• Sonuç bulunamadı

2.3. Politik İstikrarsızlığın Ekonomik Göstergelerle Olan İlişkisi

2.3.2. Politik İstikrarsızlık ve Doğrudan Yabancı Yatırımlar

Bir ülkede ekonomik büyümenin sağlanması ve sürdürülebilir bir büyümenin gerçekleştirilmesinde doğrudan yabancı yatırımlar önemli bir faktör olarak öne çıkmaktadır. Ülke ekonomisine yönelen doğrudan yabancı yatırım girişi ile ülke içerisinde fiziki sermaye yatırımında artış görülmektedir. Yatırımlarda meydana gelen bu artış istihdamın da artmasına yol açmaktadır. Doğrudan yabancı yatırımla beraber, genel olarak gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ev sahibi ülkelere doğru teknoloji transferi söz konusu olmaktadır. Aynı zamanda ev sahibi ülkenin yönetim ve üretim becerilerinde olumlu gelişmeler yaşanmaktadır. Bir ülkenin doğrudan yabancı yatırımlar açısından cazip olabilmesi için; söz konusu ekonomide beklentilerin iyimser ve belirsizliklerin düşük (Özcan ve Arı, 2010:73), demokrasi düzeyinin yüksek (Busse, 2003:21), kurumların işleyişinin etkin (Peres vd., 2018:627), ekonomik özgürlüklerin sağlanmış

(Quazi, 2007:340), hukukun üstünlüğünün benimsenmiş (Daniele ve Marani, 2006:17) ve politik istikrarsızlığın düşük olması (Özcan ve Arı, 2010:70) gerekmektedir. Aksi halde, bu göstergelerin daha olumlu olduğu ülkeler doğrudan yabancı yatırımlar için daha cazip hale gelecektir. Ayrıca, doğrudan yabancı yatırımlarda meydana gelecek artış, söz konusu ülke ekonomisi için güven düzeyinin yüksek olduğunu göstermektedir ki bu algı gelecekteki yatırımlara ilişkin etkili bir sinyal niteliği taşımaktadır.

Doğrudan yabancı yatırımlar açısından ülkelerdeki politik istikrarsızlık göstergeleri önem taşımaktadır. Çünkü, yatırımcı, yatırım yapacağı ülke için politik istikrarsızlığın ve risklerin düşük olmasına önem göstermektedir. Moosa (2002), bir ülkenin politik risk düzeyinin, yabancı yatırımcılar tarafından yatırım kararı verilirken dikkate alınan önemli bir faktör olduğunu ifade etmiştir. Yatırımcılar, gelişmekte olan ekonomilere yatırım yaparken makroekonomik belirsizliklerle beraber bürokratik kalite, ekonomik özgürlükler ve hukukun işleyişi gibi yatırımları etkileyebilecek politik ve kurumsal faktörler ile de ilgilenmektedirler (Lemi ve Asefa, 2003: 37). Yatırımcılar, istikrarsız bir ülkeye yatırım yapmayacaklar ve sermayelerini riske atmamayı tercih edeceklerdir. Yolsuzluklar, özellikle gelişmekte olan ülkelerde doğrudan yabancı yatırım çekme noktasındaki çabaları da baltalamaktadır. Bu nedenle, gelişmekte olan ülkelerin iyi bir yönetişim sistemi kurması çok önemlidir ve bunu başarmak için yolsuzluğun en çok görüldüğü kamu kurumlarının ortaya çıkarılması gerekmektedir (Woo ve Heo, 2009: 235). Bunlara ek olarak, ev sahibi ülkelerin doğal kaynakları, pazar büyüklüğü, fiziki altyapısı, beşerî sermayesi, yatırım politikaları, yasal sistemlerinin güvenilirliği gibi göstergeler de doğrudan yabancı yatırımı çekme noktasında önemlidir (Asiedu, 2006: 65). Singh ve Jun (1995), tarihsel olarak yüksek doğrudan yabancı yatırım çeken ülkeler için politik riske ek olarak işletme koşullarının da önemli belirleyiciler olduğunu ifade etmiştir. Son olarak doğrudan yabancı yatırımların doğası gereği, politik istikrarsızlık, yabancı yatırımcıların

konum kararlarının (hangi ülkeye yatırım yapılacağı) temel bir belirleyicisidir (Baek ve Quan, 2011: 8).

Kurumların kalitesi, sağlıklı bir politik ve yasal sistem ve yatırım ortamı; doğrudan yabancı yatırım girişlerini etkileyen diğer faktörlerdendir. Güçlü bir iş ortamı büyük ölçüde hükümet kurumlarının kalitesine bağlıdır ve bu nedenle iyi yönetişim yabancı yatırımcılar için cazip bir konum avantajı sunmaktadır (Barthel vd., 2010: 376; Berger vd., 2013:269; Daniele ve Marani, 2010: 141). Kurum kalitesinin; doğrudan yabancı yatırımı çekme noktasında önemli olduğu düşünülmektedir. Daha yüksek kurum kalitesi, yatırımcıların kâr beklentilerini artırmaktadır. Ev sahibi ülkelerin doğrudan yabancı yatırım çekmesi için sağlam yasal düzenlemeler ve yasal ortam şarttır (Globerman ve Shapiro, 2003: 19; Globerman, vd., 2005: 74). Çok kısıtlayıcı olmayan ve yeterli yasal düzen ortamına sahip olan ev sahibi ülkeler daha fazla doğrudan yabancı yatırım çekebilmektedir (Dutta ve Roy, 2009: 82). Ülkelerin, sadece uygun yerel yönetim düzenlemelerine ve kaliteli kurumlara sahip oldukları takdirde doğrudan yabancı yatırımı çekebileceği düşünülebilir, ancak aşırı düzenlemeler ile insan ve sermaye kaynaklarının yeniden tahsis edilmesi engellenirse, büyümenin doğrudan yabancı yatırımlar yoluyla sınırlandırılması muhtemeldir. (Büsse ve Groizard, 2008: 863). Büsse ve Hefeker (2007)’a göre ICRG ölçüm yöntemindeki politik risk verilerini kullanan araştırmalar istikrarlı bir yasal sistemin ve düşük yolsuzluğun doğrudan yabancı yatırım girişlerini olumlu yönde etkilediğini göstermektedir.

Kamulaştırma riskinin azaltılması, ev sahibi ülkelerin daha fazla doğrudan yabancı yatırım çekmesine yardımcı olmaktadır. Örneğin, ev sahibi ülkeler güçlü mülkiyet haklarını uyguladıklarında ve kamulaştırma riskini azaltan politikaları hayata geçirdiklerinde daha fazla doğrudan yabancı yatırım çekmektedirler (Biglaiser ve Derouen, 2006: 53; MIGA, 2010: 29; Tarzi, 2005: 498). Latin Amerika ülkelerindeki

ekonomik reformların etkilerini inceleyen Biglaiser ve Derouen (2006), ekonomik reformları uygulayan tüm ülkelerin zorunlu olarak daha fazla doğrudan yabancı yatırım çekeceği hipotezinin yanlış olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ancak hem yapıcı ekonomik reformlar gerçekleştiren hem de kamulaştırma risklerini azaltan ülkelerin daha fazla doğrudan yabancı yatırım çekebilceğini ifade etmişlerdir. Örneğin Endonezya, ortaya koyduğu iş dünyası yanlısı doğrudan yabancı yatırım politikalarına bağlı olarak, 1970'lerde Asya'nın en başarılı doğrudan yabancı yatırım barındırma kapasitesine sahip ülkelerinden biri olmuştur (Baek ve Qian, 2011: 7). Bu nedenle, politik istikrarsızlık üzerinde azaltıcı bir etkiye sahip olan kamulaştırma riskinin azaltılması, mülkiyet haklarının korunması ve yapıcı ekonomik reformların gerçekleştirilmesi özellikle gelişmekte olan ülkelerde daha fazla doğrudan yabancı yatırım çekilmesinde kilit bir rol oynamaktadır.

Doğrudan yabancı yatırımların kârlılığına ve şirketlerin hayatta kalmasına zarar verdiğinden dolayı, üç ana politik risk türü yabancı yatırımları engellemektedir: Birincisi, çok sık görülmemekle beraber, politik riskin arttığı dönemlerde yabancı varlıkların kamulaştırılmasıdır. Bununla beraber, yabancı yatırımların sözleşme ihlalleri ise bu dönemlerde göreceli olarak daha fazla görülebilmektedir. İkincisi ise politik istikrarsızlığın ve keyfi düzenlemelerin yatırım ortamlarında belirsizlik yaratarak yabancı yatırımların karlılığını zedelemesidir. Üçüncü olarak, terör eylemleri de dahil olmak üzere savaş ve siyasi şiddet, yabancı varlıklara anında zarar verebilir ve uzun vadede ev sahibi ülke ekonomisinin üretkenliğini olumsuz etkilemektedir (Jensen, 2008: 1043; MIGA, 2010: 28).

Politik şiddet, örneğin iç savaşlar, ayaklanmalar, örgütlü suçlar ve uluslararası çatışmalar; politik istikrarsızlığa neden olarak ev sahibi ülkedeki ekonomik sürecin kesintiye uğramasına ve dolayısıyla daha düşük kârlılıklara yol açmaktadır ve bu durum

hükümetleri zora sokarak kısa vadeli zorlukları hafifletmek için yabancı varlıkların kamulaştırılmasıyla sonuçlanabilmektedir (Haftel, 2006: 6). Uluslararası çatışmalar da beklendiği üzere doğrudan yabancı yatırımları engellemektedir (Bussmann, 2010: 152). Buna ek olarak, bir ülkede etnik gerginlik (Büsse ve Hefeker, 2007: 412) ve dini gerginlik (Desbordes, 2010: 120) olgularının görülmesi de doğrudan yabancı yatırımları caydırmaktadır. Özellikle, silahlı çatışmalar, siyasi grevler, ayaklanmalar ve dış çatışmalar gibi politik risk göstergelerinin, doğrudan yabancı yatırım girişlerini engellediği düşünülmektedir. Desbordes (2010), çok uluslu şirketlerin yatırım kararı alırken ev sahibi ülkelerin ICRG tarafından hesaplanan genel politik riskine, ev sahibi ülke ile dünya ve ABD arasında diplomatik ve ikili siyasi gerginliğin olup olmadığına dikkat ettiğini tespit etmiştir. Bu nedenle, doğrudan yabancı yatırımlarını artırmak isteyen ev sahibi ülkeler, yurt içinde ve dışında çatışma ve şiddet risklerinden kaçınmalı ve diğer ülkeler ile iyi ilişkiler kurmalıdır.

Görüldüğü üzere hem teorik hem de ampirik analizler, bir yatırımcının karar verme süreci içerisinde; ülkedeki altyapı, rejim tipi, rejim süresi ve mülkiyet haklarının kalitesinin önemini ortaya koymaktadır (Biswas, 2002: 501). Literatürde politik istikrarsızlığın doğrudan yabancı yatırımlar üzerindeki etkisini inceleyen ve söz konusu değişkenler arasında negatif bir ilişkiye ulaşan birçok çalışma mevcuttur. Bu çalışmalardan çıkarılan en genel sonuç, politik istikrarsızlığın doğrudan yabancı yatırımları olumsuz yönde etkilediğidir (Singh ve Jun, 1995; Diamonte, vd. 1996; Janeba, 2002; Bengoa ve Sanchez-Robles, 2003; Lemi ve Asefa, 2003; Ramamurti ve Doh, 2004; Tarzi, 2005; Globerman, vd., 2006; Büsse ve Hefeker, 2007; Jensen, 2008; Büthe ve Milner, 2008; Woo ve Heo, 2009; Dutta ve Roy, 2009; Barthel vd. (2010); Desbordes, 2010; Daniele ve Marani, 2010; Haksoon, 2010; Bussman (2010); Baek ve Quan, 2011; Berger vd. 2013; Madr ve Kouba, 2015; Jawel, 2015; Rani ve Batool, 2016; Asiedu, 2016; Kurecic ve Kokotovic, 2017).