• Sonuç bulunamadı

3.2. Türklerin Kabul Ettiği Başlıca Dinler

3.2.5. Musevilik (Yahudilik)

İbrahimi geleneğe bağlı monoteist din ailesi içinde yer alır ve bu ailenin en eski halkasını oluşturur. Yahudilik, yayılımı ve etkisi açısından bir dünya dini özelliğine sahip olsa da iç dinamizmi açısından hem millî hem evrensel unsurlar taşımakta, inanç sistemi manasında bir din olmanın ötesinde bir hayat tarzını ve dinî-etnik kimliği ifade etmektedir (Gürkan, 2013: 187).

Yahudiliğin etnik kökenleri ilk İbrânî atası kabul edilen Hz. İbrahim’e ve ondan sonra gelen iki İbrânî atasına, Hz. İshak ile Yakup’a dayandırılmaktadır. Dini açıdan başlangıç noktası, Yakup’un ya da Tanrı tarafından verilen ismiyle İsrail’in on iki oğlundan neşet eden İsrâiloğulları’nın Musa peygamber tarafından Mısır’daki kölelik evinden kurtarılıp Sina yarımadasına götürülmeleri ve burada atalarının Tanrı’sıyla ahidleşerek O’ndan Tevrat’ı almaları kabul edilmektedir. Ancak Ahd-i Atik döneminde.(MÖ.XIII/V..yüzyıllar).yaşamış.olan.İsrâiloğulları’nın.dinî.uygulamaları nı ikinci mabet devrinden (MÖ V.-MS I. yüzyıllar) itibaren şekillenmeye başlayan sistemli bir din olarak Yahudilik’ten ayırmak için bu ilk aşamayı ifade etmek üzere “eski İsrail dini” tabiri kullanılmaktadır. Eski İsrail dini, sistemli ve resmi bir dinden ziyade İsrailoğulları arasında uygulanan farklı inanç ve ibadet biçimlerini, özellikle de ikinci mabet döneminde resmî inanç haline gelen Yahve tapınmasını belirtmektedir..Buna göre Yahudilik, İsrailoğulları’nın kutsal topraklara yerleşmesinin ardından uzun bir süreç sonunda krallık, ikinci mabet ve Talmud dönemlerinde siyasî-hukuk, eskatolojik ve teolojik-mistik boyut kazanmış, ancak Rabbânî gelenek ve Ortaçağ Yahudi düşüncesi kanalıyla bugün anlaşılan mânâda

58 dinî sistem halinde ortaya çıkmış, özellikle modern dönemde kazandığı farklı açılımlar ve kırılmalar yoluyla gelişimine devam etmiştir. Bu anlamda Yahudilik, monolitik (tek ve değişmez bir yapıya sahip) bir sistem olmaktan çok, Yahudilerin çeşitli dönemlerde farklı kültürlerle (Bâbil, Pers, Grek, Roma, Hıristiyan Bizans, Sâsânî, Müslüman Arap, Osmanlı ve Avrupa) yaşadıkları tecrübe ve karşılıklı etkileşimler neticesinde biçimlenen dinamik bir sistemi ifade etmektedir (Gürkan, 2013: 187).

Yahudiliği ifade etmek için İbrani, İsrail ve Yahudi kelimeleri kullanılmıştır. İbrani kelimesinin kökeni Hz. İbrahim’in atası Eber’e kadar dayandırılmış, konuştukları dile de İbranice denmiştir. Atalar döneminden (İbrahim, İshak ve Yakup) vaat edilen toprakların fethine kadar olan dönemdeki halkı ifade etmek için İbrani kelimesinin kullanıldığı bilinmektedir. İsrail adı Hz. Yakup'a sonradan verilen bir isimdir. Hz. Yakup, Yabbuk nehrinin kıyısında bir adamla karşılaşır ve bu adamla sabaha kadar güreşir. Sabah olduğunda adam Yakup’u kutsar ve O’na “Tanrı ile güreşen, uğraşan” anlamına gelen İsrail adını verir. O zamana kadar İbrani olarak anılan topluluk bu olayın anısına İsrail adını alır ve İsrailoğulları olarak adlandırılır. Yahudi kelimesi ise MÖ 6. yüzyılda karşımıza çıkar. Babiller Yehuda krallığına son verince Babil halkı da kendi topraklarına getirilen bu sürgün halkı adlandırmak için Yehuda soyundan gelen manasında Yahudi ismini kullanmıştır.

Bir kişi, eğer Yahudi bir anneden doğmuşsa, nasıl yetiştirildiğine bakılmaksızın Yahudi olarak kabul edilir. Din olarak Yahudiliğe girmek mümkün olsa da, Yahudilik bir iman meselesi değildir. Biyolojik soy, Yahudi olmak için dini inançtan daha önemli bir kıstastır. Yahudilik nesiller boyunca anneden çocuğa aktarılır; bu yüzden de birçok istisnası olsa da, Yahudi olunmaz; Yahudi doğulur. Bu, Yahudi bir baba ve Yahudi olmayan bir anneye sahip olan kimsenin bir Yahudi olarak kabul edilmediği anlamına gelir. O kişinin Şabat ve Yahudi bayramlarını yerine getirmesi durumu değiştirmez. Diğer yandan bir çocuğun babası değil de annesi Yahudi ise, o çocuğun daha sonraki hayatında Hıristiyan ya da Müslüman olması -Yahudilik hakkında hiçbir şey bilmiyor olsa bile- onun Yahudi olmasına engel değildir. Geçmişte nispeten kolay olan Yahudi tanımı bugün oldukça karmaşık bir hâl almıştır (Aydın, 2004). Günümüzde Yahudilik evrensel değil de milli bir din olarak algılanmaktadır. Yahudiler ilahi mesaja uymanın Tanrı katındaki değerliliğini ifade

59 eden seçilmişlik meselesini, etnik bir topluluğun Tanrı katındaki seçilmişliği/değerliliği gibi yanlış bir algılamaya dönüştürmüşlerdir.

Türklerin Yahudilikle ilişkisi söz konusu edildiğinde ilk olarak Hazarlar gündeme gelmektedir. Batı Göktürk Devleti’nin bir devamı olarak ortaya çıkan Hazarlar, Göktürk Devleti’nin yıkılışı ile tamamen bağımsız bir devlet haline gelmişlerdir. 6- 11. yüzyıllar arasında yaşamış Türk-Hazar devletinin sahası Don, İdil (Volga) ve Kafkasya üçgenini içine almıştır. Coğrafi konumu itibariyle kültürel geçiş yolu üzerinde bulunan Hazarlar arasında Geleneksel Türk Dini, İslam ve Hıristiyanlık yanında Yahudilik de etki göstermiştir. Belirtilen dini çeşitliliğe Hazarların dini hoşgörüleri ve ılımlı siyasetleri zemin hazırlamıştır. Kesin olmamakla birlikte Bulan Hakan zamanında (740) Yahudilik Hakan, üst zümre ve küçük bir halk kesimi tarafından kabul edilmiştir (Rasonyi, 1993: 115-116). Bu durumu Barthold, “Yahudi dini Hazar kavminin değil Hazar hükümetinin dini idi.” şeklinde ifade etmiştir (Barthold, 2004: 61).

Hazarlar arasında Yahudiliğin hangi mezhebinin yayıldığı konusunda farklı görüşler bulunuyorsa da genel olarak kabul edilen; bu Türk gurubu arasında Yahudiliğin hem Rabbani hem de Karai mezhebinin yayılmış olmasıdır (Arık: 2012: 133). Karailiğin IX. yüzyılda Kırım’da ve Aşağı İdil bölgesindeki steplerde Türk gurupları arasında da yayıldığı, böylece Hazarlar ve Kıpçakların bu yeni inançtan etkilendiği tarihî verilerden anlaşılmaktadır.