• Sonuç bulunamadı

3.2. Türklerin Kabul Ettiği Başlıca Dinler

3.2.7. Şamanizm ve Gök Tanrı Dini

Türklerin en eski dininin ne olduğu konusunda pek çok fikir ortaya atılıp savunulmaya çalışılmıştır. Bu konuya araştırmacılar da net bir yanıt veremeyip farklı görüşleri temsil etmişlerdir. Kökeni tarihin bilinmeyen, karanlık dönemlerine kadar uzanan ve pek çok farklı kültürle iletişim hâlinde olmuş Türk milletinin tabii olarak pek çok farklı din ve inanç sisteminin etkisi altında kalması, her yeni inançlarını bir önceki inançlarına ait izleri katarak yaşaması netice olarak çözülmesi, anlaşılması zor bir inanç dünyası yumağı oluşturmuştur. İşte bu yüzden Türklerin en eski dininin ne olduğu sorusunun cevabı da kolay verilememektedir. Bazı araştırmacılar Türklerin en eski inancı olarak Totemizm,22 Animizm,23 Natürizm, 24Şamanizm kavramları

22 Totemizm: Totemizm bazı sözlük ve kaynaklarda şu şekillerde tarif edilip anlatılır: “Totem, ilkel

toplumlarda topluluğun ondan türediği sanılan ve kutsal sayılan hayvan, ağaç, rüzgâr gibi herhangi bir tabii nesne, ongun; totemcilik, bir toteme inanma üzerine kurulu toplumsal bir birlik, dini uygulama biçimi, ongunculuk.” (Türkçe Sözlük, 1998: 2242). “Arkaik kültürlerle bağlı olup çeşitli aşamaları olan kendine has bir tapınış şekli. Klan ve kabile tipli cemiyet veya toplulukların dinidir. Aynı klandan olanlar, totem olarak kabul edilen hayvanın veya bitkinin soyundan geldikleri fikrini kabul ederler. Yani Totemizme göre, her klanın ayrı bir totemi vardır. O klandan olanlar bu totemi kutsal sayıp, onun soyundan geldiklerine inanırlar.” (Beydili, 2004: 560-561). Beydili, Türklerinin eski dininin totemizm olamayacağı görüşündedir. Buna sebep olarak da totemizmde her klanın ayrı bir totemi olduğu ve o totemin soyundan geldiklerine inandıklarını halbuki Türkler arasında böyle bir durumun olmayıp her Türk boyunun birbirine kan bağıyla bağlı olduğunu gösterir. Buna delil olarak da Türklerdeki ‘kurt ata, bozkurt’ inancını gösterir ki bu inanç belli bir Türk boyuna ait olmayıp tüm Türk boyları için geçerlidir (Beydili, 2004: 561-562). “Kültür tarihinin önemli bir merhalesi olan totemizm anaerkil devirden bilinmektedir ve insanın doğa ile karşılıklı ilişkisini içerir. Bütün bir insan grubu - klan, tayfa veya kabile, bazı hayvan veya bitki nevi ile bağlı olan ve onları bu hayvanlara yakınlaştıran yönleri görmeye başlar. Bazı hayvanları veya bitkileri başkalarından koruma hakkında

70 üzerinde durmuş bu kavramlar içinde Şamanizm’i ön plana çıkarmış; bu görüşe karşı olan bazı araştırmacılar ise Türklerin en eski inancının adının Gök Tanrı dini olduğu düşüncesinde birleşmişlerdir. Nedir bu Şamanizm ve Gök Tanrı meselesi ve hangi Türk boylarının eski inanç sisteminin temelini oluşturmuştur?

Başlangıçta Abdülkadir İnan ve Fuat Köprülü gibi önemli araştırmacıların Şamanizm'den bahsetmeleri Osman Turan gibi isimlerin de desteklemesi en eski Türk inancının Şamanizm olduğu görüşünü ortaya çıkarmış fakat bu görüşün doğru olmadığı tarihi akış içinde gün yüzüne çıkmıştır. Bu süreçle ilgili bilgi vermeden önce Şamanizm’in ne olduğu konusunda kısa bir bilgi vermek yerinde olacaktır.

fikir oluşur. Öyle ki, insanlar yaratılışlarının kaynağına göre varlıklarını bu hayvanlara borçludurlar. Bu ilkel düşünceler, zaman geçtikçe büyük bir grubun inancına çevrilir. Totem grubu inanır ki, onların nesli adlarını taşıdığı herhangi bir hayvan, bitki veya balık türü ile sırlı bir şekilde alakalıdır.” (Bayat, 2005: 59-60). Bayat da totemizmin hiçbir surette Türk inanç sistemiyle bağdaşmadığını savunur. Totemizmdeki ana-hakanlık, mülkiyet ortaklığı, totem soydaşlığı, totem farklılığı, klandaki her ferdin totemin adını taşıması, öteki dünyaya inanılmaması olgularına karşılık Türkler arasında bu olguların tam tersi –ata hakanlık, özel mülkiyet, kan yoluyla tüm Türklerin soydaşlığı, bozkurt gibi ortak kült, her ailenin ve aileyi oluşturan her bireyin ayrı adlarının olması, ruhun ölümsüzlüğü ve ahiret hayatına inanç- bir mahiyet arz ettiğini söyler (Bayat, 2005: 61). Totemizmle ilgili ayrıca bk.: Murat URAZ,

Türk Mitolojisi, Düşünen Adam Yay., İst, 1994, s. 203-204. Yves BONNEFOY, Antik Dünya ve Geleneksel Toplumlarda Dinler ve Mitolojiler Sözlüğü, Çev.: Levent YILMAZ, Dost Kitabevi

Yay., Ank., 2000, s. 1092-1093. Ahmet Yaşar OCAK, Alevî ve Bektaşî İnançlarının İslâm Öncesi

Temelleri, İletişim Yay., 10. Baskı, İstanbul, 2013, s. 57-59/218. M. ERÖZ, “Türk İçtimai Hayatında

Totemizm İzleri”, İktisat Fakültesi Mecmuası’ndan Ayrı Basım, İst., 1973, s. 289.

23 Animizm: “Animizm” sözcüğü, Latince “Anima = ruh" kelimesinden gelmektedir (Emiroğlu ve

Aydın, 2003: 44; James, 2013: 153). “Animizm, bütün varlıkların ruh sahibi olduklarına inanmaktır. Animistlere göre canlı cansız her şeyin bir ruhu vardır. Bu ruhların görevleri ve adları beraber bulundukları maddelere göre belirtilmektedir. Ruhlar, maddelerden ayrıldıktan sonra gök ve yeraltı âlemine giderler. Bunların iyileri ve kötüleri vardır. İyilik ve kötülükleri de insanların görüş ve inanışlarına göredir. Hayvanları tanrılaştırma da bu inanışa dayanmaktadırlar.” (Uraz, 1994: 215) Edward B. Tylor, Animizmi bir kuram olarak geliştirir ve ilkel topluluklarda görülen puta tapma, sihirbazlık, falcılık, atalar kültü gibi bütün inanç esasların temeline Animizm’i oturtur. Animizm daha sonra fetişizim ve sembolizme doğru evrilir ve böylece tabiat olaylarının her birine bir ruh atfedilir, bu tabii olaylara sebep olarak da sahip oldukları ruhlar gösterilir (Günaltay, 2006: 98-126). Bu farklı ruhlara sahip güç ve tanrıların özellikleri daha sonraları tek tanrıcılık anlayışına dönmüştür. Aslında Animizm genel anlamda evrim teorisinin yaygınlık kazanmasına da hizmet hizmet etmiştir. TYLOR’ın kurup geliştirdiği bu kuram günümüzde geçerliliğini çoktan kaybetmiştir (Tümer, 1994: 316; Örnek, 1962: 255-257).

24 Natürizm: Bu sözcüğün kelime anlamı “Toplumsal kuruluşların ve yaşayış biçiminin doğaya dönük

olmasını amaç edinen öğreti.” şeklindedir (Türkçe Sözlük, 1998: 1635). Din olgusunun temelini natürizme dayandıranlar önceleri insanların çeşitli tabiat varlıklarını yüceltmeye ve zamanla onlara tazim etmeye başladıklarını, bu durumun da tarihi akış içerisinde din kurumunu oluşturduğunu savunurlar (Gündüz, 1998: 279). Natürizm teorisini ortaya atıp geliştiren Müller’dir. Müller’e göre ilk insan için tabiat korku, hayret, şaşkınlık, saygı uyandıran sonsuz bir varlıktı. Tabii olaylara bir anlam veremeyip, bu olayların sebebini algılayamayan insan bu tabii olayları dolayısıyla aslında tabiatın kendisini kuvvet ve kudret sahibi olarak kişiselleştirmiş bir bakıma tanrısallaştırmıştır. İşte natürizmin temeli de bu olguya dayanır (Taplamacıoğlu, 1961: 62). Yine Müller, hemen bütün dinlerdeki tanrı isimlerinin tabiat olaylarını ifade ettiğini, tabiat olaylarına birtakım olağanüstülükler atfetme eğiliminin bulunduğunu ve zamanla meydana gelen dil yanılsamaları sebebi ile de bütün dinlerde var olan kutsal düşünce ve inançların ortaya çıktığını savunur (Aydın, 2004: 34).

71 Harun Güngör Şamanizm'in tanımıyla ilgili şu bilgileri vermektedir: Kamçatka yarımadasından başlayarak bütün Kuzey ve Orta Asya, Kuzey Avrupa, Kuzey ve Güney Amerika, Kore ve Japonya’yı içine alan geniş bir coğrafyada çok eski çağlardan beri uygulanan çeşitli tekniklerin ortak adı olan Şamanizm’in farklı tanımlamaları.yapılmıştır.Genellikle.Ural/Altay.halklarıyla.ilişkilendirilen.Şamanizm evrimci teoriler doğrultusunda bilhassa Rus ve İskandinav araştırmacıları (S. A. Tokarev, L. P. Potapov, J. Stading, I. Paulson, A. Hultkrantz) tarafından “Animizmin bir sonraki aşaması olan Şamanizm, tabiatın kişileştirilmesini esas alan, düalist ruh ve dünya görüşüne dayalı bir inanç sistemi.” olarak tarif edilmiştir. Özellikle Sibirya Şamanizmi’ne yönelik yeni bir teori geliştiren R. N. Hamayon ise Şamanizm’i av ile avcı ilişkisine atıfla açıklamıştır. Ona göre Şaman ayininin temelinde ruhlar tarafından canlandırılmış hayvan vücutlarını takdis ederek insanın ava müdahalesini gerçekleştirme vardır. Şamanların ayin sırasında geyikler gibi bağırması, onların çiftleşme anında yaptıkları gibi sıçraması bu prensiple alakalıdır. Eliade ise Şamanizm’in mistik doğasını ortaya koymak suretiyle onu en eski vecd tekniklerinden biri, şamanı da bir ruh uzmanı ve vecd ustası diye nitelemiştir. Eliade’e göre Arktika, Sibirya ve Orta Asya kültürlerinde birbirinden farklı iki alan mevcuttur. Bunlardan biri Göktanrı ekseninde oluşmuş dini alan, diğeri vecd deneyimi ve sihirden oluşan Şamanizm’dir. Şamancılık veya Kamcılık olarak da bilinen Şamanizm (Fr. chamanisme) bir dinden ziyade merkezinde şamanın yer aldığı, kendine has inanç ve ritüelleriyle farklı formları bulunan vecde dayalı bir yöntemdir (Güngör, 2010: 325). Çoruhlu’ya göre Şamanizm “Milattan önceki yıllardan bu yana Türklerin ve çevrelerindeki toplulukların İç Asya ve Orta Asya’da yaşadıkları bölgelerde uyguladıkları ve şaman ya da kam adı verilen din adamları aracılığıyla gerçekleştirilen bir inanç ve uygulamalar bütünüdür.” (Çoruhlu, 2000: 15). Şamanizm insanlık âleminin en eski inanç unsurlarından biridir. Milattan önceki dönemlerde de Şamanizm’in izlerine rastlanmaktadır.

Yalnız Şamanizm'in ne olduğuyla değil şaman kelimesinin kökeni ile ilgili de farklı görüşlere rastlanmaktadır. Tunguzcada sihirbaz, kâhin, büyücü anlamlarına gelen şaman kelimesi, batılı araştırmacılarca ruh avcısı, hekim, rahip, büyücü şeklinde anlamlandırılmış olup, XVII. yüzyılda Rusça'da varlığını gösterir (Güngör, 2010: 325).

72 Şaman kelimesinin karşılığı olarak Altay ve Tatarcada kam(gam) kelimesi görülür. Yaşar Kalafat, şaman ile kam kelimesinin aynı anlamı ihtiva etmediklerini, şaman ve kam adı verilen kişilerin işlevlerinin farklı olduğunu savunur. Ona göre şaman kişi oğlu ile ruhlar âlemi arasında irtibat sağlarken kam daha ziyade Tengri buyruğu ile kişioğlu arasında bir rol üstlenir (Kalafat, 2004; 23).

Örnek ise Kalafat’ın aksine şaman ve kam kelimelerini bir tutar. Şamanizm'i de trans haline geçebilme yeteneğine sahip kişilerin, doğaüstü varlıklarla ilişki kurup bu varlıkların gücüne sahip olmaları ve sahip oldukları bu güçleri toplum menfaatine kullanma adına yaptıkları dinsel büyü, tören ve pratikler olarak nitelendirir (Örnek, 1988: 48).

Herkes Şaman olamaz. Bir kimsenin Şaman olabilmesi için bazı özellikleri bünyesinde toplaması gerekir. Bu özelliklerin başında da ırsiyet gelir. Şamanlık kan yoluyla babadan oğula geçer. Şamanlar dalgın ve hastalıklı tiplerdir. Bu durumları çocukluk döneminden itibaren görülür. Tanrı tarafından görevlendirildiğine inanılan şamana bu yeti verileceği zaman kendisinde bir titreme gelir, gözleri döner, olağanüstü bir güç kazanır, deli gibi hareketler sergiler, eline ne geçerse alıp yutar ve yuttuğu nesneleri gerisin geri çıkarır. Bu esrikli hâl bir müddet devam eder ve sonunda yerini sakinliğe bırakır. Artık şaman olgunlaşmıştır, kıyafetlerini giyip davulunu çalarak ayinlerine başlar.25 Zaten şamanlık görevini de kabul etmesi gerekir. Aksi takdirde kendisi ve yakınlarının başına türlü felaketlerin geleceği düşünülür. Nitekim bu durum Manasçılar için de geçerlidir. Manasçı olarak seçilen kişi rüya görür, ona da bir esreme hali gelir, bu görevi kabul etmezse belaya uğrayacağı düşünülür. Manasçılık da şamanlık gibi genel itibariyle soya dayanır. Zaten Manasçılık, şamanlığın İslamiyet sonrası Kırgızlar arasında aldığı ad olarak da düşünülebilir (Çeribaş, 2012: 267).

Şaman olabilmenin tek yolu ırsi bağ ve tanrı tarafından görevlendirme değildir. Şaman namzedinin dalgınlık, hayal görme, inziva eğilimi, söyleme, asabiyet, zaman zaman bayılma, sara nöbetlerine benzer ve ağızdan köpük gelmesi gibi haller, ağaç

25 Şaman'ın bu ve diğer özellikleri için bk.: Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm,

Materyaller ve Araştırmalar, TTK Yay., Ankara, 2000, s. 76; Radlof, age., s. 233; Eliade, M., age.,

s. 39; Harun Güngör, “Eski Türklerde Din ve Düşünce”, Türkler, C. III, 2002, s. 261- 282; A. Donuk, “Eski Türk Dini Şamanizm mi idi?”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, III/14, 1988, s. 7-11;

73 kabuklarıyla beslenme, kendini ateşe veya suya atma, bıçakla yaralama gibi davranışlara da sahip olması gerekir (Güngör, 2010: 267).

Tüm bu yeteneklere sahip olan şaman namzedi bu yolda ilerlemeye karar verdiğinde ihtiyar bir Şaman'ın talebesi olur. Usta-çırak ilişkisi içinde şamanlık ritüel ve geleneklerini öğrenir, teorik bilgileri öğrenir, ustasının nezaretinde toplum önünde sergilediği bir ayinle de şamanlığa kabul edilir.

Belirtilen tüm bu yeteneklere sahip olup özel bir eğitimden geçerek şamanlık statüsüne sahip olan kişilerin pek tabii ki bazı görevleri vardır. Şaman'ın başlıca görevi bölgelere göre değişiklik göstermekle birlikte ruhlar/tanrılar alemiyle irtibat kurarak insanları kötü ruhların elinden korumak ya da kurtarmaktır. Tabiat olayları da ruhlarla ilişkilendirildiği için şaman, bu tabiat olayları karşısında da göğe ok atmak, yıldırım çarpması sonucu ölen kişiler için ayinler düzenlemek, baharda ilk gök gürlemesiyle birlikte dağlara çıkıp dört bir yana süt serpmek, kurban kesmek gibi davranışları sergilerdi. Tüm bunların yanı sıra birtakım zorlukları aşmak, hastaları iyileştirmek, kayıp eşyaları ya da bunları çalanları bulmak, yağmur ve dolu yağdırmak, rüzgâr estirmek, ölü ruhunu öbür dünyaya göndermek, avda şanssızlığı gidermek de şamanın diğer görevleri arasındaydı (Güngör, 2010: 325-326).

Tüm bu görevleri ifa etmekle yükümlü olan Şaman görevlerini yerine getirirken özel kıyafetler ve aksesuarlar kullanırdı. Bu kıyafetlerin Şamanları kötü ruhlardan koruduğu düşünülürdü. Cübbe, kırmızı külah, maske ve davul şamanların kullandıkları başlıca unsurlardı. Cübbelerinde hayvan derisinden yapılmış bir göğüslük, kırmızı külahlarında ise dağ tavuğu tüyü bulunurdu (Radlof, 1994: 234; Güngör, 2010: 267). Şaman kıyafeti bir kült olarak kabul edilir, her yere konulmaz, özellikle kadın ve çocukların ulaşamayacağı yerlere konulurdu (Örnek, 1988: 64- 66).Şaman kıyafetleri statülerine göre farklılık gösterirdi. Dünyalar arası geçiş yapmayan sadece hastalıkları iyileştiren acemi şamanlar ustalara göre daha sade elbiseler giyerlerdi. Usta Şamanların kıyafetleri daha teferruatlı ve ağır olurdu. Yukarıda da değinildiği gibi bir kült kabul edilen Şaman kıyafetleri, Şamanlara zaman ve mekân aşmalarında bir vasıta rolü de görürdü. Nitekim kıyafetlerde sıkça rastlanan kuş sembolünün şamana uçma yeteneği sağladığına inanılırdı. Bu kıyafetlerde sıklıkla kullanılan kuzgun, karakuş, kartal, karga, puhu, şahin, atmaca,

74 doğan, kaz, martı gibi kuşların yanında köpek, at, kurt, geyik, ayı, balık gibi diğer hayvanlara ait figür, tüy, pençe, boynuz, tırnak gibi unsurlara da rastlamak mümkündü ve tüm bu hayvanların şamana farklı güç ve yetenek kazandırdığına inanılırdı.26

Şaman'ın kullandığı davulun da kıyafetleri gibi özel ve önemli bir yeri vardı. Davulda olağanüstü güçlerin olduğuna inanılırdı. Davulun şaman tarafından yer altı ve gökyüzüne yaptığı seyahatlerde bir binek aracı olarak kullanıldığı düşünülürdü. Davul üstündeki merdiven resmi de göğe ulaşma vasıtasıydı. Davulda merdiven resminin dışında "hayat ağacı" nı simgeleyen çeşitli ağaç motifleri, uzak mesafeleri çabucak kat etmesini sağlayan at figürü ve eciş bücüş cin resimleri de bulunurdu. Ayrıca cinlerin bu davulda yaşayıp eğlence tertip ettiklerine de inanılırdı (Örnek, 1988: 64-66).

Kısaca Şamanizm inancının temeline bakılacak olunursa bu inanca göre evren üç bölümden oluşmaktadır:

a) Gök: Aydınlık olandır. Orada iyilik, güzellik ve mutluluk vardır. Tam anlamıyla

bir cennet demektir. On yedi kattan oluşmaktadır. En büyük Tanrı/ruh olan Ülgen, eşi ve çocukları ile kendisine bağlı iyi ruhlar orada oturur. Ülgen’in evrenin yaratıcı ruhu olduğuna inanılır, fakat Göktanrıdan farklıdır. İlkbahar, yaz ve sonbahar ayinlerinde Ülgen’e bir beyaz kısrak kurban edilir. Ülgen’in yedi oğlu, dokuz kızı ve birtakım yardımcı ruhlarının bulunduğuna ve göğün her bir katına oğullarından birinin yerleştirildiğine inanılır. Ülgenin oğulları Altaylar tarafından farklı boyların kurucuları olarak kabul edilir. Yakutlar ise Ürün Aar Toyon'un maiyetinde çeşitli tabiat olaylarını idare eden yedi ilah olduğuna inanır. Bu tanrı veya ruhların sayısı, yerleri, adları ve görevleri topluluklara göre değişmektedir.

b) Yeryüzü: İnsanların yaşadıkları yerdir. Gök ve yeraltında olduğu gibi yeryüzünde

de ruhlar vardır. Yeryüzündeki bu koruyucu ruhlara Orhun Yazıtları'nda “ıdık yer-

sub” adı verilir. Bu koruyucu ruhlara Yakutlarda “iççi”, Altaylarda “ezi”,

Buryatlarda “ejin, izen”, Türkistan, Azerbaycan, Anadolu'da ise “yiye, ie, iye” denirdi (Bayat, 2007: 207). Türkler yeryüzü, tabiat ve burada bulunan tüm unsurların canlı olduğuna inanırdı. Onlara bir ruh atfederdi. Bu yüzden dağ, tepe, kaya, ağaç,

75 orman, nehir, su, pınar, yağmur, yıldırım vb. unsurları duyan, düşünen, hisseden, iyilik ve kötülük yapabilen canlılar olarak görmüşler; onların da koruyucu ruhları olduğuna inanmışlardır. İşte tabiat unsurlarında olan bu gizli güçlere karşı saygı, korku, minnettarlık ve kutsiyet içeren davranışlar sergilemişlerdir. Zaman zaman bu unsurlara kurbanlar sunmuş, tören ve ayinler düzenlemiş, yeryüzünün herhangi bir yerinde bir iş yapacakları zaman o yerin sahibinden (iye) izin almışlardır (Ocak, 2002b: 65).

c) Yeraltı: Karanlık olandır. On dört kattır. Kötülüklerin, bahtsızlıkların,

çirkinliklerin hüküm yeridir. Bu nedenle cehennem demektir. Korkunç bir tanrı/ruh olan Erlik, ailesi ve ona bağlı kötü ruhlar yeraltında bulunurlar. Güngör, Erlik ve diğer kötü ruhlar hakkında şu bilgileri verir: “Erlik’in yedi veya dokuz oğlu ve kızı vardır. Bunlar yer altı ve yer üstündeki bütün kötü ruhları idare eder, yer altına inen şamanı yönlendirmeye çalışır. Erlik’e at kurban edilmez, çocuklarına ise ancak zayıf ve sakat hayvanlar kurban edilebilir. Yer altında yaşayan ruhlardan biri de Altaylılar‘ın “üzüt” veya “aza” adını verdikleri ölüm ruhlarıdır. Şamanlardan başkasının göremediği üzüt ölünün kırkı çıkıncaya kadar evlere girmeye çalışır. Bunlar genellikle kasırga içinde bulunur. Altaylılar’ın “körmözler”i de ölü ruhlarıdır. İnsanların ruhlarını çalarak onların hastalanmasına sebep olurlar. Yakutlarda bu ruhlara “abası” veya “yör” adı verilir. Bu ruhlar şaman hastalığı diye adlandırılan

“menerik”e de sebep olur. Altayhlar’a göre Erlik yeryüzüne gönderdiği “aldaçılar”la insanların ruhunu alır. Ölüm halinde ruh bir kuş gibi uçup gider. Ölen

kimsenin ruhunun bir yıl süreyle evlere tekrar dönebileceği inancı yaygındır.” (Güngör, 2010: 325-326).

Kısaca bu şekilde bilgi verilebilinecek olan Şamanizm'in Türklerin en eski dinleri olup olmadığı konusu günümüzde netlik kazanmış bulunmaktadır. Başlangıçta XX. yüzyıl başlarına kadar W. Eberhard, U. Harva gibi araştırmacıların yaptığı Batı’daki çalışmalar Şamanizm’in eski Türk dini olduğu görüşündedir. Bizde ise Ziya Gökalp, Şamanizm’i bir din olarak reddetmez şamanı da bir din adamı olarak niteler (Gökalp, 2005: 34-35).

Fuat Köprülü, eserlerinde Şamanizm'e ait unsurlara değinse de Türklerin eski dinlerinin Şamanizm olduğu görüşünü net bir şekilde yansıtmaz. Şamanizm’in eski Türk dini olduğu görüşünü en açık şekilde savunan Abdülkadir İnan olur. “Tarihte

76

ve Bugün Şamanizm Materyaller ve Araştırmalar” adlı eserinde bu görüşünü

savunur (İnan, 2000). Ne var ki zaman geçtikçe yapılan araştırmalar Şamanist davranışların Türkler dışında dünyanın farklı yerlerindeki ilkel kabilelerde de görülmesi, tek Tanrı sistemine dayanan Göktanrı inancının çok tanrılı Şamanizm’e değil de diğer tek tanrılı dilere benzerliğini ortaya koymuş pek çok araştırmacı gibi İnan da fikirlerini değiştirmiştir (Uğurlu, 2012; 327). Osman Turan (Turan, 2005), Cemal Şener (Şener, 2001), Umay Günay (Günay, 1999), Altay Köymen (Köymen, 2017), Özkan İzgi (İzgi, 1976), Zeki Velidi Togan (Togan, 2012), Emel Esin (Esin, 1992) gibi araştırmacılar da Şamanizm’in Türklerin eski dini olduğu görüşünde birleşirler.

Zikredilen araştırmacıların aksine günümüzde de kabul edildiği üzere Şamanizm'in bir din değil de bir büyü, inanç, esrime sistemi olduğunu savunan araştırmacılar da bir hayli fazladır. Bunların başında da P. Wilhelm Schimidt gelir ve daha ziyade Hunlar üzerinde yoğunlaşan araştırmalarında onların çok eskilerden beri Gök Tanrı kültüne dayanan bir inanç sistemlerinin olduğunu dile getirir (Schimidt, 1976). Eliade de Şamanizm’i bir din şamanı da bir din adamı olarak görmez. Ona göre Şamanizm içinde pek çok unsuru barındıran bir vecd ve esrime tekniği; şaman da vecd ve esrime tekniklerini iyi bilen sıra dışı bir tiptir (Eliade, 1999: 25-26). Jean Paul Roux da Şamanizm’i bir din olmaktan öte bir teknik olarak tanımlar (Roux, 2006: 59). Laszlo Rasonyı de Türklerin Şamanizm gibi çok tanrılı ve karmaşık yapıda bir inanç sisteminin aksine tek Tanrılı bir inanca sahip olduklarını vurgular (Rasonyi, 1993: 30).

Adı geçen bu yabancı araştırmacılar gibi bizde de Şamanizm'in bir din olmadığı görüşünü savunan araştırmacılarımız vardır. Kafesoğlu, bu araştırmacılardan biridir.