• Sonuç bulunamadı

Yolsuzluk ve İklim Değişikliği Arasındaki İlişkiye Yönelik Literatür

3.2. Literatür Taraması: Politik İstikrarsızlık ve İklim Değişikliği İlişkisi

3.2.2. Yolsuzluk ve İklim Değişikliği Arasındaki İlişkiye Yönelik Literatür

olumsuz etkilediği sonucuna ulaşılmaktadır. Bu kanalın oluşumu şu şekilde örneklendirilebilir: yolsuzluk görülen yönetimlerde, çevre politikalarının uygulanması rüşvet vb. uygulamalar ile engellenebilmektedir. Örneğin; sıkı çevre politikası uygulanan bir ülkede emisyon birimi başına vergi getirilmesi, emisyon yoğun şirketlerin maliyetlerini arttıracaktır. Maliyet artışlarına katlanmak istemeyen bazı şirketler rüşvet ve yolsuzluk aracılığı ile vergi oranlarını kaldırma veya düşürme yoluna gidebilirler. Böylece de yolsuzluk çevreyi olumsuz etkilemiş olacaktır. Desai (1998), 10 gelişmekte olan ülkede çevre-yolsuzluk ilişkisini incelemiştir. Buna göre, yolsuzluğun çevresel bozulmanın etkili bir faktörü olduğu ifade edilmiştir. Çünkü yolsuzluk görülen ekonomilerde çevre kanunlarının uygulanması noktasında problemler ile karşılaşılmaktadır. Fredriksson ve Mani (2002), 83 ülke için yaptıkları analizde İki Aşamalı En Küçük Kareler (2SLS) yöntemini kullanarak hukukun üstünlüğünün çevre politikalarını nasıl etkilediğini incelemişlerdir. Analiz sonucunda yolsuzluk seviyesinde meydana gelen artışın, çevresel vergi gelirlerini azalttığı bulgusu ortaya çıkmıştır. Buna ilaveten, hukukun üstünlüğünün çevre politikaları üzerindeki etkilerinin ülkelerin yolsuzluk düzeyine göre değiştiğini ve özellikle yolsuzluk seviyesinin düşük olduğu ülkelerde hukukun üstünlüğünün çevresel politikaları pozitif etkilediği sonucuna ulaşmışlardır. Dolayısıyla, yolsuzluğun düşük olduğu bir ülkede hukukun üstünlüğü egemen olacaktır ve bu bağlamda çevrenin korunmasına yönelik oluşturulan kanunların uygulanması sıkı bir şekilde devam edecektir. Damania vd. (2003), yolsuzluk ve çevre etkileşimini ticari liberalizasyon çerçevesinde incelemişlerdir. Araştırmacılar, panel veri yönteminden yararlandıkları

çalışmada 1982-1992 yılları için gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri ele almışlardır. Analiz sonucuna göre, ticari liberalizasyonun çevre politikaları üzerindeki etkisinin yolsuzluk düzeyine bağlı olduğunu ifade etmişler ve yolsuzlukların çevre politikası uygulamalarına zarar verdiğini savunmuşlardır. Bu zarar önceki çalışmalarda da değinildiği üzere çevre kanunlarının uygulanmaması veya esnetilmesi şeklinde kendini göstermektedir. Fredrikson vd. (2004), enerji politikalarına dayanarak yolsuzluğun sanayi sektörü üzerindeki etkisini incelemişlerdir. Panel veri analizini kullandıkları çalışmada 1982-1996 dönemi için 12 OECD ülkesini ele almışlardır. Analiz bulgularına göre; politika yapıcılar arasında görülen yolsuzluk düzeyi yükseldikçe enerji politikaları uygulamaları zayıflamaktadır. Bu bağlamda ülkelerin emisyonlarında artış beklenebilmektedir. Çünkü, bir ülkede siyasilerin yolsuzluk faaliyetleri içerisinde bulunması çevresel kanununların delinmesi noktasında kişilere ve firmalara önemli fırsatlar tanıyacaktır. Pellegrini ve Gerlagh (2006), yolsuzluk algı endeksi ile çevresel düzenleme rejimi endeksi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişkinin bulunduğunu tespit etmişlerdir. Buna ek olarak yolsuzluk düzeyinin çevresel bozulma üzerinde kişi başı gelirden daha fazla etkiye sahip olduğunu vurgulamışlardır. Çünkü, bir ülkede kişi başına gelirin artması bir bakıma vatandaşların refahının arttığının göstergesidir. İnsanlar refah seviyesi arttıkça çevreye karşı daha duyarlı hale gelerek çevreyi kirleten uygulamaların azaltılmasını talep etmektedirler. Ancak, yolsuzluk seviyesinde meydana gelen her artış çevresel bozulmaların daha da artmasına neden olacaktır. Bu bulguya paralel olarak, Welsch (2004), 122 ülkeyi incelediği çalışmasında yolsuzluk düzeyi ile çevresel bozulma arasında doğru orantılı bir ilişkinin olduğunu tespit etmiştir. Buna göre, yolsuzluk düzeyi arttıkça çevresel tahribat da artmaktadır. Goel vd. (2013), 2004-2007 dönemi için 100 ülkede kurumsal kalite ve çevresel kirlilik arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Analiz sonuçlarına göre; yolsuzluk düzeyinin yüksek olduğu ve güçlü gölge sektörlerin (gayri resmi sektörler) bulunduğu ülkelerde kayıtlı emisyonların daha düşük olduğunu iddia etmişlerdir. Gölge sektörlerin fazla olduğu ülkelerde bu sektörlere ait bilgiler kayıt altına alınamadığı için atmosfere salınan emisyon miktarı çok daha yüksektir. Dolayısıyla bu ülkelerde emisyon ölçümüne yönelik farklı uygulamaların yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Fredriksson ve Neumayer (2014), ülkelerin yolsuzluk konusundaki tarihsel mirasının iklim değişikliği politikaları ve küresel işbirliği üzerindeki etkisini

incelemişlerdir. Yazarlara göre, mevcut politika sonuçları önceki yıllarda yapılan politika tercihleri üzerine inşa edilmiştir ve bu seçimler muhtemelen o zamandaki yolsuzluk derecesinden etkilenmiştir. 1800-2010 dönemi için En Küçük Kareler (EKK) yönteminin kullanıldığı ve 131 ülkeyi kapsayan ampirik analiz bulguları, geçmişte birikmiş tarihsel yolsuzluk deneyiminin bugünün politika sonuçları için önemli olduğunu göstermektedir ve mevcut yolsuzluk seviyesinden daha etkilidir. Yani, ülkelerin geçmişlerinde yolsuzluk kültürü varsa bu kültür gelecekte de kendini göstererek kanunların uygulanması noktasında sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Hassaballa (2015), MENA ülkelerinde 1996-2013 dönemi için panel veri analiz yöntemi ile yolsuzluk ve çevresel kalite arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Analiz bulgularına göre, yolsuzluk, kişi başına gelir, ticari açıklık ve katma değerli üretim CO2 emisyonlarının belirleyicileridir. Yazar çalışmasında, çevresel kirliliği azaltmak

için, kanunların güçlü bir şekilde uygulanması, kamu bilincinin yayılması ve şeffaflığın arttırılması gibi önerilerde bulunmuştur.

3.2.3. Demokrasi ve Özgürlük ile İklim Değişikliği Arasındaki İişkiye Yönelik Literatür

Demokrasi ile çevre arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmalarda genel olarak söz konusu değişkenler arasında pozitif bir ilişki saptanmıştır. Bir ülkede, demokrasi düzeyinin artmasıyla beraber; o ülke vatandaşlarının refahları da yükselmekte ve zamanla çevreye karşı daha duyarlı hale gelmektedir. Bununla beraber, demokrasi düzeyi arttıkça yöneticilerin kamuoyunun taleplerini göz önünde bulundurmaya yönelik eğilimleri de artmaktadır. Dolayısıyla, demokrasiyle beraber daha temiz bir çevre talebi hükümetler tarafından dikkate alınmakta ve daha çevreci politikaların uygulamasına yönelik çabalarda artış görülebilmektedir. Torras ve Boyce (2000), Global and Regional Earth-System (GEMS) hava kirliliği verilerini kullanarak 1977- 1991 dönemi için 19–42 ülkede (kirletici maddeye bağlı olarak değişen) 18–52 şehiri gözlemlemişlerdir. Analiz sonuçlarına göre, düşük gelirli ülkelerde, okuryazarlık ve hukukun kirlilik düzeylerinin güçlü belirleyicileri olabileceğini iddia etmişlerdir. Farzin ve Bond (2006), BM’ye üye 200’den fazla ülkede 1980-1998 dönemi için panel veri analizi yöntemini kullanarak bazı yerel ve küresel kirleticiler ile ekonomik kalkınma arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Araştırmacılar, ampirik analiz sonuçlar

bağlamında, demokrasinin ve demokrasiyle ilişkili olarak özgürlüklerin; yönetimlerin çevre kalitesine yönelik tercihlerini etkileyebildiğini ve bu sayede emisyonların azalmasına yol açabilecek bir kanal sağladığını iddia etmişlerdir. Yani, ülkelerde özgürlük seviyesinin artması çevrenin korunmasına yönelik fikirlerin daha fazla dile getirilmesine katkı sağlamakta, bununla beraber demokrasi seviyesinin artması da bu fikirlerin politikacılar tarafından dikkate alınmasını zorunlu hale getirmektedir. Li ve Reuveny (2006), 1961-1997 yıllarında Çift Yönlü Sabit Etkiler modeliyle 143 ülkede demokrasinin çevresel kirlilik üzerindeki etkisini incelemiştir. Analiz kapsamında, demokrasinin CO2, NO2, ormansızlaşma, toprak tahribatı ve su kirliliği gibi beş çevre

endeksi üzerindeki etkisini incelemişlerdir. Analiz sonuçları, demokrasinin bu değişkenler üzerinde negatif bir etkisi olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, demokrasi çevresel yıkımın azalmasına yol açmaktadır. Bernauer ve Koubi (2009), çalışmalarında demokrasi ve hava kalitesi arasındaki ilişkiyi ele almışlardır. 1971- 1996 dönemini kapsayan çalışmada 42 ülkeden 107 şehir, panel veri analizi ile incelenmiştir. Ampirik bulgulara göre; demokrasi düzeyinin artması hava kalitesini olumlu etkilemektedir. Buna ek olarak, demokrasiler arasında, başkanlık sistemlerinin parlamenter sistemlerden hava kalitesinin artması noktasında daha avantajlı olduğunu ifade etmişlerdir. Benzer bir sonuca ulaşan Callejas (2010), 1995-2008 yılları arasında panel veri analizini kullanarak 19 Latin Amerika ülkesinde demokrasi ve CO2

emisyonu arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Ampirik bulgular, demokrasi seviyesinin artmasının CO2 emisyonunun azalmasına yol açtığını göstermektedir ve demokrasi bu

ülkelerde çevre kalitesini artırmaktadır. Farzanegan ve Markwardt (2012), MENA bölgesi 1980-2005 dönemi için demokrasi ve sürdürülebilir çevrenin ekonomi ile ilişkisini panel veri analizi ile incelemişlerdir. Buna göre; MENA bölgesinde, demokratik kurumların niteliği, yerel çevre sorunları üzerinde küresel çevre sorunlarından daha büyük bir etkiye sahiptir. Çalışmanın ampirik bulguları, demokratik kurumların kalitesindeki iyileşmelerin, MENA bölgesinde ekonomik büyümenin olumsuz dış etkilerini azaltabileceğini göstermektedir. You vd. (2015), panel veri analizinden faydalanarak 1985-2005 yılları arasında dört grup ülkede demokrasi ve CO2 emisyonu arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Sonuçlar, demokrasinin

CO2 emisyonu üzerinde heterojen bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Lv

faydalanarak 1997-2010 dönemine ait verilerden yola çıkarak demokrasi ve CO2

emisyonları arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Analiz sonuçları; gelir düzeyi bakımından belli bir noktaya ulaşıldıktan sonra, ülkelerde demokrasi seviyesindeki artışların CO2

emisyonlarını azaltarak çevresel iyileşmeye katkı sağladığını ortaya koymuştur. Literatürde, özgürlükler ve çevre arasında pozitif bir ilişkinin varlığına değinen çalışmalara rastlamak mümkündür. Sivil özgürlüklerin desteklendiği bir ülkede ifade özgürlüğü çerçevesinde vatandaşlar çevre taleplerini dile getirebilmekte ve yöneticiler çevre sorunlarının çözümüne yönelik arayışlarını hızlandırabilmektedir. Ekonomik özgürlüklerin ise ticari malların mobilitesi noktasındaki kısıtlamaları kaldırarak ekstra emisyon salımını engellediği düşünülmektedir. Barrett ve Gradd (1998), sivil ve politik özgürlüklerin desteklenmesinin birçok durumda aslında çevre kalitesinde iyileşmelere yol açacağını savunmuşlardır. Bununla beraber, politik reformların dünya çapında çevre kalitesini iyileştirmede ekonomik reformlar kadar önemli olabileceğini ifade etmişlerdir. Çünkü, kişilerin ve firmaların özgürlüklerinin temin edilmesi, demokrasinin ve kurumsal kalitenin arttırılması gibi politik reformlar ile elde edilecek başarılar, ekonomik başarıyı da beraberinde getirecektir. Carlsson ve Lundstrom (2001), 1975 yılında panel veri analizi ile 75 ülkede politik ve ekonomik özgürlüklerin CO2 emisyonu üzerindeki etkilerini ele almışlardır. Analiz sonuçları, politik ve

ekonomik özgürlüklerin CO2 emisyonunu azalttığını ortaya koymaktadır. Çünkü, ilk

olarak, ülkelerin politik özgürlüklerinin artması o ülkede çevrenin korunmasına yönelik fikirlerin ifade edilmesini daha kolay hale getirecek ve hükümetler üzerinde çevrenin korunması noktasında baskıyı arttıracaktır. İkinci olarak, ekonomik özgürlüklerin artması özellikle üretilen malların pazara girişi noktasında kolaylıklar sağlayarak ilave enerji kullanımını engelleyecektir. Bu durum, dolaylı olarak emisyonların azaltılmasına katkı sağlayacaktır.

3.2.4. Çevresel Kuznets Eğrisi Hipotezini Politik İstikrarsızlık Çerçevesinde