• Sonuç bulunamadı

Din eğitimi açısından Nurettin Topçu'nun eserlerinde dindar tipler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Din eğitimi açısından Nurettin Topçu'nun eserlerinde dindar tipler"

Copied!
86
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI DİN EĞİTİMİ BİLİM DALI

DİN EĞİTİMİ AÇISINDAN

NURETTİN TOPÇU’NUN ESERLERİNDE

DİNDAR TİPLER

Yüksek Lisans Tezi

Danışman :

Prof. Dr. Mustafa TAVUKÇUOĞLU

Hazırlayan:

Ahmet ÖZER

(2)

ÖNSÖZ

Fikir adamları dönemlerindeki problemlere kayıtsız kalmamıştır. Fikir adamlarının kendi dönemlerinde karşılaştıkları problemler için sunmuş oldukları çözüm önerileri sonraki dönemlerde de karşılaşılan benzer problemleri aydınlatacak niteliktedir.

Nurettin Topçu’nun düşünceleriyle, eserleriyle ilgili yapılan araştırmalara baktığımızda onun eserlerinin Din Felsefesi, Din Psikolojisi, Din Eğitimi vb. daha pek çok bilim dalınca araştırma konusu yapıldığını görmekteyiz.Bu sevindirici olmakla beraber yapılan araştırmalarda Topçu’nun görüşleri ele alınırken “Taşralı” isimli hikaye kitabının bu araştırmaların kapsamı dışında tutularak onun görüşlerinin bütüncül bir şekilde ele alınmamış olması dikkatimizi çekmiştir.Yapmış olduğumuz çalışma bu eksikliği gidermeye yönelik bir çalışmadır.

Bireyin kültürel ve sosyal özelliklerinden birisi, dini inancı ve dindarlık düzeyidir. Din ve dindarlıkla özellikle de dindarlığın nasıllığı ile ilgili problemler geçmişte olduğu gibi günümüzde de önemini korumaktadır. Büyük Türk düşünürlerinden olan Nurettin Topçu da dönemiyle ilgili olarak dindarlıkla ilgili bir takım problemler tespit etmiş ve bu problemleri aşmak için bazı çözüm önerilerinde bulunmuştur. Dindarlıkla ilgili tartışmaların her toplumda var olması bizi böyle bir çalışma yapmaya yöneltmiştir.

Çalışmamız bir giriş ve dört ana bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde çalışmamızın konusu, önemi, amacı ve sınırlılıkları belirtilmiştir.

Birinci bölümde yazarın hayatı, eserleri, fikir dünyasına etki eden şahsiyetler ve yaşadığı dönem hakkında genel bir bilgi verilmiştir.Ayrıca çalışmamız kapsamına dahil ettiğimiz “Taşralı” isimli kitabın bir hikaye kitabı olması sebebiyle bu bölümde Topçu’nun hikayeciliğinden de bahsedilmiştir. İkinci bölümde kavramsal olarak din ve dindarlık terimleri üzerinde durularak Türk toplumunda görülen dindarlık çeşitlerinden bazıları hakkında genel bir bilgi verilmiştir. Üçüncü bölümde ise Nurettin Topçu’nun eserlerinde geçen din ve dindarlıkla ilgili kavramlardan ve Taşralı isimli hikaye kitabında geçen dindar tiplerden bahsedilmiştir. Yine bu bölümde Topçu’nun, ideal dindarı yetiştirebilmek için gerekli olan din eğitiminin nasıl olması gerektiğiyle ilgili görüşlerinden bahsedilmiştir.

(3)

Üçüncü bölümün sonunda Nurettin Topçu’nun eserlerinde geçen dindar tipler Din Eğitimi açısından değerlendirilmiştir.

Çalışmam süresince benden her türlü yardım ve ilgilerini esirgemeyen danışman hocam Sn. Prof. Dr. Mustafa Tavukçuoğlu Bey’e sonsuz teşekkürlerimi arz ederim.

Ahmet ÖZER Konya-2006

(4)

ÖNSÖZ ...I

İÇİNDEKİLER...III

KISALTMALAR...VII

GİRİŞ... 1

I. BÖLÜM NURETTİN TOPÇU’NUN HAYATI, ESERLERİ VE DÖNEMİ A. HAYATI... 3

B. ESERLERİ... 8

C. YAŞADIĞI DÖNEM HAKKINDA GENEL BİLGİ... 9

D. FİKİR DÜNYASINA ETKİ EDEN ŞAHSİYETLER ... 11

E. HİKAYECİLİĞİ... 15

II. BÖLÜM DİNDARLIK VE ÇEŞİTLERİNE KAVRAMSAL BİR YAKLAŞIM A. DİNİN TANIMI... 18

B. DİNDAR... 20

C. BAZI DİNDARLIK ÇEŞİTLERİ ... 21

1. Halk Dindarlığı... 21

2. Derûni Dindarlık ... 21

3. Şekilci Dindarlık ... 22

4. Gösterişçi Dindarlık ... 22

III. BÖLÜM NURETTİN TOPÇU’DA DİNDARLIK VE DİNDAR TİPLER A. NURETTİN TOPÇU’DA DİNDARLIKLA İLGİLİ KAVRAMLAR a. Din ve Dindar ... 23

b. İman... 27

(5)

c.a. Namaz... 30 c.b. Hac... 30 c.c. Oruç... 30 c.d. Zekat... 31 c.e. Dua... 31 c.f. Cihat... 32 d. Günah ve Tevbe ... 32 e. Şeriat ... 34 f. Tasavvuf ... 35 g. Aşk... 35 h. Cennet ve Cehennem... 36

B. NURETTİN TOPÇU’DA DİNDARLIK ÇEŞİTLERİ 1. Şekilci Dindarlık ve Özellikleri ... 36

2. Samimi Dindarlık ve Özellikleri ... 42

3. İdeal Dindarı Yetiştirmek İçin Gerekli Olan Eğitim………...……….45

C. NURETTİN TOPÇU’NUN “TAŞRALI” ESERİNDE GEÇEN DİNDAR TİPLER 1. Mübarek Zat... 50

a. Hikayenin Konusu ... 50

b. Hikayede Geçen Dindar Tipler ... 50

b.a. Dr. Fuat ve Dr. Niyazi... 50

b.b. Şeyh Ebabilzâde... 51

b.c. Şeyhe Bağlı Müritler... 52

b.d. Muallim... 52

2. Kütük ... 52

(6)

b. Hikayede Geçen Dindar Tipler ... 53

b.a. Hacı Bayram... 53

b.b. Piç Hasan... 53

b.c. İmam... 53

3. Tereke ... 54

a. Hikayenin Konusu ... 54

b. Hikayede Geçen Dindar Tipler ... 55

b.a. İmam... 55

b.b. Ali Seyit... 55

b.c. Meczup Çoban... 55

4. Köy Hocası ... 56

a. Hikayenin Konusu ... 56

b. Hikayede Geçen Dindar Tipler ... 56

b.a. Çınarcıklı Hoca... 56

b.b. Öğretmen... 57

5. Yitik... 58

a. Hikayenin Konusu ... 58

b. Hikayede Geçen Dindar Tipler ... 59

b.a. Zülfikar Hoca... 59

b.b. Çakal Mehmet ve Eşi Hasibe... 59

b.c. Ömer... 59

6. Kayan Köy ... 60

a. Hikayenin Konusu ... 60

b. Hikayede Geçen Dindar Tipler ... 60

b.a. Hacı Murat Efendi ve Elazığlı Yahya Baba... 60

7. Şehit Oğlu Şehit ... 61

(7)

b. Hikayede Geçen Dindar Tipler ... 61

b.a. Molla Kadir... 61

b.b. Yunus Hoca... 62

b.c. Boşnak İmam... 62

8. Tıbbiyeli... 62

a. Hikayenin Konusu ... 62

b. Hikayede Geçen Dindar Tipler ... 63

b.a. Tıbbiyeli Genç... 63

b.b. Abdülaziz... 63

b.c. Kitapçı... 63

9. Mahşer ... 63

NURETTİN TOPÇU’NUN ESERLERİNDE GEÇEN DİNDAR TİPLERİN DİN EĞİTİMİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ ... 66

SONUÇ ... 72

(8)

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser a.g.h. : Adı geçen hikaye a.g.m. : Adı geçen makale Bkz. : Bakınız

C. : Cilt Çev. : Çeviren

D.İ.B. : Diyanet İşleri Başkanlığı İ.A. : İslam Ansiklopedisi İBAV : İlahiyat Bilimleri Vakfı İFAV : İlahiyat Fakültesi Vakfı MEB : Milli Eğitim Bakanlığı

s. : Sayfa

S. : Sayı

(9)

GİRİŞ

Din Eğitimi bilimi, dinden gelen bilgilerle eğitim biliminin verilerini birleştirerek, insanları Allah’ın iradesine uygun kişiler olarak yetiştirilmesine katkıda bulunacak çalışmalar yapar.1

Din Eğitiminin amacı; insanların ilahi iradeye uygun olarak yetiştirilmesine, insanların hayatın bütünlüğü içinde ilahi iradeye uygun davranışlar geliştirmelerine yardımcı olmaktır.2

Disiplinler arası bir bilim dalı olan din eğitimi bilimi bu amaca uygun çalışmalarını yaparken araştırmalarında çeşitli metotları ve bilimsel yaklaşımları birleştirmek durumundadır.3 Din Eğitimi bilimi, ilahiyat bilimleri başta olmak üzere Eğitim Bilimleri, Sosyoloji, Psikoloji, Din Felsefesi, Dinler Tarihi vb.4 pek çok bilim dalının araştırmalarından istifade ederek çalışmalarını sürdürmektedir.

Çalışmamızın konusunu oluşturan dindarlık kavramı hem Din Sosyolojisi’nin hem de Din Eğitimi’nin araştırma konusu içerisinde yer alır. Dindarlık, toplum düzeyinde genel olarak sergilenmesi yönüyle Din Sosyolojisi’nin sınırları içerisine girer.Kavram olarak dindarlığın tanımında tek tek bireyler söz konusu olduğu için ve dindarlığın oluşum süreci belli bir eğitim sonucunda gerçekleştiği için dindarlık kavramı aynı zamanda ve öncelikle Din Eğitimi Bilimi’ni ilgilendirmektedir. Bu yüzden çalışmamızın ikinci bölümünde bizi ilgilendiren yönleriyle dindarlık ve bazı dindarlık çeşitleri üzerinde durduk.

a. Konu Seçimi

Bu konuyu çalışmamızın sebebi dindarlıkla ilgili tartışmaların günümüzde de devam etmesidir. Nurettin Topçu’nun Cumhuriyet tarihimizde din ve dindarlık hakkında ciddi manada eleştiride bulunan ilk Türk düşünürü olması, onun eleştirilerini bizim açımızdan önemli kılan bir sebeptir. Diğer bir sebep ise; kendisi de bir eğitimci olan Topçu’nun iyi bir dindar yetiştirmede verilecek Din Eğitiminin nasıl olacağı konusundaki görüşleridir.

Çalışmamızın temel problemi; Cumhuriyet dönemi Türkiyesi’nin önemli bilim ve düşünce adamlarından olan Nurettin Topçu, fikir dünyasında din ve dindara nasıl bir anlam yüklemiştir?Alt problemler ise; eserlerinde geçen dindar tiplerin genel özellikleri nelerdir?

1 Suat Cebeci, Din Eğitimi Bilimi ve Türkiye’de Din Eğitimi, Akçağ Yayınları, Ankara, 1996, s.28. 2 Suat Cebeci, a.g.e., s.30.

3 Cemal Tosun, Din Eğitimine Giriş, Pegem A Yayıncılık, Ankara, 2002, s.73. 4 Suat Cebeci, Din Eğitimi Bilimi ve Türkiye’de Din Eğitimi, s.33-37.

(10)

Yazarın benimsediği ve benimsemediği dindar tipin aşırılıkları var mıdır? İdeal bir dindar yetiştirebilmek için Topçu neler tavsiye etmiştir? Sorularıdır.

b. Önemi ve Amacı

Çalışmamızı diğer çalışmalardan farklı kılan yanı; Topçu’nun din ve dindarlıkla ilgili görüşlerini incelerken çalışmamıza, yazarın Taşralı isimli hikaye kitabını da dahil etmemizdir. Bu kitap içindeki hikayeler arasında yazarın bu konularla ilgili görüşlerini verdiği hikayeler de vardır. Biz bu hikayeleri seçerek çalışmamıza dahil ettik.

Çalışmamızın amacı ise büyük Türk düşünürlerinden olan Nurettin Topçu’nun din ve dindarlıkla ilgili görüşleri çerçevesinde Din Eğitimi’ne ışık tutabilecek bilgiler elde edebilmektir.

c. Sınırlılıkları

Yapılan araştırmalarda dindarlığın pek çok çeşitlerinden söz edilmiştir. Bunların hepsi hakkında bilgi vermek çalışmamızı aşacağından, bu konuda yapılan çalışmalarda en çok rastladığımız ve çalışmamızla da ilgili olduğunu düşündüğümüz bazı dindarlık çeşitleri hakkında bilgi verdik.

Çalışmamızın dördüncü bölümünde yazarın benimsediği ve benimsemediği dindarların aşırılıklarına vurgu yaparken yine çalışmanın sınırlarını aşmamak için sadece aşırlığın tanımını vermekle yetindik. Araştırmamız Nurettin Topçu’nun din ve dindarlıkla ilgili düşünceleriyle ve “Taşralı” isimli hikaye kitabıyla sınırlıdır.

d. Metot

Çalışmamızı yaparken Topçu’nun tüm eserlerini araştırma kapsamına dahil ederek literatür tarama tekniğiyle bu eserleri inceledik. Yine Nurettin Topçu hakkında yapılan çalışmaların da taramasını yapmaya gayret ettik.

(11)

I.BÖLÜM

NURETTİN TOPÇU’NUN HAYATI, ESERLERİ VE DÖNEMİ

A. HAYATI

Nurettin Topçu baba tarafından Erzurumludur. Ailesi Topçuzâdeler diye tanınıyor. Dedesi Osman Efendi, Erzurum’un Ruslar tarafından işgali sırasında Türk Ordusunda topçuluk yapmış, bu lâkap oradan kalmıştır. Babası Topçuzâde Ahmet Efendi ailenin tek evladıdır. Küçük yaşta yetim kalır. Tahıl alım satımı yaparak ailesini geçindirmeye çalışır. Bu arada Erzurum’un tanınmış zenginlerinden Gülü Bey’in yardımını görür. Canlı hayvan ticaretine başlar. Doğu Anadolu ve bilhassa Erzurum yöresinden topladığı koyunları İstanbul’a götürerek işini genişletir. İstanbul’a yerleşir. İlk evleri Süleymaniye Deveoğlu Yokuşu, Hatapkapı Sokağında bir ahşap binadır. Nurettin Topçu ve ağabeyi Hayrettin Topçu Süleymaniye’deki bu evde doğarlar. Hayrettin Topçu (1906), Nurettin Topçu (1909)…

Topçu’nun ninesi Eğinlidir. Ahmet Efendi, İstanbul’a yerleştikten sonra birinci hanımı vefat eder. Bu hanımdan olma iki oğlu da, Balkan Harbinde şehit düşerler. Ahmet Efendi daha sonra yine Eğinli olan Kasap Hasan Ağa’nın kızı Fatma Hanım ile evlenir. Bu Nurettin Topçu’nun validesidir. Ahmet Efendi, harp yıllarında işi bozulunca Çemberlitaş’a taşınır. Burada bir kasap dükkanı işletmeye başlar.

Nurettin Topçu, 6 yaşında Bezmiâlem Valide Sultan Mektebi’nin ana kısmına yazılır. Burayı bitirdikten sonra Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi’nin sarıklı hocası Osman Efendi bir gün babasına “Osman Nuri -Nüfus kağıdında ismi bu şekilde geçer- büyük adam olacak” deyince çok az gülen babası hayli mütehassis olur. Bu yıllarda Topçu, sakin biraz içe dönük bir mizaca sahiptir. Küçük bir sandıkta kitap ve gazete biriktirme merakı vardır. Daha sonra Topçu, Vefa İdadisine devam eder. Birinci sınıfta babasının kaybeder. Evlerinin bir katını kiraya verirler. Abisi Hayrettin Topçu, mektepten ayrılarak ailenin geçimini üstlenir. Topçu, Vefa İdadisi’nde de sınıflarını birincilikle geçer. Felsefeye bu yıllarda merak sarar. Liseden mezun olan Topçu, Avrupa imtihanlarına girer, kazanır (1928). Fransa’ya gider. Daha önce giden Remzi Oğuz Arık ve Ziyaettin Fahri ile burada tanışır. Topçu önce Bordo Lisesi’ne nakledilir. İlk yazı denemelerini burada kaleme alır ve mensubu olduğu Sosyoloji Cemiyetine gönderir. Moris Blondel’i bu lisede tanır. Daha sonra mektuplaşırlar. Burada bir

(12)

psikoloji sertifikası yapar. İki sene sonra Strazbourg’a geçer. Üniversite’de felsefe tahsil eder. Ahlâk kurlarını tamamlar. Sanat Tarihi lisansı yapar. Topçu’nun Avrupa’daki hayatı okul, ev, kütüphane çerçevesinde geçer. Ancak hafta tatillerinde derneklerin tertip ettikleri toplantılara gider. Topçu bu sırada Luis Massignon ile tanışır. Dr.Adnan Adıvar’ın Türkçe dersi verdiği Massignon’a daha sonra bu dersi vermeye başlar.5

Strazbourg’da doktorasını hazırlayan Topçu Sorbon’a gider, doktorasını verir. Sorbon Üniversitesi tarihinde dereceye girerek Felsefe Doktorası veren ilk Türk öğrenci Nuretin Topçu olmuştur. Üniversitenin geleneklerine göre en iyi dereceyi alan öğrenciler mutlaka ödüllendirilir. Yetkili Profesör Nurettin Topçu’ya sorar:

− Tebrik ediyoruz! Alacağınız ödülün tercih hakkını da size bırakıyoruz. − Nasıl yani?

− Efendim bir altın saat mi? Amerika veya Kuzey Avrupa’ya bir mavi yolculuk mu? Hangisini tercih ederseniz onu alacaksınız? Veya o ülkeye seyahat edeceksiniz.

Nurettin Topçu kararlı ve kendinden emin bir şekilde cevap verir. − Hiçbiri değil!

− O zaman ne istiyorsunuz?

− Sorbon Üniversitesi’nin giriş ve çıkış kulelerine yirmi dört saat ay-yıldızlı Türk bayrağının dalgalanmasını istiyorum.

− Derhal bu isteğiniz yerine getirilecektir.6

Topçu, 1934’te yurda döner. Galatasaray Lisesi’nde Felsefe Öğretmeni olarak görev alır (1935). Hüseyin Avni Ulaş, ailenin baba dostudur. Çemberlitaş’taki evlerine sık sık gelir gider. Topçu küçük yaştan beri bu zatın tesiri altında kalmıştır. Yurda döndükten sonra Hüseyin Avni Ulaş’ın kızı Fethiye ile evlenir. Düğün gününün akşamına İzmir Atatürk Lisesi’ne tayin emri gelir. Galatasaray Lisesi Müdürü Behçet Bey, o sene Haziran imtihanından geçmesini istediği altı kişilik bir öğrenci listesini Topçu’ya teklif eder. Topçu bu teklife karşı “Eğer bunlar çalışkan talebelerse elbette geçerler.” cevabını verir. Talebelerin bir kısmı imtihandan kalınca Topçu’nun tayini İzmir’e çıkar. Nurettin Topçu Hareket Dergisi’ni İzmir’de bulunduğu yıllarda yayımlamaya başlar. Dergi İstanbul’da basılmaktadır. Bu arada eşinden ayrılır. Dergideki yazılarından biri hakkında açılan soruşturma üzerine Denizli’ye

5 Mustafa Kutlu, “Suya Hasret”, Hece Dergisi, S.109, Ankara, 2006, s.9-10

(13)

sürgün edilir. Nurettin Topçu’nun memuriyet hayatında ikinci kez sürülmesinin nedeni olan bu yazı “Çalgıcılar” isimli öyküdür.7 1939’da Hareket Dergisi’nde çıkan bu hikaye çok kısa bir hikayedir. Topçu Çalgıcılar’da Atatürk’e hakaret ettiği izlenimini vermektedir. Çalgıcılar isimli hikayesinde Topçu, Cumhuriyet’in ilk kurulduğu yıllarda bir önderin nasıl putlaştırıldığını, küçük abdestinin bile kutsal bir suymuş gibi nasıl saklandığını yazmaktadır. Her halde Topçu’nun kaleminin ilk ve son kez keskin olduğu bir durumdur bu. Topçu’nun eleştirileri Kemalizm’e karşı yoğunlaşsa da polemik yaratacak kadar keskin ve kişiselleşen yada kişiselleştirmeye yatkın değildir. Kemalistlerin tepkisini çeken Topçu, resmi çevreler tarafından izlenmeye ve sık sık sorgulanmaya başlar. Hakkında tahkikat açılır.8 Denizli’de bulunduğu yıllarda Said-i Nursi ile tanışmış o sırada yapılan mahkemelerini takip etmiştir. Daha sonra Haydarpaşa Lisesi’ne tayin edilir. Bir müddet sonra Vefa Lisesi’ne geçer. Vefa Lisesi’ndeki öğretmenliğine daha sonra İstanbul Lisesi’nde devam eder. Bu liseden emekli olur(1974). Uzun bir müddet Robert Koleji’nde tarih okutmuştur. Behçet Kemal Çağlar tarafından çevrilen entrikalarla buradaki görevinden atılır. İki sene Hilmi Ziya Ülken’in eylemsiz doçentliğini yapar ama üniversiteye intisap edemez. Nisan 1975’de hastalanır. Kanser teşhisi konulur. Ameliyata alınır. 10 Temmuz gecesinde Hakkın Rahmetine kavuşur.9

Nurettin Topçu, sessiz, sade, gösterişsiz, mahcup, muzdarip ve derin bir kişiliğe sahiptir.10 Yalnız bir insandır. İnsanların, olayların ortasında kendi düşünce ve duyguları içersinde tertemiz bir gül bahçesinde yaşar gibidir.11 Topçu’nun en sevdiği şey bir su kaynağı başında, bir çeşme dibinde saatlerce sessiz bir halde oturmaktır. O, bir su hayranıdır. Ona göre su kainattaki hareketin, temizliğin, saflığın en önemlisi sonsuzluğu arayışın remzidir.12

Topçu’ya göre Türkiye’nin ekonomik, siyasal ve sosyal pek çok sorunları vardır. Bunlar içersinde en önemlisi ve en önceliklisi eğitim sorunudur.13 Nurettin Topçu, Türk toplumu için bir Rönesans ve eğitim seferberliğinin ihtiyacını duyan, bilim, felsefe, sanat alanlarında Rönesans’ı gerçekleştirecek dehaların da yaratıcı düşünceyi sağlayıcı bir eğitim modelinin yetiştireceği insanlar olacağını düşünen bir yenilikçidir.14 Kendisi de bir eğitimci olan Topçu’nun hayatı Türk çocuklarının kurtuluşu adına harcanmış bir hayattır. O yaşadığı dönemde hale baktıkça içi titrer ve şu soruyu sorar: “Çocuk denen bu nüsha-i kübra olan bu

7 Hüseyin Su, “Yarınki Türkiye’nin Öyküleri”, Hece Dergisi, S.109, Ankara, 2006, s.349

8 S.Seyfi Öğün, Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik ve Nurettin Topçu, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1992, s.48 9 Mustafa Kutlu, “Suya Hasret”, s.10-13

10 Atasoy Müftüoğlu, “Sessiz ve Derin Bir Kişilik”, Hece Dergisi, S.109, Ankara, 2006, s.367 11 Ferruh Bozbeyli, “Hocamız Nurettin Topçu”, Hareket, C.10, S.112, İstanbul, 1976, s.52 12 Mustafa Kutlu, “Suya Hasret”, s.8

13 Mehmet Sılay, “Nurettin Topçu’nun İdeali”, s.397

(14)

ilahi cevherden binbir hayvanın hırslarıyla yüklü çehreler çıkarmak hüner mi, inkılap mı, nedir dersiniz? Mezarımızda dolaşacak ayaklar Allah’ın emaneti olan o melek adımlar mı olacak? Yoksa yoksa?...” 15 Bu ifadeleriyle Topçu çocukların eğitimine verdiği önemi dillendirir. Kelimenin tam manasıyla muallim olan Topçu, talebelerine büyüklükleri tanıtır, tahlil ve mukayeseler yapar, misaller verir. İlim, Ahlâk, güzellik, iman, fazilet, irade, iyilik gibi büyüklükleri sevdirmeye çalışır.16

Topçu, öğretmenlik mesleğine aşkla bağlıdır. Sevdikleri ile ve talebeleriyle konuşurken ibadet yapıyormuş gibi vecd içinde coşan bir kişidir. Uzun yıllar İmam Hatip Lisesi’nde ders verir. Bütün ısrarlara rağmen emeğinin karşılığının ücret olarak ödenmesini kabullenmez. O, yaptığı işin Allah yolunda yapılan bir iş olduğunu söyleyen ve bu işten talep etmeyen münevver bir dindardır.17

Topçu sınıf içersinde ders anlatırken mistik bir havayı yaşar gibidir. İbadet eder gibidir. Onun dersleri uzunca okunmuş birer zammı sureye benzetilir. Topçu’nun ölüm döşeğindeyken söylemiş olduğu şu söz öğretmenlik mesleğine göstermiş olduğu saygıyı ifade etmesi bakımından önemlidir: “Kırk sene öğretmenlik yaptım, mabede nasıl girdiysem sınıfa da öyle girdim.”18

Topçu dindar bir ailenin evladı olarak, dinin ne demek olduğunu bilen, inanan ve dini hayatı yaşayan bir insandır. İbadetlerini büyük bir ciddiyetle ve aksatmadan yaptığı halde çevresine bir kez olsun, namaz kılmayı tavsiye etmemiştir. Çünkü, o namazı ve ibadeti diline dolayanlardan hele her önüne gelene namaz kılmayı tavsiye edenlerden hoşlanmaz.19

İslâm’ın bütün şartlarını şahsında tatbik eden Topçu’nun 20 Fransa’ya gidene kadar ateizme yakınlığından, dine ilgisiz olduğundan bahsedenlere katılmamız mümkün değildir. 21 Bununla beraber Topçu’nun Fransa’da bulunduğu yıllarda dinle ilgili derin sorgulamalar içinde olduğunu gösteren Maurice Blondel’le olan diyaloğu onun hayatında belli bir dönemde dinle ilgili derin sorgulamalar içersinde olduğunu gösterir.22 Türkiye’ye döndüğünde ise bunalımdadır. Sırrı Tüzeer’in anlattığı şu olay onun içerisinde bulunduğu sıkıntının âdeta resmidir; “Allah rahmet etsin. Topçu sadık arkadaştı, vefakârdı. Tahsilini tamamlayıp

15 Sıktı Evren, “Hocanın Andıkları”, Hareket, C.10, S.112, İstanbul, 1976, s.61 16 Ayhan Yücel, “Hocam Nurettin Topçu”, Hareket, C.10, S.112, İstanbul, 1976, s.53 17 Lütfü Bornovalı, “Nurettin Topçu”, Hareket, C.10, S.112, İstanbul, 1976, s.63

18 Emin Işık, “Nurettin Hoca ve Din Adamları”, Hareket, C.10, S.112, İstanbul, 1976, s.86 19 Emin Işık, a.g.m., s.86

20 Ercüment Konukman, “Nurettin Topçu Hocamızın Ardından”,Hareket,C.10,S.112,İstanbul, 1976, s.67 21 Mehmet Batuk, “Nurettin Topçu ve Tasavvufi Anlayışı”, İlim ve Sanat, Vefa Yayıncılık, S.20, İstanbul, 1988,

s.54

(15)

Fransa’dan gelince hemen beni aradı. Buldu…Bunalımlıydı…O sıralarda sokaklarda yerlere tükürmeyiniz yazılıydı. Birlikte yürüyorduk, gidip yazıların üzerine tükürdü ve orada duran polis memuruna yere tükürdüm beni tevkif etsene dedi. Polis şaşırdı. Bu sefer polise vazifeni yap deyince polis büsbütün şaşırdı ve korktu.”23 Topçu için düşünsel anlamda sıkıntılı olan bu dönemde onun yardımına yine Reşit Paşa Numune Mektebi’nden arkadaşı olan Sırrı Tüzeer yetişir:

Avrupa’dan dönünce gelip beni buldu. Sırrı çok perişanım, hoca da, papaz da adam aldatıyorlar, dedi. Ben, bizim hocaları pek tanımıyorsun, dur bakalım, dedim. O sırada tayini İzmir’e çıkmıştı. Sonra oradan Denizli’ye verdiler. Denizli’den izinli gelişlerinden birinde buluştuk. Dedim ki, bir şahıs var onun duası hürmetine İstanbul’a gelirsin, gidelim mi? Çekindi, mütereddit davrandı. Israr ettim, razı oldu. Gittik. Hasib Efendi’nin odasında sandalye yoktu. Topçu ile yere oturduk. Hoca Efendi’ye “Dua buyursanız da İstanbul’a gelse” dedim. Hoca Efendi biraz daldıktan sonra: Gelir, hem de terfi ederek gelir, dedi. Ben memnun olmuştum. O bu işin olacağına ihtimal vermiyordu. Ancak aradan çok vakit geçmeden Haydarpaşa Lisesi’ne geldi. Bu hadiseden sonra kendinde bizim yola doğru bir meyil başladı. “Kafamda bir sürü problem var, kimseye güvenemiyorum” diyordu. Küllük’te Şerefe Bey(Müftü) ile görüştürdüm. “Sırrı, bu benim aradığım adam değil” dedi.bunun üzerine, seni bir yere götüreceğim ama titizlenmeyeceksin, dedim. Rahmetli çok titizdi. “Yere oturmak, tahta kaşık, yemek falan var” dedim. Mütereddit görünüyordu. Sonra ben yalnız gittim. Hoca Efendi: “Kafiri getir, kibirliyi getirme” dedi. Bu öyle değil, altı sene felsefe okumuş Avrupa’da dedim. “Öyleyse getir” dedi. Sonunda razı ettim. Yolda giderken mütemadi soruyordu, hoca nerelidir, tahsili nedir?...Bunları sorma dedim, o sana her şeyi anlatır, dedim. Hoca Efendi(Abdülaziz Bekkine)’nin Zeyrek’teki Çivicizâde Camii’nin bahçesinde bulunan eve gittik. Yukarıda bir odası vardı. Bizi oraya aldı. Siz oturun dedi, gitti. Bir müddet sonra kapıyı tıklattı. Açtık, elinde bir tepsi içinde, patates yemeği, hamur tatlısı,tahin helva ve tahta kaşık. Oturduk, hoca anlatmaya başladı. “Oğlum biz Kazanlıyız.” Ve devam etti. Nurettin’in sorularının cevaplarını bir bir açıkladı. Bir taraftan yiyoruz. Bunlar konuşmayı derinleştirdiler.

Avrupa uleması ile bizim ulemayı karşılaştırıyorlar. Sonunda hoca: “Niye felsefe okudun”, diye sordu. Nurettin; hevesliydim, dedi. Hoca: “Boşuna vakit geçirmişsin, neyse senin senede on tane İslâm’ı bilen ve tatbik eden talebe yetiştirsen kafi.”dedi. Uzun konuşuyorlardı. Ben felsefeden falan anlamam. Başımı yastığa koyup biraz kestirdim. Sabaha doğru beni kaldırdılar. Çıkarken Hoca Efendi; “Oğlum bu kapı sana her zaman açık, dilediğin

(16)

zaman gelebilirsin.” dedi, bizi kapıya kadar çıkardı. Birkaç adım yürüdük. Topçu bana döndü; “Acaba geri dönsek ayıp olur mu?” dedi. “Bırak” dedim, şurada sabaha ne kaldı. Sonra yine gelirsin, dedim. Bu tarihten itibaren Hoca Efendi’ye bağlandı. Hoca Efendi’nin ona ters düşen sözleri üzerinde düşünür, bazen uzun süre ziyaretine gitmez, daha sonra giderdi. Abdülaziz Efendi’nin vefatından sonra ona olan bağlılığı arttı. Dükkana gelir bana Hoca Efendi’yi anlattırırdı. Elli kere anlatsam bıkmaz tekrarlatırdı. Hoca Efendi kendi hizmet eder, kimseyi kendine hizmet ettirmezdi. Topçu’da gördüğümüz bu mühim hususiyet Hoca Efendi’den tevarüstür.24

Topçu Hocası Abdülaziz Bekkine’den bahsederken duygulanır, imamlıktan aldığı maaşı fakir fukaraya dağıtan, evini hanımının işlediği çorap parasıyla geçindirmeye çalışan bu zat ona göre gerçek bir mümin ve din adamıdır.25

B. ESERLERİ

Nurettin Topçu Külliyatı Dergâh Yayınları tarafından neşredilmiştir. Topçu’nun doktora tezi Conformisme et Révolte (İsyan Ahlâkı), doçentlik tezi Bergson, liseler için kaleme aldığı dört ders kitabı (Felsefe, Mantık, Sosyoloji, Psikoloji) ve Reha romanı dışta tutulursa, Taşralı’daki hikayeler dahil diğer eserlerinin nerede ise tamamı yayınlanmış makalelerinden dergi ve gazete yazılarından oluşmaktadır. Yayınevi, Topçu fikriyatı açısından birinci derecede önemli olan bu eserleri oluşturan makaleleri düzenlerken kronolojik olarak değil teorik olarak düzenlemiştir. Bu aşamada bazen birden fazla yazı birleştirilmiş ve bizzat müellifin yaptığı veya talebelerinin (hususan Ezel Ervedi’nin ) teklifiyle tasdik ettiği bazı tashihlerden geçirilmiş, müteakip baskılara konuyla alakalı yeni yazılar eklenmiştir. Yayınevi Topçu’nun sağlığındayken basılmış kitapları ve isimleri muhafazaya önem göstermiştir. Ancak konu olarak birbiriyle yakın olan İradenin Davası ile Devlet ve Demokrasi ve İslâm ve İnsan’la Mevlâna ve Tasavvuf kitaplarını birer kitap haline getirmiştir. Taramalar sırasında yeni bulunan makaleler uygun kitaplara eklenerek külliyat oluşturulmuştur.26

Sosyoloji, Dergâh Yayınları, Kasım 2001 Psikoloji, Dergâh Yayınları, Ağustos 2003

24 Mustafa Kutlu, “Suya Hasret”, s.10-11

25 Emin Işık, “Nurettin Hoca ve Din Adamları”, s.87

(17)

Mantık, Dergâh Yayınları, Kasım 2001 Felsefe, Dergâh Yayınları, Ekim 2002 İsyan Ahlâkı, Dergâh Yayınları, Ocak 1995 Bergson, Dergâh Yayınları, Şubat 1998

İradenin Davası Devlet ve Demokrasi, Dergâh Yayınları, Mayıs 1998 Millet Mistikleri, Dergâh Yayınları, Kasım 2001

Mehmet Akif, Dergâh Yayınları, Ekim 1998 Kültür ve Medeniyet, Dergâh Yayınları, Ekim 1998 Yarınki Türkiye, Dergâh Yayınları, Kasım 1997 Var Olmak, Dergâh Yayınları, Kasım 1997 Reha, Dergâh Yayınları, Haziran 1999 Taşralı, Dergâh Yayınları, Kasım 1998

Varoluş Felsefesi – Hareket Felsefesi, Dergâh Yayınları , Eylül 1999

Amerikan Mektupları – Düşünen Adam Aranızda, Dergâh Yayınları, Haziran 2004 İslâm ve İnsan – Mevlâna ve Tasavvuf, Dergâh Yayınları, Mayıs 1998

Ahlâk Nizamı, Dergâh Yayınları, Kasım 1997 Ahlâk, Dergâh Yayınları, Haziran 2005 Büyük Fetih, Dergâh Yayınları, Mayıs 1998

Kültür ve Medeniyet, Dergâh Yayınları, Ekim 1998 Türkiye’nin Maarif Davası, Dergâh Yayınları, Kasım 1997

C. YAŞADIĞI DÖNEM HAKKINDA GENEL BİLGİ

Ömrünün ilk yılları Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş yıllarına rastlamaktadır. Daha çocukluk çağlarında imparatorluğun o büyük sancılarını, Balkanlar’dan İstanbul’a gelen o büyük göç dramını bizzat yaşamış, gelenlerin yüzlerindeki hüznü bütün benliğine kazımıştır. Azınlıkların son elli yıl içinde birdenbire nasıl İstanbul’un ticaret ve eğitim hayatında mesafeler kazandığını daha çocuk yaşta azınlık mekteplerinin bahçesinde oynayan çocukların

(18)

ve çevrenin çehresinde hissetmiştir. Cumhuriyet’e geçişteki maddi ve manevi sancıları görmüş, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki reformculuğun eğrisini doğrusunu gözlemlemiştir.27

Onun hayatının; doğumundan (1909) 1923’e kadar olan dönemi Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış dönemidir. 1923’ten ölümüne kadar (1975) geçen süre ise Cumhuriyet Türkiyesi’nin kuruluş dönemidir. Haliyle geçiş döneminin sancılarına şahit olmuştur. Topçu’nun bir yandan Erzurum’lu Topçuzâde Ahmet Efendi’nin oğlu olması, İstanbul’da çocukluğunun geçmesi, altı yaşında iken İmparatorluk Türkiyesi’nin okullarından Valide Sultan Mektebi’nde öğrenime başlaması “geleneksel değerler” i diğer yandan Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi, Vefa İdadîsi, İstanbul Lisesi’nde devam ettiği öğrenimi ise “modern” olarak nitelenen “yeni değerler” i, bir diğer yandan da Avrupa’ya gidip Bordo Lisesi ve Strazburg’da tamamladığı öğrenimi ise modernliğin kaynağı olarak benimsenen “Batılı değerler” i tanımasını sağlamıştır.28

Topçu’nun hayatı, “Cumhuriyet Tarihimizin siyasal, toplumsal temel değişimlerinin tanıklığını yapar. Kurtuluş savaşı sıralarında henüz bir çocuktur. Ama savaşın hemen ardından, Kemalist rejimin radikal modernizasyon politikalarının uygulandığı dönemlerde olayları izleyebileceği bir yaşa ulaşmıştır. İhtimaldir ki bu radikal değişimlerin, Kurtuluş savaşından çok farklı beklentileri taşıyan gelenekçi çevreler üzerindeki şaşkınlığı ve uyandırdığı tepkileri, özellikle Hüseyin Avni’nin aile meclisindeki konuşmalarından izleyebilmektedir. Topçu 1920’den 1970’lere uzanan süreçler içinde tek parti dönemini, II.Dünya Savaşı koşullarını, çok partili hayatı, D.P. iktidarını, 27 Mayıs’ı, 12 Mart’ı, 70’li yılların siyasal kaosunu ve iç savaşının eşiğine gelindiği günleri yaşamıştır. Toplumsal alanda Türkiye’nin geçirdiği çok önemli değişimleri izleyebilmiştir.”29 1920’li yıllarda ülkemizde tasavvufi dünyanın kapıları kapanmış, tasavvufi yolların “çıkmaz sokak” oldukları tescillenmiş, tasavvufi tefekkürün zenginlikleri yok sayılmıştır. 1925’de tasavvuf kültürünün aleyhinde esen sert rüzgarlar beş yıl devam etmiş, Menemen olayı ile birlikte kasırgaya dönüşmüş bir anda yirmi yedi kişi idam edilmiştir.30

Bütün bu çalkantıların yanında Nurettin Topçu fikir akımlarının bol olduğu bir dönemin içinde yetişmiştir. Yaşadığı dönemde; Osmanlı’nın son dönemlerinde başlayan Batılılaşmaya bağlı olarak ortaya çıkan Batıcılar, bunun karşısında İslâmi değerleri ve

27 Lütfü Şehsuvaroğlu, Nurettin Topçu, Alternatif Yayınları, Ankara, 2002, s.21

28 Muhammed Sarıtaş, “Nurettin Topçu’nun Fikir Dünyası”, Nurettin Topçu’ya Armağan, Dergâh Yayınları,

İstanbul, 1992, s.87

29 S.Seyfi Öğün, Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik ve Nurettin Topçu, s.57

30 Mustafa Kara, “Farklı Bir Münzevi Sıra dışı Bir Muallim: Nurettin Topçu”, Hece Dergisi, S.109, Ankara,

(19)

geleneği muhafazaya çalışan İslâmcılar, Fransız İhtilali’nin neticesinde dünyaya yayılan milliyetçilik akımına paralel olarak ortaya çıkan Türkçüler, Türkçülüğe alternatif olarak ortaya çıkan, Anadolucular gibi pek çok fikir akımı mevcuttur.31 Ancak Topçu yaşadığı dönemde bu ideolojik ve siyasi grupların hiçbirinin yanında yer almamıştır. O bu hengâmenin üstündedir. Acıyarak ve üzülerek bu boğuşmayı seyretmiştir. Ne var ki, çekişen birbirini yok etmeye çalışan ve iki dünyayı kavrayamamış olan bu ideologların bizim insanımız olduğunu da bilir. Bunlara gitmenin zaruret olduğunu da bu yüzden Topçu zaman zaman bu farklı cephelerde görülebilir.32 Siyasetten uzak duran, siyasi mekanizmayla bir şey yapılamayacağını bilen Topçu 33 Adalet Partisi’nin kurulmasına gayret etmiş, 1961 senesinde ısrar üzerine Konya’dan adaylığını koymuş fakat seçilememiştir. Seçilemediğine de sevinmiştir. Seçilemediğine sevinmesinin sebebi, seçimden önce gördüğü bir rüyadır. Bu rüyasında Topçu; vefat etmiş olan Abdülaziz Bekkine’yi görür…Elini öpmek ister. Hoca Efendi iltifat etmez ve “tarikten sapma” der. Rüyasını yakın dostu Sırrı Tüzeer’e anlatır. O da “Hoca Efendi seçilmeni istemiyor, herhalde tarikten maksat senin talebelerinle meşgul olmandır” şeklinde yorumlar.34 Adalet Partisi’nin ilk kuruluşunda aynen Demokrat Parti’de olduğu gibi ümitvar olan Topçu’nun, kısa zaman sonra ümitleri kırılır ve yeniden kültür faaliyetlerine devam eder.35

D. FİKİR DÜNYASINA ETKİ EDEN ŞAHSİYETLER

Topçu’nun tanıştığı ya da eserlerini okuyarak etkilendiği kişiler onun fikir dünyasının oluşumunda yaşadığı dönemin etkisinden daha fazla olmuştur. Topçu doktora için gittiği Fransa’da, pozitivizmin ve materyalizmin ayağa kalktığı bir asırda mistik dünya ile gönül bağı olan üç kişi ile tanışır: Henri Bergson (öl.1940), Maurice Blondel (öl.1944), Louis Massignon (öl.1962)…

Maurice Blondel; hareket felsefesinin kurucusu kabul edilen bu filozof şöyle demektedir; “Din esas itibariyle mistikliktir.” O ilahi varlığa duyularla ve akılla ulaşılamayacağını, ancak kalp ve irade yolu ile ulaşılabileceğini kabul eder. 36 Bir Fransız

31 Bkz.. Eyüp Demir, İslâm Dünyasındaki Modernist Arayışlar Arasında Nurettin Topçu’nun Ahlâk Felsefesi,

(Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü) Basılmamış Y.Lisans Tezi, Konya, 1995., s.77-91

32 Necmettin Tozlu, “Nurettin Topçu’nun Fikir Dünyamızdaki Yeri”, Hece Dergisi, S.109, Ankara, 2006, s.54 33 Mehmet Sılay, “Nurettin Topçu’nun İdeali”, s.396-397

34 M. Sırrı Tüzeer, “Nurettin Topçu”, a.g.m., s.181 35 Mustafa Kutlu, “Suya Hasret”, s.13

(20)

filozofu olan Blondel L’action (1893) adlı eseri ile insan hareketlerin aile, toplum, devlet ve insanlık basamaklarından geçerek, Allah’a doğru ilerlemede olduğunu ortaya koyar. Yirminci yüzyılın Pascal’ı olarak kabul edilen Blondel dinin kendi başına ve diğerlerinden ayrı bir hareket olmadığını belki bütün hayatımıza ait hareket sistemi olduğunu söyler.37

Topçu’nun fikir dünyasına etki eden ikinci kişi filozof Henri Bergson’dur (1859-1940). Dinleri statik ve dinamik olarak ikiye ayıran Bergson, birinciyi sitenin dini, cemiyetin dini, kapalı din olarak açıklarken, ikincisi için şunları söylemektedir. “Dinamik din ise insanlığın dinidir, açık dindir. Hıristiyan ve İslâm dinleri dinamik dinlerdir. Hakiki mistiklik, dinamik dinlerde kendini gösterir.”38

Topçu’nun fikir dünyasında etkisi olan üçüncü yabancı kişi Lois Massignon’dur. Topçu tasavvuf tarihi ile meşgul olan müsteşriklerin en önemli isimlerinden biri olan Lois Massignon’a bir dönem Türkçe dersi vermiştir.Hallac konusunda en geniş ve meşhur araştırmaların sahibi olan Massignon öyle anlaşılıyor ki, ona başta Hallac olmak üzere ilk sufilerle ilgili bazı bilgi ve değerlendirmelerini de aktarmıştır.39

Topçu Massignon’un eserlerini referans vererek İslâmi mistisizmin Kur’an kaynaklı olduğunu, Hz.Muhammed’in davranışları ile bütünleştiğini ifade etmektedir.40 Topçu Massignon’un İslâm mistisizminin kendine has bir karakteri olduğunu ve İslâm mistisizminin Hıristiyan ve Hint mistikliğinin kopyası olduğu iddialarını reddettiğini söyler.41

Topçu, Türkiye’ye döndükten sonra (1934) Kur’an’dan kaynaklanan bu düşünce sistemini tanımak ister. Kader onun karşısına “Onu tanımasaydım, peygamberi anlayamazdım.” dediği Abdülaziz Bekkine’yi (1895-1952) çıkarır.42

Kazanlı Halis Efendi’nin oğlu olarak 1895 yılında İstanbul’da doğan Abdülaziz Bekkine, 1910’da ailesi ile Kazan’a gider. Eğitimine Buhara’da devam eder. 1917 Sovyet devriminden sonra 16 kardeşi ile birlikte İstanbul’a döner. Beyazıt Medresesi’ne devam ettiği yıllarda medrese arkadaşı Mehmet Zahit (Kotku) Efendi ile birlikte meşhur Nakşibendi – Halidi şeyhi Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî’nin halifelerinden Tekirdağlı Şeyh Mustafa Feyzi Efendi’ye intisap eder. Gümüşhanevî’nin Ramuzû’l-ehâdis adlı eserini okutma iznini alır. Bir çok camide görev yapan Bekkine’nin son görevi Zeyrek’te bulunan Çivicizâde

37 Bkz.. Nuretin Topçu, İsyan Ahlâkı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2002, s.20 ve Mustafa Kök, Nurettin Topçu’da

Din Felsefesi, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1995, s.14-17

38 Nurettin Topçu, Bergson, s.124

39 Mustafa Kara, “Farklı Bir Münzevi Sıra dışı Bir Muallim: Nurettin Topçu”, s.150 40 Nurettin Topçu, İsyan Ahlâkı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2002, s.172-173 41 Nurettin Topçu, Bergson, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2002, s.71

(21)

Ümmügülsüm Camisidir. Şüphesiz Abdülaziz Bekkine’nin en meşhur eseri Nurettin Topçu’dur.43 Nurettin Topçu’nun, diyebiliriz ki peygamberler istisna edilirse, hayatı boyunca en çok övdüğü iki şahsiyet vardır. Bunlar; Mehmet Akif ve Mevlâna’dır. Bu ikisi ile ilgili Topçu’nun iki kitabı da vardır. Topçu, Akif’i Reşit Paşa Mektebi yıllarında İmlâ Hocası Nafiz Bey’in, Akif’in şiirlerini ezberletmesiyle tanır. Topçu’nun Akif’e olan sevgisinin o yıllarda başladığı söylenebilir.44

Nurettin Topçu Mehmet Akif’i faal yazarlık ve mücadele döneminde tanımış değildir. Daha sonra eserlerini okuyarak mücadelesini ve kişiliğini araştırarak tanımıştır. Nurettin Topçu ve Mehmet Akif’in şahsen tanıştıklarına ve görüştüklerine dair bir bilgiye sahip değiliz.45

Nurettin Topçu Mehmet Akif’te aradığı ideal şahsiyetin/dindarın özelliklerinin çoğunu bulmuştur. Bükülmeyen şahsiyet, milletin acılarına terennüm, otorite ve kudret karşısında eğilme zaafiyeti göstermeme vs…Topçu bu hasletleri hep övmüştür, kendisi de kişilik itibariyle böyle bir karakter örneği olarak hayatını geçirmiştir. Bu itibarla Topçu’nun Mehmet Akif’in halefi olduğunu söyleyebiliriz.46 Topçu’ya göre Akif Kur’an hikmetinden hayatın manasını çıkarmasını başarabilen bir şairdir.47 Topçu’ya göre Akif bizi bu dünyada iken büyük mahkemenin huzuruna yükselten bir mürşittir. Hattab’ın oğlu Ömer’in yirminci asırda yaşayan mürididir; onun gibi haşin mizaçlı, sert yürüyüşlü, zulme tahammülsüz bir iman ve isyan heykelidir.48 Kur’an’ın hizmetkârı, şeriatın emrinde bir nizam kurucusu, bir İslâmi disiplinci, bir mürşit ve muallimdir.49

Mehmet Akif yirminci yüzyılın başlarında İslâm dünyasının özel olarak da Türk milletinin dindarlık anlayışını ilk defa ciddi olarak iman ve ahlâk açısından kritik eden kişidir.50 Topçu’da eserlerinde Mehmet Akif gibi kendi döneminin din ve dindarlık anlayışını ciddi manada kritik eden birisidir. Cumhuriyet devri Türkiye’sinde ahlâk meselesini hiyerarşinin en üst basamağına çıkarıp, incelemiştir.51

43 Bkz., Nihat Azamat, “Bekkine, Abdülaziz” İ.A(TDV), C.5, İstanbul, 1992, s.365 ve Mustafa Kara, Metinlerle

Günümüz Tasavvuf Hareketleri, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2003, s.262

44 Mustafa Kutlu, “Suya Hasret”, s.9

45 Mehmet Doğan, “Nurettin Topçu ve Mehmet Akif”, Hece Dergisi, S.109, Ankara, 2006, s.215 46 Mehmet Doğan, a.g.m., s.216

47 Nurettin Topçu, Ahlâk Nizamı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1999, s.148 48 Nurettin Topçu, Mehmet Akif, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1998, s.14 49 Nurettin Topçu, a.g.e., s.53

50 İlhami Güler, “Ehli Sünnetin Dindarlık Kriterleri ve Türkiye Dindarlığı”, İslâmiyat, C.5, S.4, Ankara, 2002,

s.106

51 İsmail Kara, “İslâmcı Söylemin Kaynakları ve Gerçeklik Değeri”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, C.6,

(22)

Topçu’nun fikirlerinden, dini yaşayış ve anlayışından etkilendiği ve hakkında bir de kitap kaleme aldığı diğer kişi Mevlâna’(1207-1273)dır. Kâmil manada, sufi ve şairlik özelliklerine sahip bir şahsiyet olan Mevlâna; dini-tasavvufi kaynağına Kur’an ve sünneti alması yönüyle 52 Nurettin Topçu’nun yaşantısını ve fikirlerini kendisine örnek aldığı ideal bir dindardır.

Topçu, Mevlâna’da İslâm dininin gerçek ve içten anlayışını bulur. Mevlâna bize dinin statik olan kalıp tarafını değil, dinamik olan özünü tanıtmıştır. Onda, ruhun gayesi olan hürriyet, kalıpları Allah’a götüren en doğru yolu içinde bulmaktır. Bu yolda İslâm’ın gerçek yoludur.53 Topçu’ya göre Mevlâna, şahsiyetinde şarkın büyük hakimi Sadi ile Batı romantizminin zirvesi sayılan Goethe’yi birleştiren bir şahsiyettir.54 Mevlâna’nın şahsiyeti hangi cephesi ile ele alınırsa alınsın o Topçu için gerçek bir din adamıdır, gerçek bir dindardır.55

Topçu’ya göre bizim içinde bulunduğumuz kötü şartlardan kurtuluşumuz, uyanışımız Mevlâna’nın ölümsüz şahsiyetine, şevkle ve anlayışla yaklaşmakla mümkündür.56 Mevlâna hayatı ve eserleriyle bizim milletimize verilecek olan din eğitiminde, ahlâk dersinde, çocuk terbiyesinde en sağlam temeldir.57

Nurettin Topçu’nun hakkında müstakil bir kitap yazmamakla beraber eserlerinde hatta kitaplarının bütününde referans olarak gösterdiği, dini yaşayışından etkilendiği üçüncü bir kişi vardır: Yunus Emre.

Topçu, Yunus Emre’yi Moğol istilasından sonra çökmüş ezilmiş Anadolu’nun yetiştirdiği eşsiz bir deha bir kurtarıcı olarak görür.58 Yunus Emre, Anadolu-İslâm davasının en başta gelen mümessili sembolü, sancağı ve Anadolu ruhunun hakiki sahibidir.59 O, Anadolu dünyasının ruh yapısında en derin tabakalara kadar nüfuz etmiş haldedir. İçten ve dıştan her yabancı saldırıya karşı koyarak Anadolu’yu ayakta tutacak olan, kıyamete kadar koruyacak olan Yunus’un bu topraklarda medfun, lakin uyanık, kudretli ve koruyucu ruhudur.60

52 Reşat Örgüner, “Mevlâna Celaleddin-i Rumi”, D.İ.A.(TDV), C.29, Ankara, 2004, s.445 53 Nurettin Topçu, İslâm ve İnsan – Mevlâna ve Tasavvuf, Dergah Yayınları, İstanbul, 1998, s.113 54 Nurettin Topçu, a.g.e., s.116

55 Nurettin Topçu, a.g.e., s.118 56 Nurettin Topçu, a.g.e., s.123 57 Nurettin Topçu, a.g.e., s.114 58 Nurettin Topçu, a.g.e., s.162,163 59 Nurettin Topçu, a.g.e., s.154 60 Nurettin Topçu, a.g.e., s.161

(23)

Mehmet Akif, Mevlâna ve Yunus Emre; Nurettin Topçu’nun şahsiyetinde etkisi olan bu üç ismin hiç şüphesiz ilk temel ortak özelliği Anadolu’nun topraklarında yetişmiş, yerli ve bize ait sanat/inanç/düşünce adamı olmalarıdır.

İkinci ortak noktaları Anadolu topraklarının/insanın en kritik dönemlerinde, en yılgın, yenilmiş ve umutsuz dönemlerinde yaşamaları ve bu kritik süreçte kurtuluş yolu, çıkış yolu olarak İslâm’ı ,yerli düşünceyi göstermeleridir. Kaynaklarının ise Kur’an ve Kur’an’ın yorumu oluşudur.

Bunların ortak özelliklerinden biri de kurtuluş, arınma mücadelesinde aktif bir rol oynamaları, tarihsel bir süreçte kendilerini sorumlu, görevli hissetmeleridir. Bu anlamda baş kaldıran, düzenleyen, değiştiren, düzelten bir mücadele yürütmeleridir. Toplumun kıstırılmışlık anlarını yaşadığı bir dönemde topluma, Anadolu insanına umut, manevi güç ve direnç aşılamalarıdır.

Ortak özelliklerinden bir diğeri de saf bir düşünce adamı olmayıp, sanatçı oluşlarıdır.

Ayrıca bu üç ismin sanatları ile düşüncelerinin ayrılmaz oluşu bir başka ortak paydadır; çünkü bu üç isimde de sanat ve düşünce iç içedir ve birbirinin içinde erimiştir.61

Bu şahsiyetler yanında Topçu’nun fikir dünyasına Muhammed Abduh (öl.1905), Muhammed İkbal(öl.1938), Muhammed Hamidullah(öl.2002) gibi şahsiyetlerin de etkisi olmuştur.62

E. HİKAYECİLİĞİ

Çok yönlü bir fikir adamı olan Nurettin Topçu içinde yaşadığı toplumun bütün sorunları ile ilgilidir. Hemen hemen her alanda söyleyebileceği bir sözü vardır diyebiliriz. Nurettin Topçu öncelikle bir sanatçı değil bir düşünürdür. Kültür, sanat ve edebiyat dünyasında bir öykücü, romancı yada şair olarak bilinmez. Sağlığında kitaplaştırdığı Taşralı isimli bir öykü kitabı ile ölümünden sonra yayımlanmasını istediği Reha adlı bir romanı vardır. Tecelliye bakın ki, İsyan Ahlâkı üzerine yurt dışında doktora yapan, bir akademisyen, felsefeci, düşünür olarak bilinen, toplumsal bir projesi olan Nurettin Topçu’nun memuriyet

61 Necip Tosun, “Nurettin Topçu ve Sezai Karakoç’ta Mevlâna, Yunus Emre, Mehmet Akif Algısı ve

Karşılaşması”, Hece, S.109, Ankara, 2006, s.202-203

(24)

hayatında devlet tarafından sürgün ile cezalandırılmasına “Çalgıcılar” adlı bir hikayesi neden olur. Nurettin Topçu’nun öyküleri 1952-1963 yıllarını kapsamaktadır. 1950’li yıllarda, Türk öykücülüğü köşelerini Ömer Seyfettin, Sabahattin Ali, Memduh Şevket Esendal ve Sait Faik’in belirlediği bir alanda, her anlamda rüşdünü ispat etmiş durumdadır. Hem teknik hem de öykünün tüm özellikleri açısından yetkin örneklerinin verildiği bu dört adın dışında çok önemli öykücülerin öyküler yazdığı bir dönemde Nurettin Topçu’nun bir de öykü yazması, bu öykülerin öykü sanatı açısından değerlendirilmesinden önce daha ilk başta Yarınki Türkiye tasarımının bir de öykü dili ve imkanıyla söylenmesi ve sunulması anlamına gelmesi açıktır.63

Düşünsel idealizmin yoğunlaştığı, yazarın duygusal olarak öykülerin mekanlarıyla ilgili hatıralarının harmanlandığı ve kahramanların serüvenlerine katıldığı bölümlerin dışında bütün öykülere düz ve sade bir anlatım hakimdir. Çoğu zaman bir edebiyat metni ve bir öykü okuduğunuzu unutursunuz. Yazarın gezi ve izlenimlerinin izlerine kapılıp, köylünün, kasabalının hayat mücadeleleriyle nasıl boğuştuğuna üzülürsünüz.64

Topçu’nun hikayeleri kendi döneminden birçok yazarın yaptığı gibi Anadolu motiflerinin edebiyatta daha çok ele alındığı Anadolu insanının dramını konu alan edebi mahsüllerdir; yeni şartlar, şehirleşme, aydın-köylü çatışması, bürokrasi ile vatandaşın çelişkileri, Anadolu’nun çaresizliği, fakirliği, sağlık problemleri, evlilikleri, aile içinde yaşananlar, çatışmalar, sevgiler ve özellikle de göç ve getirdiği bunalımlar değişimler…65 Topçu’nun hikayelerindeki dramatik yapı, sınıf ilişkileri veya benzeri çelişkiler değil bir “ahlâk” meselesi olarak belirmektedir.

Bir yanda zalim kimseler, menfaatçi, sahte din adamları, tüccarlar, merhametsiz zenginler, halkı sömürmek üzere sırtını devlete dayayan idareciler, muhtarlar, eşkıyalar; diğer yanda ise mazlumlar, ahlâk sahipleri, kimsesizlerin ağdalı bir melodram içinde ezildikleri, yok oldukları gözlenir. Köyden bahseden hikayelerinde, bilhassa Eğin’den seçilmiş olanlarında engin bir tabiat sevgisi, tabiatın ahenginden geçerek Hakk’a yönelen derin bir tefekkür duygusu hakimdir.

O yaylalarda, bağlarda, su başlarında, sabah ezanının okunduğu anlarda, ilahi söyleyen kuş seslerini dinlerken, tabiat ile insanın birbirine sarılmış olarak Hakk’a yöneldiğini

63 Hüseyin Su, “Yarınki Türkiye’nin Öyküleri”, s.349 64 Hüseyin Su, a.g.m., s.352-353

(25)

adeta temaşa eder bir tavır geliştirir. Topçu’ya göre tabiata dost olan insana dosttur. Tabiat bize İlahi hakikati ifşa eden ayetler kümesidir.66

Öykülerin köylü kişileri çoğu zaman yöresel şivelerle konuşurlar. Taşralı’nın hemen bütün öykülerine hakim bir bakış açısı vardır ki o da yazarın öykü kişilerine karşı milliyetçi, amaçlı ve yanlı tutumudur. Şehirli ve okumuş kişiler, yazarın idealizmini temsil edenlerin dışında, kötülüğün yayıcıları ve yürütücüleridir.Arap, Boşnak, Arnavut, Çerkez ve Girit kökenli imparatorluk halkı kendilerine kucak açan Anadolu’ya ve Anadolu insanına karşı her zaman kötü duygular, kötü düşünceler beslerler ve her fırsatta kötülük yaparlar. Nerede değerden yoksunluk ve bir alçaklık varsa onlardan biri oradadır. Öykülerin kötü, alçak, namussuz, fırsatçı, hiçbir değer yargısı tanımayan tipleri ya Arap, ya Çerkez, ya Arnavut ya da Boşnak’tır. Anadolu insanı ise genellikle temiz, masum, mazlum, her zaman haksızlığa uğrayan tiplerdir. Anadolu kadınları da hep o bildiğimiz fotoğrafları ile çıkarlar karşımıza; çilekeş, vefakar, sadık ve bütün yükü omuzlarında taşıyan…67

Topçu’nun öyküleri kendi yaşadığı dönemin siyasal ve kültürel çalkantılarının etkisiyle olsa gerek sonu hep acı ile biten öykülerdir. Öykü kahramanlarının en karamsar olduğu anlarda, en aciz kaldıkları anlarda minarelerden okunan ezan sesi kahramanlara bir ümit, bir müjde gibi gelmektedir.68 Yine bu gibi sıkıntı anlarında kahramanlara ümit veren diğer bir ses su sesidir. Bunda Topçu’nun suya olan sevgisi ve suya verdiği mistik anlamın etkili olduğunu düşünüyoruz. Su, Topçu’nun hikayelerinde; hayat ve samimiyet dolu bir varlığa, aldatmayan bir dosta 69, birbirleri ile buluşup konuşan canlı bir varlığa 70, bir çocuk iniltisine 71, bazen de dinlemesini bilene sonsuz ninniler söyleyen bir insana benzetilmektedir.72

66 Mustafa Kutlu, “Nurettin Topçu’nun Hikayeleri:Taşralı”, Nurettin Topçu’ya Armağan, Dergâh Yayınları,

1992, s.125,126

67 Hüseyin Su, “Yarınki Türkiye’nin Öyküleri”, s.353-354

68 Nurettin Topçu, Taşralı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1998, s.129,243 69 Nurettin Topçu, a.g.e., s.220

70 Nurettin Topçu, a.g.e., s.161 71 Nurettin Topçu, a.g.e., s.129 72 Nurettin Topçu, a.g.e., s.172

(26)

II.BÖLÜM

DİNDARLIK VE ÇEŞİTLERİNE KAVRAMSAL BİR YAKLAŞIM

A. DİNİN TANIMI

Dindarlıkla ilgili çok çeşitli tanımlar yapılamaktadır. Tanımlardaki çeşitliliğin sebeplerinden birisi de din kavramına yüklenen anlamların farklılık arz etmesindendir. Biz de bu yüzden, çalışmamızın bu bölümünde dine yüklenen bu çeşitli anlamların bazılarını vermeyi uygun gördük.

Kur’an-ı Kerim’de din kelimesi doksan iki yerde geçmektedir. Ayrıca üç ayette de73 değişik anlamlarda yer almıştır. Bu üç ayette din başlıca şu anlamlarda kullanılmaktadır : Zül, yönetme, yönetilme, itaat, hüküm, tapınma, tevhit, İslâm, şeriat, hudûd, âdet, ceza, hesap, millet.

Kur’an-ı Kerim’de din kelimesinin kullanılışı surelerin Mekki ve Medeni oluşuna göre de farklılık arz etmektedir. Mekke döneminde din kavramı; “Tarihin akışına ve tabiatın gidişine yön veren, zamana ve aleme hükmeden, dini ortaya koyan, hesap gününü elinde tutan Allah'ın otoritesi” şeklinde özetlenebilir. Medine döneminde ise bu muhteva genişletilerek “kişinin Allah’a bağlı bir hayat sürdürmesi, müslüman topluluğuna karşı görevlerini yerine getirmesi, Allah’ın mutlak tasarruf ve hakimiyete sahibi olması” gibi unsurlar da dinin muhtevasına katılmıştır. Ayrıca her iki dönemde de din kelimesi sadece müslümanların değil başkalarının inançlarını da ifade etmek için kullanılmıştır.74

Yine Kur’an-ı Kerim’e göre din kavramının temelinde şu dört düşünce vardır ;

1- Sulta ya da otorite sahibinin elinde tuttuğu kudret, hakimiyet, üstünlük, güç 2- Sulta ya da otoriteye boyun eğen bir kimsenin ortaya koyduğu itaat, tapınma ve kulluk

73 Bkz. Et-Tevbe 9/29 ; es-Saffat 37/53 ; el-Vakıa 56/86 74 Günay Tümer, “Din”, İA(TDV), İstanbul, 1994, C.9, s.314

(27)

3- Uyulan ve itaat edilen sınırlar, kurallar, kanunlar ve izlenen yollar 4- Muhasebe sorgulama, hüküm verme, ceza ve mükafat75

Din kavramının anlamı dinlere göre de bazı farklılıklar göstermektedir.Hinduizm’in kutsal dili Sanskritçe’de din anlamına gelen “drahma”, Budizm’in kutsal dili Pali dilinde “dhamma” şeklindedir. Dharma kelimesinin; din, gerçek, doktrin, doğruluk, fazilet, kanun, düstur, mahiyet, öz, nihai elemental yapı, atom, fenomen” gibi anlamları vardır. Çinlilerde din anlamında bu gün “chung chiao” kelimesini kullanmaktadırlar. Tao kelimesi Çu hanedanından itibaren “yol, usul, düzen” anlamında kullanılmıştır. Her dini kültürün din kavramını ifade etmek için seçtiği kelimelere ait anlamların ortak noktasının “yol, inanç, âdet, bağ, kulluk” olduğu söylenebilir.76

Çeşitli dinlerde ufak farklar olmakla beraber din kelimesi genelde aynı anlamlar için kullanılmıştır. Dinin tarifi üzerinde yapılan tanımlardaki asıl farklılıklar batılı dinler tarihi araştırıcılarının yaptığı tanımlamalarda kendini gösterir. Şimdi de bu tariflerden bir kaçını inceleyelim :

1. Rudolf Otto : Din, insanın kutsal saydığı şeylerle olan ilişkisidir diyerek ferdi tecrübeye vurgu yapmıştır.

2. Max Müller : Din insanın sonsuzu kavramasını sağlayan, akıl ve mantığa tabi olmayan, zihni bir meleke ve yetidir.

3. Emile Durkheim : Din, bir cemaatin meydana gelmesini sağlayan ayin ve inançlar sistemidir.

4. Feuerbach : Din, dua, kurban ve inançla kendini gösteren bir arzudur.

Batıda din kavramı üzerinde durulan husus ; dindeki kutsal kavramı ve insanın bu kutsalla ilişkisinin dikkate alınmış olmasıdır. Bu tariflerde vahye yer verilmemiştir.77

Buraya kadar çeşitli dinlere göre ve bazı batılı dinler tarihi araştırmacılarına göre dinin tanımlarından bir kısmını vermeye çalıştık. Şimdi dindarlığa geçebiliriz.

75 Mevdudi, Kur’an’ın Dört Temel Terimi, Çev. M. Osmanoğlu, Özgün Yayıncılık, İstanbul, 2000, s.127 76 Günay Tümer, a.g.m, s.314

(28)

B. DİNDAR

Dindarlık öznel bir tanım olduğu için tanımının yapılması güçtür. Nitekim din psikolojisi literatüründe de tanımlardan çok dindarlığın tezahür ettiği inanç, ibadet ve bilgi gibi alanlardaki yansımalarına bakılarak değerlendirilmesi ve anlaşılması yoluna gidilmektedir. 78

Dindarlığın tanımı din konusunda varacağımız kararlardan bağımsız değildir. Kişinin veya toplumun dindarlığına ilişkin yaklaşımların bu nedenle belli bir sınırlılığa hapsolunması da kaçınılmazdır. Din kavramının tanımında ortaya çıkan çeşitlilik ve bundan kaynaklanan belirsizlik, çok kere dindarlık kavramı için de geçerlidir. Dindarlık dinselliğin öznel dünyasında kullanılan bir kavramdır. Kuşkusuz her din olgusal düzeyde bir yaşantı örgütlenmesine sahiptir. Bir kişinin dindarlığına vurgu yapıldığında, bir şekilde onun kendi inanç alanı içindeki bireysel geçerlilik durumu hakkında da bir bilgiye sahip olunmaktadır. 79

Çok yaygın olarak tekrarlanan dindarlık tanımları arasında yer alan öğeler, hemen hemen aynıdır ve bu tanımlarda genellikle bireyin dini tutum ve davranışlarının gündelik yaşam dünyasındaki yansımalarına dikkat çekilmiştir.80

Genel olarak dindarlık; insanın iman amel temelinde ortaya koyduğu, dini tutum, deneyim ve davranış biçimi, yani dini yaşantıyı veya dindarca hayatı; inanılan dinin emir ve yasakları doğrultusunda yaşamayı ifade eden ve inanç bilgi, tecrübe/duygu, ibadet, etki, organizasyon gibi boyutları olan bir olgudur diyebiliriz. 81 Bir dini fenomen olarak dindarlık, dindarlık olması sebebiyle hem ihlasla ortaya konan dindarlığı hem de ihlassız ve riyakarlıkla sergilenen dindarlığı ifade etmek için kullanılır. Dinler dindarlığın ihlaslı ve samimice ortaya konulanını kabul eder. Ötekini reddeder.82

Bölgesel şartlar ve insanların kendi eğilimleri doğrultusunda birbirlerinden farklı dindarlık tipleri her dönemde bir arada yaşana gelmiştir. Ancak ülkemizde daha çeşitli ve geniş çerçeveli dindarlık anlayışlarının bulunmasını, özellikle Osmanlı döneminde gerek

78 Bkz., Murat Yıldız “Dindarlığın Tanımı ve Boyutları Üzerine Psikolojik Bir Çalışma”, Tabularasa,

Sayı.1,Isparta, 2001, s.19-42

79 Necdet Subaşı, “Türk Dindarlığı: Yeni Tipolojiler”, İslâmiyat, C.5, S.4, Ankara, 2002, s.19 80 Necdet Subaşı, a.g.m., s.24

81 Ejder Okumuş, Gösterişçi Dindarlık, Pınar Yayınları, İstanbul, 2002, s.38 82 Ejder Okumuş, a.g.e., s.43

(29)

coğrafi olarak gerekse düşünsel olarak İslâm dünyasının bütün mirasını taşıyor olmasına bağlamak mümkündür. 83

Dinin tanımına yüklenen anlama göre, dinlerin kendi içindeki inanç, ibadet yapısına göre ve tanımı yapanın bakış açısında göre çok çeşitli dindarlık türlerinden söz etmek mümkündür. Çiftçi dindarlığı, esnaf dindarlığı ve zanaat dindarlığı, derviş dindarlığı, şehir dindarlığı, gerçek dindarlık, tutucu dindarlık, ılımlı dindarlık, halk dindarlığı vs.84 bu dindarlık türlerinden bazılarıdır. Biz burada sadece konumuzla ilgili gördüklerimizden birkaçına değineceğiz.

C. BAZI DİNDARLIK ÇEŞİTLERİ

1) Halk Dindarlığı

Bu çeşit dindarlık yapısal olarak geniş bir çeşitlilik arz eder. Sembolik ve mitsel düşünme tarzıyla bazı kolektif yönelimlerin etkilerine açıktır. Özellikle kitlelere özgü çoşku, heyecan ve duygusallık, dine bağlılık tarzı ve kanaatlerde de kendini göstermektedir. Öte yandan yine kitlelere has bir fenomen olarak öne çıkan, bir önder ve rehber öncülüğünde kurtarılma düşüncesi de bu dindarlığın en belirgin özelliklerindendir. Onun içeriğinde yüksek tipli kitabi dinlere uygun kavram ve inançlarla birlikte, geleneksel kabul ve hurafelerin karışımını bulabileceğimiz bir senkretizm bulunmaktadır. 85 Senkretist bir karakter taşıyan Türk halk dindarlığı, içinde tasavvuf, Şiilik, Sünniliğin yanı sıra eski Türk inanç ve geleneklerini de barındırmaktadır.86 Bu tip dindarlığın bilgi kaynağı kitabî olmayıp kulaktan dolma bilgiler olmaktadır.

2) Derûni Dindarlık

Esasında buna samimi dindarlıkta diyebiliriz. Derûni dindarlık insanla Allah arasında gerçekleşen derinlikli bir iç tecrübedir. 87 Samimiyet ve takva ile temellendirilen bu dindarlıkta dini ibadetlerde ve sosyal yaşantıda gösterişin her türlüsünden uzak durmak esastır. Bu dindarlık türünün İslâm’ın ruh hayatı ve İslâm peygamberinin şahsında temsil

83 Hüseyin Yılmaz, “Dindarlık ve Modernlik”, İslâmiyat, C.5, S.4, Ankara, 2002, s.60 84 Bkz. Emin Köktaş, Türkiye’de Dini Hayat, İşaret Yayınları, İstanbul, 1993, s.48-49

85 Celaleddin Çelik, “Değişim Sürecinde Merkez-Çevre İlişkileri ve Çevresel Dini Yönelimler”, İslâmiyat, C.5,

S.4, Ankara, 2002, s.89,90

86 Mustafa Aslan, Türk Popüler Dindarlığı, Dem Yayıncılık, İstanbul, 2004, s.133-142

(30)

ettiği manevi otoritenin müesseseleşmiş ve günümüze kadar gelmiş şekline tasavvuf denir.88 Bu dindarlık türünde dini pratikler aşkla yapılır. Ruhu Allah’a giden yolda olgunlaştırmak, kemâl vasıflarla bezemeye çalışmak esastır.

3) Şekilci Dindarlık

Derûni dindarlığın aksine; dinin asıl derin boyutunun, duygu boyutunun ihmaliyle ortaya çıkar. Bu tür dindarlık yalnız şekli kalmış bir ibadet anlayışıyla sınırlandırılmış, kalıplaşmış, ruhu kaybolmuş yüzeysel bir İslâm’dan beslenen basit bir kültürdür. 89

Şeklî ibadetlere dayanan bir dindarlık algısı, özellikle Türk toplumunda oldukça yaygındır. Şekilci dindarlığın oluşmasında ona etki eden, ibadet kavramının yanlış anlaşılmasıdır. Özellikle ilmihallerimizde ibadet kavramının anlamı daraltılmıştır. Zira ilmihaller neredeyse ibadeti; namaz, oruç, zekat, kurban, hac, Kur’an okuma vb. bir takım ritüellerle sınırlamışlardır.90

Esasen ibadetler, imanın bir tezahürü ve imanı beslemenin canlı tutmanın bir ifadesi iken yaygın Sünni anlayışta Allah’a ödenmesi gereken “borç”a dönüşmüştür. Çoğunluklada taklit ve alışkanlıkla ifa edildiği için, insanı Ahlâka yönlendiren bir unsur olmaktan çıkmıştır. 91Durum böyle olunca da farzlara sıkı sıkıya bağlı olduğu halde ahlaki yönden olgunlaşamamış dindar tiplerin sayısı toplumumuzda her geçen gün artmaktadır.

4) Gösterişçi Dindarlık

Gösteriş insanlar görsünler diye bir davranışta bulunmayı, iki yüzlülüğü, içten pazarlılığı, bir şeyin veya bir davranışın taklidini/sahtesini yapmayı ifade eder. İnsanlar üzerinde insanların görme ve görselliğe verdikleri önemi kullanarak etkili olur. Gösteriş bir bakıma görmenin himayesine girerek insanlar nezdinde yer bulur. Bu noktada denilebilir ki göze gelen/görünen şeye yani görünüşe önem verildiği ölçüde toplum içinde gösterişçilik revaç bulur.92 Din ve dindarlıkta kötü ahlâk örneği olan gösteriş veya gösterişçi dindarlık, zenginlik, mal, mevki, itibar, statü, tatminkarlık gibi hedeflere ulaşmak gayesiyle insanlara göstererek ibadet yapmaktır. Dinin emirlerini Allah için değil de, insanlar için yapmaktır.93 Dini literatürde “riya” kavramıyla ifade edilen bu dindarlığı dinler kabul etmez ve yasaklar.Bu kişi açısından ahlaki bir zafiyettir.

88 H.Kamil Yılmaz, Tasavvuf ve Tarikatlar, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2000, s.17 89 A.Yaşar Ocak, Türkler, Türkiye ve İslâm, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002, s.135 90 Hayri Kırbaşoğlu, “İlmihal Dindarlığının İmkanı Üzerine”, s.112

91 İlhami,Güler, “Ehli Sünnetin Dindarlık Kriterleri ve Türkiye’de Dindarlığı”, s.102 92 Ejder Okumuş, Gösterişçi Dindarlık, s.29-30

(31)

III.BÖLÜM

NURETTTİN TOPÇU’DA DİNDARLIK VE DİNDAR TİPLER

A. NURETTİN TOPÇU’DA DİNDARLIKLA İLGİLİ KAVRAMLAR VE DİNDARLIK ÇEŞİTLERİ

a. Din ve Dindar

Topçu yaşadığı dönemin sosyal problemleri arasında en büyük problem olarak din ve dindarlığın yanlış anlaşılmasını gördüğünden bu iki kavramın anlamı üzerinde durmuştur. Topçu dünyanın o günkü içersinde bulunduğu buhranın dini yanlış anlamaktan kaynaklanan bir din buhranı olduğunu ifade etmektedir.94

Topçu dinin tanımını yaparken, bulunduğu toplumda dine yüklenen bazı yanlış anlamlardan dolayı öncelikle dinin ne olduğundan değil, dinin ne olmadığından işe başlıyor.

Topçu’ya göre din müspet ilim değildir. Dinin hakikatleri deney ile açıklanamaz ve dinde deneyle kontrolü yapılabilen evrensel kanunlara ulaşılamaz. Matematikte olduğu gibi dinde aklın yapısına bağlı prensipler yoktur. Dinin prensipleri vicdanın yapısına bağlıdır. İlham ve inançlarla beslenir.

Din ilim olmadığı gibi ilim tarihi de değildir. Dini yaşayışın tekniği diyebileceğimiz ibadet şekilleri ve bunlara ait şartlar üzerinde asırlardan beri ortaya konan bilgiler, dinin kendisini ifade etmez. Dinler tarihi de dinden ayrıdır. Bütün dinlerin yer yer birbirine benzeyen taraflarının anlaşılması yine sadece ilmin sınırları içinde kalır.

Din bir mantık sistemi değildir. Aklın prensipleri ile ilahi hakikatleri kavramaya çalışmak boşuna olduğu gibi, aklın anlamaktan aciz olduğu dini hakikatlerin inkarı da aklın sınırlarını bilmeyişten ileri gelen kibirle cehalet karışığı bir şaşkınlıktır. Akıl bir merdivendir. Akılsızlıkla Allah’a varılmaz. Ancak akıl merdivenlerinin tüm basamaklarını aştıktan sonra kalp ve ilham kanatlarına ihtiyaç vardır.

Din sanat değildir. Güzel seslerle Kur’an okunması dindarlığın ifadesi değil, sadece dindarlığın göstergesi olabilir. Hele bu işleri bir meslek haline getirmek dini alelâde alışveriş sermayesi yapmak din dışı bir harekettir.

(32)

Din efsane değildir. Dinlerde yer yer olabilen mitolojik inançları dinle karıştırmak hayali realiteyle karıştırmaktır. İslâm dünyasında da yüzyıllar boyunca biriken sayısız efsanelerle, dinin hakikatlerini karıştırma olayı insanlardaki masal yapma ihtiyacı ile yüklü hayal gücünün zorunlu mahsulüdür.

Din bir telkin psikolojisi değildir. Gerçekte dinde telkinin rolü büyüktür. Ancak bu olayda telkincinin ihaneti, yani samimi imanın dışında telkinde bulunması, kendisine telkin yapılan kimseyi otomatlaştırır. Gerçek dini önder hem hakikatin telkinini yapar hem de bu işte belli bir noktaya kadar götürdükten sonra gayeye ulaşma gücünü telkin yaptığı kişinin kendi içsel denemesine terk eder.

Din bir iddia değildir. Onda insanoğlunun kibri ile yüklü iddiaları yer almaz. Bir dinin başka bir dine üstünlüğünü söylemek diğer dinlerin küçüklüğünü iddia etmek dini yüceltmez ve dine değer katmaz.

Din bir dünya saltanatı değildir. Onun siyasetle ilişkisi olamaz. İlişkisi olması onun içten çökmesi demektir. Dini makam, ikaz, irşad ve Hakk’a işaret yeridir. Yumruk ve süngü idareciliği değildir.

Din bir meslek değildir. O insanlığın cevheridir. Bir kısım insanların din adamı diye ayrı bir içtimaî sınıf meydana getirmeleri, dinin bir dünya sanatı haline gelmesine yol açmıştır. Hepimiz din adamıyız, hep Allah yolunda olmamız gerekiyor. Din bir irşad mesleğidir diyebiliriz. Dini hayatın yaşanmasında para ve maaşın yeri olmamalıdır. 95

Din bir günah-sevap nizamnamesi veya sıkı bir kaideler mecellesi değildir. Biz nasıl davransak da gayesine doğru kâh dosdoğru ve selametle kâh engellerle karşılaşıp durmadan ilerleyen ruhi bir hayattır.96

Topçu döneminde dini kendisi ile karıştırılan unsurlardan ayırt etmek için dinin ne olmadığından sonra dinin ne olduğu konusu üzerinde durur.

Topçu’ya göre din psikoloji ile başlayıp yine psikoloji ile nihayetlenen mukadderatımızın metafiziğidir. Onun felsefeden ayrıldığı yer, dinin metodu yargılayıcı akıl değil de, onu yer yer kullanmasını bilen ruhsal tecrübedir.97 Psikoloji ile metafiziğin karışımıdır. Dini yaşayış psikoloji ile yani kendini düşünme ile başlar. Böylece elde edilen nefsin bilgisinden Rabbin bilgisine yükseltici bir metafiziğe ulaşılır.98

95 Nurettin Topçu, a.g.e., s.158-162

96 Nurettin Topçu, İslâm ve İnsan – Mevlâna ve Tasavvuf, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2002, s.95 97 Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1998, s.163

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu noktada Yûnus Emre’nin kendine has üslubu ile söylediği ve kendi zamanını aşarak bugüne ulaşan iman, ibadet, ahlak ve değerler eğitimine dair kuşatıcı ve

Bütün mektepler fen mektebi olma yolundadır, milli mektep de bu yüzden can çekişmektedir.. Muallim, maarif dâvamızın yapıcı ve en

[r]

34 Bayraktutan, Yusuf, Türk Fikir Tarihinde Modernleşme Milliyetçilik ve Türk Ocakları, Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1996; s: 32.... Bence bu

Bu araştırmada, içerik analizinden elde edilen verilerden hareketle, Topçu’nun Felsefi, Eğitim Öğretim, Öğrenci, Öğretmen, Okul, Yükseköğretim, Müfredat, Değerler

Bu çalışmada Nurettin Topçu eserlerinden seçilen yedi eser, ( Ahlâk, Felsefe, kültür ve Medeniyet, isyan Ahlâkı, Türkiye’nin Maarif Dâvası, Reha, Taşralı) Türkçe

-Öğrencilere dağıtılan çalışma takip formlarının toplanarak koç öğretmenler tarafından değerlendirilmesi, ihtiyaç duyduğu tespit edilen öğrencinin okul pdr

Oysa, millet mistiği için hayat gayesi, kendi yaratıcı güç ve yetilerini kullanarak, manevî kaynaklarından uzaklaşmadan kendi kendini aşmak ve daima kendi menfaat ve