• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE VE FRANSA ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA

3.2. Araştırmada Karşılaşılan Zorluklar

3.3.2. Makroekonomik Süreçlerden Kopuş

3.3.2.2. Beşeri Sermaye Masalı

“Neoliberal devrim”in en önemli iddialarından biri de yeterli ve iyi bir eğitim alındığında işgücü piyasasında emeğini sunmak isteyenlerin, kolaylıkla piyasa gereklerine göre iş bulabileceğidir. Açıkçası geçtiğimiz onca yıl içerisinde bu iddia, farklı coğrafyalarda boşa düşmüş olsa da alan araştırması sırasında bir kere daha beşeri sermaye hayali fark edilmiştir. Üstelik neoliberal ideoloji, basmakalıp bir şekilde toplumsal gerçekleri göz ardı ederek, sosyolojik olanı yok sayarak, toplumu matematik düzeyine indirgemekte ve bireyleri yapının birer unsuru ve yapıdan etkilenen, yapıyı değiştirme şansı asla olmayan edilgen pozisyona itmektedir ki Akpınar, beşeri sermaye yaklaşımına üç noktada eleştiri getirir. Beşeri sermaye yaklaşımı işsizliği bireysel sorumluluk düzeyine indirger, toplumsal yapı insan eylemleriyle dönüştürülemez, eğitimin mutlak bir biçimde işsizliğe çözüm olduğuna inanılır (Akpınar, 2018: 788). Neoliberal devlet okul sistemlerini piyasa toplumunun sürekli bir parçası haline getirecek şekilde dönüştürmektedir (Standing, 2015: 121). Bunun sonucu ise üniversitelerin diploma basma merkezleri haline gelmesidir.

137 Yapılan alan araştırmasında, görüşmecilerin emek piyasasındaki konumları araştırılırken her iki ülke için de beşeri sermaye teorisinin bir yalan olduğu ortaya çıktı. Eğitim ve alınan farklı türdeki diplomaların, bireyin iş bulma kapasitesini artıracağı konusundaki inanış, Fransa söz konusu olduğunda ayrımcılığa toslamaktadır.

Fransa Görüşmeci 6, Lille doğumlu, beyaz, Fransız, varsıl bir ailenin çocuğudur. Ancak bir süre sonra Müslüman olmaya karar vermiş, bu nedenle de ailesi kendisiyle görüşmeyi kesmiştir. Hayatta kalmaya çalışan Fransa görüşmeci 6, işsiz olmasının nedenlerini şu şekilde ifade etmiştir:

“Benim profesyonel eğitimim oldukça değişik. Bence zenginler daha kolaylıkla iş buluyorlar fakirlerden. Ama tabi ki sadece bu değil, genellememek lazım yani. Aile hikayesi de etkili. Ailesi ona bir güven sağladığı zaman, sevgi gördü mü, kendini seviyor mu, kendine öz sevgisi var mı, ona göre de değişir. Çünkü iş bulmak için duruş da lazım. Bazı çok zengin veya diplomalı insanlar da işe zor ulaşıyor. Sadece parayla olmuyor tabi. Bazı insanlar böyle çok diplomalar alıyorlar, doktoralar yapıyorlar ve iş hayatına atılamıyorlar.”

Neoliberal ekonominin bu tip açıklarında özellikle Fransa ve AB ülkelerinde doğrudan iktisadi yapıyı hedef almak yerine toplumsal sorunların kökenini din, etnisite, göç ve bunlardan kaynaklı iddia edilen suç ve güvensizlik ortamının sorumlu olarak işaret edilmesi tartışmanın yönünü değiştirmek adına kritik görev üstlenmiştir (Ramadan, 2012). Göçmenlerin Fransa’da gettolaşma ve suç oranının artışından doğrudan sorumlu tutulması, Le Pen’in seçim sonuçlarında aldığı yüksek oyla somutlanır. Burada altta yatan bilişsel süreçte göçmenlerin fakir, işsiz ve eğitimsiz oldukları için suç işledikleri ön kabulü örtük bir biçimde yer alır. Bu durum, sahada şu şekilde karşımıza çıkar:

“Eğitim bir toplumun bel kemiğidir. Fransa kesinlikle hiçbir şey yapmadı bu çocukların entegre olması için. Fransa'da siyahiler, Araplar için mesela istatistik sorsanız hapislerde en çok kimi yatıyor? %80'i Afrika uyrukludur. Yani bütün Afrikalı ve Magreb uyrukludur. Bu gençler iş arıyorlar. Onlara verdikleri tek imkan ne? Güvenlik görevlisi olmak ya da yollarda yol döşemek veya inşaatçılık yapmak… Başka sundukları iş yok bu kesime. Eğitim de bir fırsat sağlamıyor artık. Master da alsan bilimsel bir diploma da alsan iş bulamazsın yani. Bu kesim içinden birini, ancak çok akıllıysa, çok sıra dışı bir bilgiye sahipse alırlar. Ben, mesela bir tane mühendis tanıyorum, işe alınmadı. Çünkü Arap olduğu için. Yani iş dünyasında bir ırkçılık var.

Bununla mücadele etmek için anonim CV’ler hazırlandı mesela bir ara. Anonim CV göndersen bile mülakat sırasında, adam görüyor yani, gözlerim mavi değil. O görüşme anında görecekler senin Arap olduğunu. Aynı sorun, yine yeniden üretiliyor.

Dikkat edin mesela, Fransız bürokrasisinde Cezayirli olan insanlar da var. Ama en büyük şef hep Fransız’dır, hiç göçmen

138 aileden biri olmaz. Fransa'da mesela diyelim ki 10 bin tane yabancı uyruklu insan içinden sadece 10 tanesi şef olabilmiştir”

(Fransa Görüşmeci 8).

Türkiye’de ise, eğitimin ulaşılabildiği takdirde halen dikey mobilizasyon sağladığına yönelik inanç, kimileri tarafından sürdürülür. Ancak eğitimin metalaşması sürecinde halihazırda eşit fırsatlara sahip olmak bir kenara, bir şekilde eğitim alınsa da yine de yukarıdaki görüşmecinin söylediği gibi aradan sıyrılmak bir şans faktörüne bağlanır:

“Tabii ki eğitim seviye açar. Okuyabileceksen… Farzet ki ben okudum. Amerika'ya gitmem gerekiyor. İngiltere’ye gitmem gerekiyor. Ben buradan Ulus'a gidemiyorum. Dediğim gibi yani öyle paran varsa okursun, paran yoksa okuma şansın çok zor. Üç beş kişi çıkar onlar da şans işte. Yani çok akıllılar, çok zekidir de bir yere kadar gider, o da zekiliklerinden gider.

Ama biraz okuma durumu olsa bile maddi durumu olmadı mı okuyamaz” (Türkiye Görüşmeci 11).

Beşeri sermaye yatırımı yapmak için gerekli maddi olanaklara sahip olmayan yoksul ailelerin çocukları ise zorunlu temel eğitimi tamamladıktan sonra eğitime devam edemeyip çalışmaya başlamaktadır (Akpınar, 2018:

793).

“Ben mesela üniversiteyi onun için bıraktım. O zaman benim babamın durumu iyi değildi. Çalışmadı, iş yoktu, güç yoktu.

Günübirlik olursa yiyorduk. Ablam üniversitede, kardeşim üniversitede, ben üniversitede nasıl okutacak, hangi birine yetişir ki? Hayat şartları zor. Okumak da zor. Herkes istediği eğitimi alamaz. Kimsenin dört dörtlük bir eğitim alma şansı yok. Bu ülkede, eğitim için de bir fayda da yok, destek de yok. Şu an köstek var. Yani söyleyecek başka bir şey yok” (Türkiye Görüşmeci 11).

Bir şekilde üniversite eğitimi almak ise işsizliğe kesin bir çözüm değildir. Türkiye’de 2021 Haziran istatistiklerine göre Yükseköğretim mezunlarının işsizlik oranı %15 olarak gerçekleşmiştir. (TÜİK, 2021).

DİSK-AR ise esas oranın daha yüksek olduğunu belirtmektedir. Dikkat çeken ise üniversiteli işsiz sayısında azalmanın yanında pek çok mezunun iş arama ümidini kaybederek ne eğitime ne de istihdama yönelmesidir.

Türkiye’de yapılan alan çalışmasında Türkiye Görüşmeci 7, bu duruma bir örnek teşkil eder:

“Lise bittiğinden beri böyle işte. Siteler'de çalıştım. Sonraki süreçte Ankara Üniversitesi’nde Arkeoloji bölümü okuduktan sonra kazılara gittim, mesela Alacahöyük kazısına. Araştırma Görevlisi olmak istiyordum. Sonra 5-6 sene falan bir kargo

139 firmasında çalışmıştım. Son 2 senedir de işte bu İş-Kur'un TYP (toplum yararına programı) programında bu nüfus müdürlüğünde hizmetli yani temizlik görevlisi olarak çalışıyorum. Halen de çalışmaktayım. Ailemle beraber yaşıyorum.”

Beşeri sermaye yaklaşımının sorunlu yanı, eğitimin fırsat eşitliği ilkesince örgütlendiğini düşünülmesi, bilimsel bilgi üretimindense piyasa gereklerine göre öğrenimin şekillendirilmeye çalışılmasıdır. Piyasanın eğitime verdiği zarar gençler arasında üniversite mezunu, borçlu, işsiz kitleleri yaratmaktadır. Fransa Görüşmeci 17’ye göre bu sistemsel bir sorundur. “Kapitalizm böyle yapıyor. Sistemin oluştuğu şekil bunu istiyor. Yani okula gidenler daha iyi oluyor belki ama sistemin oluş biçimi eşitsiz. Okulda zaten bana bunu öğrettiler. Bireysel olmamızı, rekabetçi olmamızı, herkesten daha iyi olmamızı öğretiyorlar ve bu yöne sürüklüyor bizi. Ama işe yaramıyor”. Bu durumu Standing, okulun prekarya için akışkanlaşması olarak ele alır. Böylece gençler onca eğitim sonunda borç ile elde ettikleri vasıflarıyla sürekli düşük ücretlerle çalışmak ve ihtiyaçları arasında sıkışma tuzağına düşürülmüş durumdadır (Standing, 2015: 129-131). Gerçekten de Türkiye’de yapılan alan çalışmasında görüşmecilerin büyük çoğunluğunun eğitime önem verdiği görülür. Ancak yine de alınan eğitim onları neoliberal ideolojinin söz verdiğinin aksine sınıfsal kompozisyonda çoğunlukla üst sıralara taşımamıştır.

Eğitime olan inanç sarsıldığında ise “okul demeye bin şahit” istenen okullara gitmek yerine “hırsızlığa gidip cebimize para koyup insan gibi gezelim” isteği vuku bulur (Türkiye Görüşmeci 8).