• Sonuç bulunamadı

2.3. Politik İstikrarsızlığın Ekonomik Göstergelerle Olan İlişkisi

2.3.7. Çevresel Kuznets Eğrisi Hipotezi

Grossman ve Krueger (1991) tarafından ortaya konulan Çevresel Kuznets Eğrisi (ÇKE) hipotezi, ülkelerin gelir düzeyi ile çevresel kirliliği arasındaki ilişkiyi teorik olarak incelemiştir. ÇKE hipotezi çevre-ekonomi etkileşimi noktasında literatürde öncü çalışmalardan birisi olarak kabul edilmektedir. Birçok araştırmacı bu hipotezin, farklı ülke ve ülke grupları için farklı zaman dilimlerini ele alarak, geçerliliğini sınamaktadır. Bununla beraber yine birçok araştırmacı, modele farklı göstergeler ekleyerek (demokrasi, yolsuzluk, politik istikrar vb.) söz konusu hipotezin bu kapsamda geçerliliğini test etmektedirler.

Politik istikrarsızlığın yıkıcı etkileri sadece ekonomi üzerinde değil; çevre üzerinde de görülmektedir. Politik istikrarsızlık az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde daha çok görülmektedir. Politik istikrarsızlık görülen ülkelerde, çevreye duyarlı yatırımların yapılması daha zordur. Bu ülkelerde yaşayan vatandaşların iklim değişikliğine karşı farkındalığı ve tepkileri de gelişmiş ülkelere nazaran daha düşüktür. Çünkü, bu ülkelerde yaşayan vatandaşlar için ekonomik koşullar daha ön plandadır. Bu iddiayı destekleyen en önemli çalışma Grossman ve Krueger (1991) tarafından ortaya konmuştur. Yazarların “Çevresel Kuznets Eğrisi” hipotezi olarak adlandırdıkları duruma göre, gelir ile çevresel kirlilik arasında ters-U şeklinde bir ilişki söz konusudur. Yani, gelir belli bir noktaya

ulaşana kadar çevresel kirlilik artmakta iken; belli bir eşik seviyesine ulaşılmasının ardından çevresel kirlilik azalmaktadır. Çünkü gelirin artmasıyla beraber toplumların demokrasiye olan talepleri artmakta ve çevresel olaylara karşı daha duyarlı hale gelmektedir. Bu bağlamda, politik istikrarsızlığın söz konusu olduğu ülkelerde Grossman ve Krueger (1991)’in bahsettiği gelir eşik seviyesine ulaşıncaya kadar iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarının azaltılmasının daha zor olduğu düşünülmektedir.

ÇKE hipotezinin temeli, Kuznets (1955)’in ekonomik büyüme-gelir eşitsizliği ilişkisini incelediği çalışmasına dayanmaktadır. Kuznets’e göre ekonomik kalkınma sürecinde ilk olarak gelir dağılımı adaletsizliğinde artış görülürken; belli bir seviyeye ulaşılmasından sonra gelir dağılımında düzelmeler ortaya çıkmaktadır. Grossman ve Krueger (1991), kişi başına milli gelir ile çevresel kalite ilişkisini inceledikleri araştırmalarında Kuznets (1955)’i destekleyen sonuçlar elde etmişlerdir. Bunun ardından, Panayotou (1993), ekonomik büyüme ve çevresel faktörler arasındaki ilişkiyi ÇKE hipotezi çerçevesinde ele almıştır. Araştırma bulgularına göre, ekonomik büyümede meydana gelen artışlar sonrasında kişi başına düşen gelir artmakta ve bu süreç çevresel kirlenme ile sonuçlanmaktadır. Ancak, belli bir eşik seviye noktasına ulaşıldıktan sonra, toplumlar artan gelir ve refah düzeyiyle beraber çevreye karşı daha duyarlı olmaktadır. Çevre bilinci ve farkındalığının artması ile ortaya çıkan baskılar neticesinde politika yapıcıların uyguladığı politikalar, oluşturulan yasal düzenlemeler ve standartların ardından ise çevresel kirlilikte azalma eğilimine girilmektedir. Şekil 13, kişi başına düşen gelir ve çevresel kalite arasında ilk etapta artan, belli bir eşik değere ulaşılmasının ardından ise azalan (“ters-U”) bir ilişki durumunu göstermektedir.

Şekil 13: Çevresel Kuznets Eğrisi Hipotezi

Çevresel

Kirlilik

Eşik Nokta (Gelir)

Çevresel Bozulma Çevresel İyileşme

Kişi Başına Gelir

Kaynak: Yandle vd (2004: 3).

Grosman ve Krueger’in (1991) araştırmasında kişi başına gelir düzeyi ve çevresel kalite arasındaki ilişkiyi gösteren üç farklı ölçeğe yer vermiştir. Bunlar: ölçek etkisi, kompozisyon etkisi ve teknoloji etkisi olarak sıralanmıştır.

Ölçek Etkisi: Ticaret ve yatırımın liberalizasyonu ekonomik aktivitelerde artışa neden

olmaktadır, fakat üretim yapısı aynı kaldığı sürece söz konusu aktiviteler, çevresel kirliliğe yol açmaktadırlar.

Kompozisyon Etkisi: Bu durum, ticaret politikalarında ortaya çıkan değişikliklerden

kaynaklanmaktadır. Ülkeler, rekabet avantajı elde ettikleri sektörlerde genellikle uzmanlaşma yoluna gitmektedirler. Eğer rekabet avantajı, çevresel düzenlemelerdeki farklılıklardan kaynaklanıyorsa (örneğin çevresel vergilerin daha ucuz olması) bu durum çevrenin olumsuz etkilenmesine yol açacaktır. Böyle bir durumda, her ülke sıkı denetimlerin bulunmadığı alanlarda uzmanlaşma yoluna gidecek ve kirlilik azaltımı maliyetinin yüksek olduğu bölgelerde üretim yapısı değişecektir. Dolayısıyla,

kompozisyon etkisi, en nihayetinde, ekonomik faaliyetlerde ortaya çıkan yapısal değişim ve kaymalardan bahsetmektedir.

Teknoloji Etkisi: ülkelerin ticari liberalizasyon süreçleri ile doğrudan yabancı

yatırımlar arasındaki bağıntıdan söz etmektedir. Özellikle az gelişmiş ülkelerde doğrudan yabancı yatırımlar ile teknoloji transferi sağlanmakta ve üretim tekniğindeki değişim sayesinde çevresel kirlilik azalmaktadır. Ayrıca, ticari liberalizasyonla birlikte artan ulusal refahın bir göstergesi sonucu siyasal ve toplumsal alanda çevreye duyarlılığı yükselebilmektedir. Bu bağlamda, daha sıkı çevresel standartların ve yasal düzenlemelerin ortaya çıkması da ekonomik büyümeye doğal politik bir cevap niteliği taşıyabilmektedir. Bu durum özetle, teknoloji etkisi olarak tanımlanmaktadır.

Dasgupta vd. (2002), çalışmalarında ÇKE hipotezinin geçerliliğini desteklemektedir. Cole (2007) ise bu hipotezi desteklemekle beraber; kişi başına gelirin çevresel kirliliği doğrudan, yolsuzluğun ise dolaylı olarak etkileyeceğini öne sürmektedir. Lopéz ve Mitra (2000), ÇKE hipotezinin yolsuzluk değişkeninden ne yönde etkilendiğini araştırmışlar ve yolsuzluğun kirlilik düzeyini toplumsal optimal seviyenin üzerine çıkardığını tespit etmişlerdir. Gallager ve Thacker (2008), ÇKE hipotezi bağlamında uzun dönemde demokrasi birikiminin sülfür ve CO2 emisyonlarını azalttığı sonucuna ulaşmışlardır.

Benzer bir şekilde, Fredrikson vd. (2004) ile Damania vd. (2003), yolsuzluk ve çevre arasında “ters U” şeklinde bir ilişki bulunduğunu tespit etmiştir.

Görüldüğü üzere ÇKE, literatürde çevresel kalite ve ekonomik büyüme bağlamında farklı bir öneme sahiptir. Birçok araştırmacı hala bu hipotezin geçerliliğini farklı senaryolar için sınamaktadırlar. Bu bağlamda, ÇKE hipotezi ile ilgili olgunlaşmış bir literatürden bahsetmek doğru olmakla beraber; bu model araştırmacılar için hala güncelliğini korumaktadır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE POLİTİK İSTİKRARSIZLIK İLİŞKİSİ Çalışmanın bu bölümünde politik istikrarsızlık ile iklim değişikliği arasındaki ilişkiye yönelik bilgilere yer verilmiştir. Söz konusu ilişki ilk olarak politik istikrarsızlık ile iklim değişikliği kapsamında incelenmiştir. Ardından, farklı politik istikrarsızlık göstergelerinin iklim değişikliği ile olan ilişkisine yer verilmiştir. Bu göstergeler; demokrasi, özgürlük, yolsuzluklar, terörizm, iç savaş ve şiddet olarak sıralanmıştır. Son olarak, politik istikrarsızlık ve iklim değişikliğine yönelik çalışmaları kapsayan literatür taramasına yer verilmiştir.