• Sonuç bulunamadı

Renkli anlamındaki Levni mahlasını kullanan Abdülcelil Çelebi (öl. 1732) aynı zamanda ünlü bir halk Ģairidir. Levni‟nin adının ardından “Çelebi” unvanının kullanılması, onun okumuĢ, zarif, terbiyeli, saygın bir kiĢi yani Osmanlı toplumunun üst katmanlarından olduğunu göstermektedir ve sanatçı Ģiirlerinden birinde Levni mahlasının kendisine baĢkaları tarafından verildiğini anlatmaktadır (Gökyay, 1995, s. 85). Hem renkli hem çeĢitli anlamına gelen Levni adı, gerçekten de sanatçının yapıtlarından yansıyan çok renkli ve çok yönlü bir kiĢiliği yansıtmaktadır (Ġrepoğlu, 1999, s. 38).

Levni kendi üslubu ile batılılaĢma dönemi ve Lale Devri‟ni unutulmaz Ģaheserlerle belgelemiĢtir. Portrelerinde kiĢinin yüz anlatımını da iĢlemeye yönelmesi vücut hareketlerine doğal bir kıvraklık kazandırması ve dikkati belirli bir noktaya toplamak yerine bütün yüzeye yaymayı amaçlayan kompozisyonlar tasarlaması, onun resimlerinin hemen algılanan ve baĢka ustanınkilerinden ayırt edilmesini sağlayan baĢlıca özellikleridir. Levni yapıtlarında dönemin batılılaĢma eğilimlerini karĢılarken, batı sanatını taklit etme yoluna gitmemiĢ, aksine geleneksel olan Osmanlı resim sanatını canlandıran bir kiĢi olmuĢtur (Apaydın, 2011, s. 12-13).

Ayvansarayi‟nin Mecmua-i Tevarih adlı eserinde Levni‟nin Ġstanbul NakıĢhanesi‟nde önce öğrenci olarak bulunduğu, saz üslubunda tezhip ve resim çalıĢtıktan sonra da yeteneğini kanıtlayıp musavvir olduğu yazılıdır. Önceleri Edirne‟de oturan sanatçının, gözlerindeki rahatsızlık yüzünden padiĢahın bir yıllık gelir istediğini gösteren 15 Ekim 1706 tarihli belge sayesinde 1707 yılından sonra Ġstanbul‟da yaĢamaya baĢladığı

Levni‟den günümüze ulaĢan eserler üç el yazmasında toplanmıĢtır. Bu eserlerin içeriği de Lale Devri olarak adlandırdığımız bu yılların resim sanatından beklentisini ortaya koyacak niteliktedir. Bunların ilki Osman Gazi‟den Sultan III. Ahmed‟e kadar olan tüm padiĢahların portrelerinden oluĢan, albüm Ģeklinde düzenlenmiĢ Topkapı Sarayı Müzesin‟ndeki bir Silsilename‟dir. Sanatçının bu eseri Sultan II. Mustafa döneminde Edirne‟de gerçekleĢtirdiği varsayılabilir. Sultan III. Ahmed‟in portresini ise Ġstanbul‟a döndükten sonra yaparak bunu bir albüm haline getirip padiĢaha takdim ettiği düĢünülebilir. Serideki portrelerden sadece II. Mustafa‟nın portresi Levni imzasını taĢır. Eserdeki 23 portre bize Levni‟nin çizgi ve fırça üslubunu yansıttığı gibi dönemin renk beğenisindeki değiĢimini de aksettirir. Klasik dönemin padiĢah portreleri anlayıĢından farklı olarak daha yakından betimlenen figürler, tahtta oturan III. Ahmed dıĢında, sedirde otururken gösterilmiĢtir. XVIII. yüzyılın baĢlarındaki yeni biçimlendirilmelerle zenginleĢen süsleme anlayıĢını zengin biçimde yansıtan bir tahtta oturan III. Ahmed‟in portresi Edirne Sarayı‟nda baĢladığı anlaĢılan bu dönemdeki tarzın karakteristik bir örneğidir (Çağman, 2004, s. 926).

XVIII. yüzyılda Levni kendine özgü bir üslupla tek figür padiĢah minyatürlerinin arkasına köĢebentli kapı çizimini kaldırarak mekana ferahlık getirmiĢtir ve arka duvar süslemelerinin bazılarında dekoratif perdeler bulunur. Eserlerine derinlik kazandırarak kendi üslubunu ortaya koyan Levni aynı zamanda etkisinde kaldığı Rokoko Dönemi Avrupa boyama tekniklerinden gölgelemeyi kullanarak dönemini belirlemiĢtir. Yastık ve makat örtüleri Rokoko ( XVIII. yüzyılda Avrupa‟nın etkisiyle geliĢen sanat tarzı) dönemin tipik iri desenleridir. Levni Avrupa resmine öykünmesini gösteren ve kendi dönemine kadar uygulanmayan,

gölgeleme boyama tekniği ve iri çiçek süslemeleri ile yenilikçiliğini göstermiĢtir. PadiĢah portrelerinde de arka dekor olarak üç ayrı desen uygulaması yapmıĢtır.

1. PadiĢahın arkasındaki duvar, köĢebentsiz doğrudan doğruya zerefĢan çalıĢma olup, üzerinde Ģematik basit dört yapraklı serpme hatailer ve berkler kullanmıĢtır.

2. Bazı padiĢah portrelerinin arkasında “Zar” denilen duvar perdesi (günümüzdeki duvar kağıdına benzer görünüm), uzunlamasına tekrarlanan geniĢ iki renkle boyanmıĢ, üzerleri Rokoko Dönemi‟nin iri hatai desenleri ile süslenmiĢtir.

3. PadiĢahın arkasındaki dekoratif perde boyamalarına gölgeler vererek derinlik kazandırmıĢtır. Zemini akıtma tekniği ile boyanan perdenin içbükey, dıĢbükey kıvrımlarına uygun, perdenin kendi renginin daha açık veya koyusu ile gölgeleme yaparak derinlik kazandırmıĢtır (Ersoy, 2006, s. 58-59).

Resim 22. II.Mustafa‟nın portresi (Ġrepoğlu, 1999, s. 104).

Levni‟nin, 1710-20 yılları arasında saray için resmettiği 48 kadın ve erkek tasvirini içeren bir de kıyafet albümü mevcuttur (Mahir, 2004, s. 78). “Bunlardan 42 si Levni‟nin imzasını taĢır. Sanatçı imzasını genellikle resimlerin alt köĢesinde bir bitkinin üzerine atmıĢtır” (Bağcı vd. 2006, s. 263). Ġçlerinde Avrupalı ya da Ġranlı gibi farklı uluslardan tiplerin yer aldığı bu figürler arasında müzik yapan, içki içen, çiçek koklayan, saç tuvaletini düzelten kadın ve erkekler ev ya da sokak kıyafetleriyle betimlenmiĢtir (Mahir, 2004, s. 78). Figürlerde dörtte üç profil kalıbı kullanılmıĢtır, giysilere, saç ve baĢlık biçimlerine ayrı bir özen gösterilmiĢtir. Levni‟nin resmettiği sazendeler bu bölümde müziğin özellikle kadınlar arasındaki yaygınlığının kanıtıdır. Burada zurna, musikar, daire ve tambur çalan dört harem kadını iki sütunun taĢıdığı bir kemerle çerçevelenmiĢtir. Bu mimari ayrıntı müzisyenlerin saray revaklarından birinde oturdukları izlenimini yaratır. Genç müzisyenler ellerindeki aletleri çalarken, kendilerini müziğin derinliğine kaptırmıĢ görünürler. Döneme özgü dekolte yakalı, geniĢ kemerli entarileri, çiçek oyalı yemeni sarılı baĢlıkları ile Lale Devri modasını sergiler. Figürlerin mekanda birbirini kapamayacak Ģekilde diziliĢi yine Levni‟nin düzlem yaratmaktaki baĢarısını gösterir (Bağcı vd. 2006, s. 263-264).

Resim 23. Albüm Resimlerinden örnekler (Ġrepoğlu, 1999, s. 189-209).

“KuĢkusuz, Lale Devri‟nin ve Levni‟nin en ünlü eseri Surname-i Vehbi‟dir. Hepsi birer Ģaheserdir. Resimlerinde tabiatı yaĢatmaya gayret etmiĢtir ve eserleri resim tarzındadır” (Süheyl, 2006: 19). Bu eser dönemin önde gelen Ģairlerinden Seyyid Hüseyin Vehbi (öl. 1736) tarafından kaleme alınmıĢtır (Bağcı vd. 2006, s. 264). Saray kütüphanesindeki 137 minyatür içeren bu eser, Sultan III. Ahmed‟in Ģehzadeleri Süleyman, Mustafa, Mehmed ve Beyazıd‟ın 1720 yılındaki sünnet düğünlerini konu alır. Minyatürlerde esnaf loncalarının ürünlerini ve hünerlerini sergiledikleri geçitler ve düzenlenen eğlenceler ayrıntılarıyla resmedilmiĢtir. Sanatçı, tutarlı bir düzen izleyen anlatım diliyle, padiĢahı ve çevresini sağ sayfalara, etkinlikleri sol sayfalara yerleĢtirilmiĢtir (Çağman, 2004, s. 931). Bu düzenleme sağdan sola bir akıĢım sağlamıĢtır. Figür grupları klasik dönem minyatürlerindeki gibi paralel ya da karĢılıklı sıralar Ģeklinde değil, yukarıdan aĢağıya doğru kıvrılarak ilerleyen diziler biçiminde mekana yerleĢtirilerek derinlik duygusu uyandırır. Ok Meydanı‟ndaki düzenleme buna örnektir.

Levni‟nin yaptığı resimler ondan önceki ressamların eserleriyle mukayese edilecek olursa, ayrı bir tarz teĢkil ettiği anlaĢılmaktadır. Levni Ġran ve Selçuk resimlerine kaçan klasik devir ressamları gibi efsanevi ve hayali suretler yapmamıĢtır. Bütün manasıyla gerçeği tasvir eden ve üsluplaĢtıran realist bir ressam olmuĢtur (Elmas, 1994, s. 18).

Resim 24. Surname-i Vehbi, Haliç‟te Gösteri (Ġrepoğlu, 1999, s.151).

Esnaf alaylarını geçidini yansıtan çok figürlü sahneler sanatçının mekanı düzenlemedeki ustalığını gösterir. Haliç‟te yapılan gösterilerde farklı bir mekan kurgusu dikkati çeker. Cambazların su üzerinde yaptıkları gösterileri canlandıran sahne bunların içinde en görkemlisidir. PadiĢah gösteriyi iki Ģehzadesi ve ağalarla birlikte Aynalıkavak Kasrı‟ndan izlemektedir. Üç Avrupalı elçi bir kayıktadır. AĢağıdaki teknelerde diğer konuklar, sazendeler ve çengiler görülür. Cambazlar gösterilerini iki gemi arasına gerilmiĢ halatlar üzerinde gerçekleĢtirir (Bağcı vd. 2006, 266-268). Levni‟nin Osmanlı sanatındaki BatılılaĢma sürecinin baĢlangıcında, temelde geleneksel resim üslubuna bağlı kalarak yarattığı yeni üslup, dönemin baĢkent ve sarayının beğenisini de baĢarılı bir Ģekilde yansıtır (Çağman, 2004, s. 931). Osmanlı padiĢah portreciliğine de katkıları olan sanatçının resmettiği Osmanlı hanedan imgeleri, ondan sonraki sanatçıların çalıĢmalar için örnek olmuĢtur. Levni‟nin yapıtları Osmanlı resim sanatında üslup ve anlayıĢ açısından kuĢkusuz bir dönüm noktası olarak değerlendirilmelidir. Sanatçı Osmanlı minyatür sanatı tarihini yönlendirmiĢ olan az sayıda nakkaĢlardan birisi ve sonuncusudur (Ġlden, 2011, s. 1309). “1732 yılında vefat eden Levni‟nin naaĢı, Otakçılar Camii yakınındaki Sadiler Tekkesi‟nin karĢısında toprağa verilmiĢtir” (Mahir, 2004, s. 170).

Benzer Belgeler