-
*tOt%
Cumhuriyet
2
Ú F **0*
y t *
\
¿f
«OUXYIAR ve G Ö R Ü Ş L E R »
K
uşkusuz, din eğitim ve öğretimi günde me geldiğinde «layik bir devlette din eğitimi, özellikle bu eğitim devletin ken di okullarında yapılacaksa, nasıl olacaktır?» Sorusu da gündeme gelmektedir. Yoksa laylk devlette bireylerin İstedikleri dinsel eğitimden yoksun bırakılmaları söz konusu değildir; an cak bu tür bir eğitimde verilecek bilgilerin dev letin yasaları İle' sınırlı olması koşulu vardır, başka bir deyişle, devletin din eğitimini denet ieme yetkisi söz konusudur. Çünkü laylkliğin bir anlamı dine karşı yansızlık, dine ve din. sel İnançlara saygı; bir başka anlamı da top lumsal ve siyasal konularda dinden'buyruk ya da ‘fetva’ almamak, bu konularda bilimi ve aklı egemen kılmaktır. (1)Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte Büyük Atatürk’ün önderliğinde ulusçuluğun ayrılmaz bir parçası olan laylkiik de devletin temel İl kesi olarak benimsenmiştir. Bu dönemde di ne ve dinsel inanç(pra karşı yansız olması, şu ya da bu dini veya şu ya da bu inancı desteklememesi gereken devletin, okullarda din eğitimine destek olması sakıncalı görü l-. düğünden vs temelinde ümmetçilik anlayışı yatan din, ulusun tanımını oluşturan öğeler orasında en zayıfı olduğundan, ilk, orta okul ve liselerden din dersleri aşamalı olarak kal dırılmış; bu derslerin yerim ‘medeni bilgiler’ (yurttaşlık bilgisi) ctersı almış, din bilgisi eği tim i aileye bırakılmıştır (2). Buna karşılık. Eğl tim ve Öğretim Birliği (Tevhid-I Tedrisat) Ya sasında yer alan din adamı yetiştirilmesine yönelik hükme dayanılarak, Imam-Hatip Okul larına ve İstanbul Üniversitesi bünyesindeki İlahiyat Fakültesine dokunulmamış; bu okul lar, devrimlerin de etkisiyle, kaydolanların sa yısındaki sürekli azalma nedeniyle, kendilikle rinden kapanmıştır. Bu okulların kapalı olduğu yıllarda din adamı gereksinimi Diyanet İşleri Başkanlığının açtığı kurslarla karşılanmaya çalışılmıştır; ancak Ankara Üniversitesi bün yesinde ilâhlyat Fakültesi açılmadan önceki tartışmalarda din adamı kıtlığından yakınılma sı, bu kursların da yeterince ilgi görmediğini ortaya koymaktadır.
1949‘dan sonra 1960’a gelinceye dek An kara’da Ankara Üniversitesine bağlı bir İla hiyat Fakültesi, daha sonra İmam-Hatip Okul ları ve Yüksek İslam Enstitüleri açılmış; ilk ve orta okullara din dersleri konmuştur. Özellikle ilk ve orta okullardaki din dersleri laylklikle uzlaşır bir biçime sokulmak istenmiş ve böy- lece seçmeli yapılmıştır. 1961 Anayasası da bu fiilî durumu bir madde (19. madde) olarak bünyesine almıştır. 1960’Ii ve 70'll yıllarda da yine aynı sürecin devam ettiğini, liselere de seçmeli din derslerinin konduğunu, İmam-Ha tip Okulları’nın sayısının 370’e yaklaştığını. Yüksek İslâm Enstitülerinin sayısının 8’e yük seldiğini, Fakülte derecesinde Ankara’daki ilahiyat Fakültesine Atatürk Üniversitesi bün yesinde İslam ilimleri Fakültesinin eklendiğini görmekteyiz. Açıkça görüldüğü gibi, din eğiti mini her kademede devlet üzerine almıştır. Ni tekim bütün layik ülkelerde olduğunun tersine din İşlerini yürütmekle görevli Diyanet işleri Başkanlığı da devlete bağlanmıştır.
Denetsiz Bırakış
Kuşkusuz bunun anlaşılır (makûl) bir ge rekçesi vardır; o da. bu kurumlan devletin si ki bir denetim ve gözetim altında tutabilmesi dir. Ancak üzülerek söylemek gerekir ki, gerek bu okulların açılışında, gerek sayılarının arttı- rılışında, gerekse ilk, orta okul ve liselere din dersleri konuluşunda ne ciddi denebilecek bir İnceleme yapılmış ne de planlamaya uyul
Dia Eğitimi
ve
Gerçekler .
DÎN EĞİTİMİNİN ZORUNLU KILINMASI DURUMUNDA.. DERS
NE KADAR YANSIZ VERİLİRSE VERİLSİN, KİMİ İNANÇ
LARA TERS DÜŞECEĞİ NEDENİYLE TEPKİ GÖRECEK ULU
SAL BİRLİK İÇİN UMULAN YARAR YERİNE ZARAR DO
ĞACAKTIR KANISINDAYIZ.
Doç. Dr. Mehmet DAĞ
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fak. muştur, özellikle laylkiik, din ve dinsel çev
reler karşısında yeterince savunulmamış; din adamı ve din bilgisi öğretmeni yetiştiren kurumlar yeterince denetlenememıştır. Bunun somut örneklerini aşağıda örgün ve yaygın eğitimde görevlendirilmek üzere yetiştirilenle rin durumunu ele alırken, vermeğe çalışaca ğız. Önc9 ilk, orta okul ve liselerdeki din eğ* timi üzerinde duralım.
Batı’da özellikle ruhban yetiştiren okullar, kiliselerin denetimi altındadır; hattâ JdVİkHğin uygulama sürecine girmesine kadar dünyevî okullar da yine kiliselerce yönetiliyordu. La- yikliğin uygulanmasından sonra İse özelikle din eğitimi konusunda kimi ayrılıklar gize çarpmaktadır. Özellikle ABD, Fransa ve İngil tere’de din eğitimi seçimli olarak okul dışında kiliselerde verildiği halde, din eğitimi konu sunda geleneksel anlayışı sürdüren Batı Al manya'da okul içi eğitimin ayrılmaz bir par çasını oluşturmaktadır. Bunun nedeni Batı Al manya’da bugün bile kilisenin halk üzerinde kesin etkinliğini sürdürmesi; çocuklarına din eğitimi verdirmek istemeyenlerin kiliseden a- tılmak korkusuyla karşı karşıya bulunmaları dır. Ancak bu tehlikeyi göze alanlar için zo runlu bir din eğitimi söz konusu değildir, giz deki seçmeli ders düzeni, görüldüğü gibi, bu derslerin hem devlet okullarında yer alrrası hem de seçmeli olması bakımından, bu üke- lerdekinden hiç birine tam olarak uymamak tadır; büyük ölçüde kendimize özgü bir ilu- rumu vardır.
Çocuğuna din dersi verilmesini Isteien bir velinin veya dinini öğrenmek İsteyen bir vatandaşın bu İsteğinin karşılanmasında cbv- letin her türlü kolaylığı göstermesi layiklijin, başka bir deyişle vicdan özgürlüğüne salgı nın bir İfadesidir. Çözümsüz nitelikte olmayan bir takım sorunları bulunmakla birlikte Tüki- ye’de bugün bu türlü bir eğitim fazlasıyla -a- pılmaktadır. Hatta klşj dilerse, hemen herren her büyükçe camide açılan Kur’an k u rs la r
dan birine katılıp, yüzünden Arapça Kuıjan okumasını bile öğrenebilir.
Yarar Yerine Zarar
Din eğitiminin zorunlu olması durumunda İse, gerçekten çocuğuna din eğitimi verıir- mek istemeyen veli ya da gerçekten din f i timi görmek istemeyen kişi, salt kendi İnalla rına ters düştüğü ya da düşeceği kanısına, ne kadar yansız bir biçimde verilirse verilim, böyle bir eğitime, sonuçlarını bugün tam <ia- rak tahmin edemeyeceğimiz bir biçimde tfokl gösterecek; aslında ulusal birliğin
pekişVll-mesi gibi son derecede samimi bir çalayısın ürünü olan karar, belki ae ters sonuç verebi lecek ve layikllğin, doğruluğunda hiç kuşku olmayan blrleştlrıcilik niteliği zedelenmiş ola caktır Şunu hiç bir zaman usumuzdan çıkar mamak gerekir kİ, kendi varlığımızın güvence si, başkasının varlığını kabullenmektir. İnanan lar olarak kendi varlığımızı kabul ettirebilme miz için, başka inançta, .mezhepte, hatta Tan rı tanımayan birinin varlığını bile kabullenmek Jûm ndpvız, Kuşkusu? bunun tersi de aynı de recede doğrudur Eğer ulusal birlik sağlana caksa, kanımca bunun yolu, genç olsun yaşlı olsun, insanlarımızın zihinlerine ortak , değer ve idealleri yerleştirecek, bunlarda yeri gel diğinde düzeltmeler yapmayı, anlayış ve inanç lardakl bölgesel ve mezhepsel ayrılıklara hoş görü, sıcak bir İlgi ve yakınlıkla bakmayı öğ retecek ve hiç pir İdeolojinin tutsağı olmadan kendi sorunlarını kendilerine çözdürmenin yol larını belletecek bir eğitim düzenine yönelmek tir. Din eğitiminin, bırakın ötekileri, ortak de ğer ve İdealleri yerleştireceğinden bile kuşku luyum. Bu kuşkum her şeyden önce şu iki nok taya dayanmaktadır:
1. Hazırlanacak program ne denil İdeal olursa olsun, din eğitim ve öğretimi yalnızca bilgi verici olarak kalamaz. Dinsel konularda yalnızca bilgi vermek ve dinin ya da belirli bir mezhebin kendi değer yargıları ve idealle rinden bir şeyler aktaramamak, hele bu tür- bir eğitim dince koşullanmış biri tarafından verilecekse, mümkün değildir.
2. Acaba yetişmiş ve yetişmekte olan din dersleri öğretmenleri söz konusu amacı ne öl çüde gerçekleştireceklerdir? Kendi deneyim ve görgülerime dayanarak açıkça söyleyebili rim ki, bu konuda ben hiç de umutlu deği lim. Eğer din adamı ve din dersleri öğretme ni yetiştiren kurumlarda layik Cumhuriyeti sa vunacak öğrenci sayısının parmakla sayılacak kadar az olduğunu söylersem, durumun ne denil umutsuz olduğu daha iyi anlaşılır sanı rım. Bunu gençleri suçlamak ya da düşünce leri tek kalıba sokmak gereğini vurgulamak amacıyla değil, başlanğıçta da belirttiğim gibi, laylkiik yeterince sağlam bir biçimde anlatı- lamadığı için, çarpık bir din eğitiminin genç leri ne duruma soktuğunu belirtmek amacıyla yazıyorum.
İbretlik Tartışmalar
Bugün din eğitimi veren okullarda Kur'an ve Hadislerin dünyaya ilişkin, daha tam bir deyişle, hukuksal ve siyasal konularda ortaya koymuş olduğu yargılarla inanca İlişkin yargı
lar birbirinden ayırdedllip, mantıklı bir temele oturtamadığından, bu durum Kur'an’da yer alan «yaş ve kuru her şey Kur'an’da yazılı dır» (3), «Alllah’ın İndirdiğiyle hükmetmeyen- ler zalimlerdir» (4) vb. gibi ayetlerle birıeşince, gençlerin zihinlerinde, bugünkü düzenin dinsel ocıdan geçerli bir düzen (hak) olmadığı kesin görüşünü oluşturmaktadır. Bu ayetler çeşitli yayınlarda sürekli olarak vurgulandığı ve öğ renciler layiklik aleyhinde koşullandırdığı için, sınıflarda Türkiye'nin 'savaşılan ülke’ (dârü’l- harb) olduğu tartışılmakta, tek yasanın Tan rısal yasa olduğu söylenebilmektedir. Duru mu daha İyi anlatabilmek için, bir kaç yıl önce mezun olan ve oldukça aydın görünen ülr *ğı secimle konuşmamı anlatmak isterim.
Ku*'ân’dakı oünyaya ilişkin yargılardan söz açıldığında, bu öğrencime, layikllğin en c K if yol olduğunu belirttikten sonra önce s i (ezeli) ve, at-ğışmez olan Tanrı'nın, önce li (hâclisi ve ceğişken olan dünya ile ilgili yargılar (hüküm.er) göndermesinin bir çeliş-
k i coğurac ağ*nı. bu nedenle eğer o ya, j ;a-
rın uygulanabilirliğinde ısror ediliyorsa, onla rın gösterdiği amaçların aranmasının daha uygun olabileceğini; böylece belki da evren sel denebilecek kimi ahlaki ilkeler bulunabi leceğim söyledim. Örnek olarak da örtünme nin toplumsal bir olgu. Kur’ân'daKI örtünme âyetlerinin amacının namus ve iffeti koru mak olduğuna ve dolayısıyla bir giyim tarzı namusu ve iffeti tehlikeye sokmuyorsa, bu nun din acısından bir sakınca taşımadığına, y as bugün hırsızlık başka yollarla önlensbl- liyorsa eikesme uygulamasını bırakmakta dinsel hır engel olmadığına, çünkü Kur’ân’ın amacının hırsızlığı önlemek olduğuna dikka ti çektim. Öğrencim, bütün bü açıklamalara karşın, «ama hocam, bu, söz konusu ayetleri inkar etmek anlamına gelmiyor mu? Nasıl olur da dünya durdukça geçerli olan yargıla rı inkar edebiliriz? Bu küfür değil mi?» soru larıyla yanıt vermekten kendisini alamamış tır. Bütün çabalarıma karşın, ben, bu öğren cimi, kafasında yıllarca kökleşmiş düşünce leri dolayısıyla, tatmin edebildiğimi sanmıyo rum. Bu türlü bilgilerle donanmış öğretmen kitlesinin elinde din eğitimi alan çocuğun durumunu düşünmek bile gerekmez.
1. Bu hususlar Atatürk'ün şu sözlerinde de açıkça yer almaktadır: «Uyrukları ara sında türlü dinlere mensup unsurlar bulunan ve her din mensubu hakkında adil ve yansız İşlemde, bulunmaya ve mahkemelerinde uyrukları ve yabancılar hakkında ayırım gözetmeksizin odalatl uygulamakla yükümlü bulunan bir hü kümet, düşünce ve vicdan özgürlüğüne saygı göstermeğe mecburdur.» (Nutuk «Biz ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan al mış bulunuyoruz» (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri)
2. Bu husus da Atatürk'ün şu sözünde, yer almaktadır: «...Onlar (din perdesine bü rünen habisler) her hayırlı hareketi din le karşılarlar, halbuki hamdolsun hepi miz Müslümanız, hepimiz dindarız, ar tık bizim, dinin gereklerini, dinin yasak larını öğrenmek için şundan bundan der se ve akıt hocalığına ihtiyacımız yoktur.
Analarımızın, babalarımızın kucakların da verdikleri dersler bile bize dinimizin esaslarını anlatmaya kafidir». (Taha To- ros, Atatürk'ün Adana Seyahatleri) *
3. En’am (VI), 59. " ... .
4. Mâide (V), 44,45,47.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi