalamalarına rağmen isyan 1927 baharına kadar sürdü. İsyanın bastırılmasından sonra Fransız manda yönetimi Suriye politikasında yumuşamaya gitti. Bundan

11 Meczûb, a.g.e.,II, 344; Mekkî, Mecd Ahmed,“eş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ”, el-Fetâvâ, s. 22-23. 12 a.mlf., a.g.e., II, 344-345.

13Abdullah, Ömer Faruk, Suriye Dosyası, s. 34-35; Meczûb, Muhammed, ‘Ulemâ’ ve Müfekkirûn ‘araftühüm, II, 345;

(16)

sonra Fransızlarla mücadeleyi 1928 yılında kurulan Ulusal Blok (el-Kütletü’l-vataniyye) yürütmeye başladı. Bu bloğun başını Şam ve Halepli sünnî müslümanlar çekiyordu. Adı geçen blok ülkenin içinde bulunduğu bölünmüşlüğü sona erdirmek ve işgal güçlerine karşı mücadelede başarılı olmak için “Suriye ulusal bilinci” oluşturmak amacıyla dinî, fikrî ve sınıfsal ayrılıkları bir kenara bırakarak Hıristiyan gruplar da dahil olmak üzere birçok kesimle ortak hareket etmeye başladı. Bu yeni teşkilât aynı zamanda Fransızlarla da çalışmak zorunda olduğunun farkına vardı ve manda yönetimiyle diyaloğa geçti. Ulusal Blok bir yandan Fransızlar’ın bölgeden çekilerek Suriye’nin bağımsızlığını kazanmasını savunurken bir yandan da yerel güçlerini kaybetmemek ve manda idaresinin ardından yönetimi ele geçirmek amacıyla bu yöntemi benimsedi.14

Suriye ile Lübnan’ın Fransızlar tarafından ele geçirilmesinin ardından, Ürdün’ün doğusuyla Filistin ve Irak da İngilizler tarafından işgal edildi. Bir süre sonra Halep’in büyük ve saygın ailelerinden birine mensup olan ve Osmanlı döneminde önemli görevler yapmış Mer’î Paşa önce Halep Evkâf Müdürlüğüne daha sonra da buranın valiliğine atandı. Mer’î Paşa ilim ehliyle dostluk kurup onları takdir ederdi. O savaşın ardından meydana gelen olaylar sebebiyle kapanan eğitim-öğretim kurumlarını tekrar açmayı düşündü. Zerka’nın dedesi Muhammed ve babası Ahmetd ez-Zerkâ’ Halep’in âlimler tabakasının yok olmakla karşı karşıya bulunduğunu, bunların bu şehrin ilim, fıkıh ve mahkemlerinin temelini oluşturduğunu, bunların vefatından sonra onların yerlerini dolduracak ilim erbabının kalmayacağı endişesiyle Mer’î Paşaya müracaat ettiler. Varılan anlaşma sonucu dinî derslerin okutulduğu bir okul açılması kararlaştırıldı. Fakat bu okulda dersler daha önceki vakıf okullarında olduğu gibi camilerde düzensiz ve vakti belli olmayan ders halkaları

şeklinde olmamalıydı.15 Aksine sınıfları ve aşamaları olan, hocaların derslere günlük olarak birbiri ardına girdiği, değişik, sosyal ve fen bilimlerini kapsayan düzenli programa sahip okullar olmalıydı.16

Genişliği ve binasının uygunluğu sebebiyle bu projeye yer olarak Hüsreviyye Medresesi seçildi. Hüsreviyye Medresesi açıldıktan sonra başlangıçta kardeşi gibi ticaretle uğraşmak isteyen Zerkâ’yı dedesinin ısrarıyla babası adı geçen medreseye kaydettirdi. Bu medresenin öğretim süresi altı yıl olarak belirlenmişti. Başlangıçta ilkokulu bitirenler şer‘î ilimleri öğrenmeleri için buraya kabul ediliyorlardı. Daha sonraları bu okul lise seviyesinde kabul edildi. Okul, programına, dinî eğitim veren okulların zorunlu kıldığı ilimler yanında öğrencilerine genel kültür kazandırmak

14 Abdullah, Ömer Faruk, Suriye Dosyası, s. 35-36; Buzpınar, Şit Tufan, “Suriye”, DİA, XXXVII, 553;

“ Bilad-ı Şam’ın Hazin Öyküsü”, http://suriye.ihh.org.tr/tarihsel/surec.htlm., s. 5.

15 Meczûb, Muhammed, a.g.e., II, 345. 16

(17)

maksadıyla matematik, coğrafya, tarih ve sağlık gibi bazı modern dersleri de almıştı.17 Bu okul devlet tarafından resmi olarak tanınmıyordu. Mezunları ancak vakıflarda çalışabiliyorlar, imamlık veya hatiplik yapabiliyorlar yahut fetva dairesinde görev alabiliyorlardı. Zerkâ’ sadece bu okulda gördüğü derslerle iktifa etmiyor, babasının farklı camilerde verdiği derslere de katılıyordu. Babasının haftada iki gün Halep’teki Emevî Camii’nde okuttuğu fıkıh ve hadis derslerine, Camiu’l-hayr’da verdiği derslerle, Şa‘baniyye Medresesi'nde okuttuğu İbn Âbidîn, Zeylaî Şerhi ve Sahih-i Buhâri derslerine devam ediyor, bunların hiçbirini ihmal etmiyordu.18

Bütün bunlara ek olarak bazı Hıristiyan hocalardan bazen medresedeki odasında bazen de evinde ücret karşılığı Fransızca dersleri alıyordu. Zerkâ’ aynı zamanda genel liselerden mezun olanlarda gördüğü modern bilgi ve kültüre de sahip olmayı arzu ediyordu. Özellikle de bu kültür ve bilgiye vâkıf olabilmek için zorunlu olan Fransızca’sını geliştirmek istiyordu.19 Hatta bunu zarurî görüyordu. Çünkü o zamanlar toplum Fransız işgalinin baskısıyla sarsılmaktaydı. Bu işgal

İslâm’a karşı olan grupları cesaretlendirmiş özellikle de batıda eğitim görmüş kişileri etkisi altına almıştı. Dine karşı saldırı yapılmasına zemin hazırlayan bu gruplar müslüman âlimlerin namaz, oruç, temizlik ve necasetle ilgili kurallar dışında insan hayatı için gerekli olan bilgi ve kültüre sahip olmadıklarını iddia ediyorlardı. Müslüman alîmleri rahiplerle kıyaslayarak, hıristiyan din adamlarının modern ilimleri bildiklerini, aralarında doktor, mühendis ve teknik bilimler konusunda uzman olan kişiler olduğu propagandasını yapıyorlardı. Müslüman ilim adamlarının ise eski kitaplar ve dini ilimler üzerinde donup kaldıklarını, modern hayatın durumuyla ilgili neredeyse hiçbir şey bilmediklerini ifade ediyorlardı. İşte bu çağdaş kişiler bütün bunlardan hareketle dine karşı zehirleme ve şeytanî propaganda kampanyası yürütüyorlardı. Zerkâ’ dine karşı olan bu grupların İslâm’a yaptıkları çirkin saldırılar karşısında durabilmek için İslâmî ilimlerle müspet ilimlerin gerçeklerinin bir araya getirilmesinin gereğine inanıyordu.20

Bu düşüncesini çocukluk arkadaşı ve dostu olan Ma‘rûf ed-Devâlibî’ye açtı ve birlikte genel liseye kaydolmayı kararlaştırdılar. Buraya ilkokuldan sonra başlamak gerektiğinden yaşları nedeniyle kayıt yaptıramadılar. Fakat amaçlarına ulaşmak için bu engeli aşmaları fazla vakit almadı.21 Bu okula kaydolup sonunda yapılan bakalorya imtihanına girebilmek için yaşını büyüttü.22

17 Meczûb, a.g.e., II, 346-347; Mekkî, Mecd Ahmed, “eş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ”, s. 23-24. 18 Meczûb, a.g.e., II, 346-347; Mekkî, “eş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ”, s. 25.

19

Meczûb, a.g.e., II, 347; Mekkî , “eş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ”, s. 25.

20 Meczûb, a.g.e., II, 349; Mekkî, “eş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ”, s. 25.

21 Meczûb, Muhammed, ‘Ulemâ’ ve Müfekkirûn ‘araftühüm, II, 347; Mekkî, “eş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ”, s.

25.

22

(18)

Halep’te bir tane olan bu okula başladıktan sonra hocaları onlara okuldaki gibi hangi dersin hangi saat okunacağını gösteren bir program hazırladılar. Bu programa göre hocalardan fizik, matematik ve hoca gerektiren diğer dersleri ücret mukabili özel olarak aldılar. Anlaşılması zor olmayan Tarih ve Arap Edebiyatı gibi ki, Edebiyata çocukluğundan beri ilgi duyuyordu, derslerini kendileri yaptılar.23 Okulda eğitim on iki yıl idi. Bunun on bir yılı fen ve edebiyat bölümü olarak eğitim veriyordu. On bir yıllık dönemin fen ve edebiyat bölümünü birincilikle bitirdi. On ikinci yıl matematik ve felsefe bölümü şeklindeydi ve bu bölüm Dımaşk’ta idi. Fen-Edebiyat bölümünü başarıyla bitirmesi sonucu Dımaşk’taki sınıfa kaydoldu. Birinci bakalorya sınavını birinci olarak geçmesi nedeniyle Halep Eğitim Müdürü Dr. Kamil el-Eşrefiyye ona o zaman Halep’e bağlı olan Antakya’daki liseye Arap Edebiyatı müderrisi olarak atamayı teklif etti. İleri gelen birçok ilim adamının üstlenmeyi arzu ettiği bu görevle ilgili babasıyla istişare etmek için ondan izin istedi. Zerkâ’ buradaki maaşının, babasının bütün gelirlerine denk olduğunu ve kendisinin tereddüt ettiğini gören eğitim müdürünün bu duruma şaşkınlığını gizleyemediğini ifade ediyor. Babasıyla istişare eden Zerkâ’ onun okulun kalan kısmını tamamlamasını isteyip, okulu bitirdikten sonra bundan daha önemli görevleri üstlenebileceğini zikretmekle beraber son kararı kendisine bıraktığını, kendisinin de babasının görüşü doğrultusunda karar verdiğini belirtiyor. Ertesi gün babasının eğitime devam etme yönündeki kararını eğitim müdürüne bildirdiğinde müdürün bu durumu tuhaf karşılayıp hayret ettiğini ve kendisine başarı dileklerini bildirip dua ettiğini söylüyor.24

Bundan sonra Dımaşk’a gidip 1929’da okula kaydını yaptırdı. Fakat her iki bölümü birden okumak mümkün olmadığından felsefe bölümünü seçti. Son sınıfı bitirip ikinci bakalorya sınavını da birincilikle geçti.25

Dimaşk’ta eğitim-öğretimine devam edip birinci olmasında, önceden okumuş olduğu Arap Dili ve Edebiyatı, on yaşından beri ezberlediği binlerce beyit şiir ve hikâye okumaya önem vermesi etkili olmuştur. Arap Dili ve Edebiyatı konusunda, yirmi yaşında o kadar derin bilgiye sahip olmuştu ki dille ilgili problemlerin çözümünde babasının akranı ileri gelen edebiyatçılarla boy ölçüşür hale gelmişti. İçinden çıkılmaz bir kaide veya anlamla karşılaşanlar Zerkâ’nın görüşünü öğrenmek için kendisine başvururlardı.26

Burayı bitirmesinin ardından o zamanki adı Suriye Üniversitesi olan şimdiki Dımaşk Üniversitesine kayıt yaptırdı. Bu üniversite Birinci Dünya Savaşı yıllarında kurulmuş en eskisi Tıp

23

a.mlf., a.g.e., II, 348; Mekkî, “eş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ”, s. 25.

24a.mlf., a.g.e.II, 349-350.

25 a.mlf., a.g.e., II, 350; Mekkî, “eş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ”, s. 26; a.mlf., “M. ez-Zerkâ’

el-Fakîhu’n-Nâbiğa”, s. 3.

26

(19)

Fakültesi olmak üzere birkaç fakülteye sahipti. Hukuk fakültesi ise Fransızlar’ın kurduğu en önemli fakültelerdendi. Onların bunu kurmalarının amacı ülkeyi yönetmek için kendi düşüncelerine uygun yöneticiler yetiştirmekti.27 Burada sabahtan Hukuk Fakültesi derslerine, öğleden sonra ise Edebiyat Fakültesi derslerine devam ediyordu. Edebiyat Fakültesi’ne devam edenler arasında birçok memur da vardı. Bunlar derslere katılma imkanını ancak öğleden sonra bulabiliyorlardı. 1933 yılında her iki fakülteyi de birinci olarak bitirdi.28

Üniversite öğreniminin akabinde Halep’te on yıl avukatlık yaptı. Bu görevi sırasında insanları tanıma konusunda önemli tecrübeler kazandı. Bu arada Hüsreviyye Medresesi’nde Arap Edebiyatı, Molla Hüsrev’in (ö.885/1480) Dürer Şerhi Gürer’ini ve usûl-i fıkıhtan Abdülaziz Buhâri’nin (ö.730/1330) Keşfü’l-Esrâr’ını okuttu.29

Diğer taraftan Suriye’deki milliyetçi siyasetçilerin kurduğu Ulusal blok (el-Kütletü’l- vataniyye), yaptığı çalışmalar sonucu 1930’lu yıllarda Suriye’de en önemli siyasî teşkilât haline geldi. 1936 yılında anayasaya dayalı ilk hükümetin kurulmasıyla bu teşkilât etkinlik açısından en yüksek düzeye ulaştı.30

1920’lerin başında, gençliğinin ilk yıllarında, olaylar arasında irtibat kurma imkanı olmayan ve düşünce yapısının oturmadığı bir dönemde başlayan Fransız işgali gönlünde derin izler bıraktı. Suriye ve Lübnan gibi müslümanların yaşadığı yerlerin düşmanlar tarafından işgal edilmesi onun siyasî anlayışının oluşmasını ve müslümanların geleceği hakkında düşünmesini sağladı. Bunun yanında Fransız işgalcilerin ülkesinde yaptığı vahşete ve insanlıklarını kaybederek arzularını tatmin etmelerine bizzat şahit olması ve bu konuda işittikleri onun erken dönemde siyasî faaliyetlere ve Fransızlara karşı yapılan ulusal mücadeleye katılmasını gerektirdi. Kendisi, yakın arkadaşı Ma‘rûf ed-Devâlîbî ve az sayıdaki gençle İbrâhim Hânûnî ve Sadullah el-Cebbârî liderliğindeki Ulusal Blok saflarına iştirak etti. Bu arada Fransız işgaline karşı Ma‘rûf ed-Devâlîbî ile birlikte ulusal gösterilere katıldı ve buralarda konuşmalar yaptı.31

Bu arada Fransızlar, müslümanlarla hıristiyanlar arasında aile hukuku hükümlerini birleştirmek istediler ve bunun için “Kanunu’t-Tavâif” adını verdikleri kanunu çıkarmak istediler. Zerkâ’ ve diğer ileri gelenler durumu öğrenir öğrenmez bunu protesto etmek için yaklaşık onbin kişinin katıldığı bir gösteri düzenlediler. Zerkâ’ burada Fransızlar’ın ve onların Suriye’deki temsilcilerinin görüp duyabilecekleri kadar yakın bir mesafede, ateşli bir konuşma yaptı ve halkı

27 a.mlf., a.g.e., II, 350. 28

a.mlf. , a.g.e., II, 352; Mekkî, “eş-Şeyh Mustafa Ahmed Zerkâ’ ”, s. 26; Bekrî, Şeyh Emin, “eş-Şeyh Mustafa ez-Zerkâ’ ”, s. 2.

29 Mekkî, “eş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ”, s. 31. 30Abdullah, Ömer Faruk, Suriye Dosyası, s. 140. 31

(20)

buna karşı çıkmaya davet etti. Böylece adı geçen kanunun Fransızlar’ın istediği şekilde çıkması önlenmiş oldu.32

Diğer taraftan 1936 yılının sonunda Fransa ile Suriye arasında bir antlaşma imzalandı. Buna göre Fransa’nın Suriye’nin hava savunmasını üstlenmesine, kara ve hava askeri üslerini elinde tutmasına karşılık Suriye bağımsızlık için hazırlık yapacak ve Milletler Cemiyetine üye olacaktı. Ancak bu antlaşma Fransa tarafından kabul edilmeyince Suriye’nin bağımsızlık yolunda ilerlemesi mümkün olmadı.33

1938 yılında babasının vefatından sonra onun yerine geçerek Halep’teki Emevî ve Hayr Camileri’nde, Şa‘bâniyye ve Hüsreviyye Medreseleri’nde ders vermeye başladı. Aynı yıl Halep

Şer‘î mahkeme kadısı Muhammed el-Ahdelî Halep Vakıflar Müdürlüğü’ne atandı. el-Ahdelî ıslahtan hoşlanan ileri görüşlü bir kişi idi. Zerkâ’ bazı arkadaşlarıyla birlikte vakıflara bağlı medreselerin lise ve üniversite olarak tek bir öğretim sistemi altında birleşmesi konusunu yeni vakıflar müdürüyle müzakere edip anlaştılar.34

Vakıf okullarının öğrencilerinin çoğu okula ait odalarda kalıyorlar ve oraları eğitim adı altında sığınacak yer olarak kullanıyorlardı. Bu öğrencilere göre dersler ne kadar az olursa o kadar iyiydi. Buralar sanki acizlerin sığındığı denetimi olmayan yerlerdi. Vakıf okullarının gelirleri bir hayli fazla idi. Fakat gelirin onda dokuzunu mütevellî heyeti alıyor, kalanından da çalışmayı sevmeyen öğrenciler faydalanıyorlardı. Bu duruma itiraz edenler medreseden uzaklaştırılıp yerlerine başkaları getiriliyordu. Gerçekte hepsi birlikte hareket ediyorlardı. Öğrenciler menfaatlerini korumak için mütevellî heyetinin tasarrufları konusunda susuyorlar ve kendi tembelliklerine razı oluyorlardı. Vakıflara bağlı okulların çoğunda durum aynıydı. Bunların gelirleri düzenli kullanılsa birkaç üniversite bile kurulabilirdi. Yeni evkâf müdürüyle, bu okulların, vakıflarını kuranların amaçları doğrultusunda eğitim vermesi üzerinde anlaştılar. İşe Hüsreviyye Medresesi’ne dini eğitim veren yüksek okul açmakla başlayacaklardı. Din eğitimi veren lisede öğrenimini tamamlayanlar yeni açılan bu okulda dört yıl eğitim gördükten sonra âlim vasfını kazanacaklardı.35

Tabiî bu işlemler vakıfların gelirlerinin toplanacağı bir sandık oluşturulup harcamaların belli bir disiplin içinde yapılmasını gerektiriyordu. Bu düşüncelerini evkâf müdürüne açtıklarında buna çok sevinen el-Ahdelî, Zerkâ’ ve iki arkadaşını bu projenin gerçekleştirilmesi için görevlendirdi. Zerkâ’ ve arkadaşları ileri gelen bazı ilim adamlarıyla da görüşerek bir program hazırlarladılar.

32

Meczûb, a.g.e., II, 360.

33 Abdullah, Ömer Faruk, Suriye Dosyası, s. 48-49; Buzpınar, Şit Tufan, “Suriye”, DİA, XXXVII,553-54; “Bilad-ı

Şam’ın Hazin Öyküsü”, http://suriye.ihh.org.tr/tarihsel/surec.htlm., s. 6.

34 Meczûb, a.g.e., II, 356; Mekkî, “M. ez-Zerkâ’ el-Fakîhu’n-Nâbiğa”, s. 4. 35

(21)

Ahdelî uygulamaya geçmek için bütün vakıf okullarının tek bir program çerçevesinde birleştirildiğini, vakıf mütevellîlerinin gelirlerini Evkâf Müdürlüğü’nde oluşturulan özel sandığa göndermelerini isteyince buralardan nemalanan öğrenci, hoca ve mütevellîler kıyameti kopardılar. Çünkü yeni sistem, tembel öğrenciyle çalışkanı, yetersiz hocayla ehil olanı birbirinden ayırıyor ve bu okul vakıflarından yararlananların, tasavvur edilemeyecek düzeye ulaşan servetlerine mani oluyordu. Bunlar ıslah projesine karşı çıkmak için bütün güçlerini seferber ettiler. Bazı gazetecileri satın alıp yalan, iftira ve karalama kampanyası başlattılar. Evkâf müdürü bütün bu yapılanlardan dolayı oldukça yoruldu. Fransız işgal güçlerinin de karşı tarafı desteklemesi ile müdür kadılık görevine iade edildi ve bu proje de gerçekleştirilemedi. 36

Diğer taraftan II. Dünya Savaşı’nda savaşın olumsuz etkileri nedeniyle Suriye, kitlesel isyanlara ve açlık gösterilerine sahne oldu. Bu da bağımsızlık isteklerinin artmasına sebep oldu. 1943’te İngilizler’in desteğiyle Fransa seçimlerin yapılmasına razı oldu. Temmuz 1943’te yapılan seçimlerde Fransa karşıtı milliyetçi cephe hükümeti oluşturularak Şükrî el-Kuvvetlî devlet başkanlığına seçildi. 1944 yılında Suriye hükümeti Fransızlar’la birlikte milliyetçilere karşı savaşan özel birlikler de dahil, eğitim, ekonomi ve sosyal bütün alanlarda hakimiyeti ele geçirdi. Bunun ardından ABD ve Sovyetler Birliği’nin 1944 Eylül’ünde, Fransa’nın karşı çıkmasına rağmen Suriye ve Lübnan hükümetlerini tanımaları ve bir sene sonra da İngiltere’nin aynı yolu takip etmesi, Fransa’nın üzerinde büyük bir baskı oluşturdu. Bütün bunlara rağmen Fransa, yetkilerini devretmeye yanaşmıyor, ülkedeki etkinliğini sürdürecek antlaşmaları imzalatamaya çalışıyordu. Onun bu baskısı yeni ayaklanmaların ve çatışmaların çıkmasıyla gerginliğe dönüştü. 1945 Ocak ayında Suriye hükümeti ulusal ordu kurduğunu bildirerek Fransız işgalcilere karşı savaş ilan etti. Bunun üzerine Fransa Şam’ı karadan ve havadan bombaladı. Çatışmaların giderek yoğunlaşması üzerine İngiltere’nin müdahalesiyle ateşkes sağlandı ve Fransa antlaşma isteğinden vazgeçerek 15 Nisan 1946 tarihinde Suriye’den ayrılmak zorunda kaldı.37

B. YETİŞTİĞİ ORTAM

Bu başlık altında Mustafa ez-Zerkâ’nın yetişmesinde en büyük paya sahip olan dedesi ve babasından bahsedilecektir. Dedesi yaşının ilerlemesi dolayısıyla ona ders okutamadı fakat çok iyi bir örnek oldu. Bu nedenle kısaca onun bu özelliği üzerinde durulacaktır. Babası ise ona güzel bir model olmasının yanında hem ders verdiği okullarda hem de evlerinde uzun yıllar ders okuttu. Bu sebeple babasının hayatı daha detaylı işlenecektir.

36 Meczûb, a.g.e., II, 357-359; Mekkî, “M. ez-Zerkâ’ el-Fakîhu’n-Nâbiğa”, s. 6-7.

37Abdullah, Ömer Faruk, Suriye Dosyası, s. 48-49; Buzpınar, Şit Tufan, “Suriye”, DİA, XXXVII,553-54; “Bilad-ı

(22)

Zerkâ’nın dedesi Muhammed ez-Zerkâ (ö.1343/1924) yaşadığı dönemin Hanefî fıkhı imamlarındandı. Muasırları arasında mezhepteki son sözü o söylerdi. İhtilâf edilen veya çözümü zor olan fıkhî meselelerde ona müracaat edilir, o görüşünü açıklayınca herkes onu kabul ederdi.

İlim adamları onun ilminden, ahlakından ve zekasından istifade etmek için ders halkasına katılırlardı. Meclisi sürekli hem Hanefî hem de diğer mezhep âlimleriyle dolu olurdu. Çünkü onlar onun meclisinde sorunlarının ve karmaşık meselelerin çözümünü bulurlardı.38

Dedesinin fıkıhtaki üstünlüğü bahsetmeye ihtiyaç duymayacak dereceye ulaşmıştır. İlim adamlarının yanında o kadar meşhurdu ki Halep’teki hukukçular ihtiyaç duydukları her şer‘î kanun konusunda kendisine başvururlar ve onu bir otorite olarak kabul ederlerdi. Zerkâ’ dedesinin vakarına ve gördüğü saygıya bizzat şahit olmuştur. Öyle ki Halep’e gelen bir kişinin ilk yaptığı iş Muhammed ez-Zerkâ’yı ziyaret edip onun elini öperek hayır duasını almak oluyordu. Onun bu önemli konumu bütün seviyelerin üzerinde kabul ediliyordu. Zerkâ’ da bu durumdan büyük bir haz duyup kendi kendine “Herhangi bir kişi bu duruma ulaşabilir mi? Örneğin ben hayatımda bu

seviyeye erişebilir miyim?” diye sorardı. Dedesinin bu meziyetleri Zerkâ’nın üzerinde önemli izler

bırakmıştır. Gençliğinin başlangıcında dedesi, haftada bir evinde babasının akranlarından önde gelen ilim erbabına verdiği hariç, yaşlılık sebebiyle ders okutmayı bırakmıştı. Zerkâ’ birkaç kez bu derslere katılmış ve daha sonra da onu örnek almaya devam etmiştir. O 17 yaşında, dini ilimleri aldığı lisenin ikinci sınıfındayken dedesi Muhammed ez-Zerkâ’ 1343/1924 yılında vefat etmişti.39 Zerkâ’nın babası Ahmed Muhammed ez-Zerkâ’ 1285/1869 yılında Halep’te doğdu. Önce Kur’an-ı Kerim eğitimi aldı ve Kur’an hâfızı oldu. Hâfızlıktan sonra Halep’te bulunan vakıf okullarındaki ve camilerdeki ders halkalarında Arapça ile ilgili ilimler, nahiv, edebiyat, tefsir, hadis, fıkıh, usul-i fıkıh, tarih ve mantık dersleri aldı. Zekası, çabuk kavraması, anlama ve bilgi seviyesi bakımından akranlarını geçerek erken yaşta, babasının ileri yaştaki yüksek seviyeli ilim ehline verdiği ders halkasına katıldı. Kısa bir süre sonra parlak zekası, ilmî üstünlüğü ve ince anlayışı sayesinde küçük yaşta olmasına rağmen bu halkanın da en ileri gelenlerinden oldu. Otuz yılı aşkın bir süre babasının derslerine devam etti.40

Babasından Hanefî fıkhı, fıkıh usulü, hadis ve tefsir okudu. Ahmed ez-Zerkâ’ (ö.1357/1938) babasının her gün Şa‘bâniyye medresesinde, Câmiu’l-hayr’da ve Halep’teki Mescidü Câmi‘ı’l-Kebir’deki derslerine devam etti. Babası Muhammed ez- Zerkâ’nın yaşı ilerleyince evinde verdiği derslere de katıldı. Babasından en fazla okuduğu ders fıkıh idi. Okuduğu kitapların başında İbn Âbidin’in (ö.1252/1836) Reddü’l-muhtarı gelir. Bu kitabı babasından yirmi yıl boyunca iki

38 Ebû Gudde, Abdülfettâh, “Fakîhu’ş-Şâm Ahmed ez-Zerkâ’ ”, Zerkâ’, Ahmed, Şerhu’l-kavâidi’l-fıkhiyye, s. 17. 39 Meczûb, ‘Ulemâ’ ve Müfekkirûn ‘araftühüm, II, 352; Mekkî, “eş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ”, el-Fetâvâ, s. 27. 40

(23)

defadan fazla ders, inceleme ve müzâkere şeklinde okumuştur. Bunun yanında babasından Kâsânî’nin (ö.587/1191) Bedâiu’s-sanâi‘ fî tertîbi’ş-şerâî‘, Zeylaî’nin (ö.743/1343) Tebyînü’l-hakâik âle Kenzi’d-dekâık, İbn-i Nüceym’in (ö.970/1562) el-Eşbâh ve’n-nezâir adlı kitaplarını delilleriyle inceleyerek, münakaşa ve müzâkere ederek okumuştur.41

Ahmed ez-Zerkâ’nın babası Muhammed ez-Zerkâ’ 75 yaşını geçip yaşlılığından dolayı ders veremeyecek duruma gelince okuttuğu ders halkalarından ve ilim meclislerinden ayrıldı. Babasının derslerden ayrılmasının ardından onun yerine geçmesi için bütün gözler oğlu Ahmed ez-Zerkâ’ya yöneldi. Bir süre sonra babasının Şa‘bâniyye medresesinde, Câmiu’l-hayr’da ve el-Câmiu’l-kebir’deki dersleri ona verildi. Ahmed ez-Zerkâ’nın derslerine babasının fakih talebeleri devam ettiği gibi yeni bir çok öğrenci de katıldı. O ilim bayrağını aldıktan sonra önceden babasının yönlendirdiği grupları babası gibi eğitmeye, ilim ve fıkhı yaymada onun ardından doğan boşluğu doldurmaya ve bu emaneti en güzel şekilde îfa etmeye başladı.42

Ahmed ez-Zerkâ’ babası gibi matbû olsun yazma olsun temel fıkıh kitaplarını tetkik ve mütâlaa ederek hazmederdi. Hükümleri tahkik edip, delil ve illetlerini inceleyerek sonuca ulaşmaya oldukça düşkündü. Aynı zamanda benzer meseleler arasındaki fıkhî farkları bilmeye de önem verirdi. Bütün bunları öğrencilerinin ince anlayış sahibi olması, ilmî ve fıkhî melekelerinin gelişmesi için derslerinde ve ilim halkalarında uygulardı. O aynı zamanda öğrencileriyle karşılıklı ilmî münakaşa yapmayı da severdi. Hakimler, avukatlar ve İslâm hukukçuları karşılaştıkları karmaşık meselelerle ilgili kendisine müracaat ederlerdi. O bu vasfı, bu konuda önemli bir örnek olan babası Muhammed ez-Zerkâ’dan almıştı.43

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Halep’te İslâm Evkâf Müdürlüğüne bağlı olarak tesis edilen ve Suriye’nin ileri gelen bir çok âliminin yetiştiği Hüsreviyye Medresesi’ne Hanefî fıkhı okutmak üzere hoca olarak tayin edildi. Burada muteber fıkıh kitaplarının yanında özellikle Mecelle’nin küllî kaidelerini okuttu. Öğrencilerin küllî kaide derslerine ilgi gösterdiğini ve bu ilginin artarak devam ettiğini görünce, yaklaşık yirmi yıl okuttuğu bu kaideleri daha sonra şerh etti. Onun bu şerhi günümüze kadar yapılan Mecelle küllî kâideleri şerhlerinin en önemlilerinden kabul edilmektedir.44

Ahmed ez-Zerkâ’ derin fıkıh bilgisinin yanında Arap Dili ve Edebiyatına da oldukça düşkündü. Her gün Arap Dili ve Edebiyatı okutuyormuş gibi onunla ilgilenir, şiir ezberler, ilk kaynakları çokça mütâlaa ederdi. Fıkıh kitaplarını okur gibi edebiyat ve tarih kitapları okur, onları

41

Ebû Gudde, Abdülfettâh, “Fakîhu’ş-Şâm Ahmed ez-Zerkâ’ ”, s. 19-20; Kızılkaya, Necmeddin, “Şam Fakihi Ahmed ez-Zerkâ’ ”, İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi, sy. 6, s. 205.

42 Ebû Gudde, Abdülfettâh, “Fakîhu’ş-Şâm Ahmed ez-Zerkâ’ ”, s. 21. 43 a.mlf., “Fakîhu’ş-Şâm Ahmed ez-Zerkâ’ ”, s. 21-22.

44

(24)

inceler, metinlerini düzeltip kenarlarına notlar düşerdi. Bunları sanki edebiyat ve tarih kendisinin tek uzmanlık alanıymış gibi yapardı.45

Fıkıh kitapları dışında en fazla okuduğu eserler; Ebu’l-Ferec İsbahânî’nin (ö.357/967) el-Eğânî’si, Câhız’ın (ö.255/869) Kitâbü’l-Hayavân’ı, Kitâbü’l-Buhalâ’sı, el-Beyân ve’t-Tebyîn’i, Harîrî’nin ( ö.516/ 1112 ) Makâmât’ı ve şerhleri, Hemadânî’nin (ö.398/1008) Makâmât’ı ve risâleleri, Ebu’l-Âlâ el-Maarrî’nin (ö.449/1057) el-Luzûmiyyât’ı ve Yâkût el-Hamevî’nin (ö.626/1299) Mu‘cemü’l-Büldân’ıdır.46

Ahmed ez-Zerkâ’ eser telif etmek yerine ders okutmayı ve öğrenci yetiştirmeyi tercih etmiştir. Ömrünü öğrenci okutarak, muğlak meseleleri tahkik ederek, ders vererek ve ilmi yayarak geçirmiştir. Halep’te Câmi’ul-Kebir’de verdiği dersler hem halka hem de ileri gelenlere yönelik olurdu. Buradaki derslerinde helal, haram, ibadet ve muâmelât gibi fıkhî konular üzerinde dururdu. O, insanların ekmekten çok haram ve helali bilmeye ihtiyaçları olduklarına inanıyordu. Otuz yılı aşkın bir süre verdiği derslerde başta usta edebiyatçı, zamanının önde gelen fakihi oğlu Mustafa ez-Zerkâ’ olmak üzere yüzlerce talebe yetiştirmiş ve 1357/1938 yılında yazın Halep’te vefat etmiştir.47

Zerkâ’nın babası Ahmed ez-Zerkâ’, sadece başkalarının çocuklarını okutmakla kalmaz oğluyla da bizzat ilgilenirdi. Onu ders okuttuğu yerlere götürdüğü gibi evinde de onunla fıkhî müzakereler yaparak uzun geceleri birlikte geçirirdi. Bu müzakereler bazen tartışmaya dönüşür ve gece ikiye kadar sürerdi. Fakat herkes kendi delilini ve anladığı yöntemi ortaya koyardı. Uzun bir tartışmadan sonra bazen babası Zerkâ’nın görüşüne katılır bazen de M. Zerkâ’ babasının görüşüne iştirak ederdi. Her halükarda babası onu kahramanlar çıkarmak isteyen bir antranör gibi müzakereye teşvik eder, görüşünü açıklaması için cesaretlendirirdi. Zerkâ’yı birçok delil içinden hükümleri özetlemeye alıştırırdı. Derin bilgi sahibi ve çok sabırlı bir uzmanın alıştırması gibi. 48

Babasıyla onun arasındaki bu ilişki ender ailelerde bulunan bir özelliğe sahipti. Babası Zerkâ’nın şahsiyet ve onuruna saygı duyuyor, zekasına güveniyor ve ona sabır, kibarlık ve esneklik gibi vasıflara sahip seçkin bir arkadaş gibi davranıyordu. Bu arada Zerkâ’ da babasıyla yaptığı ilmî münâkaşalarda ve diğer durumlarda babasına hürmet ve saygıda kusur etmiyordu. Baba oğul arasındaki bu ilişki, Zerkâ’nın yeteneklerini geliştirmesine ve iyi bir düşünce yapısına sahip olmasına büyük katkı sağlamıştır.49

45 Ebû Gudde, “Fakîhu’ş-Şâm Ahmed ez-Zerkâ’ ” , s. 23. 46

Ebû Gudde, “Fakîhu’ş-Şâm Ahmed ez-Zerkâ’ ”,s. 23; Kızılkaya, Necmeddin,“Şam Fakihi Ahmed ez-Zerkâ’ ”, s. 206.

47a.mlf., “Fakîhu’ş-Şâm Ahmed ez-Zerkâ’ ”, s. 25-26.

48 Meczûb, a.g.e., II, 353; Mekkî, “eş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ”, s. 22, 27-28. 49

(25)

İşte Mustafa ez-Zerkâ’ insanı azmettiren, gayrete getiren, ilme teşvik eden böyle elverişli bir aile ortamı ve ilmî çevrede yetişmiştir.

C. HOCALARI

Zerkâ’nın eğitim hayatı boyunca kendilerinden etkilendiği hocalarının başında dedesi Muhammed ez-Zerkâ gelir. İlköğrenimdeki bir çocuğun ve gençliğinin ilk dönemlerindeki bir delikanlının alabileceklerini ondan aldı.50

Sonra fıkıh ilmi açısından önde gelen hocalarından biri de babası Ahmed ez-Zerkâ’ (1285/1869-1357/1938)’dır. Dedesinden sonra İslâm hukuku anlayış ve melekesine, mesele ve hadiseleri fıkhî kaidelere göre açıklayıp şerhetme bilgisine sahip olarak en iyi gördüğü kişinin babası olduğunu belirtmektedir. Babasından sonra bu alanda onun gibi dikkatli birisini tanımadığını zikreder.51

Babası aynı zamanda edebiyat ve şiire çok düşkündü. Şiir tenkidi konusunda eşsiz biriydi. Konunun uzmanı gibi şiir okurdu ancak şiir yazmayı denemedi. Babasıyla müzakeresi sadece fıkıh alanında değildi. İbn Abdürrabih’in (ö.328/940) el-İkdü’l-ferîd adlı şiir kitabı, meşhur Arap filozof ve şairi Ebü’l-Alâ el-Maarrî’nin (ö.449/1057) Saktü’z-Zend ve el-Lüzûmiyyât’ı, Emiri’l-Mü’minîn ez-Zeydî’nin et-Tırâz ve Şerh-i Berâtü’s-Suâd adlı belâğat kitabı gibi meşhur edebiyat eserlerini de müzakere ederlerdi. Kesintisiz yapılan fıkhî münakaşaların yanında edebi yönünün gelişmesinde de bu birlikteliğin önemli etkisi vardır.52

Dedesi ve babasından sonra fikrî oluşumunda unutamayacağı izler bırakan hocası Hüsreviyye Medresesi’nde kendisinden belâğat, akaid ve tefsir okuduğu Muhamed el-Hanefî (ö.1342)’dir. Siyer-i nebî ve hadis okuduğu hocası Muhammed Râğıb et-Tabbâh (ö.1370)’da Zerkâ’nın bağımsız düşünmesinde ve ilmi, hayatla irtibatlandırmasında önemli katkısı olan hocasıdır. et-Tabbâh onlara siyer ve hadis okuturken olayların öğüt alınacak kısımlarını, ibretlik yönlerini izah ederdi. Onları derin bilgisinden faydalandırır, fikrî yapılarının zamanın ihtiyaçlarına göre oluşmasını sağlardı. Muhammed el-Hanefî (ö.1342) ile Muhammed Râğıb et-Tabbâh (ö.1370), Zerkâ’nın babasından sonra hatalarını tespit edip sağlıklı bir ilim yolu belirlemesinde en büyük paya sahip iki hocasıdır.53 Bunların yanında İbn Akîl (ö.769/1367)’in Elfiyye şerhini

50 Meczûb,‘Ulemâ’ ve Müfekkirûn ‘araftühüm, II, 352; Mekkî, “eş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ”,

s. 7.

51

Meczûb, a.g.e., II, 353; Mekkî, “eş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ”, s. 27-28.

52 Meczûb, a.g.e., II, 353; Mekkî, “eş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ”, s. 28-29; a.mlf. , “M. ez-Zerkâ, el-Fakih

en-Nâbiğa”, s. 7.

53 Meczûb, Muhammed, ‘Ulemâ’ ve Müfekkirûn ‘araftühüm, II, 356; Mekkî, Mecd Ahmed, “eş-Şeyh Mustafa Ahmed

(26)

okuduğu usulcü, fakih, muhaddis ve dilci Ahmed el-Kürdî (ö.1373/1954), İsa el-Beyânûnî (ö.1362/1943), hadis ve fıkıh dersleri aldığı Ahmed eş-Şemma‘ (ö.1373/1954), nahiv, belâğat, alet ilimleriyle ilgili dersler aldığı Muhammed en-Nâşid (ö.1362/1943), İbn Acurrûm’un (ö.723/1323) nahivle ilgili olan, en meşhur eseri el-Âcurrûmiyye’nin el-Kefrâvî şerhini okuduğu Mahmûd b. Sa’îd es-Senkerî ve Şam’da üniversitede öğrenciyken derslerine katıldığı büyük muhaddis, Şeyh Muhammed Bedruddîn el-Hasenî ders aldığı hocalarıdır.54

D. ÇALIŞMA HAYATI

Müderrislik ve avukatlık gibi iki önemli görevi îfa ederek iş hayatına atılan Zerkâ’ 1944 yılında Şam’da bulunan Suriye Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne Medenî Hukuk ve İslâm Hukuku dersleri vermek üzere öğretim görevlisi olarak atandı. Sonradan bölüm başkanı oldu ve emekli olduğu 1966 yılına kadar da bu görevleri yürüttü.55

Bu arada, savaş sonrası Suriye’nin bağımsızlığını kazanması esnasında en güçlü siyasi teşkilât 1928 yılında kurulmuş olan Ulusal Blok’tu. Bu bloğun 1947 yılında bölünmesiyle Şükrî el-Kuvvetlî’nin başkanlığını yaptığı Şam merkezli Ulusal Parti ve Halep merkezli Halk Partisi olmak üzere iki farklı parti ortaya çıktı.56 Şükrî el-Kuvvetlî yönetimindeki bağımsız Suriye Mart 1949’da Hüsnî Zaîm başkanlığında yapılan askerî darbe ile görevden uzaklaştırıldı. Bu ihtilâl aynı zamanda siyasî istikrarsızlığın da başlangıcını oluşturdu ve ülkede yıllar boyu devam edecek olan iktidar mücadelesinin ilk örneği oldu. Darbe lideri Zaîm’in kendisine muhalif olanlar tarafından aynı şekilde yönetimden uzaklaştırılması uzun sürmedi. Aynı yılın 14 Ağustos’unda ve Aralık ayının 19’unda ilki Muhammed Samî Hinnâvî, ikincisi de Edip Çiçeklî liderliğinde iki askerî darbe daha gerçekleştirildi. 1949’da iktidarı ele geçiren ve askerî diktatörlük kuran albay Çiçeklî 1951 yılından itibaren ülkeyi daha otoriter bir şekilde yönetmeye başladı ve 1952 Nisan’ında siyasî partilerin tamamını yasaklayarak kendisinin kurdurttuğu Arap Kurtuluş Hareketi adındaki partiyle meydana gelen boşluğu doldurmaya çalıştı. Temmuz 1953’teki referandumun ardından diğer partilerin boykot ettiği seçimlerde, adı geçen parti, milletvekillerinin tamamını aldı. Şubat 1954’te yapılan askerî darbe ile Çiçeklî de iktidardan uzaklaştırıldı.57

54

Mekkî, “eş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ”, s. 29; a.mlf., “M. ez-Zerkâ’ el-Fakîhu’n-Nâbiğa”, s. 4; Köse, Saffet, “Mustafa Ahmet ez-Zerkâ’ ”, s. 589.

55 Meczûb, a.g.e., II, 363; Mekkî, “eş-Şeyh Mustafa Ahmed ez-Zerkâ’ ”, s. 30; a.mlf. , “M. ez-Zerkâ’

el-Fakîhu’n-Nâbiğa”, s. 4; “es-Sîratü’z-Zâtiyye li’l-muhtefâ bih”,s. 6; Halelî, Abdurrahman, “ez-Zerkâ’ Mustafa b. Ahmed”,

Mevsû‘tü’l a‘lâmi’l-‘ulamâ’ ve’l-udebâi’l-Arabi’l-müslimîn, XI, 115.

56 Arı, Tayyar, Geçmişten Günümüze Ortadoğu, s. 279-280.

57 Abdullah, Ömer Faruk, Suriye Dosyası, s. 50-51; Arı,Tayyar, Geçmişten Günümüze Ortadoğu, s. 280-281; Köse,

Saffet, “Muhammed Ma‘rûf ed-Devâlîbî”, İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi, sy. 6, s. 683; Buzpınar, Şit Tufan, “Suriye”, DİA, XXXVII, 554; “ Bilad-ı Şam’ın Hazin Öyküsü”, http:// suriye. ihh.org.tr/tarihsel/surec.htlm, s. 7-8.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bitkisel orjinli yiyecekler, balık, deniz ürünleri, az yağlı süt ürünleri, az miktarda yağsız et içeren ve zeytinyağı ile hazırlanan Akdeniz diyetinin sağlığımız

Dikiş makinesi operatörlerinin maruz kaldığı fiziksel risk faktörleri arasında boyun ve sırtın uygunsuz duruşlarının kombinasyonu, tekrarlayan el ve kol hareketleri,

Ali’nin ‘gizli bir hazine olan Tanrının ilk yarattığı veya ondan ilk sudûr olan, aynı zamanda zahir âlemin ortaya çıkmasına kaynaklık eden Nur-ı Muhammedî veya

Index Terms: Liver disease prediction, Hepatocellular Carcinoma (HCC), missing data imputation, clustering, Weighted Synthetic Minority Over-sampling Technique

Ayrıca çalışmada çocuklara yönelik biyografi örneklerinin azlığına ve türün çocuk edebiyatı içerisinde ihmal edildiğine, sorunun giderilmesi için öncelikle

Kadınlarda çalışmanın sonundaki ortalama FSFI skoru hem az yağlı diyet (ortalama fark: -2,25, P<0.001) hem de Akdeniz diyeti grubunda (ortalama fark: -1,13, P<0.001)

Bu araştırmada sağlık çalışanlarının bilinci kapalı hasta için karar verici olarak çoğunlukla doktoru görmesi, İDHT bilgi düzeyinin düşük olmasından ve

Sorarım; bu koşu İn­ sanî bünyenin yüz met­ reyi nekadarda koş­ tuğunun tayinine vasıta olabilir