• Sonuç bulunamadı

B) İslam Hukukunda Çocukların Şahsı ile İlgili Koruyucu Tedbirler

3- Yetimlerin Hidânesi

Hidane, yetkili bir şahsın, daha kendi işlerini göremeyecek bir çocuğa belirli bir süre bakması ve onun terbiyesiyle ilgili hak ve sorumluluklarını ifade etmek anlamına gelen bir hukuk kavramdır.305

Doğumla birlikte çocuğun üzerinde üç ayrı velayet olduğu kabul edilmiştir. Bunlar şahsi hakların tasarrufuyla ilgili olan velayet, mallarının tasarrufuyla ilgili velayet ki bunlar bir önceki yetimlerle ilgili bahiste açıklanmış olan velayet vesayettir, üçüncüsü de çocuğun yetişme ve terbiyesiyle ilgili velayet olup bu da hidâne kavramının kapsamına girmektedir.306

Evlilik akdi devam ettiği müddetçe çocuğun terbiyesi, bakımı ve gözetimiyle anne baba birlikte ilgilendikleri için bu konularda fazla bir sorun yaşanmamakta, karı-kocanın ayrılması gibi bir durumla karşı karıya kalındığında ise, çocuğun velisi durumunda olan baba veya asabaden diğer akrabaların çocuğun bakımı ve gözetimi

301

Ağırman, s, 102.

302

Buharî, “Talak”, 25; Mülim, “Zühd”, 42.

303

İbn Mace, “Edeb”, 6.

304

Tirmizî, “Birr”, 14.

305

Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, s, 166.

306

83

konusunda yetersiz kalma ihtimali de göz önünde bulundurularak hidâne kurumu ortaya çıkmıştır.307

Çocuğun bakımını ve temizliğini, beslenmesini, yerine getirmeye doğal olarak en uygun kişi olarak hidâne hakkı öncelikle anneye verilmiştir.308

Bu konuya delil olarak da şu hadisi şerif gösterilmektedir:

Bir kadın Hz. Peygamber’e (a.s.) gelerek; “Ey Allah’ın Resulü! Bu benim oğlum, karnım ona yuva, göğsüm pınar, kucağım da sıcak bir kundak oldu. Fakat şimdi babası beni boşadı ve onu benden ayırıp almak istiyor” diye şikâyet ettiğinde, Hz. Peygamber (a.s.) de; “Başka biri ile evlenmedikçe ona bakma hakkı öncelikle sana aittir”309

diye buyurmuştur.

Bu konuda günümüz psikologları da çocuğun gelişimi açısından hayatının ilk üç yılında çocuğun fiziksel ve zihinsel gelişimini büyük ölçüde anneye bağımlı olduğunu, bu sebeple de doğumundan itibaren çocuk ile anne arasındaki etkileşimin önemli olduğunu, anneler tarafından çok ilgi gören ve anne sütüyle beslenen çocukların zekâ seviyelerinin yüksek olduğunu söylemektedirler.310

Eğer çocuğun annesi yok veya ona bakma konusunda yeterli değilse, anneanne, babaanne, öz kız kardeş, ana bir kız kardeş, baba bir kız kardeş, daha sonra ana baba bir, daha sonra ana bir olan teyzeler, sonra babanın kız kardeşleri, kız kardeşin kızları, erkek kardeşin kızları hidâne hakkına sahip olurlar.311

Çocuğun bakım, gözetim ve terbiyesiyle ilgili sorumlulukları yerine getirebilmesi için sadece yukarıda zikredilen kimselerden biri olması yeterli kabul edilmemiş. Aynı zamanda âkil bâliğ olması, çocuk için tehlike arz edebilecek herhangi bir sağlık sorunun bulunmaması ve güzel ahlaklı bir kimse olması da gerekli görülmüştür. Bunla birlikte eğer çocuğa bakacak olan erkekse Müslüman olması, özellikle de çocuk kız ise mahremi olması, kadının da çocuğa mahrem olmayan bir kimseyle evli olamaması öngörülmüştür.312

307

Bardakoğlu, “Hidâne”, DİA, XVII, 467.

308

Mevsılî, el-İhtiyar, IV, 14.

309

Ebu Davud, “Talak”, 35.

310

Vahdettin Yaşar, Çocuğumuzu Yetiştirirken, s, 75.

311

Mevsılî, el-İhtiyar, IV, 14-15.

312

84

Görüldüğü gibi bu konuda İslam hukukunun özellikle de son iki şartı kız çocuğuyla ilgili koymuş olduğu şartları, trajik sonuçları olan çocuklarda cinsel istismarın önleyici birer tedbir olması açısından son derece önemli bulmaktayız. Çünkü daha önce çocuk istismarının sebepleri sayılırken sebeplerden birinin de üvey baba ve aynı ortamı paylaşan yabancı erkekler olduğuna değinmiştik.

Hidânenin süresine gelince doğumla başlar ve çocuğun yeme, içme, giyinme gibi kendi ihtiyaçlarını tek başına görebileceği zamana kadar sürer. Hidâne ile ilgili birinci bölümde zikredilen hükümler yetimler için de aynen geçerlidir.

Ailesi dağılan veya ebeveyni vefat eden çocuğun en çok ihtiyaç duyduğu şeylerin başında tabi ki karşılıksız bir sevgi, şefkat, merhamet ve ilgiyle dolu bir bakım ve gözetimdir. Bu sebeple olsa gerek ki; çocuğa bakacak olan şahsın, onunla yeterince ilgilenecek kadar zamanı olan, sevgi, şefkat, merhamet, özveri ve sabırla çocuğun ihtiyaçlarını giderecek özelliğe sahip olması, yaşadığı aile içerisinde diğer çocuğa yapılan muamelenin aynısına tabi tutulması, yetimliğini hissettirmeyecek tarzda güzel davranılması, gönlünün alınması öngörülmüştür. İslam yetimin aile ortamında yetişmesini esas aldığı için günümüz yetimhaneleri özellikleri itibarıyla bu ruha uygun görülmemektedir.313

İslam hukukuna göre yetim, kaldığı ve himaye edildiği ailede hukuken ailenin aslî üyelerinden sayılmazsa da uygulamada ailenin diğer üyeleriyle aynı haklara sahiptir. Yani ailedeki diğer çocuklara ne haklar tanılıyorsa ya da onlara karşı nasıl muamele ediliyorsa, yetime de aynı şekilde davranılmalıdır.314 Çünkü Kura’n-ı Kerim’de yetimler kardeş olarak nitelendirilmekte ve kardeşlere nasıl muamele ediliyorsa yetime de aynı şekilde davranılması öngörülmektedir. Şöyle ki:

... ْلُق ىَماَتَيْلا ِنَع َكَنوُلَأْسَيَو ْمُكُناَوْخِإَف ْمُهوُطِلاَخُت ْنِإَو ٌرْ يَخ ْمُهَل ٌح َلَْصِإ ...

“… Bir de sana yetimleri soruyorlar. De ki: “ Onların durumlarını düzeltmek hayırlıdır. Eğer onlara karışıp (birlikte yaşar)sanız (sakınca yok). (onlar da) sizin kardeşlerinizdir…”315

Yetimin bu şekilde ve bu bilinçte kalacağı aile bireyleri

313

Canan, “Kur’an’da Çocukla İlgili Meseleler”, EATÜİFD, sy, 8, yıl, 1988, s, 38-39.

314

Ağırman, , “Fert ve Toplumun Yetim ve Öksüzlere Karşı Sorumlulukları”, s, 100.

315

85

tarafından kabul görmesi ve aile bireyleri ve toplum tarafından buna göre muamele edilmesi durumunda, yetimlerin horlanması, dışlanması, itilip kakılması kısacası yetimlere karşı akla gelebilecek her türlü kötü muamele ve istismar olayları kendiliğinden engellenmiş olur.316

Böyle bir algı sebebiyle yetim çocuk, kendini evde bir sığıntı gibi hissetmekten de kurtulmuş olur. Bulunduğu ortamda kendini sığıntı gibi hisseden bir çocuk güçsüz, zayıf ve cılız bir birey olarak yetişir. Bu şekilde zayıf bir birey ise topluma yük olur, yararından zararı çok olur.317

Bütün bu söylediklerimiz yetim olmayan normal ana babası sağ olan çocuklar için de geçerli olsa gerek. Çünkü yetim ve dışarıdan gelen çocuğa bu şekilde muamele edilmesi öngörülürken insanın kendi çocuğuna karşı bu şekilde davranması ise haydi haydi gerekir.

Yine İslam dini, ister emir niteliğinde olsun isterse teşvik niteliğinde olsun her fırsatta yetimin korunması ve karşılaşılabilecek her türlü muhtemel sorunlara karşı yetimin himaye edilmesi konusunda son derce hassas davranmıştır. Örneğin; Hz. Peygamber (a.s.) “En hayırlı ev içinde bir yetim olan ve ona iyi davranılan evdir…”318

Buyurmuştur.

Yine aynı şekilde, Hz. Peygamber, (a.s.) kalbinin katılığından şikâyette bulunan bir kişiye “yetimin başını okşa ve fakiri yedir”319

diye buyurmakta ve her fırsatta insanları yetimlere ve düşkün olan ihtiyaç sahiplerine bakmaları konusunda teşvik etmektedir.