• Sonuç bulunamadı

Alparslan zamanında Büyük Selçuklu Devleti`nin dini siyaseti

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Alparslan zamanında Büyük Selçuklu Devleti`nin dini siyaseti"

Copied!
147
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

ORTAÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

ALPARSLAN ZAMANINDA BÜYÜK SELÇUKLU

DEVLETİNİN DİNİ SİYASETİ

Ahmet DAYANDI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Doç. Dr. Mustafa DEMİRCİ

(2)
(3)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(4)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Ahmet DAYANDI tarafından hazırlanan Alparslan Zamanında Büyük Selçuklu Devletinin Dini Siyaseti başlıklı bu çalışma 21/06/2010 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Ünvanı, Adı Soyadı Başkan Prof. Dr. Bayram ÜREKLİ

Ünvanı, Adı Soyadı Üye Doç. Dr. Mustafa DEMİRCİ

Ünvanı, Adı Soyadı Üye Yrd. Doç. Dr. M. Ali

(5)

ÖNSÖZ

Büyük Selçuklu Devleti, Türk-İslâm Devletleri içerisinde en büyük siyasi oluşumlardan biridir. Tarih sahnesine çıktıkları 11. yüzyılda bozulan İslâm birliğini yeniden kurmayı başaran Selçuklular, kısa zamanda İran, Irak, Suriye, Anadolu coğrafyasına egemen olmuşlar ve İslâm dünyasında haklı bir şöhrete kavuşmuşlardır.

Selçuklular gerçekleştirmiş oldukları siyasi, askeri, sosyal, dini ve kültürel faaliyetler ile Türk, İslâm ve dünya tarihine yön verip hem kendi dönemlerine hem de sonraki dönemlere etki etmiş ve İslâm medeniyetinde yeni bir devir açmış devlettir. Bu özellikleri dolayısıyla önem arz eden Selçuklu Tarihi’nin genellikle siyasi tarihi çalışılmakla birlikte son zamanlarda dini hayatıyla ilgili çalışmalarda yapılmaya başlanmıştır. Dolayısıyla bizde İslâm âleminin hızla yükselmesini sağlayan Büyük Selçuklu sultanlarından Alparslan dönemi Selçukluların dinî siyasetini araştırmayı amaçladık.

Çalışmamızın ilk bölümünde Selçukluların Abbâsi Halifeliği ve Fâtımîler ile olan siyasi ve kültürel ilişkilerine yer verdik. Devletlerarası ilişkilerin Selçuklu Devletinin din politikasına nasıl yansıdığını, nasıl şekillendirdiğini anlatmaya çalıştık.

İkinci bölümde Selçukluların ortaya çıktıkları bölge ve dönemde hangi din ve mezheplerin bulunduğunu, mezhepler arası mücadeleleri ve bunların devletin dini siyasetine nasıl yön verdiğini anlattık. Özellikle, Şâfiî olan Nizâmülmülk’ün devletin dinî siyasetinde ne derece etkin olduğunu belirttik. Çünkü devlet yönetiminde bulunan şahıslar, devletlerin içinde bulundukları durumu etkiledikleri gibi, devletin siyasi, ekonomik ve dini yönlerine de şekil vermişlerdir.

Alparslan döneminde yapılan ilmî ve kültürel çalışmaları da son bölümümüzde anlattık. Bu dönemde Nizâmülmülk eliyle kurulan medreseler devletin din konusunda nasıl bir politika izlediğini ortaya koymuştur. İslâm dünyasını Ehl-i sünnet üzerinde yeniden oluşturan Selçuklular, kendi hâkimiyetlerini kurmuş oldukları bu medreselerle sağlamlaştırmışlardır. Bu açıdan bu bölümümüzde de medreselerin siyasete nasıl yansıdığını, devletin nasıl bir politika izlediğini ve bunun İslâm dünyasına yansımalarını araştırdık.

(6)

Yaptığımız bu çalışma da ortaya çıkan hataların müsamaha ile karşılanması en samimi dileğimdir. Çalışmam da öncelikle benden maddi-manevî yardımlarını esirgemeyen Annem’e ve Babam’a sonsuz teşekkürler. Ayrıca her fırsatta bana moral veren, odasının yolunu aşındırdığım, özellikle öneri ve katkılarıyla desteğini gördüğüm hocam Doç. Dr. Mustafa Demirci’ye teşekkürü bir borç bilirim.

Ahmet DAYANDI Konya 2010

(7)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Ahmet DAYANDI Numarası: 074202021001 Ana Bilim /

Bilim Dalı

Tarih Ortaçağ

Ö

ğrencinin Danışmanı Doç. Dr. Mustafa DEMİRCİ

Tezin Adı Alparslan Zamanında Büyük Selçuklu Devletinin Dini Siyaseti

ÖZET

Türk Tarihinin önemli simalarından biri olan Sultan Alparslan, hem şahsiyeti hem de dönemi itibariyle Türk ve dünya tarihi açısından oldukça önemlidir. Bu dönemde yapılan siyasi, sosyal, kültürel ve dini faaliyetler hem o döneme hem de daha sonraki dönemlere etki etmiştir. Çalışmamızda da Alparslan dönemi Büyük Selçukluların Dini Siyasetini anlatmaya çalıştık.

Selçukluların Sünnî inanca sahip olmaları ve Ehl-i sünneti müdafaa etmeleri onların Abbâsi Halifeliği ve Fâtımîlerle olan siyasi ve kültürel ilişkilerine yön vermiştir. Özellikle Fâtımîlerle yapılan mücadeleler siyasi alanda sınırlı kalmamış kültürel alanda da devam etmiştir. Nitekim bu dönemde kurulan medreseler vasıtasıyla eğitimin siyasete nasıl yansıdığını, devletin nasıl bir politika içerisinde olduğunu bulmayı amaçladık.

Selçukluların hâkim oldukları bölgelerde o kadar çok din ve mezhep vardı ki bunlar arasında bir denge oluşturmak gerekliydi. Çünkü mezhepler arası denge oluşturulduğu takdirde birlik ve beraberlik sağlanabilirdi. Bu anlamda araştırmamızda mezhepler arası mücadeleler ele alındıktan sonra devletin mezhepler karşısındaki konumu belirtilmiş ve mezheplerin devletin dini siyasetine nasıl yön verdiği açıklanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Büyük Selçuklu, Abbâsi, Fâtımî, Alparslan, Nizâmülmülk, Mezhep, Din, Nizâmiye, Medrese.

(8)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Ahmet

DAYANDI Numarası: 074202021001 Ana Bilim / Bilim Dalı Tarih Ortaçağ Ö ğrencinin

Danışmanı Doç. Dr. Mustafa DEMİRCİ

Tezin İngilizce Adı Religious Policy of the Great Seljuks State in the Period of Alparslan

SUMMARY

Sultan Alparslan, in consideration of both his personality and era he lives in, is one of the most important figures in Turkish History. He is also of great significance when Turkish and World Histories are taken into consideration. Political, social, cultural and religious activities that are implemented during the era have their impacts on both mentioned era and the following eras. In this thesis we have tried to shed light on Religious Policy during Great Seljuk Empire.

The fact that Seljuks followed and defended Sunnite denomination leads their way regarding political and cultural relations with Abbasid and Fatimid Chaliphates. Particularly, Seljuks strive not only on political relationships but on cultural grounds with Fatimids. As a matter of fact, education had its reflection on politics by means of madrasah of that time, and that the empire had followed a certain policy is what we are delving into.

The regions that Seljuqs used to have power harboured so many religions and denominations that there had to be a balanced policy among those religions and denominations. Unity could have been secured only when a balanced policy was settled among those denominations and their followers. So, after conflicts are dealt with among those denominations, state’s situation is dealt wiht against those denominations and finally how those denominations lead the religious policy of the state is clearly explained.

Key words: Great Seljuk, Abbasid, Fatimid, Alparslan, Denomination, Religion, Nizam al-Mulk, Cadet Scholl.

(9)

KISALTMALAR

age. : Adı geçen eser.

agm. : Adı geçen makale.

agt. : Adı geçen tez.

AÜİF. : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.

AYÜ. : Ahmet Yesevi Üniversitesi.

b. : Bin.

BKMK. : Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Kültür.

Bkz. : Bakınız.

C. : Cilt.

CBÜ. : Celal Bayar Üniversitesi.

Çev. : Çeviren.

DEÜİFD. : Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. DGBİT. : Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi.

DİA. : Diyanet İslâm Ansiklopedisi.

h. : Hicri.

Haz. : Hazırlayan.

İA. : İslâm Ansiklopedisi

İF. : İlahiyat Fakültesi.

İSAM. : İslâm Araştırmaları Merkezi.

İÜ. : İstanbul Üniversitesi.

KB. : Kültür Bakanlığı.

KTB. : Kültür Turizm Bakanlığı.

m. : Miladi.

MEB. : Milli Eğitim Bakanlığı.

MÜİF. : Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.

MÜSBE. : Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. OMÜİF : Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

öl. : Ölümü.

s. : Sayfa.

S. : Sayı.

(10)

SBE. : Sosyal Bilimler Enstitüsü.

SÜ. : Selçuk Üniversitesi.

SÜİF. : Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.

SÜSAM. : Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırma Merkezi. SDÜİF. : Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi TAD. : Tarih Araştırmaları Dergisi.

TAE. : Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü.

TDV. : Türkiye Diyanet Vakfı.

TİD. : Tarih İncelemeleri Dergisi TTBD. : Türk Tarih Belgeleri Dergisi.

TTK. : Türk Târih Kurumu.

vb. : Ve Benzerleri.

vs. : Vesâire.

YT. : Yeni Türkiye.

(11)

İÇİNDEKİLER

Bilimsel Etik Sayfası... ii

Tez Kabul Formu ... iii

Önsöz... iv

Özet ... vi

Summary ... vii

Kısaltmalar ... viii

Giriş ... 1

a-) Kaynaklar ve Araştırmalar... 1

b-) Selçukluların Menşei ... 8

c-) Selçukluların Tarih Sahnesine Çıkışları ... 10

d-) Devletin Kuruluşu ... 14

e-) Büyük Selçuklular Zamanında İslâm Dünyasının Siyasi ve Dini Atmosferi ... 17

BİRİNCİ BÖLÜM ALPARSLAN DÖNEMİ DİN POLİTİKASININ DIŞ İLİŞKİLERE YANSIMASI 1. 1. SELÇUKLU-ABBASİ HALİFELİĞİ İLİŞKİLERİ ... 24

1. 1. 1. Selçuklu Abbâsi Halifeliği İlişkilerinin Başlaması... 24

1. 1. 1. 1. Alparslan Dönemindeki İlişkilerin Seyri ... 26

1. 1. 1. 1. 1. Irak’ta Selçuklu Hâkimiyetin Yeniden Kurulması... 27

1. 1. 1. 1. 2. Seyyide Hatun’un Bağdat’a Gönderilmesi ve Sultan Alparslan Adına Hutbe Okunması ... 30

1. 1. 1. 1. 3. Arslan Hatun’un Bağdat’a Gönderilmesi... 35

(12)

1. 1. 1. 1. 5. Malazgirt Savaşından Önce Abbasi Halifeliği Tarafından Selçuklu Ordusu İçin

Yapılan Dua ... 39

1. 2. ŞİÎ-SÜNNÎ EKSENİNDE SELÇUKLU-FATIMÎ HALİFELİĞİ İLİŞKİLERİ ... 42

1. 2. 1. Selçuklu-Fatımî İlişkilerinin Başlaması ... 43

1. 2. 1. 1. Alparslan Döneminde İlişkilerin Aldığı Şekil... 45

1. 2. 1. 1. 1. Fâtımîlerden Halep’in Alınması ve Alparslan Adına Hutbe Okunması ... 45

1. 2. 1. 1. 2. Sultan Alparslan’ın Mısır Seferi ... 47

1. 2. 1. 1. 3. Hicaz Bölgesinde Selçuklu-Fâtımî Mücadelesi ... 50

İKİNCİ BÖLÜM İSLÂMİ MEZHEPLERE VE DİĞER DİNLERE KARŞI ALPARSLAN’IN DİNİ SİYASETİ 2. 1. SELÇUKLULAR DÖNEMİNDE DİNLER VE MEZHEPLER ... 53

2. 1. 1. Fıkhî Mezhepler... 56

2. 1. 2. İtikadi Mezhepler ... 58

2. 2. ALPARSLAN ZAMANINDA GAYR-İ MÜSLİM UNSURLAR ... 60

2. 3. SELÇUKLULAR DÖNEMİNDE MEZHEP İHTİLAFLARI ... 64

2. 3. 1. Tuğrul Bey Döneminde Mu’tezile Eş’ârî Mücadelesi ... 66

2. 3. 2. Alparslan Döneminde Mezhep İhtilafları ... 69

2. 3. 2. 1. Alparslan Dönemi Din Politikasının Belirleyicileri... 70

2. 3. 2. 2. Alparslan ve Nizâmülmülk’ün Mezheplere Bakışı ve Hanefî-Şâfiî Mücadelesi72 2. 3. 2. 3. Mu’tezili-Eş’ârî İlişkisi ... 78

2. 3. 2. 4. Hanbelî-Şâfiî (Eş’ârî) Mücadelesi... 80

2. 4. BÜYÜK SELÇUKLU BÂTINÎ İLİŞKİLERİ ... 85

2. 4. 1. Bâtınîlik... 86

(13)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

SELÇUKLU DİN POLİTİKASININ BİLİM VE EĞİTİME YANSIMALARI

3. 1. MEDRESELERİN ORTAYA ÇIKIŞI ... 96

3. 1. 1. Nizâmiye Medreselerinin Kuruluşu ve Devrin Din Politikası İle İlişkisi ... 99

3. 1. 1. 1. Nizâmiye Medreselerinin Kuruluş Sebepleri ve İcra Ettiği Fonksiyon ... 101

3. 1. 1. 1. 1. Sünnî Birliği Oluşturma ... 101

3. 1. 1. 1. 2. Toplumun Kontrol Edilmek İstenmesi... 104

3. 1. 1. 1. 3. Mezhepler Arası Dengenin Sağlanmak İstenmesi ... 105

3. 1. 1. 1. 4. Devlete Bağlı Bürokratlar Yetiştirilmesi ... 107

3. 1. 2. Bağdat Nizâmiye Medresesi ... 109

3. 1. 3. Nizâmiye Müderrisleri ... 114

SONUÇ ... 118

KAYNAKÇA ... 120

(14)

GİRİŞ

a-) Kaynaklar ve Araştırmalar

Türk tarihinde siyasi ve kültürel alanda yapmış olduğu faaliyetler ile önemli bir konuma gelen Büyük Selçuklu Devleti’nin genelde siyasi tarihi çalışılmakla birlikte son zamanlarda kültürel ve dini alandaki faaliyetleri de çalışılmaya başlanmıştır.

Selçuklulara ait kaynakların birçoğu, devletin yıkılmaya yüztuttuğu ya da yıkıldıktan sonraki dönemde yaşamış tarihçiler tarafından kaleme alınmış olup Arapça ve Farsça yazılmıştır. Orijinal kaynakların bazılarının kaybolmuş olması, bazılarının neşredilmemiş olması bu dönemdeki olayların tam anlamıyla gün yüzüne çıkmasına engel olmaktadır.1

Alparslan zamanı Büyük Selçuklu Devleti’nin dini siyasetini araştırdığımız tezimizde, Alparslan dönemi de dahil olmak üzere Selçuklularla ilgili yapılmış olan çalışmalardan mümkün olduğunca faydalanmaya çalıştık. Çünkü Alparslan dönemi din politikasını anlatan müstakil bir kaynak bulunmamaktadır. Çalışmamızda genel olarak Nizâmülmülk’ün siyasetnâmesinden, hal tercümelerinden, Arapça kaynaklardan ve genel vekayinamelerden faydalandık. Bunların dışında çalışmamız, Selçuklular ve özellikle Alparslan dönemi ile ilgili siyasi ve dini tarih çalışmalarıyla, bu dönem hakkında bilgi veren süreli yayınlara dayanmaktadır.

İbnü’l-Esir, El-Kâmil Fi’t-Tarih

Ortaçağ İslâm dünyasının en büyük tarihçilerinden olan İbnü’l-Esir 1160 yılında Cizre’de doğmuş, 1233 yılında Musul’da vefat etmiştir. En önemli eseri sayılan El-Kâmil

Fi’t-Tarih adlı eseri dünyanın yaratılışı ile başlar ve 1231 yılına kadar gelir. İslâm ve Türk

tarihi ile ilgili çalışmalar yapacaklar için vazgeçilmez kaynaklardan biridir. Selçukluların siyasi, dini ve kültürel tarihi hakkında önemli bilgiler veren eserden hemen hemen her safhada faydalandık. Bu sebeple eser çalışmamızın temel kaynaklarından biridir. Tezimizde eserin İslâm Tarihi ismiyle yayınlanan Türkçe tercümesi’nden2 faydalandık.

1 Selçukluların ilk dönemlerini anlatan Beyhaki’nin Tarih-i Beyhaki adlı eserinin büyük bir kısmının kaybolmuş olması, Azimi’nin el-Muvassal’Ala el-Asi el-Mu’assal isimli eseri ile yazarı belli olmayan Zübdetü’t-Tevarih adlı eserin günümüze ulaşmamış olması bunlardan sadece bazı nakillerin yapılması muhtelif olayların gün yüzüne çıkmasını engellemektedir.

2 İbnü’l-Esir, El Kâmil Fi’t-Tarih Tercümesi (İslâm Tarihi), Çev: Ahmet Ağırakça-Abdülkerim Özaydın, Hikmet Yay. , İstanbul 2008.

(15)

İbnü’l-Cevzî, El-Muntazam fî Tarihi’l-Mülük ve’l-Ümem

1116 yılında Bağdat’ta dünyaya gelmiş ve 16 Haziran 1201’de yine Bağdat’ta vefat etmiştir. Genellikle dini eserler kaleme almış olan İbnü’l-Cevzî’nin El-Muntazam fî

Tarihi’l-Mülük ve’l-Ümem adlı eseri evrenin yaratılışı ile başlayıp 1179 yılına kadar ki çeşitli olayları

kapsamaktadır. Ortaçağ İslâm Tarihçileri için başvurulacak değerli bir kaynak niteliğindedir. Eserde Selçuklular Tarihi ve özellikle onların Abbasi ve Fâtımî Halifeliği ile olan siyasi ve dini ilişkilerine yer verilmiştir. Biz Ali Sevim’in “İbnü’l-Cevzi’nin El-Muntazam Adlı

Eserindeki Selçuklularla İlgili Bilgiler”3 adlı makalesinden faydalandık.

Sadrüddin Hüseynî, Ahbârü’d-Devleti’s-Selçukiyye

Sadruddin Ebu’l-Hasan Ali İbn Nâsır İbn Ali El-Hüseynî’ye (öl. 1194) ait olduğu tahmin edilen Ahbârü’d-Devleti’s-Selçukiyye4 adlı eser ve yazarı hakkında farklı bilgiler

mevcuttur. Eserin diğer bir isminin de Zübdet üt-Tevârih olduğu belirtilmekle birlikte eserin iki yerinde müellif ismi olarak Sadruddin Hüseyni geçmektedir. Selçuklular için değerli kaynaklardan biri olan bu eser özellikle devletin kuruluşu, Selçuklu-Bizans ilişkileri, Malazgirt savaşı gibi önemli bilgiler vermektedir. Bunlara ilaveten kısmen de olsa Bâtınîler hakkında malumat vermektedir. Verdiği bu önemli bilgiler dolayısıyla diğer eserlerle bilgileri karşılaştırma imkânını elde etmiş olduk. Eser Necati Lügal tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir.

El-Bundarî, Zübdetü’n Nusra ve Nuhbetü’l-Usra

Nizâmiye Medresesinde Arapça ve Fıkıh dersleri alan El-İsfehâni’nin (1125–1201) Nusratü’l-Fetre adlı eseri, El-Bundari (öl. 1245) tarafından kısaltılarak 1126 yılında

Zübdetü’n Nusra ve Nuhbetü’l-Usra (Irak ve Horasan Selçukluları Tarihi)5 adıyla yeniden hülasa edilmiştir. Selçuklu tarihinin en önemli kaynaklarından biri olan bu eser de Hasan Sabbah’ın faaliyetleri ile Selçuklu sultanlarına yer verilmiştir. Ayrıca Nizâmiye medreselerini anlatırken de kısmen bu eserden faydalandık. Kıvameddin Burslan tarafından Türkçe’ye çevrilen eser 1943 yılında Ankara’da basılmıştır.

3 Ali Sevim, “İbnü’l-Cevzî’nin El-Muntazam Adlı Eserindeki Selçuklularla İlgili Bilgiler (h. 430–485=1038– 1092)”, Türk Tarih Belgeleri Dergisi, C. XXVI. , S. 30, TTK Yay. , Ankara 2005.

4 Sadrüddin Hüseynî, Ahbârü’d-Devleti’s-Selçukiyye, Çev: Necati Lügal, TTK Yay. , Ankara 1999. 5 El-Bundarî, Irak ve Horasan Selçukluları Tarihi, Çev: Kıvameddin Burslan, TTK Yay. , Ankara 1999.

(16)

Sıbt İbnü’l-Cevzi, Mir’âtü’z- Zeman Fî Tarihi’l-Âyan

Dedesi İbnü’l-Cevzî tarafından yetiştirilmiş olan Sıbt İbnü’l-Cevzi’nin “Mir’âtü’z-

Zeman Fî Tarihi’l-Âyan”6 adlı eserinde başka kaynaklarda bulunmayan kıymetli bilgiler

bulunmaktadır. Özellikle Selçuklu-Abbasi Halifeliği ilişkilerine, diğer devletlerle olan askeri ilişkilere değinmiştir. Sıbt eserinde Garsunni’me lâkaplı Ebu’l-Hasen Muhammed b. Hilâl es-Sâbi’in (1025/1088) kaleme aldığı bugün elimizde bulunmayan “Uyunu’t-tevarih” (Tarihlerin Kaynakları) adlı eserinden çok geniş ve önemli nakiller yapmıştır. Ayrıca İbnü’l Cevzi, İsfehani, Sem’âni, İbn Asakir, İbnü’l-Kalanisi gibi müelliflerden de önemli nakiller yapmıştır. Kıymetli bilgiler taşıması açısından son derece önemli bir kaynaktır. Eserin Selçuklu Tarihi ile ilgili olan bazı kısımları Ali Sevim tarafından neşredilmiştir.7 Bizde bu Selçuklu Tarihi ile ilgili neşredilen kısımlardan istifade ettik.

İbnü’l Adîm, Buğyetü’t-taleb fî Tarih-i Haleb

Asıl adı Kemalüddin Ebu’l-Kasım Ömer b. Ahmed olan müellif, Arap Ukaylî kabilesine mensup Cerâde-oğulları ailesinin bir çocuğu olarak 1192’de Halep’te doğmuştur. 12 Nisan 1262 tarihinde de Kahire de ölmüştür. Hal tercümesi özelliği taşıyan

“Buğyetü’t-taleb fî Tarih-i Haleb” adlı eser sultanların, devlet adamlarının ve ünlü şahsiyetlerin

biyografilerini sunmaktadır. Dönemin siyasi, sosyal, dinî olaylarına yer veren eserde Selçuklu-Abbâsi ve Selçuklu-Fâtımî ilişkileri önemli yer tutar. Sultan Alparslan ve Nizâmülmülk’ün biyografilerinin de bulunması çalışmamıza katkı sağlamıştır. Eser, Ali Sevim tarafından Arapça ve Türkçe olarak yayınlanmıştır.8

Nizâmülmülk, Siyasetnâme

Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Melikşâh’a sunulan ve Farsça kaleme alınan

Siyasetnâme adlı eser bizzat vezir Nizâmülmülk tarafından yazılmış olup 51 bölümden

6 Sıbt İbnü’l Cevzi, Mir’âtü’z- Zeman Fî Tarihi’l-Âyan, Yay: Ali Sevim, Ankara 1968.

7 Ali Sevim, “Sıbt İbnü’l-Cevzî’nin Mir’âtü’z-Zaman Fî Tarihi’l-Âyan Adlı Eserindeki Selçuklularla İlgili Bilgiler I. Sultan Tuğrul Bey Dönemi”, TTBD, C. XVIII. , S. 22, TTK. Yay. , Ankara 1998; Ali Sevim, “Sıbt İbnü’l-Cevzî’nin Mir’âtü’z-Zaman Fî Tarihi’l-Âyan Adlı Eserindeki Selçuklularla İlgili Bilgiler II. Sultan Alp Arslan Dönemi”, TTBD, C. XIX. , S. 23, TTK. Yay. , Ankara 1999; Ali Sevim, “Sıbt İbnü’l-Cevzi’nin Mir’âtü’z-Zaman Fî Tarihi’l-Âyan Adlı Eserindeki Selçuklularla İlgili Bilgiler III. Sultan Melikşah Dönemi”,

TTBD, C. XX. , S. 24, TTK Yay. , Ankara 2000.

(17)

oluşmaktadır. Eserinde devlet adamlarına sadece nasihat vermekle yetinmeyen vezir, devlet teşkilatında sultan, vezir, kadı, devletle ilgili konular hakkında da bilgiler vermektedir. Selçuklu Devleti içerisinde meydana gelmiş siyasi, kültürel ve dinî olaylardan da bahseden Nizâmülmülk, eserinde Bâtınîlere geniş yer ayırmış ve onların faaliyetleri hakkında aydınlatıcı bilgiler vermiştir. Eser M. Altay Köymen ve Nurettin Bayburtligil tarafından tercüme9 edilmiştir.

Râvendî, Râhat-üs-Sudûr ve Âyet-üs-Sürûr

Muhammed b. Ali b. Süleyman er-Râvendî (öl. 1207), İran’ın Kâşân civarındaki Ravend kasabasına mensuptur. 1202 yılında yazmaya başladığı Râhat-üs-Sudûr ve

Âyet-üs-Sürûr adlı eserini birkaç yıl içerisinde bitirerek I. Gıyaseddin Keyhüsreve ithaf etmiştir. Eser

Büyük Selçuklu Devleti tarihini ihtiva etmekle beraber ilk dönem sultanları hakkında detaylı bilgiler vermez. Eserde Bâtınîler hakkında bilgiler bulmak ta mümkün. Selçukluların ilk dönemlerinden 1194 yılına kadar olan olayları ele alan eser Ahmed Ateş tarafından Türkçe’ye tercüme10 edilmiştir.

İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihâye

Asıl adı İsmail b. Ömer ed-Dımaşkî olan İbn Kesir 1300 yılında Busrâ’da doğmuş ve 1373 yılında da Dımaşk’ta ölmüştür. Hadisçi ve tarihçi olan İbn Kesir’in en önemli eseri, Arapça kaleme aldığı 14 ciltlik el-Bidâye ve’n-Nihâye adlı Büyük İslâm Tarihi’dir. Siyasi tarih açısından zayıf olan eser biyografi açısından oldukça zengindir. Selçuklu Tarihi açısından önemli olan eserdeki biyografiler tezimiz açısından fayda sağlamıştır. Çalışmamızda Mehmet Keskin tarafından çevrilen Türkçe tercümeden11 yararlandık.

Gregory Abû’l-Farac Bar Hebraeus, Abû’l-Farac Tarihi

Abû’l-Farac Tarihi Selçuklular dönemine ait Süryani kaynaklardan biridir. Süryanice yazmış olduğu bu eserini dostlarının ricası üzerine yine kendisi Arapçaya tercüme etmiştir.

9 Nizâmülmülk, Siyasetnâme, Çev: Nurettin Baybutlugil, Dergâh Yay. , İstanbul 2003.

10 Muhammed b. Ali b. Süleyman er-Râvendî, Râhat-üs-Sudûr ve Âyet-üs-Sürûr, C. I. , Çev: Ahmed Ateş, TTK Yay. , Ankara 1999.

(18)

Genel vekayinâme türünde olan eser yaratılışla başlayıp 1284 yılına kadar gelir. Yapılan zeyillerle eser 1496 yılına kadar getirilmiştir. Üç bölümden oluşan eserin ilk bölümü Türklerin Anadolu’ya akınlarını ve faaliyetlerini de kapsayan siyasi tarihten oluşur. İki ve üçüncü bölümler ise kilise tarihini anlatır. Selçukluların ilk dönemleri hakkında bilgi veren bu eser Ömer Rıza Doğrul tarafından iki cilt halinde Türkçe’ye çevrilmiştir.12

Alâaddin Ata Melik Cüveynî, Tarih-i Cihan Güşa

İran’ın meşhur tarihçilerinden olan Ata Melik Cüveynî (1226–1283) Bağdat’ta dünyaya gelmiştir. Ailesinin ilim ve bürokrasi ile uğraşması kendisinin de kâtiplik gibi önemli bir görevde bulunması eserinin önemini artırmıştır. Hülagu’nun hizmetinde bulunan Cüveynî, İsmâilîlere karşı yapılan seferlere bizzat katılmıştır. Bu sebeple eserinde İsmâilîlik, Bâtınîlik, Hasan Sabbah konularına oldukça geniş yer vermiştir. Farsça kaleme aldığı bu eser Mürsel Öztürk tarafından üç cilt halinde Türkçe’ye13 çevrilmiştir.

Müneccimbaşı, Camiü’d-Düvel

Ahmed b. Lütfullah Müneccimbaşı (öl. 1702) aslen Karamanlı olup Osmanlı tarihçisidir. Tarih sahasında yazdığı Camiü’d-Düvel adlı eseri İslam Tarihi açısından önemlidir. Arapça olarak kaleme aldığı bu eser daha sonraki yıllarda farklı akademisyenler tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Biz Ali Öngül tarafından yayınlanan Türkçe tercümeden14 istifade ettik.

Ahmed b. Mahmud, Selçuknâme

Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından yaklaşık 3 asır sonra (XVI. Yüzyıl) kaleme alınan eser genel bir Selçuklu Tarihi’dir. Osmanlı tarihçisi Ahmet b. Mahmut (öl. 1570) tarafından kaleme alınan eserde Selçukluların kuruluşundan Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna kadar ki olaylar anlatılır. Eserde Selçuklu sultanları ve devlet adamları hakkında bilgiler bulmak mümkün. Selçuknâme, iki cilt halinde Erdoğan Merçil tarafından yayınlanmıştır.15

12 Gregory Abû’l-Farac, Abû’l-Farac Tarihi, C. I. , Çev: Ö. Rıza Doğrul, TTK Yay. , Ankara 1945.

13 Alâaddin Ata Melik Cüveynî, Tarih-i Cihan Güşa, C. I-II-III. , Çev: Mürsel Öztürk, KTB Yay. , Ankara 1988. 14 Ahmed b. Lütfullah Müneccimbaşı, Camiü’d-Düvel, C. I-II. , Yay: Ali Öngül, Akademi Yay. , İzmir 2000. 15 Ahmed b. Mahmud, Selçuk-nâme, C. I-II. , Yay: Erdoğan Merçil, Kervan Yay. , İstanbul 1977.

(19)

Ebu’z-ziya Tevfik, Hasan b. Sabbah

Ebu’z-ziya Tevfik tarafından kaleme alınan eser Osmanlıca olup Hasan Sabbah’ın kişiliği, yapmış olduğu icraatlar, İsmâilî dâileri, Alamut kalesi konularında oldukça ayrıntılı bilgiler vermektedir.16

Araştırma Eserler

Yukarıda bahsetmiş olduğumuz kaynakların dışında çalışmamızı doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilendiren ve eserlerine sıklıkla başvurduğumuz tarihçilerden biri M. Altay Köymen, bir diğeri İbrahim Kafesoğlu’dur. Selçukluların Abbâsi ve Fâtımî Halifeliği ile ilişkilerinde ve Nizâmiye medreseleri konularında özellikle M. Altay Köymen’in Büyük

Selçuklu İmparatorluğu Tarihi C. I17 ve C. III18, Alparslan ve Zamanı19, Selçuklu Devri Türk Tarihi20, Tuğrul Bey ve Zamanı21 adlı eserleri ile İbrahim Kafesoğlu’nun Selçuklu Tarihi22 ve

Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan Melikşah23 adlı eserlerine sıklıkla başvurduk.

Selçuklu Tarihi üzerine çalışan araştırmacılardan S. Agacanov’un Oğuzlar24, Selçuklular25; Osman Turan’ın Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm Medeniyeti26, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi27 adlı çalışmalarından istifade ettik.

Selçuklu sultanlarının ve devlet adamlarının mezhebi temayülleri, Eş’arîlere karşı başlatılan lânetleme kampanyası, mezhepler arası mücadeleler, Bâtınîlik gibi konu başlıklarında özellikle Ahmet Ocak’ın, Selçuklular’ın Dini Siyaseti28, Farhad Daftary’in İsmaililer29, Bernard Lewıs’in Alamut Kalesi ve Hasan El Sabah30, Seyfullah Kara’nın Büyük Selçuklularda Mezhep Kavgaları31, Sönmez Kutlu’nun yayına hazırladığı İmam Mâturîdî ve

16 Ebu’z-ziya Tevfik, Hasan b. Sabbah, Ebuzziya Matbaası, İstanbul 1300. 17 Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, C. I, TTK Yay. , Ankara 2000. 18 Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, C. III. , TTK Yay. , Ankara 2001. 19 M. Altay Köymen, Alparslan ve Zamanı, MEB Yay. , İstanbul 1995.

20 Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, TTK Yay. , Ankara 2004. 21 Köymen, Tuğrul Bey ve Zamanı, KB Yay. , İstanbul 1976. 22 İbrahim Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, BKM Yay. , İstanbul 1972.

23 İbrahim Kafesoğlu, Büyük Selçuklu İmparatoru Sultan Melikşah, BKM yay. , İstanbul 1973.

24 Sergey Grigoreviç Agacanov, Oğuzlar, Çev: Ekber N. Necef, Ahmet R. Annaberdiyev Selenge Yay. , İstanbul 2002.

25 S. G. Agacanov, Selçuklular, Çev: Ekber N. Necef, Ahmet R. Annaberdiyev, Ötüken Yay. , İstanbul 2006. 26 Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Ötüken Yay. , İstanbul 2003.

27 Osman Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, C. 1–2, Boğaziçi Yay. , İstanbul 2000. 28 Ahmet Ocak, Selçukluların Dini Siyaseti, Tarih ve Tabiat Vakfı Yay. , İstanbul 2002.

29 Farhad Daftary, İsmaililer (Tarihleri ve Öğretileri), Doruk Yay. , Ankara 2002.

30 Bernard Lewıs, Alamut Kalesi ve Hasan El Sabah, Çev: Müberra Güney, NK Yay. , İstanbul 2009. 31 Seyfullah Kara, Büyük Selçuklularda Mezhep Kavgaları, İz Yay. , İstanbul 2007.

(20)

Maturidilik32 adlı eserlerinden istifade ettik. Yine bu konularda Mehmed Şerefeddin’in Selçûkiler Devrinde Mezahib33 ile Ferhat Koca’nın Selçukluların İslâm Hukuk Mezheplerine Bakışları34, adlı makaleleride çalışmamızda bize kolaylık sağladı.

Kavramların açıklanmasında ve özellikle mezhepler konusunda ise Diyanet İslâm Ansiklopedisi’nden, Muhammed b. Abdülkerim eş-Şehristani’nin el-Milel ve’n-Nihal35 adlı

eserinden, Muhammed Ebu Zehra’nın Mezhepler Tarihi’nden36, El-Bağdadi’nin El-Fark

Beyne’l-Fırak37 adlı eserlerinden faydalandık.

Selçuklu din poltikasının eğitime yansımalarını ele alırken ise genellikle George Makdisi’nin Ortaçağ’da Yüksek Öğretim38 ile Beşeri Bilimler39; M. Asad Talas’ın Nizamiyye

Medresesi ve İslâm’da Eğitim-Öğretim40, Ahmed Çelebi’nin İslâm’da Eğitim-Öğretim

Tarihi41, Nuri Topaloğlu’nun Selçuklu Devri Muhaddisleri42 isimli çalışmalarını kullandık.

Bunların dışında konumuzla alakalı olarak eldeki mevcut kaynaklardan mümkün olduğunca yararlanmaya çalıştık. Yukarıda vermiş olduğumuz kaynakların haricinde ki kullandığımız kaynakların listesini de kaynakça kısmında gösterdik.

32 İmam Mâturîdi ve Maturidilik, Haz: Sönmez Kutlu, Kitâbiyât Yay. , Ankara 2006.

33 Mehmed Şerefeddin, “Selçûkiler Devrinde Mezâhib”, Marife, S. II. , SÜİF Yay. , Konya 2002.

34 Ferhat Koca, “Selçuklular’ın İslâm Hukuk Mezheplerine Bakışları”, I. Uluslar arası Selçuklu Kültür ve

Medeniyeti Kongresi, C. II. , SÜSAM Yay. , Konya 2001

35 Muhammed b. Abdülkerim eş-Şehristani, El Milel ve’n-Nihal (Dinler ve Mezhepler Tarihi), Çev: Muharrem Tan, Yeni Akademi Yay. , İstanbul 2006.

36 Muhammed Ebu Zehra, İslâm’da İtikadî, Siyasî ve Fıkhî Mezhepler Tarihi, Çev: Sıbğatullah Kaya, Yeni Şafak Yay. , İstanbul.

37 Ebû Mansur Abdülkaahir b. Tâhir b. Muhammed El-Bağdâdî, El-Fark Beyne’l-Fırak, (Mezhepler Arasındaki Farklar) Çev: Ethem Ruhi Fığlalı, İstanbul 1979.

38 George Makdisi, Ortaçağ’da Yüksek Öğretim, Çev: Ali Hakan Çavuşoğlu-Hasan Tuncay Başoğlu, Gelenek Yay. , İstanbul 2004.

39 George Makdisi, Beşerî Bilimler (İslâm’ın Klasik Çağında ve Hıristiyan Batı’da), Çev: Hasan Tuncay Başoğlu, Klasik Yay. , İstanbul 2009.

40 M. Asad Talas, Nizamiye Medresesi ve İslâmda Eğitim Öğretim, Çev: Sadık Cihan, Etüt Yay. , Samsun 2000. 41 Ahmed Çelebi, İslâm’da Eğitim-Öğretim Tarihi, Çev: Ali Yardım, Damla Yay. , İstanbul 1976.

(21)

b-) Selçuklular’ın Menşe’i

Türkler’in İslâmi dönemde kurdukları en büyük devletlerden biri olan Selçuklular43, İslâm medeniyeti tarihinde yeni bir çığır açarak XI. asırdan XIV. asra kadar geniş bir coğrafyada44 hüküm sürmüşlerdir. Selçuk Bey’in45 oğlu Mikâil’in neslinden gelen Büyük Selçuklular ile Irak, Kirman ve Suriye Selçukluları birinci kolu oluştururken; Selçuk’un büyük oğlu Arslan Yabgu’nun torunları tarafından kurulan Türkiye Selçukluları da ikinci kolu oluşturur.

Devlet teşekkül etmeden önce Selçuklular tabiri Mikâil’in oğulları Tuğrul ve Çağrı beylere mensup Türkmenler için kullanılırken, bazen de Selçuk’un oğulları Yusuf Yınal ve Arslan Yabgu’ya nisbetle Yınallılar ve Yabgulular adları ile anılmışlardır. Devlet kurulduktan sonra ise Türkistan’dan Akdeniz kıyılarına kadar hüküm süren bütün bu devir Türkleri, Selçuklular tabiri ile ifade edilmiştir.46

Selçuklular’ın menşei ile ilgili olarak Orta Çağ şark kaynaklarında farklı görüşler bulunmaktadır. Bunların bir kısmı Selçuklular’ın menşeini Hazarlar’a47 bağlarken diğerleri ise Oğuzlar’a48 bağlamaktadırlar. Alparslan adına yazılan Farsça Melik-name’nin49 bazı

43 Faruk Sümer, “Selçuklular”, DİA, C. XXXVI. , İSAM Yay. , İstanbul 2009, s. 365.

44 Selçuklu İmparatorluğunun sınırları doğuda Orta Asya’dan, batıda Ege ve Akdeniz sahillerine kadar, kuzeyde Aral gölü ve Hazar denizi, Kafkasya ve Karadeniz’e, güneyde Arabistan yarımadası dahil Umman denizine kadar uzanmaktaydı. Bugün buralarda birçok devlet kurulmuş durumdadır. Afganistan, İran, Irak, Suriye, Azerbaycan, Türkiye gibi. Bkz: Köymen, Selçuklu Devri, s. 1; Turan, Selçuklular, s. 53.

45 Salçuk, Selçük, Selçığ, Salçug, Selçuk şekillerinde söylenen bu kelimenin Türkçede Selçuk şeklinde telaffuz edilmesi umumileşmiştir. Kelimenin Selçuk şekli ile “Küçük Sel”, Salçug şekli ile “Mücadeleci” anlamına geldiği ileri sürülmüştür. Kelimenin aslında “Salçuk” olması gerektiğini ileri süren Marquart’a karşılık, W. Barthold ve L. Rasonyi “Selçük”, İbn Hassül ise “Sırcık ve Sürcük” şeklinde ifade eder. Selçuk ismi bir nev’i galat-ı meşhur halinde kullanılagelmiştir. Bkz: Şerefeddin Yaltkaya, “İbn Hassül’ün Türkler Hakkında Bir Eseri”, Belleten, C. IV. , S. 14–15, TTK Yay. , Ankara 1940, s. 265; Nesimi Yazıcı, İlk Türk İslâm Devletleri

Târihi, TDV Yay. , Ankara 2005, s. 206; Turan, Selçuklular, s. 53; W. Barthold, Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, Haz: K. Y. Kopraman-İsmail Aka, TTK Yay. , Ankara 2006, s. 83. Ayrıca bu konu hakkında

bkz: L. Rasonyi, “Selçuk Adının Menşeine Dair”, Belleten, C. III. , S. 10, TTK Yay. , Ankara 1939, s. 377–381; İbrahim Kafesoğlu, Selçuklu Ailesinin Menşei Hakkında, Osman Yalçın Matbaası, İstanbul 1955.

46 Turan, Selçuklular, s. 53.

47 VII-XI. Yüzyıllar arasında Karadeniz ile Kafkas dağlarının kuzeyinde ve İdil (Volga) nehri dolaylarında hüküm süren bir Türk devleti. Bkz: Ahmet Taşağıl, “Hazarlar”, DİA, C. XVII. , İSAM Yay. , İstanbul 1998, s. 116.

48 Oğuzlar X. Asırda Hazar denizinin doğusundan itibaren Sırderya (Seyhun)’nın orta mecralarına kadar uzanan sahalarda yaşıyorlardı. Oğuzlar’ın başında Yabgu unvanını taşıyan bir hükümdar bulunmakta ve payitahtı Yengi-Kent idi. Oğuz Yabgu Devleti, boy beyleri vasıtası ile ve feodal bir bağla Yabgu’ya bağlı bir kabileler birliğinden teşekkül ediyordu. Bkz: Faruk Sümer, Oğuzlar, TDAV Yay. , İstanbul 1999, s. 80–82; Köymen,

Büyük Selçuklu, C. I. , s. 1–2; Turan, Selçuklular, s. 62.

49 Müellifi bilinmeyen bu eser, Arapça yazılmış olup, Selçuklu tarihini, Tuğrul Bey’in kumandanı İnanç Yabgu’nun ağzından anlatmaktadır. Eserin orijinal metni günümüze kadar korunamamıştır. Buna rağmen İbnü’l-Esir, Ebu’l-Farac gibi tarihçiler bu eserden faydalanmışlardır. Bkz: Agacanov, Oğuzlar, s. 30.

(22)

nüshalarında Selçuklular’ın Hazarlar’dan geldiği rivayeti bulunmakla birlikte Dukak’ı50 da Hazar Türkleri’nin tabilerinden ve ileri gelenlerinden gösterir. Ayrıca eserde Dukak’ın Hazar hakanı ile bozuşmasına dair birde hikâye anlatır. Melik-nâme’ye dayanan Ebu’l-Farac’da, Selçuklular’ı Hazarlar’dan kabul etmiş, fakat aynı zamanda onları Hun olarak adlandırmıştır.51 İbnü’l-Adim’de Dukak’ı Hazar Türklerinin ileri gelenlerinden biri olarak kabul eder.52 İbnü’l-Adim ile Ebu’l-Farac’ın Melikname’ye istinaden verdiği bilgilerde Selçuklular’ın Hazarlar’dan geldiği iddia edilmemekle birlikte Oğuzlar’ın Hazarların yaşadığı bölgelerden geldiği belirtilmektedir. Dolayısıyla Agacanov’un da belirttiği gibi Ebu’l-Farac’ın ileri sürdüğü görüş objektiflikten uzaktır. Ayrıca Melik-nâme’nin birçok yazmasında, hanedan’ın Oğuzlar’dan geldiği gösterilmektedir.53 İbnü’l Esir, Dukak için “Yiğit, ileri

görüşlü, Oğuz Türkleri’nin her zaman ve her hususta fikir danıştıkları bir şahıstı. Onun sözlerine muhalefet etmez ve karşı çıkmazlardı” diyerek Selçukluların oğuzlardan olduğunu

belirtmektedir.54 Yine Ebu’l-Âla Ahval’in “Tarih”inde de bu hanedanın Kınık Türklerinden

çıktığı söylenmektedir. Sadreddin Hüseyni de, Selçuklular’ın çıktığı Kınıklar’ın çok sayıda göçebe kabileden teşekkül ettiğini aktarmaktadır. Bu kaynaklara ilaveten Selçuklular’ın Kınık boyundan geldiği Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lügati’t-Türk adlı eserinde de doğrulanmaktadır.55

Günümüz modern tarihçilerinden Z. Velidi Togan, Osman Turan, Faruk Sümer, İbrahim Kafesoğlu, S. G. Agacanov, Ali Sevim, Erdoğan Merçil gibi isimler de Selçukluların Kınık boyundan geldiklerinde hemfikirdirler.56 Görüldüğü üzere Selçukluların57 Kınık

50 Selçuk’un babası Dukak’ın “Temür-Yalıg” (Demir Yaylı) unvanı taşıdığına dair eski kaynaklarda bilgiler mevcuttur. Abû’l Farac, kuvvetinden dolayı ona “Demir Yaylı” unvanı verildiğini belirtir. Bkz: Gregory Abû’l-Farac, age, s. 292. Abû’l-Farac’ın yanında İbnü’l-Esir, Sadreddin Hüseyni ve diğer Orta Çağ kaynaklarının rivayetlerinde de Dukak, Selçuklu soyunun kurucusu olarak gösterilir. Geniş bilgi için bkz: Agacanov, Oğuzlar, s. 246–247; İbnü’l-Esir, age, C. VIII. , s. 76; Hüseynî, age, s. 1.

51 Abû’l-Farac, age, s. 292. 52 İbnü’l-Adim, age, s. 20.

53 Agacanov, Oğuzlar, s. 243–245; Turan, Selçuklular, s. 57–58. 54 İbnü’l-Esir, age, C. VIII. , s. 76.

55 Agacanov, Oğuzlar, s. 245; Hüseyni, age, s. 2.

56 Z. Velidi Togan, Umumî Türk Tarihine Giriş, Enderun Yay. , İstanbul 1981, s. 182; Turan, Selçuklular, s. 54; Sümer, Oğuzlar, s. 90; Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, s. 4; Agacanov, Oğuzlar, s. 246; Ali Sevim- Erdoğan Merçil,

Selçuklu Devletleri Tarihi, TTK Yay. , Ankara 1995, s. 15.

57 Oğuzname’nin Seyyid Lokman rivayetinde Selçukluların şeceresi “Tuğrul b. Mikâil b. Selçuk b. Dukak b.

Ertuğrul b. Lokman b. Toksurmuş İlçi b. Kereküçi Hoca” şeklindedir. Tarihçiler buradan hareketle Toksurmuş

İlçinin elçilik görevinde bulunduğunu, Keregüci Hoca’nın da çadır ustası olduğunu belirtirler. Z. Velidi Togan’da buradan hareketle Selçukluların atalarının asilzade kişiler olmayıp, avam tabakadan sanatkârlar olduğunu söyledikten sonra bunların zamanla alın terleri ile subaşılık görevine kadar yükseldiklerini belirtmiştir. Bkz: Togan, age, s. 183–185; Agacanov, Oğuzlar, s. 246–250. Fakat buna karşılık Osman Turan, Reşidü’d-din’in de eserinde Selçuk’un ataları olarak gösterdiği Toksurmuş ve Keregüci-hoca adlarının eski kaynakların hiçbirinde mevcut olmadığını bu yüzden tarihi bir kıymet taşımadığını ifade eder. Bkz: Turan, Selçuklular, s. 56

(23)

boyundan geldikleri gerek tarihi kayıtlardan, gerekse sikke ve damgalardan açıkça tesit edilebilmektedir.58

c-) Selçukluların Tarih Sahnesine Çıkışları

Oğuzlar X. Asırda Hazar denizinin doğusundan itibaren Sırderya (Seyhun)’nın orta bölgelerine kadar uzanan sahalarda yaşıyorlardı. Oğuzlar arasında yaşayan Kınık boyu da Sırderya suyuna yakın bir bölgede oturuyordu. Bu Yüzyılda Oğuz Devleti’ni yabgu59 unvanı taşıyan bir hükümdar idare etmekteydi. Cesurluğu, devlet işlerindeki mahareti ile tanınan ve Selçuklu ailesinin atası olan Dukak’ta Oğuz Devletin de önemli bir askeri ve siyasi mevkie sahipti. Bir gün Oğuz yabgusu, Türk kabilelerine (Hazarlar)60 ya da İslâm memleketlerine sefer tertip etme kararı alır. Bu sefere karşı çıkıp Yabgu ile münakaşa eden Dukak, Oğuz Yabgusunun kaba ve ağır sözler söylemesine karşın onu tokatlar ve başını yarar.61 Meselenin

büyümesi üzerine ileri gelen devlet adamlarının araya girmesiyle Yabgu ve Dukak barıştırılır. Bu olaydan sonra Dukak’ın şöhreti artar. Anlatılan bu olayda Dukak’ın İslâm beldelerine yapılacak olan sefere karşı çıkması, onun Selçuklulardan ilk Müslüman olan kişi olması ihtimalini akla getirmektedir.62 İbnü’l-Adim “Onlardan İslâmiyete ilk giren Tukak olmuştur” diyerek bunu doğrulamaktadır.63 Bunun aksine Sadreddin Hüseyni ve İbnü’l-Esir Selçuklu ailesinden İslâm’ı ilk kabul eden kişinin Selçuk olduğunu ifade ederler.64

Bu hadisenin olduğu sıralarda Dukak’ın Selçuk adında bir oğlu olmuş ve Selçuk 17– 18 yaşına geldiği zaman Dukak vefat etmiştir. M. Altay Köymen bu olayın tahmini 875–885 yılları arasında yani Karluklar’ın (Karahanlılar) toplu halde Müslüman olduğu bir dönemde vuku bulduğunu söyler. Dukak’ın ölümünden bir müddet sonra Selçuk şahsi meziyetlerinden dolayı “Sübaşı” (ordu kumandanlığı) görevine getirilmiş65 ve kısa sürede kuvvet ve şöhret kazanmıştır. Selçuk’un Oğuz Yabgusu ile bozuşması ve ondan ayrılmasında bu özelliğinin yanı sıra Yabgu’nun hatununun tahriki de rol oynamıştır.66 Yabgu’nun hatunu Selçuk’un

58 Kafesoğlu, Selçuklu Ailesi, s. 12.

59 Oğuz Türklerinin hükümdarına Yabgu denir. Bu kelime hükümdarın ünvanıdır. Bu kabileye hükümdar olan herkes bu ismi alır. Oğuz ve Karluk hükümdarlarına verilen bu unvan cebbûye, cebğûye şekillerinde de geçer. Bkz: İbn Fazlan, İbn Fazlan Seyehatnâmesi, Çev: Ramazan Şeşen, Bedir Yay. , İstanbul 1995, s.37.

60 Köymen, Büyük Selçuklu, C. I. , s. 1; Turan, Selçuklular, s. 61,65. 61 İbnü’l-Esir, age, C. VIII. , s. 76; Hüseyni, age, s. 1.

62 Turan, Selçuklular, s. 65. 63 İbnü’l-Adim, age, s. 11.

64 Hüseyni, age, s. 2; İbnü’l-Esir, age, C. VIII. , s. 77. 65 Köymen, Büyük Selçuklu, C. I. , s. 7,11.

66 Turan, Selçuklular, s. 66. (Bir gün Selçuk âdet gereğince Oğuz Yabgusu’nun sarayına gitmiş ve kraliçe (Hâtun) ile çocuklarını hiçe sayarak hükümdarın yanına oturmuştur. Genç kumandanın bu hareketi Hatun’a pek

(24)

şöhreti ve küstahlığı ile yükseldiğini ve halkın kendisine itaat edip boyun eğdiğini görünce ileride devlet için gaile çıkarabileceğini söyleyerek Selçuk’un halli için onu ikna etmiştir. Bunun üzerine Yabgu da Selçuk’u ortadan kaldırmak için çareler aramaya başladı.67 Tehlikeyi fark eden Selçuk gizlice yurdunu terk ederek kabilesiyle birlikte (Kınıklar), yanlarına çok miktarda at, deve, koyun ve sığır sürüleri alarak Cend68 havalisine gelmiştir.69

Cend bölgesi, İslâm ve Türk memleketlerinin birleştiği ve içinde Müslümanlarla Türklerin bir arada yaşadığı bir sınır şehri idi.70 Ayrıca burası yabgu idaresinin zayıf bulunması ve İslâmiyet’in yayılması dolayısıyla Selçuk için müsait bir bölge idi. Yabgunun Cend şehrinde hâkimiyeti sadece yılda bir defa gelen memurların vergi almasından ibaretti. Cend’e gelen Selçuk yeni dinin üstünlüğü ve cazibesi yanında onun sağlayacağı siyasi imkânları da çok iyi görmüş ve nitekim Cend’e varınca adamları ile istişare sonucunda “Yaşamak arzusunda bulunduğumuz bu ülkede halkın dinine (İslâmiyet’e) girmezsek kimse

bize katılmaz ve yalnız bir cemaat halinde kalmaya mahkûm oluruz”71 diyerek İslâm dinini

kabul etmiş ve burada bulunan Müslümanları, önceleri Oğuzlar’a ödemekte oldukları vergilerden kurtarmıştır.72 Selçuklular işgal ettikleri yaylakların yakınlarında yer alan Harezm’in73 Zandak şehri valisine de elçi göndererek kendilerine İslâm’ı öğretecek

ağır gelmiştir. Bundan sonra hatun, kocasına Selçuk’un daha işin başında bu şekilde küstahlık yaptığını, ilerde kendileri için problem oluşturacağını söyleyerek kocasını Selçuk bay’i ortadan kaldırmak için tahrik etmeye başlamıştır. Bkz: Köymen, Büyük Selçuklu, C. I. , s. 12–13.

67 Köymen, Büyük Selçuklu, C. I. , s. 12–13; İbnü’l-Esir, age, C. VIII. , s. 76.

68 İslâm coğrafyacıları bugün kü Kazakistan sınırları içerisinde yeralan Sırderya’nın aşağı kısımlarında Oğuzlar’ın yaşadığı üç şehirden bahsederler ki (Yengikent, Huvâre) bunlardan biri de Cend’dir. Cend şehri, Sırderya (Seyhun nehri) kıyısında bugün mevcut olmayan tarihi bir şehirdir. Cend, nehrin sağ kıyısında Harizm’e on günlük mesafede bugün kü Kızılorda şehrinin yakınında kurulmuştu. Barthold’a göre, ticari açıdan önem arzeden bu şehirler, Müslüman tüccarlar tarafından, daha önce Soğdlular’ın kurduğu kolonizasyon devam ettirilerek kurulmuştur. Bkz: Barthold, Orta Asya, s. 47–48; Abdülkerim Özaydın, “Cend”, DİA, C. VII. , İSAM Yay. , İstanbul 1993, s. 359; W. Barthold, Moğol İstilâsına Kadar Türkistan, Haz: H. Dursun Yıldız, TTK Yay. , Ankara 1990, s. 346–347.

69 Turan, Selçuklular, s. 66; Ramazan Şeşen, “Türklerin İslâmlaşması ve Ortaçağ Arap Dünyasındaki Rolleri”,

İbn Fazlan Seyehatnâmesi İçinde, Bedir Yay. , İstanbul 1995, s. 223; Istvan Vasary, Eski İç Asya’nın Tarihi,

Çev: İsmail Doğan, Ötüken Yay. , İstanbul 2007, s. 172. Melik-nâme müellifi, Selçuklu göçlerini Selçuk ile Baygu (Oğuz hanlarından biri) ararsında patlak veren geçimsizliğe ve rekabete bağlamıştır. Selçuk-nâme müellifi Zahireddin Nişapuri ise Selçuklular’ın sürülerinin beslenmesi için yeterli meralar bulamadıklarından dolayı Türkistan topraklarını terk ettiklerini yazmaktadır. Bu açıdan Selçuklular’ın göç etmelerini bir tek sebebe bağlamak yanlış olur. Göçlerin temelinde siyasi ve ekonomik sebepler rol oynamıştır. Bkz: S.G. Agacanov,

Oğuzlar, s. 260.

70 İbrahim Kafesoğlu, Türk-İslâm Sentezi, Ötüken Yay. , İstanbul 1999, s. 97.

71 Turan, Selçuklular, s. 66–67; Abû’l-Farac, age, C. I. , s. 293; Köymen, Büyük Selçuklu, C. I. , s. 21. 72 Barthold, Orta Asya, s. 83.

73 Harizm (Harezm, Harzem) Aral gölünün güneyindeki uzanan topraklara ve XIII. yüzyıla kadar burada yaşayan halka verilen isimdir. Önemli bir ticaret merkezi olan Harezm’in, Kaş, Gürgenç, Hive, Hezaresb en önemli merkezleridir. 1043 yılında Selçuklu hâkimiyetine giren Harzem, Selçuklularca tayin edilen valilerce yönetilmiştir. Bkz: Abdülkerim Özaydın, “Hârizm”, DİA, C. XVI. , İSAM Yay. , İstanbul 1997, s. 217,218.

(25)

Müslüman bilginler gönderilmesi isteğinde bulunmuşlardır. Zandak valisi74 onların isteğini yerine getirmiş ve elçiyle birlikte kıymetli hediyeler ve birde ulema heyeti göndermiştir. Selçuklular İslâm’ı kabul etmekle, muhtemelen Oğuz Yabgu Devleti’nin topladığı haraçlardan kurtulmak isteyen Cend halkının da desteğini almak istemişlerdir.75 Cend bölgesinde yabgu hâkimiyetinin zayıf bulunması sebebiyle Selçuk Bey burada kolaylıkla tutunmuş ve Yabgu’nun buradaki hâkimiyetine son vererek müstakil bir beylik kurmuştur. Kabilesi ile birlikte Müslüman olan ve “Melikü’l-gazi Selçuk b. Tukak” unvanını alan Selçuk Bey İslâm dünyasına girerek Karahanlı-Samani savaşlarında yardımı aranan bir kuvvet haline gelmiştir.76 Gerçekten de Karahanlı77 hükümdarı Hârun b. İlig Han78, Sâmâniler’in79 bir kısım topraklarını istilâ edince, Sâmâni hükümdarı, Selçuk’a haber gönderip yardım istemiş, Selçuk da adamlarını oğlu Arslan kumandasında yardıma göndermişti. Sâmânî hükümdarı, Hârun’a üstünlük sağladı ve işgal ettiği yerleri geri aldı.80 Sâmânî hükümdarı, Selçuk Bey’in yaptığı yardıma karşılık Buhara-Semerkant81 arasında Selçuklulara sürülerini otlatmaları için bir

74 M. Altay Köymen, şehir veya bölge ismi vermeksizin, Selçuk Bey’in Cend bölgesine geldikten sonra Samanoğulları uc valisinden kendilerine İslâmı öğretecek bir fâkih istediğini belirtir. Bkz: Köymen, Büyük

Selçuklu, C. I. , s. 22.

75 Abû’l-Farac, age, C. I. , s. 293; Barthold, Türkistan, s. 276; Agacanov, Oğuzlar, s. 263. 76 Turan, Selçuklular, s. 67–68.

77 9. yüzyıl ortalarından 13. yüzyıl başlarına kadar (840–1212) Orta Asya’da özellikle Maverâünnehir ve Doğu Türkistan’da hüküm sürmüş Türk soyuna mensup bir hanedanlıktır. Karahanlı tabiri, hanedanın kendisine taktığı bir isim değildir. Batılı oryantalistler tarafından ilk defa 1874’te kullanılmıştır. İslâm kaynaklarında Hakâniyye, Hâniyye, Âl-i Hâkan, Beytü’l-Hâniyye gibi isimlerle de anılan Karahanlılar için İlek(İlig) Hanlar ve Tabgaç Hanlar tabirleri de kullanılmaktadır. Fakat bugün yaygın olarak kullanılan isim Karahanlılardır.(Geniş bilgi için bkz: Abdülkerim Özaydın, “Karahanlılar”, DİA, C. XXIV. , İSAM Yay. , İstanbul 2001, s. 404–405; Ö. Soner Hunkan, Türk Hakanlığı, IQ Kültür Sanat Yay. , İstanbul 2007; Jürgen Paul, “Karahanlılar”, Türkler, C. IV. , Çev: Şeyda Yılmaz, YT Yay. , Ankara 2002, s. 460.) İslâmı korumak ve yaymak için mücadele eden Karahanlılar, Türkçe’yi edebi bir dil haline getirip ilk defa Türk-İslâm edebiyatını meydana getirmişlerdir. Bkz: Erdoğan Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, TTK Yay. , Ankara 1993, s. 30,32.

78 Karahanlı hükümdarlarından İlig Nasr Han (öl. 1012), o tarihlerde Abbasi Halifesi Kadir-Billah’ı metbu tanıyan ilk Karahanlıdır. 996 yılında Samani topraklarına giren İlig Han, 999 yılında Sâmâniler’in başkenti Buhara’yı zaptetmiş ve böylece Sâmâniler devleti fiilen ortadan kalkmıştır. Bkz: Özaydın, Karahanlılar, s. 406. 79 819–1005 yılları arasında Mâverâünnehir ve Horasan bölgesinde hüküm süren bir İslâm hânedanıdır. Adını Sâmân köyünün kurucusu Sâmân-Hudât’tan alan Sâmânîlerin menşei hakkında iki görüş (İranlı ya da Türk) bulunmakla birlikte, Türk asıllı olma ihtimali daha yüksektir. Mâverâünnehir’in bütünüyle İslâm hâkimiyetine girmesi Tahirîler ile Sâmânîler döneminde olmuştur. Bkz: Barthold, Türkistan, s. 225,227; Aydın Usta, “Sâmânîler”, DİA, C. XXXVI. , İSAM Yay. , İstanbul 2009, s. 64.

80 İbnü’l-Esir, age, C. VIII. , s. 77.

81 Günümüze ulaşan harabelerine Efrâsiyab (Alp Er Tunga) adı verilen Semerkant, bugün Özbekistan’da bulunan tarihi bir şehirdir. Ortaçağda ticaret yollarının kesiştiği noktada bulunması dolayısıyla Maverâünnehir bölgesinin dâima önde gelen şehirlerinden biri olmuştur. Türklerin yoğun olarak yaşadığı ve köleleri ile meşhur olan Semerkant, Karahanlılardan sonra 1074 ve 1089 yıllarında Sultan Melikşâh zamanında Büyük Selçuklu hâkimiyetine girmiştir. Bkz: Barthold, Türkistan, s. 88; İbn Havkal, “Kitâbü’l-Mesâlik Ve’l-Memâlik”,

Ortaçağda’da Türkler, Çev: Y. Ziya Yörükân, Gelenek Yay. , İstanbul 2004, s. 176; El-Ya’kubî,

“Kitâbü’l-Büldân”, Ortaçağda’da Türkler, Çev: Y. Ziya Yörükân, Gelenek Yay. , İstanbul 2004, s 340; Osman Aydınlı, “Semerkant”, DİA, C. XXXVI. , İSAM Yay. , İstanbul 2009, s. 481–483.

(26)

yurt82 vermiştir (986). Bu müsaadeye karşılık Selçuklular, Samanoğulları sınırlarını, dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı müdafaa edeceklerdi.83 Fakat Selçuk bu yurda göçmeden önce, takriben 20–30 yıllık bir mücadele hayatından sonra 107 yaşında Cend’de öldü (1007) ve orada defnedildi. Sultan Alparslan’ın Türkistan seferi esnasında, Cend’e varıp atası Selçuk’un mezarını ziyaret etmesi Selçuk’un orada öldüğünü ve defnedildiğini açıkça gösterir.84 Selçuklular’ın Cend’e göç etmeleri ve burada yapmış oldukları faaliyetler onların siyasi bir güç haline geldiklerinin bir göstergesidir. Selçuklu Devleti’nin temellerinin de burada atıldığını söylemek yanlış olmaz. Ancak bölgenin siyasi yapısında etkin bir şekilde rol almaya başlamaları Selçuk’un ölümünden sonra Mâverâünnehir’e göç etmeleriyle başlar.

Selçuk’un Arslan, Mikâil, Musa85 ve diğeri de küçük yaşta ölmüş olan dört çocuğu vardı.86 Gayr-i Müslimlerle yapılan bir savaş sırasında ölen en büyük oğlu Mikâil’in, Davut (Çağrı Bey) ve Muhammed (Tuğrul Bey) isimli çocukları dedeleri Selçuk tarafından yetiştirilmiştir. Önce Mikâil ardından da Selçuk’un ölümü üzerine Selçuklu ailesinin başına Yabgu unvanıyla Arslan geçmiştir.87 Bu sıralarda 17–20 yaşları civarında oldukları tahmin

edilen Çağrı ve Tuğrul ise, Oğuz devlet teşkilatı kaidelerine göre kendilerine bağlı Türkmenlerin başında birer bey idiler.88

Selçuklular Arslan Yabgu idaresinde Mâverâünnehir’e indikleri zaman müttefikleri Samanoğulları Devleti ortadan kalkmış (1005), Buhara ve Semerkant bölgesi de Gaznelilerle89 anlaşmış olan Karahanlılar’ın eline geçmişti. Ona rağmen Selçuklu güçlerinden

82 Burası Maverâünnehir’de Buhara’nın kuzeydoğusunda “Nur-ı Buhara” (Nur kasabası) olarak isimlendirilen bölgedir. Bkz: Hüseyni, age, s. 2; Köymen, Büyük Selçuklu, C. I. , s. 35; Jean Paul Roux, Orta Asya Tarih ve

Uygarlık, Çev: Lale Arslan, Kabalcı Yay. , İstanbul 2006, s. 248.

83 Köymen, Büyük Selçuklu, C. I. , s. 35. 84 Turan, Selçuklular, s. 69; Roux, age, s. 248.

85 Selçuk’un oğullarının Yahudi isimler taşıması, Selçukluların eskiden Musevî olduğu ya da olabileceği ihtimalini akla getirmektedir. Osman Turan’a göre bu Zekeriya Kazvini’nin “Oğuzlar’ın bir ibadethânesi” ifadesinin delil kabul edilmesi ve bu ibadethanenin de havra kabul edilmesinden kaynaklanmıştır. Selçukluların, İslâmiyetten önce çok açık bir şekilde Gök-tanrı dininde oldukları bilinmektedir. Bu isimlerin kullanılması, Hazarlarla ticari ve kültürel ilişkiler neticesinde konulmuş olsa gerek. Bkz: Turan, Selçuklular, s. 60.

86 İbnü’l-Esir ve İbn Kesir’e göre Selçuk’un Arslan, Mikâil ve Musa adlarında üç oğlu vardı. Bkz: İbnü’l-Esir,

age, C. VIII. , s.77; İbn Kesir, age, C. XII. , s. 138. Râvendî ve Hamdullah Müstevfi’ye göre Selçuk’un dört oğlu

(Mikâil, Musa Yabgu, İsrail, Yunus) vardı. Sadreddin Hüseyni’de Selçuk’un dört oğlu (Mikâil, Musa, İsrail (Arslan) Yabgu, Yınal) olduğunu söyler. Bkz: Râvendî, age, C. I. , s. 86; İbrahim Kafesoğlu, “Selçuk’un Oğulları ve Torunları”, Türkiyat Mecmuası, S. XIII. , İstanbul 1958, s. 118. Müsameretü’l-Ahbar’da ise Selçuk’un İsrail, Mikâil, Musa, Yunus ve Ahmed olmak üzere beş oğlundan bahsedilir. Bkz: Kerimü’d-din Mahmud Aksarayi, Müsameretü’l-Ahbar, Çev: Mürsel Öztürk, TTK Yay. , Ankara 2000, s. 6.

87 Köymen, Büyük Selçuklu, C. I. , s. 31–32; Sümer, Selçuklular, s. 365–366.

88 Coşkun Alptekin, “Büyük Selçuklular”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, C. VII, Çağ Yay. , İstanbul 1989, s. 95.

89 Adını Gazne şehrinden alan hânedana Yemîniler ve Sebük Teginîler’de denilir. 963–1186 yılları arasında Horasan, Afganistan ve Kuzey Hindistan’da hüküm süren Müslüman-Türk hânedanıdır. Gazneliler’in Türk ve İslâm tarihinde ki başlıca rolü, Kuzey Hindistan fütuhatına yol açarak İslâm dinine Pencap’ta güçlü bir dayanak noktası sağlamaları ve daha sonraki Hindistan fetihlerine zemin hazırlamış olmalarıdır. Hint dünyasıyla

(27)

çekinen Karahanlı Nasr Han Selçuklularla anlaşmak istemiş fakat karşılıklı güvensizlik buna müsaade etmemiştir.90

XI. yüzyılın ilk çeyreğinde Selçuklular, Horasan ve Meverâünnehirde tutunabilmek için Gaznelilere ve Karahanlılara karşı mücadele verdiler. Sâmânîler’in mirasına konmak isteyen Gazneli Mahmut ile Karahanlı hükümdarı Yusuf Kadir Han, bölgede giderek güçlenen Selçuklular’a karşı müşterek hareket etmek için anlaşırlar (1025). Yapılan anlaşma ile Ali Tegin91 meselesi halledilecek ve Selçuklular Horasan’a nakledilecekti. Bu sırada müttefik halinde bulunan Ali Tegin ve Arslan Yabgu bu iki devletin kuvvetleriyle başa çıkamayacaklarını anlayınca çöllere kaçtılar.92 Sultan Gazneli Mahmut Selçuklular’a bir elçi göndererek anlaşma niyetinde olduğunu, kendileriyle dostluk kurmak istediğini bildirdi. Hukuken Selçuklular’ın lideri konumunda bulunan İsrail (Arslan Yabgu) arkadaşları ile birlikte Sultan Mahmut’a gitti. Arslan Yabgu’ya gerekli izzet ve ikramda bulunan Sultan Mahmut, ziyafet esnasında onu yakalatarak Hindistan’daki Kalencer kalesine hapsetmiştir. Yedi yıl Kalencer kalesinde kalan Arslan Yabgu yedi yılın sonunda burada ölmüştür (1032).93

d-) Devletin Kuruluşu

Arslan Yabgu’nun ölümünden sonra Tuğrul ve Çağrı Bey’ler Selçukluların rakipsiz fiili reisleri olmakla beraber Türk devlet geleneği açısından hukuki reisleri amcaları Musa (İnanç) Yabgu olmuştur. Gün geçtikçe kuvvetlenen Selçukluların tehlike teşkil edeceğini düşünen Karahanlı Ali Tegin, Tuğrul ve Çağrı Beylere birbiri arkasına elçiler göndererek onları Semerkant bölgesinde fetihlerde bulunmaları için davette bulundu. Selçuklular Ali Tegin’in teklifinde samimi olmadığını ve kendisine güvenmedikleri için onun teklifini geri çevirdiler. Amacına ulaşamayan Ali Tegin bu sefer Musa Yabgu’nun oğlu Yusuf’u yanına davet ederek geniş topraklar karşılığında bütün Türkmenler’in reisliğini vereceğini vaat etti. Fakat Yusuf buna taraftar olmayınca Ali Tegin’in emri ile Karahanlı kumandanlarından Alp

doğrudan temas kurarak Pakistan Devletinin kurulmasında da birinci derecede rol oynamışlardır. Bkz: Erdoğan Merçil, “Gazneliler”, DİA, C. XIII. , İSAM Yay. , İstanbul 1996, s. 480, 483.

90 Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, s. 12.

91 Kaynakların Afrasyâb menşeine dayandırdığı Türk Hakanlığı (Karahanlılar) hanedanının bir mensubu ve Hasan b. Süleyman İlig b. Satuk’un oğludur. Ali Tegin (?-1034), İlig Hanlar hanedanından Maverâünnehir emiri olup yaklaşık otuz yıl Mâverâünnehirde bulunmuştur. 1002-1003’de Mâverâünnehir’de Samâniler’in ortadan kaldırılması olaylarında ilk defa tarih sahnesine çıkmıştır. Karahanlılar ve Gazneliler arasında bir denge unsuru olan Ali Tegin’in devleti onun ölümünden sonra oğulları tarafından uzun süre yaşatılamamıştır. Bkz: W. Barthold, “Ali Tegin”, İA, C. I. , MEB Yay. , İstanbul 1979, s. 358; Ö. Soner Hunkan, “Mâverâünnehir’de Ali Tegin Oğulları: Kutlug Ordu Devleti (1020–1041)”, Bilig, AYÜ Yay. , Ankara 2007, S. 40, s. 35,40.

92 Turan, Selçuklular, s. 90; Barthold, Ali Tegin, s. 358; Togan, age, s. 188–189. 93 Râvendî, age, C. I. , s. 87–89.

(28)

Kara tarafından bir baskın sonucunda öldürüldü. 94 Ali Tegin’in bu hareketine karşı Tuğrul ve Çağrı Bey’ler idaresindeki Selçuklular 1030 yılında Karahanlılar üzerine yürüyerek Alp Kara’yı öldürmek suretiyle intikamlarını aldılar.95 Buna rağmen Ali Tegin, Selçuklular ile olan mücadelesini bırakmamış ve Selçukluları yerlerinden etmiştir. Yurtlarını terk etmek zorunda kalan Selçuklular 423 (1032)’de 15.000 çadır halinde Harezm’e doğru göç etmek zorunda kalmışlardır.96 Fakat Harezm’e gelen Selçuklular burada da eskiden beri düşmanlığı bulunan Cend hâkimi Ebu’l-Fevaris Şah-melik’in taarruzuyla karşılaştılar. Şah-melik ani bir baskın sonucunda Selçuklulara ağır kayıplar vererek onların Harezm’den Ceyhun’a geçmelerine sebep olmuştur. Lâkin kısa süre sonra tekrar yurtlarına dönmüşlerdir.

Bir taraftan Şah-melik’in baskısı, diğer taraftan Ali Tegin’in ölümünden (1035) sonra oğullarının baskısı Selçukluları zor durumda bıraktı. 1032 yılında da Arslan Yabgu’nun Kalencer kalesinde ki ölümü Selçukluların Horasan’a geçmelerine neden olduğu gibi Selçuklu-Gazneli ilişkilerini de bozdu.97 1035 yılında Ceyhun ırmağını geçerek Merv, Serahs

ve Ferava’ya doğru ilerlediler.98 Buraya geldikten sonra Gazneli Sultan Mesut’a99 bir mektup

yazarak ülkesinde bozgunculara karşı savaşacaklarına ve yapacakları hizmetler dolayısıyla bu bölgelerin kendilerine verilmesini istediler. Fakat Sultan Mesut, gönderilen elçileri tevkif edip Selçuklular üzerine ordu sevketti. Nesâ’da100 yapılan savaş sonucunda (Haziran-Temmuz 1035) mağlup durumda olan Selçuklular Gazneliler’in ganimet yüzünden birbirlerine girmesiyle ani bir baskınla onlara ağır bir darbe indirdiler. Sultan Mesut Selçukluların isteklerini yerine getirmediğinden dolayı pişman olmuş ve Selçukluların isteklerini yerine

94 Köymen, Selçuklu Devri, s. 34–35; Kafesoğlu Selçuklu Tarihi, s. 17–18.

95 Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan bu savaştan önce 1 Muharrem 420 (20 Ocak 1029) tarihinde doğmuştu. Selçuklular Alparslan’ın doğumunu uğur saymışlardır. Bkz: İbnü’l-Esir, age, C. VIII. , s. 79.

96 Turan, Selçuklular, s. 93.

97 Selçukluların Gazneli topraklarına girdiğini öğrenen Gazneli veziri Ahmed b. Abdüssamed, “Bugüne kadar işimiz çobanlarla idi, şimdi ülkeler zapteden beyler geldi”; diğer bir devlet adamı da, “Horasan elden gitti” diyerek Selçuklulardan çekindiklerini ve üzüntülerini dile getirmişlerdir. Bkz: Sümer, Selçuklular, s. 367. 98 Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, s. 22.

99 30 Nisan 1030 yılında Gazneli Mahmut’un ölümünden sonra yerine sağlığında halef gösterdiği küçük oğlu Mehmet geçmesine rağmen bunu kabul etmeyen büyük oğlu Mesut, kardeşinin üzerine yürüyerek tahtı ele geçirmiştir. (Bkz: Köymen, Selçuklu Devri, s. 35.) Ayrıca Sultan Mahmut’un ölümü, Gazneliler’in Orta-Asya ve Horasan’daki hâkimiyetleri için felaket olmuştur. Mahmut’un askeri dehası sayesinde baş kaldıramayan Gazneli rejimi aleyhtarları Mesut’un idaresi zamanında harekete geçmişlerdir. Bkz: B. Zahoder, “Selçuklu Devletinin Kuruluşu Sırasında Horasan”, Çev: İsmail Kaynak, Belleten, C.XIX. , S. 76, TTK Yay. , Ankara 1955, s. 513. 100 Gazneli Sultan Mesud, Selçukluların ortaya çıkardığı gaileleri önlemek adına 1035 yılında Beğ-toğdı kumandasında büyük bir orduyu Selçuklular üzerine sevketmiştir. Gazneliler önce Selçuklu öncü birliklerini bozguna uğratmışlarsa da Hisar-ı tak (Nesa) denilen mevkide Selçuklular büyük bir zafer kazandı. Selçuklular büyük bir devlete karşı ilk defa büyük bir zafer kazanarak çok miktarda ganimet elde etmişlerdir. Selçuklular bu zaferden sonra üzerinde yaşadıkları topraklara hâkim olmak hakkını kılıçlarıyla elde etmişler ve meşru kuvvet haline gelmişlerdir. Geniş bilgi için bkz: Turan, Selçuklular, s. 94–96; Köymen, Büyük Selçuklu, C. I. , s. 212– 222.

(29)

getirerek anlaşmak durumunda kalmıştır.101 Bu zaferle birlikte Selçuklular bağımsızlığa giden yolda önemli bir adım atmış oldular. Selçuklular yeni yurtlarında zamanla çoğalıyor ve giderek kuvvetleniyorlardı. Anlaşma yapılmasına rağmen her iki taraf ta birbirine güvenmiyordu. Kısa bir süre sonra Türkmen akınları tekrar başlamıştı.102 Selçuklu beyleri Sultan Mesut’a bir elçi göndererek yurtlarının darlığından ve halklarının çokluğundan şikâyet ederek Merv103, Serahs ve Bâverd şehirlerinin de kendilerine verilmesini istediler.104 Bunun üzerine Sultan Mesut Türkmenleri Horasan’dan tamamen çıkarmak amacıyla Selçuklular üzerine büyük bir ordu sevketti. Serahs105 yakınlarında Talhâb denilen yerde yapılan savaş (1038) sonucunda Gaznelilere ikinci kez ağır bir darbe vuruldu. Bu savaşla birlikte Horasan bölgesi106 tamamıyla Selçukluların hâkimiyeti altına girdi. Böylece Çağrı Bey Merv’e, Musa Yabgu Serahs’a, Tuğrul Bey ise Nişabur’a107 sahip oldu. Merv’de Çağrı Bey adına hutbe okunurken Nişaburda da İbrahim Yınal “es-sultanü’l-muazzam” unvanıyla Tuğrul Bey adına hutbe108 okuttu. Böylece bağımsızlıklarını ilân eden Selçuklularda Tuğrul Bey sultan olurken

101 İbnü’l-Esir, age, C. VIII. , s. 79–80.

102 S. Grigoreviç Agacanov’un aktardığına göre, Türkmenler’in göç etme nedenini Bizanslı tarihçi Niketas Khoniates, “Zengin hayvan sürülerine sahip olan Selçuklular, mera ve yaylaklara ihtiyaç duymaktaydılar ve bu

yüzden onlar aileleriyle birlikte yurtlarını terk ediyorlardı.” şeklinde açıklar. Bkz: Agacanov, Oğuzlar, s. 314–

315.

103 Türkmenistan’da bulunan ve Mervüşşahcân da denilen Merv, Ortaçağ’ın siyasî, idarî, ticarî ve kültürel açılardan önde gelen şehirlerinden biridir. Merv parlak dönemlerinden birini Selçuklular zamanında yaşamıştır. Çağrı Bey’in idare merkezi olan şehir, Horasan’ın idaresiyle görevlendirilen Selçuklu şehzadelerinin merkezi haline gelmiştir. Sultan Sencer dönemiyle (1118–1157)birlikte Büyük Selçukluların başşehri olmuştur. İbn Havkal, Kitâbü’l-Mesâlik, s. 142; Osman Gazi Özgüdenli, “Merv”, DİA, C. XXIX. , İSAM Yay. , Ankara 2004, s. 221–222.

104 Turan, Selçuklular, s. 96.

105 Horasan bölgesinde bulunan Serahs, günümüzde İran, Afganistan ve Türkmenistan sınırları içerisinde bulunan tarihî bir şehirdir. Selçuklular, Horasan bölgesine geldikten sonra ilk yurt edindikleri yerlerden biri Serahs olmuştur. gaznelilerle yapılan Dandanakan savaşı da Serahs-Merv arasında susuz bir çölde yapılmıştır. Bkz: Yüksel Sayan, “Serahs”, DİA, C. XXXVI. , İSAM Yay. , İstanbul 2009, s. 539–540.

106 Başlarında Tuğrul Bey bulunan Selçuklu Türkleri 1038–1040 yılları arasında hâkim oldukları Horasan’a yerleşmişlerdir. Bkz: Ephrem-Isa Yousıf, Süryani Vakanüvisler, Çev: Mustafa Aslan, Doz Yay. , İstanbul 2009, s. 171.

107 İlk İslâmi devirde Ebreşehr ve İranşehr adlarıyla anılan Nişâbur, Ortaçağ’da Horasan bölgesindeki en önemli şehirleriden biri olup Hindistan ve Orta Asya’dan batıya giden ticaret yollarının kavşağında bulunuyordu. Tâhiriyye sülâlesi ile birlikte Horasan’ın merkezi durumuna gelen Nişabur, zamanla büyümüş ve ekonomisi canlanmıştır. Selçuklu sultanı Tuğrul Bey’in Nişaburu almasıyla (1040) birlikte şehir, Selçukluların idare merkezi olmuş ve 1154 Oğuz istilasına kadar burayı ellerinde bulundurmuşlardır. Bkz: İbn Havkal,

Kitâbü’l-Mesâlik, s. 140,142; Zahoder, agm, s. 499; Osman Gazi Özgüdenli, “Nişabur”, DİA, C. XXXIII. , İSAM Yay. ,

İstanbul 2007, s. 149–150; Erdoğan Merçil, “Büyük Selçuklular Devrinde İpek Yolu Üzerinde Bir Şehir: Nişabur”, Dünden Bugüne İpekyolu, Ötüken Yay. , İstanbul 2008, s. 130.

108 İslâm devletlerinde tahta çıkan hükümdarın meşruiyet kazanmasının şartlarından biri de halife adına hutbe okutmaktı. İslâm dünyasında genellikle Abbâsi ve Fâtımî halifeleri adına hutbe okunmuştur ki bu durum Şiîlik ve Sünnîliğin siyasi otoritede etkili olduğunu gösterir. Karahanlı, Gazneli ve Selçuklu sultanları Sünnî olmalarından dolayı Abbâsi halifeleri adına hutbe okutmuşlardır. Okunan hutbe’de önce halifenin ardından da sultanın adı bütün unvan ve lâkabları zikredilir. Bkz: M. Altay Köymen, “Alparslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı ve Hayatı”, AÜDTCF TAD. , C. IV. , S. 6–7, AÜ Basımevi, Ankara 1966, s. 13; Ahmet Çaycı,

Selçuklularda Egemenlik Sembolleri, İz Yay. , İstanbul 2008, s. 54; Mustafa Baktır, “Hutbe”, DİA, C. XVIII. ,

Referanslar

Benzer Belgeler

Anadolu Selçuklu Devleti, Büyük Selçuklu Devleti‟nin Malazgirt Savaşına müteakip olarak Anadolu‟ya ayak basmasından 6 yıl sonra İznik‟e kadar ilerleyen Selçuklu komutanı

Selçuklu İmparatorluğu (1040-1157) Türklerin kurmuş olduğu yüze yakın siyasi teşekkül arasında yer alan dört büyük imparatorluk (Hun, Göktürk, Selçuklu,

1071'deki Malazgirt Savaşı'ndan sonra Türkler'in yerleşmeye başladığı Anadolu toprakları, 1308'e kadar varlığını sürdüren Anadolu Selçuklu Devleti'nin

Varlık, adem/yokluk, hal (varlıkta ara durum), mahiyet alt başlıklarının işlendiği bu bölümde Semerkandi’nin varlık hakkında yaptığı tanımı,

Melikşah’ın kumandanlarından Aksungur’un oğlu olan Zengi, Irak Selçuklu sultanı Mahmud tarafından iki oğluna atabey ve Musul’a vali olarak tayin edilmişti (1127)..

şimalinde Şeyh Hâmidi Aksarayı mahallesinin üst tarafında tımarhane mahallesindedir. El-- yevm burada duvarları tuğladan inşa edilmiş bir harabe görülüyor. Vaktile burada

Mu„izzî‟nin, Dîvân‟da adına övgüde bulunduğu ve kaynaklarda hakkında çok fazla bilginin olmadığı şahsiyetlerden biri de Sultan Melikşâh ile

Malazgirt Savaşından sonra Anadolu içlerine taarruz eden Anadolu Selçukluları, Büyük Selçuklu Devletini kuran Tuğrul ve Çağrı Bey’lerin amcası Arslan Yabgu’nun