• Sonuç bulunamadı

İbrahim Ta'ib Divanı (inceleme-metni)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İbrahim Ta'ib Divanı (inceleme-metni)"

Copied!
417
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI

ESKİ TÜRK EDEBİYATI BİLİM DALI

İBRÂHÎM TÂ>İB DÎVÂNI

(İNCELEME-METİN)

Erol GÜNDÜZ

DOKTORA TEZİ

Danışman

Prof. Dr. AHMET SEVGİ

(2)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ……….………7

KISALTMALAR……….………….9

GİRİŞ……….……….10

İBRAHİM TÂ>İB’İN YAŞADIĞI DÖNEME GENEL BİR BAKIŞ…….……11

İBRAHİM TÂ>İB’İN YAŞADIĞI DÖNEMDE MALATYA………...14

I. BÖLÜM……….…..16

İBRAHİM TÂ>İB, EDEBÎ ŞAHSİYETİ VE ESERLERİ……….…….17

A. İBRAHİM TÂ>İB’İN HAYATI……….……17 1.Adı ve Mahlâsı………...17 2.Doğum Tarihi……….…….18 3.Doğum Yeri………...19 4.Öğrenimi……….……19 5.Mesleği………... 20 6.Ailesi……….…..20

7.Şairin Fizikî Özellikleri……….……….….20

8.Şairin Hayatıyla İlgili Diğer Bilgiler……….….22

9.Ölümü……….………24

B. ŞAHSİYETİ……….………. 25

1.Şahsiyeti……….……….25

2.Edebi Şahsiyeti………..………..27

a. Şiir ve Şair Hakkındaki Görüşleri………..……….29

b. Dil ve Üslûb Özellikleri……….….………32

c. Divandaki Edebî Sanatlar………..………. 39

d.Divandaki Atasözleri ve Deyimler………..……….43

d.1. Atasözleri………..………43

d.2. Şairin Özlü Sözleri………..……..44

e.2. Deyimler………..……….44

f. Tâ>ib’in Etkilendiği Şairler………..…... 49

C. İBRAHİM TÂ>İB’İN ESERLERİ………..…...55

1. Birinci Divan………..……...56

2. İkinci Divan ………..……....61

3. İki Divan Arasındaki Benzerlikler………..……...62

II. BÖLÜM………..……...64

(3)

İBRAHİM TÂ>İB DİVANI’NIN İNCELENMESİ………65

A. DİVAN’IN ŞEKİL ÖZELLİKLERİ………. 65

1. Nazım Şekilleri………..65 a. Musammatlar………..66 a.1. Murabbalar………..66 a.2. Muhammesler……….………….66 a.3. Müseddesler…………..………..66 b. Gazeller……….67 c. Müstezadlar………...67 d. Nazmlar……….……....68 e. Müfredler……….………..68 f. Tarihler………..69 2. Vezin………...69 3. Kafiye ve Redif………...70

B. DİVAN’IN MUHTEVASINDA DİKKAT ÇEKEN ÖZELLİKLER………75

1. Dinî ve Tasavvufî Unsurlar……….……...75

a. Dinî Unsurlar……….…………75 a.1. Allah……….………..75 a.2. Kitaplar……….…………..78 a.3. Âyetler……….………...78 a.4. Hadisler……….………...79 a.5. Melekler……….80 a.6. Peygamberler……….………….80 Âdem……….…………...80 Nûh……….……….81 Süleymân……….………81 Eyyûb……….……….81 İbrâhîm……….……...82 Ya<kûb……….……...82 Yûsuf……….………..82 Mûsâ……….……... 82 Îsâ………...83 Hz. Muhammed……….………….83

a.7. Halifeler ve Sahabeler……….…………...83

Hz. Ali……….…………...83

Hz. Hasan ve Hz. Hüseyn……….………… 84

(4)

Ehl-i Beyt……….…………..84

a.8. Diğer Dini Unsurlar………..…………..84

Câmi<……….….……….84 Mescit……….….………84 Mahşer……….….……...84 Cennet……….….……...85 Cehennem……….….…….85 Ka<be………...………85 İman………..……..86 Miraç………..……….86 Hicret………...………86 Elest Bezmi………..…...86 Zekat………..…….86 Ahiret………..……86 Şehâdet, Şehitlik………..…...87 Cin……….…..……87 Kerbela………...…….87 Gusül……….…..……87 b. Tasavvufî Unsurlar………...……87 2. Rindlik ve Zâhidlik………...……..90 3. Aşk………...……...91 4. Toplum ve Kültür………93 a. Kişiler………..93

a.1. Hükümdar, Devlet Adamı ve Düşünürler…………...……….93

İbrâhîm Edhem……….94

Cem………..94

Nemrûd………94

İskender ve Dârâ………..94

Dahhâk……….………94

a.2. Tarihi ve Efsanevi Kişiler,Yerler……….94

Rüstem-i Zâl, Nerimân……….………94 Lokman………95 Behrâm-ı Gûr………...95 Hallâc-ı Mansûr………...95 Hurrem……….95 Kaf Dağı………...96 3

(5)

a.3. Hikaye Kahramanları……….………..96

Leylâ ile Mecnûn……….………96

Ferhâd ile Şîrîn……….………….. 96 b. Kavimler ………..…………..97 Acem………..………….97 Arap………..………..97 Tatar……….……….. 97 Hindu………. 98 Habeş………..98 <Ad Kavmi………..98 c. Ülkeler, Şehirler………..98 Yedi İklim………...98 İran………..98 Bedahşan……….99 Ken’an……….99 Bağdad………99 d. Nehirler, Vadiler,………98

Irmaklar; Ceyhun, Seyhun, Dicle………...99

Vâdî-i Sebber………100 e. Sosyal Hayat……….100 e.1. Giyim-Kuşam………100 e.2. Yiyecek-İçecek………. 101 e.3. Eşya………... 101 e.4. Tıp-Hastalık………...102 e.5. Eğitim-Okul………...103 e.6. Bayram………..103 e.7. Alışveriş-Ticaret………104 e.8. Meslekler………...104 e.9. Ziraat……….104 e.10. Misafir……….105 e.11. Asker……….. 105 5. İnsan………106 a. Sevgili……….106 a.1.Saç………107 a.2. Yüz………..107 a.3. Yanak………..108 4

(6)

a.4. Kaş………109

a.5. Göz………109

a.6. Kirpik………110

a.7. Gamze………...110

a.8. Ben………111

a.9. Ayva Tüyleri……….112

a.10. Ağız……….112 a.11. Diş………...113 a.12. Dudak………..113 a.13. Boy………..114 b. Âşık………..114 b.1. Gönül………115 b.2. Ten………115 b.3. Can………116 b.4. Gözyaşı……….116 b.5. Sine………...117 c. Rakîb………117 c.1. Düşman………118 c.2. Acımasız ………..118 c.3. Samimiyetsiz………118 c.4. Kıskanç……….119 c.5. Kötü………..119 6. Tabiat …..………119 a. Kozmik Âlem………...119

a.1. Felek, Çar4………119

a.2. Ay………..120

a.3. Güneş………120

a.4. Yıldızlar, Burçlar………..121

b. Zaman………..121

b.1. Mevsimler……….121

b.2. Aylar……….121

b.3. Günler………...122

c. Anâsır-ı Erba<a(Dört Unsur)………..122

c.1. Su……….122

c.2. Toprak………..123

c.3. Hava……….123

(7)

c.4. Ateş………..123

d. Hayvanlar………124

d.1. Kuşlar………...124

d.2. Dört Ayaklı Hayvanlar……… 125

d.3. Sürüngen, Balık, Böcek ve Diğer Hayvanlar………...125

e. Bitkiler……….126

e.1. Ağaç Çeşitleri………...126

Servi……….126

<Ar<ar………126

Şimşad………..127

Tuba………..127

e.2. Çiçek ve Çeşitleri………..127

Gül, gonca………127 Lale………..128 Yasemin………...128 Menekşe………...128 Nergis………...129 Şükûfe………..129 Sünbül………..129 Şebboy……….129 Reyhan……….130 f. Eşya……….130 SONUÇ………...131 BİBLİYOGRAFYA………133 III. BÖLÜM………137 1. Nüshanın Özellikleri………..138

2. Metin Oluşturmada Tutulan Yol………141

3. Transkripsiyon İşaretleri………144

METİN………...145

DİZİN……… 342

TIPKIBASIM………. 433-493

(8)

ÖN SÖZ

Klasik Türk edebiyatı, edebiyat tarihimiz içinde yedi yüz yıla yakın bir süre varlığını sürdürmüştür. Bu zaman dilimi içerisinde kuşkusuz pek çok edebî eser verilmiştir. Ancak alfabe değişikliği nedeniyle geçmişteki edebiyat kültüründen günümüz insanı yeteri kadar istifade edememektedir. Yapılan transkripsiyon ve tahlil çalışmaları söz konusu problemin çözümüne önemli ölçüde katkı sağlamaktadır.

Bugüne kadar yapılan çalışmalar daha çok Klasik Türk edebiyatının önde gelen şairleri ve bu edebiyatın olgunluk dönemleriyle ilgilidir. Son dönemlerde ikinci, üçüncü derecedeki şairler ve eserleriyle ilgili çalışmalar da yapılmaktadır. 19. yüzyıl, bu edebiyatın en zayıf dönemi ve son yılları olduğu için araştırmacılar tarafından yeteri kadar önemsenmemiş ve bu asırda verilen eserlerle ilgili fazla bir çalışma yapılmamıştır. Edebiyat tarihimizin tam olarak açığa kavuşması ve Klasik Türk edebiyatının son durumunun ortaya konması için bu dönem eserlerinin de incelenmesi gerekmektedir.

Klasik Türk edebiyatı, genellikle saray çevresinde gelişen bir edebiyat olarak bilinmesine rağmen, bu alanda İstanbul dışında yetişen pek çok şairin de olduğu, yapılan çalışmalar neticesinde görülmüştür. Bu çalışmamızın konusu da İstanbul dışında, Malatya’da yetişmiş bir şair olan İbrahim Tâ>ib’in Divanı’dır. Eser incelendiğinde şairin en çok, kendisi gibi İstanbul dışında yetişmiş ve Klasik şiirin en büyük şairlerinden olan Fuzûlî’nin tesirinde kaldığı söylenebilir.

Şairin, şimdiye kadar tespit edilebilen iki Türkçe divanı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Almanya Millî Kütüphane Türkçe Yazmaları bölümündedir. Bu divan, şairin eserleriyle ilgili bölümde tanıtılmıştır. İkincisi ise Ankara Millî Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu’nda yer almaktadır. Her iki eser de tek nüshadır. Bu çalışma, şairin ikinci divanıyla ilgilidir.

(9)

Çalışmamız; giriş, üç ana bölüm ve dizinden oluşmaktadır.

Girişte, şairin yaşadığı dönem, dönemin edebi özellikleri ve şairin yaşadığı dönemde Malatya’nın durumu ile ilgili bilgilere yer verildi.

Birinci bölümde, şairin hayatı ve eserleriyle ilgili bilgiler bulunmaktadır. Şair hakkında dönemin kaynaklarında herhangi bir bilgiye rastlanmadığından verilen bilgiler, şairin kendi yazdığı dibace ve şiirlerinden elde edilen bilgilerle sınırlı kalmıştır. İstanbul’dan uzak olmasının yanında, pek de güçlü bir şair olmaması, Tâ>ib’in tezkirelerde yer almayışının nedeni olarak düşünülebilir.

İkinci bölümde, divanın incelemesi yapılmıştır. Divandaki şiirlerin nazım şekilleri, muhtevası, dil ve üslup özellikleri, şiirlerde yer alan insan, toplum ve tabiatla ilgili unsurlar bu bölümü oluşturmaktadır. Divanın tahlili niteliğinde olan buradaki bilgilerle eserin içeriğini ve İbrahim Tâ>ib’in edebî şahsiyetini ortaya koymaya çalıştık. Bölümün sonunda bibliyografya ve sonuç yer almıştır.

Üçüncü bölümde ise divanın nüsha tanıtımı, metnin oluşumunda tutulan yolla ilgili bilgiler ve eserin transkripsiyonlu metni yer almaktadır. Çalışmamızın sonunda, metin bölümünde yer alan şiirlerdeki bütün kelime ve tamlamaların şiir ve nazım birimi numaraları belirtilerek dizini yapılmıştır.

Bu tür çalışmalarda eksik ve kusurlar olabileceğinden, bunların hoş görüleceğine ve yapılacak tenkitlerin yol gösterici olacağına inanmaktayım. Çalışmamı yaparken engin bilgi ve tecrübelerinden istifade ettiğim kıymetli hocalarım; Prof. Dr. Emine YENİTERZİ’ ye, Yrd. Doç. Dr. Semra TUNÇ’ a, benden yardımlarını esirgemeyen Yrd. Doç. Dr. Dr. Erol ÇÖM’ e ve çok büyük bir sevgi, hoşgörü ve sabır göstererek çalışmalarıma yön veren değerli hocam Prof. Dr. Ahmet SEVGİ’ ye sonsuz teşekkürler ediyorum.

(10)

KISALTMALAR

age. : adı geçen eser b. : Beyit bk. : Bakınız C. : Cilt Dzl. : Düzenleyen F. : Fert, Müfred G. : Gazel Hzl. : Hazırlayan İÜ : İstabbul Üniversitesi

KTB : Kültür Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Ktp. : Kütüphane Mb. : Murabba Md. : Müseddes Mm. : Muhammes Mt. : Müstezad N. : Murabba[Nazm] Mtb. : Matbaa

MEB : Milli Eğitim Bakanlığı

Nu : Numara

öl. : Ölüm s. : Sayfa S. : Sayı

SBE : Sosyal Bilimler Enstitüsü T. : Tarih Manzumesi

TDV.İA. : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi TDK : Türk Dil Kurumu

tz. : Tezkire Ünv. : Üniversite vr. : Varak vd. : ve diğerleri

YLT : Yüksek Lisans Tezi Yay. : Yayınları

(11)

GİRİŞ

(12)

İBRAHİM TÂ>İB’İN YAŞADIĞI DÖNEME GENEL BİR BAKIŞ

İbrahim Tâ>ib 18. yüzyılın sonunda doğmuş, eserlerini 19. yüzyılın birinci yarısında II. Mahmut’un padişahlığı zamanında yazmıştır. Bu yüzyıl, Klasik Türk Edebiyatının da son yıllarıdır.

18. yüzyıldan devam eden Osmanlının gerileme dönemi bir türlü durdurulamamış, devleti yönetenler bu kötü gidişe dur diyebilmek için çareler aramayı sürdürmüşlerdir. II. Selim’le başlayan Batılı tarzda yenileşme hareketleri II. Mahmut tarafından devam ettirilmiştir.1

19. yüzyılda başta Rusya ve Batılı devletler olmak üzere birçok dış güçlerin saldırıları devam ederken, bir yandan da içteki bazı sorunlar, devleti tehdit etmiştir. Fransız İhtilali’nin etkisiyle İmparatorluk içindeki bir kısım etnik gruplar, bağımsızlık düşüncesiyle merkezî idareye isyan ederek saldırılarda bulunmuştur. Bu olumsuz gidişe karşı başlatılan yenileşme hareketleri yeniçerilerin kaba kuvvetiyle ve medresenin köhne kemikleşmiş yapısının engeliyle karşılaşmıştır. Bu engel II.Mahmut’un Yeniçeri Ocağı’nı 1826’da kaldırmasıyla ve eğitim alanında yapılan bazı değişim ve yeniliklerle aşılmaya çalışılmıştır.2 Mühendishâne-i Bahri-i

Hümâyûn (1773), Mühendishâne-i Berri-i Hümâyûn (1796), Mekteb-i Tıbbiyye (1827), Mekteb-i Harbiye (1834) Mekteb-i Ma<arif-i Adliye ve Mekteb-i Ulûm-ı Edebiyye gibi eğitim müesseleri kurulmuştur.3

19. yüzyılın başında yapılan bu Batı kaynaklı değişmelere paralel olarak edebiyatta da edebî türler ve içerik açısından yeni bir edebî anlayışın ortaya çıkmaya başladığı görülmüştür. Ancak yeni ortaya çıkan edebiyat, eskiden tamamen kopmamış ve özellikle şiirde eski ile yeni arasında önemli bir fark olmamıştır. Dil, vezin ve nazım şekilleri büyük ölçüde aynıdır. Yeni edebiyatın önde gelen isimleri de eskiyi öğrenerek yetişmiş olduklarından eski tarzda yazmayı sürdürmüşlerdir. Yüzyılın başında Türk şiirinin manzarası bir bakıma geçen asırlardan pek farklı

1 Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1988, s. 60. 2 Mine Mengi, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara 1995, s..232.

3 Bayram Ali Kaya, Osman Nevres ve Divanı, İstanbul 2007, s.13; Kemal Beydilli, II. Mahmud, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.27, Ank. 2003, s. 352.

(13)

değildir; fakat bir zevk bozulması, ilhamın yerine küçük kelime oyunları, yerlilik merakı, kafiye ve aruz vezni kullanımı kısır döngüsünde devam etmiş, bir yenilik, bir gelişme olmamıştır.4

III. Selim, Osmanlı sultanları arasında şiir ve edebiyatla ilgilenen son padişah olarak bilinir.5 Böylece sarayın edebiyatla uğraşma geleneği dönem içindeki ömrünü

tamamlamıştır.6

Devlet idaresinden toplum hayatına kadar her alanda görülen eski-yeni ikiliği edebiyatta da ortaya çıkmış; ancak edebiyat alanındaki değişiklikler yavaş olmuştur. Varlığını yüzyıllardır sürdüren ve köklü bir geçmişe sahip olan Klasik edebiyatın da yerlileşmenin getirdiği şartlara hemen teslim olması ve mücadele etmeden sessiz sedasız bir şekilde ortadan kalkması düşünülemezdi. Diğer yandan yeni şiir de eski şiirden tamamen kopmuş değildir. Muhteva dışında, yeni ile eski şiir arasında önemli bir fark da yoktur. Dil, vezin ve nazım şekilleri büyük oranda eski ile aynıdır.7

19. Yüzyılda Eski Türk Edediyatının, yeni edebiyat karşısında eski gücünü kaybettiği her şeye rağmen açık bir gerçektir. Hatta Klasik şiir, kendi geleneği içinde bile değerini koruyamaz duruma düşmüştür. Yüzyılın şairlerinin çoğu, 18. yüzyılda Nedim’le başlayan mahallileşme akımını sürdürme eğilimindedir. Bunların en önemli özelliği, halk söyleyişlerini şiire sokmada aşırılığa kaçmaları, şiirlerin duygu derinliği ve hayal zenginliğinden yoksun olması ve vezne uydurulmuş kafiyeli sözler, izlenimini vermeleridir.

Eski edebiyatımızın kuruluş döneminde olduğu gibi son dönemlerinde de dinî-tasavvufî şiire ilgi artmıştır. Bir tarikata mensup olmayan şair yok gibidir. Hemen her şairin divanında tasavvufî şiire rastlanır. Tasavvufla ilgisi olmayan şairler de tasavvufun alışılagelmiş telmih ve mecazlarından bolca yararlanmışlardır. Ancak bu dönem şairleri tasavvuftan yararlanma konusunda öncekilerin seviyesine ulaşamamışlardır.

4 Ahmet Hamdi Tanpınar, age., s.77.

5 İsmail Ünver, ”XIX. Yüzyıl Dxvwn Şiiri”, Ankara. Ünv. Dil Tarih C oğrafya Fakültesi Dergisi, C.XXXII, S. 1-2, Ankara 1988, s. 13.

6 Mine Mengi, a.g.e, s. 234. 7 Bayram Ali Kaya, age., s. 13 – 14.

(14)

Klasik şiirin büyük ustalarını örnek alarak şiire yeniden can verme çabaları, eski şiir anlayışını sürdürme açısından bu yüzyılın en önemli hareketidir. Bu amaçla 1861 yılında “Encümen-i Şu<ara” kurulmuş, çalışmalarını bir yıl aralıksız sürdürmüştür. Bu topluluğun içinde; Leskofçalı Galip Bey, Hersekli Arif Hikmet Bey, Osman Şems Efendi, Koniçeli Kazım Paşa, Manastırlı Hoca Naili Efendi, Halet Bey, Recaizade Celal Bey, Yenişehirli Avni Bey, Üsküdarlı Hakkı vardır. Sonra topluluğa Namık Kemal ve Ziya Paşa da katılmıştır. “Encümen-i Şu<ara” klasik dil ve eski şiir anlayışını devam ettirmeye çalışmıştır. 8

19. yüzyılda kullanılan nazım şekilleri eskiye göre farklı olmamakla birlikte bazı nazım şekillerinin kullanımında azalma, bazılarında ise artma söz konusudur. Mesnevi en az kullanılan nazım şeklidir. Az sayıda kısa mesneviler yazılmıştır. Terkib-i bent ve terci-i bentler, kıt’alar, tarihler, şarkılar rağbet görmüştür. Rubailer yazılmış, gazel türü divanlardaki eski değerini ve yerini korumuş; ancak sanat değeri düşük gazeller yazılmıştır. Kasideler hem şekil hem de muhteva değişikliğine uğramıştır. 9

İbrahim Tâ>ib Divanı da bu özellikleri büyük ölçüde yansıtan bir eser olmasından dolayı dönemin aydınlatılmasına katkı sağlayacaktır.

8 Mine Mengi,. a. g. e., s. 234.

9 M. Fatih Andı, Servet-i Fünûn’a Kadar Yeni Türk Şiirinde Şekil Değişmeleri, İstanbul 1992, s.192.

(15)

İBRAHİM TÂ>İB’İN YAŞADIĞI DÖNEMDE MALATYA

10

Malatya tarihte önemli ticarî ve askerî yollar üzerinde yer alan, hanları ve bahçeleriyle bilinen bir şehirdir.

Malatya, 19. yüzyıldan önce bugünkü yerinde değildi. Bugünkü yerine 1838 yılından itibaren yerleşilmiştir. Şehrin bugünkü yeri Aspuzu bağları olarak bilinir, Malatyalılar önceleri bu bağlara yazları oturmak için gelirler. 1838 yılında, Osmanlı ordusu komutanı Hafız Paşa, karargâhını Harput Mezra'dan Malatya'ya taşıyınca yazın boş kalan evlere o bölgede geçici olarak kalmak zorunda olan askerler yerleştirilir. Askerlerin şehirden ayrılmasından sonra harap hale gelmiş olan kışlık evlerine halk dönmez ve Aspuzu’da oturmaya devam eder. Böylece burası bugünkü Malatya’nın çekirdeğini oluşturur.

O yıllarda Malatya'dan geçen İngiliz gezgin W. F. Ainsworth, askerlerin ayrıldığı kentte, yıkık 500 ev bulunduğunu yazmaktadır. Charles Texier de, kervansarayların ıssız, evlerin perişan olduğunu belirttikten sonra Eski Malatya'nın yakında kent olmaktan çıkacağını belirtmektedir.

XIX. yüzyılın sonunda yeni Malatya 14 mahallesi, 5 bine yakın evi, 50 kadar camii ve mescidi, 6 medresesi, 10 kilisesi, ayrıca dükkânları, 9 hanı, 5 hamamı, 45 değirmeni, çok sayıda sıbyan mektebi, inşası süren Yeni Cami’i ile kısa sürede gelişen bir şehir halini almıştır.

Malatya’nın XIX. Yüzyıldaki durumu hakkında çok sayıda seyyah ve görevli bilgi vermektedir. 1835’te Anadolu’da yaptığı gezi sırasında Malatya’ya uğramış olan İngilizlerin Erzurum Konsolosu J. Brant, harap halde gördüğü eski Malatya’nın yazlık kısımla birlikte 3923 hanesi bulunduğunu ve deprem, veba-kolera gibi hastalıkların, aşiret eşkiyalarının nüfusun azalmasına sebep olduğunu yazmıştır.

10 Bu bölüm hazırlanırken şu kaynaklardan yararlanılmıştır: Göknur Göğebakan, "Malatya" TDV. İA., C.27, Ankara 2003, s. 468-473; F. Haningmann-B.Darkot, İslam Ansiklopedisi, “Malatya” Mad., C.7, İstanbul 1988, s.225-239; Adnan Işık, Malatya 1830-1919, İstanbul 1998.

(16)

Tespitlerine göre çoğu kısımları yıkılmış olan surları, basit kerpiçten yapılma evleri bulunmakta, sadece 2 cami, 2 kervansaray dikkati çekmektedir.

1838’de Hafız Paşa ile birlikte uzun süre Malatya’da kalan Alman Mareşali Moltle, şehrin Nizip harbi öncesi Osmanlı ordusunun kışlağı haline gelmesini ayrıntılı biçimde anlatır. 5 bin kadar kerpiçten yapılma düz damlı evlerinin olduğundan bahseder.

Vital Cuinet, 30 bin olan şehir nüfusunun 3 bininin gayrimüslim olduğunu, 300 hanenin Aspuzu’dan arsa alamayacak durumda olduğunu ifade etmiştir. Bu kişiler eski Malatya’da kalmıştır.

1881-1893 yılları arasında Malatya Merkez Kazası'nın 133. 244 kişi nüfusu vardı. Cuinet 1892 yılında Malatya sancağının toplam nüfusunun 216.280 olduğunu belirtmektedir.

Yeni Malatya'nın kurulduğu Aspuzu yöresi, sulu bahçeler ve bağlardan oluşmaktadır. Ayrıca bağ ve çevrelerinde ufak yerleşim yerleri de bulunmaktadır. Zamanla dış mahalleler Aspuzu ile birleşmiştir. Malatya XIX. yüzyıl boyunca küçük bir kent olarak kalmış, asıl gelişmesi Cumhuriyet döneminde olmuştur.

Bu bilgilerden anlaşılmaktadır ki Malatya, İbrahim Tâ>ib’in yaşadığı yıllarda eski yerinden şimdiki yerine taşınmıştır. Ancak şairin divanında böyle bir bilgiye rastlanmamıştır. Şair bu eserini 1834’te bitirmiş, taşınma 4 yıl sonra 1838’de olmuştur. Eser daha önce yazılıp bittiği için divanda böyle bir olaydan tabiî ki bahsedilmeyecektir.

(17)

Ι. BÖLÜM

(18)

İBRAHİM TÂ>İB’İN

HAYATI, EDEBÎ

ŞAHSİYETİ VE ESERLERİ

A. İBRAHİM TÂ>İB

İN HAYATI

İbrahim Tâ>ib’in yaşadığı dönem olan 19. yüzyıl ve sonraki dönemlere ait tezkire ve diğer kaynaklarda şairle ilgili herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır.

Kaynaklarda Tâ>ib mahlaslı birçok şair vardır, bunlardan ikisinin adı İbrahim Tâ>ib Efendi’dir, ikisi de İstanbullu ve 17. yüzyıl şairidir. Ayrıca mahlası Tâ>ib, adı Mehmed Efendi olan şairle aynı dönemde yaşamış Diyarbakırlı bir şair daha vardır.11 Bu şairlerle sözkonusu

şairimiz karıştırılmamalıdır.

İbrahim Tâ>ib’le ilgili en geniş bilgiyi, yeterli olmamakla birlikte, kendi eserlerinin başında yine kendisi vermiştir. Şaire ait olan iki Türkçe divanın ikisinin de başında şairin hayatı ve sanatıyla ilgili bilgiler vardır.

Malatya’da 1946’da basılan Malatya Halkevi Dergisi “Derme” de, ayrıca “Malatyalı Şairler Antolojisi” ve Malatya Belediyesinin yayımladığı “Geçmişten Günümüze Malatya Şairleri” adlı çalışmalarda İbrahim Tâ>ib’le ilgili bilgilere rastlıyoruz; ancak bu çalışmalardaki bütün bilgiler de şairin ikinci divanının başındaki bilgilerden alınmıştır, farklı bir bilgi verilmemiştir.12

1.Adı ve Mahlası

Şair, birinci divanının başındaki manzum dibacede adı ve mahlasını şöyle açıklıyor: “İsmimiz İbrwhxm, Tw>ibxmahlasımız”13

Her iki divanda da şairin mahlâsı “Tâ>ib veya Tâ>ibî” şeklinde geçmektedir.

“Tâ>ib” kelimesi “tövbe eden” anlamına gelir.

11Haluk İpekten vd., Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, s. 498,499, KTB Yay. Ankara 1988; Haluk İpekten, Şair Tezkireleri, Ankara 2002, s. 133-181; Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî, Divan Şiirinin Muhtasar Biyografileri, Hzl. C. Kurnaz - M. Tatçı, C.1, Ankara 2001, s. 122-124.

12 Ahmet Şentürk, Mehmet Gülseren, Malatyalı Şairler Antolojisi, Malatya 1990, s. 110; Abdullah Öztemiz, “Derme” Malatya Halkevi Dergisi, S.19, Malatya 1946, s. 14; Hasan Kavruk - Metin Özer, Geçmişten Günümüze Malatya Şairleri, Malatya 2006, s. 651.

13 İbrahim Tâ>ibDivanı(1), Almanya Millî Kütüphanesi, Ms.or.oct.,2171 Berlin, Almanya, vr. 2a.

(19)

Üzerinde inceleme-metin çalışması yaptığımız ikinci divanın başında şairin adı Kazak-zâde İbrahim Tâ>ibolarak geçmekte ve kütüphanede bu isimle kayıtlı bulunmaktadır.14

“Tâ>ib” mahlası, Divanşiirinde en çok kullanılan mahlaslardan birisidir.15Bunlardan en

ünlüsü 18. yüzyıl şairlerinden olup “reis-i şairân” ünvanı almış Osman-zâde Tâ’ib’dir.

2. Doğum Tarihi

Kaynaklarda ve şaire ait divanların hiçbirinde doğumuyla ilgili doğrudan herhangi bir bilgi yer almamaktadır. Ancak birinci divanın başında bu divanın yazıldığı tarihle ilgili verilen şu bilgi, şairin doğum tarihiyle ilgili önemli bir ipucu vermektedir.

“Sinnim otuzında ağwz eyledim Dxvwnçeye sa<y-ı dırwz eyledim …

Bi3 iki yüz kırk swlinde hemwn Tahrxrine g5ş qıldı ol zamwn”16

Bu beyitlerden; şairin 1240 (1824) yılında, 30 yaşındayken bu divanı yazdığı anlaşılıyor. Verilen bu bilgiden hareketle İbrahim Tâ>ib’in 1824’ten 30 yıl önce, yani 1794 yılında doğduğunu söylemek mümkündür.

3. Doğum Yeri

Her iki divanda da şair, Malatyalı olduğunu açıkça belirtmiştir. Birinci divanında önce doğum yerini, sonra isim ve mahlasını şöyle ifade etmiştir:

Mevlüdümüz Mala0ya, ismimiz İbrwhxm, Tw>ib ma4la8ımız17

14Kazak-zâde İbrahim Tâ>ib Divanı(2), Millî Kütüphane, 06 Mil. Yz. A 6900, Ankara.

15 Nail Tuman, “Tâ’ib” mahlaslı 12 şair tespit etmiştir: Tâ’ib Mehmed Çelebi(öl.1682), İstanbullu Câbi-zade

Mehmed Tâ’ib Çelebi(öl.1714), İstanbullu Koca Halil Paşazade İbrahim Tâ’ib Efendi(öl.1697), Acem Abbas Tâ’ib Paşa(öl.1690), Kör Müfti Mustafa Tâ’ib Efendi(öl.1711),Mevlevi Derviş İsmail Tâ’ib(1715), Osman-zade Tâ’ib, Reis-i Şairan(öl.1724) Diyarbakırlı Mehmed Tâ’ib Efendi ( öl.1857), İbrahim Tâ’ib Efendi(IV. Memmed devri “1648-1687” şairi), İstanbulu Tâ’ib Çelebi(öl. ? ), İstanbullu Tâ’ib Ömer Çelebi( öl. ? ), Erzurumlu İsmail Tâ’ib Efendi( öl. ?); bk. Mehmed Nail Tuman, Tuhfe-i Nâilî, Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri,

Hzl. C. Kurnaz - M. Tatçı, C.1,s.122-124. 16İbrahim Tâ>ibDivanı(1), age., vr. 2a. 17İbrahim Tâ>ibDivanı(1), age., vr. 2a.

(20)

İkinci divanında Malatya’da doğduğunu, çocukluğunda gurbete gittiğini ve yaklaşık 20 sene gurbette kaldığını, divanınıMalatya’da II. Mahmud devrinde (1808 -1838) yazdığını şu ifadelerle belirtmiştir:

“Mevl5d-ı 0ul5-ı cihwnımız Malw0ya beldesi olup 9xn-i 8abwvetimizde ğurbet-güzwr ü keşxde-germ ü serd-i ekdwr-ı felek ve <i8ywn-ı bx-nihwyeye giriftwr ve yigirmi sene pwmwl-i ğubwr-ı aqdwm-ı dil-dwr-ı felek ve … wb u dwne-i erzwqımızı Malatya der5nuna Sul0an Mahmud +wn <asrında taqsxm idüp wnen-fe-wnen ikwmet tertxb-i dxvwnçe olunduysa da …”

Dibace, v. 2a 4. Öğrenimi

Kaynaklarda ve şaire ait divanlarda öğrenim süreci, yeri ve niteliğiyle ilgili herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Ancak iki divan yazmış olmasına ve divanlarındaki şiirlere ve ikinci divandaki mensur dibaceye bakıldığında iyi bir eğitim almış olduğu anlaşılmaktadır.

Divanında Farsça ve Arapça dizelerin bulunması şairin bu dilleri bildiğini göstermektedir.

“Malatyalı Şairler Antolojisi” isimli çalışmayı hazırlayanlar da İbrahim Tâ>ib’leilgili şu ifadelere yer vermişlerdir:

“Divanı incelendiğinde oldukça bilgili, okumuş, değerli bir şairin eseri olduğu anlaşılıyor.” 18

5. Mesleği

İbrahim Tâ>ib’in mesleğiyle ilgili, kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Divanlarında da bu konuya dair bir bilginin yer almadığı görülmüştür.

6. Ailesi

Kaynaklarda İbrahim Tâ>ib’in ailesiyle ilgili bilgi verilmemiştir. İkinci divanında ailesiyle ilgili bazı ipuçları vardır. Bu divanın bitimiyle ilgili yazılan Arapça mensur bölümde şair şu ifadelere yer vermektedir:

“Kad-vak<a ferwğu min tesvxdi he_ihi d-dxvwnçe li’l-fwzılı l-<wlimi’l-<wmil Es-seyyid El-)wc İbrwhxm Tâ>ib el-mevs5m be-Qa2aq-zwde <alw yedi ez<afi’l-<ibwd”

’ ’

18 Ahmet Şentürk, Mehmet Gülseren, age., s. 110.

(21)

v. 59a

Burada İbrahim Tâ>ib’in Kazâk olduğu, kendisinin de Kazâk-zâde olarak tanındığı, hacı ve seyyid olduğu ifade edilmektedir.

Malatyalı Şairler Antolojisi’ndeki İbrahim Tâ>ib’le ilgili bölümde: “Kazak-zâdelerdendir, bu aile, Malatya’nın çok eski bir ailesidir.” ifadesi geçmektedir.19

7. Şairin Fizikî Özellikleri

İbrahim Tâ>ib’in fizikî özelliklerini yansıtan bazı ifadeleri şiirlerindeki mısralarında görebiliyoruz. Bu sözler, her ne kadar Divan şiiririnin genel ifade kalıpları içinde yer alsa da şairin özellikleri olarak da düşünülebilir. Dünyanın ve hayatta yaşadıklarının onda ne gibi değişiklikler meydana getirdiğini kendisi şiirlerinde şöyle ifade ediyor:

Vücudunun zayıf düşmesi:

Nw-tüvwn oldum tenimde qalmadı zerre mecwl

Gel fu>wd-ı derdime qıl bwri bir dermwn ba3a G.15/6 =abxbw nw-tüvwn cismimde yoqdur rw9atım a8lw

Ten-i zwrımda seylwn eyleyen kan artar eksilmez G.148/2 Qa0re qa0re aqıdup seyl-wb-ı eşk-i emeli

Şer9a şer9a eyledi 0utmaz vüc5dum hxç bwğ G.202/2 Vücudunun ah vah etmekle yanması:

Wh u efğwn ile yandırdı vüc5dum mülkini

Böyle bir wl5de cevr-i pxşe-kwrı bx-vefw G.10/5 Çok göz yaşı dökmesi:

|ülwl-i 4oş-güvwrı3 <ar2 gö3lüme idem itdi

Gözümden dökülen dü qa0re-i bwrwna istiğnw G.21/3 Nedir bu kara3u gicede her şeb dökdügüm yaşlar

Nedir bu zwrx zwrx girye-i nwlwnıma bw<iæ G.73/2

19 Ahmet Şentürk, Mehmet Gülseren, age., s. 110.

(22)

Göğsünün, kalbinin ateşten yanması:

+5n-feşwnlıq bir ya3a ey meh-i nev 9adden füz5n

Nwr-ı mi9net bir ya3a sxnemde s5zwn bir ya3a G.24/2 Kanlı gözyaşı dökmesi:

Dest-i cevri3den felek bu gözlerim qan oldı ya

Çxn-i zülfü3 gibi her 9wlim perxşwn oldı ya G.27/1 Göğsünde yaraların çıkması:

Ra4ne ra4ne ywreler sxnemde olmuşdur bütün

Qalmadı qan olmadıq bağrımda cw a8lw bu şeb G.32/2 Belinin bükülmesi:

Mükedderlikle <ömri nw-tüvwn olup bükülmüş hem

Meywn-ı serv-i qaddi cwy-ı nxrwn olmasun yw Rab G.31/4 Baş açık yalın ayak yaka yırtık divana durması:

Baş açıq yalın ayaq durdum dxvwnına anı3

Şem<a-veş yanan dil-i bürywna itmez iltifwt G.65/3 Sersem gibi gezmesi:

Serwsxme gezüp bağrımı 45n iden nedir yw H5

Na*argwha münwsib 4wl ü 4a0 Hind5 mıdır bw<iæ G.65/3 Gece gündüz ağlaması:

Gice gündüz ağlayuben zwr zwr

Ra9me gelüp lu0f ile itmedi şwd G.109/2 Gösterişsiz giyinmesi:

Zümre-i ehl-i dilwn kem4a vü dxbw ne bilür

Tw>ibw <wrif olan kimseye bir şwl yeter G.137/5 Aşkından sarhoş gibi olması:

Qand-ı la<li3 n5ş idelden mest ü ma9m5rum hele 21

(23)

Gözlerimden gitmedi 4umwr-ı ser-gerdwnlığım G.256/3

Divanda bu beyitlerde anlatılanlara benzeyen ifadelerin bulunduğu daha pek çok beyit vardır.

Bütün bu beyitlerde anlatılanları gerçek olarak kabul edersek, İbrahim Tâ>ib aşk derdinden dolayı kan yaş içinde sürekli ağlayan, teninde yaraları bulunan, sarhoş gibi ortalıkta dolaşan, acı çekmekten zayıf, güçsüz ve ayakta duramayacak halde olan, çok sıkıntı çekmekten erken yaşta beli bükülmüş ve yaşlı görünen, gösterişi olmayan sade giysiler giyen, yaka paça yırtık bir kişi görünümündedir.

8. Şairin Hayatıyla İlgili Diğer Bilgiler

İkinci divanda şair, çocukluğunda gurbete çıktığını ve yirmi sene gurbette kaldığını belirtmiş; ama nerelerde bulunduğunu belirtmemiştir.

“9xn-i 8abwvetimizde ğurbet-güzwr ü keşxde-germ ü serd-i ekdwr-ı felek ve <i8ywn-ı bx-nihwyeye giriftwr ve yigirmi sene pwmwl-i ğubwr-ı aqdwm-ı dil-dwr ve zülf-i zencxr-i ma<ş5qa ber-dwr olaraq ”

Dibace, v. 2a

Malaryalı günümüz şairlerinden Abdullah Öztemiz, yukarıdaki ifadelerden hareketle şair için; “gençliğinde yirmi yıl başka memleketlerde ömür sürmüş, başından aşk maceraları geçmiştir.”20 ifadesini kullanır.

İkinci divandaki şiirlerden hareketle şairin hayatıyla ilgili şunlar söylenebilir: Varını, yoğunu ve canını aşk yolunda harcamıştır.

Eyledim varımı ol pxşe cefwkwra fedw

<Ömrümi naqd u cwnı gül-i ru4swra fedw G.6/1 Virmeden qalmadı her seglerine paralarım

Yine derbwnı olan her ite bi3 para fedw G.6/3 Bazen sevdiğine kızar ve ona hakaret eder.

Bx-edebden ey gö3ül i_<wn umarsın ne <aceb

Her denxden remz ile i9swn umarsın ne <aceb G.45/1

20 Abdullah Öztemiz, age., s. 14.

(24)

En büyük düşmanı rakiptir, rakip şairin yüzünüm gülmesini hiç istemez. İstemezsin ber-güzxn r5yum tebessüm eylesün

Ğwlibw yoqdur ki senden özge düşmwnım raqxb G.48/4 Zevk ü safâyı terk etmiştir.

Tw>ibx _evq ü 8afwnı3 terkin urdı tw ezel

Şunda bir wh5-nigwh 8w9ib-zamwndan aldı dwd G.113/5 Derdine derman olacak hiç kimse yoktur.

Tw>ibw ğam-4wneyi mesken idinse3 nice dem

Derdi3e merhem qılar hxç ehl-i 4ı_met qalmamış G.187/5 Yaşadığı dönemde bazı değerlerin kaybolmasından ve zamandan şikâyet eder.

Dil-berw dehr-i fenwda çeşm-i <ibret qalmamış

Birbirine herkesi3 zerre ma9abbet qalmamış G.187/1 Resm-i inswniyeti umma 8aqın bu çar4dan

|wl-i dünywdan yine şefqatle hürmet qalmamış G.187/2

Yaradılış gayesini düşünür, kendini hesaba çeker, kendisine Allah’ın yardım edeceğini düşünür, gafletten kurtulup Allah’a ibadet etmesi gerektiğini söyler.

Tw>ib seni ol fw0ır-ı <wlem neye peydw İtdi ne güzel Qudret-i (un<ını hüveydw Ğafletden uyan tw ki mu<wvin ola Mevlw Lwyıq mı sa3a şehr-i receb seherx ifnw Ğwfil ne yatarsı3 uyan vaqt-i se9ergwh

Vaqtinde olan 9wceti maqb5l ider Allwh Md.310/6 Allah’ın isimlerini zikreder.

<Allame’l-esmw>i ta<lxm eyledi çün wdeme

Lübbü’l-esmw-i müsemmw _ikrimiz evrwdımız G.157/2 9. Ölümü

Şairin ölüm tarihiyle ilgili, kaynaklarda herhangi bir bilgi verilmemiştir. Bu yüzden tam olarak hangi yılda, kaç yaşında vefat ettiği bilinmemektedir.

(25)

Üzerinde çalıştığımız bu ikinci divanı şair 1250 (1834)’de bitirdiğine göre bu tarihten sonraki bir tarihte vefat etmiştir. Doğumuyla ilgili bölümdeki bilgilerden hareketle şairin bu tarihte 40 yaşında olduğu düşünülmektedir.

Divanlarında ölüm tarihiyle ilgili bir bilgi yoktur; ancak şair, şiirlerinde ölüme dair şu ifadelere yer vermiştir:

Ölüme yaklaştığını bir beyitinde şöyle anlatır: <Aqs-i r5yın görüben çün ba8dım mevte qadem

Çeşm-i 45n-wb-ı gül-wb-wsw bu4urluq kefenim G.260/6 Ölümle ilgili duygularını şair şu mısralarla dile getirir:

Firqat eyywmı gelürse eyler ervw9ü’l-vedw<

Merdümwnı çeşmler bu lağmını silker döker G.129/3 Ölmü bir kavuşma olarak nitelendirir:

Virmeyicek 9w8ılım vu8lat ne mümkindir ba3a

Tw>ibw 0apşurdım her varım aldım cwnımı G.325/5

Bu beyitte Mevlânâ gibi ölümü “kavuşma” olarak nitelemekte ve ölümü arzuladığını ifade etmektedir.

B. ŞAHSİYETİ 1. Şahsiyeti

İbrahim Tâ>ib, kendisine aşk duygusunu verenin Allah olduğunu ve aşkı kendisine rehber ettiğini söyler.

Bahr-ı <aşqa ğarq idüp bu bendesin

=wq-ı eflwke çıkardı nefesin 21

Rehber olmaz <aşkdan özge sa3a ywr-ı vefw G. 1/1b Şair, dünyaya önem vermeyen, dünyanın fani olduğuna inanan bir kişidir:

Meyl itme bu kevne kim æebwtı yoqdur anı3

Bwqx degil cihwn kim fenwdır fenwdır fenwdır fenw G.4/4 Ey esxr-i ğam ne lwzım fikr-i dünywyı unut

21 İbrahim Tâ>ibDivanı(1), age., vr. 2a.

(26)

Düşme teşvxşe dem-w-dem <ayş-ı ferdwyı unut G.55/1 <Wlem-wrw zxnet-i dünywyı satdı bir pula

)amdülillwh dem-be-dem wfet zamwndan aldı dwd G.113/4 Çekme <ö_r-i cwh içün <wlemde sen Rindwne ol

Virme dil wrwyiş-i dünywya kim sevdwyı qo G.299/2 Cxfe-i dünywya kerkesler gibi itme heves

Lwşe-47wr nefs-i beliyywt olma gel ehvwyı qo G.299/3 El yuyup şimden gerü dünywya rağbet itmeyem

İ4tiywrx göz yumup terk-i sivw-yı serveti G.324/2 Zahid vasıflı kişilere karşıdır, kendisi rind, kalender tabiatlı bir şairdir:

Cwme-i fa4r ile zwhid kişi inswn olamaz

Ğonca leb 050x-i g5yw-i beda4şwn olamaz G.155/1 <Wşıqız biz 0wlib-i cwnwn olan a3lar bizi

Kim qalender-meşrebiz rindwn olan a3lar bizi G.315/1 Kimseye minneti yoktur ve boyun eğmez:

O perx meh-pwre-i ru4swra yoqdur minnetim

Fitne-zen w4ir zamwn ğaddwra yoqdur minnetim G.264/1 Ben ki bu dem zxnet-i dünywda dest-i wcizim

Pwdişah-ı <wlemi3 4ünkwra yoqdur minnetim G.264/3 Biz ferwm5ş-ı cihwnız kimseye ser egmeyüz

Murğ-ı <anqwnı3 yanında qılca dehri3 devleti G.324/6 İstiğna sahibidir:

Bu bir müstağnx-meşreb Tw>ibx 9üzn eyleme eyler

Degil sa3a bwlw3ız ser-te-ser merdwne istiğnw G.21/5

Tevw25< ehli bir zwr u zeb5na baş eger Tw>ib

Meges-veş qadr-i d5na eylemez ednwya istiğnw G.22/5

Sadık bir dost ve sevgilidir:

Bir sencileyin menba<-ı lu0f-ı kerem olsa

Bir bencileyim 8wdıq-ı ywrwn ele girmez G.149/3 Sevdiğine karşı bazen haddini bilemez:

Nw>il oldum sen şeh-i sul0wna 9addim bilmedim

Qan ider dü ğamze-i fettwna 9addim bilmedim G.262/1 25

(27)

Tasavvufî bir görüşe sahiptir, onun şiirlerinde bahsettiği aşk, tasavvufî bir aşktır. Tasavvufa göre insan dünya güzelliklerini terk etmelidir:

Terk-i nwm5s terk-i ğayret terk-i dünyw eyleyüp

Terk-i dwrw devleti cwh itdigim midir <abeæ G.76/5 Terki terk eyle gö3ül bu evc-i <istiğnwyı geç

Virme her nw-dwna dil wzwde ol dünywyı geç G.86/1 İlim irfan sahibi kişilere önem verir:

Bezm olunsa bir ya3a ehl-i ma9abbet cem< olup

Bx-mürüvvet bir ya3a 8w9ib-i <irfwn bir ya3a G.24/4 Meclis-i <irfwna gel pür olup rindwne gel

Tw>ibx dxvwna gel vir dosta şwfx cevwb G.41/5

Konuşkan biridir:

Bir sencileyin ma4zen-i txbw-i girişme

Bir bencileyim 050x-i g5ywn ele girmez G.149/4

Nasihatçilerin kendisine nasihat etmesini istemez, kendi hâlinin kendisi ve başkaları için nasihat olduğunu söyler:

Ba3a pend ü na8x9at itme [ey] nw8ı9

Benim derdim ba3a nw8ı9 ana nw8ı9 F.6 Allah’a kullukta kusurlarının olduğunu söyler:

Sa3a nw-danlığiyle 4wk-i pwye düşdi bu <wciz

<Ubudiyyetde çoq taq8xr ile maqb5l isti89wb F.2 2. Edebî Şahsiyeti

Şair, şiir yazmaya niyet etmesinin sebebini birincidivanın başında şöyle ifade eder: Niyet itdim, bir dxvwnçe yazayım

Hem yazarken dile sözüm ezeyim

Bu ifadelerin devamında, sözlerinin âleme yayıldığını, inci gibi ve aşk erbabı için olduğunu söyler:

<Wlem-i seyyywhda güftelerim Silk-i dürr inc5-yı nw-süftelerim Erbwb-ı <aşqa münwsib sözlerim 26

(28)

Şxr-i Yezdwn qara itme yüzlerim 22

Ayrıca birinci divanın sonundaki tarih manzumesinde; söylediklerinin Allah vergisi olduğunu, kendisine ait olmadığını belirtir:

Mücerred fey2-i ilwhiyyedir süfte-i nw-güfte

Menim söylediğim menden değildir <ilm-i Rabbwnx Şiirleri okundukça aşk ehlinin inleyen gönlü ferahlayacaktır:

Firwk eyleyen a9bwb-ı 8wdıqlara <aşq olsun Okunduqça açılsun ehl-i <aşqın qalb-i nwlwnı

Manzumenin devamında şairlikte çok iddialı olmadığını ve kusurlarının affedilmesini söyler:

Pezxrwya sezw-vwr olmadı bu na*m-ı nw-çxzim Qus5rım eyle isti<fw qabul it cümle noq8wnı 23

Şair, ikinci divandaki dibacesinde şairliği ve şiirleri hakkında şunları söylüyor:

“Ba<de-zwn bu 9aqxr-i bx-nevw qalender-meşreb ü rindwne-mizwc ve 4wk-i pwy-i 4arwbwt ve a<dw-yı 4od-bxnwne ser-twc u 4od-für5şwne sxmurğ-ı <anqw-8ıfat ve ehl-i tekebbürwna mağr5r-ı cwmesini p5şxde-i vicdwn iderek 4a0ar-ı 9aqxrwneme 4u05r eyledi ki bir dest-wvxz qılup armağan müştwq-ı dxdwr olan <uşşwq-ı nev-zwda vicdwniye-i ebywt ü eş<wr-ı dil-firxb-i reng-w-reng 9ur5f-ı teheccx üzre tertxb ideyim. Nw-gwh dwmen-der-meywn ve kün5z-ı bx-ğwyeti güşwde iqti2w itdikce erkwn-ı erba<a-i cwmi< yw<nx ta8avvufwne vü dervxşwne vü <wşıqwne vü qalenderwne g5n-w-g5n 4ışm-ı dil-rübwnı3 qahr-ı cefw-c5luğundan ve lu0f-ı <inwyet-g5luğundan <wşıq-ı dil-rxşlere teberrüken mehmw emken hediyye-i behiyyeyi ihdw.”

Dibace, v.1b

Bu ifadelerden anlaşıldığına göre İbrahim Tâ>ib rindâne, kalenderâne, dervişâne ve âşıqâne üslûpta tasavvufî aşkı anlatan şiirler yazmıştır. Bu şiirlerinde sevgili yüzünden çektiği sıkıntılardan, uğradığı zulümlerden ve eziyetlerden bahseder. Bu sıkıntı, eziyet ve zulümlerden şikâyetçi olmadığını anlatır.

Yine bu dibacede şair, şiirlerini yazarken harflerine, kelimelerine, veznine çok dikkat ettiğini ve ince manalarla dolu, herkesin kolaylıkla anlayamayacağı kapalı, mecazlı, istiareli, hakikatli, tasavvufî şiirler yazdığını belirtiyor ve şiirlerini “mu<ammw-yı mücevherwt-ı vicdwniye” olarak ifade ediyor:

“)amdülillwh ve’l-minhü gerekdir ki ba<2ı <uşşwq yazmağa…9ur5fwtına, æaniyen kelimwtına ve æaliæen niqw0ına ve rwbi<an mısra<ı evveline ve 4amisen mı8ra<-ı æwniyesine ve

22 İbrahim Tâ>ibDivanı(1), age., vr. 1b. 23 İbrahim Tâ>ibDivanı(1), age., vr. 107b.

(29)

swdisen rehnine ve merh5nına iæbwt-ı delxl veznine mevz5nına kemwl-i diqqatle ri<wyet idüp… nice ibhwm ve nice mecwz ve nice 9aqxqat ve ba<2ı nikwt ba<2ı tasavvufwne ba<2ı isti<wrwt ve ba<2ı müstezwt ve ba<2ı müstezwt-ı müæelleæ ve ba<2ı mu<ammw-yı mücevherwt-ı vicdwniye elvwn elvwn mehmw emken icrw olındı.”

Dibace, v. 2a

a.Şiir ve Şair Hakkındaki Görüşleri

İbrahim Tâ>ib, bir Klasik Türk edebiyatı şairi olduğu için ortaya koyduğu eserler değerlendirilirken bu tarz şiirin estetik anlayışına göre değerlendirilmelidir.

Şair, eserlerinde şiir ve şair hakkında doğrudan tavsiye niteliğinde bir görüş belirtmemiştir. Şiirlerindeki uygulamalar ve divanların önsözlerinde şiirleriyle ilgili söyledikleri, onun bu konudaki görüşleri kabul edilebilir.

Divanları incelendiğinde, Klasik edebiyatın son dönemlerinde verilmiş eserler olmalarına rağmen, şiirlerin bu geleneğe bağlı olarak yazılmış olduğunu görmekteyiz. Şair, yaşadığı dönemin şiir anlayışına uygun olarak müstezad tarzında şiirler de yazmıştır. Bu da İbrahim Tâ>ib’in geleneğe bağlı ve aynı zamanda yeniliklere açık bir şair olduğunu göstermektedir.

Şair, divanlarındaki bazı şiirlerinde şiir görüşlerini, kendi şiiriyle ilgili düşüncelerini ve divan şiiri geleneğine bağlılığını şu şekilde ifade etmiştir:

Şiirlerindeki sözlerin kendisine ilham edildiğine inanmaktadır. Mücerred fey2-i ilwhiyyedir süfte-i nw-güfte

Menim söylediğim menden değildir <ilm-i Rabbwnx 24

İşit bu Tw>ib-i ednw 9aqxri3 nu0q-ı ilhwmı

Seni3 05l-i kelwmı3 8adre virmez 95n æemer vw<i* G.197/5 Divan şiirinin temelinde olan İran şiiri etkisi İbrahim Tâ>ib’de de vardır. Şiirlerinde İran güzellerinden, tarih ve kültüründen örnekler vermiştir:

Ey 4a0-ı müşgxn ser-i zülf-i perxşwn mer9abw

V’ey şeb-i bx-mülket-i İrwn-ı 45bwn mer9abw G.2/1 Gözlerim qandan beru qan dökmede şevqı3le hem

24 İbrahim Tâ>ibDivanı(1), age., vr. 107b.

(30)

G5ya Rüstem |wl g5red misl Nerxmwn mer9abw G.2/2 Qaddı <ar<ar qwmeti serv-i sehx nwzik-edw

Sen perx-zwd-ı <Acem ferzend-i cwnwn mer9abw G.2/4

Divan şiirinde sevgiliye ait vasıflar ve benzetmeler olan “dil-ber, dil-wrw, dil-rüba, ş5h, meh-likw, sanem, peri, hurşid t5ti-i g5yw…”, sevgilinin uzuvlarıyla ilgili olan “zülf-i perxşwn, kwmet-i servi, gül-fem, gonca, meh-r5, hatt-ı müşgxn, keman ebru…” gibi klasik kavramlar İbrahim Tâ>ib Divanı’nda sıkça görülmektedir:

Dil-ber aqan oldı gö3lüm ğonca 4andwnı3 görüp

Dökdi nemler dxdeler la<l-i dür-efşwnı3 görüp G.40/1 Bir serv-i 8anevberdir qwmetin ey meh-liqw

=5bw-i behişt-wsw qaddi3 nihwl ferru4 G.106/2 Ey kemwn-ebr5 dil-wrw görmeye kim bende3i ywd

Nxm nigwhı3la ğarxb üftwde3e ra9m eyle şwd G.112/1

Ey 4a0-ı müşgxn ser-i zülf-i perxşwn mer9abw

V’ey şeb-i bx-mülket-i İrwn-ı 45bwn mer9abw G.2/1 Y5f dehr-i zeyni3 r5y-ı envwrına ey ywr

Y5f 4wl-i siyeh 050x-i g5ywsına hem y5f G.207/4 Bu kavramlar ileriki bölümlerde ayrıntılarıyla tek tek ele alınacaktır.

Şairin divanlarındaki âşığa ait vasıfların Klasik Türk şiirindeki vasıflarla aynı olduğunu görüyoruz.“Divâne, üftâde, bende, şuride, uşşâk…”gibi kelimelerle anılan şairler sevdiği uğruna göz yaşı döken, kalbi yaralı, beli bükülmüş, vücudu yara bere içinde kalmış, yaka paça yırtık, perişan bir vaziyettedir. Aşağıdaki örneklerde âşığın bu özelliklerini yer verilmiştir:

Ey kemwn-ebr5 dil-wrw görmeye kim bende3i ywd

Nxm nigwhı3la ğarxb üftwde3e ra9m eyle şwd G.112/1 <Wşıqda mecwl qoymadı o gözleri wh5

Cevr ile cefw eyledi çün bizlere 9ayfw G.9/3 29

(31)

Boynum egri eşigi3de zwr u ferywd bunca dem

Wh ile r5z u şebwn vwh 8ad hezwrwn oldı ya G.27/4 Ra4ne ra4ne ywreler sxnemde olmuşdur bütün

Qalmadı qan olmadıq bağrımda cw a8lw bu şeb G.32/2

Şair, şiirlerini rindâne, kalenderâne, ârifâne ve tasavvufî bir üslûbla yazmıştır. Bunu dibacede açıkça belirttiği gibi aşağıdaki örnek beyitlerde de görebiliriz:

<Wşıqız biz 0wlib-i cwnwn olan a3lar bizi

Kim qalender-meşrebiz rindwn olan a3lar bizi G.315/1 Cwh-perest dünyw-perest <uqbw-peresti a3lamaz

<Wrifwne rind-meşreb-dwr olan a3lar bizi G.316/2 Çwr terk ile olan mev85f-ı dervxşwn olur

Qılmayan terk-i sivwyı 9ubb-ı eşywdır ğara2 G.194/2 Şair, şiirlerinde sevgiliye kavuşma yolunda çektiği ah vahları yazdığını söyler:

Düşündükce yazar bir demde bi3 wh Ola kim va8lını sehl ide Allwh Degil wswn qatı müşkxl <acxbdir

Gö3ül va8lına irmezse ider vwh N.27

Bu divandaki gazellerin birkaçını şair iç kafiyeli olarak yazmıştır ( G.41, G.133 ). Bu gazeller divanda iç kafiyeden bölünerek yazılmıştır.

Dibacede şair iki kısa mısralı müstezadlara “müstezad-ı müselles” adını vermiştir. İbrahim Tâ>ib e ait iki divanın ikisinin de tertip şekli birbirine çok benzemektedir. Divanlar genel olarak gazel, musammat, nazm ve fertlerden oluşmaktadır. Birinci divanın sonunda diğerinden farklı olarak 8 adet heceyle yazılmış koşma vardır. Ayrıca ikinci divandaki gazellerden birkaçı da heceyle yazılmıştır. Bu durum şairin bir taraftan Divan şiiri geleneğine bağlıyken bir taraftan da halk şiirine ilgi duyduğunu göstermektedir.

Heceyle yazdığı gazeller 4, 69. , 70. ve 106. sıradaki şiirlerdir. 4, 69. ve 70. sıradaki gazeller 7+7=14’lü hece ölçüsüyle, 106. sıradaki gazel 7+6=13’lü hece ölçüsüyle yazılmıştır.

(32)

b. Dil ve Üslûb Özellikleri:

Divanda kullanılan Arapça ve Farsça kelimeler büyük bir yoğunluk teşkil etmektedir. Bu kelimelerin Türkçe kelimeler kadar redif olarak kullanıldığı görülmektedir. Divandaki Türkçe kelimelerin çoğunu fiiller oluşturmaktadır. İsim soylu sözcüklerde de Arapça ve Farsça kelimeler çoğunluktadır. Bunların yanında az da olsa Türkçe arkaik kelimelerin kullanıldığını görüyoruz.

Arapça ve Farsça tamlamalar eserde oldukça fazla kullanılmıştır. Şiirde kullanılan tamlamaların büyük çoğunluğunu sevgili ve aşığa ait kalıplaşmış benzetmeleri anlatan özellikle Farsça tamlamalar oluşturmaktadır. Bunun örneklerini sevgili ve aşığa ait bölümlerde görebiliriz. Ayrıca divanda Arapça tamlamalara da önemli ölçüde yer verildiğini görmekteyiz. Arapça kelime ve tamlamalar daha çok dinî-tasavvufî konuların anlatıldığı ifadelerde karşımıza çıkmaktadır.

Şair kendi mahlası olan Tw’ib kelimesiyle de birçok tamlama kurmuştur. Bu tamlamalarda şair kendisi için uygun gördüğü vasıfları ifade etmiştir:

Tw>ib-i nwlwn ( G. 24/5 ), tab<-ı Tw>ib ( G. 33/5 ), Tw>ib-i nwçwr ( G. 36/5 ), Tw>ib-i 45n-wb ( G. 73/7 ), Tw>ib-i zwr-ı zeb5n ( G. 79/7 ), Tw>ib-i dil-rxş ( G. 81/6 ), hem-rwz-ı Tw>ib ( G. 93/5 ), Tw>ib-i ednw ( G. 103/5, 132/5, 285/7, 300/5, 313/6 ), Tw>ib-i 4or vü 9aqxr ( G. 133/7 ), Tw>ib-i şeydw ( G. 142/5 ), Tw>ib-i dil-4aste ( G. 154/5 ), Tw>ib-i müstağfir ( G. 173/5 ), Tw>ib-i ma9zun ( G. 173/5 ), Tw>ib-i zwr ( G. 182/5 ), Tw>ib-i ma9b5b-ı merğ5b ( G. 194/5 ), Tw>ib-i dxvwne ( G. 250/7 ), Tw>ib-i r5y-ı siyeh ( G. 251/7 ), Tw>ib-i ba4tı qara ( G. 273/3 ), Tw>ib-i muhtwc ( G. 308/7 ), Tw>ib-i a<dw ( G. 273/7 ).

Birkaç yerde vasıf terkiplerinin izafet terkibi gibi kullanıldığını görüyoruz. Per açup itsün <ur5c heft-i semwya pür-neşw0

Seg raqib-i r5-siyeh nw-dwn buldı fır8atı G. 324/5

Mir>wt-ı mücellw-yı 8ıfat görsü3 o nev-res

Çeşmimde nigwh itmede seyrwn iki yüzde G. 271/4

Mwye-i çwr-ı <anwsır qudret-i 9wqq-ı ilwh

?arf-ı ma<c5n-ı cesed ma*r5f-ı kimywdır nefes G. 172/3 Şair bazen Türkçe kelimeleri Arapça, Farsça tamlamaların içinde kullanmıştır.

(33)

Gezme ey murğ-ı gö3ül ğwfil teğwfüller gibi

Bezm-i <uşşwqa gelürsen merd ol merdwne gel G. 250/2

Sabk-i Hindî üslûbunun etkisiyle söylendiğini tahmin ettiğimiz uzun ve soyut- somut ilişkili terkipler de yer yer kullanılmıştır:

Dönmedi fevq-ı murwdım üzre çün devr-i felek

Zevraq-ı mihr-i ma9abbet kwse-i mxnwsı geç G. 88/2 Qansı dünyw[yı] ve mwfxhwyı tezyxn eylemiş

Qansı mihr-i pertev-i in<wm-ı i9swnı3ca bir G. 125/3 Enxs-i ywr-ı ğwr-ı nergis-i mestwnımız yoqdur

Cihwn-wrw fera9-ba4ş u leb-i 4andwnımız yoqdur G. 139/1 +umwr-wl5de-i nergis-i mest-i fitne-engxzi3

Nigwh-ı bx-hümwlı çeşme-i mestwna yazmışlar G. 142/3 Mülket-i ba9ra yüri d5d-ı der5nım hele s5d

İrişüp bwd-ı firwq-ı dil-i nwlwn mı degil G. 253/3 G5şe-i künc-i der-i mey-kede-yi r5z u şebwn

Döşenüp 4wk-i ser-w-pw cism-i <ürywn mı degil G. 253/4

Divanın Farsça bir mısra ile başlaması, diğer şiirlerde yer yer görülen Arapça mısralar, bu dillerle ilgili diğer kelime ve tamlamaların büyük bir yoğunluk teşkil etmesi, şairin bu dillere de önemli ölçüde hâkim olduğunu göstermektedir.

Farsça-Türkçe Beyit:

ﺎﻤﻨهﺮ ﻦﻮﺮﺪﺮﺪ اﺮﻨﺎﻜﻩﺪﺎﺗ

ﻓا تﺳﻘﺸﻋ

Rehber olmaz <aşkdan özge sa3a ywr-ı vefw G. 1/1

Türkçe-Arapça Gazel:

<Wşıq oldum sen mehe kim qorqarım

ﻖاﺮﺘﻓا ﻰﺒﻴﺒﺤ ﺐﺤﻟا ﻦﻤ ﻩﺁ

Gice gündüz 9asret-i <aşqı3 beni 32

(34)

ا ﻚﺮﺠه ﻦﻣ ﻰﺒﻠﻗ ﺮﺎﺤ

ﺎﻟ

ﻖﺎﻴﺘﺷ

Almadı wswyiş-i cwndan 4aber

ﻖﺎﺷﻋ ﻞﺑ ﻰﻠﺎﺨ ﻚﻧزﺤﻰﻓ ﺖﻨﻜ

Kim şeh-i mümtwze çün olmaz 4alxl

ﻖﺎﺘﺷﻣ ﺖﻨا ﻦﻴﻤﻠ ﺎﻌﻠﻠ ﺖﻨﻜ

Ben seni3 mecb5r qadxmi3 durdum

ا ﻞﺒﻗ ﻦﻣ ﻰﻠ ﺖﻌﻠﻄ

ﺎﻟ

ﻖارﺘﺷ

Derd ü elem cwnıma kwr eyledi

ﻖارﺗﺤا ﻦﻣ ﻚاﻮﻬﻠا ﻦﻋ ﺖ

Vw8ıl-ı cwnwn olaydım ölmeden

ﻖارﻔﻠا بﻳﺑﺤﻠا ﻞﺻو ﺖﻳﻠ ﺎﻳ

Tw>ibe ra9m eyle kerem-kwnsı3

ﺎﻔﻨﻠا ﻞها ﻦﻋ ﻰﻨﻠﻌﺠﺗﻻ ﺐر

ق

G.223

Arapça-Türkçe Nazm:

ﺐر

ﺢﺘﻔا

ﻚﺒﺎﺒ

ﺎﻴ

ﺎﻨﻴﺘ

ﻖﺤﺒ

زﻋ

ﺐر

ﻔا

ﺪاﻮﺴ

ﻨﻬﺠﻮ

اﻨ

ﻰﻬﻴﻟاﺮظ

ﺢﺘﻔا بﺮ ﻚﻠﺨﺪ

Tera99um kıl

N.6

Divanda yer yer;

Gözgü ( G.22/1 ), qanda (G.47/2, G.47/4, G.50/7, G.67/3), qanqı ( G. 178/6 ), qansı ( G.123/1 ), yeler yügürdür ( G.198/5 ), od ( G.37/2 ), özge ( G.146/3 ), tapşur- ( G. 1/5, 16/1, 68/5, 88/5, 108/3 ), toyla- ( G.29/5 ), yaraşık ( G. 248/5 ), gibi Türkçe arkaik kelimeleri de şair kullanmıştır.

“Ben” kelimesinin iki divanda da birkaç yerde “men” olarak kullanıldığını görmekteyiz. Bu durumun, İbrahim Tâ>ib in ailesinin Kazak oluşundan veya Azerî şair Fuzûlî’yi çok okumuş olmasından kaynaklandığı düşünülebilir.

Murwdım yoq menem bu naqş-ı reng-wmizi yazmaqta

(35)

Muhayyeldür cihanda bir murwdım fey2-i Yezdwnx 25

Kaçmazam nwvek-i müjgwnına men oldum esxr

Ğam degil eylesem her varımı bir ywra fedw G. 6/4

Nüshada aynı ekin farklı yerlerde vokal gösterilerek farklı yazıldığı görülmüştür. Örneğin; “degilsin”( G.298/4a ) kelimesinde “ﺲ” den sonra “ى”, vokali “degilsün”( G.197/3a ) kelimesinde “ﻮ” vokali kullanılmıştır.

“ <Anber” kelimesi, nüshada dudak ünsüzü benzeşmesine uygun olarak “ <amber” şeklinde yazılmıştır.

Divanda çokça kullanılan Arapça, Farsça kelime ve tamlamaların yanında Türkçe deyimlerin de sıklıkla kullanıldığını görmekteyiz. Bu kullanımların ne kadar fazla olduğunu deyimler bölümünde inceleyip görebiliriz.

Eserde şairin kendisinden veya bazılarının müstensih hatasından kaynaklanmış olabileceğini düşündüğümüz dil, ifade ve vezin hatalarının biraz fazla olduğunu görmekteyiz. Bunlardan bazılarının müstensih hatası olduğu kanaatindeyiz. Bazı yanlış gibi gördüğümüz yazımları da kimi zaman vezne, kimi zaman anlama uydurmak için şairin bir tasarruf olarak kullandığını düşünmekteyiz. Burada ise hepsini değil, her birinden birkaç örnek göstereceğiz:

Bazı cümlerlerde anlam ve vezin birlikte bozuk.

Başına yağmazam odla dutışan [ol] dxdwrı3 (olan)

Ey gül-i bwğ-ı irem ru4swr-ı elvwnı3 görüp G. 40/3 Dökülür sxm-i gerdwna [o ş54ı3] şa<şa<asından

(anırsı3 ağzına düzmüş hezwrwn cevher ü lü>lü> G. 293/6

Kelime fazlalığı olan mısralar var.

İnti*wrında qoyup dil mülkini qıldı3 4arwb

|wl u Rüstem ser-te-ser (kim) vwlih u 9ayrwn oldı hep G. 44/4 Dem-w-dem mest ü 9ayrwn (ser-gerdwn) ser-be-8a9rw[yı] cün5n-wsa

+arwbwtı gezenlerden zihx rindwne kim yazmış G. 183/5

25 İbrahim Tâ>ibDivanı(1), age., vr. 107b.

(36)

Görmedim (bu) zxnete kim bildim (bu) göründüm bunca dem Yüz çevir qahr eyle nefse her qurı da<vwyı geç G. 86/3 Kelime eksikliği olan mısralar var.

Yaqa yırtıq baş yalın geşt ü gü_wr [eyler isem]

Meskenim qa<r-ı belw çwh itdigim midir <abeæ G. 76/4 Bazen anlamı ve vezni düzeltmek için kelimelerin yer değiştirmesi gerekiyor. Ra4ne ra4ne sxnesin s5rw4 s5rw4 eyledi3

Reng ü reng itse3 ezw Tw>ib ezw elbet(elbet ezw) sa3a G. 19/5 Vezin gereği bazı kelimelerde ses düşmeleri yapılmıştır.

Cilve-gerlik hem girişme nwz-ı <işv’engxz iken

Ögredüp dürlü nezwket ğamze-i ğammaz sa3a G. 19/3

Zwhidw bil cwme-i zerrxn mücellw m’dır nemed

Pür-münaqqaş k5y-ı ywr zebwb kem-4a m’dır nemed G. 110/1 Ölçü ve anlam gereği bazen hece veya ekler fazla yazılmıştır.

Nwle vü ferywd(ı3)la Tw>ib gözleri[n] 45n-wb olup

S5z-ı <aşqı3la seni3 çwq-i girxbwn oldı hep G. 44/5

Bazı Türkçe kelime ve ekleri vezin gereği medli okumak gerekiyor. =aş gö3lüm na<rası wfwqa 8aldı mübtelw

Derd-i whım göklere ser çekdi oldı ber-hevw G. 10/1 W4ir öldürmek midir wyw beni sevdw bu şeb

Bir derdim 8ad hezwr qıldı yine ferdw bu şeb G. 32/1 Göz gözdür yüregimde ywreler 9adden füz5n

Sxne-i mecr59um üzre 8wf-ı bxgwn oldı hep G. 44/2 Dervxş olmaqdan maq8ad terk-i zxbwdır ğara2

Terk-i u9rw terk-i esbwb-ı tevellwdır ğara2 G. 194/1

(37)

Birçok yerde zihaf yapmak gerekmektedir. Zihaf uzun vokallerde olduğu gibi ünsüzle biten hecelerde de vardır.

G5ş eylemedi 9wl-i dil-i dil-ber-i garrw<

N5ş eylemedi <ar2 eyledim cwm-ı mu8affw G. 9/1 Hecr ile zeb5n cism-i zarım nwle dem-w-dem

Wh oldı metw<ım benim ey ş54-ı dil-wrw G. 9/4 Vu8lat günini eylemiş ağywra müyesser

)asretde qalup eyledim nwlwn ile ülfet G. 44/5 Şehen-şwh-ı cihwn-wrw tedbxr eyleyen yerken

Bu zişti zxba-yı ser-defter-i fermwna kim yazmış G. 183/3 İyelik ekinden sonra gelen “-i” hal eki çoğunlukla gösterilmemiştir.

Ser-i k5yı3da naqd u cwnını Tw>ib qılup ifnw

Kerem qıl yaqma nwra ehl-i s5zwn olmasun yw Rab G. 31/5 İtme dil mülkini yağma aşqı3 üzre maqdem ol

Nw-4aleflerde müberrw qahr-ı a<dwyı unut G. 55/3

Şair bazı yerlerde Arapça kelimeleri Türkçe gibi düşünme tasarrufunda bulunmuştur. Bunu bazen vezin için, bazen de kafiye için yapmıştır. Bundan dolayı bu kelimelerin yazılması gereken harflerle değil de başka harflerle yazıldığını görüyoruz. Türkçe kelimeleri de kafiye için farklı yazdığı olmuştur.

Pür-ziyw pertev-fezw kim bezme ra4şwndır şemi<

Meclis-wrw şeb-be-şeb 8wfx dıra4şwndır şemi< G. 200/1 +wk-i pwy-i devlet-i +urrem niæwrı3dan müdwm

Wstwnı3da +udw bir la9*a qılmasun uzağ G. 203/1 Wh ider murğ-ı gö3ül cwnwnı bu cwn ar2ular

N5ş idüp la<l-i lebin olduqda sekrwn ar2ular G. 145/1

(38)

Bu beyitlerde Arapça olan “şem< ” kelimesi vezin gereği, “şemi<” şeklinde, Türkçe olan “uzaq” kelimesi ise kafiye için “uzağ” şeklinde farklı yazılmıştır. “Ar2u” kelimesi “arz5” şeklinde yazılması gerekirken, Türkçe bir ek alarak kafiye olduğunda farklı bir “2” ile yazılmış ve “5” sesinin, metinde uzun gösterildiği halde vezin gereği kısa okunması gerekmektedir.

Metinde “ve” anlamına gelen “u,ü,vu,vü” ler çoğunlukla yazılmamış veya birçok yerde, özellikle dar vokalle yazılan kelimelerde “ى” harfiyle yazılmıştır.

c. Divandaki Edebî Sanatlar

İbrahim Tâ>ib, bu ikinci divanın dibacesinde edebî sanatları kullandığını açıkça belirtmiş, kullandığı bazı söz sanatlarının isimlerini de söylemiştir:

"Der5n-ı evrwq-ı nw-çizde mes05r nikwtden su>al ma<nwda buyurulursa nice ibhwm ve nice mecwz ve nice 9aqxqat ve ba<2ı nikwt ba<2ı tasavvufwne ba<2ı isti<arwt…”

Dibace, v. 2a

Bu ifadelerden şairin, herkesin kolaylıkla anlayamayacağı derin mânâlı sözler, mecazlı ve istiareli ifadeler kullandığı anlaşılmaktadır.

Şair divanında diğer Divan şairleri gibi birçok edebî sanat kullanmıştır; burada, kullandığı sanatlardan bazı örnekler vereceğiz:

Teşbih:

Sen misin <wlemleri3 vwrını ğwrwt eyleyen

Bwd-veş 4wne 4arwb itdi3 miæwl-i qavm-i <Wd G. 112/4 Cxfe-i dünywya kerkesler gibi itme heves

Lwşe-47wr nefs-i beliyywt olma gel ehvwyı qo G. 299/3 İstiâre:

Bir mehe virdim gö3ül ru4ları miæl-i wftwb

Pwyine gelmez anı3 yek m5yına bi3 mwh-twb G.51/1 Ey perx mw-i _ülwli3 wb-ı 9ayvwndır ba3a

Gün yüzü3den reş9a-i la<l-i dür-efşwndır ba3a G. 12/1 Ğwlibw emr-i +udw dost bwğını silker döker

(39)

Bu vüc5dum mülkinü3 yaprağını silker döker G. 129/1 Mecâz-ı Mürsel:

Ey meh-i nev-res leb-i ru4u3 ba3a wb-ı 9aywt

|ikr-i la<li3den seni3 ser-mest olur çün kwinat G. 54/1 Varını rwhı3a viren <wşıqı3

Cwn ile başın yolı3a 8wdıqı3 G. 227/1 Kinâye:

Göz açup wlwyiş-i dünywyı terk itmez gö3ül

Tw>ibw ref< olmadı çeşm-i 4umwrı ba4tımı3 G. 230/5

Ayağı3 çek der-i mey-4wneden dir zwhid-i ğwfil

Ba3a her dem o nw8ı9 pend ider geç cwn u cwnwndan G. 281/2 Tâ’riz:

Beni qorqutma d5za4dan beri ey ser-te-ser vw<i*

Cehennemden henüz gelmiş gibi virdi3 4aber vw<i* G.197/1 Teşhis:

Çeşm-i 45n-wl5desi 0olar boşalır giceler

Başlayup efgwna ider zwr ile girywna şem< G. 201/4 İhâm, tevriye:

Çwr-ı <un8ur Qudret-i Yezdwn ile bünywdımız

Bir mürekkep şa48-ı ma*har oldı wdem wdımız G. 157/1 Yüz qarasıyla kün5z-i ma<8iyet leb-rxzdür

Bende3ize ğwlibw cennet ba<xd d5za4 qarxb G. 46/6 Tenasüp:

Firqat odı düşdi der5n-ı dile

Yandı gö3ül oldı s5zwn r5z u şeb G. 37/2 Tw>ibw sincwb-ı semm5rı ne lwzımdır sa3a

Şwl-i köhne zxnet-i libws-ı bayrwmdır nemed G. 110/5 38

(40)

Tecâhü’l <Ârif:

Ey 9üsn-i melek sen beni 9ayrwn niçün itdi3

Ywr olmaz idi3 dxdemi c5ywn niçün itdi3 G. 224/1 Tw>ibw niçün qılarsı3 zwr u ferywdı füz5n

=wlib-i dxdwr-ı ywri3 <wşıkwnı sen misi3 G. 235/7 Mübâlağa:

Tw>ibi3 9üzni elem gitmez dilinden bir nefes

Qa0re qa0re 45n-ı çeşm ırmwğını silker döker G. 129/5 C5ş itdi yine <aşq-ı firwvwn içeriden

Dünywyı bütün qapladı efğwn içeriden G. 284/1 Tezât:

Yüz qarasıyla kün5z-i ma<8iyet leb-rxzdür

Bende3ize ğwlibw cennet ba<xd d5za4 qarxb G. 46/6 <Aşq derdine devw dirler viswl-i ma<ş5qı

Ywr-ı va8lın <wşıqwn derdine dermwn ar2ular G. 145/4 Tekrîr:

Dxdwr-ı <işve gerek 2iywdır 2iywdır 2iywdır 2iyw

Ru4swre virsem envwr revwdır revwdır revwdır revw G. 4/1 Renc ü ra9met bir ya3a hecr-i firwvwn bir ya3a

Ywr-ı firqat bir ya3a end5h-ı devrwn bir ya3a G. 24/1 Nidâ:

Gözlerim 4wk-i qud5mın didim ey ywr buyur

Qıl kerem ta4t-ı dile bir gice dil-dwr buyur G. 144/1 Ey dilw devr-i ru4-ı dil-dwr-zxbw bilmedi3

Nw-şüküfte <wrı2-ı rengxn ra<nw bilmedi3 G. 237/1 İstifhâm:

Nedir bu gizlü gizlü wh ile efğwnıma bw<iæ 39

(41)

Nedir bu qa0re qa0re çeşme-i girywnıma bw<iæ G. 73/1 <Wşıqın qaddin büker qanın döker seyl eyleyüp

Öyle bir ğaddwreler <ibret-nümwsı sen misi3 G. 234/2 Telmîh:

)a2ret-i Ya<q5b gör Y5suf içün eyledi zwr

Vwdx-i Sebber hemwn mühre-i Ken<wna fedw G. 3/4 Ol perx-pxşe cefwnı3 qurb-ı va8fından 8akın

Nef9-i <Xsw miæl-i güftwrı3 gerekmez mi sa3a G. 11/6 <Wşıq ol bir gül-ru4a her qamet-i bwlwyı qo

Virme hercwya gö3ül Mecn5n-8ıfat Leylwyı qo G. 300/1 İrsâl-i Mesel:

Çek nebwtı bx-ba4ta eyle na*ar dir ehl-i dil

Hxç kim köksüz olan tutmaz binw dirler e8a9 G. 100/2 Meæeldir dem uran meyl-i ma9abbetden güzer itmez

Velx bu kemter-i <wcizi3 incitir cefwlardan G. 285/5 Tefrîk:

Gelmemişdir )a2ret-i N59’u3 serine kim gelen

Andan efz5ndur gelen bu başıma 05fwn ba3a G.15/2 Cwh-perest dünyw-perest <uqbw-peresti a3lamaz

<Wrifwne rind-meşreb-dwr olan a3lar bizi G. 316/2 İktibas:

Nwzil oldı 9aqqı3a levwke levlwk ey 9abxb

Server-i wl-i <abwsın yw Mu9ammed Mu80afw G. 25/5 İştikak:

Hem severler seveni sevmezler onlar sevmeyen

Ehl-i beyti sevmeyen düşmwndur wl-i <abw G. 26/4 İâde:

(42)

El-ğıywæ ey zinde-i cwn el-ğıywæ

El-ğıywæ v’ey güfte-i cwn el-ğıywæ G. 79/1 Telmi<:

ﺎﻤﻨهﺮ ﻦﻮﺮﺪﺮﺪ اﺮﻨﺎﻜﻩﺪﺎﺗﻓا تﺳﻘﺸﻋ

(Fasça)

Rehber olmaz <aşkdan özge sa3a ywr-ı vefw G. 1/1 <Wşıq oldum sen mehe kim qorqarım

ﻖاﺮﺘﻓا ﻰﺒﻴﺒﺤ ﺐﺤﻟا ﻦﻤ ﻩﺁ

(Arapça) G. 223/1 Sihr-i Helâl:

Ne 9wcet va8l-i dil-dwra qıywmet

Qopar andan biz oluruz selwmet F.3

d) Atasözleri ve Deyimler

Tespit ettiğimiz beyitlere baktığımızda şairin atasözü ve deyim kullanımı hususunda özellikle deyimleri çok kullandığını görmekteyiz. Buraya kullandığı deyimleri gösteren örnekler seçip aldık. Bazı beyitlerde birden fazla deyim kullandığını verdiğimiz örnekler üzerinde görebiliriz.

d.1. Atasözleri

Aşka düşen kurtulmaz.

Tw>ib 9a_er qıl 8aqın yaklaşma hemwn <aşqa

Hergiz düşen kurtulmaz belwdır belwdır belwdır belw G.4/5 Her gördüğüne bel bağlama.

Ey murğ-ı gö3ül virme ser-i zülfü3i bwda N5ş ide gör bwde

Her gördügüne bağlama bel olma heves-kwr

Tw>ib gözün aç Mt.84/5

Köksüz (temelsiz) olan bina tutmaz.

Çek nebwtı bx-ba4ta eyle na*ar dir ehl-i dil 41

Referanslar

Benzer Belgeler

IB bursu: Uluslararası Bakalorya (IB) diploması toplam not ortalaması 32 ve üstü olan burssuz veya destek burslu yerleştirilen öğrencilere ödemeleri gereken eğitim

Dow Bina Çözümleri, Dilovası tesislerinde temellerin ve teras çatıların ısı yalıtımında kullanılmak üzere ROOFMATE™, zeminlerin ısı yalıtımı için FLOORMATE™,

Pupnpujw zbo tbobzjef 200 cjo lj•j pmnbl ü{fsf tfluösef zblmb•ˆŒ JMH g‡ Œ‡•j jtujiebn fejmnflufejs... Nbsnbsb Cömhftj jtf 22.7 njmzpo oügvtb

Program; ulusal ve uluslararası önem taşıyan bilgi birikimini disiplinler üstü temalarla keşfederken, araştırma yapabilme, etkili iletişim kurabilme, eleştirel ve

Oyun ve eğlence kavramlarını incelerken tasavvufun dünya görüşüne ve zühd anlayı- şına az da olsa değinmekte fayda vardır. Çünkü sûfîlerin dünya hayatına

Memuriyeti süresince ders vermekle meşgul olan, daima Farisi talim eyleyen, herkese deva sağlık veren Nusret Ebubekir Efendi herkesin indinde muvakkar şeyh-i

Kendi kendisine “Hiç üşümüyo- rum” dedi, “Üzerimde koyun derisi palto olmasa da... 11

Türkler hakkındaki hadislerin, tarihçiler tarafından tarihi olaylarla mukayeseler yapılıp, realist bir yaklaşımla ele alınmadığı ve bunların daha çok tarih nosyonundan