• Sonuç bulunamadı

3.2. Türklerin Kabul Ettiği Başlıca Dinler

3.2.2. Zerdüştilik

Zerdüştilik, Zerdüşt (MÖ 628-551) tarafından eski İran dininin reformize edilmesiyle kurulmuş bir dindir. Hindulardan ayrılan İranlılar, büyük tanrıları Ahura Mazda (Bilgelerin Mükemmeli Tanrı)’nın adıyla Mazdeizm denilen dini kurmuştur (Hacaloğlu, 1995: 12). Bazen Zerdüştilikten önceki Mazdeizm sayılan bu din, Ahura Mazda’nın Yanına Mitra ile Anohita adlı tanrıları koyar. Zerdüştilik, çok çetin şartlarda yaşayan İran halkının puta tapmaya meylettiği, büyü ve sihre çok fazla değer vermeye başlandığı bir dönemde kendini gösterir(Aslan, 1999: 12).

Zerdüşt adının develerle yakın alakası kurulmakta ve bununla ilgili çok farklı bilgiler nakledilmektedir. Bu kelimenin Avesta’dan geçen Zarathushtra’nın; Zaraht (güzel, doğru) ve Ushtra (deve) isimlerinin birleşiminden meydana geldiği, Zerdüşt

48 kelimesinin kökenleri arasında yer almaktadır. Buradan hareketle, Zerdüşt’ün “develeri terbiye eden”, “develeri soyan” (hırsız), “develere eziyet eden”, “yaşlı deve, vahşi deve sahibi” olduğu yönünde yorumlar bulunmaktadır (Oymak, 2003: 54). Zerdüşt ve onun yolundan gidenler yıldıza tapanlar olarak da nitelenmektedir. Süryanice ve Arapça kaynaklarda ise “Muhteşem altın” veya “altın krallık” anlamında “Zor washt” şeklinde iki kelimenin kullanıldığı belirtilmektedir (Oymak, 2003: 54).

Hz. Ömer’in İran’ı fethine kadar İran’ın resmî dini olan Zerdüştiliğin Orta Asya'ya geçişi, kültürel geçiş alanı üzerinde bulunan Türkler sayesinde olmuştur. Aslında bu geçiş, İran’da Mani dinin çıkışı ve Hint etkisinin Orta Asya’da azaldığı dönemlere rastlar (Güngör ve Günay, 1997: 127).

Zerdüştiliğin Türkler tarafından kabul görmesini açıklayabilmek adına, bu dinin yayıldığı bölgeye dikkatlice göz gezdirmek gerekir. İran’da Ariler tarih içinde kendini Zerdüştiliğin yayılma döneminde göstermektedir. Arilerden önce İran’da yerli kavimler yaşamaktadır. Ariler İran’a ve Hint’e olmak üzere iki farklı ülkeye dağılmışlardır. Buraları işgal ettikten sonra bölgede büyük medeniyetler kurarlar. Yeni şartlarla karşılaşmaları sebebiyle Hint Arileri kabile hayatında kalırken, İran Arileri tarıma yönelirler. Hayat şartlarının, sosyal düzenin ve ahlak duygusunun değişmesiyle, Mitraizm ve Zerdüşt'ten önceki ilkel dinler, İran’ın yeni ihtiyaçlarına artık cevap veremez hale gelir. Yeni şartlara, sosyal, iktisadi ve ahlaki ihtiyaçlara cevap verecek mevcut duruma uygun bir din gerekmektedir. Örneğin daha önce hayvancılıkla uğraşanlar, artık kabile şeklinde yaşamaktadır ve bu sebeple Tanrı için kolayca kurban kesip etinden istifadeyi düşünmeden kurbanı Tanrı'nın yolunda yakabilmektedirler. Bu dönemin arkasından çiftçilik düzeninde kurban kesmenin sakıncaları görülmektedir. Hayvancılıkla uğraşmamaları sebebiyle kurban kesmek bu kabileler için zorlaşır. Bu sebeple önceki hayvancılık döneminde çok kolay uygulanan bir geleneğin gerçekleştirilmesi artık zorlaşmıştır. Yaşanan bu sıkıntılardan dolayı Zerdüşt ortaya çıkar ve Tanrı’ya bağlılığı tesis için yeni bir din kurar (Şeriati, 2001: 377).

Türkler ile İranlılar arasındaki ilişkilerin kesin başlangıç tarihini tespit etmek güç olmakla beraber, asırlarca iki toplum iç içe yaşamıştır. Ancak bu ilişkiler her zaman dostane ilişkiler olarak devam etmemiştir. İranlılar ile Türkler zaman zaman Bizans’a

49 karşı ittifak yaptıkları için bazı başarılar kazanmışlardır. İttifağın bozulduğu zamanlara rastlayan Bizans-İran mücadeleleri esnasında ise Türklerin Hazar Denizi kıyılarına kadar sarktıkları gözden kaçmaz. Barthold Türklerin Hazar Denizi’ne akan “Gürgen” nehri havzasını ele geçirmekle İran medeniyeti tesirinin başladığını ve Zerdüştiliği kabul ettiklerini belirtir (Barthold, 1975: 54). Ama bütün bu dostça ve düşmanca ilişkiler sonucu, açık olan bir şey varsa o da iki tarafın sıkı bir kültürel alışveriş içine girdikleridir Barthold (Oymak, 2002: 375-384).

Türk-İran ilişkisinin bu şekilde yoğunlaşmasının sonunda, İran etkisinin bilhassa Göktürkler devrinden itibaren daha çok arttığı ve Çin, Hint etkilerine rakip hâle geldiği müşahede edilmektedir. Sasani İmparatorluğu’ndaki dinî mücadeleler sırasında İran’da barınamayan Zerdüştilik ve Manihaizm gibi çeşitli İran dinlerinin mensupları, İran-Çin kervan yolları vasıtasıyla çeşitli Orta Asya ve bu arada Türk topluluklarının bulunduğu memleketlere sığınarak kendi inançlarını yayma imkânı bulmuşlardır (Togan, 1981: 49-50).

Sasanilerin son zamanlarında, yani VII. yüzyılın başlarında İran dinlerinin bu şekilde Orta Asya’ya yönelmesi, Soğd ve Baktriyan bölgelerinde daha önce mevcut olan Budizm’in etkilerini silmiştir. Böylece bu sahalar Zerdüştiliğin hâkim olduğu yerler haline gelir. İran kültürü ile daha önce tanışmış bulunan Türklerin Zerdüştiliği kolayca benimsemesi de bu yüzdendir (Oymak, 2002: 382).

İran’dan baskı ve ekonomik nedenlerle kaçan Zerdüştiler Orta Asya’nın kültür ve sanatını da etkilemişlerdir. Göktürkler, İran resim sanatından etkilenerek kendi tanrılarını resmederler (Ögel, 1991: 142). Bununlabirlikte Türklerin biri öldükten sonra, ölünün kemiklerini ağaçlara asmaları Zerdüştilikten etkilendiklerini gösterir. Ayrıca ateşe bağlı inançların çoğunun da bu inançtan geçtiğini kabul etmek doğru olur; fakat ateş Türkler için İran'daki gibi bir tapınma unsuru değildir (Ögel, 1991: 128). Göktürklerde görülen horoz ve cennetkuşu tasvirleri de Zerdüştî etkiler taşımaktadır (Ögel, 1991: 192). Bu kuşlar güneş ve ateşin simgesi olarak kabul edilir. Bütün bunlar gösteriyor ki, Türkler bir dönemi Zerdüştilikten de etkilenmişlerdir. Barthold, bu etkilenmenin Batı Türkleri arasında daha fazla olduğunu iddia eder (Barthold, 1975: 55). El-Bekri’nin verdiği bilgiler, Türklerin Zerdüştilikten kesin olarak etkilendiğini göstermektedir (Güngör ve Günay, 1997: 129). Yine Barthold,

50 Sasani devletinin savaş alanında yenemediğini komşularını, medeniyet ve iktisadi güçle yendiğini belirtir ve Soğd ülkesinde Budistliğin yerine Zerdüştiliğin geçişini de bu şekilde izah eder. Aynı bilim adamı, Semerkant’ta 630 tarihinde iki Budist manastırı bulunduğu ve Zerdüştilerin, Budist keşişlerini yanar odunlarla kovduğunu Tsiang seyahatine dayalı olarak anlatmaktadır (Barthold, 1975: 54).

Bu bilgilerden anlaşılacağı üzere, Türkistan’da Zerdüştiliğin kültürel etkilerinin uzun bir süre devam ettiği açıktır. Ancak bu etkileşim Hazarların Yahudiliği, Uygurların Manihaizm’i kabul tarzında resmi bir din hüviyetinde olmamıştır. Türklerle İranlılar arasındaki siyasi ve sosyal münasebetlerin bu etkileşime zemin hazırladığı bölgeler olan Batı Türkistan ve Doğu İran’da Zerdüştiliğin etkisi daha fazla görülür. Özellikle Göktürkler döneminden itibaren Semerkant, Buhara, Belh ve Herat gibi önemli yerleşim merkezleri, gelişen iç ve dış siyasi hadiselerden bunalan Zerdüştilerin sığındığı bölgeler olur. Diğer taraftan, Türk devlet felsefesinde ve kültüründe farklı dinler ile kültürlere gösterilen hoşgörü, Zerdüştilerin Türk hakimiyeti alanına girmesine zemin hazırlamıştır. Bununla birlikte, Zerdüştlük gibi farklı pek çok din ile temas eden Türkler, temelde Gök Tanrı dinine bağlılıklarını sürdürmüşlerdir (Oymak, 2002: 385).