• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE VE FRANSA ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA

3.2. Araştırmada Karşılaşılan Zorluklar

3.3.1. Ücretli Emeğin Sosyal Vasfının Kaybı

3.3.1.2. Yoksulluğun Mekansal Yoğunlaşması

Wacquant’ın kavramları aracılığıyla ileri marjinalliğin oluşumunu açıklanırken iki etmene dikkat çekmeye çalışılmaktadır. Söz konusu iki etmenden biri, emek rejimlerinin fordizmin ardından gelen esnekleşme uygulamalarıyla dönüşümü ve kitlesel işsizliğin artışıdır. Diğeri ise eski işçi sınıfı mahalleri olan mahallelerdeki artan işsizlikle beraber ortaya çıkan yoksulluğun, mekansal olarak yoğunlaşmasıdır (Wacquant, 2002: 222).

“Yani sanki bir şeyi toplarsınız da koyarsınız ya, öyle toplamışlar sanki bizi toplantı gibi, oraya koymuşlar”

(Türkiye Görüşmeci 12) sözleriyle yoksulluğun, mekansal olarak damgalamaya eşlik ettiği durumlara olan şaşkınlık gizlenemez. Esasen devlet eli ile bu mahalleler inşa edilir ve çoğu durumda bu kabullenilmiştir. “Bak Çinçin’de şunu yapmış abla polis, emniyet, devlet. Bunlar buraya toplanmışlar. Biz bunları burada tutalım.

Ankara’ya çok yayılmasınlar. Çok bulaşmasınlar, işte orada kapalı bir toplum. Kafalarına göre takılsınlar demişler” (Türkiye Görüşmeci 1). Kimi durumda Fransa’da olduğu gibi aktif bir politika ile mahalleler yaratılır.

129 Kimi durumda ise Türkiye’deki gibi pasif bir biçimde konut sorununa getirilen kendine yardım stratejisi uzaktan izlenir ve uzun süre müdahale edilmez.

Fransa’da Belle de Mai’deki dönüşümün başlangıcı tütün fabrikasının kapatılması ve işçi sınıfının mahalleyi terk etmesiyle başlar. İkinci aşama ise özel şirketlere sosyal konutların satılmasıdır. Fransa Görüşmeci 18, uzun zamandır Belle de Mai’de yaşayan biridir. Dönüşümü şu şekilde aktarır:

“Eskiden hepsi şeydi Fransız Japon ve Rus öğrenciler vardı bizim sitede, ICF nasıl satın aldı, onların hepsi çıktı. Çıktılar.

Tercih etmiyor çünkü onlar hangi düşünceyle gidiyor, işte yabancılar geliyor. Yabancıları nasıl diyeyim, hor görüyorlar. Yani Fransızlar genelde yabancıları biraz hor görüyorlar. İşte yani nasıl diyeyim, agresif, küfürlü yani o tarzla görüyorlar. Onun için benim ilk sene oturduğumda benim katımda 3 tane Fransız vardı, 1 Japon vardı, 2 tane de Rus bayan vardı. Çok iyi ailelerdi. Sonra nasıl HLM’i sattılar 2017’de ICF’e, o dönem Fransızlar falan herkes çıktı.”

Fransa’da sosyal konutların satışı ile yaşanan dönüşüme paralel olarak Çinçin’de TOKİ’ye geçmek ya da başka muhite taşınmak ile bu dönüşüm gözlenebilir. Siteler mahallesi ile Çinçin’in yakınlığı, pek çok işçi ailesinin Çinçin’de yaşamayı tercih sebebidir. Sınıfsal olarak yukarı hareket, başka muhite doğru kaçıştır.

“Bir de Çinçin bir şeydir, basamaktır. Ankara'ya gelirsin. Çinçin de bir şeyler yaparsın, işte gidersin çalışırsın. Eskiden siteler vardı hemen yanda bilirsin. Hala Türkiye'de meşhurdur mobilya konusunda orada çalışırsın. İşte tutturabilirsen Demet'e gidersin veya Yenimahalle'ye gidersin. Oradan da tutturursan aslında bizimkilerin orta düzeydeki Çinçinlinin mesela Alevilerin çoğu Batıkent'e kaçtı. Bizimkilerin çoğu Batıkent'te. Büyük bir kısmı da Eryaman tarafındadır. Öbür Sünni kısım Keçiören tarafına kaçtı. Biraz bu Melih Gökçek dönemiyle beraber başlayan bu kutuplaşma var aslında Ankara’da. Yani herkes kendine yakın olan yerlere kaçmaya başlamış” (Türkiye Görüşmeci 1).

Özellikle Türkiye için Çinçin’in uzun süre Ankara’nın işgücü havuzu görevini gördüğü belirtilmelidir. Türkiye Görüşmeci 2’nin babası ve dedesi 1940’larda Çinçin’e gelmiştir. Çinçin’e yerleşme kararında ise o dönemki kent merkezinin Ulus olması ve dedesinin kömür deposunda kömür işçisi olarak çalışması ile açıklanmaktadır.

Ancak kentteki sermaye birikiminin başka mekanlara hareketi, legal kent ekonomisinin buradaki varlığını silmeye başlamıştır. “İlk 8 sene, 10 sene çok yıkım, talan, enkaz, şu bu uğraşmışlar devletle direnişler 60-65 dönemi. Bir gecede gecekonduyu yıkıyorlar, bir gece sonra tekrar yapıyoruz. Bir dönem haftada 3 gün yıkıma geldikleri olmuş. 70'li yıllardan itibaren artık gecekondu bir semt olarak, bir kültür olarak Türkiye’ye

130 dayatılmış. O tarihten sonra her yerde var” (Türkiye Görüşmeci 3). Düşük vasıflı işgücü havuzu olarak Çinçin zaman içerisinde işçi sınıfının büyük oranda mahalleyi terk etmesiyle, kitlesel işsizliğin artışıyla “terra non grata” alan olmuş, adı çıkmıştır. Artık buralarda oturmayı yalnızca en mülksüzler hoş görebilir (Wacquant, 2011: 73).

“Ya burası adı çıkmış ya. Adı çıkmış. Aslında var ya kim bu şeyleri yapıyorsa bir gezsin bakıyım hele. Buradaki halk var ya nasıl bir halk biliyor musun? Hepsi, hepsi birbirini tanıyor. Saygısı var birbirine.. Kimseye bir zararı yoktur yani kesinlikle.

Ama işte ismi çıkmış. Çünkü buranın %98'i fakir insanlar. Fakir insanlar, yani işi olmayan gücü olmayan… Eskiden benim kahvehanem varken sabahları yüzlerce işçi sitelere giderdi. Şimdi bitti. 2-3 kişi işe gidiyor sabah. Herkes işsiz” (Türkiye Görüşmeci 10).

Fransa’da ise bu mahallelerde yoksulluğun tecridi aktif bir politika olarak yürütülmüştür. Hemen belirtilmelidir ki Fransa’da yoksulluğun mekansal olarak yoğunlaştırıldığı alanlarda devletin nüfuzu, yardım politikalarıyla daha fazladır. Türkiye’de ise aile ve geleneksel bağların etkisi görülür. Her iki ülkede de yoksulluk, sınıfsal kompozisyon içerisindeki etnik ve din köken aidiyetiyle yakından ilişkilidir. Örneğin Çinçin’de “Ankara'daki gibi böyle şehrin dışında kabul edilmiş abuk sabuk insanların toplandığı bir yer olmalı. O bakımdan Çinçin halkının Alevi Kürt olması çok önemli”dir (Türkiye Görüşmeci 2). Yoksullara uygulanan yapısal şiddet de kökenlerini böylece bulur. Fransa Görüşmeci 16 için Fransa’da yoksul olmak sınıf, ırk, yaş, aile ilişkileri, sağlık durumu ve yabancılık ile bağlantılıdır. Fransa Görüşmeci 18 ise bu kriterlere bir de mekanı ekler. Özellikle Marsilya’da olmanın yoksul olmaya etkisi olduğu Fransa’daki pek çok görüşmeci tarafından söylenmiştir.

Fransa Görüşmeci 16 için yoksul olmak, mahallendeki ucuz kahve satan barlara hapsolmaktır. “Buraya imkanımız yetiyor. Daha çok imkanı olanlar, şehrin daha güzel yerlerine gidiyor. Sosyalleşme imkanımız kısıtlanıyor. Ya dünyamız kısıtlanıyor, imkanlarımız, umutlarımız kısıtlanıyor ve yavaş yavaş sönüyor. Her şey… Sonra ne oluyor biliyor musun? Herkes hemen hızlı para kazanmaya çalışıyor.”

Önceki bölümlerde Belle de Mai ve Çinçin sakinlerinin emek piyasalarındaki konumu belirtilmişti. Çoğunlukla düzensiz, geçici çalışma, toplum yararına programlar gibi kısa dönemli çalışma ile hayata tutunma yaygındır.

Artık geçmişin koruyucu mahallesi Çinçin dağılmışken, Belle de Mai için mahalle uzun zaman önce kaybedilmiştir. Özellikle Belle de Mai’deki yoksulluk, en temel ihtiyaçları karşılamaya bile engel olur.

131 Sonunda “üçkağıtçılık”, “fırıldaklık” “hırsızlık” ile iştigal etmek gerekecektir. Mahallelerin her ikisinde de kimin “yolunda” olduğu bilinir. Fransa Görüşmeci 18 için Belle de Mai’de yaşamak, hırsızları tanımak açısından güvenlidir.

“Belle de Mai güvenli, evet güvenli. Nasıl güvenlidir? Oradaki kişileri tanımamız gerekiyor. Yani oturduğunuz semti daha doğrusu. Tam tersine insanların hırsızların ortasında oturması gerekiyor güvende olmak için. Mesela hırsızlar nasıl yerlere yöneliyorlar. Hırsızlık için dokuzuncu Marsilya, sekizinci Marsilya. Böyle Fransızların oturduğu, zenginlerin oturduğu bölgelerde oturmamanız gerekiyor. Yani o taraflar biraz böyle şey oluyor. Tehlikeli oluyor.”

Benzer bir şekilde Türkiye Görüşmeci 2 de Çinçin’deki gayrimeşru işlerin herkesçe bilindiğinin ama bu işi

“tutmanın” da sistemsel bir sorun olduğunun altını Marx alıntısı ile çizer.

“Normal şekilde yaşamını sürdürmeye çalışan gariban insanlar parası olmayan insanlardı. Bir de üçkağıtçılar fırıldaklar vardı. Uyuşturucu işiyle uğraşanlar vardı. Onlar da kötü insanları olmamakla birlikte biz onlardan değildik. Onları da tanıyorduk, aramız iyiydi. Ama biz, kendi küçük ailemiz özelinde biz kesinlikle bulaşmadık. Çinçinli olup da okuyan, avukat olan, öğretim üyesi olan inanılmaz çok insan var. Ankara'nın eski yerleşik adamlarıydı bunlar. 2014'te yıkıldı tamamen 2014'e kadar baya vardı ama burada hocam şunu kesinlikle unutma. Dünyada ne olursa para olmamasından. Marx'ın dediği Marksizm'de şu çok önemli benim için. Diyor ki, “hayatta her şey ekonomi ile açıklanabilir”. Ekonomi ile açıklanamayacak hiçbir şey yok. Ekonomi para, para, para, para. Bizde para olmadığı için Çincin’de yaşamışız. Para olsa düzgün bir yerde olurduk. Benim babam da bilir yani Çankaya’da birinci sınıf bir evde oturmayı, sıcak suyun 24 saat aktığı, tuvaletlerin tertemiz olduğu... Kocaman, ferah bir evde, manzaralı evde oturmak… Benim babam da bilir. Parası olmadığı için veya parası ona yettiği için Çinçin’de yaşamış. Dolayısıyla 3 çocuğu nasıl okusun, nasıl geçindirsin, nasıl yemek yedirsin? Böyle bizim gibi yüz binlerce insan vardı. Buradaki abuk sabuklukların temel nedeni parasızlıktı. Sonra işe bu süreçte savrulanlar yamulanlar, o anda yanlış işler yapanlar… Özellikle uyuşturucu devlet eliyle desteklenerek getirildi. Semtimizde, yaşadığımız yerde, eskiden yoktu. ”

Tüm bunlara rağmen Çinçin’den gitmek pek istenmez. Çünkü kent yoksulu, bir tarafıyla “başka yerde hayatta kalamaz, Çinçin’den çıktığında, yaşama şansının olup olmayacağı çok belli değildir. O yüzden çıkmıyordu insanlar. O yüzden gitmiyordu” (Türkiye Görüşmeci 1).

Wacquant’a göre, kent yoksullarının yerleştiği mahallelerde enformel ekonomiye kayış, bu nedenle daha kolaydır. Yoksulluğun mekansal yoğunlaşmasının etkileri, her iki ülkedeki ekonomin geçirdiği dönüşümle

132 kolaylıkla açıklanabilir. Bunun yanında emek piyasasının tabakalaşması, refah devletinin geri çekilmesi gerçekleşmiştir (Wacquant, 2011: 73-85). Her iki ülkede uygulanan konut politikaları, emek piyasasında yaşanan dönüşümle birleştirildiğinde yoksulluğun mekansal yoğunlaşması gerçekleşmiş olur.