• Sonuç bulunamadı

2. GENEL BİLGİLER

2.10. Hastalık Algısı

2.10.1. Hastalık Algısının Bileşenleri

2.10.1.3. Zamansal inanışlar

Akuttan kroniğe değişen zamansal inanışlar vardır. Mesela HT hastalarında olduğu gibi hastalar hastalıklarını son zamanlarda ne kadar fazla stres altında olduklarına bağlayabilirler. İlaç alımı ile zamansal inanışlar önemli ilişkiye sahiptir.

Akut hastalar, kronik hastalara göre ilaçlarını ve tedavilerini daha erken terk etme eğilimindedirler.78

2.10.1.4. Kontrol veya tedavi hakkındaki inanışlar

Zamansal ve nedensel ilişkiler bununla doğrudan bağlantılıdır. Genellikle kontrol inanışı hastanın kişisel kontrole ne kadar hassas olduğuna ve tedavi ile ne kadar kontrol edilebileceğine bağlıdır. Yüksek seviyedeki kontrol genellikle kısa zamansal algıyla ilişkilidir.78

2.10.1.5. Sonuçlar

Son bileşen ise hastanın hastalığının sonucu hakkındaki algısıdır. Bu durum işte, aile yaşantısında, hayat tarzında ve ekonomik olarak yaşayacağı etkileri kapsamaktadır.

Çoğu zaman, hastalığın sonucu hakkındaki görüşleri hastalığın ciddiyeti hakkındaki objektif klinik belirteçlerle zayıf ilişkili subjektif algılamaya bağlıdır Sonuçlar alt

29 ölçeği, kişinin hastalığının şiddetine ve fiziksel, sosyal ve psikolojik işlevselliğine olası etkileriyle ilgili inançlarını araştırmaktadır.72

2.10.2. Hastalık Algısını Değerlendirme

Klinikte hastaların hastalıkları hakkındaki görüşleri nadiren sorulmaktadır fakat hastalar fikirlerini tartışmaktan mutluluk duyarlar ve kendilerini test edilmiş gibi hissetmezler.78 Olası bir açılış sorusu -Hastaların çoğu hastalıkları hakkında kendilerince bir fikir geliştirirler, sizinle bu konuda konuşmak istiyorum- olabilir. Bunu şu tarzda spesifik sorular takip edebilir -Bu duruma neyin sebep olduğunu düşünüyorsunuz? ve - Bu hastalığın sizin için en önemli sonuçları nelerdir?

2.10.3. Diyabetes Mellitus ve Hastalık Algısı

Son elli yıl boyunca diyabetle ilgili çalışmaların çoğu hastalığın fizyopatolojisi ve etkili tedavisine yönelik idi. Bugün hastalığı anlama, tanı ve tedavisi açısından oldukça ilerleme kaydedilmiş durumdadır. Duygu durum bozukluğu olan, hastalığının oluşumunu, seyrini ve ciddiyetini tam olarak anlayamamış, tedaviye inancı olmayan ve hastalığın kontrolü üzerinde bir etkisi olmayacağına inanan bir DM’li olguda verilen tedavi ne kadar uygun olsa da hedef kan şekeri düzeylerine ulaşılması mümkün olmayabilir. Ne yazık ki hastalığa yönelik tedavi yöntemlerinde ulaşılan bu başarılı gelişmeler, hedef kan şekeri düzeylerine ulaşmada başarılı sonuçlar olarak geri dönmemektedir.81

DM tedavisinde bilimsel temellere dayanan ve kabul görmüş bir gerçek olarak her zaman vurgulanan “her hastayı ayrı olarak ele alma ve her hasta için hastaya özel tedavi planı hazırlama” yaklaşımını klinik pratiğe yansıtmada pek çok engel vardır. Bu engellerden en önemlisi olan “hastaya yeterli zamanın ayrılamaması” sorununa yönelik yapılacak her türlü iyileştirme çalışması tedavi başarısında öngörülenin üzerinde bir geri dönüş sağlayacaktır. Özellikle ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde sağlık sistemi

30 işleyişinin, “bilgilendirme ve eğitime zaman ayrılması” yerine “kısa sürede çok sayıda vaka görülmesi” üzerine kurulu olması tüm kronik hastalıklarda olduğu gibi diyabet tedavisinde de en büyük zorluklardan birini oluşturmaktadır.82 Bu nedenle de diyabet hastalarının hastalığını nasıl algıladığı ve bu durumun etkilerinin çok fazla irdelenmediği gözlenmektedir.

DM tedavisinde hastaya özel tedavi yaklaşımı belirlenirken, hastalık algısı verilerinin de göz önüne alınması hastanın tedavi sürecine katılımını ve tedavinin başarısını artıracağı belirtilmektedir.83

2.11. Hastalığa Psikososyal Uyum

İç ve dış çevreden gelen uyaranlar, gelişimsel ya da durumsal olaylar kişinin uyumunu gerektirir. Uyum iç ve dış durumlardaki değişikliklere alışma sürecidir, etkin baş etmeyi ve uzlaşmayı içerir.84 En karmaşık yaşam durumlarında ve bunun yükü altında bireyin durumunu doğru tanıyıp anlayabilmesi, aşırı kritik durumlarda kendi gücünü doğru olarak belirleyerek, kararlarını ve eylemlerini ona göre ayarlayabilme yetisini yitirmemesi, duygusal açıdan problemli, hatta eziyetli yaşam durumlarında bu durumdan bir anlam çıkarabilmesi uyum duyusunu oluşturur.85 Uyum, herhangi bir olaydan sonra bireyin yaşam kalitesini normale ya da daha iyiye dönüştüren şeylerin yapılmasıdır. Uyum bozukluğu ise bireyi fiziksel, duygusal ve sosyal olarak olumsuz olarak etkileyen, uzun süren ya da kalıcı olumsuz özelliklerin değişiminden sonra gelişen durumdur.86

Bedensel iyilik halinden hastalık durumuna geçiş hayati önem taşıyan bir dönüm noktasıdır. Bu da insanların olumlu ve umut dolu yaklaşımının aniden değişikliğe uğraması ve hazırlıklı olmadığı bir durumla karşı karşıya kalması demektir. Hastalık ne olursa olsun evrensel olarak emosyonel yanıt uyandırır ve kayıp yaşantısı olarak

31 algılanır. Kişinin işlevlerini, beden imajını, fiziksel ve ruhsal durumunu ve çevre ilişkilerini etkiler.87

Her fiziksel hastalıkta fiziksel patoloji, intrapsişik yaşantı ve psikososyal çevre karşılıklı olarak birbirini etkilemektedir.88 Bireyin süregelen yaşantısının örseleyici olaylar sonucunda kesintiye uğraması olarak açıklayabileceğimiz kriz yaşantısını homeostazis kavramıyla ilişkilendiren ilk kuramcı Caplan’dır. Caplan’a göre insan organizması dış çevre ile homeostatik bir denge sürdürme çabasındadır. Bu denge fizyolojik ya da psikolojik güçler tarafından tehdit edildiğinde insan organizması tekrar dengeye dönmek için problem çözme etkinliklerine başvurur. Caplan’ın kuramsal yaklaşımında kriz kavramı, tehdit edici, olayın kendisinden çok bireyin bu duruma gösterdiği duygusal tepki olarak açıklanmıştır. Birey bu tehdit edici olayın üstesinden geldiğinde sorunla başarılı bir şekilde başedebilmiş demektir. Öte yandan, daha önceki yaşam deneyimleri, denenmiş çözüm yolları önemli yaşam hedeflerine ulaşmada yetersiz kalıyorsa, birey akut bir altüst olma hali yaşar, kendini çaresiz, yetersiz ve umutsuz hisseder.87

2.11.1. Fiziksel Hastalığa Psikososyal Tepkiler

Hastalık, basit sıkıntıdan narsistik bütünlüğün tehdit edildiği duruma dek ayrılık anksiyetesi, bağımsızlığın kaybedileceği korkusu, vücut organ ve bölümlerinin zedeleneceği kaygısı, suçluluk duygusu gibi tepkiler uyandırır. Her bireyde bu cevabın sıklığı, süresi, şiddeti ve geçirdiği aşamalar farklı olmakla birlikte fiziksel hastalık durumunda hastalarda ortaya çıkan en yaygın tepkiler; inkar, öfke, kaygı, depresyon, anksiyete, korku, regresyon, suçluluk, umutsuzluk, güçsüzlük, matem, yalnızlık ve izolasyondur.89

Yaşamı tehdit eden ya da bir organ ya da işlev yitimine neden olabilecek bir kronik hastalık tanısıyla karşılaşan kişilerin ilk yaşadıkları aşama “şok” aşamasıdır. İlk

32 şok aşamasında insanların zihninde “Sakat mı kalacağım?”, “Bedenimin sekli bozulacak mı?”, “Acı çekecek miyim?”, “Aileme ne olacak?”, “Hastalığın acı verici olumsuzlukları ne zaman kendini gösterecek?” gibi sorular dolaşır. Şok aşamasında bireyin iç dünyasında her şey karmakarışıktır ancak dışarıdan her şey düzgün yolunda gidiyormuş gibi görülür. Amaçsız etkinlikler ortaya çıkar, yanlış sorunlara odaklanılır.

İçinde bulunduğu durumun farkında değilmişçesine tepkiler sergilenir. Bu yönelim bozukluğuna inanmama ve anksiyete eşlik eder.84,87

Kronik bir hastalığa gösterilen tepkilerde ikinci aşama “acı verici olayla yüzleşme” aşamasıdır. Bu aşamada düşüncelerde dağınıklık görülür. Çaresizlik, üzüntü, hüzün gibi duygular yaşanır ve kayba yas tutulur. Bu aşamada hastalar, gerçeğin bunaltıcı etkisiyle durumlarını daha iyiye götürecek; akıl yürütme, plan yapma ve problem çözümü için etkin girişimlerde bulunmada zorlanırlar. Yüzleşme aşamasının oluşturduğu yoğun stres bireyleri gerilimi azaltmak amacıyla kaçınma stratejilerinin kullanımına iter. Özellikle yadsıma yoluna başvurularak durumla başa çıkmaya çalışılır.

Yadsıma, özellikle kişinin durumu değiştiremeyeceğine inandığı zaman ortaya çıkar.

Hastalığın erken dönemlerinde ve belli sınırlar içinde kullanıldığında gerekli ve yardımcıdır. Tanının yarattığı altüst olma halini maskeler ve koruyucu bir işlev görür.

Ancak yadsımanın aşırı ve sürekli kullanımı sorunları da beraberinde getirir ve hastalar için uyumsuz bir tepki halini alır.87

Yadsımanın kullanımıyla üçüncü aşama olan “geri çekilme” aşamasına gelinir.

Bu aşamada sağlık sorunun varlığını ya da doğruluğunu reddetme eğilimi görülür.

Ancak bu durum genelde uzun sürmez. Çünkü gerçek artık kendini iyice hissettirmeye başlamıştır. Ayrıca hastalığın belirtilerinde ve var olan koşullarda hiçbir değişme olmamıştır. Tanıyı doğrulamak için gerek birey, gerekse ailesi ikinci görüşlere başvurur.

Ancak alınan ikinci görüşler tanıyı doğrulamaktadır ve belirtiler giderek kötüleşiyordur

33 ya da zaman zaman kendini gösteriyordur. Diğer yandan, çevreden uyum yapılması için uyarıların baskısı giderek artar. Sonuç olarak hasta gerçeklerle ilişki kurmak için ilk adımı atar. Geri çekilme aşaması hastaların durumlarına uyum sağlama çabaları sırasında, alışılmış problem çözme becerilerini kullanarak gerçeklerle bağlantı kurulmasına geçit veren bir dönemdir.84,87

Kronik hastalık tanısı alan her hastanın bu evrelerden geçtiğini söylemek güçtür.

Bazı hastaların acı veren tanıya ilk tepkileri şok olurken diğerleri sakin olabilir. Bazıları yoğun anksiyete ile donakalırken, diğerleri abartılı biçimde tepkide bulunabilmektedir.87

2.11.2. Hastalığa Psikososyal Uyumu Etkileyen Etmenler

Hastalanmak sadece biyolojik bir süreç olmayıp, aynı zamanda psikolojik, sosyal ve kültürel bir olgudur. Kronik hastalığa psikososyal uyum, bu olguların hepsinden etkilenmektedir. Hastanın; kronik hastalık yaşantısına uyumu hastalığın ne olduğu, semptomların ciddiyeti, etkilenen vücut bölümü, fonksiyonel kısıtlılık (hareket, duyusal ya da bilişsel kısıtlılık), hastalığın gidişatı (ilerleyici, stabil, değişken ya da ayrı ayrı olaylardan meydana gelen), ağrının varlığı, durumun sürekliliği, görünüşe etkisi, ilaç yan etkileri ve tedavinin şekli kronik hastalığa psikososyal uyumu etkilemektedir.24 Yapılan çalışmalarda hastanın fonksiyonel kısıtlılığının fazla olmasının, hastalığın hastanın görünüşünü etkilemesinin ve görünür olmasının, hastanın ilaç yan etkisi yaşamasının ve kullandığı ilaç sayısının psikososyal uyumu etkilediği belirtilmektedir.90,91 Hastanın kronik hastalığa uyumunu etkileyen bir diğer faktörde hastanın sosyodemografik özellikleridir. Hastanın yaşı, medeni durumu, çocuk sahibi olması, eğitim düzeyi ve sosyoekonomik düzeyi hastalığa psikososyal uyumu etkilemektedir.84,92,93

Sosyal destek; sağlıkla ilişkili olduğu kabul edilen sosyal bir değişkendir. Sosyal destek bireyin içinde bulunduğu durum, bu durumun anlamı ve gösterilen emosyonel

34 tepkide değişiklik meydana getirir ve stresin olumsuz etkisini azaltır.94 Sosyal destek uyumun artmasını, belirsizliğin azalmasını, kontrol duygusunun, yaşam kalitesinin artmasını, depresyon, yalnızlık, umutsuzluk duygusun azalmasını ve kişinin genel durumundan memnuniyetinin artmasını sağlamaktadır.95 Yapılan çalışmalarda sosyal desteğin, hastalığa psikososyal uyumun belirleyicisi olduğu ve sosyal destek varlığının hastalığa uyumu olumlu yönde etkilediği saptanmıştır.84

Kronik hastalıklarda hastalar, hastalığın neden olduğu kayıplar ya da belirsizlik nedeniyle hastalık ve tedavileri üzerindeki kontrol duygusunu kaybedebilmektedirler.

Bu da hastaların kendilerini güçsüz ve çaresiz hissetmelerine neden olabilmektedir.

Kontrol duygusu fiziksel yeterlilik, anksiyete ve depresyon düzeyi ile ilişkilidir91 ve hastalığa psikososyal uyumu etkilemektedir. Yapılan çalışmalar kontrol duygusu arttıkça hastanın hastalığa psikososyal uyumunun da arttığını ortaya koymaktadır.84

Birey; hastalığı tehdit, kayıp, zarar ya da meydan okuma-mücadele olarak algılayabilir. Hastalığın algılanma sekli de hastalığa psikososyal uyumu etkilemektedir.

Hastalığın kayıp, tehdit ya da zarar olarak algılanması, kötü psikososyal uyumla ilişkilidir ve hastalığın mücadele edilmesi gereken bir durum olarak algılamanın hastalığa psikososyal uyum üzerinde olumlu etkisi olduğu bildirilmiştir.84,92 Bireyin kişilik yapısı, kullandığı savunma düzenekleri, stresle başetme gücü ve biçimi, daha önceki psikiyatrik öyküsü ve psikososyal uyum yeteneği, daha önce yaşanılan hastalık ile ilgili deneyim ve tutumlar hastalığa psikososyal uyumu etkilemektedir.24,97

2.11.3. Hastalığa Psikososyal Uyum Alanları

Hastalık tıbbi açıdan öncelikle fizyopatolojik süreçler içerir, hasta için ise biyolojik, ruhsal, sosyal, çevresel, ailesel, psikososyal, psikoseksüel çok boyutlu bir olgudur. Bu boyutların her biri hastalıktan etkilenmektedir. Fiziksel hastalık, başedilmesi gereken gelişimsel bir kriz olarak ele alınmalıdır. Rol değişimleri,

35 fizyolojik fonksiyonlardaki bozukluklar, yeni çevrelere ve streslere adaptasyonu gerektirir.98

Kronik hastalıklar hem hastanın hem de ailesinin yaşantısında önemli değişikliklerin yapılmasına neden olmaktadır. Hastalık, hastanın maddi ve manevi gücünde çeşitli yitimler yaratır. Hasta; hastalık nedeniyle meslek yaşantısında, cinsel etkinliklerinde, sosyal ilişkilerinde, amaçlarında, günlük yaşantısında birçok değişim yapmak zorunda kalır. Hastalık yaşantısı kişinin; anksiyete, depresyon, kızgınlık, öfke, bağımlılık ve hipokondriyazis (hastalık hastalığı) gibi psikolojik tepkiler yaşamasına neden olmaktadır.98

Kronik hastalıklar hasta kadar ailenin de uyumunu gerektirmektedir. Ciddi kronik hastalıklar aile bütünlüğünü tehlikeye sokabilmektedir. Hastalık nedeniyle aile dinamikleri değişmekte, rol değişimleri yaşanmakta, bu da ailenin zorlanmasına ve aile içi ilişkilerin değişmesine neden olabilmektedir. Ailenin durumla başetmesi hastalığa yüklenen anlam, aile üyelerinin hastalığı algılama şekli, hastalığın evresi, hastalığın gidişatı, aile kuralları, roller ve sağlık bakımını algılama şekline bağlı olabilmektedir.86 Hastalık sürecinde aile üyelerinin bir uçta hasta kişinin aşırı üstüne düşme, diğer uçta hasta kişiden uzaklaşma ve ilgi göstermekten kaçınma gibi tepkileri arasında yer alan çeşitli yaklaşımları görülebilir. Aile üyelerinin kronik bir hastalık sürecinde her iki uçta yer alan bu davranışlarının hastanın genel durumu, hastalığa uyumu ve iyileşme çabaları üzerinde potansiyel etkileri vardır. Her iki durumda da hastanın iyilik hali bu yaklaşımlardan etkilenmektedir.87

Kronik hastalık nedeniyle yaşanılan kayıplar sonucu mesleki çevre etkilenmekte, hatta hastalar işini kaybedebilmektedirler. Başarılı psikososyal adaptasyonda mesleki çevrede tam ya da yarı zamanlı işleri yapma, işini kaybetme ve beceri seviyesine

36 odaklanılmaktadır. Bu göstergeler; işle ilgili aktiviteleri yapabilme ve psikososyal adaptasyon arasında pozitif bir ilişki olduğunu göstermektedir.24

Cinsellik bir bireyin fiziksel, psikolojik ve sosyal yaşantısının önemli bir yönüdür. Hastalar hastalıkla ilişkili olarak ya da tedavi yöntemleri ve ilaçlarla ilgili olarak kısıtlamalar yaşayabilmektedirler. İleri derecede yorgunluk, halsizlik, duyu organlarının algılamasındaki değişiklikler, protez, kalp pili gibi gereçlerin kullanma zorunluluğu cinsel yaşamı olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bunun yanında hastalığın kişiler arasında ilişkileri etkilemesi de önemlidir. Hasta olan birey sorumluluklarını sürdürmekte zorlanabilir ya da bırakmak zorunda kalabilir. Bireyin kendine olan güveni ve bütünlüğü zedelenir. Tüm bunlar fiziksel, psişik ve psikosomatik boyutlarıyla cinselliği de etkilemektedir.99

Kronik hastalıklar kişinin işlev görme düzeyini bozması nedeniyle bir yitim olarak yaşanır. Eğer hastalık kişinin fiziksel durumunu kalıcı ve şiddetli bir şekilde bozarsa (kör olma, paraplejik olma gibi) yitim duygusu daha belirgin yaşanır. Hastalık ister somut bir fiziksel sınırlama yaratsın, ister daha simgesel anlam taşısın, benzer psikolojik tepkiye neden olur. Bozulmuş olan işlev görme düzeyi ile kişinin yüzleşmesi ve durumunu kabullenmesi süreci içinde kişide yadsıma, anksiyete, depresyon, çaresizlik, öfke gibi bir çok psikolojik tepkiler ortaya çıkabilir ve bunlar hastada ruhsal sıkıntıya neden olur.98

2.11.4. Diyabetes Mellituslu Hastalarda Psikososyal Uyum

DM ülkemizde tıbbi, sosyal ve ekonomik etkileri olan bir sağlık sorunudur. Esas olarak hasta tarafından yürütülecek olan karışık ve çok zorlu bir tedavi programının yürütülmesini gerektirir. DM fiziksel bir hastalık olmanın yanı sıra psikolojik ve psikososyal boyutları olan bir durumdur ve bu durumlar hastalığın oluşmasında, seyrinde, komplikasyonların oluşmasında ve yaşam kalitesinde önemli bir rol

37 oynamaktadır.100 DM’li hasta ruhsal denge ve uyumunda fiziksel, duygusal, sosyal bir dizi sorun ve çatışmayla karşı karşıyadır. Özellikle endişe, depresyon, stres ve sosyal destek kaybı diyabet üzerinde olumsuz sonuçlar doğurmakta ve diyabeti şiddetlendirebilmektedir.100,101

DM’nin psikososyal yönü, literatürde farklı bakış açılarından ele alınarak tanımlanmaktadır. DM’in başlangıcının psikolojik etmenlere bağlı olduğu düşüncesi oldukça eski dönemlere dayanmaktadır.101 DM kişi için yeni bir yaşam deneyimidir ve uyum çabası gerektirir. Psikolojik ve sosyal faktörler hastanın bakımıyla ilişkili olarak kendisine önerilen tedaviye uyumda başarısını etkilemektedir.102

DM kontrolünde psikososyal faktörler üzerine yapılan bazı çalışmalarda stresin önemli rol oynadığı gösterilmiştir.92,103 Tıbbi tedaviye rağmen kan şekeri düzenlenemeyen olgularda stres önemli bir etkendir.12 Pek çok araştırma ister fiziksel, ister enfeksiyöz nedenlerle, ister psikolojik nedenlerle ortaya çıksın, stres sırasında salınan hormonların ketoasidoza neden olduğu konusunda hemfikirdir.104

Stres durumlarında, epinefrin salgısının uyarıldığı ve bunun da insülin etkisini azalttığı bilinmektedir. Stres, kan şekerini doğrudan nöroendokrin ve hormonal yollarla kan şekeri seviyesi bozabilmekte ve dolaylı olarak da DM’nin tedavi ve izlenmesini aksatarak uyumun bozulmasına neden olabilmekte ve hastada yetersiz öz bakım, tedaviyi reddetme, sosyal izolasyon ve diyete uymama gibi uyumsuz davranışlar görülebilmektedir. Böylece stres hem stres hormonlarını aktive ederek iç ortamı bozmakta hem de hastanın uyumunu ve dış ortamı bozmaktadır.12

DM’de sağlıklı veya hasta rollerin benimsenmesi, gerçek tıbbi durumla yakından ilgilidir. Bir diyabetli için başarılması gereken iki amaç vardır. Mümkün olan en iyi durum ve okulda, işte ve aile çevresinde normal bir görünüm sağlayacak ve diğer aktivitelere engel olamayacak şekilde diyabetli bir yaşam tarzıdır.105

38 DM’yi başarılı olarak yönetmek için kişi kendine bakım davranışlarını öğrenmeli ve bunların getirdiği zorluklarla baş edebilmelidir. DM’li hasta bütüncül olarak ele alınmalıdır. Ailenin her bir üyesi de bu durumdan etkilenir.12 DM ve komplikasyonların tedavisi yalnızca maruz kalan bireyi değil, aynı zamanda hasta ailesini, arkadaşlarını ve hastaya yakın diğer bireylerde önemli sıkıntılar yaşatırken aynı zamanda toplum açısından ciddi ekonomik kayıplara yol açar.106

Uzun ve kronik bir hastalığı kabullenme ve ona uygun bir hayat sürdürme, günlük yaşamda getirdiği kısıtlamalar, yeme ve içmeye sınır getirme, komplikasyonları, hayat boyu ilaç alma ve doktor kontrolünde kalma her insanın kolay başaracağı bir iş değildir. Bunların üzerine diyabetin o hasta için anlamı eklenince kişinin ruhsal dengesini sarsarak çeşitli düzeylerde tepkiler uyandırır.107 Tevekkül, ihmal, ilgisizlik, inkar, anksiyete, depresyon, kızgınlık, öfke, izolasyon, günlük işleri yapmada ve aktivitelere katılmada isteksizlik, çalışmaya ve öğrenmeye karşı isteksizlik, bağımlılık veya depresyona girme yahut da tam karşı durum olan diyete hiç uymama ve aşırı alkol alma gibi davranışlar görülebilir.100

Uzun süren kan şekeri kontrolsüzlüğünün yaşam kalitesini bozduğu, retinopati, nefropati ve nöropatinin daha hızlı başlaması ve ilerlemesi ile ilişkili olduğu gösterilmiştir.101 Fiziksel hastalıklar; sistem içi alanda (organ hücre düzeyinde), sistemik alanda (bir bütün olarak yaşayan belirli bir kişilik ve benliği olan canlı organizma düzeyinde) ve sistemler arası alanda (aile, alt kültür, toplum) olmak üzere 3 alanda bozulmalar ve değişikliklere neden olur. Bu nedenle DM’linin tepkilerinin değerlendirirken biyolojik, psişik ve psikososyal etkileşimleri göz önünde bulundurmak.106

Yapılan bazı çalışmalarda, hastanın hastalığa karşı gösterdiği tepkilerin, hasta ailesinin gösterdiği tepkilerin ve hasta-yakın çevre-aile etkileşiminin metabolik kontrol

39 ile ilişkili olduğu gösterilmiş, diyabete ilişkin araştırmalarda, hastalığın psikososyal yönünün de incelenmesi gerektiği vurgulanmıştır.108

DM’li kişilerde, emosyonel tepkiler ve uyum güçlükleri ve depresif bozukluklar en sık karşılaşılan ruhsal sorunlardır. DM’nin kendisi, komplikasyonları, tedavinin gündeme getirdiği sınırlamalar, kişinin homeostatik dengesini sarsar ve emosyonel tepkiye neden olur. Özellikle endişe, depresyon, stres ve sosyal destek kaybı diyabet üzerinde olumsuz sonuçlar doğurmakta ve diyabeti şiddetlendirebilmektedir.109

Kan şekerindeki değişimler, tablonun akut ya da kronik olmasına bağlı olarak, merkezi sinir sisteminin işlevlerinde bozulmaya bağlı belirtilerin ortaya çıkmasına neden olur. Yorgunluk hissi, davranış değişiklikleri, kaygı, huzursuzluk ve duygu durum değişiklikleri depresyon ve hatta psikotik belirtiler ortaya çıkabilir.100,104 Limbik-hipotalamikhipofizer sistem, hormonal sistemler ve otonom sinir sistemi ile birlikte emosyonların da denetimini yürütmektedir. Serotonin, dopamin, noradrenalin gibi kimyasal ileticilerdeki bozukluklar ve davranış hormon sistemini, çevresel etkenler, ruhsal zorlanmalar ve davranışlar da hormonları ve kimyasal ileticileri etkiler. Bu çift

Kan şekerindeki değişimler, tablonun akut ya da kronik olmasına bağlı olarak, merkezi sinir sisteminin işlevlerinde bozulmaya bağlı belirtilerin ortaya çıkmasına neden olur. Yorgunluk hissi, davranış değişiklikleri, kaygı, huzursuzluk ve duygu durum değişiklikleri depresyon ve hatta psikotik belirtiler ortaya çıkabilir.100,104 Limbik-hipotalamikhipofizer sistem, hormonal sistemler ve otonom sinir sistemi ile birlikte emosyonların da denetimini yürütmektedir. Serotonin, dopamin, noradrenalin gibi kimyasal ileticilerdeki bozukluklar ve davranış hormon sistemini, çevresel etkenler, ruhsal zorlanmalar ve davranışlar da hormonları ve kimyasal ileticileri etkiler. Bu çift