• Sonuç bulunamadı

Fosil yakıtların kullanımı sonucunda atmosfere salınan sera gazları hava, deniz ve bitki örtüsü üzerinde kirlilikler meydana getirmektedir. İklim değişikliğine neden olan sera gazlarının oluşumunda en büyük pay ülkelerin enerji tüketimidir. Özellikle kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtların kullanılmasıyla beraber çevresel sorunlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Şekil 9’da gelişmiş ve gelişmekte olan ülke grupları kategorize edilerek 1990- 2016 yılları arasında enerji tüketimleri mtoe4 cinsinden gösterilmektedir.

Şekil 9: 1990-2016 Dönemi Arasında Ülke Gruplarına Göre Enerji Tüketimleri (mtoe)

Kaynak: Enerdata, 2018.

Şekil 9’da görüldüğü üzere 1990 yılı itibariyle dünyada gerçekleştirilen toplam enerji tüketimi 2008 küresel finansal krizi haricinde sürekli artış göstermiştir. Ancak ülke grupları olarak incelendiğinde ise gelişmiş ülkeler statüsünde sayılan G7 ülkeleri ve birçok gelişmiş ülkeyi bünyesinde barındıran AB’nin enerji tüketimlerinin genel olarak yatay seyrettiği görülmektedir. Gelişmekte olan ülkeler ele alındığında ise en önemli yere sahip olan BRICS5 ülkelerinin enerji tüketimleri 2000’li yıllardan itibaren kademeli bir artış göstermektedir. Enerji tüketimi açısından gelişmekte olan ülke grupları arasında önemli bir yere sahip olan BRICS ülkeleri ile gelişmiş ülkelerden oluşan G7 ülkeleri arasındaki makas 2008 yılında kapanmıştır. Bu durum, gelişmekte olan bazı ülkelerin enerji tüketimleri bağlamında atmosfere yaydığı emisyonların gelecekte daha fazla olacağını göstermektedir. Dolayısıyla sadece gelişmiş ülkelerin sera gazı emisyonlarından sorumlu tutulması gerçekçi bir yaklaşım değildir. Gelişmekte olan ülkelerin de mevcut ve

5 BRICS Ülkeleri: Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika. 0 2000 4000 6000 8000 10000 12000 14000 16000 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016

gelecekte sorumlu olacağı emisyonlar konusu iklim değişikliği açısından önem arz etmektedir. Aşağıdaki tabloda bu durumu destekleyen veriler gösterilmektedir.

Tablo 2: Ülke Gruplarına Göre Toplam Enerji Tüketimleri (2000-2016, mtoe)

Yıllar Dünya OECD G7 BRICS AB

2000 10020 5303 4027 2490 1700 2001 10125 5285 3989 2556 1737 2002 10342 5323 4008 2649 1733 2003 10707 5392 4038 2873 1769 2004 11198 5494 4112 3124 1787 2005 11523 5529 4127 3327 1793 2006 11864 5535 4100 3550 1800 2007 12196 5562 4109 3767 1771 2008 12358 5493 4030 3902 1762 2009 12264 5255 3829 4062 1662 2010 12948 5432 3944 4404 1726 2011 13146 5331 3843 4661 1658 2012 13375 5301 3801 4831 1646 2013 13552 5326 3833 4944 1627 2014 13696 5291 3819 5039 1566 2015 13769 5289 3798 5056 1588 2016 13903 5306 3799 5132 1591 2015-2016 % değişim 1,00 0,3 0,00 1,5 0,2 2000-2016 % değişim 2,1 0,0 -0,4 4,6 -0,4 Kaynak: Enerdata, 2018.

Tablo 2, gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkelerin enerji tüketimlerinin yıllar itibariyle gelişimi açısından önemli bir göstergedir. Dünyada toplam enerji tüketiminin büyük bir kısmı belli başlı ülkeler tarafından gerçekleştirilmektedir. Örneğin G7 ve BRICS ülkeleri yani toplamda 12 ülke 2016 yılında toplam enerji tüketiminin yaklaşık %64’ünü oluşturmaktadır. Bununla beraber 2000-2016 yılları arasındaki değişim oranları incelendiğinde ise G7 ülkeleri ve AB ülkelerinin toplam enerji tüketimleri düşüş gösterirken; dünya genelinde ve BRICS ülkelerinde ise enerji tüketimleri artış kaydetmiştir. Tablo 2’den çıkarılacak bir diğer sonuç ise 2000’li yılların başında gelişmiş ülkeler toplam enerji tüketimi içerisinde daha yüksek bir paya sahip iken; 2008 finansal

krizinden sonra gelişmekte olan ülkeler daha fazla enerji tüketmeye başlamışlardır. Dolayısıyla enerji politikaları ve iklim değişikliği bağlamında gelişmekte olan ülkelerin izleyeceği politikalar önem arz etmektedir.

Toplam enerji tüketiminin yanı sıra enerji tüketimlerinin hangi kaynaklardan gerçekleştiği de önemlidir. Fosil yakıtlardan elde edilen enerji tüketimleri; doğalgaz, petrol ve kömür kaynaklarına göre farklı miktarda salımlar yapmaktadır. Örneğin 2014 yılında küresel ölçekte atmosfere salınan sera gazlarının %42’si kömür, %33’ü petrol ve %19’u doğalgaz gibi fosil yakıtlardan kaynaklanmıştır (CO2 Earth, 2018:1). Bununla

beraber, yenilenebilir enerji ve nükleer enerjiden enerji elde edilmesi ile çevreye daha az zarar verilmektedir ve sera gazı emisyonu salımı sınırlı olarak gerçekleşmektedir. Bu anlamda, ülkelerin enerji tüketimlerini hangi kaynaklardan gerçekleştirdiği önemli olmakla beraber; söz konusu kaynak kullanım oranları da aynı zamanda ülkelerin gelişmişlik düzeyi ile ilgili de sinyaller vermektedir.

Dünyada gerçekleşen enerji tüketiminin kaynaklara göre dağılımı iklim değişikliği açısından önem arz etmektedir. Bunun nedeni enerji kaynağına göre atmosfere salınan emisyonların gösterdiği farklılıklardır. Örneğin; kömür en kirli fosil yakıt iken onu petrol takip etmektedir. Doğalgaz ise fosil yakıtlar arasında en temiz olanıdır. Buna ek olarak, yenilenebilir enerji kaynakları (güneş, rüzgâr, su) çevre açısından en zararsız enerji kaynaklarıdır. Son olarak, nükleer enerji kaynakları ise sıfır karbon (zero-carbon) enerji kaynaklarındandır. Yani atmosfere emisyon salımı gerçekleştirmezler. Ancak nükleer enerjinin beraberinde getirdiği diğer riskler (Çernobil ve Fukuşima hadiseleri gibi) söz konusu enerji kaynağı bağlamında birçok tartışmayı gündeme getirmektedir. Şekil 10’da dünyada 2016 yılında gerçekleşen birincil enerji tüketiminin kaynaklara göre dağılımı verilmiştir.

Şekil 10: Kaynaklarına Göre Dünyada Birincil Enerji Tüketimi (2016)

Kaynak: BP Statistical World Review of Energy, 2017.

Şekil 10’da görüldüğü üzere 2016 yılında toplam birincil enerji tüketiminin6 yaklaşık

%85’i fosil yakıtlardan oluşmaktadır. Fosil yakıtlar içerisinde en büyük pay %33 ile petroldür. Petrolü %28 ile kömür ve %24 ile doğalgaz takip etmektedir. Yenilenebilir enerji ise toplamda %10’luk bir paya sahip iken; nükleer enerji ise %5’lik bir oranda gerçekleşmiştir. Teknolojinin geliştiği, enerji verimliliğinin artarak enerji yoğunluğunun azaldığı küreselleşen dünyada 2016 yılında toplam enerji tüketiminin %85’inin sera etkisi yaratan fosil yakıtlardan gerçekleşmesi, atmosferde biriken sera gazı miktarını arttırmakta ve iklim değişikliği açısından büyük bir sorun arz etmektedir.

6 Birincil Enerji: Petrol, doğal gaz, kömür, odun gibi doğrudan tüketilebilen enerji kaynaklarının

herhangi bir enerji dönüşümüne uğramamış halidir (Energy Education, 2019:1).

33% 28% 24% 7% 5% 3% Petrol Kömür Doğalgaz Hidroelektrik Nükleer Yenilenebilir

1973 ve 2015 yılları arasında dünyada gerçekleşen toplam nihai enerji7 tüketimi

Uluslararası Enerji Ajansı’nın (2017) yayımladığı karşılaştırmalı raporda yer almaktadır. Buna göre 1973 yılında toplam nihai tüketimi Tablo 3’de gösterilmektedir.

Tablo 3: Dünya Nihai Enerji Tüketimi (1973-2015)

1973 2015 Petrol 48,3 41 Doğalgaz 14 14,9 Kömür 13,5 11,1 Bioyakıtlar ve atık 13,1 11,2 Elektrik 9,4 18,5 Diğer yakıtlar 1,7 3,3

Toplam 4661 mtoe 9384 mtoe

Kaynak: EIA, 2017: 34

Tablo 3’de yer alan rakamlar karşılaştırmalı olarak incelendiğinde göze çarpan sonuçlardan en önemlisi elektrik tüketimi payının önemli derecede artmasıdır (yaklaşık %50). Teknolojik gelişmeler ve yeni ürünlerin piyasaya çıkmasıyla beraber hane halkının, şirketlerin ve kurumların elektrik tüketimleri artmıştır. Özellikle ulaşım sektöründe elektrik enerjisinin kullanımının artması önümüzdeki yıllar içerisinde bu sektöre ilgiyi artıracaktır. Dolayısıyla bu sektörde verimliliğin artması ve çevreye daha duyarlı ürünlerin geliştirilmesi emisyon azaltımına katkı sağlayacaktır. Bunun için de politika yapıcıların söz konusu sektörde çevre standartlarını yükseltmeleri, enerji verimliliği sağlayacak mekanizmaları teşvik etmeleri, Ar&Ge ve patent çalışmalarına destek vermeleri son derece önemlidir.

İklim değişikliğinin enerji piyasası ile ilişkisi kaçınılmazdır. Damar (2016), iklim değişikliğinin elektrik enerjisi üzerindeki etkilerini kaynaklara göre kategorize ederek

7 Nihai Enerji: Enerjinin sanayi, tarım ve hane halkı tarafından tüketilmeden önceki dönüşüme uğramış

değerlendirmiştir. Tablo 4’te değişkenlerin enerji kaynakları üzerindeki etkisinin dereceleri kodlanmıştır. Söz konusu değerler, bu etkilerin derecesini göstermektedir.

Tablo 4: İklim Değişikliğinin Elektrik Üretimi, İletimi ve Nihai Kullanım Üzerindeki Belirleyici Etkileri Teknoloji Hava Sıcaklığı Değişimi Su Sıcaklığı Değişimi Su Bulunurluğu Değişimi Rüzgar Hızı Değişimi Deniz Seviyesi Değişimi Sel Sıcak Dalgası Fırtına Kömür 1 2 1-3 - - 3 1 - Petrol 1 2 1-3 - - 3 1 1 Doğalgaz 1 2 1-3 - - 3 1 1 Nükleer 1 2 1-3 - 2* 3 1 - HES - - 1-3 - - 3 - 1 Rüzgar - - - 1-3 3* 3 - 1-3 Güneş Pili 1 - - 1 - 1 1 1 CSP - - 2 2 - 1 1 2 Biyoyakıt 1 2 2 - 3* 1 1 - Jeotermal - 1 - - - 3 - - Okyanus - 1 - - 1 1 - 3

İletim Dağıtım 3 - - 1 3* N/A 1 2-3

Nihai Kullanım 2 - - - - 1-2 3 -

CPS: Yoğunlaştırılmış Güneş Enerjisi *: Kıyı ve alçak bölgelerde daha yüksek şiddet

Notlar: 3: Şiddetli etki, 2: Orta derece etki: 1: Sınırlı Etki,-:

Ciddi bir etki yok, N/A: Geçerli değil

Kaynak: Damar, 2016: 72.

Tablo 4’te görüldüğü üzere iklim değişikliğinin yenilenebilir ve alternatif enerji kaynakları üzerinde önemli etkileri mevcuttur.

Sera gazı emisyonlarının azaltımı (mitigasyon) için öncelikle emisyonların hangi sektörlerden hangi oranlarda gerçekleştiğinin bilinmesi gerekmektedir. Bu anlamda Şekil 11, IPCC (2014) 5. Değerlendirme Sonucu’nda yer alan bilgiler çerçevesinde CO2

Şekil 11: Sera Gazı Emisyonlarının Sektörlere Göre Dağılımı (2014)

Kaynak: IPCC, 2014.

Şekil 11’de görüldüğü üzere 2014 yılında atmosfere salınan sera gazı emisyonlarının %25’i elektrik ve ısı üretiminde, %24’ü tarım, hayvancılık ve arazi kullanımında, %21’i endüstri ve %6,4’ü de inşaat sektöründe gerçekleşmiştir. Elektrik ve ısı üretim sektörleri içerisinde ise en büyük pay sırasıyla %11 ve %12 oranlarında endüstri ve inşaat sektöründe meydana gelmiştir. Bu bağlamda, mitigasyon politikaları oluştururken söz konusu sektörleri ayrı ayrı inceleyip spesifik çözümlerin bulunması gerekmektedir.