• Sonuç bulunamadı

Yetişkinlik ve Çocukluk Kültüründe Değişim

BÖLÜM 1: ÇOCUKLUK ÇALIŞMALARINDA DEĞİŞİMLER VE YENİ

1.10. Yetişkinlik ve Çocukluk Kültüründe Değişim

Yirminci yüzyılın ilk yarısında çocuklar, yetişkinlerin dünyasının zorlukları içinde masumiyet ve izolasyon ile anılıyordu. Giyim ve dil açısından olduğu gibi, ölüm, doğum, cinsellik ve para konularında da bahse dâhil olamıyorlardı. Ayrıca eğitim kademelerinde desteklenen bir ayırıcı yaş sistemi vardı ki bu bir çocuğun hangi yaşta neleri bileceğini belirliyordu.

Son otuz yılda çocuk imgesinde ve rollerinde gözle görülür kayda değer bir değişim yaşandı. Çocukluk yaşamın tüm dönemleri gibi, görünmez bir şekilde yaşamın bir dönemi olarak tam anlamıyla korundu ve himaye edildi. Günümüzde çocuklar daha az çocukçadır. Yetişkinlerin alışmadığı şekilde yetişkinler gibi konuşuyor ve onlar gibi davranıyorlar. Bizim bu trendi çocukluğun sonu olarak adlandırmamız lazım. Fakat bu bize çocukların yetişkinlerden farklı bir nosyon olmadığına dair açık bir duyguya sahip olmamız için sadece hikayenin yarısını anlatmaktadır. Gerçek şu ki son yirmi yıldır

yaşça yetişkin olmasına rağmen birçok yetişkin, yetişkin çocuklar gibi konuşmaya, giyinmeye ve davranmaya devam ediyor. Görülen o ki kültürümüzde çocukluk ve yetişkinlik büyük oranda birleşmiş durumda. Kitap kültürü ile televizyon kültürünün bununla ilişkisi vardır.

Bir kültürde giyim kişinin statüsü hakkında bilgi veren en açık göstergelerden biri

olarak kabul edilmektedir. Çocukların ne giydikleri değil, giydiklerinin

yetişkinlerinkinden farklı olması önemliydi. Günümüzde bir şehrin caddesinde ya da parkında yürüdüğümüzde giyim sınırlarının aşıldığını görürüz. Birçok yetişkinin çocuklara has resim ve figürlü elbiselerden giydikleri, onların oyun kıyafetleriyle dolaştıklarını hatta iş yerine gittikleri görülebilir. Genç moda tasarımcıları da yetişkinlere yönelik giyim tasarımlarında çocuk ve yetişkin giyimlerinin sentezi olan örnekler sunmaktadırlar. Meyrowitz’e (1984) göre tüm bunlar farklı sosyalliklerin yeniden aynılaşması fenomenini göstermektedir. Artık yetişkinler ve çocuklar daha çok birbirine benzer şekilde davranmaya başlıyor. Çocukların duruş, oturuş ve tepkiler gittikçe daha fazla yetişkinlerinkine benzerken, yetişkinler de kamusal açık ya da çocuklara ait bir mekânda çocuklar gibi çocuk oyunları oynamaktadır. Doğrusu, son nesil oyunlar da, bilgisayar ve video oyunları hem çocuk hem de yetişkinler tarafında oynanmaktadır (s. 20-22).

Yaşa bağlı kelime ve dil formlarının da, argo ve ayıp kullanımlarının da birleştiğini ve geniş yaş grupları tarafından kullanıldığı görülmektedir. Çocuklar gittikçe daha çok yetişkinler gibi konuşmakta ve yetişkinler de çocuklar gibi konuşmakta. Eğer özel olarak küfür edilmesi gerekiyorsa yetişkin ve çocuklar birbirinin önüne geçmeye çalışmaktadır. Dahası, ebeveynlerin otoritelerinin görünmezliğini bize gösteren şey, çocuklar anne ve babalarını ilk adımlarıyla çağırmalarıdır.

Çocuklarla hangi konuların konuşulup hangilerinin konuşulmayacağı çok fazla açık değildir. Çocuklar, daha önce dâhil olmadıkları yetişkinlerin konuştuğu konular, eğitim, sex, doğum, ölüm, kürtaj vb. Ancak günümüzde çocuklar nükleer tehlike ve kürtajı konuşmaktadırlar.

Bir ailenin doğuşu olarak nitelendirilen bebeklerin doğum süreci çocukların rutin olarak günlük bahsettikleri konulardan biri olmaktadır. Çocuklar bebeklerin doğuşu ve onların

yetişmelerinin koşul ve kurallarını yetişkinlerin bahsettiği gibi bahsediyorlar. Bu durumdan dolayı çocuklar küçük kardeşlerine örnek olmaya davet ediliyor.

Eğitim, kariyer seçimleri ve gelişim dönemleri daha öncelikle çocuklarla ilgili konuşulurken, gittikçe artan bir oranda orta yaş dönemi yetişkinler kariyer değiştirmek için yetişkin eğitim programlarına kayıt yaptırmaktadır. Yetişkinlerin psikolojik doğası da çocuklarda görülen 'ben merkezci'lik', 'ben manifestosu' olarak nitelenebilecek

şekilde değişmektedir (Meyrowitz, 20-21).

Araştırmalar, yetişkinlerin çocuklarla ilgili geleneksel sorumluluk duygularının azaldığını göstermektedir. Bunun gibi, yetişkinler gelecekte keskin bir başarısızlığa uğramamaları için daha az çocukların geleceği için fedakarlık yapma isteğini duyuyor. Geleneksel ebeveyn bakışının kaybedilmesinin sonuçlarından biri de ev içinde daha fazla demokrasidir. Ebeveyn ve çocuklar arasında daha fazla eşitlik var ve ebeveynler çocukların endişe, başarısızlık ve kusurlarını kabul etmeye eğilimi göstermektedirler. Aynılaşmış (homojen) bu yetişkin ve çocuk statülerin bir göstergesi de sinema ve edebiyattır. Bu alandaki örneklerde yetişkinler çocuklar gibi, çocuklar ise fazla büyümüş (overgrown), ya da büyümüş de küçülmüş yetişkinler gibi rol oynamaktadırlar. Çocuklar sadece sıklıkla çok akıllı temsil edilmemekte, aynı zamanda birçok televizyon programında bazen çok fazla olgun, hassas ve zeki olarak resmedilmektedir. Çocuklar sadece sıklıkla çok akıllı temsil edilmemekte, aynı zamanda birçok televizyon programında bazen çok fazla olgun, hassas ve zeki olarak resmedilmektedir.

Çocukların değişen statülerinin legal hale gelmesinde çocuk hakları ile ilgili deklerasyonların da öncülük etmesiyle hukuki düzenlemelerin de etkisi vardır. Çocukluğun yasal statüsü, onların evden uzaklaşması, evlenmesi, boşanması gibi konularda hızla değişti. Çocuklar sadece sıklıkla çok akıllı temsil edilmemekte, aynı zamanda birçok televizyon programında bazen çok fazla olgun, hassas ve zeki olarak resmedilmektedir. Çocukların değişen statülerinin legal hale gelmesinde çocuk hakları ile ilgili deklerasyonların da öncülük etmesiyle hukuki düzenlemelerin etkisi vardır.

Çocukluğun yasal anlamı on beş yaş altı çocukları için muğlak bir anlam ifade ederken, daha çok yetişkinlerin suç sayılan kabahatleri ile anılmaktadırlar. Yetişkin yasal sorumluluğu da son yıllarda muğlak bir hal aldı.

Çocuk ve yetişkinlerin eski dokunulmaz yasal statüleri yerine yeni mahkemeler tarafından çocukların sağlık kurumlarında ve yönetim birimlerindeki sorumlulukları belirlendi. Mahkemeler çocukların görüşlerine göre daha fazla psikolojik ve sağlık destekleri ihtiyacını dikkate almaktadır. Bu da yetişkinlerin çoğunlukla çocuklar adına karar almalarının önünü kesmektedir.

Çocuk hakları hareketinin de etkisiyle çocukların sorunlarının açlık ve güvenlik konularında yoğunlaşmasının ötesinde sosyal ve politik hakları ve karar alma mekanizmalarında aktif olmasında etkili olmaktadırlar. Bu durum karşısında ‘çocuk refahını önemseyen (Children’s welfare) insan hakları savunucuları, çocukların toplumsal bir azınlık olarak temel vatandaşlık haklarının edinilmesini savunurken; çocukların hürriyetini savunanlar (children’s liberation) ise onların daha aktif birer vatandaş olarak karar alma mekânizmalarında da yer almalarını savunmaktadır. Bazı araştırmacılar da çocukların yetişkinlerle birçok haklara sahip olması ve kendileri ile ilgili bireysel ve kurumsal kararların alımında aktif rol almalarının yetişkinlerin çocukları kendi dünyalarından uzaklaştırma ve onlardan kaçmalarının bir göstergesi olduğunu belirtmektedirler (Farson, 1974 ve Holt, 1974’ten aktaran Meyrowitz, 1984: 20).

Çocukluk ile yetişkinlik sınırlarının muğlaklaşması, dahası kalkmasına dair iddialar özellikle Piaget ve Erikson’un yaş-biyolojik, sosyal ve bilişsel yeterlilikler determinizmininin ötesinde yeni tartışmalar açmıştır. Bu tartışmalar, her ne kadar bireysel biyolojik, fizyolojik ve bilişsel gelişim özellikleri ile ilgili olmasa da çocukların sosyalleşmesinde yeni kültür ve teknolojilerin etkisinin giderek daha çok gündeme geldiği görülmektedir. Bu anlamda radyo, televizyon, sinema ve daha sonra bilgisayar ve internet teknoloji ile bu farklılaşarak ama artarak devam etmektedir.

Yaş-gelişim dönemleri ve görevleri ilişkisine bağlı olarak desteklenen geleneksel rol ayırımlar, yeni sosyalleşme ortamlarının yaş-rol ilişkilerini açıklamaya imkân vermemektedirler. Meyrowitz, geleneksel “doğal” çocukluk ve yetişkinlik anlayışının dayandığı dar tarihsel ve kültürel temellere dayanmasının bunda etkili olduğunu

belirtmektedir. Oysa farklı tarihsel dönemlerde, farklı kültürlerde ve aynı kültürlerde farklı yetişkinlik ve çocukluk tasavvurları mevcuttur.

Yine de mevcut yaş-rol ilişkisini anlamak için çocukların biyolojik varlıkları ile çocukluğun sosyal inşası arasında bir ayırım yapmanın yanında, yetişkinlerin olgunluğuyla ilgili yetişkinlerin sosyal rollerine dair bir ayırım yapmayı önermektedir Meyrowitz. Bunun için, sosyal gelişimde bireysel farklılıkların sınırlarını keşfetmek çok zor olsa da, kültürel ve psikolojik farklılıkların farklı yaşlarda genel olarak sosyal rollerin tanımlanmasında geniş anlamda etkileri görmezden gelindiğinde, fiziksel gelişime dair gözlem, insanların farklı yaşlarda, özel zamanlarda ve yerlerde zihinsel kapasite testlerinin yapılabileceğini belirtir. En nihayetinde de “çocukların birçok açıdan her zaman ‘çocuk’, yetişkinlerin de ‘yetişkin’ olacağını, fakat ‘çocukluk’ ve ‘yetişkinlik” kavramlarının da sınırsız çeşitlilikte olacağını” belirtmektedir. Araştırmalardan gelişim dönemlerine dair çok şey öğrendik ama bu araştırmalar tamamlanmış değildir. Açıktır ki insan gelişiminin sabit bir tanımlanmasını yapmak, çocuk ve yetişkinlerin rollerinin değişimini etkileyen birçok değişkeni görmezden gelmek ya da etkisini en aza indirgemek olur (s. 21-25).

Sosyal statünün değişimini etkileyen unsurlardan biri de toplumsal enformasyona erişmedeki olanakların değişmesidir. Genel olarak benzer sosyal statülere sahip olanlar benzer sosyal kurum ve enformasyona ulaşmaktadırlar. Yaşa bağlı insani gelişim ve sosyal roller sadece psikolojik ve zihinsel temellere dayanmamakta, fakat aynı zamanda kişinin hangi sosyal bilgi kaynaklarına ulaşmasıyla da ilgilidir. Sonuçta sosyalleşme düzeyi, psikolojik ve zihinsel gelişim yanında sosyal enformasyon sınırlamalarıyla da ilişkilidir. Örneğin on yaşındaki çocuklarla paylaştığımız bilgileri altı yaşındakilerle paylaşmamamız gibi. Dolayısıyla sosyalleşme, gelişim düzeyleriyle ilgili süreç ve bu düzeylere bağlı olarak paylaşılan sosyal enformasyona da dayanmaktadır. Çocuklar yetişkinliğe doğru yükseldikleri her kademede sosyal enformasyona ulaşma durumları, zihinsel gelişimleriyle beraber sosyal statülerine bağlı olarak da değişmektedir. Sonuç olarak, bir toplumda yaşa, kültüre ve sosyal statüye dair farklı düşüncelere sahipsek kimin kimin hakkında ne bildiği ya da bileceği sosyalleşme süreci de o kadar farklılaşabilecektir (s.26).

Eğer sosyalleşmeyi bilgiye ulaşma düzeyi ile ilişkisini göz önünde bulundurursak, medyanın etkisini de açıklama olanağı doğmaktadır. Birçok araştırma, medya mesajlarının (iletilerinin) farklı yaş gruplarındaki insanları etkilemelerine, sosyal ve kurumsal etkileri sebebiyle sosyalleşme süreçlerinde medya teknolojilerinin rolüne dikkat çekmektedir. Yetişkinlik ile çocukluk arasındaki statü ve rollerinin birleşmesinde ya da bunların arasındaki sınırların belirsizleşmesinde aile geleneklerinin, dini inancın, okullaşmanın, sosyal sınıfların, yerleşim yerleri ve kanalları gibi birçok faktörün etkisi olsa da, medyadaki değişim ve etkilerinin tüm bu değişimlerden daha baskın bir rolünün olduğuna dikkat çekmektedir Meyrowitz ( s. 27).