• Sonuç bulunamadı

1.5. İklim Değişikliği Sorununa Yönelik Uluslararası Çözüm Arayışları

1.5.3. Kopenhag Taraflar Konferansı

Yaklaşık 3000 katılımcının ve çok sayıda çevre bakanı ve bürokratın katıldığı Kasım 2009 Barselona iklim zirvesinde, yeni bir iklim değişikliği anlaşması sürecinin kolaylaştırılması ve önünün açılması amacıyla bazı konu başlıklarında olumlu gelişmeler beklenmekteydi. Bu gelişmeler, i) iklim değişikliğine uyum, teknolojik işbirliği, iklim değişikliği ile mücadelenin odak noktası olarak özellikle enerji ve ulaştırma sektörlerinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının azaltılması, ii) gelişmekte olan ülkelerde ormansızlaştırma ve arazi kullanımı değişikliklerinden meydana gelen sera gazı emisyonlarının azaltılması, iii) iklim değişikliğine uyumun finansmanı, olumsuz etkilerin azaltılması ve kapasite güçlendirmeyi içermektedir (Earth Negotiations Bulletin, 2009: 27-29).

Kopenhag Zirvesi, iklim değişikliği ile mücadele kapsamında uluslararası toplumda önemli bir beklenti oluşturmuştur. 7 – 18 Aralık 2009’da gerçekleşen zirveye 115 ülkeden devlet ve hükümet başkanları katılım göstermiştir. Konferansın hazırlık aşamasının yoğun geçmesi ve Kyoto sonrası yeni bir yasal anlaşmaya varılması açısından beklentilerin yüksek olması, konferansa tarihi bir önem katmıştır. Fakat, özellikle Barselona iklim müzakereleri sona erdiğinde, Kopenhag Konferansı’ndan olumlu beklentiler azalmaya başlamıştır. Bununla beraber, uluslararası toplumda konferansın politik bir anlaşma ya da uzlaşma metni dışında Kyoto sonrası yükümlülükleri düzenleyen yasal olarak bağlayıcı bir anlaşmayla sonuçlanmasının zorlaştığı fikri hâkim olmuştur (Türkeş, 2009: 1).

 Eşitlik ve sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde yerküre ısısı artışını sanayileşme öncesi döneme göre 2°C’nin altına indirilmesi, 2015 yılı ardından ise gözden geçirme mekanizmaları ile 1,5°C’nin altına çekilmesi amaçlanmaktadır.

 Sera gazı emisyonlarının küresel ölçekte maksimum düzeye ulaştığı yılın (peak year) belirtilmesi gerekmektedir ve gelişmekte olan ülkeler için söz konusu sürenin daha uzun olacağı vurgulanmaktadır.

 Düşük sera gazı emisyonuna dayanan stratejileri içeren iklim değişikliği ile kalkınma arasındaki ilişkiden bahsedilmektedir.

 Adaptasyon, mitigasyon, teknoloji ve kapasite geliştirme faaliyetleri için uluslararası desteğin kayıt altına alınacağı bir kayıt sistemi oluşturulacaktır. Desteklenen faaliyetler uluslararası anlamda ölçülebilir, raporlanabilir ve doğrulanabilir (MRV) olacaktır. Desteklenmeyen faaliyetler ise yerel nitelikte MRV olacaktır ve kayıt sistemi içerisinde yer almayacaktır.

 Gelişmekte olan ülkeler hem desteklenen hem de desteklenmeyen faaliyetlerini iki yılda bir “Ulusal Bildirimler” aracılığıyla sunacaklardır.

 Değişik kaynaklardan sağlanacak 30 milyar $’a yaklaşan ek destek ile gelişmekte olan ülkelere 2010-2012 yıllarında azaltım ve uyum faaliyetleri için ormancılıkla ilgili faaliyetleri de kapsayacak biçimde finansman desteği sağlanacaktır. Söz konusu fonların dağıtımı uluslararası kurumlar aracılığıyla gerçekleşecektir.

 Yeni adaptasyon fonu “eşit temsil” sistemi ile yönetilecek; etkin ve verimli fon düzenlemeleri yapılmasının ardından ülkelere dağıtılacaktır.

 Mitigasyon faaliyetleri için gelişmekte olan ülkelerin 2020 yılına kadar yıllık 100 milyar $ fonlanması hedeflenmektedir. Bu fonların dağıtılması ise ölçme-raporlama-doğrulama sürecinin sonrasında olacaktır.

 Sözleşme kapsamındaki tüm alanlara finansal akışın sağlanması için Yeşil İklim Fonu (Green Climate Fund) kurulması kararlaştırılmıştır. Ülkelere verilecek desteklerin önemli bir bölümü Yeşil İklim Fonu aracılığıyla gerçekleşecektir.

 Fonlara erişimin incelenmesi için taraflar konferansına karşı sorumlu olan “yüksek düzeyli panel” oluşturulacaktır.

 Teknoloji transferinin hızlandırılması amacıyla ülkelere özel bir yaklaşımı temel alan “teknoloji mekanizması” oluşturulacaktır.

 Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere finansal akışı sağlamak için “Ormancılık Mekanizması” kurulacaktır. (UNFCCC, 2010: 1-43)

Yukarıda belirtilen maddelere odaklanan sözleşme, olumlu ve olumsuz yönleri ile tartışmalara açıktır. The Climate Group (2010) tarafından yayımlanan raporda, sözleşmenin olumlu ve olumsuz yanları maddeler halinde sıralanmıştır.

Sözleşmenin olumlu yönleri:

 ABD, Çin, Hindistan ve diğer büyük gelişmekte olan ülkelerin ilk kez ortak bir iklim anlaşmasına imza atması,

 Bütün ülkelerin emisyon salım hızını azaltmaya veya yavaşlatmaya odaklanması ve bunu başarmak için özel önlemler alma konusunda şartsız ulusal taahhütlerde bulunması,

 Ortalama küresel sıcaklık artışını 2ºC veya daha düşük seviyeye getirme konusunda uzlaşma sağlanması,

 Gelişmekte olan ülkelerin emisyon azaltma eylemleri ile ilgili izleme, raporlama ve doğrulama sorununun çözümü,

 Gelişmiş ülkelerin 2012 yılına kadar 30 milyar $ tutarında kısa vadeli finansman sağlama taahhüdü ve 2020 yılına kadar yıllık 100 milyar $ uzun vadeli fonlama sağlama taahhüdünde bulunmasıdır.

Sözleşmenin olumsuz veya eksik yönleri ise şu şekilde sıralanmıştır:

 Uzun vadeli küresel emisyon azaltma hedefinin eksikliği (örneğin, 2050 yılına kadar emisyonların %50 azaltılması),

 2020 için gelişmiş ülkelere yönelik için hem bireysel hem de toplam mutlak emisyon hedeflerinin eksikliği,

 2020 projeksiyonlarında gelişmekte olan ülkeler için göreli emisyon azaltma hedeflerinin eksikliği,

 Global emisyonların zirve yaptığı tarihe atıf yapılmaması. Bu nedenle de emisyon azaltımları için açık bir yolun olmaması,

 Yasal olarak bağlayıcı bir sözleşmenin imzalanması için bir zaman çizelgesinden söz edilmemesi,

 Genişletilmiş karbon piyasalarına duyulan ihtiyaç ve rolüne ya da CDM'nin piyasa tabanlı diğer enstrümanların geleceğine dair net bir açıklığa yer verilmemesi,

 UNFCCC sürecinde ve özellikle Kyoto Protokolü’nün geleceği üzerinde yaratılan belirsizlik,

 İklim değişikliği sorununun çözümüne yönelik motivasyon arttırıcı mekanizmaların olmamasıdır.

Şahin (2016), Kopenhag Zirvesi ve bu zirve sonucunda ortaya çıkarılan Kopenhag Mutabakatı’nın, Kyoto Protokolü ile kıyaslandığında küresel ısınmaya yönelik çok daha başarısız bir girişim olduğunu ifade etmektedir. Zirve sonucunda ortaya konan Kopenhag Mutabakatı, yasal bağlayıcılığı olmayan daha ziyade bir uzlaşma metni niteliğindedir. Mutabakatta yer alan hedeflerin ise gerçekleştirilmesi zor görülmektedir. Örneğin, gelişmekte olan ülkelere yardım yapılması, yerine getirilmesi şüpheli bir konu olarak düşünülmektedir. Çünkü 2008 finansal krizi ve küresel aktörlerin içerisinde bulunduğu

olumsuz ekonomik durum, hükümetlerin sadece kendi sorunlarına yoğunlaşmalarına ve küresel sorunları geri plana atmalarına sebep olmaktadır. Bunun yanı sıra, sera gazı emisyonu denetiminin de her devletin kendi denetim mekanizmalarına bırakılması nedeniyle bu oranların BM’ye doğru şekilde bildirilmesi pek mümkün görünmemektedir.

Bu bilgiler doğrultusunda Kopenhag’da gerçekleşen 15. Taraflar Konferansı’nın dünya kamuoyunun genel beklentisini karşılayamadığı ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler yükümlülük almaya yanaşmamışlardır. Yükümlülük almanın getirdiği maliyetler politika yapıcılar tarafından üstlenilmek istenmemiştir. Dolayısıyla bu anlamda taraflara herhangi bir yasal bağlayıcılığın da söz konusu olmadığı Kopenhag Konferansı başarısız kalmıştır. Ancak spesifik hedeflerin konulması, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin emisyonlarının sınırlanması gerektiğini kabul etmesi geniş bir katılım ile gerçekleşmesi, fonlar hakkında daha net bir çerçeve çizilmesi ve bununla beraber bir kısım yol haritalarının netleştirilmesi açısından değerlendirildiğinde olumlu çıktılar söz konusudur. Bununla beraber, genel olarak başarısız olarak nitelenen bu müzakerede ilerde yapılacak iklim değişikliği zirveleri (Paris Taraflar Konferansı gibi) için önemli altyapılar (1,5°C hedefinin belirlenmesi, MRV sistemi, ulusal bildirimler, yeşik iklim fonu gibi) oluşturulmuştur. Paris İklim Anlaşması’nın ortaya çıkmasının ardından Kopenhag Mutabakatı’na yaklaşım daha ılımlı olmuştur. Özetle, Kopenhag İklim Zirvesi, Paris Anlaşması’na kadar hayal kırıklığı olarak nitelendirilirken; Paris Anlaşması’ndan sonra belli noktalarda dönüm noktası olarak görülmeye başlanmıştır.

2009’da gerçekleşen 5. Taraflar Konferansı’nın ardından gerçekleştirilmiş en önemli iklim zirvesi 2015’de Paris’te düzenlenen 21. Taraflar Konferansı’dır. Paris İklim Zirvesi’ne geçmeden önce Kopenhag-Paris iklim zirveleri arasındaki gerçekleşen konferanslarla ilgili özet bilgi verilecektir. Çünkü bu zirveler, Paris Anlaşması’nın

temelini oluşturan kriterlerin ve mekanizmaların adım adım belirlenmesi, Paris İklim Zirvesi’ne gidişin yol haritalarının ortaya koyulması açısından önem arz etmektedir.