• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE VE FRANSA ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA

3.2. Araştırmada Karşılaşılan Zorluklar

3.3.2. Makroekonomik Süreçlerden Kopuş

3.3.2.1. Kamu Politikalarında Planlı Daralmanın Emek Rejimlerine Etkisi

Wacquant (2019: 133), kentlerdeki çöküşün temel nedenini istihdam, refah, eğitim, konut ve sağlık gibi konularda hükümet politikalarının kenti terk etmesinde arar. Bakıldığında her iki bölgede de genç işsizliğinin yaygın oluşu ileride görüleceği üzere kayıt dışı ekonominin yeni neferlerinin oluşmasını sağlayan bir etmendir.

Nisan 2021 itibariyle Fransa’da genç işsizlik oranı %18.6 iken, Türkiye’de %24’dir.148 İşgücü piyasası politikalarının her iki ülkede de birer çözüm mekanizması olarak ön plana çıktığı görülür. Ancak kent yoksulları için ortaya çıkan topyekun bir güvensizlik halidir. Bu güvensizlik hali, bedenin kamusal alandaki hal ve hareketlerinde, işe girme süreçlerinde, yoksulluğun yoğunlaşmasında, yerel agoranın kaybında apaçık görülür. Güvencesizlik hissinde sabitleşme, emek politikalarının doğrudan etkisi olarak oraya çıkar.

Seçeneksizlik, sermaye birikim rejiminin ana motoru haline gelmiştir.

“Fransa Görüşmeci 12: Chronopost’ta çalışıyorum. Çok yorucu bir iş. Bir kişi 3 kişinin yapacağı işi yapıyoruz. Yani günün sonunda o kadar yorgun oluyorum ki sadece oturabiliyorum. Başka bir şey yapamıyorum.

148 OECD, 2021, “Youth Unemployment Rate” https://data.oecd.org/chart/6qd8

133 CT: Aldığın ücretten memnun musun?

Fransa Görüşmeci 12: Şu anda benim zaten başka seçeneğim yok. Evim var, kiram var, köpeğim var falan. Yani başka seçeneğim yok. Tabii ki biliyorum ki daha çok para almam lazım. Bir de mesai ücretlerimizi alamıyoruz zaten. Fransa'da kanunlar değişti. Artık maaşı patron belirtiyor, biz değil. Çalışanlar belirlemiyor artık.

CT: Bunun nasıl bir etkisi var? Patron belirtince ne oluyor?

Fransa Görüşmeci 12: Yani bu şey oluyor. Patron her şeyden kısıyor… Saat ekliyor mesela ve senden çok, çok, çok iş istiyor.

Ekstra mesai istiyor. Bunu belirtiyor ama yaptığın iş, bir saatte olmayacak işi, bir saatte yapılmasını istiyor. Marsilya’da sorun şu ki, insanlar konuşmuyor, artık itiraz etmiyor. Zaten kriz var diye, yoksulluk var diye, insanlar konuşmuyor, haklarını talep etmiyor.”

Güvencesizliğin bu denli yaygınlaşması örgütlü taleplerin de altını oyar. Sürekli olarak ücretlerdeki düşüş, rekabet ile birlikte sınıfsal dayanışmayı da zedeler. Belirli süreli sözleşmelerin, kiralık işçiliğin, enformel ekonominin yaygınlığı, bir noktada akıllarda vasıfsızlaşma kuramlarının eleştirilerini getirir.

“Ben çok iş yaptım, fırıncılık yaptım. Ondan önce bordo da üzüm topluyordum. Sonra fayansçılık yaptım Türklerle... Ben çocukken başladım çalışmaya. 16 yaşında başladım. Fransa'da diyorlar ya gençler çalışmıyor diye. Bu çok yanlış. Fransa'da annene babana bağlı olmamak için gençler çok genç yaşta çalışıyorlar. Yani 12 yaşında gidip pazarlarda çalışan çocuklar bile var. 11 yaşında bile çalışan çocuklar var” (Fransa Görüşmeci 15).

Kapitalizmin sorumluluğu bireysel düzeye indirgemesi ve gençlerin günah keçisi olarak ilanı, her iki ülkede de öne çıkan bir ortaklıktır. Üstelik yapısal bir sorun olarak işsizliğin varlığı neticesinde “İşte yeni gençler, başıboş gençler ne olur? Çinçin’in bebeleri ne olur imkan vermezsen? Başında bir aile olmazsa, bir işe sap olmazsa yani sürekli zarar vermeye başlar” (Türkiye Görüşmeci 4).

Yeni dünyada, sürekli yeni beceriler elde edilse de asla yeterli değildir. Herkes ve her iş değersizleştirilir.

Hizmet sektörünün bu denli büyümesi ise Türkiye için özellikle tatil, uyku, beslenme gibi zamanların işgalini de getirir.

“Boş zamanım yok. Tatil yok. 7 gün çalışıyorum bayram yok, seyran yok. Saat yok. Gece 11'de de eşim, dostum, tanıdığım ararsa. Uykum var diye bir şey yok. Binip gidiyorum bırakıyorum, geliyorum. Sonuçta günübirlik kazandığım için her gün çalışmak, o dakika için çalışmak zorundayım. Çalışmak zorundayım her an” (Türkiye Görüşmeci 11).

134 Eski Çinçin ile şimdiyi kıyaslayanlar arasında sürekli olarak yerleşiklerin, emek piyasası ile bağının kopması sonucunda mahalledeki hinterland kaybı ve güvensizliğin el ele gittiğine konu getirilir. Hayatla bağın kopması ise çoğunlukla emek piyasalarındaki 80 sonrasında yaşanan dönüşüm ile bağlantılı ele alınmaktadır.

“Ama dediğim gibi Çinçin ikiye ayrılırdı. Birinci kısım, normal olan, şehirde kabul gören insanlar. Bizim gibi insanlar, yani sosyal güvenliği vardı. İkinci grup, hırsız yani gezici, üçkağıtçı takımı. Hiçbir sosyal güvenlikleri yoktu. Hayata bağlayan hiçbir şeyleri yoktu. Zira o kitle çok kalabalık bir kitle. Çinçin nüfusu 100 bin kişi ise bunun 80 bini de sosyal güvencesi olmayanlardır” (Türkiye Görüşmeci 2).

Geçmişte Çinçin için dikkat çeken bir noktada, işsizliğe dair yapılmış gözlemdir. “Öyle şeyler yaptılar ki...

Artık insanların hepsi aç” (Türkiye Görüşmeci 10). Yapılan mülakatlarda bu durumun, özellikle 80 sonrasında başladığı ve 2000 sonrasında mekana saldırı ile perçinlendiğinin altı çizilmiştir. Özellikle de “Yani Çinçin’de işsiz adam çok yoktu. Sonradan çok oldu. Yani şehrin büyümesiyle işsizlik olmaya başladı. İşsiz adama da iş bulurlardı eskiden” (Türkiye Görüşmeci 1). Sosyal güvencenin kaybı yanında aylıklardaki azalma ve alım gücünün kaybı, pek çok kişi için emekli aylığının yetmemesine neden olur. Bu durumda özellikle Türkiye’de enformel ekonomide yer bulunmaya çalışılınır. Emekliler ve suç kaydı olanlar için en iyi tercih taksicilik olarak öne çıkar. Özellikle öğretmenlikten emekli olan, eski kamu çalışanı olanlar için oldukça normal bir sürecin devamı gibidir. “Dolayısıyla hiçbir farkı kalmadı öğretmenliğin asgari ücretle. Ben düzelebileceğini zannetmiyorum” (Türkiye Görüşmeci 2).

Kamu politikalarındaki planlı daralmanın emek rejimine etkisi, benzer şekilde Fransa’da da görülür. Geçici istihdam ve ardından gelen işsizlik maaşı, bir şekilde istihdamda kalanların devrini sürekli hale getirmektedir.

Bu durumu Fransa Görüşmeci 16 şu şekilde aktarır:

“Fransa'da ücretler konusunda gerçekten büyük bir şikayet var. Çünkü işlerine göre maaş verilmiyor. Maaşımız çok kötü. O kadar emek veriyoruz. Okuluna gidiyoruz, mezun oluyoruz ve sonra işine atandıktan sonra ya 35 saat çalışıyoruz haftada ve bununla şey 1300 euro 1400 euro mu olmalı? Gerçekten mi? Hiç ciddiye almıyorlar. Sanki bizim işimiz, iş değilmiş gibi.

Tamam. Nasıl desem? Çok gerekli bir alan sosyal alan. Yoksul insanlarla, sosyal sorunları olan insanlarla, yani hayatlarında bir anlık zorluk yaşayan insanlarla çalışıyoruz. Biz, büyük bir şirkette çalışmıyoruz. Fransa'nın yoksul bir kesimine hizmet veriyoruz. Bunun karşılığı da asgari ücretten biraz fazla maaş vermek. Biraz da, nasıl desem, küfür gibi geliyor. Başta böyle

135 6 aylık sözleşmelerle, bir senelik sözleşmelerle yeniliyorlar falan. 3. yenilemeden sonra kalıcı oluyor. Fransa'da “période décidé149” diye bir şey var. Kontratına göre 20 gün sürüyor. Çok kısa bir kontrat. Bir hafta da sürüyor. Yani bu 1 ay içinde ben olayım, işverenim olsun kontratı bozabiliyor. Ama yoksa nedensiz seni işten atamaz... Atsa bile 1 ay önce haber veriyor.

Mektup yazarak gönderiyor ve bir ay önce her zaman haber vermesi gerekir.”150

Kimi durumda emek rejimindeki dönüşüm yaşayan sakinlerce de dikkat çeker. Hayatın olağan akışında izleği sürülebilir hale gelen işsizlik, yerleşikler için en basit haliyle aşağıdaki şekliyle görünür hale gelir:

“Kahveyi açtığım zaman var ya kızım buradan inen işçileri ben sayamazdım. Ben 1000 diyeyim sen 2000 de. Yürüye yürüye giderlerdi işe herkes. Siteler var ya herkes oraya giderdi çalışmaya. Şimdi artık ya 5 ya 10 kişi kaldı orada çalışan burada yaşayan. O da bitti. Orada da iş yok. Ora da bitti. Çoğu kişi zaten kapattı iş yerini. Kağıt işinde de Suriyeliler çalışıyor.

Sitelerde de Suriyeliler çalışıyor ucuza” (Türkiye Görüşmeci 10).

Kapitalizm ve patriarka arasındaki bağın görünmeyen emek üzerinden kurulduğu açıktır. Özellikle emek rejimindeki dönüşümler ve kamu harcamalarındaki daralmalar, kadın emeği söz konusu olduğunda “iş” olarak görülmeyen hane içi yeniden üretim mekanizmasındaki dönüşüme de doğrudan yansır. Türkiye’deki refah rejiminin özelliği, kadının evde görünmeyen emeği üzerinden uluslararası sermayenin birikiminin sağlanması üzerine kuruludur. Uzun zamandır erkek, ekmek getiren kurgulanmıştır. Türkiye Görüşmeci 4’e sorulduğunda daha önce hiç çalışmadığını söylemişti. Ancak sonrasında çalışmasını şu şekilde ifade etmiştir:

“O dönem hem kapıcılık yapıyorum hem öğleden sonra bayana bakıyordum, onun yanına gidiyordum. Ben eve gelirdim.

Bunlar yatarlardı. Önce çocuklar yatarlardı. Ondan sonra ben, gece yarılarına kadar, orada elimde çamaşır yıkardım.

Hortumu takardım, gece su taşırdım eve. Ben yine korkmazdım. Çeşmemiz bir taneydi. Dışarıdaydı. Dışarıda afedersin tuvaletimizi vardı. Bir taneydi, o da dışarıdaydı. Korku bilmezdik, rahattık. Şimdi öyle bir şey olsa, burnunu dışarı çıkaramazsın.”

Konut yazınına feminist perspektiften bakıldığında kapitalizm ve patriarka arasındaki ilişkide hane, endüstriyel kapitalizme rengini veren mekandır. Hane, kamusal alandan ayrılan özel alan olması bakımından, görünmeyen emeğin mekanıdır. Her ikisi de hanedeki toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümünün, kadın sömürüsü üzerinden

149 Türkiye’de 4857 sayılı İş Kanunu madde 15’te geçen “ deneme süresi” olarak bilinen süredir. Türkiye için bu süre en fazla 2 ay olabilir Toplu İş sözleşmesi ile süre 4 aya kadar çıkarılabilir.

150 4857 sayılı İş kanunu madde 17’de fesih için gereken ihbar süreleri sıralanmıştır.

136 yükselerek işgücünün yeniden üretim mekanı olarak kapitalizmin çıkarlarını inşa ettiği görülür. Türkiye Görüşmeci 4 de dışarıda iş yaptıktan sonra evdeki ikinci mesaisine başlamaktadır.

Aile ücretine dayalı geçim stratejisinin uzun zaman izlenmesi, sonunda, emek süreçlerindeki parçalanma ve aile yapısının değişmesi, kent hayatının niteliği ile birleşince ücret politikalarının istihdam ile olan ilişkisinin çoktan koparılması gerektiği görülecektir. Çünkü çalışmak, yoksulluğun veya ileri marjinalliğin bir “tedavisi” değildir.

“Biz kendimiz çalışıyorsak karnımız doyuyor. Biz çalışmazsak açız” (Türkiye Görüşmeci 9). Ancak Wacquant, Standing ve Buğra’nın iddiasının aksine vatandaşlık gelirinin buradan bir çıkış yaratacağını düşünmüyorum.

Son bölümde direnişin imkanının sorgulanması sırasında vatandaşlık gelirinden başka ve daha acil bir çözüm önerilmektedir.